2- DİNİ BİLMEK
1) Soru: Din ne demektir?
Cevap: Allah'ın (c.c.) ahkamlarla ilgili kanunlarıdır.
2) Soru: İnsanın dinini bilmesi nasıl olur?
Cevap: Şu üç rükün ile: İslam, İman, İhsan.
3) Soru: İslam nedir?
Cevap: Yüce Allah'a (c.c.) tevhidle (birlemekle) boyun eğmek, teslim olmak ve şer'i ahkamlarda itaat etmektir.
4) Soru: İslamın bina edildiği rükünler nelerdir?
Cevap: "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" kelimesine şahadet etmek, Namaz kılmak, Zekat vermek, Oruç tutmak ve gücü olduğu zaman Hacca gitmektir.
Her kim bunları yada bir kısmını inkar ederse müslüman olamaz.
5) Soru: Zikri geçen şahadet kelimesinin manası nedir?
Cevap: Tek olan Allah’dan (c.c.) başka hakkıyla ibadet edilen kimsenin olmadığına ve Abdulmuttalib bin Abdullah bin Muhammed (s.a.v.) in de peygamberlik risaletine iman etmek, onun emrettiklerine itaat ve haber verdiklerini de tasdik etmektir.
6) Soru: Bu kelime-i Şahadeti getiren kişinin bunu itiraf etmesindeki doğruluğun işaretleri ne olabilir?
Cevap: Şahadet eden kişi söz olsun fiil olsun inanç olsun bunlara muhalif bir şey yapmayacak. Şayet yaparsa itirafı yalan olur. 43 Fakihlerin bunu mürted konusunda ele aldıkları gibi.
7) Soru: Namaz kılmak nedir?
Cevap: İstenildiği günde belirli vakitlerde beş vakit namazı devamlı kılmaktır. Tıpkı Rasulullah'ın (s.a.v.), yanındakilerin ve daha sonra günümüze kadar dünyanın her yerinden gelenlerin kıldığı namaz şekli gibi.
İmam-ı Sabuni akide kitabında şöyle demiştir:
"Hadis alimleri beş vakit namazın vaktin evvelinde kılınmasının, tehir etmemenin daha faziletli olduğunu belirtmişlerdir. Fatiha suresini imamın arkasında okumayı rükuyu ve secdeyi tam yapmayı vacip kılmışlardır. Rüku ve secdeyi mutmain bir şekilde yapmayı emretmiş, rükudan kalkıp dikilmeyi de mutmain bir şekilde yapmayı vacip kılmışlardır. Aynı şekilde secdeden kalktıktan ve iki secde arası oturmada da mutmain olmayı namazın sahih olacağı rükünlerden saymışlardır." (İnşallah) Namaz ile ilgili ayrıntılı bilgileri ikinci kısımda ibadetler bölümünde gelecektir.
8) Soru: Namazın vücubiyetini inkar edenin ve tembelliğinden dolayı kılmayanın hükmü nedir?
Cevap: Namazın vücubiyetini inkar eden kişi kafir olur... Bunu imam yada yardımcısı üç gün boyunca tevbeye çağırır... Tevbe etmezse mürtedlere uygulanan hüküm gibi onları öldürürler.
İkincisine gelince; Tembelliğinden dolayı kılmayan kişi ise kafir olmaz. Lakin üç gün boyunca İmam yada yardımcısı onu tevbeye çağırır. Tevbe etmezse öbür namaz vakti girmeden bir küfür çeşidi olarak öldürürler. Namazın bir şartını, rüknünü yada icma edilmiş bir konu hakkında yine yerine getirmemesi dahilinde direnirse yine hüküm aynıdır. Öldürme de, tekfir etme de tebliğden sonradır.
Şeyh Takıyuddin 44 şöyle demiştir:
"Namaz kılmayan kişi kılıncaya dek, toplum tarafından "namazı kılmayan kişi" olarak bilindiği konusunun yayılması gerekir. Ona selâm vermek yada selamını almak da gerekmez."
9) Soru: Zekatı vermek ne demektir?
Cevap: İkinci kısımda (İnşallah) geleceği üzere kişinin malından vermesi vacip olan miktarda servete hak kazananın vereceği mal, para vb...
10) Soru: Bunu inkar edenin hükmü ve terk edip terkinde azimli olanın hükmü nedir?
Cevap: Önceki hükümde olduğu gibi hüküm aynı olup mürtedler hükmü uygulanır.
İkincisine gelince; Zekatın farz olduğunu biliyor ve buna rağmen hala vermiyorsa tevbeye çağrılır. Eğer bilmiyorsa tebliğ edilir. Eğer vermemekte ısrarlıysa hadden öldürülür. Kafir olarak değil. Aynı şekilde bu olay bir kabile hakkında cereyan etse zekat vermeseler İmam yada yardımcısı onları da öldürür.
11) Soru: Üzerinde zekat borcu olduğu halde ölenin hükmü nedir?
Cevap: Bunun hükmü Allah'ın (c.c.) haklarıyla kulların hakları gibidir. Malını terekesinden (borçtan) varis çıkarır. Eğer küçük bir çocuk ise velisi verir. Şayet zekat ile beraber insanoğlunun borcu varsa, malı da az olsa terike (kalan mal) hisselere bölünür. Ancak ona rehini varsa tekaddüm eder.
12) Soru: Ramazan orucundan maksat nedir? Bunu tafsilatlı bir şekilde açıklar mısınız?
Cevap: Ramazan ayının tarife ihtiyacı yoktur. Zaten orucu malumdur. Vücubuna gelince; işte bunda tafsilatlı açıklamalar vardır. Müslümanlık, akıl, buluğ gücü yetmesi aranan vacipleridir. Mümeyyiz (temyiz haline varan çocuk)'in tuttuğu oruç sahihtir. Velisine çocuğuna bu orucu aşılaması için eğer gücü yeterse emretmesi vaciptir. Şayet terk ederse namazda olduğu gibi babası da onu döver. Ancak oruç daha meşakkatli olup ona takat getirmesi itibar olunur.
Hayızlı ve nifaslı kadınlara da hastalıkları dışında oruç vaciptir. Lakin onlardan hastalığı sırasında sahih olmaz. Onlar hayız ve nifas müddetince iftar yaparlar sonra da kaza ederler. Misafire de, hastaya da ve bu hükümde olana da vaciptir. Onların bu halde iken iftar açmaları (tutmamaları) sünnettir. Kaza etmeleri gerekir.
13) Soru: Yaşlı hastaların yada iyileşmesi çok zor olan hastaların oruç tutmaları vacip midir? Kefaret verdikleri takdirde bu onlara caiz olur mu?
Cevap: Oruç tutmaktan aciz olurlarsa üzerlerine vacip olmaz. Çünkü Allah (c.c.) kişiye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Bunlar her gün için kefaret olarak 1 müd buğday, başka şeyden de yarım sa' verirler. 45
Onlardan yemek yedirmek sefer ve hastalık dolayısıyla düşer. Çünkü iftar etmek karşılaşılan bir özürdür. Ölünün yerine oruç tutulmaz. Çünkü bu katıksız bir ibadet olup şeriat tarafından vacip kılınan asli bir meseledir. Başkası bu işe kalkışamaz. Namazda olduğu gibi. 46
14) Soru: Orucu inkar edenle özürsüz terk edenin hükmü nedir?
Cevap: (Az önce geçtiği gibi) Zekattaki hükmün aynısıdır.
15) Soru: Gücü yetenin Hacca gitmesi ne demektir? (Gücü yettiği zaman) hemen mi gidecek?
Cevap: Hacc, kişinin ömründe bir defa Allah'ın (c.c.) evi olan Kabe'ye özel bir biçimde kast edip gitmektir. Bu yola gidecek kadar azığı varsa ve buna gücü yeterse o zaman Ona vacip olur.
Eğer bunlarla beraber vakti olup yol güvenliği de varsa hiç beklemeden gider. Şayet bunlardan aciz olursa imkan dahilinde bu gitme işine azimli olur. Eğer azimkar olmazsa günahkar olur.
İbadetlerde aciz olmakla beraber azimli olmak günah olmayıp eda konusundandır. Hacca gücü yettiği halde bir insan buna azimli de olsa lakin gitmezse büyük bir günah işlemiş olur. Zekatı vermeme gibi.
Haccın vücubiyetini inkar eden ve yapmamak için azimli olup terk edenin hükmü az önce zekat hükmünde geçti.
16) Soru: Umre Hacc gibi vacip midir?
Cevap: Hacc gibidir. İster Mekkeli olsun yada başka bir yerden olsun.
"Ey Mekke Ehli! Sizin üzerinize umre yoktur. Sizin ancak umreniz Kabe'yi tavaf etmektir."
Hacc ve Umre ile ilgili ahkamlar (inşallah) ikinci kısımda ibadetler hanesinde gelecektir. 47
2- İman
1) Soru: İman ne demektir?
Cevap: Muhammed (s.a.v.) in tüm getirdikleri, dinden öğrettikleri ve üzerinde icma edilmiş tüm meseleleri kalbin tasdik etmesidir. 48
2) Soru: İmanın rükünleri kaçtır?
Cevap: Altıdır. Allah'a (c.c), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin de Allah’dan (c.c.) olduğuna inanmaktır.
3) Soru: Seleften "İmanın söz, amel, niyet olduğu ve artıp eksildiğini" söyledikleri meşhurdur. Peki nasıl iman isminden çıkarıp tasdike kasr ediyor ve rükünlerini bu altı tanesinde kılıyorsun?
