5.4 Türkiye’de Devletin Alevi Söylemi: Aleviler için Aleviliği Tanımlama
Meclis, medya, festivaller kanalıyla devlet Alevilerle etkileşmekte dialoğa girmektedir. Türkiye Devleti'nin sergilediği genel tavır, Alevileri laiklik ilkesinin yılmaz savunucuları olarak tanımlamak ve mümkün olduğu kadar Aleviliğin Türklük ve Türk kültürünün en önemli parçalarından olduğunu vurgulamak yönünde olmuştur. Devlet, Alevi söylemini Meclis'teki tartışmalar, devlet erkânının Alevi festivallerindeki konuşmaları ve medyada Alevilikle ilgili konuşma ve tartışmalara katılımları aracılığı ile üretmektedir.
1990’ların ikinci yarısından itibaren Meclis'te ne zaman Diyanet bütçesi tartışılsa Alevilerin konumu dile getirilmiştir. Özellikle 1996’daki Diyanet bütçesinin tartışması, çok kritikti; çünkü 1995 seçimleri öncesi DYP lideri Tansu Çiller Alevilere bütçeden 3 trilyon TL ayrılacağını açıklamıştı. Koalisyon (DYP-ANAP) ortağı olan DYP’nin tavrının ne olacağı merak konusu idi. Bütçeden Diyanet’e 47 trilyon 130 milyar TL ayrıldığını açıklayan DYP milletvekili Tayyar Altıkulaç 3 trilyon bekleyen Alevilere ayrılan herhangi bir paradan bahsetmemiş; ancak sözü Alevilerin Diyanet'te temsiline ve cemevlerinin konumuna getirmiştir.[12] Altıkulaç Alevilerin Diyanet'te temsilinin İslamın bütünleştirici ve birlik olma özelliklerine aykırı olduğunu savunmuştur. Ona göre caminin birleştirici özelliği ile tüm Müslümanlar birdir. Diyanet'te değişik dinler temsil edilebilir; ancak aynı kitaba, Allah’a, ve peygambere inanan Alevilerin ve Sünnilerin ayrı ayrı temsili söz konusu değildir. Özetle Alevilerin Diyanet'te temsili Müslümanlar arasında bölünmelere yol açar.
Altıkulaç’ın konuşmasından sonra CHP milletvekili Şahin Ulusoy Diyanet bütçesinin karşısında bir konuşma yapmıştır. Diyanet’in Sünni mezhebinin kurumu olduğunu ve Alevi-Bektaşi gerçeğini kabul etmekten çok uzak olduğunu ifade etmiş, Diyanet'in bütçesine ek olarak dini eğitim yapan okullara akıtılan paraları da eklemiş ve konuşmasında şu soruyu yöneltmiştir:
"...bu din imparatorluğunun [Diyanet] dev bütçesi, bir başka inanç grubu için, mesela, Alevi ve Bektaşiler için, bunların inançsal yapılanmaları için kullanılsaydı, yalnız, cemevleri yapılsaydı, dedelere kadro verilerek maaşa bağlansaydı... dede okulları açılsaydı ve bunlara benzer uygulamalar, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle yapılsaydı, Sünni inanç grubunda olan insanlara haksızlık olmaz mıydı?"
Meclis'te son yıllarda ortaya çıkan cemevlerinin konumu, zaman zaman tartışılmaktadır. Özellikle Diyanet bütçesi tartışılırken cemevlerinin konumu kesinlikle tartışma konusu olmaktadır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Alevilere devlet bütçesinden ödenek ayıran ANAP-DSP koalisyonu, bu kararın Meclis'te açıklanması sırasında Alevi-Bektaşi kültürünü öven konuşmalar yapmıştır.[13] Örneğin ANAP milletvekili Esat Bütün, bazı insanların cemevlerini camilerin karşısında gibi göstererek ulusal birlik ve beraberliğe zarar vermek istediğini belirtmiş, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’nun Türkleştirmesi ve İslamlaştırılmasında ve Osmanlı’nın kuruluşunda önemli rol oynayan Yeniçerilerin piri olduğunun altını çizmiştir. CHP milletvekili Yılmaz Ateş, cemevlerinin camilere karşı kurulmadığını, cemevlerinin laiklik demokrasi ve hukuk devletini kabul eden bir kültürün yayıldığı kültür merkezleri olduğunu ileri sürmüştür. Birkaç milletvekili cemevleri tartışmasına girmiştir. Bazı milletvekilleri cemevlerinin dergâh olduğunu ve bu alanların Alevi vatandaşların dinleri icra ettikleri yerler olduğunu savunmuşlardır. Sağ partilerin vekilleri cemevlerini ibadet yerleri olarak kabul etmeye direnmekte, bilinçli ya da bilinçsiz, cemevlerini camilere karşı gibi kabul edip, bu yolla cemevlerini Müslümanların bütünlüğünü bozan bir olgu olarak lanse etmişlerdir. Cemevlerine karşı en katı tutumu İslamcı parti Fazilet’in vekilleri göstermişdir. Bir Alevi milletvekilinin cemevleri konusunu açıp maddi kaynak istemesi, bir Fazilet milletvekilinin, sırasından “camiye gitsinler” diye tepki göstermesine neden olmuştur.[14]
Sağ partilerin vekilleri Alevilik konusunun gündeme gelmesini ‘komunizmin yeni oyunu,’ ‘Türkiye’yi bölmek isteyen iç ve dış güçlerce yaratılan ve abartılan yapay bir ayrım’ olarak değerlendirmektedir. Zaman zaman Aleviliği öven konuşmalar yapıldığında gerginlikler yaşanmaktadır.
