Silsile-i menzil Muzaffer Taşyürek



Yüklə 0,53 Mb.
səhifə3/14
tarix17.08.2018
ölçüsü0,53 Mb.
#71955
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Sordular: "Bir kul namazda huzura nasıl erebilir?" Şahı Nakşibend:

44

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



ıi| il -Dört şeyle:

1. Helâl lokma,

2. Namaz dışında da Hakk'ı asla unutmamak,

3. Abdest sırasında da gafletten uzak durmak; Hakk ile olmak,

4. İlk tekbîri alırken kendini Hakk'm huzurunda bilmek.

Sordular: "Bu makama nasıl eriştiniz?" Şahı Nakşi-bend:

"Hz. Resûl-i Ekrem 'e (s. a. v) tabî olmakla." Kendisinden keramet isteyenlere dedi ki: - "Bunca günâh yükünün altında dimdik durabildiğimize göre, kerametimiz ortadadır."

O, sohbetlerinde şunları söylerdi:

"Yolun esâsı, kalbe teveccühdür. Kalb ile de, Allahu Teâlâ'ya teveccühtür. Kalb ile çok zikretmektir. Farz ve sünnetleri eda etmektir. Yeme, içme, giyme ve oturmada, işlerde ve âdetlerde orta derecede olmaktır.

Kalbi kötü düşüncelerden, vesveseden korumaktır. Kendisine rehber olan âlimin sohbetini ganimet bilmektir. Hocasının huzurunda iken ve yanında yok iken edebe uymaktır. Bu yoldan maksad ve ele geçen şey; Allahu Teâlâ'nın devamlı huzurunda olmaktır. Ashâb-ı kiram zamanında buna "ihsan" denilmişti. Bu yolda ilerleme esnasında; nefsin arzularını yok etmek, nurlara ve hâllere gömülmek, fena ve beka makamlarına ulaşmak, üstün ahlâk ile ahlâklanmak gibi on makam ele geçer."

HÂCE MUHAMMED BAHÂEDDÎN NAKŞİBED

45

"Lâ ilahe illallah" kelimesini söylemenin hakikati, Allahu Teâlâ'dan başka ne varsa hepsini yok bilmektir."



"İslâm dininin hükümlerini yapmak, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak, haramları, şüpheli şeyleri hattâ mubahların fazlasını terketmek, ruhsatlardan uzak durmak, mubahları zaruret miktârınca kullanmak, tamamen nur ve safadır. Aynı zamanda evliyalık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velayet derecelerine bunlarla ulaşılır. Haktan uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın feyzi her ân gelmektedir."

Bir kimse, "Sizin yolunuzun esâsı ne üzere kurulmuştur?" deyince şöyle buyurmuştur:

-"Zahirde halk ile, bâtında Hakk ile olmak üzere kurulmuştur. Kısaca bu yola, Ehl-i Sünnet ve Cemâat yolu denir. Bizim sohbetlerimize dâhil olanların kalbine muhabbet tohumu atılmıştır. Fakat, Allahu Teâlâ'dan başka her şeyden alâkasını kesmemiş olabilir. Bu durumda sohbetimize katılan kimsenin kalbinde, Allahu Teâlâ'nın sevgisinden başka neye bağlılık varsa, onu kalbinden temizleriz. Kalbinde bize karşı meyli ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumu ekip, gece - gündüz onu terbiye etmemiz bizim vazifemizdir. Muhabbet için uzakta olmak farketmez."

Yine buyurdu ki: "Rasûlullah Efendimizin, benim ümmetim buyurduğu ümmet, İbrahim aleyhisselâmı Nem-rûd'un ateşinden kurtulduğu gibi Cehennem ateşinden kurtulurlar. Çünkü Rasûlullah Efendimiz:

46

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



-"Benim ümmetim, dalâlet (sapıklık) üzerinde birleşmez"16 buyurdu. Buradaki ümmetten maksad, hakîkî . ümmettir. Yâni Rasûlullah'a tâbi olan ümmettir. Bunun için alimler ümmeti üç kısma ayırmışlardır.

