*Şîa bu delilleri Hz. Ali lehine ve karşıt olarak kabul ettikleri Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Emevîler ve Abbasîlerin aleyhine üretmişlerdir.
*Bir örnek olarak;
Hıllî’nin Elfeyn’i 2000/iki bin delil içerir.
El-Eminî’nin Gadîr-i Hum’u 11 cilttir.
* En büyük Şîî fırkası İmamiyye/isnâaşeriyye 260/873‘dan sonra teşekkül etmesine bağlı olarak;
1. İmametle ilgili delilleri sıralarken
2. İlk dönem olaylarını tasvir ederken
Sünnet anlayışları ve tarihi olayları yorumlayış şekilleriyle kendilerine has bir tavır oluşturmuşlar;
Adeta 260/873 öncesi tarihini ideolojik bir okumayla dile getirmiştir.
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. Maide 67
...Bu gün size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslam’ı beğendim... Maide 3
Sizin dostunuz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan zekat veren ve rüku’ eden mü’minlerdir. Maide 55
Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim. Ali İmran 61
...Ey Peygamber’in ev halkı (Ehl-i Beyt)! Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip, sizi tertemiz yapmak ister. Ahzab 33
Size iki ağır emanet bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldıkça, hiç bir zaman sapıtmazsınız. Bunlar, Allah’ın Kitab’ı ve Itretimdir.
Benim Ehl-i Beyt’im, sizlerin arasında Nuh’un gemisine benzer, kim ona binerse kurtulur; kim ondan yüz çevirirse boğulur.
Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır.
Ali’ye buğzetmeyin Ali benden bende Ali’denim.
Şîa’nın anlatımına göre, Hz. Peygamber, “Veda Haccı” dönüşünde Medine’ye iki konak mesafede Gadîr Hum denen yerde, Maide 67. ayet nazil olunca konaklama emri vermiştir.
Şîa’nın anlatımına göre, Hz. Peygamber, “Veda Haccı” dönüşünde Medine’ye iki konak mesafede Gadîr Hum denen yerde, Maide 67. ayet nazil olunca konaklama emri vermiştir.
Burada Rasulüllah, Hz. Ali’nin faziletine dair bir konuşma yaptıktan sonra Hz. Ali’yi kendi yanına çağırarak onun imametine dair sözler sarfetmiş ve “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allahım onu seveni sev, düşmanına düşman ol; ona yardım et, onu horlayanı hor-hakıyr eyle; nereye yönelirse hakkı onunla beraber kıl” buyurmuştur.
Daha sonra Rasulüllah sahabeden Hz.Ali için biat almış; Hz. Ömer bizzat Ali’yi kutlamıştır. Bundan sonra Maide 3.ayet nazil olarak “dinin tamamlandığı” bildirilmiştir.
Üsame ordusunun sefere çıkarılarak Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer’in Medine’den uzaklaştırılma isteği;
Üsame ordusunun sefere çıkarılarak Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer’in Medine’den uzaklaştırılma isteği;
Hz. Ali’nin Peygamber’in dışında kimsenin emrine girmemiş olması;
Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber vefat edince kılıcını çekip, Hz. Ebû Bekr gelinceye kadar insanları tehdit etmesi ve sonra onun halife seçilmesini sağlayacak bir işbirliğine girmesi;
Hz. Ebubekir hac emiri olmasına rağmen Hz. Ali’nin Tevbe suresini insanlara duyurması.
Ehl-i Beyt’in kimliğiyle ilgili tartışmalar da konun bir parçasını teşkil eder:
Gerek Ahzab 33. ayette geçen gerekse hadislerde geçen Ehl-i Beyt kavramıyla kimlerin kastedildiği hakkında Şîa ile diğer fırkalar arasında görüş farkı vardır.
Şîa, Ehl- Beyt deyince Hz. Muhammed-Hz. Ali-Hz. Fatıma-Hz. Hasan-Hz. Hüseyin ve bunların nesillerini anlar.
Bununla birlikte çeşitli gerekçelerle bazı şîî fırkaları tarafından imamet sadece Hüseyin soyuna tahsis edilmiştir.
Diğer Müslümanların kabulünde Hz. Peygamber’in hanımları Ehl-i Beyt’e dahildir.
Tarihi süreçte Hz. Hasan soyundan gelenlere “şerif”, Hz. Hüseyin soyundan gelenlere “seyyid” denilmiştir.
Şîanın büyük çoğunluğu Ahzab 33, “Tathîr” ayetine istinaden imamların da tıpkı peygamberler gibi masum olduklarına, onlarda ismet sıfatının bulunduğuna inanmıştır.
Onlar, imamlarda bu vasfın bulunuşunu, insanların duyularıyla, akıllarıyla, sezgileriyle ve kendilerine gelen haberlerle doğruya erişemeyeceklerine, zira insanlık tarihinin başlangıcından beri insanlar arasında ihtilafın eksik olmadığına,
Peygamberlerden sonra bu görevin imamlara ait olduğuna inanılması böylece ümmetin birlik ve beraberliğinin sağlanabileceğini
Böyle bir önderin bilgisinin de tıpkı peygamber gibi her türlü tenkitten uzak ve kabul edilebilir olması gerektiğini, yani imamların bilgisinin vehbîliğini kabul etmişlerdir.
Mehdilik fikri İslam düşünce tarihinde en erken h.81’den sonra ortaya çıkmıştır. Şiiliğin oluşumunda önemli bir yere sahip olan mehdilik daha sonra da Şii fırkalarda farklı şekilde devam etmiştir.
Mehdilik fikri İslam düşünce tarihinde en erken h.81’den sonra ortaya çıkmıştır. Şiiliğin oluşumunda önemli bir yere sahip olan mehdilik daha sonra da Şii fırkalarda farklı şekilde devam etmiştir.
Mehdilik h. II.yy’dan itibaren Şia’nın çoğunluğunda gaib imam, ricat, takiyye gibi inançlarla birlikte dillendirilmiştir.
a-Şiilik Yahudi asıllıdır;
a-Şiilik Yahudi asıllıdır;
b- Şiilik Yahudi Hıristiyan asıllıdır;
c-Şiilik İran asıllıdır;
d-Şiilik Arap asıllıdır.
Sosyal olguların tek sebeple izah edilemeyeceği hakkındaki sosyolojik prensibi dikkate alarak, Şîîliğin menşei ile ilgili fikirlerin de müşterek olarak değerlendirilmesi gerekir.
Buna göre; Şiilik, Yahudi ve Hıristiyan tesirlerle birlikte Araplar arasında ortaya çıkan ve fakat asıl tekamülünü İranî unsurlarda gösteren; Şîa’nın en büyük grubu olan İmamiye’nin h. III. asrın ikinci yarısından itibaren teşekkülünü tamamlamasıyla birlikte İslam tarihindeki en önemli ve belki de tek iftirak hareketi olarak tarihi süreçte yerini alan fırkadır.
Şîîliğin doğuş zamanını tespit ederken Şîî imamet nazariyesinin oluşumunu ve bu fikir etrafında ortaya çıkan ana kitleden farklı grup hareketlerini dikkate almak gerekir.
1-Şii müellifler fırkanın doğuşunu Hz. Peygamber zamanına kadar götürürler. Ve buna manevî Şîîlik derler.
1-Şii müellifler fırkanın doğuşunu Hz. Peygamber zamanına kadar götürürler. Ve buna manevî Şîîlik derler.
2-Şîîlik, ilk hilafet tartışmaları esnasında oluşmuştur.
3- Şîîlik, Hz. Osman zamanında, ona karşı yapılan isyandan sonra doğmuştur. Müslümanlar önce, Ali ve Muaviye taraftarı olarak ikiye bölünmüşler; Hz. Ali’nin ölümünden sonra ise Şîa, sadece Ali taraftarlarına verilen bir ad olmuştur.
4- Şîîlik, Hz. Ali’nin riyaseti esnasında Talha ve Zübeyr’in ona karşı çıkması üzerine Hz.Ali’ye uyanlara verilen bir ad olarak başlamış, Cemel Vak’asını müteakip teşekkül etmiştir.
5- Şîîlik, Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra teşekkül etmiştir.
6- Şîîlik, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehadetinden sonra oluşan Tevvâbün hareketiyle başlamıştır.
7- Şîîlik, nass ve tayin akîdesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Buna göre, Şîa’nın zuhuru H.I. asrın sonlarına kadar uzanır.