Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın Hicreti Evden Çıkışı:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- kuşatma altındaki evinden müşriklerin başına toprak saçarak çıktı. O esnada Allah’ın şu kavli celilini okuyordu.
“Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.” (Yasin, 36/9)
Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem- bu ayeti kerimeyi okuyup evden çıktığı sırada Allah -Celle Celelühü- müşriklere büyük bir uyku verdi. Hiç kimse Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in çıkışını göremedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- evinden çıkıp doğruca Ebu Bekir -radıyallahu anh-’e gitti. Oradan da Yemen cihetine bulunan ve Mekke’ye yaklaşık 5 mil uzaklıkta olan Sevr mağarasına yönelip, şafak sökmeden önce oraya vardılar.
Mağarada Geçen Üç Gece:
Mağaraya geldiklerinde oraya önce Ebu Bekir girip içerisini kontrol etti. Gördüğü bir deliği elbisesiyle tıkadı. Diğer deliği de ayağıyla tıkadı. Böylece zararlı hayvanların o deliklerden çıkıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’a zarar vermesini önlemiş oldu. Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- içeri girdi ve uyudu. O sırada bir böcek Ebu Bekir -radıyallahu anh-’in deliği tıkadığı ayağını ısırdı. Ebu Bekir -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ı rahatsız etmemek için yerinden oynamadı. Ancak duyduğu acıdan gözleri yaşardı ve o yaşlar Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın yüzüne düştü. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- uyanarak ne olduğunu sordu. Ebu Bekir -radıyallahu anh- “Bir böcek ayağımı ısırdı. Anam babam sana feda olsun” dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- böceğin soktuğu o yere tükürüğünü sürdü. Ebu Bekir’in acısından eser kalmadı.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve Ebu Bekir -radıyallahu anh- Sevr mağarasında üç gece saklandılar. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah zeki bir gençti. Gündüzleri Mekke’de müşriklerin arasında dolaşıyor, sonra karanlık çökünce gizlice mağaraya gelerek müşriklerin haberlerini bildiriyor ve mağarada geceliyordu.
Ebu Bekir’in -radıyallahu anh- hizmetçisi Amir b. Fuhayra da koyun güderdi. Gece olunca birkaç koyunu önüne katarak mağaraya gelir koyunlardan süt sağarak Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’e Ebu Bekir -radıyallahu anh-’e içirirdi. Sonra Abdullah bin Ebu Bekr’in izinden koyunları geri getirirdi. Böylece Abdullah’ın ayak izlerini de kapatmış oluyordu.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın evini kuşatan Kureyş gençleri hâla Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın kalkmasını ve dışarı çıkmasını bekliyorlardı. Sabah olunca Ali -radıyallahu anh- yatağından çıktı. Müşrikler karşılarında Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- yerine Ali’yi görünce son derece şaşırdılar. O’na Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın nerede olduğunu sordular. O da “Bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine müşrikler Hz. Ali -radıyallahu anh-’yi döverek Kabe’ye doğru sürükleyip bir müddet hapsettiler. Ancak Ali’den hiç bir bilgi alamadılar. Sonra Ebu Bekir’in evine gelerek kızı Esma’ya babasını sordular. Esma “bilmiyorum” deyince, habis bir kişi olan Ebu Cehil ona şiddetli bir tokat vurarak küpelerinin çıkmasına neden oldu. Müşrikler Ebu Bekir’in de evinden eli boş dönünce Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve Ebu Bekir’i aramak üzere her tarafa adamlar çıkardılar. Onlardan her biri için, ölü veya dirisini getirene yüz deve ödül koydular.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in peşine düşen müşrikler Sevr mağarasına girişine kadar geldiler.Öyle ki içlerinden biri başını eğip içeriye baksaydı, içeridekileri çok rahat görebilecekti. Mağaranın içinden onları gören Ebu Bekir -radıyallahu anh- Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-’a bir fenalık dokunacak endişesiyle çok üzülüyordu. Ebu Bekir’in bu halini gören Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- O’nu “üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkındaki zannın nedir? Ey Eba Bekir! Üzülme Allah -Celle Celalühü- bizimledir.” diyerek teselli etti.