Cevap: Evet. Selefin bu zikrettikleri meşhur görüş bizim itikadımızdır. Lakin İmanı ve İslamı manası bakımından bir çatı altında toplayacak olursak aralarında bir fark yoktur. Başkasının doğru söylediğine ikisinde birden doğrulayacaktır. İkisi de toplandığı vakit (aynı mana altında) o zaman ikisini ayırırız. Cibril'in Rasulullah'ın (s.a.v.) sorduğu hadis de olduğu gibi. Kendisi insanları dinlerini öğretmek için icabette bulunmuştu. Bizler de bu rivayeti almayı uygun bulduk.
4) Soru: İmanın rükünlerinden ilk rükün olan Allah'a (c.c.) imanın manası nedir?
Cevap: Rububiyetinin ve İlahlığının tekliğine inanmaktır. 49
Vasıtiyye adlı kitapta şöyle denmiştir:
"Yüce Allah (c.c.) kitabında ve Rasulullah (s.a.v.) hadislerinde kendisini nasıl vasf etmişse bunu da tahrif ve ta'til etmeden, keyfiyet ve temsil de vermeden iman etmek Allah'a (c.c.) imandır." Buna dair açıklamalar tafsilatlı bir şekilde ilk babda ve sorularda geçmişti.
5) Soru: Meleklerine iman ne demektir? İslam'ın rükünlerinden sayılan melekler kimlerdir?
Cevap: Onların varlığına iman etmek demektir. Allah'ın (c.c.) kerim kulları, beşer sıfatlarından arınmış, günahlardan korunmuş, Sahih hadislerde varid olduğu gibi nurdan yaratılmış mahluklardır. Sayılarını sadece Allah (c.c.) bilmektedir.
6) Soru: Meleklere icmali olarak iman yeterli midir?
Cevap: Evet. Lakin tafsilatlı bir şekilde has isimle anlatılıp tayin edilenler hariç (Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail50, Münker, Nekir, Rıdvan, Malik, Rakıb, Atid vb...) Bunlara tafsilatlı bir şekilde iman vaciptir. Aynı şekilde has bir nev olarak tayin edilen de böylecedir. Arşı taşıyan melekler, Hafaza melekleri, Yazıcı melekler (bunlar illiyyun ve mukarrebun'dur) diğerleri de amelleri yazmakla, kulu helak edici şeylerden sakındırmakla ve hayra sevk etmekle görevlidirler. Kulu hayra sürüklerler şeytan ise şerre... Hepsinin de belirli makamları vardır.
7) Soru: Melekler gözle görülmeyen alemlerde yaşarlar. Peki bunlara benzer başka alemler var mıdır?
Cevap: Yüce Allah'ın (c.c.) yarattığı bir çok gözle görülmeyen alemleri vardır. Havada uçan yılan türleri vardır ki bunları biz sadece merceklerle görebiliriz.
Cinler alemi bunlardandır. Bunlar da insanlar gibi İslam dini ile mükellef olup müslümanı sevap alır, kafiri de azap alır. Yüce Allah'ın (c.c.) buyurduğu gibi:
"Şüphesiz ki cehennemi dolduracağım." 51
İçlerinde insanoğluna vesvese verip maksatlarına göre insanları yönlendirenler de vardır. Aralarında insanları gözetleyenler bile bulunmaktadır.. Allah (c.c.) dilediği kişinin üzerine bunları musallat kılar ve dilediği kişinin üzerine de bunların hile ve tuzaklarından korur.
"Rabbi'nin ordusunun dışındakileri. O'nun (c.c.) dışında hiç kimse bilmez."
Allah'ın (c.c.) gözle görülmeyen gaybi alemleri bulunmaktadır. Melekler aleminde olduğu gibi. Bunlar latif varlıklardır. Bazen bazı melekler Rasulullah'a (s.a.v.) insan suretinde gelip görünmektedir. Tıpkı Rasulullah'a (s.a.v.) Dıhye El-Kelbi'nin suretinde bir meleğin geldiği gibi. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Ona tam bir insan suretinde göründü." 52
8) Soru: Melekler insanlardan faziletli midir?
Cevap: Ehli Sünnet mezhebi beşerin mezheblerden daha faziletli olduğunu belirtmişlerdir. 53 Bazıları da:
"İnsan nevi onlardan daha fazla faziletlidir. Onun cibilliyetinden çıkıp mükellefiyete tabi olduğu için" demişlerdir. Bazıları ise; Bu faziletlendirme'de -fazilet yönünde ihtilaf nisbet olacağından dolayı- büyük bir faydanın olmadığını söylemişler.
9) Soru: İmanın rükünlerinin üçüncüsü olan Kitaplara iman ne demektir?
Cevap: Allah'ın (c.c.) Rasullerine -Allah'ın gerçek kelamı- olan kitaplar indirdiğini itiraf etmektedir. O'nun (c.c.) kitapları çoktur. Bunun sayısı hakkında gelen rivayetlerde ihtilaf edilmiştir. Bunlara icamlı bir şekilde iman yeterlidir. Ancak dört büyük kitap hariç. Bunlar Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an-ı Kerim'dir. Bunlara iman vaciptir. Çünkü hepsi Allah (c.c.) tarafından indirilmiştir. Bunun manası indirildiği gibi mevcud olacakları manasına gelmez, Kur'an hariç çünkü o Kur'an'ı Allah (c.c.) değişmeden ve tahriften korumuş ve şöyle buyurmuştur:
"Ona batıl giremez." 54
Bir ayette de:
"Şüphesiz ki biz Onu (Kur'an'ı) koruyacağız." 55
Nitekim günümüzde de bunu teyid eder. Çünkü Kur'an bir çok yönüyle mucize kitaptır.
10) Soru: Aslı bozulan semavi kitaplara müracaat etmek caiz midir?
Cevap: Caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) elinde Tevrat tan bir yaprakla Ömer'i (r.a.) görünce kızmış ve:
"Senin İslam'dan şüphen var mıdır?" 56
diye buyurmuştur. Ancak şüpheleri bazı insanların kafasından silmek için zarureten bakması caizdir. Lakin buna da ehil kişi olacak. 57
3- Rasullere İman
1) Soru: Rasullere imanın manası, ne demektir? İman rükünlerinin dördüncüsü olan rasullerin gönderiliş gayeleri nedir?
Cevap: Allah'ın (c.c.) Rasulleri olduğuna, bunları insanlara ve cinlere dünya ve ahiret hayatları için, yaşayışlarını İslam'a göre düzenlemelerini irşad için gönderdiklerine iman etmektir. Adil ve Hakim olan Allah'ın (c.c.) hikmetlerinden biri de en şerefli mahlukatı olan insanlara dünya ve ahiret işlerini tanzim edecek kanunlar biçmesidir. Onlara adil ve insaf esası üzerine bina edilmiş mukaddes kanunlarla peygamberler göndermiş ve insanların hikmetin açıkladığı başka bir ihtiyacının da beyanını açıklamıştır. Tıpkı Allah'ın (c.c.) insanları hayvanlardan korumuş olduğu gibi onlara layık kıstaslar vermiştir. Onları içinde devamlı kalacakları ve yaşayacakları şeylere de hidayet etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu zikredilen hikmete şöyle işaret edilmiştir:
"İnsanların Allah'a (c.c.) karşı bahaneleri olmasın diye.." 58
2) Soru: Allah (c.c.) onların hususiyetlerini ayırıp belirtmiş midir?
Cevap: Onların hususiyetlerini şu ayette geçtiği gibi temyiz etmiştir:
"Allah peygamberliğini kime vereceğini çok iyi bilendir..." 59
Allah (c.c.) peygamberleri mahlukatı arasından özel bir şekilde seçmiş ve Yüce ve temiz olan Allah (c.c) ile kulları arasında vasıta olsunlar diye onları kutsamıştır. Onların yönlü münasebetleri bulunmaktadır. Peygamberlik kazanılmış bir şey değildir.
3) Soru: Allah (c.c.) onların doğruluğuna alametler kılmış mıdır? Mesela O'nun risaletine delalet edip gönderilen bir meleğin onun halkına söyleyip haber vermesi gibi.
Cevap: Evet. Allah (c.c.) onların risaleti'nin doğruluğuna işaret eden mucizeler kılmıştır. İşte bu O'nun (c.c.): (Rasulullah (s.a.v.) dua ederken)
"Kulum doğru söyledi"
sözünün konumunda olduğu gibi. Aynı zamanda o peygamberlerin celil halleri, güzel sıfatları, selim fıtratları ve kemal ahlaklarından dolayı onlara mucizeler de bahşedilmiştir.
4) Soru: Mucize ne demektir? Keramet ile arasındaki fark nedir?
Cevap: Mucize; Hayıra ve saadete çağıran kişilerde beliren harikulade olaylardır. Meydan okuma yönünden peygamberlik davetiyle ilintilidir. Bu Peygamberlerin risaletinin doğruluğuna bir işaret olsun diye Peygamberliği inkar edenleri ikna emek için istenilen şeydir.
Keramet ise; Meydan okuma olmadan ve peygamberliğin davetinden olmadan peygamberin dışındaki müslümanlardan zuhur eden harikulade olaylardır. Allah (c.c.) bu kerameti o salih insana anlamadığı bir şekilde verir. Kendisi buna muktedir değildir. Kendisinde kerametlerin bulunduğunu kişi anlayamaz. Çoğunlukla bir kişinin kendisi için yada başkası için Allah'ın (c.c.) veli kulu olduğunu kesin kılması doğru değildir. Bunu da bilemez. Onun evliya olmasına bir şeyin birden olması delalet etmez. Yada istidrac'ın olması.
İbn-i Kesir (r.a.) tefsirinde şöyle demiştir: "Hiçbir kimse belirli bir kişi hakkında Allah'ın velisidir diye karar kılması olmaz. Çünkü bu gaybı konulardan olup bunu ancak Allah (c.c.) bilir."
