Silsile-i menzil Muzaffer Taşyürek



Yüklə 0,53 Mb.
səhifə4/14
tarix17.08.2018
ölçüsü0,53 Mb.
#71955
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

3. Mevlânâ Dânişmend Alî,

4. Seyyid Emîr Külâl Hazretleridir.

*

Hâce Muhammed Bahâeddîn Nakşibend Hazretlerinden nakledilmiştir:



"Çok kuvvetli cezbelere tutulduğum ve kararsız kaldığım sıralarda Buhârâ'da geceleri mezarlıklarda dolaşırdım. Bir gece mübarek zatların mezarlardan üç mezarın yanına vardım. Bunların her birinde yanmış birer kandil gördüm. Her üç kandilin yağı ve fitili tamam idi. Fakat, ışık vermelerini sağlamak için fitilleri azıcık hareket ettirmek gerekiyordu. Bu suretle yağdan dışarı çıkan fitillerin vereceği ışık artar ve kandilleri sönmez. Gecenin ilk devresinde Hâce Muhammed Vâsi'nin mübarek mezarına vardığımda bana, Hâce Ahmed Açkamevî'nin mezarına gitmem hususunda işarette bulundu. Ne zaman ki, bu mezara vardım, iki kişi geldiler ve benim belime iki kılıç bağladılar. Bundan sonra beni bir merkebe bindirdiler. Daha sonra merkebin dizginlerini Mezdah'ın mezarı tarafına çevirerek gittiler. O gecenin sonunda ne zaman ki, Mezdah'ın mezanna vardım, mezarda bulunan kandil ve fitili yukarıda zikredildiği şekilde idi. Kıbleye dönerek

64

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



oturdum. O sırada bana bir gaybet hâli arız oldu. Bu gay-bet hâlinde iken şunları müşahede eyledim:

Kıble tarafında duvar yarıldı ve üzerinde büyüklerden bir zât oturmuş olduğu hâlde büyük bir taht peyda oldu. Önüme bir perde çekilmiş idi. O tahtın etrafını çepeçevre büyük bir cemâat sarmıştı. Bu cemâatin bulunduğu yerde Hâce Muhammed Baba Semmâsî'yi de gördüm. Anladım ki, bunlar geçmiş ruhlardır. Fakat, benim hatırımda o yüce zât ile cemâatin kimler olduğu geçti. O cemâatten biri bana; "O yüce zât Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretleridir,"dedi ve halîfelerin isimlerini bana saymaya başladı. Her birine işaret edip, Hâce Ahmed Sıddık, Hâce Evliya, Hâce Arif Rivgeri, Hâce Mahmûd İnciriyyi'l Fağnevî, Hâce Alî Râmitenî ve Hâce Muhammed Baba Semmâsî'yi göstererek: "Bunları sağlığında görmüş idin. Bunlar senin şeyhin ve sana Âzizân Hazretlerinin tacını verendir. Bunları bilirsiniz,"dedi. Ben: "Bilirim, fakat tâc kıssasının vukuundan beri çok zaman geçmiştir. Ondan dolayı unutmuş bulunmaktayım,"dedim. Bunun üzerine:

-"O taç senin evindedir ve onu sana bir keramet eseri olarak vermişlerdir ki, başına bir belâ gelse onun be-rekâtı ile def olur," buyurdular.

Ansızın o cemâat bana dediler ki: "Kulak ver ve iyi dinle! Hâce Abdülhâlik Hazretleri sana bazı sözler söyleyeceklerdir. Hak yola sülûkde sana O'ndan başka yardımcı yoktur."

O sırada, Hâce Hazretlerine selâm vermek için o ce-mâatden niyazda bulundum. Derhâl o perdeyi kaldırdı-

tfi


MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ

65

t



lar, ben de bu suretle Hâce Hazretlerine selâm verdim. Hâce Hazretleri bana tarikata girmenin başlangıcına, ortasına ve nihayetine âid meseleleri anlattı. Söylediği sözlerden biri şu idi:

-"O şekilde sana gösterilen o kandillerde seninle ilgili müjdeler ve işaretler şunlardır: Senin hak yola girmek hususunda yatkınlık fitillerinin harekete geçirilmesi gerekmektedir ki, etrafı aydınlanıp sırlar meydana çıksın. Aynı zamanda kabiliyetinin gereği olarak amel lâzımdır ki, istenen şey elde edilsin."