Medine Yolunda:
Rebiulevvel ayının ilk pazartesi gecesi (H.1.yıl) rehber Abdullah bin Ureykıt el-Leysi iki deve ile beraber buluşma yeri olan Sevr mağarasının önüne geldi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-, Ebu Bekir ve hizmetçisi Amir bin Fuheyra hep birlikte yola çıktılar. Rehberleri onları önce Yemen’e, güneye doğru götürdü
Epey uzaklaştıktan sonra Batı yönüne, Kızıldeniz sahiline yöneldiler. Sonra da sahile yaklaşarak Batı yönüne hareket ettiler. İnsanların hemen hemen hiç kullanmadıkları bir yoldan gidiyorlardı. O gece ve gündüz öğleye kadar hiç aralıksız yola devam ettiler. Öğle üzeri boş bir alana konakladılar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- dinlenirken Ebu Bekir -radıyallahu anh- etrafı kontrol ediyordu. O sırada bir çoban geliverdi. Ebu Bekir ondan bir miktar süt alıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’a içirdi. Sonra yollarına devam ettiler.
Yolculuklarının ikinci günü Ümmü Mabed denilen bir kadının çadırına uğradılar. Burası Mekke’ye 130 km uzaklıkta Kadid yöresinde bir yerdi. Kadından yiyecek bir şeyler istediler. Kadın onlara yanında yiyecek bir şey olmadığından ve buranın çok kurak bir yer olduğundan şikayet etti. O sırada çadırın yanında sıska ve hiç sütü olmayan bir koyun duruyordu. Resullah -sallallahu aleyhi vesellem- onu sağmak için kadından izin istedi. Sağmaya başlayınca koyunun memeleri süt ile dolup taştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve arkadaşları ondan doya doya içtikleri gibi kadın da doya doya içti. Sonra koyunu ikinci kez sağdı ve büyük bir kabı sütle doldurarak onu kadına bırakıp yollarına devam ettiler.
Derken kadının kocası geldi. Sütü görünce şaşırıp durumu karısına sordu O da olan biteni kocasına anlatıp Resullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ı baştan ayağı, fiziki, ahlakı ve konuşmasıyla en ince şekilde tasvir etti. Bunun üzerine Ebu Mabed
“Vallahi bu Kureyş’in bahsettiği kişidir. Onunla olmak istiyordum. Bir yolunu bulursam muhakkak O’na arkadaşlık edeceğim” dedi.
Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’in yolculuğunun üçüncü günü Mekke halkı, O’nun yolculuğunu ve Ümmü Mabed’in çadırında olanları haber veren bir nida işittiler. Tüm araştırmalarına rağmen bu nidanın nereden geldiğini, kim tarafından söylendiğini bulamadılar.
Kadid bölgesinden ayrıldıktan sonra Süraka bin Malik bin Cu’şum atı ile onlara ulaştı. Amacı onları yakalayarak Kureyş’in koyduğu ödülü elde etmekti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve arkadaşlarına yaklaşınca atı, onu üzerinden attı. Sonra kalkıp fal oklarını çekti. Acaba onlara zarar verebilir miydi? Fal oklarından hoşuna gitmeyecek bir şey çıkmasına rağmen aldırmadı ve takibe devam etti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e O’nun kıraatini duyacak kadar yaklaştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- O’na hiç bakmıyordu. Ebu Bekir ise tedirgindi ve sürekli dönüp O’na bakıyordu. Tam bu sırada Süreka’nın atının ayakları kuma battı. Yine hoşuna gitmeyecek bir şey çıktı. Süreka tehlike içinde olduğunu hissedip korkmaya başladı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın işinin galip geleceğini anladı. Yaptığına pişman olup, eman diledi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve arkadaşları durup O’nu yanlarına çağırdılar. Süreka onlara Kureyş’in kararını ve insanların niyetlerini haber verdi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- O’ndan durumlarını kimseye söylememesini istedi ve O’na eman verdi. Süreka eman’ın yazılı olarak verilmesini isteyince, Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Amir bin Fuheyra’ya emrederek emanı bir deri üzerine yazdırdı. Süreka emanı alıp geri döndü. Dönüşte Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’i arayan her kimi gördüyse O’na, kendisinin her tarafı aradığını, ancak bulamadığını söyleyip, geri dönmelerini tavsiye etti.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- yolda Büreyde bin el-Hasib el-Eslemi ile karşılaştı. Büreyde ile beraber 70 binici daha vardı. Tamamı İslam’a girip müslüman oldular ve yatsı namazını Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ile beraber eda ettiler.
Batnı Rim vadisinde, müslümanlardan müteşekkil bir kafile ile beraber Şam’dan dönmekte olan Zübeyr bin Avam ile karşılaştılar. Zübeyr onlara ikramda bulunup beyaz elbiseler giydirdi.
Dostları ilə paylaş: |