5) Soru: Nebi ve Rasul arasındaki fark nedir?
Cevap: Nebi: kendisine şeriat vahy edilmiş olan, bizzat kendisinden amelin yapılması gereken kişidir. Kendisine ihtiram olsun diye nebi olan kişiye tebliğ etmesi emredilmemiştir.
Rasul; ise Kendisine şeriat vahy edilen, tebliğ etmesi de emredilen kişidir. Dolayısıyla her rasul nebidir. Lakin her nebi rasul değildir.
6) Soru: Bir kimsenin bütün Nebi ve Rasullerin sayılarını ezberinde bulundurması konusu tafsilatlı bir şeklide iman gerekir mi?
Cevap: İcmali olarak bir kimsenin Allah'ın (c.c.) Nebi ve Rasulleri'nin olduğuna iman etmesi yeterlidir. Hepsinin teker teker ezberinde bulundurması vacip değildir. Ancak onlardan her hangi birisinin nübüvvetini yada Rasullüğünü inkar etmek küfür olur. Nebilerin sayısının kaç olduğunu gerçekten bizler bilemeyiz. Lakin Kur'an'da isimleri zikredilen yirmi beş tanedir.
7) Soru: Bu yirmi beş peygamberin isimleri nelerdir?
Cevap: Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Zülkifl, Davud, Zekeriyya, Süleyman, İlyas, Elyes'a, Yunus, İsa, Muhammed (Allah'ın Selamı üzerlerine olsun.)
8) Soru: Bunlardan hangileri Ulul Azm' dır?
Cevap: Beş tanesidir. Muhammed (s.a.v.), İbrahim, Musa, İsa, Nuh (Aleyhimus-selam).
9) Soru: Onlara hangi sıfatları vermek vaciptir?
Cevap: Dört sıfatı vermek vaciptir. Sıdk, Emanet, Emredileni tebliğ ve Temizliktir.
10) Soru: Onlar hakkında neler imkansızdır?
Cevap: Onlara vacip olan sıfatlara zıt sıfatları onlara yakıştırmaktır. Mesela; Yalan, hıyanet, hakkı gizlemek, gaflet ve belade (akılsız) gibi.
İcmali olarak onların kemal sıfatlarla sıfatlandırdıklarına iman gerekir. Onların günahlardan ve ayıplardan masum oldukları ve günahtan da arınık bulunduklarına iman da böyledir. (Vaciptir.) Çünkü onlarda bu kısımların bulunması demek bu az önce de işaret ettiğimiz gibi Peygamberlerin gönderilişinin hikmetlerini nefy eder.
11) Soru: Onlar hakkında neleri söylememiz mümkündür?
Cevap: Onların yüksek mertebelerini yok edecek bir iş yapmadan diğer beşerler gibi günlük işlerini, yaşayışlarını yapabilirler. Mesela; yemek yeme, su içme, cima yapmaları, onların hastalanmaları, ticaret yapmaları ve değeri az olmamaksızın meslek edinmeleri gibi.
12) Soru: Onların günahlardan masum olduklarına itikat etmek gerekli midir? Ve bu nasıl olur?
Cevap: Evet, Onların küfürden, büyük günahtan ve küçük günahlara ısrarlı olmaktan masum olduklarına iman vaciptir. Bazı alimlerin de belirttiği gibi üç yönde onları masum kılmıştır:
1- Onları selim fıtratta, yüce ahlaklı ve günahlardan da kaçan, onlara rağbet etmeyen kılmıştır.
2- Allah (c.c.) onlara günahların cezalandırılacağını sevapların da mükafatlandırılacağını vahy etmiştir. İşte onlar da hep bundan dolayı günahlardan geri durmuşlardır.
3- Yüce Allah (c.c.) peygamberlerle günahların arasına, Yusuf'un (a.s.) kıssasında olduğu gibi bazı ince olan gaybi olayları sokmuştu:
"Şayet Rabbin'in burhanını görmeseydi." 60
Peygamberlerin dışındakilere ise masumluk yoktur. Onlara Allah'ın (c.c.) emrettiklerini tebliğ etmek hususunda bu onlara vaciptir.
13) Soru: Veli peygamber derecesine ulaşabilir mi? Veli kimdir? Az önce İbn-i Kesir'den "Hiç kimsenin belirli bir kışı hakkında o Allah'ın velisidir diye karar kılamaz" demiştiniz. Nitekim Kur'an ve Sünnette bir çok yerde veli geçmektedir.
Cevap: Velinin peygamber derecesine ulaşamayacağına icma edilmiştir. Allah'ın (c.c.) en faziletli velileri nebilerdir. En faziletli nebileri de rasullerdir. En faziletli rasulleri de Ulul Azm olanlardır. Bunların en faziletlisi ise Muhammed (s.a.v.) dir.
Veli kullarını Allah (c.c.) şöyle beyan etmiştir.
"Onlar iman eden ve Allah (c.c.) dan korkanlardır." 61
Onların alametleri takva ve sünnete tabi olmalarıdır. Onlar bu övülen ümmetin her sınıfından olabilirler. Tacir sanatkar, çiftçi vb.
Bu sıfatlara haiz olana iyi zan ile mukabelede bulunuruz. Ve o kesin Cennete girecektir diyemediğimiz gibi kesin Allah’ın velisidir diye de karar vermeyiz. Ehli Sünnet Alimleri, sadece Rasulullah'ın (s.a.v.) müjdelediğini kesin olarak belirtmişlerdir. Çünkü bu onlar için gaybi bir konudur insanın ne şekilde öldüğünü bilememektedirler. Hiçbir insan da nasıl bir ölümle öleceğini de bilemez. Lakin İslam üzere ölen bir kişi hakkında (İnşallah) onun cennete gireceği zan edilir. 62
4- Ahiret Gününe İman
1) Soru: İman rükünlerinin beşincisi olan ahiret gününe iman ne demektir?
Cevap: Ölümden sonra kıyamet gününde başka bir hayatın olduğuna, iki sual meleğinin soru sormak için gelmesine nimetlerin verileceğine, kabir hayatı, kabir azabının olacağı, cezasının çekileceği, dirilmenin olacağı, kalkmanın, haşrın, hesabın, mizanın, sıratın, havuzun, şefaatin, müminlere cennetin, kafirlere cehennemin, müminlere Allah'ı (c.c.) görmenin olacağı vb.... ile ilgili tüm ahiret hayatına iman etme akidesine sahip olmaktır.
Beyhaki'nin rivayet ettiği Cibril hadisindeki lafızda;
"İman: Allah'a (c.c), meleklerine, kitaplarına, Rasullerine, Cennete, cehenneme, mizana, ölümden sonra dirilmeye, kaderin ve şerrin O'ndan (c.c.) olduğuna iman etmendir." diye buyurmuştur. Dedi ki:
"Bunları ben yaparsam mümin miyim?" Rasulullah (s.a.v.):
"Evet" dedi. Bunun üzerine o:
"Doğru söyledin" dedi.
2) Soru: İki meleğin kabirde soruları ne olacaktır? Kabir hayatındaki nimetleri ve azabı konusunu açıklar mısınız?
Cevap: Münkir ve Nekir adında iki melek ölüye soru soracaklardır. Rabbin kim?, Dinin ne?, Nebin kim?, Bazen de daha çok sorar. Mümin şöyle der:
"Rabbim Allah’dır (c.c), Dinim İslam'dır, Nebim Muhammed'dir (s.a.v.). Ama şüpheci kişi:
"Ah! Ah! Bilmiyorum, İnsanlar bir şeyler söylüyorlardı ben de başka şeyler söylüyordum." (Sonra bu şüpheli) kişiye azap verilir."
İşte bu Rasulullah'ın (s.a.v.) kabir fitnesinden Allah'a (c.c.) sığındığı ve sığınılmasını ümmetine emrettiği konudur.
Beyhaki'nin İbn-i Abbas (r.a.) dan rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) bu duayı Kur'an'dan bir sureyi öğrettiği gibi öğrettiklerini belirtmiştir.
Şöyle demiştir:
"Ya Rabbi! Cehennem azabından, kabir azabından, mesih Deccal'ın, yaşamın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım." 63
Ebu Hüreyre (r.a.) nın rivayetine göre ise; (İbare şöyledir):
"Sizden biri namazın sonunda dört şeyden Allah'a (c.c.) sığınsın. Ondan sonra da başka istediğini okusun." 64
Bazı fakihlerimiz bunları son teşehhüdde okumayı müstehap görmüşlerdir. Din Ehli sual meleklerinin kabirde soru soracağına, orada nimet ve tersi olan azabın hak olacağına iman etmişlerdir.
3) Soru: Ölü nasıl sorguya çekilir, nasıl azab ve nimet görür? Bizler onun hareket etmediğini görmekteyiz.
Cevap: Ölü ölümünden sonra Ruhlar alemi olan başka bir aleme göçer, Buna Berzah da denilir. Burası dünya ve ahiret'in arası olduğundan böyle isimlendirilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Onun arkasında (ötesinde) dirileceğiniz güne kadar berzah (alemi) vardır." 65
İşte bu berzah aleminde insanlar dünya ve ahiret'ten uzakta olup ahiret'e hazırlık içindedirler. Kabir azabı ve nimeti de bu devrede cereyan eder. İşte bu azapta, nimette hem ruhlarla ve hem de bedenlerle gerçekleşir. Ölülere sorgu sual sorulması olayı da varid olduğu şekilde tahakkuk eder.
Ölünün hali uykuda olan kişinin hali gibidir. Üzerine vaki olacak her şey onun dünyada ahd olunma cinsinden değildir.