Birincisi davet ümmeti (Müslüman olmayanlar), ikincisi icabet ümmeti (Müslüman olanlar), üçüncüsü de müteâbat (tam uyanlar) ümmetidir."

*

Buyurdu ki: Bir kimse nefsine muhalefet etmeye muvaffak olursa, ameli az da olsa, nefsinin isteklerine boyun eğmemeye muvaffak olduğu için şükretmesi lâzımdır. Ebdâlların makamını isteyen kimsenin, hâlini değiştirmesi, yâni nefsine muhalefet etmesi lâzımdır.



Buyurdu ki: Bizim yolumuz, Allahu Teâlâ'nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Ashâb-ı Kirama tâbi olmaktır. İşte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabibe benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda esas yalnız kalmak değil, sohbettir. Sohbetin de şartları vardır. İki kişi sohbet etmek isterse, birbirinden emin olmaları gerekir. Böyle olmazsa, sohbetten fayda hâsıl olmaz. Bizim sohbetimize girenlerin kalblerine, muhabbet tohumu ekilir.

s Suyuti el-Câmiu's-sağîr No: 2221 ibni Mace Kitab'ul-Fiten No: 3950.

SEYYİD EMÎR KÜLÂL

(Kuddise sırruhu)

Menba'il-meârifi vel kemâli seyyidi's-sâdât, es-Sey-yid Emîr Külâl. (Kaddesallahu Sırrahu)

Marifetlerin ve kemalin kaynağı Sâdaîın efendisi Seyyid Emir Kulâl (Allah sırrını yüceltsin)

Silsile-i Âliyenin 14'üncüsü.

Çömlekçilik yaptığı için "Külâl" ismiyle anılmıştır.

Babası : Seyyid Hamza

Doğum târihi : Bilinmiyor

Vefatı :1370

Kabr-i şerifi : Buhârâ'nın Sûhâri kasabasında

EĞİTİMİ

İsmi daha doğmadan önce evliyanın büyüklerinden Seyyid Hamza tarafından konulmuştur.



Çocuk yaşlarında güreşe meraklıydı. Gençliğinde bir gün güreş yaparken zamanın mürşid-i kâmil-i Muham-

48

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



med Baba Semmâsî, onun güreşini izlerken göz göze geldiler. Bu göz göze gelişi ile dünyâsı değişti. Baba Semmâsî Hazretlerine intisâb etti. Bundan sonra, hayâtında yeni bir sayfa başladı. 20 yıl süren Baba Semmâsî Hazretlerine hizmetleri sonucunda kemâle ulaştı.

İRŞADI


Keşf ve keramet sahibi bir zât idi. Talebelerini ilim öğrenmeye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yoluna tâbi olmaya sevkeder ve öğütlerdi.

Sohbetlerinde imân ve itikâdi bilgiler aktarır, ana-ba-ba hakkının önemi üzerinde çokça dururdu. Silâ-i rahm-i emreder, komşu hakkına titizlikle uyulmasını, ticari konulardaki fıkhî konuları, helal ve haram sınırlarının iyi öğrenilmesini emrederdi.

İlim konusunda son derece hassastı. Allah'a teslimiyeti, nerede olursan olsun, ilim öğrenmeyi ve öğrendik-leriyle amel etmeyi talebelerine nasihat ederdi. "Her ne olursa olsun, karşınıza her ne güçlük çıkarsa çıksın, ilmi ve onunla ameli asla terketmeyiniz" derdi.

İyiliği emir ve kötülüğü nehiy konusunda son derece titizdi. Müridlerini dinin yasak ettiği şeylerden ve bid'at-lerden kaçmaya özendirir; "İşlerinizi, dinimizin emirlerine uygun yapınız. Bir iş yapacağınız zaman, bakınız, dinin emirlerine uygun ise, onu kabul edip yapınız. Uymuyorsa, vazgeçin. Bütün işlerin başı, dinin emirlerine yapışmaktır ve Allahu Teâlâ'nm koyduğu hudutları aşmamaktır," derdi.

5EYYİD EMÎR KÜLÂL

49

Her işte dengeyi gözetirdi. İnsanlar ile kendi arasındaki hududa, hakka riâyet eder, bunu gözetmeyenler için verilecek cezaları bildiren âyet-i kerîmeleri hatırlatır ve derdi ki:



- "Her zaman ve her yerde, bakarken, konuşurken, dinlerken, gelirken, yerken ve içerken, Allahu Teâlâ'ya ve insanlara karşı yapılması gereken edebe uyunuz."

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hadîslerinden örnekler vererek, helâl rızık kazanmanın, israf ve cimrilik yapmamanın önemini belirtirdi. Uykuyu ibâdet yapmak için bir vesile olarak görürdü. Fazla uyunmaması gerektiğini, ibâdet ve tâat için kuvvet kazanmak için dinlenmek gerektiğini belirtir ve şu hadîs-i şerifi söylerdi:

-"Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır."17 Ruhsatlardan uzak durup, azimet ile amel edilmesini, ruhsatlar ile amelin zayıf kimselerin işi olduğunu belirtir, Abdulhâlik Gucdüvânî Hazretlerinin nasihat ve yazılarının okunmasını emir buyururdu.

HÂLLERİ


Emîr Külâl kendine âid bir yerde dergâh inşâ ettiriyordu. Çalışanlardan biri, kendi kendisine; "Hiç kimse bir şey getirmiyor," dedi. Henüz aradan az bir zaman geçmişti ki, bir adam geldi. Çok miktarda ekmek ve üzüm getirdi. Emîr Külâl Hazretlerinin huzuruna varıp, "Gece gündüz diş ağrısı çekmekteyim. Sizin duanızı al-

17 Suyûtî Câmiu's-Sağîr no: 9294, Ebu Nuaym Hilye 4/385.

50

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



mak için geldim, bana yardımcı olunuz, takatim kalmadı," dedi. Emîr Külâl, gelen adama; "Yanıma yaklaş bakayım, hangi dişin ağrıyor?" dedi. Adam yaklaştı. Emîr Külâl parmağını ağzına sokup, ağrıyan dişinin üzerine koydu. Sonra İhlâs sûresini okudu. Gelen kişinin diş ağrısı kesilip, hiç hastalanmamış gibi oldu. Bundan sonra Emîr Külâl Hazretleri buyurdu ki:

-"Ey dostlar! ihlâslı olunuz. Her işinizi Allah rızâsı için yaparsanız, kurtulursunuz. İhlâssız yapılan amel, üzerinde pâdişâhın mührü bulunmayan para gibidir. Üzerinde pâdişâhın mühürü bulunmayan parayı kimse almaz. Üzerinde mühür vurulanı ise herkes alır. İhlâs ile yapılan az amel, Allahu Teâlâ indinde çok amel gibidir. İhlâssız yapılan çok amelin ise, Hakk katında kıymeti yoktur. Yapacağınız her ibâdeti ve işi, ihlâs ile yapınız. Böylece Allahu Teâlâ'ya yakın ve rızâsını kazananlardan olursunuz.

Ey dostlarım! İhlâs ile amel yaparsanız korkmayın, bu size Ahiret'te itibâr ve şereftir. Eğer hırs sahibi olup dünyâya düşkün değilsen, sonunda varacağın yeri (cenneti) düşün. Merd o kimsedir ki, önce iyice düşünür, sonra amel etmeye başlar. Böylece sonunda yaptığı işten utananlardan olmaz."

Annesi şöyle anlatmıştır: "Emîr Kûlâl'e hâmile iken, şüpheli bir lokma yesem, karın ağrısına tutulurdum. O lokmayı midemden geri çıkarmadıkça, karın ağasından kurtulamazdım. Bu hâl başımdan üç defa geçti. Sonra çok temiz ve hayırlı bir çocuğa hâmile olduğumu anla-

dım. Bunun üzerine yediğim lokmaların helâlden olmasına çok dikkat edip, ihtiyatlı davrandım."

