Kelâm’da İlhamın Bilgi Değeri
sergilemektedirler. Taberî (ö. 310/922),
Câmiu’l-Beyân’da İbn Abbas’tan
yaptığı nakillerde, fücûr ve takva kelimelerinin, “hayır ve şerri açıkladı” ve “tâat
ve masiyeti öğretti” anlamında kullanıldığını ifade etmektedir. Yine onun
aktardığına göre Allah bu kavramlarla “nefse bildirdi/arefe”, “nefse fücûr ve
takvayı açıkladı/beyan etti”, “nefse tâat ve masiyeti açıkladı”, “nefse masiyet ve
tâatı bildirdi”, “tâat ve masiyet” anlamlarını kastetmektedir.
16
İbn Zeyd (ö.
153/770) ise ilhamı
yaratma mânâsına alarak “fücûr ve takvayı nefiste yarattı”
tarzında yorumlamaktadır.
17
Râzî (ö. 606/1209) de, bu âyetteki ilham kelimesine
"yaratmak" ve “tedbîr” anlamı vermektedir. Bu durumda âyetin meali,
"kötülükleri ve iyilikleri (takvayı) nefiste yarattı”
18
şeklinde olmaktadır.
Allah'ın yaratılışta nefse iyilik ve kötülükleri öğretmesi, bildirmesi,
tanıtması ve kavratması (ilham, ilkâ, beyân) olarak izah edilmiş ve insana
doğuştan verilen bir kabiliyet tarzında yorumlanmıştır.
19
Buna göre ilham, kulun
kesbine uygun olarak ortaya çıkmamaktadır. Bu görüşün, Allah'ın
"Biz ona
(insana) eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?”
20
âyetiyle desteklendiği
görülmektedir. Bu bağlamda ilham, kulun kesbinin bir sonucu olarak değil,
kendisine doğuştan verilen bir kabiliyet olarak değerlendirilmektedir.
Bu demektir ki, âyetteki
elhemehâ ibaresi, te’vîli kabul etmesi, yani
birden fazla mânâyı taşımasını gerektirecek te’vîle açık bir üslûp ile kullanılması
nedeniyle, ilhamın nesnel bir bilgi kaynağı olarak yaygınlaşması için yeterli
olmamıştır. Zira genel anlayışa göre ilham kavramı burada ıstılahî mânâda
algılanmamış, insanların tamamına doğuştan verilen bir durum olarak kabul
edilmiştir.
Öte yandan ilham konusunda Hz. Peygamber’den rivâyet edilen pek çok
hadîs de bulunmaktadır.
21
Hz. Peygamber bir duâsında şöyle demektedir:
Dostları ilə paylaş: