Rum Ortodoks Metropolitliği – Halep
El – Bişara Manastırı
Tanrı kuşanan Antakyalı
Aziz İgnatyos
Aziz İgnatyos ölümünün 1900. cü yıl kutlamaları
2008
El – Bişara Manastırı yayınları
Halep - 2008
Türkçe çeviri
Peder İspir TEYMUR
Mersin Ortodoks Kilisesi
Ruhani Reisi
2009
BİRİNCİ BÖLÜM
Aziz’in hayatı, öğretisi ve mektupları
Metropolit Pavlus Yazıcı’nın incelemesi
Aziz’in Hayatı, Öğretisi ve Mektupları
Aziz’in Hayatı
Aziz İgnatyos kilisenin semasında bir yıldız hızıyla parıldadı. Ve ansızın yok oldu. “ Tanrı kurallarına çok bağlı bir insandı. ” Yaşamının uzun bir bölümü hakkında bir şey bilmiyoruz. Bütün bildiklerimiz, şehit edilmeden önce Roma’da geçirdiği son haftalarıdır. Bugün yaygın olan kanı, Roma’da Colosseum denilen basamaklı oyun alanında öldürüldüğüdür. Şehit edilmeye götürülürken Aziz İgnatyos Hristiyan topluluklarına uğradı. Suriye Antakya’sından yola çıkarak Roma’ya varır. Yolda giderken, o zamanlar bilinen hristiyan topluluklarına mektuplar yollar. Bu mektuplar Rab İsa Mesih ve kilisesi için iman ve sevgi doluydu.
Bu mektuplardan aziz İgnatyos’un çok ateşli ve fedakar bir kişi olduğunu anlıyoruz. Hatta bazıları ona “ İgnatyos ” adının Latince bir lakap olarak verildiğini kabul eder. Çünkü İgnis kelimesi ateş anlamına gelir. Ve bu isim kendisine sonradan verilmiştir. Hem bu ismi ve hem de mektuplarında kullandığı bazı Latince kelimeler nedeniyle bazıları onun Romalı bir aileye mensup olduğunu söylerse de bu durum bunu ispatlamaz. Çünkü bu tür isimler ve kelimeler Roma İmparatorluğunun bütün bölgelerinde hem mahalli ve hem de Yunanca ve Latince olmak üzere her üç lisanın imtiyazlı bir kullanıma sahip olduğu dönemde yaygın bir kullanıma sahipti.
“ Tanrı Kuşanan ” lakabı ise İgnatyos’un mektuplarının başlangıcında kendisi için kullandığı lakaptır. Bu sıfat Hristiyanlar açısından gerçekten ayrıcalıklı bir sıfattır. Allah’ı taşıyan anlamına gelir ve İsa Mesih ile olan ruhsal ve cevheri alakayı gösterirdi. Ama aziz İgnatyos bu sıfatı bütün Hristiyanlar için genelleştirir. Bu sıfatın vaftiz edildiği günde mi yoksa sonradan mı verildiğini bilmiyoruz. Ama gelenekler bu konuda iki hikayeden bahseder: Birincisi Vahşi hayvanlar aziz İgnatyos şehit olurken onun kalbine hiçbir zarar vermediler. Daha sonra onun kalbi üzerinde Hristos (Mesih) kelimesinin altın harflerle nakşedilmiş olduğunu görürler ve bu nedenle “ Tanrıyı taşıyan “ olarak isimlendirildiğini anlatırlar. Bu konudaki ikinci hikaye ise, İncil’de bildirilmiş olduğu üzere İsa Mesih’in çocukları kendine çağırıp havarilerine: “ Bu çocuklar gibi olmazsanız göklerin egemenliğine giremezsiniz ” sözlerini söylerken kucağına aldığı çocuğun aziz İgnatyos olduğu rivayet edilir. Bu da “ Allah tarafından taşınan ” anlamına gelir. Doğal olarak her iki rivayetinde gerçek olmadığı anlaşılmakta. Zira aziz İgnatyos’un kalbi vahşi hayvanların dişleriyle parçalandı. Buna ilaveten, aziz İgnatyos eğer Mesih zamanında küçük bir çocuk olsaydı, şehit edilmeye götürülürken birinci yüzyıl sonunda yüz yaşına erişmiş olmalıydı.
Aziz İgnatyos’un bilimsel bir eğitimi olmadığı görülüyor. Aksine, görünen o ki, onun, imanı çevresinden öğrendiğidir. Altınağızlı aziz Yuhanna, İgnatyos’un havarilerle birlikte yaşadığını nakleder. Antakya şehitlik rivayeti ile Efsafyos onu Havari Yuhanna’nın öğrencisi olarak anarlar. Aynı Babyos ve Polikarbos’ta olduğu gibi. Oysa Aziz İgnatyos mektuplarında direkt olarak Yuhanna isminden hiç bahsetmez. Bu da ilginç bir durum.
Oricennos’a göre havari Petrus’tan sonra Antakya Kürsüsü’nün ikinci Episkopos’u aziz İgnatyos’tur. Efsafyos’a göre ise, İfodyos’un halefi olarak Antakya kürsüsünün üçüncü Episkoposudur.