Tekrar bana yönelerek buyurdular:

-"Bütün her türlü durumlarda şeriat ve istikâmet yolundan ayrılmamak, emir ve nehiyde istikâmet üzere olmak lâzımdır. Ruhsat ve bid'atdan çok fazla uzak durup dâima sünnet'i seniyyeyi; uyulması gerekli birer numune edinmek lâzımdır. Her zaman Hz. Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem ve O'nun sahabelerine âid bilgileri araştırmalıdır, öğrenmelidir."

*

Dedi ki: Kaidesiz duygulardan kalbi muhafaza etmek



lâzımdır.

HÂCE ALİ RÂMİTENÎ

(Kuddise sırruhu)

El-vâlihi fî muhabbeti mevlâhül-ğaniyyi el-ma'rûfi bi hazreti Azîzân Hâce Ali er-Râmitenî. (Kaddesaiiahu sırrahu)

Rahmeti sonsuz olan Allah'ın muhebbetinde kaybolmuş Hazreti Azizan diye bilinen Hace Ali Râmitenî (Aiiah

sırrını yüceltsin)

Silsile-i Âliyyenin 12. si

Pîr-i Nessâc ve Azîzân isimleriyle meşhur.

Doğum târihi : Bilinmiyor

Doğum yeri : Buhara yakınlarındaki Râmiten

kasabası

Vefatı : 1321 (1328)

Kabr-i şerifi : Harzem'de

EĞİTİMİ


Küçük yaşta başladığı ilim tahsilini akıl ve zekâsının üstünlüğü ile kısa zamanda başarıyla tamamladı. Devrin ulemâsından maddî ve manevî ilimleri okudu. Şeyh

68

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANL



Muhammed İnciriyyi'l-Fağnevî'yi tanıdıktan sonra O'na intisâb etti. O'ndan manevî yönden çok üstün makamlar elde etti. Ardı arkası kesilmeyen velayet derecelerine kavuştu. Manevî ve maddî ilimlerde kemâlâta kavuştu. Öyle ki, kısa zamanda şaşırmışların sığınağı, doğru yoldan ayrılanların rehberi, Hakk'a davet edenlerin büyüklerinden oldu. Şeyh Rükneddîn Alâü'd-Devle Simnânî ve Ahmed Yesevî soyundan Seyyid Ata ile çağdaş oldu.

İRŞADI


Hâce Mahmûd İnciriyyi'l-Fağnevî vefatı sırasında irşadı Ali Râmitenî Hazretlerine bıraktı ve müridlerini O'na emânet etti.

İbâdet ve derslerinin dışında dokumacılık yapan Ali Râmiteni Hazretlerine dokumacıların şeyhi mânâsına "Pîr-i Nessâc" denirdi.

Ali Râmitenî Hazretleri, mürşidinden sonra oturduğu makamda, ilim ve tasavvuf tâlimlerine, irşada devam etti. İnsanların bilemediği ve çözemediği suâllere ve müş-killerine çözüm getirdi. Zamanının ilim güneşi olarak çevresini irşâd etti. Talebelerine nasihat ederken şöyle diyordu:

-"İrşâd işine giren bir kimseye gerekir ki: Önce müridin yeteneğini, kaabiliyetini bile... Bunu bildikten sonra ona zikir telkini yapar, yeteneğine göre onu yetiştirir. Bu bakımdan mürid terbiyesi işine girmiş olan tıpkı kuş yetiştiricisi gibidir. Kuş terbiyecisi, kuşun kursağına ne kadar yem gireceğini bilmesi gerekir ki, ona fazla yem yük-

HÂCE ALİ RÂMİTENÎ

69
lememelidir. Buna göre mürşid olan zât da, müridin ka-abiliyeti nisbetinde ona zikir telkini yapar."

Ali Râmitenî Hazretleri, Allahu Teâlâ katında sevgili bir kul olabilmenin 10 şartı olduğunu bildirip bunları şöyle sıralamıştır:

1-Temiz olmak. Temizlik iki kısma ayrılır:

a) Zahirî temizlik. Dış görünüşün temiz olmasıdır. Bu, bütün insanların dikkat edeceği hususlardandır. Giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyaların temiz olmasıdır.

b) Bâtınî temizlik: Kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Hased etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek, Allahu Teâlâ'nın düşmanlarından nefret etmek, dostlarına da muhabbet etmek gibi Cenâb-ı Hakkı'n beğendiği iyi huylar.

Kalp, Allahu Teâlâ'nın nazargâhıdır. Bu sebeple kalbe dünyâ sevgisi doldurmamalıdır. Haram olan yiyeceklerle beslenmemelidir. Nitekim hadîs-i şerifte şöyle buy-rulmuştur: "Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp dua ediyor: Yâ Rabbî! diye yalvarıyor. Halbuki, yediği içtiği haram, gıdası hep haram. Bunun duası nasıl kabul olur?"20 Yâni, haram yiyenin duası kabul olmaz bu-yuruldu. Gönül, kalb temiz olmazsa ibâdetlerin lezzetini alamaz, marifete, Allahu Teâlâ'ya âid bilgilere kavuşula-maz.

20 Münzirî No: 2561, Müslim no: 1015, Tirmizî No: 2989. Et-Tergîb ve't-Terhîb.

70

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



HÂCE ALİ RÂMİTENÎ

71

¦



2—Dilin temizliği: Dilin münasebetsiz ve uygun olmayan sözleri söylemeyip susması, Kur'ân-ı Kerîm okuması, iyiliği emredip kötülükten nehyetmesi Allahu Teâlâ'nın emirlerini yapmayı bildirmesi, ilim öğretmesi gibi. Zira sevgili Peygamberimiz; "İnsanlar, dilleri yüzünden Cehennem'e atılırlar,"21 buyurdu.

3- Mümkün olduğu kadar insanlardan uzak durmaya çalışmak: Bu sebe'ple göz, haram şeylere bakmamış olur. Zira kalb, göze tâbidir. Her harama bakış kalb aynasını karartır. Nitekim Peygamber Efendimiz; "Yabancı kadınların yüzlerine şehvet ile bakanların gözlerine, Kıyamet günü erimiş kızgın kurşun dökülecektir,"22 buyurmuştur. Yabancı kadınlara bakmak haramdır.

4- Oruç tutmak: İnsan oruç tutmak suretiyle meleklere benzemiş ve nefsini ezip zayıf hâle getirmiş olur. Bununla ilgili hadîs-i kudsîde: "Oruç Bana âiddir. Orucun ecrini Ben veririm. Sevabı nihayetsizdir. Muhakkak, sabrederek ölenlerin ecirleri hesâbsızdır,"23 buyurul-maktadır. Yine hadîs4 şerifte; "Oruç, Cehennem'e kalkandır,"24 buyuruldu. Oruç tutarak gönlü huzura kavuşturmalı ve şeytanın yolunu kapatıp, siper hâsıl etmelidir.

5- Allahu Teâlâ'yı çok hatırlamak, ismini söylemek:

En faziletli olan zikir, "Lâ ilahe illallah"tır. "Lâ ilahe illallah" diyen kimse ihlâs sahibi olur. İhlâs; bütün işlerini Allahu Teâlâ'nın rızâsı için yapmak, dünyâya âid mal ve

21 Nesâî Es-Süneni'l-Kübraa No: 11394, Tirmizî K. imân No: 21616.

22 ibni Hacer, Ed-Dirâye 1/225, Zeylai Nasbir-Raye. Buhâri Tâbir 45, Ebu Davud Edep 88.

23 Müslim K. Siyam No: 2698, Nesâî K. Siyam No: 2217.

24 Buhari K. Savm No: 1795, Müslim K. Siyam No: 2699.

ît

makamlardan hevesini kesip Âhiret'i istemektir. İhlâslı kimse; "İlâhî! Benim maksûdum Sensin, Seni istiyorum," der. Nitekim Rasûlullah Efendimiz, "Lâ ilahe illallah" demenin çok faziletli olduğunu ve günâhların affedileceğini buyurdu. Allahu Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de, "Ey îmân edenler! Allah'ı çok zikrediniz."25 buyurdu. Nefsin arzu ve isteklerinden kurtulmak için devamlı zikretmelidir.



