ABDİ İPEKÇİ
Gazeteci, yazar. 1929 senesinde İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini gördükten sonra Galatasaray Lilesini bitirdi. Sonra bir müddet Hukuk Fakültesine devam etti. Yeni Sabah, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Ali Naci Karacan'ın çıkardığı Milliyet Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bir müddet sonra da genel yayın müdürü oldu. 1961 senesinden 1 Şubat 1979 tarihine kadar aynı gazetenin başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikesi, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Uluslararası Basın Enstitüsünün ikinci başkanlığı, Basın Şeref Divanı genel sekreterliği gibi vazifelerde bulundu. Hayatı boyunca Atatürk ilkelerinin ve özellikle laikliğin savunuculuğunu yaptı. 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul’daki evinin yakınlarında bir terörist tarafından öldürüldü. Abdi İpekçi’nin Afrika, İhtilalin İçyüzü, Dünyanın Dört Bucağından gibi eserleri vardır.
ABDİ PAŞA
Osmanlı Devletinin Budin eyaletindeki son valisi ve meşhur Budin kahramanı. Asıl adı Abdurrahman’dır. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Yeniçerilikten yetişti. Yüksek zekası ve kabiliyeti ile 1668 yılında Yeniçeri ağası oldu. Girit savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermesi üzerine vezirlik rütbesine terfi etti. Bundan sonra sırasıyla; Bağdad, Mısır, Bosna ve Budin valiliklerinde bulundu. 1684 yılında Halep valiliğine, aynı yıl tekrar Budin valiliğine tayin edildi. Budin valisiyken az bir kuvvetle 1686 yılında doksan bin kişilik Haçlı ordusuna karşı durdu. Düşmanın teslim tekliflerini geri çeviren Abdi Paşa, 1686’da çıkarma harekatı yaparken şehid oldu. Bu sırada 80 yaşlarındaydı. Haçlı ordusu ancak bundan sonra şehre girebildi. Macarlar, Abdi Paşaya hürmet etmişler ve hatırasına kabrini imar ederek üzerine Türkçe ve Macarca Abdi Paşayı metheden ve şehadet tarihi bulunan bir mezartaşı koymuşlardır.
ABDİ PAŞA (Nişancı)
Osmanlı devlet adamı ve tarihçi. Asıl adı Abdurrahman’dır. İstanbul’un Anadoluhisarı semtinde dünyaya geldi. Doğum tarihi belli değildir.
Eğitim ve öğretimini Enderun-ı hümayunda tamamladı. 1648’de Saray-ı Hümayunun Büyük Oda kısmında ilk resmi vazifesine başladı. İki sene sonra Seferli Koğuşuna atandı. Bu vazifede 1659’a kadar kalan Abdi Paşa, Has Oda’ya tayin edildi. 1665’te tuğra çekme vazifesi verildi. 1668’de sır katipliğine getirilen Abdi Paşa ertesi sene Temmuz ayında vezirlik rütbesi ile nişancılık nasbına tayin edilerek saraydan ayrıldı. Uzun süre bu vazifede kalan Abdi Paşa Çehrin Seferi sırasında İstanbul kaymakamı oldu (1678). Ertesi sene dördüncü vezirliğe terfi etti. İkinci vezir iken 1682’de Basra valiliğine tayin edildi. On sene kadar çeşitli illerde valilik yaptı. 1690’da Kandiye, sonra Sakız muhafızlığına getirildi. Sakız muhafızı iken 1692 yılında vefat etti.
Abdi Paşa, devlet hizmetleri dışında Vekayiname adlı Osmanlı tarihi ile meşhur olmuştur. Bu eserini Has Oda’da vazifeliyken Dördüncü Mehmed Hanın isteği üzerine yazmaya başlamıştır. Eserin dili oldukça sade olup, üslubu güzeldir. Dördüncü Mehmed Han zamanı için birinci derecede kaynak olan bu eser, daha sonraki tarihçiler tarafından kullanılmıştır. Eser henüz yayınlanmamış olup, yazma nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesinde mevcuttur.