Efsafyos onun episkoposluk dönemini 70 ve 107 yılları arasında gösterir. Çünkü İgnatyos kendini Suriye Episkoposu olarak da isimlendirir. Zira o zaman ve o bölgede Episkopos lakabı kapsamlı bir egemenlik anlamına gelirdi.
Uzun süren bir episkoposluk hayatından sonra Romalılar aziz İgnatyos’u yakalar ve ölüme mahkum ederler. Bu olay, Trayan döneminin ortası ile Adriyan dönemi arasında yani 107 ile 118 yılları arasında ki – bu dönemde zulüm ve işkence artmıştı – tarihsel olaylarda belirtilmiştir. Aziz İgnatyos’un şehit edilişi ile ilgili Antakya rivayeti ise şöyle bildirir: Yakalanışı ya İmparator Trayan’ın ilk hüküm sürdüğü yıllarda Antakya’ya yaptığı ziyaret esnasında yani 113 lü yıllarda ya da 106 yılındadır. Bugün yaygın olan ise şehit edilişinin 108 yılı ile azami 117 yılları arasında olduğudur.
İmparator Zomityan’ın zulüm döneminde (81-96) İgnatyos hristiyanları ziyaret ederek onlara cesaret verir ve Mesih’le birlikte olmak için şehit olmayı teşvik ederdi. Ama buna rağmen yakalanmadı. Trayan’ın 98 yılında imparatorluk tahtına oturmasından sonra hristiyanlara direkt olarak zulüm yapılmıyordu. Çünkü bu dönemde Roma imparatorluğu barbarlar ile savaş halindeydi. Fakat zafer kazanıp barbar toplulukları yenince herkesin imparatora ve putlara tapınmalarını istedi. Bu nedenle 113 yılında ülkelere saldırmaya başladı, dönüş yolunda Büyük Antakya’ya uğrar ve burada hristiyanlar üzerine bölgesel bir zulüm uygular. Bu durumda İgnatyos imparator Trayan önünde imanını haykırmada tereddüt etmez. İmparator Trayan şöyle sorar:
- Pilatus zamanında çarmıha gerilen şahsın öğrencisi sen misin?
İgnatyos cevap verir:
- Ben haç üzerinde insanların günahlarını silen ve şeytanı ve ağlarını çiğneyenin öğrencisiyim.
- Neden senin lakabın “ Tanrı taşıyan ” dır.
- Çünkü Mesih içimde yaşıyor.
- Her kim içinde Mesih’i taşırsa, halkın eğlenmesi için Roma’ya kelepçeyle götürülüp vahşi hayvanlara atılsın.
O anda aziz İgnatyos kelepçeleri değerli bir bilezik gibi kabullenip taktı. Bu azizin yolculuğu Antakya’dan başladı. Küçük Asya, Yunanistan ve Roma’da son buldu. Antakya’dan çıkışta imparator Adriyan tarafından ölüme mahkum edilmişti. Ama ölüm emrinin Antakya’da değil Roma’da verilmiş olduğuna dair açık deliller vardı. İmparator bu uzun güzergah boyunca bulunan bütün Hristiyan topluluklarına bununla ibret vermek istedi. Özellikle bu dönemde adı geçen bölgelerde hristiyanlık imanına karşı ateşli bir eğilim vardı. İmparator Aziz İgnatyos gibi büyük bir Hristiyan ruhani lider için verilen böyle bir emrin güzergah üzerindeki bütün hristiyanlar için korku verici bir ders olacağı düşüncesindeydi.
İgnatyos görülmemiş bir cesaret, sevinç ve hararetle şehit olmaya doğru gitti. Şüphe yok ki, azizimiz bu gidişin İsa Mesih ve hakikate hizmet etme tercihinin sonu olduğunu, böylesi bir fesat döneminde imanlı olmanın bedeli olacağının idrakinde idi. Böylesi bir ölüm hristiyanlar içinde korku yaratma aracı olacağı yerde, azizin sevinci ve İsa Mesih’e olan özlemi onların güçlenmesine ve ruhsal gelişimleri için bir ders oldu.
Doğudan Batıya doğru yol aldı. Ve bu kayboluşu onun hayatının yok olması değil aksine yeni dünya da doğuşu anlamındaydı. “ Onunla doğmak için dünyadan Allah’a doğru kaybolmak güzeldir. ” Roma’da maruz kaldığı işkenceleri özlüyordu. Ama bunlar onu Mesih’e tam bir kurban sunusu olarak taşıyordu. Onun açısından bütünüyle efendisine ait olmaktan daha büyük bir sevinç olamazdı.
Yolculuğu yaklaşık olarak on kişiden oluşan esir ve askerler gurubuyla başladı. Batıdan deniz yolunu aldıktan sonra kara yoluyla Küçük Asya’ya geldiler. İgnatyos’un Hristiyan toplulukların bulunduğu şehirlere yaklaşması, ondan etkilenmiş olanların ona doğru koşmalarına neden oluyordu. Ama ona eşlik eden askerler kolaylık göstermiyordu. İgnatyos mektuplarında bunlardan “ Vahşileşmiş olanlar ” diye bahseder. Ama askerler bu kalabalık topluluklar karşısında İgnatyosla konuşmalarına fırsat vermiyorlardı. Onlara bir takım maddi rüşvetler verilmek suretiyle İgnatyos’un halkla buluşmasına izin vermeleri sağlandı.
Topluluklar onun gelişini gözlüyordu. Hatta onlardan bazı gözcüler İgnatyos’un güzergahını takip ederlerdi. Episkopos Polikarbos ve cemaatinde olduğu gibi eğer bir topluluğun makamında duraklarsa diğer topluluklar oraya episkoposlarıyla bir heyet gönderiyorlardı. Bütün bu toplulukların amacı İgnatyos’un kelepçelerini söküp onu kurtarmak veya ona teselli vermek veya uğurlamak değildi. Tek amaçları onun vaazını, nasihatlerini ve öğretisini dinlemekti. Yolundan geçtiği topluluklar veya kendisine gelen kiliselerin temsilcileri ona kendilerini ve sorunlarını aktarırlardı. Özellikle zorluklarını, içindeki bölünmeleri ve onları üzen hurafe ve akımları dile getirirlerdi. (Mütehevvidler ve Müşebbihler…. gibi) İsa Mesih uğruna kelepçelenmiş olan İgnatyos ise bu sevgi gücüyle bu topluluklara mektuplar yazarak imanlarını güçlendirip vaazlarıyla ruhsal olarak onların problemlerine yanıtlar verirdi.
Şehit edilişinin hikayesinde imparatorluğun merkezi Roma arenasında Aralık ayının yirminci günü vahşi hayvanların dişleri arasından kemiklerinin hristiyanlar tarafından toplandığı rivayet edilir. Ve Antakya’ya götürülerek Defni denilen yerin surları üzerinde bir mezara koyulduğu belirtilir. Daha sonraları bu kemikler Roma’ya nakledilmiştir. Antakya’da 17 Ekim tarihinde belki de kemiklerinin nakledildiği tarih olan bu günde onu anma günü olarak kutlanması gelenek haline gelmiştir. Roma’da ise bu anma Şubat ayının ilk günü yapılırdı. Bugün ise onu anma günü yirmi Aralıkta kutlanmaktadır.
Bu nedenle ritüellerimizde, bazılarının kabullenmekte tereddüt etmeleriyle birlikte ilahi terennüm eden Romanos’a ait ezgiler mevcuttur. Bu ezgiler Noel ezgileriyle benzeşir. Konusunu ise aziz İgnatyos’un şehit edilmesi olayından, altınağızlı aziz Yuhanna’nın vaazlarından ve tabi ki İgnatyos’un mektuplarından alır. Bu olayları İsa Mesih’in doğumu konusuyla güzel bir şekilde harmanlayarak bir ezgi şeklinde sunar. Rabbimiz İsa Mesih’in doğumuna yakın olan yirmi aralık gününde başlayan Ortodoks ritüellerimizden birkaç örnek verebiliriz:
“ Sen ki kamil bir sevgiyle yaralandın ve tutuşan aşkınla alevlenen nefsin seni efendine sığınmaya götürdü, ey onurlu peder. İşte o anda her zaman anılan sözlerinle şöyle haykırdın: Ben beni yaratan için bir buğday tanesiyim, benim yolum bütünümle vahşi hayvanların dişleri arasında ezilme yoludur. Ancak o zaman ilahımız olan Tanrı için tertemiz bir ekmek olurum. Bizi aydınlatması ve kurtuluşumuz için dua et. ”
“ Elmas gibi olan nefsin nasılda kılıç gibi vuruşkandır ey mutluluğu hak eden İgnatyos, bükülmez eğilimini gerçek sevdiğine doğru yönelttiğinde şöyle haykırdın: İçimdeki ateş maddesel sevgi değil, aksine içimde konuşan diri bir su var, bana haykırıyor: Babaya gel. Bu nedenle ilahi ruh ile coştun ve vahşi hayvanları seni süratle bu alemden ayırmaya ve seni sevdiğin Mesih’e göndermeye zorladın. Kurtuluşumuz için ona vesile ol. ”
“ Işıkları kuşanmış parıldayan mücadele günün, herkese bakireden doğmuş olanı müjdeliyor. Onunla birlikte olmak için sabırsızlanarak vahşi hayvanların seni yok etmesi için uğraştın. Bu nedenle de “ Tanrı kuşanan ” sıfatını aldın. Ey mutluluk sahibi İgnatyos. ”
Lukyan’ın sözlerinde İgnatyos’un şehit edilişinin yankılarını buluruz. Hristiyanlığa iman eden ve mahkum edilen bir filozofu küçümser. Onu teselli etmeye veya kurtarmaya gelen hristiyanlar başarılı olamaz ve kendini ateşte yakarak ölür.
Şehit edilişi konusunda iki rivayet vardır. Birincisi Antakya rivayeti, buna göre, yakalanışı ve mahkum edilişi Antakya’da olur ama öldürülüşü Roma’da gerçekleşir. İkinci rivayet ise Roma rivayetidir. Çünkü mahkum edilişini ve hükmün infazının Roma’da yapıldığını kabul eder. Bu iki rivayet esas alınarak daha sonraları birçok lisanda (Yunanca, Latince, Ermenice) hayat hikayeleri yazıldı. Bunlardan en önemlisi dördüncü yüzyılda yazılmış olandır. Altınağızlı’nın vaazları da aziz İgnatyos’un hayatı hakkında önemli bir kaynak sayılır.
Öğretileri
Kilise tarihinde Elçi Pavlus’tan sonra gelen ilk Teoloji alimidir. Basit ahlak öğretisi yazdı. Ama Teolojisi derindir. İgnatyos program şeklinde bir inanç akideleri yazmadı. Ama Mesih’in büyük öğrencilerinin bulunmadığı bir dönemde Kilise yaşamının düzenini yazdı. Bu durum kilisede büyük bir boşluk belki de dağınıklığa sebep olmuştu. Polikarbos’un gücü öğretmeni havari Yuhanna’nın gücü gibi olabilir mi? İgnatyos, kilisenin elçisellik misyonunun devamlılığını güçlendirmiş ve episkoposluk rütbesinin mahalli kilisedeki ruhani gücünün Mesih’in kilisedeki gücü ile aynı olması gerekliliğinin zaruretini vurgulamıştır.
İgnatyos, Hristiyanlığın hala Yahudiliğin etkisinde bulunduğu bir zaman dilimi içinde ortaya çıkmıştır. Ama kendisi öyle bir büyüklük derecesindeydi ki Yahudi ile putperest Yunanlıyı bir arada sindirebilmiş ve her ikisini de derin ve saf bir hristiyanlık teolojisini yaymada kullanmıştır.
İgnatyos Pavlus teolojisi ile Yuhanna teolojisini bir araya getirir. Elçi Pavlus’un Mesih’i merkez noktası olarak alması ile Yuhanna’nın kilisedeki gerçek yaşam tecrübelerini bir arada alır. Mesih hayatımızın odak noktasıdır. Bunun Efkaristiya (şükür) gizeminde bütünüyle gerçekliğini aldığını görürüz.
Filadelfiya’ya yazdığı mektubunda, Yeni Ahit’in şimdiki ahit olduğunu açıklıkla görürüz. İsa Mesih ile haç’ı ve dirilişi yeni imanın kendisidir ve bunun eski kitaplara tabi olmaması gerektiğini, aksine eski kitapların buna tabi olması gerekliliğini vurgular. Bu davranışı açıktır ki başkalarına karşıydı. Zira başkaları bölünmeler için uğraşıyor ve şöyle diyorlardı: Eğer bunu eskilerde (Yahudilerde) bulamazsam İncil’e iman etmem.
İgnatyos İncilleri iyi bir şekilde biliyordu. Mektuplarında İncil ayetlerine yer vermemesinin sebebi, bu mektupları elleri kelepçeli olarak idam edilmeye götürülüşündendir. Onun yazılı metinler konusunda bilgisi olduğu kuşku götürmez. Çünkü İncil öğretisi konusundaki sağlamlığını dile getirirdi. “ Kilise önderlerine sığındığım gibi İncil’e sığınırım. ” (Filadelfiya mektubu) Şüphesiz İgnatyos o zamanlar Antakya’da Litorjik gelenekler ve diğer kutsal yazılardan da bölümler kullanmıştır.
İgnatyos’un Kozmolojisi açıktır. Allah ve şeytan mevcuttur. Ama kötülüğün varlığı yoktur. İgnatyos için hristiyanlık, gerçek hayata varmak için ulvi ve örnek bir yoldur. Her kim İsa Mesih’ten başkasını müjdelerse imkansız bir şekilde ölüdür.
Mesih’in tanrısal ve beşeri doğası İgnatyos’un hristiyanlık anlayışında tamamen açıktır. Bütünüyle İncil yazarı Yuhanna’nın teolojik etkisindedir. Şifa veren yalnız bir tabip vardır. Bedensel ve ruhsal tabip, doğrulmuş doğmamış, beden almış olan tanrı…… Bakire’den ve Allah’tan.
Mesih’in beşeri doğasını ve dolayısıyla çektiği acıları inkar eden El-Zahiriye hurafesiyle İgnatyos mücadele etmiştir. Bazı inançsızların iddia ettiği gibi “ eğer Mesih görünüşte acı çektiyse….. benim ellerimde taşıdığım kelepçe ve zincirlerin anlamı nedir? Vahşi hayvanlara karşı mücadele rağbetim beni neden yiyip bitirmekte? Böyle bir durumda ölmem boşunadır ve kurtarıcımız için söylediğim her şey hurafedir. Bu asalak dallardan uzaklaşın, tadına bakanları anında öldüren zehirli meyve taşımaktadır? ” Mesih’in beşeri doğasını kabul etmeyenler için “ duadan ve efkaristiya (şükür) gizeminden uzaklaşır hatta şükür gizeminin kurtarıcımız İsa Mesih’in bedeni olduğunu da inkar eder. O beden ki bizim günahlarımız için acı çekti ve Baba onu doğruluğuyla diriltmiştir. ” diyor.