Kültür Bakanlığı'nca desteklenen HBAKV tarafından Ankara’da 27-29 Nisan 2000[15] tarihinde organize edilen Birinci Uluslararası Hacı Bektaş Sempozyumu devletin söylemini tespit açısından önemlidir. Sempozyumun açılışında bir konuşma yapan Kültür Bakanı İstemihan Talay, Hacı Bektaş’ı ve öğretisini öven konuşmasının sonunda
"bugün de çağdaşlığa evrenselliğe giden ulusumuzun demokrasimizin güvencesi Alevi Bektaşi düşüncesidir… ve bu düşüncenin toplumumuzda ilerlemenin ve çağdaşlasmanın itici gücü olduğunu toplumsal olarak da kabul ettiğimiz bir konuma gelmiştir"
diyerek Kültür Bakanlığı olarak bu düşünceye gerekli desteği verecekleri sözünü vermiştir. Açılışa katılamayıp bir telgraf gönderen başbakan Ecevit ise
"Anadolu’da Türk varlığını koruyan Hacı Bektaş Veli sufiliğin en üst seviyesine çıkmış Anadolu’yu yüzyıllar ötesinden geçip aydınlatmıştır"
diyerek Aleviliğin Türklük açısından değerini vurgulamıştır. Bu övücü konuşmalar ve mesajlar, açılışta HBAKV’nin yöneticilerinin zorunlu din derslerinin ve Diyanet'in kaldırılmasını talep etmelerine engel olmamıştır.
Aleviler seçimle iş başına gelen devlet görevlilerin belirlendiği seçimlerde sonucu etkileyecek bir grup olarak ortaya çıktıkça, başbakan, cumhurbaşkanı bakanlar gibi en üst kademedeki devlet adamları parti liderleri Alevi festivallerinde boy göstermeye başlamışlar, Alevileri ne kadar çok sevdiklerini göstermek iyi ilişkiler geliştirmek için özellikle Hacı Bektaş Anma Törenleri'ne her yıl akın etmeye başlamışlardır. Böylece festivaller Alevi aktörlerin, devlet görevlilerinin politikacıların, akademisyenlerin ve medyanın kesiştiği kültürel-politik bir alan haline gelmistir.
1997’deki Hacı Bektaş Anma Törenleri, devletin Alevi vatandaşlarını nasıl algıladığına önemli bir örnek teşkil eder. 1997’deki törenler 28 Şubat kararlarından sonraki gelişmelerle de bağlantılıdır elbette. 1997’de ANAP-DSP koalisyon hükümeti, küçük bir kasaba olan Hacıbektaş’ı adeta işgal ettiler. Normalde açılışın yapıldığı ilk gün konuşmalar yapılır, diğer günler festival etkinliklerine geçilirken, 1997’de devlet görevlilerinin konuşmaları iki gün sürmüştür. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ilk gün açılış konuşması yapmış Meclis'te sekiz yıllık zorunlu eğitim yasasını geçirmeye çalışan başbakan, ve yardımcısı yasayı geçirip, ikinci gün Hacıbektaş'a gelmiş ve konuşma yapmışlardır. Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası yükselen İslamcı hareketle mücadelede kilit yasalardan biri idi. Başbakan ikinci gün katıldığı festivalde Alevilere hitaben
"sayın Ecevit’le size elleri boş gelmedik. Size bir hediye getirdik, bu hediye Sekiz Yıllık Zorunlu Egitim Yasasıdır"
dedikten sonra şu sözleri vermiştir:
"Hacı Bektaş’ı sadece Ağustos’un birkaç günü ziyaret edilen bir yer değil 12 ay 365 gün ziyaret edilen bir yer yapacağız. Hacı Bektaş’ı Balkanlar, Kafkasya ve Anadolu Aleviliğinin merkezi yapmak için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız" (Milliyet 18 Ağustos 1997).
Başbakan yardımcısı Ecevit ise yaptığı konuşmada “camiler ne kadar bizimse cemevleri de bizimdir” deyip ‘Yavuz ile Şah İsmail’in barıştırılması’nın gerektiğini savunmuştur. (Milliyet 18 Ağustos 1997)
İki İslamcı gazete Akit ve Yeni Şafak, devletin üst kademesinin bu tavrını 28 Şubat sürecinin ürünü olarak tanımlamış, Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası'nın neden Alevilere bir hediye olduğunu sormuştur. Hatta İslamcı bir gazete Alevilik devlet mezhebi mi oluyor, diye sorarak devletin Alevilere gösterdiği bu yakınlığı, devletin Sünniliği zayıflatıp Aleviliği güçlendirerek bir mezhepten devlet dini yaratmaya çalıştığı şeklinde yorumlamıştır (Akit 19 Eylül 1997).
Cumhurbaşkanı ve başbakan gibi üst devlet görevlileri, Alevileri tanıdıklarına dair mesajlar veren eylemler içine girseler de devletin en eski kurumlarından biri olan Diyanet'in Alevilere olan yaklaşımı pek de sıcak değildir.
Dostları ilə paylaş: |