AKİK
Alm. Achat (m), Fr. Agate, İng. Agate, carnelian. Değerli bir taş. Her rengi bulunan bu kıymetli taş Yemen’de çıkar. Akik-i Yemani diye meşhurdur. Bir deyişe göre, güneş ışınlarının dik vurduğu yerde kıymetli taş meydana gelir.
Akiklere daha çok volkanik arazilerde rastlanır. Bizde Yementaşı adı verilen kırmızı taşların bir kısmı da akik çeşididir. Kimyasal bileşimi: SiO2 olup sertliği 7’dir. Büyüklerinden, tabak, fincan, kase, hokka, kol düğmeleri ve çok muteber olan tesbihler yapılır. Küçükleri ise yüzük taşları yapımında kullanılır. Osmanlılar zamanında İstanbul’da bu sanat dalı ile uğraşan ustalar vardı. Bunların yaptıkları kase, fincan ve tabaklar, haddeli tesbihler çok makbul sayılırdı. Koyu al ve eflatun renkli tesbihler, lacivert fincanlar en çok aranan cinslerdi. Akiklerin, İsviçre’de daha ince bir tarzda yapılmış olanları pek makbul sayılmazlardı. Türkiye’de yapılanlar, iptidai aletlerle oyularak yapıldıkları halde, değerli sayılıp daha çok tutulurlardı.
AKİKA
Yeni doğan çocuk nimetine karşılık Allahü tealaya şükretmek niyetiyle kesilen hayvan.
Akika hayvanı kurbanlık hayvan gibidir. Kurban için caiz olmayan koyun, akika için de kesilmez. Akika her zaman kesilebilir. Kurban bayramında da kesilebilir. Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, saçlarını kesip saçlarının ağırlığı kadar altın veya gümüş sadaka vermek, kız çocukları için bir, erkek çocukları için iki koyun kesmek çok sevabtır. Saçları kesilmeden tahmini ağırlığı kadar altın ve gümüş sadaka verilebilir. Akika, çocukların kazalardan, belalardan, hastalıklardan korunmasına sebep olur.
Peygamber efendimiz nübüvvetten yani peygamber olduğu bildirildikten sonra kendisi için akika kesti. Hicretin sekizinci senesinde de oğlu İbrahim dünyaya gelince, yedinci günü, saçlarının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve iki koç kesti.
AKİT
Alm.Vertrag (m.), Fr. Contrat (m.), İng. Contract. İki veya daha çok kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla meydana gelen ve taraflara yani akde katılan kimselere karşılıklı haklar sağlayan ve borçlar yükleyen bir anlaşma.
Akitler, çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir.
Hukuki sahalara göre: Borç akitleri (borçlanma münasebeti doğuran akitler), alım-satım, kira, emanet akitleri.
Şekillerine göre;
1. Adi akitler: Herhangi bir şekle bağlı kalmaksızın teşekkül eden akitler. Ödünç verme, ısmarlama ve kira akitleri.
2. Şekle bağlı akitler: Tamamlanması belli bir şekil şartının varlığına bağlanmış akitler. Gayrimenkul malların satışı ve evlenme akitleri gibi. Akitler, kanunun istisnaları dışında şekle bağlı değildir.
Akit çeşitleri sınırlı değildir. Kanunda aranılan şartlara riayet edilerek istenilen çeşitte akit yapılabilir. Akdin konusu üzerinde taraflara geniş bir serbestlik tanınmış olmakla birlikte, akitler, kanunun emrettiği hukuki kaidelere, ahlaka, amme (kamu) düzenine, şahsiyet haklarına aykırı ve yerine getirilmesi imkansız olamaz.
Akitten doğan borçların yerine getirilmesi gerekir. Çünkü akit, tarafları bağlayıcı kuvvettir. Akitten doğan borcunu yerine getirmeyen tarafa karşı hukuk mahkemelerinde dava açılabilir. İcra yoluna başvurulabilir.
İslam hukuku: İslam hukukunda da akit, taraflara borçlar yükleyen ve haklar sağlayan bir anlaşmadır. Mecelle’de akit; “İki tarafın bir hususu icab ve kabul yoluyla kabul etmeleri, sözleşmeleri.” diye tarif edilmiştir. İcab, taraflardan birinin bir şeyi teklifi; kabul, karşısındakinin onu ayrılmadan önce kabul etmesidir. Yani akit, icabla başlar, kabul ile biter. Buna göre akit tek taraflı olmaz. Akitin yapılabilmesi için, icab ve kabul denilen beyandan başka, tarafların akıllı ve mümeyyiz (iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırabilen) olması ve akde konu olan şeyin belli ve mütekavvim yani kullanılması mubah (dinen serbest) ve mümkin olması lazımdır. Akitler, şahıslar bakımından bazı sonuçlar doğurur. Mesela alış-veriş akdinde satanın malı, satın alanın da bedeli teslim etmesi borçları doğar. Buna karşılık, satan bedele, satın alan da mala sahib olma hakkını kazanır. İslam hukukunda akitler, bir tarafa veya daha çok iki tarafa borç yükler. Hibe, ariyet gibi akitlerde, taraftlardan biri borç altına girer. Öbür tarafa alacaklıdır. Kira, alış-veriş gibi akitler ise, her iki tarafa borç yükler.
İslam hukukunda değişik bahisler içerisinde yer alan akdin çeşitli kısımları vardır. Bunlar, fıkıh ve diğer İslam hukuku kaynaklarında geniş olarak anlatılmıştır.
İslam hukukunda akitler genellikle şekli şartlara bağlı değildir. Çoğunluğunu Avrupalı hukukçuların teşkil ettiği, bazı hukukçuların aleyhde iddialarına karşılık, İslam hukukunda geniş bir akit yapma hürriyeti vardır. Yalnız nassların (ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin), kıyas ve icmaın yasakladığı akitler yapılamaz. Mesela, ağaçta belirmemiş meyveyi satmak, akıllı olmayan küçük çocuğun alış-verişi, koyun üstündeki yünü ve canlı koyunun derisini satmak, denizdeki balığı yakalamadan önce satmak batıldır, haramdır.
AKKADLAR
Alm. Akkader, Fr. Akkadien, İng. Akkad, Accad. Milattan önceki üçüncü bin yılda, Mezopotamya’da yaşamış Sami asıllı bir kavim. Bu kavmin asıl yurdu Arap Yarımadasıdır. Sümerlerden tip bakımından ayrılırlar. Ele geçen resimlerde uzun sakallı, kısa entarili oldukları göze çarpmaktadır. Akkadlar, Mezopotamya’nın kuzeyinde, sonradan Akkad adı verilen bölgeye yerleşmişlerdir. Sümerler ve Elamlar ile birlikte Akkadların Mezopotamya’da on bir siteleri vardı. Akkadların en kalabalık oldukları bölge, Fırat’ın Dicle’ye dirsek yaptığı bölgedeki Siparra şehriydi. Akkadlar, burada çoğalarak Sümerlerin savaş usüllerini öğrenmiş, sonra Sümerlerin sitelerine saldırıp memleketin bir kısmını ele geçirmişlerdir. Akkadlar, Sümer kralı Lugalza tarafından yeniden Sümerlerin hakimiyetleri altına alınmışlar ise de bu esaretleri uzun sürmemiş, Sargon’un liderliğinde ayaklanıp Sümerleri yıkmışlardır. Sargon, bundan sonra Anadolu’nun doğusunu, Akdeniz’e kadar uzanan bölgeleri alarak, Asur ve Elam krallıklarına da son vererek ilk çağların büyük komutanları arasına girmiştir. Sargon’un soyundan gelen komutanlar da bu başarıları devam ettirmişlerdir. Akkadlar iyi teşkilatlanamadıkları için yer yer kargaşalıklar çıkmış, ordu zayıflamış, nihayet M.Ö. 2300 yılında Sümerler tarafından ortadan kaldırılmışlardır.
Akkadlar, Sümer kültürünü kabul etmişler ve geliştirmişlerdir. Akkad kralları kendilerini tanrı kabul ediyor ve halkın kendilerine tapınmasını istiyorlardı. Akkadlardan kalan eserler arasında Aram-Sin’in Diyarbakır taraflarında bulunan, bugün arkeoloji müzesinde muhafaza edilen stelesi çok önemlidir. Akkadların sanat eserlerinden çok azı ele geçmiş durumdadır. Dil ve yazı olarak da Sümer yazı ve dilini kullanmışlardır.
Dostları ilə paylaş: |