İgnatyos için kilise “ Kurbanın sunulduğu yerdir ” Bu sıfat efkaristiya’nın kilisenin kurban sunumu olduğunu çağrıştırmaktadır. “ Sakın bir başka şükür gizemine katılmayın. Çünkü Rabbimiz İsa Mesih’in yalnızca tek bir bedeni vardır. Onun kanıyla bizleri birleştiren tek kupa ve tek sunak vardır. Aynı hizmette tek bir episkoposla birlikte bulunan kıdemliler ile diyakon kardeşlerim olduğu gibi.
Kilise birleştiricidir.(Katolik) ve İgnatyos’ta kiliseye bu sıfatı veren ilk kişidir. Ve bununla bütün hristiyan topluluklarını kastetmektedir.
Aziz İgnatyos “ Kilisedeki rütbelerden ” bahseder. Çünkü mektuplarında Episkopos’un kilisedeki saygınlığına verdiği önem açıkça görülür. Çünkü o topluluklar içinde Mesih’i temsil eder. Bu nedenle görevinin ulvi bir ruhani boyutu vardır. Bu nedenle hiç kimsenin herhangi bir episkopos’un gençte olsa yetkisi konusunda şüphesi olmamalıdır. Episkopos, imanın ve onun takip edilişinin ve sapkınlıklar tehlikesine karşı korunmasının öğreticisidir. Litorjik hizmette en büyük dini liderdir. Onsuz ne şükür ayini ne de vaftiz töreni yapılamaz. Bu konuyla daha geniş olarak bilgileri ileride sunacağız.
Kilise tarihinde ilk kez ruhbanlığın üç rütbesine açıklıkla değinilmektedir. Bugün bildiğimiz düzendeki rütbelerdir. Diakonluk rütbesi kilise hizmetinde gelen birinci mertebedir. Presbiteros (Peder) rütbesi ikinci sırayı alır. Episkopos rütbesi üçüncü derecede olup en yüksek mertebedir.
Aziz İgnatyos’un kilise hizmetleriyle ilgili olan söylemleri gayet açık olup aşağıdaki durumlarda kilise tarihinin her döneminde payı vardır:
1- Bu üç hizmet türünün adlarının verilişi.
2- Bu hizmetlerin görevlerinin belirlenmesi. Litorjiya hizmeti ve İdare fonksiyonu. Kendi zamanında uygulandığı şekliyle.
3- Bu hizmetlerin ve görevlerinin kendi içindeki farklılıklarının izahı.
4- Kilisenin üçlü hizmetinin yorumu. Kilisenin ilk semavi örnekte olduğu gibi yeryüzündeki görünen hizmet olduğu.
5- Kutsal üçlemenin birliği ile mutabık olan kilisenin birliği düşüncesinin önemine dikkat çekilmesi.
Aziz İgnatyos’un, diyakonlar, Pederler ve Episkoposların İsa Mesih’in iradesine göre tayin edilmiş olduklarına olan inancı tamdır. Onların insanlar arasından seçilmiş müminlerin hizmetlerine davet edilmiş bir gurup oldukları teorisini destekler. Ve aziz İgnatyos peygamberlik sesiyle halkını onlara önem vermeye davet eder. Böylece diyakonluğa ilişkin yazılarında bu rütbenin kilise yetkileri ve düzeni ve hristiyanlık hizmeti konusundaki teorisinin ayrılmaz bir parçası olduğu açıkça görülür.
Konuyla ilgili bütün söylemlerinde diyakos bir sembol ve bir örnek ve hatta Mesih’in bir görüntüsü olarak ortaya çıkar. Bu düşünce yeni ahit’e dayanır. Zira Mesih kendisi ve yeryüzündeki hizmeti için şöyle der: “ İnsanoğlu hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye geldi. ” Böylece Mesih’te kendini bir diyakos olarak Kilise’ye ve halka hizmet eden bir kişilikte görür. Aynı zamanda bununla kiliseye diyakonluğun aslına ilişkin örnek sunar.
Aziz İgnatyos’a göre Diyakonu, Mesih’i temsil eden bir kilise sureti olarak da sayabiliriz. Ve en azından Antakya Kilisesinde Pederden sonra önemli olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Kilise düzeninde diyakonluk üçüncü mertebede olmasına rağmen durum yukarıdaki gibidir. Önemlidir ki İgnatyos’un diyakonluk rütbesine, İsa Mesih’in bir sureti olduğu şeklinde bakışı hristiyanlığın erken yazılarının bazılarında da görülür. Mesela Polikarbos’un Filippi’lilere mektubunda ve resullerin öğretileri ve kanunlarında görüldüğü gibi.
Hizmetle ilgili Litorjik gelişmelerle birlikte ilerleyen dönemlerde Diyakon meleğin sureti haline geldi. Altınağızlı Yuhanna ile Mobsuestialı Teodor vaazlarında diyakonun kilise hizmeti esnasında Kuşağın giyinmesini tanrısal ve yerseller arasında mektup götürüp getiren uçan bir meleğe benzetirler.
İgnatyos’un evliliğe bakışı, aziz Pavlus’un kendisine bakış açısına dayanır. Pavlus’ta Mesih ve Kilise arasında ebedi bir bağ sembolü görür. Ama buna rağmen kendisi için bekarlığı tercih eder.
Mektuplar arasındaki mukayeseden İgnatyos’un Roma ile ilgili özel bir anımsamayı muhafaza ettiğini görürüz. Ve Roma Kilisesi’ni, imparatorluk merkezindeki Baş Kilise ve sevgide önde gelen kilise olarak adlandırır. Bu sıfatlarla ilgili olarak alimlerin yorumları farklıdır. Bazıları Roma Kilisesinin sevgi eylemlerinde üstünlüğü nedeniyle bir övgü sıfatı olduğunu kabul eder, bazıları ise Roma Kürsüsünün öncelikli kürsü olduğuna dair bir tanımlama olarak yorumlar. İgnatyos Antakyalı bir peder olması nedeniyle Roma kilisesi dahil bütün kiliseleri yönlendirici evrensel bir yetkisi olduğu ve mektuplarında Roma Episkoposu’nun özel bir yeri olduğunun görülmemesi de bunu teyit ettiği şeklindedir.
Tarihçi Sokrat’a göre aziz İgnatyos aynı zamanda kilisede biri sağda diğeri solda olmak üzere koro düzeni ve Antifonalar sistemini getiren ilk şahıstır.
Episkopos ve Birlik Konusundaki Öğretisi
Hristiyanlık, gayesini birlik çemberi içinde gerçekleştirir. Birlik, hristiyanlık kemalinin de ölçüsüdür. Bunun tersi bölünmüşlüktür. Bu nedenle birlik konusu İgnatyos’un mektuplarında merkezi bir yer alır. Doğal olarak havarisel dönemdeki İgnatyos’un zamanı hristiyanlık hayatında bu gerçeğin üzerinde durulmasını gerektirirdi. Hristiyanlık fertlerin edineceği bir ideoloji değildir. Kilise müminlerin beraberce ve baş olan Mesih’le birleşerek oluşturdukları bir topluluktur. İgnatyos kelepçelenmiş olarak ölüme doğru adım adım gider. Özgür bir ruhla özlediği hayata doğru yaklaşır. İnsanlardan ayrılmaktaydı ama bu yolda Mesih’le birlikteliğe doğru adım atıyordu. İmanlı topluluklardan efendisi Mesih gibi son vasiyetlerini vererek geçiyordu. Mesih’in vasiyeti şuydu: Bizim bir olduğumuz gibi (Baba ve Oğul) onlarda bir olsun. İgnatyos Mesih’te kilisenin birliği için bu şekilde ısrar ediyordu. Müminlerin bir olmalarıyla yeryüzünde somut bir şekilde gerçekleşecek olan kilise buydu. Kilisenin Mesih’te birlik olduğu gibi müminlerinde episkoposları ile bir olacakları durum buydu.
Hristiyanların aralarındaki birlik, bu ilişkiyi disipline edecek ahlaki kuralların mevcudiyeti anlamına gelir. Sevgiden başka bir kural olamaz. Ama bu sevgi efendimizin çıkarsız sevgisinin aynısıdır. “ …… yakınınıza haset gözüyle bakmayın, Mesih’in şüphesiz sevgi gözüyle bakınız. Hristiyanların ortak yaşamlarındaki her şey örneğini Mesih’in yaşantısından alır. ” “ Erkek kardeşlerime deki kadınlarını Mesih’in kiliseyi sevdiği gibi sevsinler ” (Polikarbos’a mektubu) Bu nedenle hristiyanlık evliliği episkopos’un vasıtasıyla yapılır.
İgnatyos’un hristiyanlık yaşamındaki birlik esasına ait emsalsiz ve güzel güçlü ısrarı konuyu iki şekilde ele alır: Birinci şekil nazari (Tanrısal), ikinci şekil ise ameli (Efkaristiya konusunda) diğer bir deyişle iman açısından ve üslup açısından.
Allah konusunda birlik üç gerçekle ortaya çıkar. İlki kutsal üçlünün kendi birliği, ikincisi imanlıların kiliseyle birliği. Bu da birleştirici unsur olan episkopos ile olur. Üçüncüsü ise imanlının Allah ile olan şahsi ve mistik birliğidir. Bu da ruhsal yaşamla ve özellikle de tanıklık ile olur.
“ Kutsal üçleme de birlik ” bu tanrısal yaşamın sıfatıdır. Allah birdir, kendini bize İsa Mesih’te açıklamıştır. Allah’ın tarihteki işleri kutsal üçlünün işleriydi ve Tek idi. Allah’ın birliği konusundaki şiddetli ısrarına rağmen İgnatyos’ta, adedinin çokluğunda birliğini muhafaza eden kutsal üçlünün şahsiyetleri belirgin bir şekilde görülür. (Efesos 9-1)
Mademki baş birdir ki o da Mesih’tir, kilise yaşamındaki birlik de doğal bir durumdur. Ve kilise Mesih’le birlik içindedir. Mesih’in olduğu yerde birleştirici kilise vardır. (İzmir 8-2) Kilise birliktir ama aynı zamanda tektir. Bütün vaftiz olanlar bir bedeni oluşturur. “ Episkoposunuzla aynı görüşte olmalısınız…..” tellerin sazla olan bağlantısı gibi. Bunun için İsa Mesih sevgisindeki düzeniniz ve ittifakınız ile övgü ve tesbihler yükselir. (Efesos 4:1-2)
Episkopos ile birlik konusunda, bunun hristiyanların beraberce mücadele edeceklerini ve birlikte eziyet çekeceklerini, birlikte uyuyup birlikte uyanacaklarını belirtir. (Polikarbos’a 6-1) Şükür gizeminde sürekli toplanmak önemli ve gerekli bir durumdur. Zulüm günlerinde bile bu böyledir. Hristiyanlar her ne kadar her gün Mesih’in bedenini evde muhafaza edilen parçalardan alıp yeseler de bir arada olmak onların birlikteliğini gösterirdi.
Episkoposun müminlerin birliği konusundaki rolü üzerinde İgnatyos kuvvetli bir şekilde dururdu. Çünkü episkopos Baba Allah’ın suretiydi. Pederler de resullerin suretiydi, diyakonlarda Mesih’in suretiydi. Diyakonların bu yeni ve eşsiz suretini, Mesih’in tanrının kurtuluş tasarımı gizeminin hizmetkarı olması konusundaki anlayışıyla yorumlar. Mesih’in episkopostaki suretini de birçok defalar yorumladığı da bilinmelidir. (İzmir 8-2)
“ Allah ile olan gizemli birlik ” Her müminin gayesidir. Ve bununla sonunda hakiki yaşam gerçekleşir. İmanlı ile Mesih arasındaki bu gizemli birlik ilk önce dünyadaki zühd ile sonra da Mesih’in örnek alınması ile başlar. Mesih’le birlikte olmak konusundaki arzusunu dile getirdiği ve Roma ahalisine yazdığı mektubundaki sözlerden daha güzeli yoktur. Acı bir şekilde şehit edilişi ona sevinç kaynağı olmuştur. Çünkü bu ölüm onu Mesih’le birleştirmiştir.
“ Sizlerden rica ediyorum beni bu halimle baş başa bırakın, bana uygun olanı biliyorum. Mesih’in öğrencisi olmaya başladım….. Hiçbir şey beni engelleyemez, ateş düşsün ve beni parçalasınlar…. Hiçbir şey beni Mesih’ten ayıramaz. ” (Roma 5-3)
“ Fesadın gıdası bana çekici gelmiyor”
Bu dünyanın zevkleri beni cezbetmiyor
Davud’un neslinden olan İsa Mesih’ten oluşan Allah’ın ekmeğini istiyorum
İçeceğim, onun solmayan sevgisi olan kanı olsun
Mesih’in görünen değil hakiki beden alışı insanın onunla birleşmesini efkaristiya gizemi vasıtasıyla mümkün kılmaktadır. İgnatyos’un bu mistik öğretisi hem Litorjik’tir aynı zamanda da amelidir. Hatta onun nazarında tanıklık da rabbe bir sunudur.
Birliğin, yukarıda söylemleri fiili olarak gerçekleştirdiği ikinci ameli şekli ise Efkaristiya ile ilgili olanıdır. Burada Mesih ve birleştirici Tek kilise vardır. Efkaristiya da bu birlik İgnatyos için şu üç gerçeği ifade eder:
1- Allah ile bir olmak
2- Yakınımızla bir olmak
3- Mesih’e Kiliseye itaat anlamında Episkopos ile bir olmak
Mahalli kilise açısından Episkopos ve Efkaristiya konularında kuvvetle durulması Hristiyanlık imanının esasıdır. Bu esas, ideolojik anlamın üzerinde kilisenin idare ve ailesel anlam ile episkoposun birliğin oluşturulması konusundaki rolünü teyit eder.
Mademki çarpışan akımlar kiliseye eziyet çektirmiştir, o halde kilisenin o ideolojiyi yalnızca sahiplenmesi durumunda oluşacağını kabul eden akideci akımların varlığı yanında, bunun aksini düşünen ve kiliseye ruhsal şifa verilen bir kurum olarak amacı insanı heveslerden arındırıp tasavvuf yoluyla paklamak şeklinde gören diğer akımlarda mevcuttur.
İgnatyos’un kilisenin birliği hakkındaki mistik anlayışı, tarihle çelişen ve ruhun ulvileşerek doğal görüntüleri aşıp gerçekle birleşmesi yani insan ruhunun maddi alemi aşıp Allah ile yeniden birlik olması şeklinde bir felsefi anlayış değildir. Allah ile birleşmek İgnatyos’a göre tarih içinde zaman ve mekan da oluşur. (Yuhanna Romanides’in Antakyalı Aziz İgnatyos’a göre Kilise’nin tanrısallığı kitabından)
Hristiyanlık teolojisi Litorjik olması nedeniyle bu aşırılıkları yasaklar. İgnatyos’un öğrettiği gibi Kilise bir ideoloji veya tasavvuf yanlısı değildir. Kilise Mesih’in bedenidir. Onda gerçek hayat vardır. Mesih’in etrafında ve onun sureti olan episkoposun şahsında birleşerek oluşur. “ Hiçbiriniz kilisede episkopos’un iradesi dışında bir şey yapmayınız. ” (İzmir 8-1) Her kim episkopostan gizleyerek bir şey yaparsa şeytana hizmet eder. (İzmir 9-1)
“ Bütün iyiliklerden daha üstün olan birlik konusunu önemse ” İgnatyos Episkopos Polikarbos’a bu sözlerle tavsiyede bulunuyor. Allah halkının sevgi yaşantısını belirli bir yer ve zamanda aşan herhangi bir üyelik İgnatyos’a göre sapkınlık ve bölünmedir. Episkopos’un çevresinde efkaristiya da yaşanan sevgi de her birimiz katılacak olanların huzurunda belirli bir mekan ve zamanla Mesih’in bedenine ait bir organa dönüşürüz.
Kurtuluş için Episkopos gereklidir. Tabi bir fert olarak veya Allah ile insan arasında sihirli bir vasıta olduğu için değil, kilisede birliğin merkezi olduğu içindir. Onun etrafında herkes toplanır. Bütün vesileler ile sizi yücelten İsa Mesih’i yüceltmelisiniz. Episkoposa ve önderlere olan itaatinizle sağlayacağınız birlik vasıtasıyla kutsanırsınız.
Episkoposun yetkisi birliğin öneminden doğar. Ve onun Efkarisitiya töreninin baş icracısı olmasıyla mutlak şekliyle ortaya çıkar. Episkopos olmadan ne vaftiz ne de sevgi meclisleri yapılamaz. Roma’da pederler cemaatlere tayin edildiklerinde onlara efkaristiya ayini icra etme yetkisi verilmedi. Episkopos herhangi bir yerde toplanmış olan imanlılara kutsanan ekmek parçalarını gönderirdi. Daha sonra şükür ayini icra etme yetkisinin pederlere verilmesi ile episkoposlar bu defa daha küçük Litorjik merkezlerdeki kupalara koyulmak üzere kendi Litorjiyasından kutsanmış ekmek parçaları göndermeye devam etti. Bu gelenek Roma’da on dördüncü yüzyıla kadar sürdü ve tamamen kaybolmamakla birlikte 1870 yılına kadar devam etti. Ortodoks uygulamalarında Peder Efkaristiya töreni icra eder ama kurban (Ekmek-şarap) sunumundaki birliği Peder’in Episkopostan aldığı Kiron (İzin) ile belirtir. Episkoposun efkaristiya icra etme hususunda tek yetki sahibi olması onun bu gizeminden daha üstünde olmasından değil, yalnızca bir amaç içindir o amaçta birliktir.
Episkopos ile birlik için İgnatyos çok ısrarlıdır, özellikle efkaristiya konusunda. Çünkü onun üçlü yetkisini belirtir, öğretme, kutsama ve idare. Bütün bu durumlar kilisenin hayatını oluşturan ve ayrı değil bir arada bulunan durumlardır.
Mesih’in Baba Allah ile olan ve kilisenin Mesih’le olan bağlantısı gibi sizlerinde episkopos ile sürekli bir bağlantınız var. Bütün bunlar tam bir birlik anlayışı iledir. İgnatyos, episkoposun yüzünde onun temsil ettiği kilisenin bütününü görür. Episkoposunuzun fetvası, birçoğunun onun vasıta olma sıfatıyla ilgili iddiaları içermemeli. Ona olan itaat kendi şahsına olmayıp üniversal episkopos olan Baba Allah’a dır. Rabbimiz İsa Mesih’in babası. Eğer biz episkoposu aldatır isek görünmeyen episkoposa yalan söylemiş oluruz. İsmen hristiyan değil gerçek hristiyan olunuz. Her zaman episkopostan bahsedip her şeyi ondan gizli yapanlara benzemeyin. Bunların gerçek bir vicdanları yoktur. Çünkü Mesih’in yasalarına aykırı birliktelikler oluşturuyorlar. Çünkü efendimiz Mesih kendisi ile bir olan Baba’dan ayrı bir halde hiçbir şey yapmadığı gibi, sizlerde episkopos ve pederlerden ayrı faaliyetlerde bulunmayınız, yalnız başınıza yaptıklarınızla da övünmeyiniz. Çünkü sizin birliğinizden kaynaklanan şeyler dışında hiçbir şey güzel değildir.
Kilisenin başına gelebilecek en kötü durum bölünmedir. Ey kardeşlerim aldanmayınız. Bölünmenin peşinden gidenler Allah’ın egemenliğini göremez. Haykırdım ve ben işte aranızdayım ve bütün avazımla Allah’ın sesiyle bağırıyorum. Episkopos, peder ve diyakona bağlı kalınız. Ruh diyor ki, episkopos olmadan bir şey yapmayın. Episkoposun olduğu yerde cemaatin olması gerekir. Aynı Mesih’in olduğu yerde birleştirici kilisenin oluştuğu gibi.
Hristiyan, kendi nefsinin sahibi ve efendisi değildir. Zamanı Allah’ındır ve yalnız onun için çalışır. Böylesi bir imanla ancak İgnatyos’un bütün teolojisi mümkün olabilir.
Dostları ilə paylaş: |