Abdi Paşanın, ayrıca edebi sahada da çalışmaları vardır. Abdi mahlası ile yazdığı şiirlerini bir Divan’da toplamıştır. Ayrıca Ka’b bin Züheyr’in Kaside-i Bürde’sine ve Divan-ı Urfi’deki bazı şiirlere şerhler yazmıştır.
ABDUH
Mısırlı yazar ve din adamı. İsmi Muhammed Abduh olup, Abduh diye meşhur olmuştur. 1849'da Mısır'da doğdu. 1905'te yine burada öldü. İlk tahsiline Tanta'da başladı. Bir müddet sonra medreseyi terk ederek köyüne döndü ve ziraatle meşgul oldu. Babasının ısrarı ile tekrar tahsile başladı. 1866'da Kahire'ye giderek Cami-ül-Ezher Medresesine girdi. Bu sırada tasavvufla meşgul oldu. 1872'de Ehl-i sünnet itikadına aykırı sözleri yüzünden İstanbul'dan kovulup, Mısır'a gelen Cemaleddin Efgani ile tanışıp, onun derslerine devam etti. Onun din ve siyasette ıslah adını verdiği reformcu fikirlerinin tesirinde kaldı. Bu suretle İslam alimlerinin nakli esas alıp, aklı onun hizmetçisi yapan yolundan ayrıldı. Bundan sonra dini meselelerde İslam alimlerine bağlı kalmadan kendi görüşüyle konuşmaya ve hüküm vermeye başladı. Fransızcayı öğrenerek bu dille yazılmış eserleri okudu. Avrupalı müsteşriklerin (doğu ilimleri ile uğraşan Avrupalıların) tesirinde kaldı. Felsefi fikir ve yorumlarla yazılmış kitaplara yöneldi.
Mısır'da kaldığı müddetçe hiç ayrılmadan, devamlı Cemaleddin Efgani'nin konferanslarını takib eden Abduh, kitaplar neşretmeye ve Mısır'ın önde gelen gazetelerinden El-Ahram'da yazılar yazmaya başladı. 1879'da Dar-ül-ulum'a hoca olarak tayin edildi. Aynı yıl içinde dini ve siyasi konulardaki zararlı fikirleri sebebiyle hocası Cemaleddin Efgani Mısır'dan sürülünce, o da köyüne gönderildi. Hidiv İsmail Paşa çekilip, Hidiv Tevfik Paşa iktidara gelince, Muhammed Abduh önce Matbuat Gazetesi yazarlığına, daha sonra da tahrir heyeti reisliğine (başyazarlığa) tayin edildi.
1881'de meydana gelen Arabi Paşa isyanı ile alakasının görülmesi sebebiyle, önce hapsedildi, 1882'de de Mısır'dan çıkarıldı. Beyrut'a geldi. Fikirlerini yaymak için faaliyetlerde bulunduysa da, kendisine buradaki Ehl-i sünnet alimleri fırsat vermediler. Sonra Cemaleddin Efgani'nin daveti üzerine Paris'e gitti. 1884 yılı başında buluştular. Hocasıyla birlikte El-Urvet-ül-Vüska adıyla bir cemiyet kurup, bu isimle bir de gazete çıkardılar. Gazetenin, İslam dünyasında Arap milliyetçiliği fikirlerinin uyandırılmasında büyük tesiri oldu. Sekiz ay sonra gazetenin yayını durdurulunca, Efgani ile Abduh gizli konferanslar vererek, fikirlerini yaymak üzere birbirlerinden ayrıldılar. Tunus'a giden Muhammed Abduh, burada fikirlerinin propagandasını yaptı. 1885'te Beyrut'a döndü ve üç buçuk sene kalarak Tevhid Risalesi'ni yazdı.
Bazı kimselerin arabuluculuğuyla affedilen Abduh, 1888'de tekrar Mısır'a döndü. Hidiv Tevfik Paşa hükumeti onun zararlı fikirlerini bildiği için, mahkeme memurluklarında vazifelendirdi. Bir müddet sonra Cami-ül-Ezher Medresesi idare heyetine girdi. İlk iş olarak ders programlarını değiştirdi. Üniversite kısmındaki dersleri kaldırdı. Daha önce, Mason Reşid Paşanın tanzimat ile Osmanlı medreselerinde yaptığı gibi lise ve orta kısmındaki kitabların yüksek sınıflarda okutulmasını sağlayarak eğitim ve öğretimdeki kaliteyi düşürdü. Hocası ile masonluğa da giren Abduh, masonluğun Ezher'e girmesini temin etti. Bütün dinlerdeki insanların kardeş olduklarını iddia etti. 1899'da İngilizlerin desteği ile Mısır müftiliğine getirildi. Bu sırada banka faizinin caiz olduğuna dair fetva verdi.
İbn-i Teymiyye'nin zararlı fikirlerine sıkı bağlılığı bulunan Abduh, mezheb imamlarını taklitten (onların sözlerine bağlanmaktan) kurtulmayı ve serbest bir akılla hareket edilmesini istedi. Medeniyet-i İslamiyye kitabının müellifi (yazarı) Corci Zeydan onun hakkında: "Öncekilerin sözlerine bağlanmamış, onların koyduğu kaidelere değer vermemiştir." der.
Abduh, ayet-i kerimelere batılılaşmaya uyacak şekilde kendi aklına göre mana vererek tefsir alimlerine muhalefet etti. Fil suresinde bildirilen Ebabil kuşlarına "sivrisinek", attıkları taşlara "mikrop" dedi. Musa aleyhisselamın asası ile denizi yarma mucizesini med ve cezir hadisesidir diye tevil etti. Zilzal suresindeki "Zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur." mealindeki ayet-i kerimeyi tefsir ederken; "Müslüman olsun, kafir olsun, salih (iyi) amel işleyen herkes Cennet'e girecektir." diyerek Ehl-i sünnet alimlerinden ayrıldı. Ayet-i kerime ile göke çıkarıldığı bildirilen hazret-i İsa'nın öldüğünü ve ruhunun göke çıkarıldığını iddia etti. Kur'an-ı kerimden sonra İslamiyette en kıymetli kitaplar olan Sahih-i Buhari ve Müslim'deki bazı hadis-i şeriflerin zayıf veya uydurma olduğunu söyleyerek binlerce hadis alimine muhalefette bulundu. Asırlarca, medreselerde matematik, mantık, tarih ve coğrafya dersleri okutulduğu halde, İslam alimlerinin bu ilimlerden haberleri olmadığını, İslamı anlayamadıklarını söyleyerek, onları gözden düşürmeye çalışdı. Önce geçen İslam alimlerinin büyüklüğünü, üstünlüğünü anlayamadı. Her şeyi ben bilirim tavrı içerisine girdi. İslam alimlerinin din gayreti sebebiyle mes'eleleri kılı kırk yararcasına incelemelerini beğenmedi.
Abduh'un reformcu fikirleri, selefilik adıyla talebeleri ve sevenleri tarafından günümüze kadar devam ettirilmişdir. Bugün mezhepleri birleştirme ve mezheb sahibi alimler gibi dinde kendilerini yetkili görmek, Abduh'un hayranlarının en bariz (açık) hususiyetlerindendir.
Abduh'un fikirleri, talebelerinden bilhassa Reşid Rıza tarafından yayıldı. Yazdığı Tefsir-i Menar, Reşid Rıza tarafından tamamlanıp neşredildi. Reşid Rıza'nın, mezheb taklidini reddeden El-Muhaverat isimli kitabı, Ahmed Hamdi Akseki tarafından Mezheblerin Telfiki ve İslamın Bir Noktaya Cem'i adıyla ilk defa Türkçeye tercüme edildi. Aynı eser son olarak Hayreddin Karaman tarafından neşre hazırlanmış ve Diyanet İşleri Yayınları arasında yer almıştır.
Abduh'un zararlı fikirleri, selahiyetli alimler tarafından reddedilmiştir. Muhammed Hüseyin Zehebi, Ebu Hamid bin Merzuk, Yusuf Decvi, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Zahid-ül-Kevseri, Muhammed Hamdi Yazır ve Ahmed Davudoğlu bunların önde gelenlerindendir.
Dostları ilə paylaş: |