6 - Havâtır, yâni kalbe gelen düşünceler: İnsanın kalbine gelen düşünceler 4 kısımdır. Bunlar; Rahmanî, melekî, şeytanî, nefsânîdir. Rahman olan Allah'tan gelen ilham; gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaktır. Melekten gelen düşünce; ibâdete, tâate rağbet etmektir. Şeytandan gelen düşünce; günâhı süslemektir. Nefisten gelen düşünce de; dünyâyı taleb etmek, istemektir. Şeytanî ve nefsânî düşüncelerden kurtulmak gerekmektedir.

7- Allahu Teâlâ'nın hükmüne rızâ göstermek, irâdesine teslim olmak: Havf ve recâ, korku ve ümîd arasında yaşamaktır. Zîrâ Allah'tan korkan kimse, günâh işlemez. Allahu Teâlâ, ümîdsizliğe düşmemeyi emretmektedir.

8- Sâlihlerle sohbeti seçmek: Sâlihlerle sohbet edildiği takdirde, günâhlara perde çekilir, haramlar gözüne kötü görünür.

9- İyi ve güzel hasletlerle bezenmek: Bu da her şeyi yaratan Allahu Teâlâ'nın ahlakıyla ahlâklanmaktır. Çünkü Peygamber Efendimiz;

25 Ahzab 33/41.

72

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI


-"Allahu Teâlâ'nm ahlâkı ile ahlâklanınız," buyurdu.

10 - Helâl ve temiz lokma yemek: Bu da farzlardandır. Nitekim Allahu Teâlâ, "Yeryüzündekilerden helâl ve temiz olanını yiyiniz,"26 buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz ise;

-"İbâdet on cüzdür. Dokuzu helâli talep etmektir."27

buyurmuştur. Geriye kalan bütün ibâdetler bir cüzdür. Helâl yemeyen kimse, Allahu Teâlâ'ya itaat etme gücünü kendisinde bulamaz. Helâl yiyen kimse de, Allahu Teâlâ'ya isyankâr olmaz. Helâl ve temiz yer, israf etmez.

HÂCE ALİ RÂMİTENI

73

HÂLLERİ



Ali Râmitenî Hazretlerine "Azîzân" denmesinin sebebi şöyle anlatılır: Bir zaman Ali Râmitenî'nin evinde iki-üç gün yiyecek bir şey bulunmadı. Evdekiler açlık sebebiyle çok üzülüyorlardı. Gelen misafire de evde ikram edecek bir şey yoktu. O sırada Ali Râmitenî Hazretlerinin talebelerinden yiyecek satan bir genç, içine pirinç doldurulmuş kızarmış bir horoz hediye getirdi. "Bu yemeği, sizin ve yakınlarınız için hazırladım. Eğer hediyemizi kabul buyurursanız, bizi memnun edersiniz," diyerek yalvardı. Bu nâzik anda gelen yemekten son derece hoşnûd olup, o talebesine iltifatlarda bulundu. Bu yemeği, misafirine ikram ederek ağırladı. Misafir gittikten sonra o talebesini çağırarak:

25 Bakara 2/168.

27 Aclûnî Keşfu'l Hafa no: 1696, Deylemî Firdevsu'l-Ahbâr no: 4061-4062.

-"Getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir ânımızda imdada yetişti. Sen de bizden her ne muradın var ise iste! Çünkü hacet kapısı şu ânda açıktır," buyurdu. Genç de;

-"İlimde ve evliyalık makamında size benzemekten başka bir arzum yoktur. Beni bu hâle kavuşturmanızı istirham ediyorum efendim!" dedi. Ali Râmitenî Hazretleri;

-"Çok zor ve yükü ağır bir iş arzu ettin. Bunun yükünü kaldıramazsın. Üzerimizdeki yük, senin omuzlarına çökecek olursa ezilirsin. İstersen başka bir dilekte bulun," buyurdu. Genç ise;

-"Dünyâda tek muradım, aynen sizin gibi olmaktır. Size benzemekten başka bir şey beni teselli etmez. Buna rağmen, siz nasıl arzu buyurursanız, ona razıyım efendim" dedi. Bunun üzerine Ali Râmitenî Hazretleri; "Pekâlâ" deyip, gencin elinden tutarak beraberce husûsî halvethânesine girdiler. Yüzyüze oturarak, o şahsa teveccüh etmeye başladı. O genç, bir müddet sonra zahir ve bâtında Allahu Teâlâ'nm izniyle Ali Râmitenî'nin derecelerine kavuştu. Fakat aşktan sarhoş olup, kendinden geçti. Öylece kırk gün daha yaşayıp vefat etti. Ona bir anda kendi makamlarını verip, kendisi gibi yaptığı için, iki azîz mânâsında, Hz. Üstadın ismi "Azîzân" olarak kaldı.

Ali Râmitenî Hazretleri ile aynı yüzyılda yaşayan büyük âlim Rükneddîn Alâü'd-Devle Semmânî zaman zaman Şeyh Hazretlerine mektup yazar ve sorular sorardı. Bir gün yine bir talebesi gelerek Ali Râmitenî Hazretlerine, hocasının şu sorulara cevap istediğini bildirdi.

74

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



Suâllerinden birisi şöyle idi: "Biz, gelenlere her hizmeti yaptığımız hâlde, gelenler size gelir. Biz mükemmel sofralar, çeşit çeşit yemekler ikram ettiğimiz hâlde, sizde böyle bir şey yok ken, gene de insanlar sizden razı, bizden değillerdir. Bunun sebebi nedir?"

Cevap: "Minnet karşılığı hizmet edenler çoktur. Hizmetini minnet bilenlerse azdır. Çalışınız ki, hizmetinizi minnet bilesiniz. O zaman şikâyetçiniz olmaz."

İkinci suâl: "Duyduğumuza göre, sizi Hızır aleyhisse-lâm terbiye etmiş; bu nasıl olmuştur?"

Cevap: "Allahu Teâlâ'nın, zâtına âşık öyle kulları vardır ki, Hızır da onlara âşıktır."

Üçüncü suâl: "İşittik ki, siz gizli zikir yerine açık zikirle uğraşmaktasınız. Bu nasıl olur?"

Cevap: "Biz de işittik ki, siz, gizli zikirle meşgul imisiniz. Madem ki işittik, demek sizinki de gizli zikir değil, gizli zikirden murâd hiçbir şeyin bilinmemesi değil midir? Ha gizli zikirle meşgul olmuşsunuz, ha açık zikirle, ikisi de birdir."

Ali Râmitenî Hazretleri ömrünün sonlarına doğru kalbine gelen ilâhî bir emirle Buhara'dan Harezm'e göçtü, Harezm'e geldiği zaman sur kapısında konakladı ve o yerin pâdişâhına iki talebesini gönderdi. Talebelerine:

-"Sultâna gidiniz. Fakir bir dokumacı, şehrinize gelmiştir. Müsâade ederseniz burada kalacak, izin vermezseniz tekrar geri gidecektir, deyiniz. Şayet izin verirse, sultânın elinden mühürlü bir vesika alınız,''buyurdu.

HÂCE ALİ RÂMİTENÎ

75

Talebeleri gidip sultâna durumu arz ettiler. Sultan böyle bir isteği ilk defa duyduğu için tuhaf karşıladı. Fakat, gelen talebeleri de kırmayarak mühürlü bir vesika verdi. Bu vesikayı talebeler hocalarına getirdiler.



Azîzân Hazretleri şehrin kenarında bir semte yerleşti. Her gün işçilerin toplandığı pazara gidip, içlerinden birkaç kişiyi alırdı. Onlara günlük yevmiyelerini sorduktan sonra:

- "Şimdi abdestlerinizi alıp, ikindi namazına kadar sohbetimize katılınız. İkindiden sonra da ücretlerinizi alıp evlerinize dönünüz,"buyururdu.

İşçiler, çalışmadan oturmak suretiyle, ibâdetlerini de yaparak hiç işitmedikleri şeyleri öğreniyorlar, akşama doğru ise ücretlerini almayı ganimet biliyorlardı. Ali Râ-mitenî'nin sohbetine bir defa katılan kimse, sohbetin lezzetine doyamayıp, bir daha Azîzân Hazretlerinden ayrılamıyordu.

Bu durum, bütün şehre yayıldı. Herkes Ali Râmite-nî'nin talebesi olmak, cana can katan sözleri işitmekle şereflenmek için kapısına koştular. Her gün evi dolup dolup boşaldı, duasını almak için herkes birbiriyle yarıştı. Nihayet bazıları, durumu sultâna şöyle anlattılar:

-"Şehirde bir hoca türedi, herkes akın akın ona koşuyor. Onun yolunda yürüyor, bir dediği iki edilmiyor. Her arzusunu emirmiş gibi yapmaktan geri durmuyorlar. Bu gidişle şehirdekiler, Onu başlarına sultan seçerler de saltanatınızdan olursunuz. Şimdiden çâresine bakmazsanız, sonu iyi olmaz. Yine de siz bilirsiniz..."

76

HATME-İ HÂCEGÂN SULT/i



Sultân, Ali Râmitenî'nin şehirden çıkması için bir ferman yazdırıp adamlarıyla gönderdi. O da gelen adamlara:

-"Biz koynumuzda şehre girebileceğimize ve orada yerleşeceğimize dâir altı imzalanmış, mühürlenmiş bir ferman taşıyoruz. Sultân, eğer kendi imzasını, mühürü-nü ve müsâadelerini inkâr ediyorsa, biz çıkıp gitmeye razıyız!"cevabını verdi.

Bu cevabı sultâna bildirdiler. Sultân, verdiği müsâadeyi geri almak küçüklüğüne düşmedi. Ayrıca Ali Râmi-tenî Hazretlerini ziyaret edip sohbetine katıldı. O'nun sohbetindeki lezzeti, nasîhatlerindeki inceliğini anlayan sultân, O'nun en önde gelen talebelerinden oldu.

VEFATI


Hâce Ali Râmitenî Hazretleri 1321 veya 1328 yılında 130 yaşında iken vefat etti. İki oğlu vardı. Talebelerle meşgul olmayı küçük oğlu İbrahim'e bıraktı. İrşâd görevini neden büyük oğluna vermedi diye şaşıranlara dedi ki: "Büyük oğlum bizden sonra fazla yaşamayacak, bize kavuşacaktır."Gerçekten de O'nun vefatından 19 gün sonra büyük oğlu da babasına kavuştu.

Hâce Azîzân Hazretlerinin dört büyük halîfesi olup, hepsi de fazilet ve kemâl sahibi idiler. Dört halîfesinin de adları Muhammed'dir. Bunlar:

1. Hâce Muhammed Kûlâhrûz,

2. Hâce Muhammed Hallâc-ı Belhî,

3. Hâce Muhammed Bâverdî,

4. Hâce Muhammed Baba Semmâsî'dir.

HÂCE ALİ RÂMİTENÎ

77

Yerine Muhammed Baba Semmâsî Hazretlerini bıraktı.



*

O, hep şöyle derdi: "Allahu Teâlâ'ya hiç isyan etmediğiniz bir dille dua ediniz ki, duanız kabul olsun..."

"Duayı öyle bir delîl araya koyarak edin ki, o, günâh işlememişlerden olsun. O delîl Allah dostudur. Onlara tevazu ve sevgi gösterin ki, sizin için dua etsinler..."

"Hizmeti minnet bil, minneti hizmet bilme..."

"İki hâlde kendinizi sakının: Söz söylerken ve yemek yerken... Söz söylerken ağzınızdan ne çıkıyor... Yemek yerken ne yiyorsunuz..."

"İnsan dâima hayır işleye, fakat işlemedim saya..."

"Halkı Hakk'a davet eden kimse, canavar terbiyecisi gibi olmalıdır. Canavar terbiyecisi, nasıl uğraştığı hayvanın huyunu ve istidadını bilip de ona göre davranırsa, oda öyle olmalı!.."

"İbâdetlere sarılmak ve onları yerine getirmek lâzımdır. Yerine getirilince de yapılmadı farzetmelidir. Böylece kendini kusurlu bilerek tâat ve ibâdete yeniden başlamalıdır."

*

Bir gün Mevlânâ Şeyh Bedreddîn Meydânî Hazretleri, Ali Râmitenî Hazretlerine gelerek şöyle sordu: "Allahu Teâlâ, "Ey îmân edenler! Allah'ı çokça zikrediniz,"28



28 Ahzab 33/41.

ii.


78

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI

buyurmaktadır. Bu zikirden murâd, dil zikri midir, kalb zikri midir?"

Ali Râmitenî Hazretleri cevap verdi:

-"Tasavvuf yoluna ilk girenler için dil zikridir, işin sonuna varanlar için kalb zikridir. Bu yola ilk giren kimse Yüce Allah'ı kendini zorlayarak da olsa zikretmeye çalışır. Yolun sonuna varan kimsenin durumu ise öyle değildir. Kalb zikirden etkilenince onun bu etkisi bütün bedene varır, hemen her organ zikr etmeye başlar, işte o zaman çokça zikir başlar. Yine o zaman bir günlük ibadet, bir senelik ibadet yerine geçer."
ŞEYH MAHMÛDİ'L İNCİRİYYİ'L-FAĞNEVÎ

(Kuddise sırruhu)


El-Mu'ridi ani'l-murâdi'd-dünyeviyyi ve'l-uhreviyyi, hazreti eş-Şeyh Mah-mûdi'l-İnciriyyi'l-Fağnevî. (Kaddesai-

lahu Sırrahu)

Dünya ve ahiretin bütün arzu ve isteklerinden yüz çevirip gönlünü tamamen Allah'a veren Hazreti Şeyh Mah-mud el-İnciriyyî el-Fağnevî (Aiiah sim™ yüceltsin)

Silsile-i Âliyyenin 11 İncisi

Doğum târihi : Bilinmiyor Doğum yeri : Buhârâ'nın Fağne köyü Vefatı : 1271

Kabr-i şerifi : Buhara yakınındaki Safirkan nahiyesi İncirbâğ köyünde.

80

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



EĞİTİMİ

Çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. Buhârâ'nın Fağne köyünde doğup, Akbeni nahiyesine yerleşti. Hayâtını dülgerlik yaparak, inşaat işlerinde çalışarak geçindirdi. Mürşid Hâce Ârif-i Rivegerî Hazretleriyle tanıştıktan sonra, O'nun dergâhına kapılandı ve bu büyük insana intisâb etti.

Hâce Ârif-i Rivegerî Hazretlerinin derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, kemâle geldi. Maddî ve manevî ilimlerde zamanının büyük âlimlerinden oldu. Mürşidinin verdiği icazet ile irşâd halkasını kurdu. Birçok âlim yetiştirdi. •••

İRŞADI


Hâce Ârif-i Rivegerî Hazretlerinin izniyle binlerce insanın dalâletten hidâyete, sırât-ı müstakim çizgisine kavuşmasına vesile olacak dersler vermeye başladı. Birçok âlim yetiştirdi. Devrinin büyüklerinden ve kendisinden sonra halîfesi olan Hâce Ali Râmitenî bunlardan biridir.

Hocası Ârif-i Rivegerî'den aldığı işaret üzere cehri zikre başladı. Cehri zikre hocasının hastalığı esnasında Riveger tepesinde başladı. Hocasının vefatından sonra, Kale Kapısı önündeki mescidde sesli zikre devam etti.

Vaktinin büyük âlimlerinden Hâce Muhammed Pâri-sâ'nın dedelerinden Mevlânâ Hâfızuddîn, âlimlerin üstadı Şemseddîn Havânî'nin işareti ile, Buhârâ'da, o zamanın en büyük imâm ve âlimlerinin huzurunda, Hâce Mahmûd'a;

- "Siz hangi niyetle cehri (sesli) zikr ile meşgul oluyorsunuz?" diye sordu. Cevâbında;

-"Uyuyanları uyandırmak, gafillere işittirmek ve insanları dinin ana caddesi ve doğru yolu üzerinde yürütmek, hakikate teşvik etmek, böylece insanların, bütün iyiliklerin anahtarı, her saadetin esâsı olan tevbeye ve bir büyüğe bağlanmalarına sebep olmak istiyorum," buyurdu. Bunu duyunca, Mevlânâ Hâfızuddîn O'na:

-"Niyetiniz böyle dürüst olunca, böyle zikr etmeniz helâl olur,"dedi. Ve hakikatin mecazdan ayrılma hududunun olması için, sesli zikrin sınırını (şartını) rica etti. Bunun üzerine Mahmûd-i İnciriyyi'l-Fagnevî şöyle buyurdu:

-"Sesli zikri ancak, dili yalandan ve gıybetten arınmış; boğazı, midesi haram ve şüpheliden temiz; kalbi riyadan ve gösterişten uzak; sırrı Rabbinden başka bir şeye yönetmeyen kimse yapabilir."

HÂLLERİ


Mahmûd-i İnciriyyi'l-Fagnevî'nin halîfesi Râmitenî şöyle anlatır:

Bir gün bir derviş Hz. Hızır'la karşılaşır ve O'na: "Bu zamanda şeriat çizgisinde istikâmet üzere olan ve kendisine iktidâ edebilecek bir arif var mıdır?" diye sorar. Hz. Hızır ona:

- "Senin söylediğin sıfatları taşıyan Mahmûd Fağne-

vi'dir," der.

Ali Râmitenî'nin müridlerinden biri, Hz. Hızır'la karşılaşıp konuşan bu dervişin bizzat Ali Râmitenî olduğunu söyler. Ancak, "Hızır'ı görmek iddiasında olmamak için" kendi adını vermekten sakınmıştır.

Hakîm Tirmizî'nin naklettiği bir hadîste belirtildiği gibi, evliyanın bir kısmı Hz. İbrahim, bir kısmı Hz. Musa,

82

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



ı< ı

bir kışmkı Hz. İsâ, bir kısmı da Muhammed aleyhisse-lâm Hazretlerinin fıtrat ve meşrebinde olur.29

Mahmûd Fağnevî, tabakât kitaplarının ifâdesine göre, mânâ ayağı Hz. Musa'da olan, O'nun fıtrat ve meşrebinde bulunan bir velîydi.

Anlatıldığına göre; Gucdüvânî'nin halîfelerinden Evli-yâ-i Kebîr Buhârî'nin talebesi olan Şeyh Dehkan Kılletî hastalanmıştı. Mahmûd Fağnevî, O'nun ziyaretine vardı. Şifâ dileklerinde bulunduktan sonra huzurundan ayrıldı.

Fağnevî çıktıktan sonra Şeyh Dehkan şöyle dua etti: -"Allah'ım! Ölümüm yaklaştı. Ölümüm sırasında veli kullarından birini bana gönder de bana yardım etsin, işimi kolaylaştırsın."

Şeyh Dehkan duasını tamamlar tamamlamaz Mahmûd Fağnevî tekrar içeri girdi ve; "Ölünceye kadar sana hizmete geldim,"dedi ve vefatına kadar yanından ayrılmadı.

Mahmûd Fağnevî'nin kerametleri açıktı. Nitekim bir gün halîfesi Ali Râmitenî, müride zikir yaptırırken başu-cundan geçen beyaz bir kuşun gagasından aynen şu lafızlar duyuldu:

-" Yâ Ali! Merd ol, sözüne bağlı kal, yapıştığın eteğe sımsıkı sarıl, ahdini bozma!"

Zikir halkasında bulunan müridleri şaşkına çeviren ve kuşun ağzından dökülen bu cümlelerin ardından Ali Râmitenî dedi ki:

-"Bu şeyhimiz Mahmûd Fağnevî'nin sesidir. Bizi uyarıyor, uyanık olmaya çağrıyor."

ÂRİF-İ RÎVEGERÎ

(Kuddise sırruhu)

29 Hakim Tirmizi, Nevudiru'l-Usûl, 51 asıl, Ebu Nuaym, Hilye, I, 8-9 Zebidi, İthafu's-Sâde, X, 323.

El-Mütesellihı ani'l-hicâbil-beşeriyyi, hazreti eş-Şeyh Arifi'r-Rivegerî. (Kaddesallahu Sırrahu)


Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin