Sovyet Sonrası Orta Asya


Özbekistan Cumhuriyeti / Nilüfer Avcı Işık [s.643-647]



Yüklə 14,49 Mb.
səhifə72/115
tarix17.11.2018
ölçüsü14,49 Mb.
#82891
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   115

Özbekistan Cumhuriyeti / Nilüfer Avcı Işık [s.643-647]


Sağlık Bakanlığı Avrupa Birliği Uzmanı / Türkiye

Orta Asya’nın merkezinde yer alan Özbekistan, güneybatıdaki Amu Derya ve kuzeydoğudaki Sir Derya nehirleri arasında uzanan toprakların büyük bölümünü kapsar. Kuzey ve kuzeybatıdaki Kazakistan, doğu ve güneydoğudaki Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Türkmenistan, güneyde ise, Afganistan’ın küçük bir bölümüyle çevrilidir. 1936’da kurulan Karakalpak Özerk Bölgesi de Özbekistan sınırları içindedir.

Kuzeybatı bölgesi çöllük ve ovalıktır. Taşkent ve Endican Bölgesi ise, doğu kısmını oluşturur ve bu bölge, Tien-Şan dağlarının başlangıç noktasıdır. Özbekistan’ın düzlük olan kuzey bölgesinde üst yurt düzlükleri, güneyde ise, Kızılkum Çölü’nün düzlükleri uzanır. Aral Gölü’nün güney kısmı da Özbekistan sınırları içinde yer alır. Amu Derya’nın yardığı topraklar kapalı bataklıklarla doludur.

Ülkede orman alanı son derece azdır. (1.2 milyon hektar) Ancak yoğun çevre sorunlarıyla karşı karşıya bulunan ülkede önlem alma gereği doğmuş ve Buhara ile Kızılkum Vadilerinde çölleşmeye karşı 50 bin hektarlık alan yeniden ağaçlandırılmıştır. Amu Derya ve Sir Derya nehirleri ile birlikte Zarefşan suyu ve başka küçük nehirlerin suları kilometrelerce uzanan kanallar sayesinde çöle dağıtılmıştır. Ülkede bitki örtüsünün %90’ı hayvancılığa elverişli bulunmaktadır. Özbekistan’da yapılan barajların çoğu sulama amacıyla yapılmıştır. Ülkenin en büyük barajı 1956’da Sir Derya nehri üzerine yapılan Karakum (513 km2) Barajı, en küçüğü ise 1955’te yapılan Kosonsoy (5.6 km2) Barajı’dır. Tarım topraklarının 3 milyon hektarı kolektif olarak Kolhozlar tarafından işletilmektedir. 700 bin hektarlık alan ise devletin sovhozlarına aittir. Özel mülkiyete ait arazi de bulunmaktadır.

Özbekistan toprakları idari olarak 12 eyalete ayrılmıştır; Buhara, Navii, Endican, Harezm, Surhanderya, Cizzak, Kaşkaderya, Namangan, Semerkand, Sir Derya, Taşkent ve Fergana. Bunun yanı sıra Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti de Özbekistan toprakları içerisinde yer almaktadır.

Demografik Özellikleri

Orta Asya cumhuriyetlerinden biri olan Özbekistan, 447.400 km2’lik yüzölçümü ve 25 milyonluk nüfusu ile bölgenin en kalabalık ülkesidir. Eski SSCB içinde de Rus ve Ukraynalılardan sonra en büyük üçüncü “millet” Özbekler olmuştur.

Özbekistan’da 60’tan fazla etnik grup yaşamaktadır. Cumhuriyet içerisinde Kongrat, Nayman, Kineges, Mangıt, Toyak, Saray, Barın, Üç Urug, Bugut, Arlat, Kanglı, Kırk, Bataş ve Karakalpak gibi boylara rastlamak mümkündür. Ancak bu boylar arasında evlilikler çok sınırlı kalmıştır.

II. Dünya Savaşı öncesi, 1926-1939 arasında yapılan nüfus sayımları, Müslüman halkların nüfus artışının, ülke ölçüsünde, Slav kökenli ve diğer halkların gerisinde kaldığını göstermektedir. Savaştan sonra bu durumda köklü değişiklikler olmuştur. Slav kökenli halklar karşısında Türk kökenli Müslüman halkların nüfusu hızla artmıştır. Bugün de özellikle Özbekistan, nüfus artışı yönünden dinamik toplulukları barındırır.

Özbekistan’ın son belirlemelere göre 25 milyon olan nüfusunun %71’ini Özbekler, %10’unu Ruslar, %4.7 Tacikler, %4 Kazaklar, %2 Karakalpaklar, %1.7 Tatarlar ve diğer etnik gruplar oluşturmaktadır. Bu etnik grupların oranları %1’in altındadır ve Koreliler, Ukraynalılar ve Yahudiler dışında kalanlar, Türk topluluklarıdır. Türklerin tamamına yakını Müslümandır. Ruslar ve Ukraynalılar genellikle Ortodoks Hıristiyan, Koreliler ise çoğunluklar Budisttir. Özbekistan’ın yerli halkı ve en büyük etnik kitlesi olan Özbekler, Türkçenin Çağatay Karluk Lehçeleri grubuna giren bir lehçesini konuşurlar. Eskiden Arap harfleriyle yazılan dil Sovyet döneminde Kiril alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır. Bağımsızlıktan sonra ise, Latin alfabesinin kullanılması çalışmaları yoğunlaşmıştır.

Rus azınlık nüfusu, diğer Türk cumhuriyetlerine oranla Özbekistan’da daha azdır. Ruslar, Taşkent gibi büyük metropollerde yaşamakta ve başat mevkilerde yer almaktadırlar. Özbekistan’daki yönetim kadrosu esas olarak Özbeklerden oluşmakla birlikte teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren yerlerde Ruslar görev yapmakta ve özellikle hizmet sektöründe hakim durumda bulunmaktadırlar. Özbekler ile Ruslar arasında kayda değer bir çatışma yaşanmamış olmasına rağmen, gelecekleri konusundaki belirsizlik, Özbekistan’ın Kasım 1993’te ulusal parasını tedavüle koyması ve Özbek yönetimin Rus azınlığa, Moskova’nın baskısına karşın çifte vatandaşlık hakkı tanımamakta direnmesi Rus nüfusun esasen var olan göç eğilimini artırabilecektir.

Özbekler ile bazı etnik gruplar arasındaki ilişkilerin de uyumlu olduğu söylenemez. Nitekim, 1989 yılında Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında kanlı çatışmalar meydana gelmiş, bir grup Ahıska Türkü ülkeyi terk etmiştir. Yine Fergana vadisinin Kırgızistan tarafında Kırgızlar ile Özbekler arasında toprak anlaşmazlığı nedeniyle ortaya çıkan ciddi olaylar Özbekistan’daki Kırgızlar ile olan ilişkileri de etkilemiştir.

Özbekistan nüfusunun büyük bölümünün Özbeklerden oluşması hem bir siyasi güç hem de bir istikrar unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu durum aynı zamanda yönetimde ve ekonomide Ruslar tarafından donatılmış olan kilit mevkilerin Özbekleştirilmesinde Devlet Başkanı Kerimov’a büyük kolaylıklar sağlamıştır.

Özbekistan’daki nüfus artışı oldukça fazladır ve üçüncü dünya ülkelerine eşittir. Ancak bu durum özellikle ekonomi yönünden birtakım olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Örneğin bütün ülkedeki çalışma yaşına gelmiş nüfusun, bu ülkedeki artışı %90’dan fazladır. Tüm eski SSCB’nin iki katı doğum hızına sahip Özbekistan’da bu artış 1970-1989 yılları arası %68.6 olarak saptanmıştır. Oysa bu oran SSCB’de %18.6 olmuştu. 2010 yılında Özbekistan’ın 32-36 milyona ulaşacağı hesaplanıyor. Bu nüfus artışının sonucu olarak, verimli ve su tarımı yapılan bölgelerde yoğunlaşma artacak ve kişi başına düşen toprak alanı azalacaktır. Bu soruna göç politikası ile çözüm bulunması da şimdilik mümkün görülmemektedir. Çünkü tüm Orta Asya bölgesinde yerleşik nüfusun göç oranı genel ortalamanın %25-30’u dolayındadır. Bu bölgelerden oldukça az göç olmaktadır ve özellikle kırsal kesimdeki nüfus hareketsizdir. Bunun yanında, Özbekistan diğer Orta Asya cumhuriyetlerine oranla kentli nüfusun en fazla olduğu ülkedir. 1979-1989 yılları arasında bu oran %41 olarak belirlenmiştir. Ancak kentli nüfusun giderek azalması olgusu bugün de devam etmektedir. Kırsal yörelerde oturan ve ülkenin toplam nüfusunun %59’unu oluşturan halkın dörtte üçü Özbek kökenlidir.

Özbekistan, Azerbaycan’dan sonra en fazla yerli nüfusu kapsar ve diğer cumhuriyetlere oranla en az Rus nüfusu barındıran ülkedir. Ülkede pek çok etnik grup olmasına karşın Özbekler %7 oranında Tacikistan’da, %3.5 oranında Kırgızistan’da, %2, Türkmenistan’da ve Kazakistan’da yaşamaktadır. Ayrıca, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 20 bin dolayında Özbek yaşamaktadır.

Cumhuriyet’in başkenti Taşkent, 2 milyon nüfusu ile Orta Asya’nın en büyük metropolüdür. Özbekistan’da nüfus artış oranı %2.2’dir ve nüfusun %40’ı yirmi yaşın altındadır. Ülke nüfus yoğunluğu, kilometre kareye 45 kişidir. En yoğun nüfuslu kent ise, kilometre kareye 400’den fazla insan düşen Endican’dır.

Özbekistan’da insanların ortalama ömür süresi 70 yıldır. Aileler ortalama 8 kişiden oluşur. Nüfusun %65’i işçidir. Halkın birinci derece geçim kaynağı tarımdır ve milli gelirin %75’i tarımsal gelirlerden elde edilir.

Bugün nüfusun yaklaşık 2.1’ini oluşturan Karakalpaklar, Kazaklara yakın bir Türk boyudur. Yaşadıkları bölge olan Karakalpakistan, 1925 Nisanı’nda Kazak Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir bölgesi durumundaydı. 20 Mart 1932’de özerk statüsünü kazanan bölge, Aralık 1936’da Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil edilmiştir.

Toplumsal yapı açısından bakıldığında, Özbekler için geçmişten gelen yerleşik bir din kültürü söz konusudur. Kırsal kesimde eğlenceye düşkün olan Özbeklerin arasında koç dövüşleri yaygındır. Bakırcılık, halı dokumacılığı gibi el sanatları da oldukça ünlüdür. Aile bağları yanında sosyal bağlar da güçlüdür. Eski gelenek ve görenekler kaybolmamıştır. Göçebe Özbekler arasında kabile bağları oldukça köklüdür. Bu nedenle, 1950’de bu bağları koparmak için küçük köyler kurulması kararlaştırılmıştı. Özbek ailesinde “baba otoritesi” her şeyden üstündür. Sovyetler eski gelenekleri ortadan kaldırmak için birtakım yenilikler getirmeye çalışmışlardır. Örneğin, sadece kadınların katıldığı beşik törenleri yerine, erkeklerin de katıldığı törenler teşvik edilmiştir. Her çocuk doğduğunda ve doğum günlerinde doğum günleri düzenlenmeye çalışılmış ve bunda da başarılı olunmuştur.

Müslüman ve Türk kökenli bir halk olan Özbekler arasındaki birliği bundan önce yöre, nesep, coğrafya ve şeceresi sağlıyordu. Aile, klan, kasaba, köy gibi olgular özel kimliğin ilk belirleyicileriydi ve geleneksel toplumda politik bağlılığa sahipti.

II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki fabrikaların sökülerek, personeli ile birlikte Özbekistan’a yerleştirilmesi Avrupalı nüfusun artışına sebep olmuştur. 1945 yılından bu yana artan ekonomik kalkınma işgücü ithalinde de paralel bir yükselme göstermiştir. 1959 nüfus sayımı cumhuriyetler içerisinde 5 milyon Özbeğe karşı 1 milyon Rus olduğunu göstermiştir.

Klan ve kabile bilinci, Sovyet döneminde daha da güçlendi. Çünkü bu bilinç, Moskova’nın ulusal toplumları bölmek amacıyla izlediği “assamilasyonist” politikalara karşı direncin doğal ve kendiliğinden oluşan bir şekli oldu. Ulusal kadroların çoğunluğu da klan ve kabilelerine sadık kaldılar.

1970’lerde diğer Orta Asya halklarının çoğu gibi Özbekler de “mahallah” olarak adlandırılan yerleşim birimlerinin güncelleştirilmiş versiyonlarına yerleştirilmişlerdi. Mahallah bir Müslümanın doğduğu, büyüdüğü ve olağan bir şekilde bütün hayatını geçirdiği bir mahalleyi anlatıyordu. Özbekistan’da Müslüman çevresi ve zihniyeti yaşamın bütün yönlerine hakimdir. Bireyin öncelikli başlıkları bu yerli mahallelerde oluşuyordu.

Diğer Orta Asyalı halklarda olduğu gibi, Özbeklerde de yakın dostluklar ve akraba kaynaklı çevrede yeşeren sadakatler yaşam boyu sürer ve nesilden nesile geçer. Bu bağlamda, akraba kayırma (nepolizm) Orta Asya’da suç olarak görülmektedir. Ancak bu akrabalık temelli bir toplumda bireyin doğal düzenidir.

Oluşan sosyalist değişikliklerle birtakım toplumsal sorunlara çözüm getirilmiştir. Örneğin kadına karşı tutum değişmiş, çarşaf ve ferace örtmemelerine ilişkin yorumlar getirilmiş, kadınlar camilere alınmıştır. Zamanla Şiilerle Sünniler arasındaki düşmanlık da kaldırılmıştır.

Tarihi


“Özbek” adının nereden ileri geldiği ile ilgili birçok görüş ileri sürülmekle birlikte, en yaygın olarak, bölgede 1313-1340 yılları arasında hüküm süren Altınordu Hanı Özbek’in kendi halkına verdiği ad olarak bilinir. Önceleri Çağatay ulusundan ayırmak için Coçi ulusunun doğu koluna verilen Özbek adı, bölge Türklerine İslamlığı benimseten Özbek Han’dan sonra oymağı niteleyen bir süreklilik kazandı. Özbek Hanedanı Devri 1748’e kadar sürmüş, 1753 yılından itibaren ise 1920’ye kadar Mangıt Hanedanı hüküm sürmüştür.

Çeşitli Türk boylarından oluşan Özbeklerin hüküm sürdüğü dönemlerde bölgede, Buhara, Hive ve Hokand Hanlıklarının egemenliği de görülmektedir. Ancak Türk boylarının aralarındaki çatışmalar ve istikrarsızlık 16. yüzyıldan itibaren Rusların harekete geçmesine ve bölgeyi işgal etmesine imkan tanımıştır. Hanlıklar döneminde Osmanlı Devleti ile geliştirilen ilişkiler de yine bu istikrarsızlık ve aradaki mesafenin uzak olması gibi nedenlerle Rusların işgalini engelleyememiştir.

1917 yılında gerçekleştirilen Bolşevik İhtilali sonrasında kurulan Sovyet yönetimi, 1918’de Taşkent’i işgal etmiş ve yağmalamıştır. 1919’da Hive Hanlığı, 1920’de Buhara Hanlığı ortadan kaldırılmış ve buralar Harezm ve Buhara Halk Cumhuriyetlerine dönüştürülmüştür. SSCB Merkez Komitesi 1924’te Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasını kararlaştırılmıştır.

Özbekistan 31 Ağustos 1991’de Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş ve 29 Aralık 1991’de gerçekleştirilen bağımsızlık sonrası ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halen bu görevi yürüten İslam Kerimov cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.

Günümüzde, diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi Özbekistan üzerinde de Rus baskısı devam etmektedir. Rusya bu cumhuriyetler üzerindeki ekonomik çıkarlarını kaybetmek istememektedir. Çin de Özbekistan için bir tehdit unsurudur.

Özbekistan’da görünüş itibariyle çok partili demokratik sisteme geçilmiştir. Ülke, 8 Aralık 1992’de yürürlüğe giren Anayasa ile yönetilmektedir. Devletin en üst yöneticisi cumhurbaşkanı, hükümetin başkanı ise başbakandır. 500 üyeli bir parlamentosu vardır.

Özbekistan bağımsızlığını ilan etmesinden itibaren, Birleşmiş Milletler (BM), İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlara üye olmuştur.

Ekonomi


Özbekistan’ın ekonomisi birinci derecede tarım ve hayvancılığa dayanır. Bu sektörlerden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı %42’dir ve çalışan nüfusun %29’u bu alanlarda iş görmektedir. Başta gelen tarım ürünleri; tahıl, pamuk, pirinç, mısır, tütün ve çeşitli meyve ile sebzelerdir. Pamuk üretiminde Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi cumhuriyetler arasında birinci, dünya ülkeleri arasında üçüncü sırayı alır.

Özbekistan, önemli yer altı zenginliklerine sahiptir. Bunların başında, petrol, altın, uranyum, doğalgaz, kömür, bakır, çinko, kurşun ve mobilden gelir. Altın üretimi ve rezervi bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır. Doğalgaz, petrol ve maden gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı %10’dur.

Ülkede “Som” adı verilen para birimi kullanılmaktadır. Kişi başına düşen milli gelir ise, 1350 dolardır. Ülkenin dış ticareti açısından, ihraç ettiği ürünlerin başında bazı gıda maddeleri ve tarım ürünleri, altın cevheri, diğer maden cevherleri, elektrik ve doğalgaz gelir. İthal ettiği mallar ise, ulaşım araçları, makineler, petrol ürünleri, kimyasal maddeler ve bazı gıda maddeleridir.

Özbekistan’ın sanayisi, diğer Orta Asya cumhuriyetlerine oranla daha çok gelişmiştir. Traktör, tarım makineleri, pamuk toplama makineleri, motor, petrol işleme makineleri üreten fabrikalar başta gelen sanayi kuruluşlarıdır. Bunların yanı sıra, çimento, kimya, çelik, gıda ve diğer bazı alanlarda da sanayi kuruluşları bulunmaktadır. İmalat sanayiin, gayri safi yurtiçi hasıladaki payı, %16’dır. Çalışan nüfusun yaklaşık %18’i sanayi sektöründe iş görmektedir.

Kültür ve Edebiyat

Özbekistan’ın tarihten gelen ve zengin bir kültür ve edebiyat temeli vardır. Semerkand ve Buhara şehirlerinde Türk dünyasının en ünlü ve dünya çapındaki düşünürleri, edebiyatçıları, matematikçileri ve bilim adamları yetişmiştir. Bu durum, Özbeklere çok daha güçlü bir ulusal kimlik bilinci kazandırmıştır.

Bugün, Özbek edebiyatı diye isimlendirilen edebiyat, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Orta Asya Türk oymaklarının ortak edebiyatı olarak gelişen ve Türkiye’de daha çok “Çağatay Edebiyatı” olarak bilinen yazın sürecinin devamıdır.

Özbek Halk edebiyatında, saz şairleri tarafından destan, türkü ve halk efsanelerinin yanında İslam edebiyatının başlıca konuları işlenmiştir. Ayrıca, toplumsal eleştiri şiirleri de yer almış olup halk şiirlerinin çoğu Arap ve Fars edebiyatı temalarının Doğu Türkçesine uyarlanmış biçimleridir.

Özbek edebiyatının oluşumu, 1860’lardan 1910’lara kadar süren bir dönemi kapsar. Elli yıllık bir zaman dilimi, ortak Türkistan şiirinden modern Özbek şiirine geçiş dönemidir. Bu dönem şairleri, nazım şekli olarak halk ve yazılı edebiyatın geleneksel türlerini kullanmakla beraber, şiirlerinde Türk toplumunun eskimiş ve geri kalmış taraflarını eleştirmişler, eğitim ve bilimin önemini vurgulamışlardır.

Özbek şiirinin aşamalarından birini teşkil eden Cedid şiir döneminin en ünlü ismi ise, Abdülhamit Süleyman Çolpan’dır. Özbeklerin içinde bulunduğu durumu anlatan şiirleriyle tanınan Çolpan, yönetim tarafından pek sevilmemiş, sembolizme sığınarak halka karamsar görüşleri empoze etmeye çalıştığı gerekçesiyle tutuklanmış ve 1937’de öldürülmüştür. Bu dönemde, başta Çolpan olmak üzere Elbek, Batu gibi edebiyatçılar 1937-1940 yılları arasında tutuklanmış, sürgüne gönderilmiş katledilmiş ya da rejim doğrultusunda şiir yazmaya zorlanmışlardır. 1960’lardan sonra Sovyetlerde yaşanan kısmi serbestlik dönemi Özbek edebiyatında da kendini göstermiştir. Gorbaçov’un iktidara gelmesinden sonra ortaya çıkan “glasnost” ve “perestroika” gibi politikalar edebiyat alanında da olumlu sonuçlar getirmiştir. Bugün Özbek edebiyatının en belirgin özelliği, ulusal tarih ve kültürü açıkça yansıtmasıdır. Özellikle şiirde görülen bu durum, Özbek şiirinin bir “benlik arayışı” içinde olduğunu göstermektedir.

1900-1917 yılları arasında gelişen edebiyat, yeni düşüncelerin yayılması dışında, eğitim görevlerini de yerine getirmeye çalışmıştır. Burada belirtilmesi gereken bir konu da, Özbekistan’ın eski Sovyetlerin eğitim açısından en fazla önem verdiği ülkelerden biri olmasıdır. Bu durum yeni tip “Sovyet insanı” yetiştirerek Ruslarla yerli halk arasında oluşabilecek düşmanlık duygularını giderme kaygısının yanı sıra özellikle bu bölgeye Sovyetlerin İslam ülkeleriyle ilişkilerinde aracı rolü yüklemesinden kaynaklanmaktaydı. Özbekistan’a yüklenen bu önem, Taşkent’in uluslararası bir şehir özelliği kazanmasıyla kendini göstermiştir. Şehir, bilimsel, dini ve kültürel nitelikteki önemli uluslararası toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Taşkent Film Festivali bu faaliyetlerden biridir. Ayrıca, önemli bir dini kuruluş olan “Orta Asya ve Kazakistan Dini İdaresi” Taşkent’te bulunmaktadır.

Ülke çapında 34 büyük müze, 6900 kadar kütüphane bulunmaktadır. Özellikle Taşkent’te Ali Şir Nevai adıyla Orta Asya çapında değerli yazmalar ve eserlerle dolu bir kütüphane, opera ve sanat müzesi kültür hizmeti vermektedir.

Karakalpak Özerk Cumhuriyeti

Bugün Karakalpak Özerk Cumhuriyeti’nin bulunduğu bölge geçmişte, Hive Hanlığı’nın elindeydi. Bölgenin Sovyet yönetimine geçmesinden sonra, 1925’te Kazak Özerk Cumhuriyeti’ne bağlandı. 1930’da Rusya Sovyet Cumhuriyeti’ne 1932’de de Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı bir özerk bölge yapıldı. Bölgenin nüfusu 1.5 milyon dolayındadır. Burada yaşayan halkın %33’ü Özbekler, %32’si Karakalpaklar, %26.2’si Kazaklar, %5’ini Türkmenler, %1.6’sını Ruslar, kalanını da Koreliler, Tatarlar ve Başkurtlar oluşturur. Türk soylu olan Karakalpakların %92’si bu Karakalpak Özerk Cumhuriyeti’nde, kalanı başka yörelerde yaşamaktadır.

Karakalpaklar, Türkçenin Kıpçak lehçeleri grubuna giren bir lehçesini konuşmaktadırlar. Sünni ve Hanefi olan Karakalpaklar, Orta Asya’daki Türk halkları içinde dine en çok bağlı olanlarıdır. Sovyet dönemindeki din aleyhtarı propagandaya rağmen Karakalpaklar inançlarını canlı tutmuşlardır.

Prof. Dr. Devendra Kaushik, “Orta Asya Cumhuriyetleri: 10 Yıllık Bağımsızlık Döneminin Bilançosu”, Avrasya Etüdleri Yaz 2001, TİKA Yayınları, Ankara, 2001.

Jean-Paul Roux, Orta Asya, Tarih ve Uygarlık, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2001.

Salih Yılmaz, “Aral Gölü Çevre Felaketi ve Orta Asya”, Avrasya Etüdleri, Sonbahar-Kış 2000, TİKA Yayınları, Ankara, 2000.

Olivier Roy, Yeni Orta Asya ya da Ulusların Yeniden İmal Edilişi, Metis Yayınları, İstanbul 2000.

Onarbay Şamşiyev, “Özbekistan Cumhuriyeti”, Yeni Forum Dergisi, Haziran 1994.

Roger D. Kangas, “Uzbekistan: Evoling Authoritarianism”, Current History, April 1994, C. 93, No: 582

Cassandra Cavanaugh, “Özbekistan’da Muhalefete Yapılan Baskılar”, Çev. Eralp Yalçın, Yeni Forum Dergisi, Eylül 1992, cilt: 13, sayı: 280.

Donald D. Carlisle, “Uzbekistan and the Uzbek” Problems of Communism, September-October 1991.


Yüklə 14,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   115




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin