89:40-45 Yeruşalim’in duvarlarında gedikler açılmış, kaleleri darmadağın edilmişti. Kentin içinden geçen yolcular onu yağmaladılar, düşman olan komşu uluslar Yahuda’nın kötü durumuna sevindiler. İsrail’in düşmanları kazandıkları zafer nedeniyle sevinç çığlıkları attılar. Tanrı halkının kullandığı silahlar savaşta işe yaramamıştı; askerler düşmana karşı duramamışlardı. Kral tahttan indirilmiş ve tahtı yıkılmıştı. Aşağılanmış ve utanç içinde zamanından önce yaşlanmıştı.
89:46-48 Antlaşmayı yapan Rab, sanki halkından saklanıyor gibiydi. Onlara duyduğu öfke, yangını andırıyordu. “Ne zamana dek, ya RAB?” yakarışı tekrar gökyüzüne doğru kanat açar. Eytan, Tanrı’dan insan yaşamının ne kadar kısa sürdüğünü, insanoğlunun ne kadar zayıf olduğunu anımsamasını ister. Onun zamanında yaşayan herkes, ölümü göreceğinden emin olabilirdi; sonuçta kazanan daima mezarın gücü olurdu. Bizim Eytan’ınkinden daha büyük bir umudumuz var. Herkesin ölmeyeceğini, bazılarının, Rab İsa kilisesini gökyüzündeki evine geri götürmek için geldiğinde değiştirileceğini biliyoruz (1Ko. 15:51; 1Se.4:13-18). Ancak bu, o zamanki Eski Antlaşma kutsalları için bir sırdı.
89:49-51 Eytan’ın feryatları çok cesur ve ısrarlıdır. Rab’be o eski sevgisinin, Davut’a göstereceğine ant içtiği o sadık sevgisinin nerede olduğunu mümkün olan en güçlü ifadeleri kullanarak sorar. İsrail’in düşmanlarının alaylarına ve hakaretlerine karşı çok duyarlıdır. Hem meshettiği krala, hem de Eytan’ın kendisine hakaret etmektedirler.
89:52Ancak son ayette, iman zafer kazanır. Eytan sorularına yanıt alamasa da, RAB’bi yine de kutsayabilmektedir. Şöyle der gibidir: “Rab, anlayamıyo-rum, ama yine de güveneceğim.” Böylece kendinden geçmiş bir şekilde duasını şöyle noktalar: “Sonsuza dek övgüler olsun RAB’be! Amin! Amin!”