Bar'i olan Allah'ın (c.c.) hikmetinden biri de berzah aleminde olan hadisleri müminin saadeti ve kafirin de şekavetinden ötürü setr etmesidir.
Bu olay nasıl imkansız olabilir ki! Nitekim insan aklının alamayacağı nice olaylar, nice gaybi hadiseler vardır ki dünyada da bunun benzerlerini görmek mümkündür. Rüya olayında olduğu gibi...
4) Soru: Berzah alemi Peygamberler dahil -ki onların hayatlarına inanmaktayız- bütün insanlığa şamil midir?
Cevap: Peygamberlerin hayatları berzah türü olmayıp bunun hakikatini Allah’dan (c.c.) başkası bilemez. Bu misallendirme olayı bakımından meleklerin halinden daha büyüktür. Aksi taktirde kim Allah'ın (c.c.) haber vermiş olduğu bu Allah'ın (c.c.) katında olayını bilebilir ki? Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
"Onlar Allah katında diridirler." 66
Peygamberlerin hayatta (diri) olması şehitlerin dirildiğinden derece bakımından daha yüksektir. Onların cesetleri yeryüzüne haramdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Peygamberlerin cesetleri yeryüzüne haramdır." 67
Bir hadiste de:
"Ben ilk yeryüzünden cesedi ayrı tutulan kişiyim." 68
5) Soru: Öldükten sonra dirilme (ba's) ve neşr ne demektir?
Cevap: İkisi de müteradif manada olup, bedenlerin iade edilmesi ve ruhlara girmesi demektir.
Müslümanlar öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna iman etmişlerdir. İşte bu İsrafil (a.s.) in sura üflemesine kadar devam eder.
"Sur'a da üfürüldüğünde hemen kabirlerinden Rabblerine doğru süratle gidecekler." 69
Kur'an ve Sünnette Dehrilerin (Zamana tapanlar, koministler, her şeyin tabiattan olduğunu savunanlar) görüşlerini red eden ve ba's (öldükten sonra dirilme)'ın olduğuna dair onları çürütücü bir çok deliller vardır. Bu münkinattandır. 70 Ba's'den sonra gelen haşr, hesap vb... kıyamette vuku bulacak olan diğer olaylar da bu türdendir.
6) Soru: Haşr ve hesap nedir?
Cevap: Haşr; bütün insanları bas'dan sonra belirli bir yere bedenleriyle, ruhlarıyla, çıplak, sünnetsiz ve parlak olarak Rasulullah (s.a.v.) in şefaatine kadar kimisi bineklere kimisi yan üstü yürüyerek kıyamette bir durağa kadar birleşip toplanmalarıdır. Allah (c.c.) hebabı görür, mizanlar kurulur, divanlar açılır, yapılan imanlı ameller ve suretler ile ilgili sahifeler de uçuşur.
"Kitabı sağından verilenlere gelince; yakında hesabı çok kolay olacak ve sevinçli bir şekilde ehliyle karşılaşacaktır. Kitabı (solundan) arka tarafından verilene gelince; yok olacak ve cehenneme girecektir."
7) Soru: Mizan ne demektir?
Cevap: Diğer Alimlerinizin bu konu hakkındaki görüşleri şöylecedir:
Sevapların ve günahların tartılacağı mizanın hak olduğuna iman ettik. Şöyle demişlerdir:
"Onun amellerinin sahifelerinin tartılacağı lisanı ve iki kolu bulunmaktadır."
İbn-i Abbas (r.a.) şöyle demiştir:
"Sevaplar en güzel şekliyle ölçülür. Günahlar da en çirkin ve kötü ölçüyle ölçülür."
Allame Şeyh Mer'a "Behçet" adlı eserinde şöyle demiştir:
"Sefarini'nin akide kitabında da belirttiği gibi doğrusu mizan da murad; hakiki manada bir mizan oluşudur. Şu bir gerçektir ki, Berzah hayatı ve ahiret alemi dünyadaki hayata kıyaslanamaz. İsimleri aynı da olsa geldiği şekliyle iman ettik.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Kimin mizanı ağır gelirse, işte onlar felaha ulaşan kişilerdir. Kimin de mizanı hafif gelirse, işte nefisleri hüsrana uğrayan ve ebedi bir şekilde cehennemde kalacak onlardır." 71
8) Soru: Allah (c.c.) her şeyi bildiği halde tartının hikmeti nedir?
Cevap: Şeyh Mer'a şöyle demiştir :
"Bunun hikmeti; adaletin açığa çıkması ve faziletin açıklanmasıdır. Öyle ki bu zerre miktarı kadar sevap ve günah bile olsa tartılacaktır.
9) Soru: Sırat nedir?
Cevap: Gelmiş geçmiş herkesin üzerinden geçeceği altında da Cehennem bulunan uzun bir köprüdür. Ondan takva sahibi olan kurtulmuşlar geçer, füccarlar da kayıp aşağı düşerler. Nitekim bu köprünün vasfı hakkında alimler delillerde geldiği üzere çokça konuşmuşlardır. Bizler geldiği şekliyle iman ettik.
10) Soru: Havuz nedir?
Cevap: Bu değerli ümmetin varacağı Kevser adındaki bir havuzdur. Suyunun sütten bile daha beyaz olduğu, tadının baldan bile daha tatlı olduğu, ibriklerinin sayısının da semadaki yıldızlar kadar çok olduğu, onun suyundan içen kişinin ebediyen daha susamayacağı hakkında sahih hadisler gelmiştir.
Kevser havuz'un Sırat'tan sonra yoksa önce mi olacağı konusunda ihtilaf edilmiştir.
Bazıları da hem önce ve hem de sonra olacağını lakin içilme olayının Sırat'tan önce bir kavim için olduğunu, öbürlerine de Sırat'tan sonra olduğunu vurgulamışlardır. Öyle ki sonradan içmelerinin sebebi, işledikleri günah ve hatalardan dolayıdır. Aynı zamanda Sırat'ta tehzip olup o şekilde Kevser'e gelmişlerdir. Bu konu, Ehli Hak'ın icma'sı ile sabit olan bir konudur.
11 Soru: Şefaat nedir?
Cevap: Nebi (s.a.v.) in ümmetinden olan herkese genel olarak (Allah'ın izni ile) yaptığı şefaatidir. Tevhid ehli olup ta günahkarlar ve büyük günahları işlemiş olanlara da şefaati özel olacaktır. Bunlar yanıp kızardıktan sonra O'nun (s.a.v.) şefaati ile (Allah izin verirse) çıkacaklardır. Sonra da şefaati vesilesi ile Cennete gireceklerdir. Rasulullah (s.a.v.) ilk şefaat veren ve olunan olacaktır.
Diğer peygamberler, melekler ve müminlerin ise şefaatleri bulunacaktır. Şu ayette buyurulduğu gibi:
"O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. Onlar korkusundan dolayı titrerler." 72
Kafirlere şefaatçilerin şefaatçisi olan Nebi (s.a.v.)'in faydası olmayacaktır.
12) Soru: Cennet ve cehennem nerededir? Bunların manası nedir?
Cevap: Bunların mekanları nasslar geldiği üzere açıklanmamıştır. Bilakis bu Allah'ın (c.c.) bileceği bir konudur. Bu ikisi yaratılmış olup asla tükenmezler. Cennet içine alacağı kişiler için güzel bir yuva, cehennem ise, oraya girecekler için çok kötü bir ceza yeridir. Cennet ehli cennette ebedi kalıcıdır. Cehennem ise mücrimlere ebedi kalacakları bir yerdir.
"Onlara hafifletilmez ve onlar da azapda ümitsiz kalacaklardır." 73
Hadiste ise şöyle buyurulmuştur:
"Kıyamet gününde ölüm güzel bir koyun suretinde gelir. Cennet ve cehennem arasında kurban edilir. Sonra da: "Ey Cennet Ehli! Ebedi kalın Sizlere ölüm yoktur. Ey Cehennem Ehli ebedi kalın sizlere ölüm yoktur." 74
13) Soru: Müminlerin Allah'ı (c.c.) görmesi nasıl olacaktır?
Cevap: Allah'ı (c.c.) görme keyfiyetsiz olarak ve sınırsız olarak olacaktır. Gören de görünen de basar halinde olacaktır.
Ahiret alemi dünya alemine kıyas edilemez. Allah'ın (c.c.) dengi, benzeri hiç kimse olamaz. Allah'ın (c.c.) ve Rasulu'nün haber verdiği gibi iman ettik.
"O gün yüzler vardır ki parlaktır. Rabblerine bakmaktadırlar." 75
Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki Sizler Rabbinizi Dolunay çıktığı zaman Ay'ın halini gördüğünüz gibi (açık seçik) göreceksiniz."
14) Soru: Kıyametin alametleri yani Kıyametin yaklaşma belirtilerine nasıl inanıyorsunuz?
Cevap: Bizim bildiğimiz yada bilmediğimiz olsun bu konuda gelen tüm sahih nakillere iman ettik ve bunların doğru ve hak olduğunu kabul ettik. İsterse aklımıza uymasın yada bilmediğimiz bir konu olsun. Bunların hakiki manalarına muttali olamasak da. Kıyametin alametleri şöyledir:
1) Deccalin çıkması
2) Meryem oğlu İsa'nın çıkması ve Deccal'i öldürmesi
3) Yecüc ve Mecüc'ün çıkması
4) Güneşin batıdan doğması
5) Dabbetu'l-arzın ve bunlara benzer başka dabbelerin çıkması. Muvaffik bin Kudame'nin de belirttiği gibi.
Sifarani büyük kıyamet alametlerini on tane kadar saymıştır. Bunların beş tanesi az öncekilerdi. Beş tanesi de şunlardır:
1) Mehdi'nin çıkması.
2) Kabe'nin ravaklarının yıkılmasıdır.
3) Kur'an'ın içlerden silinmesi. 76
4) Dumanın çıkmasıdır.
5) Adn denilen yerden ateşin çıkmasıdır.
"Durre" adlı kitaba yaptığı şerhte Sifarani bu kelamı orada uzatmaktadır. 77
5- Kader
1) Soru: İmanın rükünlerinin altıncısı olan kaderin hayır ve şerrin Allah’dan (c.c.) olduğuna iman nedir?
Cevap: Yüce Allah'ın (c.c.) mahlukatını yaratmadan önce hayırı, şerri, itaati, isyanı, sevileni, sevilmeyeni vb... takdir etmesidir. Onların bütün fiillerini de Allah (c.c) yaratmış ve şöyle buyurmuştur:
"Allah (c.c.) sizleri yarattı ve siz de bilmiyordunuz." 78
Başka bir ayette de:
"Şüphesiz ki biz her şeyi takdir ile yarattık." 79
Kulların fiilleri Allah'ın (c.c.) iradesi, takdiri, ilmi ve kudreti ile olmaktadır.
İmam-ı Ahmed şöyle demiştir:
"Kim kader'i inkar ederse kudreti de inkar etmiş olur."
İmam-ı Şafii şöyle demiştir:
"Kaderiyye fırkası ilimi bırakınca müslümanların düşmanı oldular."
2) Soru: Yüce Allah'ın (c.c.) mahlukatının tüm fiillerini yaratan olması, insanların nasıl olsa kendi iradelerinin dışında olduğu için buna mecbur olması ve çalışmada hayır'ı istemesi, kötülüğü terk etmesinde bir şey yapamaması gibi ve dolayısıyla sevabı mı yada günahı mı hak etmemesinde bunun bu şekilde gelişmesinde durum gereklimidir?
Cevap: Bu gerekli değildir. Çünkü Allah (c.c.) insana idrak ve kudret vermiştir. Ona hayır ve şer yollarını beyan etmiş ve ona hayırda yürümeyi, günahlardan da kaçınmayı emretmiştir. Ona aklı da bir araç kılmış onunla yürüdüğü yolda, yaşantısında iradesini, seçmesini, kudretini ve aklını kullanmasını biçmiştir.
Sonra da kul iradesi ve ihtiyarı sonucu kazanır. Nitekim Allah (c.c.) kulun yaptığı ve kazandığı şeylere mutlaka karşılık verir. Kudreti bütün kainatları kuşatmış olduğu halde, bunlar da mercidir. Kul bir konuda zorlandığı ve imkansız bir şey vaki olduğu zaman O'nâ (c.c.) sığınır ve "Ondan yardım istemeye yönelir. Ümit kesmez. Emredildiği gibi hayırlara koşan bir kişinin çalışması zail olmaz. Şerlere denk gelip, ölümün pençesine şu itikata inanması ile beraber; -ona isabet edecek şey, ilahi emri dilemezse isabet etmeyeceği, ilahi emri dilememişse de isabet edeceğini düşünebilir.
Şayet insanlar ona fayda vermek hususunda birleşseler Allah (c.c.) yazmamış olduğu müddetçe hiç kimse ona bir fayda vermez. Aynı şekilde tüm mahlukat ona (kula) bir zarar vermek hususunda birleşseler Allah (c.c.) dilemediği sürece ona bir zarar veremezler.
"Allah (c.c.) sana bir sıkıntı dokundurursa O’ndan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır dilerse O'nun lütfunu geri çevirecek hiçbir kimse yoktur." 80
Şüphesiz ki bu akide bir insanda bulunduğu zaman kuvveti, kahramanlığı ve aklı geliştirir. İlk asrın müslümanları da bu şekilde yürümüşlerdi. Bunu hiçbir akıl sahibi yalanlamaz.
3) Soru: Şer olan şeyler yada noksanlık zannı uyandıracak şeyler Yüce Allah'a (c.c.) izafe edilebilir mi?
Cevap: Noksanlık zannı verecek şeyleri O'na (c.c.) kullanmak ve izafe etmek caiz değildir. Mesela;
"Ey maymunları ve domuzları yaratan" yada "Ya şerri yaratan, şerleri taktir eden" demek gibi.
Her ne kadar Allah (c.c.) bütün şerleri ve tüm varlığı yarattıysa da sadece bu şekilde diye O'na (s.a.v.) bunları izafe etmek doğru değildir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ya Rabbi! Hayır Senin elindedir. Şer ise sana değildir."
İbrahim (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Hastalandığım zaman bana şifa verecek O'dur." 81
Her ne kadar hepsi Allah (c.c.) dan ise de hastalığı kendisine, şifayı da Allah'a (c.c.) izafe etmiştir.
Hızır şöyle buyurmuştur:
"Ben onu kusurlu yapmak istedim." 82 Ve:
"Rabbin (definelerini) çıkarmalarını istedi." 83 ayetleri.
4) Soru: Nehy edilen şeyleri yapmak ve emredilen şeyleri de yapmamada kaderi öne sürmek caiz midir?
Cevap: Caiz değildir. Nitekim Nebi (s.a.v.) de bundan nehy etmiştir. Yoksa bu olay insanlar arasında daha çok ahmakların kullandığı kendisini sıyırmak için "nasıl olsa Allah (c.c.) yarattı deyip içki içmesi vb... şeyleri yapıp özür telakkisinde bulunması haline gelir ve kendisini yükümlülükten kurtarmak ister. Nitekim bu kazanç itikatı hususundan tabiatına dalmaktır. Hem din hem de dünyanın cezası terettüp eder. (Az önce geçmişti) Şüphesiz ki, kulları üzerine indirdiği kitaplar ve gönderdiği rasuller hususunda hücceti baliğa Allah (c.c.) içindir.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Rasullerin (gönderilişinden) sonra onların Allah'a (c.c.) karşı bir bahaneleri olmasın diye..." 84
Allah (c.c.) hiç kimseyi masiyete zorlamaz. İtaati terk etmeyi de özür görmez. Kul bir fiili yapmaya yada terk etmeye gücü varsa Allah (c.c.) emreder ve nehy eder. Şöyle buyurduğu gibi:
"Allah (c.c.) hiç kimseye taşıyamayacağı yükü vermez. Herkesin yaptığı (hayır) kendisine, yaptığı (kötülükler de) kendisinedir." 85
Bir ayette de:
"Allah’dan gücünüzün yettiği kadar korkun" 86
Başka bir ayette de:
"O günde herkes yaptıkları ile karşılık görür. Zulüm yoktur bugün!" 87
Bunlar kulda bir kesbin (kazancın) olduğunu, iyilik, hayır vb yapmışsa sevapla karşılık görür, kötülük vb... yapmışsa ceza ile karşılık görür ve Allah'ın (c.c.) kaza ve kaderine de razıdır.
Bazıları da şöyle demiştir:
Kulun hareketlerinde zaruri bir durum vardır ki kulun kudretinde ve iradesinde bazı fiil ve hareketlerinde isteği dışında hareketler olabiliyor. Mesela başkaları olmadan ani cereyan eden hareketler ile, kişinin titremesi gibi.
5) Soru: Kazaya rıza ve kadere de teslim olmak vacip midir? Bunların manası nedir?
Cevap: Kaza'ya razı olmanın manası: Kulun hoşlanmayacağı yada çok büyük elemler görse de Allah'ın (c.c.) hükmüne karşı gelmemesi ve zıt düşmemesidir. Kula isabet eden musibetlerde bunun hükmü müstehaptır. Dindeki emir ve nehyler de ise şer’i, dini kaza vaciptir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Hayır Rabbine and olsun ki seni hakem seçip hükmüne…" 88
Lakin küfür ve isyandaki kaza için ise caiz olmaz. Çünkü Allah (c.c.) bu sakat olan şeylere razı olmayı nehy etmiştir. Her ne kadar etmişse de onu emretmiş değildir.
Bazıları da şöyle demiştir: Allah'ın (cc.) bir sıfatı olan kazaya razı olmak vaciptir. Sifarini bunu şiir şeklinde şöyle nazm etmiştir.
"Kula her içeriğe razı olması vacip olmaz, lakin kaza'ya hariç."
6) Soru: Sadece kadere güvenip vesile yollarına hiç baş vurmamak caiz midir? Mesela çalışmadan rızık isteme gibi.
Cevap: Caiz değildir. Çünkü Allah (cc.) sebeplerle müsebbeleri bağlı kılmıştır. Bu sebepleri elde etmeyi de emretmiştir. Her sebebe de fayda içeren ve zararları def eden özellikler vermiştir. Bu sebepleri de terk edeni de cezaya tabi tutmayı vacip kılmıştır. Her imanı kuvvetli olan ve bu sebeplere aklı iyi kesen kişi Allah'a (cc.) dayanmakla beraber bunları yapmayı hiçbir zaman ihmal etmez. Hadiste buyurulduğu gibi:
"Aklet ve tevekkül et." 89
Her kim de bu sebeplerden yüz çevirirse aklını yitirmiş, bozmuş olur. Onda günah ve ceza olayı terettüp eder. İnsanlar da onu ayıplar ve içi kendi kendine kan ağlar.
7) Soru: Dua etmek fayda verir mi? Ve bu sebeplerden sayılır mı?
Cevap: Sevban Hadisinde şöyle buyurulmuştur:
"Kaderi sadece dua engeller" 90
Bu manada Aişe (r.anha) ve Ömer (r.a.) nın da hadisleri vardır. Özellikle de çok ısrarlı edildiği vakit. Lakin vesile, sebepleri arar ve onları terk etme yoluna girmez. El işlemekte, dil dua etmekte, kalpte Rabbine tevekkül etmektedir.
8) Soru: İmanda istisna yapmak caiz midir? Yani bir kişinin teberrük yönünü dilemesi yada cehaletiyle, bilmemesi ile "Ben inşallah müminim" demesi gibi.
Cevap: Ehli Hadis ve Hanbeli mezhebi bunu caiz görmüşlerdir. Bunu bu şekliyle telaffuz etmek de bazılarına göre müstehaptır.
İbn-i Akil şöyle demiştir:
"Şüphesiz ki bunda bir şüphe söz konusu yoktur. Bilakis ileriye dönük Allah'ın (cc) imandan ayırmamasını istemedir. Yada bazı amellerin kabul edilmesini istemek, taksire (kasr etmeye) ulaşmak yada nefsi tezkiye etmeyi kerih görmeden dolayı söylenir."
Nitekim iman artıp eksildiği için bu olabilir. Ama İslam’da istisna yapmak (İnşallah demek) caiz değildir. Mesela: "Ben müslümanım inşallah" demek gibi. Bu şekilde söylenmez. Bazıları buna da caiz demişlerdir. Evla olan; bunların sakat yollara gitmemesi için bu yolların kapatılmasıdır. Tıpkı selefin prensiplerinden olduğu gibi bu konuda ve her konuda varid olan nasslarda vukufiyet' tir. 91
6- Va'd (Cennet) Ve Vaid (Ateş) Ve Büyük Günahların Sayısı
1) Soru: İtaatkar bir müminin amel ettiği vakit sevaba müstehak olur mu? Günahkar da günah işlediği zaman azaba müstehak olur mu?
Cevap: Allah (c.c.) itaatkar bir kula fazlı ile, günahkara da adaleti ile azap'la muamelede bulunur.
Bizler itaatkar bir kul hakkında kesinlikle Cennete girer yada belirli bir kişi için onun kurtulmuşlardan olduğunu kesin karar kılamayız. Aynı şekilde günahkarlar için de kesin cehennemliktir de diyemeyiz. Bilakis mümin korku ve ümit arasındadır. Allah (c.c) mutlak malik olup da yaptığından asla sorulmaz. Günahkarın tevbesini kabul etmese de O (c.c.) günahları afv eder. Kafir de müslüman olduğu vakit dilerse onu da afv etmeyebilir. Nitekim O (c.c.) mahlukatın acılarını ve azaplarını cürümsüz bir şekilde yapmaktadır. 92
Allah (c.c.) sevaplarla ve azaplarla muamelede bulunmayı acele de yapabilir, geciktirebilir de.
2) Soru: Allah'ın (c.c.) müminlere cenneti vaad etmesi ve muvahhid birer mümin olup da günah işleyenlere de vaid (tehditli) azap vereceği değişebilir mi?
Cevap: Allah'ın (c.c.) vaadi hak olup şer'an kesinlikle O'nun (c.c.) vaadi değişmez.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın vaadi. Allah (c.c.) vaadini (hiçbir zaman) değiştirmez."
Başka bir ayette de:
"Şüphesiz ki Allah (c.c.) vaadinden asla dönmez." 93
Günahkarlara da tehditi kerem olma nisbetine göre Allah (c.c.) onu değiştirebilir. Araplara göre darbı misal olmuş bir konudur bu... "Afuvvu'l-Kerim" Kerem sahibi olan Allah'ın avf etmesi...
Bunda Allah'a sözlerde bir yalan söz konusu asla olamaz.
Günahkar müslümanların taifelerinden bir sınıfdan her bir şahıs için vaadin gitmesi olabilir. Nitekim avf azaptan sonra olduğu görüşü doğrudur. Azap görmeyi de Yüce Allah (c.c.) onlara vaad etmiştir. Muvahhid müslümanlara da bunu nefy etmiştir. Şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki Allah (c.c.) kendisine şirk koşulması hariç dilediğinden tüm günahları afv eder." 94
3) Soru: Günahkarlar kimdir? Bunların hükmü nedir ve haklarında ne vacip olur?
Cevap: Her büyük günah işleyen yada küçüklerde ısrarlı olan kişi asi ve fasık olarak isimlendirilir. Asinin hükmü; diğer müminler gibidir. Günahlarından dolayı İslam'dan çıkmaz. Lakin şahitliği kabul edilmez ve arkasından namaz kılınmaz.95 Zalim bir hakimin (İmamın) arkasında ise kılınabilir. Cuma da Bayram namazları da...
Günahkarın günahından dolayı tevbe etmesi vacipdir. Bu tevbe de üç rükün ile olur.
1- Tamamıyla o günahtan soyunmak.
2- Yaptığına pişman olması.
3- Daha o günaha girmemek için azimli olması.
4) Soru: Büyük günah (kebair) nedir?
Cevap: Bunları işleyen kişiye dünyada bir had yoktur. Ahirette de bir tehditi bulunmamaktadır.
"Bazı Alimler de şunu ilave etmişlerdir: Yada bunun hakkında tehdit vardır. İmanı zedeler ve bunu işleyen lanete uğrar."
5) Soru: Büyük günahların sayısı kaçtır?
Cevap: Bu konuyu bir çok alim kendi arasında toplamış ve sayısı hakkında da ihtilaf edilmiştir. Bazıları çok bazıları da az olarak zikretmiştir.
Şeyh İbn-i Hacer El-Mekki "Zevacir" adlı eserde bunları 466 kadar saymış ve bunları içeren bir telif hazırlamıştır. Hafız Zehebi de 70 kadar Büyük günah'ı zikredip kitabına telif etmiştir. 96 Bunu "İkna" adlı kitabının sahibi nazm etmiş ve bunları 66 kadar olduğunu zikretmiş ve buna mukabil olan listede toplamıştır.
İbn-i Kayyim "Medaricu's-Salikin" adlı eserinde tevbe etmesi gereken kişilerle ilgili bir fasıl zikretmiştir. Kul bu büyük günahlardan tamamıyla arınmadan tevbe etmiş ismine ulaşamaz. Şöyle demiştir:
"Bunlar 12 kadar cinstir. İşte Allah'ın (c.c.) haram kıldığı şeyler bu eksende dönüp dolaşır. İnsanlar da ancak bu günahları terk etmekle ve rasullere tabi olmakla bu alem'den (huzurla) göçer giderler.
Bunları 12 tane cins olarak yani 12 tane büyük ana günah olarak zikretmiş ve bunları şerh de etmiştir. Bunlar:
1- Küfür
2- Şirk
3- Nifak
4- Fısk
5- İsyan
6- Günah
7- Düşmanlık
8- Haddi aşmak
9- Münker
10- Azgınlık
11- Delilsiz Allah (c.c.) hakkında konuşmak.
12- Müminlerin yolunun dışında bir yol izlemek
6) Soru: "İkna" kitabının sahibi olan Hanbeli şeyh Musa Hicavi bu büyük günahları manzumesinde kaç maddede saymıştır?
6) Cevap: 66 büyük günah olarak saymıştır. Bunlar şöylecedir:
1- Büyük şirk
2- Haksız yere cana kıymak
3- Faiz yemek
4- Sihir
5- Zina iftirasında bulunmak
6- Batıl yolla yetim malı yemek
7- Savaştan kaçmak
8- Zina
9- Livata
10- İçki içmek
11- Yol Kesmek
12- Başkasının malını çalmak, yemek ve söz, fiil ve elle de batılca yemek
13- Yalan yere şahitlik
14- Anne babaya karşı gelmek
15- Gıybet
16- Nazar bocuğu takmak
17- Yemini gamus
18- Namazı terk etmek
19- Bilerek abdestsiz namaz kılmak
20- Vakitsiz namaz kılmak
21- Kıbleye dönmeden namaz kılmak
22- Kıraatsiz namaz kılmak
23- Allah'ın (c.c.) rahmetinden bir gencin ümit kesmesi
24- Allah'a (c.c.) kötü zan beslemek
25- Allah'ın tuzağından emin olmak
26- Akrabalık bağlarını koparmak
27- Kibir ve gösteriş
28- Fitne atmak için yalan söylemek ve Peygamber'e kasden iftira etmek
29- Deyyusluk yapmak
30- Hulleli nikah
31- Mümini adaletsiz bilmek
32- Gücü yettiği halde Haccı terk ve onu yapmaya azmetmemek
33- Zekatı vermemek
34- İslam hakiminin hükmünü kabul etmemek
35- Hakka muhalefet etmek
36- Rüşvet vermek
37- Ramazan ayında bir günde olsa bile özürsüz fitre vermemek
38- Dinde ilimsiz konuşmak
39- Sahabeye sövmek
40- İsyanda ısrarlı olmak
41- Sidikten kaçınmamak
42- Hayızlı kadına fercinden yaklaşmak
43- Kadının özürsüz kocasına karşı gelmesi
44- Kadının kocasına yaklaşması yasak olan yerden yaklaşması
45- Hidayete tabi olmak isteyen bir kişiye ilmi gizlemek
46- Canlı resim yapmak
47- Kahine gitmek
48- Medyuma gitmek ve sözünü doğrulamak
49- Allah (c.c.) dan başkasına secde etmek
50- Bidat yada sapıklığa çağırmak
51- Ganimet malından çalmak
52- Ölünün arkasından cahiliyye ağıtları vb... yapmak
53- Uğursuzluk
54- Altın ve gümüş kablar kullanmak
55- Vasiyetçinin vasiyetinde haram olan varise malı vermesi
56- Kölenin efendisinden kaçması
57- Kadına dübüründen yaklaşmak
58- Hür kadını satmak
59- Beyti Haram'da savaşmayı helal görmek
60- Faiz kazanmak ve ona şahitlik yapmak
61- İki yönlü nifak
62- İmamın cemaati aldatması
63- Hayvana haram yoldan yaklaşmak
64- Efendinin kölesini kötü bir şekilde yönetmesi
65- Cumayı terk etmek
66- Kendisine ait olmadığı halde başka bir nesebe kendini katmak. 97
7- İhsan
1) Soru: İhsan nedir?
Cevap: Allah'ı (c.c.) görmediğin halde O'nu (c.c.) görüyormuşçasına ibadet etmendir. Bu Nebi (s.a.v.) in imanda olduğu gibi insanlara dinlerini öğretmek için Cibril'in sorusuna verdiği cevaptır. İman başlangıç, İslam ortası, İhsan da tamamlayandır. Bunların hepsi de halis olan din'dir.
2) Soru: Bana İhsanı biraz daha açar mısınız?
Cevap: İhsan genel bir lafız olup, manası gayet açıktır. Her müminden tüm manalarıyla, yönlendirdiğini, kalbini fikren yada azalarıyla amele sevk etmesidir.
Yüce Allah (c.c.) ihsanı her şeye biçmiştir. Muhabbetinden muhsin olan, iyilik yapan kullarını da kılmıştır. İhsanın karşılığına mislini ve benzerini de kılmıştır. Hangi mümin muhsin bir şekilde bir amel işler ve Allah'ın (c.c.) onu gözettiğini de biliyorsa onun yaptığı ameli sağlam ve güzel yapması lazım.
3) Soru: Buna nasıl genel diyebiliyorsunuz? Nitekim Rasulullah (s.a.v.) bunu az önce de geçtiği gibi ibadete has kılmıştır.
Cevap: Yüce Allah (c.c) insanı sadece kendisine boyun eğerek ve her halde O'nu (c.c.) sever bir şekilde ibadet etmesi için yaratmıştır. İbadetteki ihsan yani şer'an kendisinden istenilen; En sağlam ve tam yönleriyle yerine getirmek manasındadır. İbadetteki ihsanın başı ihlas'tır. Dolayısıyla aynı zamanda kast edilen şeylerden biri de, bundan her amelin hareketi, şekli yada ihsan ile onda sükun bulmada ihlas yolu ve Allah'ı (c.c.) gözetme şuuru vardır, işte bu adeti ibadet kılan güzel niyet etme olayıdır. Şüphesiz ki Rasulullah (s.a.v.) bu hadisi işiten kişiye ihlasa ulaştıracak iki yolu öğretmiştir.
4) Soru: İhlasa ulaşılacak ilk yol nedir?
Cevap: Nebi (s.a.v.) buna: "O'nu (c.c) görüyormuşçasına ibadet etmedir." sözü ile işaret etmektedir. Başka bir rivayette: "Allah'ı (c.c.) görüyormuşçasına ondan korkmandır" diye buyurmuştur.
Yani, içinden her halinde Mevla'nın (c.c.) önünde imişsin ve sanki O'nu görür ve işitiyormuşsun gibi takdir etmendir. Şüphe yok ki yaptığın şey ihlasa en yakın olan andır.
Senden sadır olan bir hareket olsun sakin olman olsun bunu da boyun eğme, huşu, güzel vakar, kalbin, azaların korunması, içinin ve dışının aynı olmasıyla da (ihsanında) içinden takdirine katmamazlık etme! Amelini sağlam ve güzel bir şekilde doğru amel ve fiillerle süslemeyi de terk etme!
5) Soru: İhlasa ulaşmanın ikinci yolu nedir?
Cevap: Buna Rasulullah (s.a.v.)’ın: "Şayet sen O'nu (c.c.) görmesen dahi O seni görür." sözü işaret etmektir. Yani; Rabbinin önünde hazır olmanın tasvirini içinden takdir edemiyorsan, o zaman içinden O'nun (c.c.) seni müşahade ettiğini düşün. Her canlının da yaptığı hareket ve sakinliklerini de O'nun (c.c.) onları gördüğünü düşün. O her nefis üzerine kaimdir.
6) Soru: Bu manayı bana açıklayan bir misal verir misiniz?
Cevap: İnsanların adetleri üzere de belirttiği gibi bunu mukayese etmek malumdur. Mesela büyük kralların yanına çıkıldığı vakit en güzel elbiselerin giyilmesi edepli bir şekilde bulunulması vb... yada salih kişilerden haya konusunun pırıldaması, onlara bizlerin hürmet göstermesi gibi.
İlim Ehline göre: "Kalpler Allah'ı (c.c.) zikretmekle ve bu özellikte olan ihlas ve huşunun manası da, (salih) olan kişi de Hadisi Şerifte belirtildiği vasıfta olduğu gibi belirmektedir:
"Onlara baktığımız zaman Allah'ı (c.c.) hatırlatır."
7) Soru: İhlas ve Allah'ı (c.c.) gözetmek nelerin üzerine terettüp eder?
Cevap: Kim Allah'ı (c.c.) gözetirse O'nun sınırlarını aşmazsa, O kul O'nun (c.c.) hükmünü bildiği halde yasak bir şeyi de işlemez. İnsanlar arasında açık bir şekilde yapılamayacak şeyleri açıktan yapmayacağı gibi kendi nefsiyle baş başa kaldığı zaman da Allah (c.c.) dan haya eder. Amelleri en güzel ve en eksiksiz bir şekilde ifa eder. İsterse bu dünya işleri olsun. Çünkü Allah (c.c.) ve Rasulu bunda ihsanı ve nasihati emretmişlerdir. O zaman da bu amel Allah'ı (c.c.) gözettiğinden ibadet sayılmaktadır.
8) Soru: Bazıları Tasavvufun98 bir bölümünü ihsan manasında kullanmışlardır. İnsanoğlu bunu nefsinde çok garip karşılamaktadır?
Cevap: Amellerin kabul edilme sebebi olan ihsan ve ihlas'tan murad; Allah'ın (c.c.) yüzünü istemeyi ve O'ndan başkasına iltifat etmemeyi tahkik etmektedir. Dolayısıyla bu konu dinin rükünlerinden bir rükün sayılmaktadır. Ameller buna mebni olup kabul edilmeleri de ona dönücüdür. Bunun da iki makamı vardır:
1- Müşahade Makamı; Bunda kul Allah'ı (c.c.) kalbinde müşahade eder ve bir şekilde amel eder. Kalpte imanla parlar. Basiret gözü irfanda nüfuz eyler. Ta ki gayb açık bir şekilde olur. İşte bu gözetmedir, ihlastır ve ziyade'dir. Bunun sahibine de "Arif" denilir.
2- Sadece ihlas makamı; Bu da kulun Allah'ı (c.c.) müşahade ettiği zamanda amel ettiği için hazır olduğu, O'na muttali ve yakın olduğu bölümdür. Kul amelinde buna hazır olursa ve bunda amel ederse işte bu sadece Allah (c.c.) için gösterilen bir ihlastır. Çünkü bu başkasına iltifat etmeyi ve başkası için amel etme iradesini engeller. Ona da Allah’dan (c.c.) korkması, haşyet etmesi ve: O'na (c.c.) tazim etmesi gerekir.
9) Soru: İhsan kalbin amellerinden midir? Değil midir?
Cevap: İhsan genel olup, zahiri ve batini amelleri kapsayan, mevcut amelleri sağlam yapmak manasına gelir. Bu ihsanın başında da geçtiği gibi ihlas'tır. İhlas ta kalbi amellerdendir.
Sehl bin Abdullah şöyle demiştir:
"Kişinin nefsine en ağır gelip zorlandığı konu ihlastır. Çünkü bunda bunun bir nasibi yoktur."
10) Soru: Batini ameller nelerdir? Ne tür meziyetleri vardır?
Cevap: Bunlar kalbi amellerdir. Rasulullah (s.a.v.) in şu hadisi bunun meziyetine işaret etmektedir:
"Allah (c.c.) sizin suretlerinize bakmaz. O sizin kalbinize ve amellerinize bakar." 99
Kim bunun hakikatına varırsa bunun zahiri amellerin ruhu olduğunu anlar. Şayet bunları farz kılsa tüm azaları da farz kılmış olur, Müstehap kılsa -ki bu Allah (c.c.) için de sevimlidir- diğer organları da müstehap kılmış olur.
11) Soru: Kalbin amelleri nelerdir?
Cevap: Bunlar çokçadır. İhsanın nihayi gayesi olan ihlas bundandır. Aynı şekilde Allah'ı (c.c.) sevmek, O'na tevekkül etmek, O'na yakınlaşmak, O'ndan korkmak, O'ndan ümit beklemek, O'nun emir, nehy ve takdirlerine sabretmek, O'ndan razı olmaktır. Bizim anneden doğmamız, O'na dönmemiz, O'nun için huşulu olmamız, O'nun (c.c.) ayetlerini ve mahlukatını tefekkür etmemiz vb... de bunlardandır.
Bu amellerin zıdlarını edinmek ise çok tehlikelidir. İhlasın zıddı, riya, gösteriş, kibir vb...
Nitekim bunu "İhya-i Ulumi'd-din100 adlı eserin sahibi fasılalara ayırmıştır.
12) Soru: Riya amelleri yok eder mi?
Cevap: Amelin aslına riya girmişse sahih olan görüşe göre bunun batıl olduğudur. Şayet asli ameli Allah (c.c.) için olursa bu ameline riya karışsa kendisi de engel olmaya çalışsa o zaman bu ona zarar vermez. Bunda ihtilaf yoktur.