Seyyid Ata Efşene köyüne gelmişti. Bu sırada Seyyid Emîr Külâl dört-beş yaşma basmıştı. Seyyid Ata, Efşene köyüne geldiği sırada, çocuklardan bir kısmı sokakta oynuyor, Emîr Külâl de oyuna karışmadan kenarda duruyordu. Seyyid Atâ'yı görünce, koşup yanına geldi. O da elinden tutup, beraberce eve gittiler. Evlerine varınca, Seyyid Ata onu yanında oturtup, kendi sarığını ikiye bölüp bir kısmını kendi başına, bir kısmını da Seyyid Emîr Külâl'in başına sardı. Ona teveccüh ve himmette bulunup, çok dua etti. Duası ve himmeti bereke-tiyle, tasavvuf hâllerinden ve mertebelerinden çok nimetlere kavuşturdu. Sonra da: "Emîr Külâl'in yüksek derecelere kavuşacağını müşahede ediyorum ve O'nun derecesi, benim derecemden üstün olacak," buyurdu. Böylece Emîr Külâl, henüz küçük yaşında büyük bir velînin teveccüh ve duasına kavuşmakla şereflendi ve bu saadetle büyüdü.

Nakledilir ki: Emîr Külâl Hazretleri bir imaret yaptırmakta idi. Bu binanın inşâsı için pekçok kimse toplanmış çalışıyordu. Bir gün Emîr Külâl, aniden evine gitti. O gidince, orada çalışanlar dediler ki: "Emîr Külâl gerçekten velî ise, bizim her birimize birer sıcak ekmek verir." Bir müddet sonra Emîr Külâl geldi. Yanında hiçbir şey yoktu. Yerine oturunca, binanın inşâsında çalışanlardan bazıları birbirine: "Eğer velî olsaydı, bizim arzu ettiğimiz şeyi getirirdi" diyerek, aralarında konuşmaya başladılar. Daha sonra onlar böyle konuşurlarken, Emîr Külâl hemen ayağa kalkıp, "Ey tahammülsüzler, işte isteğiniz!"

diyerek, elini koltuğunun altına sokup, her birine sıcak bir ekmek çıkarıp verdi. Onlar da söyledikleri sözlerden dolayı pişman olup, tevbe ettiler. Bundan sonra, Emîr Külâl Hazretleri onlara buyurdu ki:

- "Ey dostlarım! Biz arzu ederiz ki, siz bizden Âhire-ti, Ahirette kurtulmayı taleb ediniz. Nefsinizin isteklerini terkediniz ki, Ahirette utanıp, mahcup olmayasınız. Eğer şükrederseniz, Allahu Teâlâ size her istediğinizi ihsan eder. Bu dünyada ne yaparsak Ahirette onun karşılığını bulacağız.

Ey dostlar! Dikkat ediniz ve uyanık olunuz! Bir kimse hevâ ve hevesinden vazgeçmedikçe, tuzağına av düşmeyen ve eli boş kalan avcı gibidir. Eğer insan, Allahu Teâlâ'yı unutur, gaflete dalarsa, belaya ve musibete düşer. Ne yazık ki, ömür bitmek üzere olduğu hâlde, insan dünyalıklara dalmış, nefsinin esîri olmuş ve Âhiret yolculuğunu unutmuş, ihmâl etmiştir."

Emîr Külâl Hazretlerinin talebelerinden biri, bir gece kendinde bambaşka bir hâl hissedip, "Hocamın yanına gideyim, bakalım benim hakkımda ne emreder ve ne buyurur?" diye düşündü. Sonra, Emîr Külâl'in yanına gitti. Bu talebesi şöyle anlatmıştır:

- "Gece vakti, varıp hocamın odasına girdiğimde, kalabalık bir cemâat vardı. Hayret ettim. Bunlar, hiç görmediğim ve tanımadığım kimselerdi. Kalabalıktan oturacak yer kalmamıştı. Herkes başını eğmiş, sessizce oturuyordu. Ben de başka bir yere oturarak başımı yere eğip beklemeye başladım. Bir müddet böyle durdum. Sonra başımı kaldırıp baktım ki, odada hocam Emîr Kü-