Lakin kendisi riyaya engel olmaz da riya devam edecek olursa bu ihtilaflıdır.
13) Soru: Bir insan riyanın dışında başka bir şeye niyet etse ve bu şekilde ibadete koyulsa o amel batıl olur mu?
Cevap: "İkna" ve "Munteha" adlı eserlerde şöyle denmiştir:
"Bir insan ne zaman ki oruca, yemek yeme düşüncesiyle beraber niyet etse yada Hacca giderken ticaret için veya o yerleri gezmek niyetiyle çıkarsa bunun ecri muhakkak ki düşer. İşte bunun batıl olmayışı tam bir niyetsizliğin olmamasındandır. Şayet niyetin hiçbiri Yüce Allah (c.c.) için olmasa o zaman ibadeti batıl olur. "
Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:
"Tacir, müstecir vb... gibilerine savaşta niyetlerine göre değeri alırlar. Bunlar, canı ve malı için Allah (c.c) yolunda savaşan kadar olamazlar. Onlar dışında bir şeyler onun niyetine karışmaz."
14) Soru: Mücahid (rha)'den rivayete göre kendisi: "Cemmal Haccının, işçinin Haccının, Tacirin Haccının ecrinin tam olup ecirlerinden bir şeylerin eksilmeyeceği anlaşılıyor. Ne dersiniz?
Cevap: Bazıları şöyle demiştir:
"Bunun gerçek maksatlarının sadece Hacc olduğu, kazanç elde etmek için vb... gibi niyette olmadığını söylemişlerdir."
Bununla da Hacc yapmak için malı alan kişi ile, Malı almak için Hacc yapan kişinin durumunu ayırmışlardır.
15) Soru: İnsanlar bir kişiyi övünce o da buna sevinirse salih amelleri azaltır mı?
Cevap: Azaltmaz. Ebu Zer'den (r.a.) Nebi (s.a.v.)'e:
"Allah (c.c.) a hayırlı ameller işleyen bir kişiyi öven kişilerin onun ameli için hükmü soruldu?
"Şöyle buyurmuştur:
"Bu müminin acil olan (erken verilen) müjdesidir." 101
Ebu Hüreyre (r.a.) nın hadisinde:
"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve:
"Ya Rasulallah! Bir adam vardır ki yaptığı amel kendisini sevindirmektedir. Ancak bu kendisine başkaları tarafından muttali olunca bu sevincine gidiyor." Şöyle buyurmuştur:
"O kişiye iki ecir vardır. Gizli ve açık ecir. " 102
16) Soru: Bir insanın yaptığı bir ameli güzel bir maksadla anlatması zarar verir mi?
Cevap: Zarar vermez. Bilakis bunda Allah'ın (c.c.) nimetini insanlara anlatacak bir söz ve bunda yine insanların ona uymasında bir yönlendirişi vb....varsa o zaman sevap bile olur. Bu yüzden bazı alimler kendi hayat hikayelerini yazılara dökmüştür. Mesela: Celal Es-Suyuti ve buna benzer alimler nefislerini tezkiye etmemek için bu gibi yollara baş vurmuşlardır.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Nefislerinizi tezkiye etmeyiniz." 103
Edebiyatçılar şöyle demiştir:
"Bir insanın kendisini övmesi yada buna benzer davranışlarda bulunması kendisine gerekmez. Nitekim bunda onlar için örnek alınacak manzaralar vardır."
Bazıları da şöyle demiştir:
"Doktorun hastasına fayda verecek (vesile) ilaçlar vermesi gibi. Müellifi de kendi yazmış olduğu kitabı övmesi olabilir."104
İmanın Şubeleri
17) Soru: İhsanın nihayi gayesine ulaşmış muhsin bir insan kimdir?
Cevap: Bu gerçek bir mümin olup, kendisinde imanın altmış kadar yada yetmiş kadar şube (haslet vb...) si bulunan kişidir.
18) Soru: Bunun manası ve adetleri nasıldır?
Cevap: Bu konuda "Fethu'1-Bari" adlı eserde İbn-i Hacer ve buna bağlı olarak Suyuti (rha) şöyle demişlerdir:
"Zikretmiş olduğum bu konudaki şubeler, kalbin amellerinden, dilin amellerinden, bedenin amellerinden sayılmaktadır. Kalbin amellerinde yirmi dört kadar hasletin inanılması, niyet getirilmesi gerekir bunlar:
1) Allah'a (c.c.) yaklaşmak iman etmek ve buna Zatına, sıfatlarına tevhid getirmek ve kendisinden başka her şeyin sonra çıktığına inanmak da girer. Çünkü hiçbir şey O'na (c.c.) benzemez.
2) Meleklerine iman
3) Kitaplarına iman
4) Peygamberlerine iman
5) Kaderin, hayırın ve şerrin O'ndan (c.c.) olduğuna
6) Ahiret gününe iman (buna kabir, dirilme, neşr, hesap, mizan, sırat, cennet, cehennem vb...girer.)
7) Allah'ı (c.c.) sevmek
8) O'nun (c.c) için sevmek ve buğz etmek
9) Nebi (s.a.v.) e muhabbet beslemek (buna O’nu tazim etmek, O'na salat-u selam etmek ve sünnetine tabi olmak da girer)
10) İhlas (buna riyayı ve nifakı terk etmek de girer)
11) Tevbe
12) Allah'dan (c.c.) korkmak
13) Ümit
14) Şükür
15) Vefa
16) Sabır etmek
17) Allah'ın (c.c.) kazasına rıza
18) Tevekkül
19) Merhamet
20) Tevazu (buna büyüğe hürmet küçüğe sevgi de girer)
21) Kibir'i ve kendini beğenmeyi terk
22) Hased'i terk
23) Kin beslemeyi terk
24) Gazap etmemek
Dilin amelleri de dört hasleti içermektedir. Bunlar:
25) Tevhid kelimesini telaffuz etmek
26) Kur'an okumak
27) İlim öğrenmek
28) Öğretmek
29) Dua
30) Zikir (buna istiğfar etme de girer)
31) Boş sözlerden sakınmak
Bedeni ameller otuz sekiz haslettir :
a- Bunlardan bir kısmı bizzat kendisi olup, bu da on beş haslettir, bunlar:
32) Hissen ve hükmen olsun bütün her şeyden temizlenmek (buna necasetlerden kaçınmak da girer)
33) Setr-i avret
34) Farz ve nafile namaz kılmak
35) Zekat
36) Köleyi azad etmek
37) Cömertlik (buna yemek yedirme ve misafire ikramda bulunma girer)
38) Farz ve nafile oruç tutmak
39) Hacc
40) Umre
41) Tavaf etmek
42) İtikaf
43) Kadir gecesini iyi geçirmek
44) Dinde hicret etmek (buna şirk beldesinden hicret etme de girer)
45) Adağa bağlı kalmak
46) Yeminlerde araştırma yapıp kefaretleri ödemek
b- Bedeni amellerden bir kısmı da tabi olmakla alakalıdır, bunlar da on yedi.haslettir:
47) Nikahla iffetlenmek
48) Aile'nin geçimini sağlamak
49) Anne ve Babaya iyilik etmek (onlara karşı gelmemek de bu kapsamdadır)
50) Evlatlarını yetiştirmek
51) Akrabalık bağlarını gözetmek
52) İyi İslam idarecilerine itaat etmek yada kölelere rıfkat'le davranmak
c- Bunların bazısı da geneldir :
53) Adaletle beraber başkanlık yapmak
54) Cemaate uymak
55) Ulul Emre itaat etmek
56) İnsanlar arasında ıslah edici olmak (bu ıslah etmeye emre uymayan harici ve haddi aşanlar da eklenmelidir)
57) İyilikte yardımlaşmak (buna iyiliği emretmek, kötülükten nehy etmek de girer)
58) Haddleri uygulamak
59) Cihad etmek (buna nöbet bekleme de girer)
60) Emaneti eda etmek (buna beş vakit namazı eda etmek de girer)
61) Vefatı ile birlikte karz etmek
62) Komşuya ikram
63) Güzel muamelede bulunmak (buna malın hepsini helalından kazanmak da girer)
64) Malı infak etmek (buna malı israf ve saçıp savurmak da girer)
65) Selam almak
66) Aksırana dua etmek
67) İnsanlardan ezayı önlemek
68) Boş şeylerden sakınmak
69) Yoldan eza verecek şeyi kaldırmak
Hafız İbn-i Hacer (r.h.) şöyle demiştir:
"İşte bunlar atmış dokuz haslettir. Bunun sayısının bazılarının bazısında aynı özellikleri de içermesi bakımından yetmiş olması da mümkündür. Allah-u Alem."
19) Soru: İslam'ın üç rüknü olan İman, İslam ve İhsan ile ilgili dönüp dolaşan kelam bitti. Öyleyse İmamı Nevevi'nin Din işleriyle ilgili zikrettiği konuları nelerdir?
Cevap: İmamı Nevevi'ye göre Din'in işleri dört'tür. Bunların bazısını da birbirine ek olarak kılmış bazılarını da tek olarak telif etmiştir :
1- Maksadın doğruluğu,
2- Ahidin yerine getirilmesi,
3- Nehyedilen şeylerden kaçınmak,
4- Sahih bir itikad'dır.
Bazıları da bu sözünü bir beyitte nazm etmiştir.
"Din işleri doğru bir maksad, and ve durmaktır. Nehy edilenleri terk ve sahih bir akidedir,"
İşte bu hakikatte, İhsan makamında imanın şubeleridir. Çünkü şubeler; sahih bir inanca, güzel bir muaşerete ve nefsin terbiye edilmesine münhasırdır. 105
Dostları ilə paylaş: |