SEYYİD EMÎR KÜLÂL

53

lâl'den başka hiç kimse görünmüyordu. Hocam bana bakıp, "Sana müjdeler olsun, şimdi sen artık maksada kavuştun, ama bunu gizli tut" buyurdu. Bundan sonra hocama, "Burada gördüğüm, sonra da birdenbire kaybolup görünmez olan zâtlar kimlerdi?" diye sordum. Buyurdu ki:



-"Bunlar Ricâlü'l-Gayb denilen velilerdi. Aralarında Hâce Gülân ve Abdulhalık Gucdüvânî de vardı. Bunlar öyle zâtlardır ki, vefatlarından önce ve sonra, Allah Teâlâ 'nm dinine hizmet ederler. Bugün sen de onların sohbetinde (feyzinden)pay aldın." , .i.'''-

VEFATI


Emîr Külâl Hazretleri vasiyetini yaptığı sırada, oğulları, Emîr Burhan, Emîr Şah, Emîr Hamza, Emîr Ömer ve talebelerinin çoğu huzurunda bulunuyordu. Bu oğullarından Emîr Burhân'ın yetiştirilmesini, en başta gelen talebesi ve halîfes Bahâeddîn-i Buhâri'ye havale etti. Diğer oğlu Emîr Şâh'ı, Şeyh Yâdigâr'a, Emîr Hamza'yı, Mevlânâ Arif Dikkerâni'ye, Emîr Ömer'i de, Mevlânâ Cemâleddîn Dehistânî'ye yetiştirilmeleri için havale etmişti.

Oğullarına: "Hanginiz, Allahu Teâlâ'nın kullarına hizmet için benim vekilim olur?" buyurdu. Oğulları: "Ey yakın yolunun rehberi! Biz, buna nasıl güç yetirebiliriz? Fakat kim bu işi kabul ederse, biz onun hizmetine girelim" dediler. Oğulları böyle deyince, Emîr Külâl Hazretleri başını eğip, murâkebeye daldı. Bir müddet sonra başını kaldırdı: "Büyüklerin rûhâniyeti, Emir Hamza'n\n

54

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



bu işi kabul etmesini işaret buyurdular," dedi. Emîr Hamza, kabullenemeyeceğini arzetti ise de: "Bunu kabul etmekten başka çâre göremiyorum. Kabul edeceksin, bu iş bizim elimizde değildir. Sen de biliyorsun /"buyurdu.

Bundan sonra Emîr Külâl, talebelerinden ayrılıp, husûsî odasına geçti. Üç gün, üç gece dışarı çıkmadı. Sonra dışarı çıktı. Meclisinde toplananlar, neden üç gündür dışarı çıkmadığını sordular. Buyurdu ki: "Üç geceden beri, benim ve talebelerimin hâli nasıl olur? diye düşünüyordum. Gaybden kulağıma bir ses geldi. Şöyle deniliyordu: "Ey Emîr Külâl! Kıyamet gününde seni, senin talebelerini, dostlarını, sizin mutfağımızdan uçan bir sineğin üzerine konduğu kimseleri bile affettim." Allahu Teâlâ, fazlından ve kereminden bana bunu ihsan etti" dedi.

Bunları söylediği Perşembe günü sabaha doğru vefat etti.

Emîr KülâPın oğulları ve halîfeleri vasıtasıyla gelişen tarikatı, Şâh-ı Nakşibend (k.s) ile devam etmiştir.

Dedi ki:

- Ey talebelerim! İnsanların maksada, saadete kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi; Âhiret yolunu bırakıp, yalancı dünyâya sarılmalarıdır. Âhiret saadetini isteyen kimse, doğru itikada sâhib olup, bid'at ve dalâlet olan şeylerden uzak durarak ve yaptığı her işten hesaba çekileceğini bilerek, ona göre hareket etmelidir.

SEYYİD EMÎR KÜLÂL

55

Ey dostlarım! Gidişatınızdan habersiz olmak kadar kötü bir şey yoktur. Bu hâl, gaflet içinde olmanın delilidir. Başkalarının habersiz olduğu şeyler, bu yolun büyüklerine açılmıştır. Onların maksadı, Allahu Teâlâ'nın rızâsını aramaktır. Onlar, buna kavuşmuşlardır. Allahu Teâlâ, her asırda sevip seçtiği kullarından bir büyük zât yaratır. Böylece onun vesilesi ile herkesi belâlardan, felâketlerden korur.



Ey talebelerim! Böyle olan zâta talebe olunuz. Böylece dünyâ ve Âhiret saadetine kavuşursunuz. Ümmet-i Muhammedin aydınlatıcıları olan âlimlere yakın olunuz. Rasûlullah efendimiz;

- "Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir,"18 buyurdu. Sakın, ilmi ve âlimleri sevmekten uzak kalmayınız. Bu, kurtuluş vesilesidir.

Dedi ki: Cahiller ile görüşmek, insanı Allahu Te-âlâ'dan uzaklaştırır. Semâ (devran/raks) yapıyoruz diyerek hoplayıp, zıplayan kimselerin meclislerinden uzak durunuz. Onlarla oturmayınız. Onlarla sohbet, kalbi öldürür. Bunun için bu yolun büyükleri, bu işten uzak durmuşlardır. Gerçekten semâ hâlinde olan kimsenin hâli öyledir ki, o anda bıçak çalsan haberi olmaz. Eğer böyle olursa, o kimse semâ hâlinde olduğunu gösterir.

Dedi ki: Kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helâl lokma yemeğe bağlıdır. Bunu, iyi biliniz. Helâl lokma yiyen insanın midesi, içinde temiz su toplanan havuz gibidir. Bu havuzdan etrafa temiz su dağılır ve bu su ile çi-

: Ebu Davud, ilim; 1; Tirmizi, ilim, 19 ibnu Mace, Mukaddime, 17; Darimi, Mukaddime, 32. Suyûtî Câmiu's-Sağir no: 5705.

56

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



çekler yetişir, ağaçlar meyve verir, ondan istifâde edilir, Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz bir ha-dîs-i şerifte buyurdu ki:

"Kim, kırk gün, Allah için ihlasla amel ederse, kalbinden diline doğru hikmet pınarları fışkırır"19

Dedi ki: İyi biliniz ki, dünyâyı ve dünyâya düşkün olanları sevmek, sizin, Allahu Teâlâ'nın razı olduğu yolda yürümemize mâni olan büyük bir engeldir. Dâima Allahu Teâlâ'yı hatırlayıp, O'nu zikrediniz. Böylece dininizi dünyâya değişmemiş olursunuz. Dâima Allahu Te-âlâ'dan korkunuz! Hiçbir ibâdet, Allah korkusundan daha tesîrli değildir. Allahu Teâlâ'dan korkan kimseden çekininiz. Allahu Teâlâ'dan korkmayan kimseden ise, korkmayınız.

Dedi ki: Ey dostlarım! Dâima Allahu Teâlâ'yı zikrediniz. Allahu Teâlâ'dan başka herşeyi bırakınız. "Lâ ilahe illallah" kelime-i tevhidini söylerken "Lâ" derken nefyedi-niz. Allahu Teâlâ'dan başka hiçbir ma'bûd olmadığını biliniz. "İllallah" derken, Allahu Teâlâ'nın noksan sıfatlarında münezzeh olduğunu biliniz. Biliniz ki, elbiseyi temiz su temizler. Dili, Allahu Teâlâ'yı zikretmek temizler. Bedeninizi namaz kılmak, malınızı zekât vermek temizler. Yolunuzu, insanların sizden hoşnûd, memnun olması temizler. İhlâs sahibi oluncaya kadar ihlâsı, kurtuluşa erinceye kadar da kurtuluşu arayınız.

Tevbe ediniz. Tevbekâr ve edebli olmak lâzımdır. Tevbe ediniz ki, tevbe, bütün taâtların başıdır. Tevbe,

19 Ebu Nuaym, Hilye, 5/189, Münzirî, et-Tergîb 1/56, İbnu'l-Esîr, Camiu'l Usûl 11/557 (Had. No: 2361).

»İD EMİR KÜLÂL

57

sâdece dil ile olmaz! Tevbe, işlenen günâhlara kalpten pişmanlık ve bir daha günâhı işlememektir. Allahu Teâlâ'dan dâima korkunuz. Kendi günâhlarınıza bakıp, tevbe ediniz. Başkaları sizden hoşnut olsun. Günâhlarınıza pişman olup, o kadar ağlayıp tevbe ediniz de, gerçekten size tevbekâr densin. Dünyâda iken günâhlara pişman olup, kulluk vazifesini yaparak âhireti kazanmak lâzımdır. İşte, bütün işin aslı budur. Sevgi ve muhabbet, Allahu Teâlâ'nın rızâsını aramak, kötü işleri terketmek, ahde vefa göstermek, emânete ihanet etmemek, kendi kusurlarını görüp, amelleri ile övünmemek, amellerini görmemek, dâima Allahu Teâlâ'yı zikretmekle meşgul olmaktır. Allahu Teâlâ'nın ismini söylemeden (Besmelesiz) bir işe başlamayınız ki, Ahiret'te yaptığınız o işten dolayı utanmayasınız. Bu bakımdan, her şeye başlarken, önce Besmele çekiniz, sonra işe başlayınız.



4i\

MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ

(SİMMÂSÎ)

I

Kuddise sımıhu



El-Mukbili aleyke ve limâ sivâke'n-nâsî, eş-Şeyh Mu-

hammedİnİl Bâbâ SemmâSÎ. (Kaddesallahu Sırrahu)

Allah'tan gayri her şeyi terk edip bütün varlığı ile Allah'a yönelten Şeyh Muhammed Baba Semmasî (Aiiah

sırrını yüceltsin)

Silsile-i Âliyye'nin 13'üncüsü

Doğum yeri : Râmiten ile Buhara arasında

Simmâs köyü

Doğum târihi : Bilinmiyor Vefatı : 1354

Kabr-i şerifi : Simmas'ta

EĞİTİMİ


Çocukluk yılları ve ilk eğitim dönemi memleketinde geçti. Zahirî ilimlerde eğitimini tamamladıktan sonra zamanının büyük şeyhi Ali Râmiteni'nin dergâhına kapılandı. O'nun derslerinde ve sohbetlerinde yetişip tasav-

vufta, riyâzât ve mücâhedede, edeb ve istifadede yüksek dereceye ulaştı.

Hâce Ali Râmitenî Hazretlerinin ömrü boyunca hizmetinde bulundu. Mürşidine edebte kusur etmedi. Mür-şidler içinde teslimiyetiyle irşâd makamına geçti.

İRŞADI


Hocasının vefatından sonra irşâd faaliyetlerini sürdüren Muhammed Baba Semmâsî Hazretleri, halkın arasında dolaşarak müridlik ve dervişliğe kaabiliyetli insanları etrafına toplardı. Emir Külâl Hazretleri ve Bahâed-dîn Nakşibendî'yi kendi elleriyle bulup keşfetmişti.

Muhammed Baba Semmâsî, aşklı, cezbeli ve coşkulu bir şeyhti. Kendi işini kendisi görürdü. Bahçesinin ağaçlarını kendisi budardı. Mahlûkâtın ve nebatatın zikrini duyar, cezbeye kapılır, kendinden geçerdi.

Emîr Külâl Hazretlerini, bir güreş meydanında maneviyat nazarıyla kendine cezbetti. Onu kâmil bir insan hâline getirdi, "Gönül Sultânları" makamına erdirdi. Kendinden sonra yerine geçen, ilim deryasında sedef misâli olan Seyyid Emîr Külâl Hazretlerine teslim ettiği Muhammed Nakşîbend Hazretlerini de kendi elleriyle bulup maneviyat meydanına bir gül olarak o attı.

Baba Semmâsî Hazretleri Kasr-ı Hindüvân'da Muhammed Nakşibend'in doğduğu evin önünden geçerken: "Bu yerden büyük bir zâtın kokusu geliyor. Pek yakında Kasr-ı Hindüvân, Kasr-ı Arifan olur,"buyurdu.

MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ

61

Bir gün yine oradan geçiyordu. "Şimdi o güzel koku daha çok geliyor. Ümid ederim ki, o büyük insan dünyâya gelmiştir" buyurdu. Böyle buyurduğu zaman, Bahâ-üddin Buhârî Hazretleri doğalı 3 gün olmuştu.



Dedesi, çocuğun göğsünün üzerine hediye koyup, Muhammed Baba Semmâsî'ye getirince: "Bu, bizim oğlu-muzdur. Biz bunu kabul eyledik"'buyurup talebelerine de:

-"Kokusunu aldığımız, ileride din ehlinin uyacağı, ta-rîkat-ı âliyyemizin önderi, zamanının rehberi bu olacaktır," buyurdu. Sonra halîfesi Emîr Kûlâl Hazretlerine;

-"Yâ Emîr Külâl! Bu ev Kasr-ı Ârifân olacaktır. Bu kundaktaki oğlan Bahâeddîn'i sana havale ediyorum. Zahir ve batini terbiyesi sana tevdi edilmiştir. Sakın bu konuda kusur etmeyesin!"diyerek çocuğu O'na teslim etti.

Böylece Bahâeddin'in irşâd hizmeti, Emîr Külâl Haz-retierince başlatıldı. Muhammed Bahâeddîn Nakşîbend Hazretleri madde ve mânâ âleminin pehlivanının elinde şekillenmeye başladı. Bu yolda kısa zamanda kemâlât gösterdi.

Bir gün Hâce Muhammed Baba Semmâsî Hazretlerini ziyarete gittiğinde Hâce Hazretlerinin camiinde iki rek'ât namaz kıldı ve şöyle dua etti:

-"İlâhî! Senin belâlarına sabır kuvveti ve muhabbeti Rabbânîyenden de zuhur edecek zorluklara tahammül ve takat ver!"

Sabah olup da huzura varınca Baba Semmâsî Hazretleri kendisine şunları söyledi:

62

HATME-I HÂCEGÂN SULTANLARI



-"Oğlum, bundan sonra şöyle dua et: İlâhî, rızân hangi noktada ise bu kulunu orada bulundur. Eğer Allah dostuna belâ verecek olursa, inâyetiyle o belâya sabır ve tahammül gücü de ihsan eder. Fakat, Allah'tan ne geleceğini bilmeden belâ ister gibi dua etmek edebe uymaz!

Muhammed Nakşîbend Hazretleri hayretler içerisinde manevî babası ve mürşidine tam olarak teslim olur ve bağlanır.

Yine o anlatır: Bir defasında hocam Muhammed Baba Semmâsî ile yemek yiyorduk. Yemek bitince, bana bir ekmek parçası uzatıp, saklamamı emretti. "Karnımızı daha yeni doyurduk. Bana bu ekmek niçin verildi?" diye düşünürken Şeyh Hazretleri benim şaşkınlığıma karşılık:

- "Kalbi faydasız ve lüzumsuz duygu ve havâtırdan korumak lazımdır!" buyurdu.

Birlikte yola çıktık. Yolda bir tanıdığın evine misafir olduk. Ev sahibi biraz sıkıntılı, biraz heyecanlı olarak hizmet etmeye çalışıyordu. Şeyh Hazretleri ona: "Nedir bu üzüntün ve telâşın?"'diye sordu. O da sıkıntıyla: "Biraz kaymağım var. Fakat, ekmeğim yok. Ona üzülüyorum efendim,"deyince, Şeyh Hazretleri bana: "Gördün mü ekmeğin neye yarayacağını... işte ekmeğin sahibi bu, bunun için verdim onu sana... Hadi bakalım ver de yesin..."deyince bu güzel hâl beni kendisine bir kat daha bağladı...

MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ

63

HÂLLERİ


Baba Semmâsî Hazretleri ehl-i sünnet ulemâsının ve evliyâullahın büyüklerindendir. Onun elinden yüzlerce mürid, velilik makamına erişmiştir. Bunlardan dördünü kendine halîfe olarak seçmiştir. Bunlar:

1. Hâce Sûfî Buhârî,

2. Kendi oğlu Hâce Muhammed Semmâsî,


Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin