SunuŞ konuŞmasını yapmak üzere sayın baŞkanımız Yahya



Yüklə 132,13 Kb.
səhifə3/3
tarix28.07.2018
ölçüsü132,13 Kb.
#60693
1   2   3

Şimdi biraz dışardan örnekler verdim ama niyetim Türkiye'ye gelmek. Değerli arkadaŞlarım, biliyorsunuz geçen yıl bir tüketici koruma yasası çıktı. Buna bağlı olarak da yasanın bazı eksiklerini, daha doğrusu her Şeyi yasalarla belirleme imkanı yok, ayrıntıları içermez yasalar. Onun için yönetmelik ve tebliğlerle de bir zenginlik bir içerik zenginliği kazandırılmaya uğraŞılıyor. Bu anlamda sanayi bakanımız bir çalışma yaptı. Bu çalışma Şöyle. Sanayi ürünlerinin kullanma ömürlerini belirleyen bir liste yaptılar, bizden de görüş sordular Tüketiciyi Koruma Derneği olarak.

Şimdi bakın bizde de şunlar var. Bir transformatör için 10 yıl ömür biçmişler, bir çocuk puseti için 3 yıllık ömür biçmişler, isterseniz tek tek gidelim. Transformatör eğer içinizde elektronik, mekanik alanında blgisi olan varsa şunu çok iyi bilir ki transformatörün kullanım süresi sonsuzdur. En kötü şey, bir transformatörün baŞına gelecek bir yıldırım çarpmasıdır. O an alırlar getirirler fabrikaya içinin yağı değişir, sargıları değişir ve tekrar kullanıma sürülür.

Şimdi bir 10 yıllık hizmet sonrası sonunda, eğer bu tebliğe göre yedek parça bulamayacaksın, hizmet veren insan da bulamayacaksın. Yani 10 yıllık süre içinde hizmet var, yedek parça var ama üretim tarihi üzerinden 10 yıl geçmiŞse size kimse yedek parça vermeyecek, hizmet yapmayacak. Ne demek bu? Bu ürünleri çöpe atacağız, yenisini alacağız demek. Çocuk puseti için 3 yıl vermiş. Rica ederim çocuk sahibi olanlarınız vardır içinizde. Çocuklar böyle her sene peşpeşe olmaz, yani son zamanlarda yapmamaya dikkat ediyoruz. Birinci çocukla ikinci çocuk arasında 3 yıl, 2-4 yıl zaman geçer. Bir puset alındığı zaman insanlar bunu birinci çocuktan sonra

sarar sarmalar bir kenara kaldırır, öbür çocuk gelince kullanması için. Ama bu tebliğden sonra olamayacak. Niye olamayacak? Eğer pusetin tekerleği düşmüşse siz dört sene sonra bir çocuk yapmışsanız, o pusetin tekerleğini yaptırmak için ne yedek parça bulacaksınız, ne de servis verilecek size. Ne olacak o puset, çöpe atacağız. Başka şeyler var, buzdolapları çamaşır makinaları. Şimdi evlerimizde hepimiz biliyoruz 10 yıl verilmiş gene. Şimdi 10 yıl Amerikalı için makul bir süredir, ama bizler Şunu çok iyi biliyoruz. Bizlerin evine giren buzdolaplarını evladiyelik diye satın alırız biz. Hakikaten 15-20 yıl kullanırız. İyi bakarsak ömür boyu kullananlar da vardır. 10 yıl sonra buzdolabının diyelim ki içindeki lambası bozuldu ya da termostatı arızalandı. Bu 10 yıl önce yapılmış buzdolabıdır, onun için size termostat da yok, servis hizmeti de yok. Ne yapacağız? Çöpe atınız, gelin size fabrikadan yenisini alırız. Şimdi burada, bu listede bu anlamda binek otomobilleri dahil bu işe, telefon makinaları dahil, her türlü şey var bunun içinde ve böyle çok dar bir

anlayışla yola çıkılmış. Buna itiraz ettik. Keşke sayın bakan burada olsa da bu konuyu belki önemli sayıp da, bizim için önemli, tüketici açısından. Bilmiyorum ülkeyi yönetenler açısından bir önemi var mı? Buna belki bir el atarlardı diye düşündüm.

Son, bağlayacağım, yani şunu demek istiyorum. Türkiye'de bir yandan bu demin saydığım Amerika, gelişmiş ülkeler, batılı ülkeler gibi aynı yolda ilerlemekte. Kullan at mantığı, ne kadar tüketirsen tüket ekonomimiz için iyidir mantığı bizde de iyiden iyiye oturmuş ve oturtulmakta. Bu, dünya bazında düşündüğünüzde bir 5'te 1'lik kesimden bahsettim. En zengin tepedeki kesimden bahsettim. Ama bu iŞin, madalyonun bir de ters tarafı var. Bir de altta 5'te 'lik kesim var değerli arkadaŞlarım ve en az tepedeki 5'te 'lik kadar dünyanın doğal dengesine zarar veriyorlar. Bu en

alttaki 5'te 1'in bir hedefi vardır, ertesi güne nasıl çıkacağım? Hesap budur. Bir parça yiyecek bulup sağ salim ertesi günü atlatmak, bir parça çalı çırpı bulup ısınabilmek, bir dam altı bulup barınabilmek, çocuklarına ve kendine örtünecek bazı kumaş parçaları bulmak. Bu uçtaki 5'te 1'lik kesimse fazla tüketimin karŞıtı olarak yeterinden az tükettikleri için doğal kaynaklara zarar vermekte. Nasıl vermekte? İşte işsiz köylüler Latin Amerika örneğinde olduğu gibi yağmur ormanlarını yakmakta, kendilerine tarla açmakta.

Efendim Afrikalılar, toprakları çok narindir onların biliyoruz. Son derece verimsiz ve istismar edici kullanarak o toprakların kalanını da çöl haline getirmektedirler. Hadi

baŞka taraflara gitmeyelim,ülkemizden örnek vereyim. Ülkemizde de tarla açmak için, açma derler yani bilerek yakarlar ve tarla sahibi olurlar. Karadeniz örneğinde

gördüğümüz gibi köksüz bitkileri dikerek, ağaçları söküp köksüz ve çay gibi bitkileri dikerek erozyona, dolayısıyla toprak kaybına sebep olurlar. Buna bir de şunu ilave edebiliriz. Bu az gelişmiş ülkelerde ne yetişiyor ya da hangi doğal madenleri, mineralleri varsa bunları da sonuna kadar sömürerek yani kazıyarak, dibini kazıyarak batılı gelişmiş ülkelere ihraç etmek, onun getirisinden yararlanmak ve o şekilde kalkınmak amacıyla kendi elleriyle, yine kendi ülkelerini dolayısıyla dünyanın da doğal dengesini muazzam bir şekilde tahrip etmektedir. Sonuç iki ayrı uçtan dünyanın 5'te 2'lik kısmı çarpık tüketim mantığı ile, çarpık tüketim yöntemleri ile doğayı yok etme yarışındadırlar. Ben diyorum ki Türkiye için geç değildir, biz hala o anlamda yapılmış işlerden dünya genelinden alarak kendi kendimize çeki düzen verip bu zararları en aza indirgemenin yollarını bulabiliriz diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.

- Sanırım salondaki herkes mutabıktır. Kendi vicdanımızın sesini dinledik gibi olduk. Gerçekten hep böyle kokmaz bulaşmaz konuşmalarda efendim çevre politikalar üstü bir mevzudur. Herkesin ilgi göstermesi gerekir gibi beylik cümleler edilir. Halbuki çevre ideolojiler stü değil, her ideolojinin bir çevre yaklaşımı var. Örneğin piyasa ekonomisinin çevre yaklaŞımını çok güzel bir eleŞtirel biçimde sergiledi bize Ayşe Hanım. Teşekkür ederiz kendisine. Tabii benim sol tarafımdaki panda da diyor ki, sizin gene 5'te 1'iniz var, iyi yaşıyor, ya bizim? Soyumuz tükeniyor. Şimdi bu bağlantıyı niye yaptım? Şimdi son konuşmacımız geo-ekoloji konusunda çalışmalar yapan bir dostumuz Metin Erden. Aynı zamanda kitabı da var, Yerel Yönetimler ve Çevre diye. Salonun dışında stantdan tedarik edebilirsiniz. Geo ekoloji, kendisi tabii daha teknik belki size bir kısa açıklama yapabilir. İnsan müdahalesinden dolayı olduğu zaman ekolojide ne gibi değişiklikler oluyor onu bize ele alacak. Ama daha çok da yerel yönetimler ve çevre ilişkisini, özellikle çevre temizlik vergisini işleyecek. Bu çevre temizlik vergisini biraz önce Veysi Seviğ hocamız güzel toparladı. Vergilendirme şeklinde kullanılan bir çevre yönetim aracı. Tabi bir de direkt kontroller var. Tüketicinin zorunlu bir kitle olarak yaptığı gibi. Bir de şirketlerin gönüllü progamları da var. İşte çeşitli bankalar yapıyor, bunu görüyoruz banka kartlarında. Bunun gibi çeşitli ekonomik çevre yönetim programları araçları gün geçtikçe çoğalıyor.

Tabii bunlardan biri de vergi ve çevre temizlik vergisi. Biraz önce Ayşe hanım güzelce eleştirdi. Ben de bir cümle ile eklentide bulunmak istiyorum. Kirleten özel ilkesi piyasa ekonomisi pratiğinde ödedikçe kirletebilirsinize dönüşüyor. İnanmazsanız çıkın bakın çevreye. Ben sözü daha fazla uzatmadan Metin beye vereyim. Buyrun Metin bey.

- Teşekkür ederim. Ben öncelikle çok kısa olarak geo-ekoloji konusunda bir konuşma yapmak istiyorum.Çevre sorunları denen olgu çok değişik biçimlerde inceleniyor değişik alanlarda. İşte bunların başlıcaları bir bölümü çevre mühendisleri var. Çevre mühendisleri daha çok kentle ilgili, kentteki yerleşim düzeyiyle ilgili, insanlıklar bir

kentte nasıl olur,bir ortam olursa nasıl bir Şey verilebilir diye bir bilim dalı. Bir de ekoloji var onun tam karŞısında. Bunun dışında kentle ilgili,insanın yarattığı, ürettiği yapay ortamdır, doğal ortamdır kent. Kentlerin dıŞındaki yöreleri inceler. Geo-ekoloji de insanın müdahalesi sonucu doğal dengeye, sisteme insan müdahale ettiği zaman ne olur, ne kadar müdahale ederse nasıl bir sonuç ortaya çıkar gibi,bu anlamda

şeyi olan bir bilim dalı. Ben hemen Veysi beye bir şey söylemek istiyorum konuşmama başlamadan önce. Sürekli olarak yerel yönetim tabirini kullandı. Yerel yönetim kişi olsak diyorum, henüz biz belediyeyiz Türkiye'de. Yerel yönetim olabildiğimiz zaman,yerel yönetimin tanımı gereği bu yönetimler kendi kendilerine kendi yörelerinde vergi alabilmeli, değişik vergi oluşturabilme şansları olabilmeli,

dünyadaki yerel yönetimlerin uygulamaları bu. O zaman Veysi beyin verdiği Londra örneğindeki gibi uygulamaları yapma şansımız olacak.Yine çok kısa olarak çöple ilgili olduğu için çöp vergi, çöp depolama yöntemleri ile ilgili kısa bir şey söylemek istiyorum. Ülkemizdeki çöplerin toplanması, gerekse uzaklaştırılası, bir yerde biriktirilmesi çok çağdışı bir biçimde çok basit bir biçimde yapılıyor. Sadece yasalar belediyelere bu iş için görev vermiş, sadece toplanıyor ve uzaklaştırılıyor. Ondan sonrasına karışmıyor ne yaparsanız yapın gibi. Burada ben öncelikle çevre temizlik vergisi adına da bir şey söylemek istiyorum. Bu ad yanlış gibi geliyor bana, çevre temizlik vergisi adı yanlış. Şu anlamda yanlış. Bu adı koyanlar belki bilinçli ya da bilinçsiz bu adı koydular ama, sonuçta insanlar çevre eşittir temizlik gibi bir yanılgıya varıyor. Yani çevre sorunu dediğiniz için temizlik gibi. Bunun sonucunda da belediye,sokağımızdaki çöpleri alırsa çevre sorunu yoktur sonucuna varıyor insanlar psikolojik olarak. Aslında çevre sorunları kentin temiz olması değil. Çevre sorunu aslında nedir? Murgul'daki bakır işletmelerinin verdiği zarardır, çevre sorunları Trabzon'daki çimento fabrikasının verdiği zarardır, çevre sorunları Çarşamba ovasındaki, Samsun'daki asit fabrikasının verdiği zarardır. İstanbul'daki kentin ortasındaki asfalt fabrikalarının sahibi belediyedir, bunların verdiği zarardır.

Plastiklerdir, su, hava kirliliğidir, efendim nükleer santraller, nükleer artıklardır, tüketim ekonomisinin kendisidir, kentlerimizde görülen kaçak yapılaŞmadır. Sonuç olarak doğanın ortamının bozulmasını sağlayan herşeydir, temizlik değildir. Bu anlamda sadece temizlik vergisi olsaydı,sadece çevre vergisi olsaydı,ya da başka ad altında olsaydı çok daha iyi olurdu diye düŞünüyorum. Böyle bir yanlıŞ anlamaya neden oluyor çünkü. Genellikle çevrecilik dediğimiz zaman çiçek, ağaç dikme, sokakları temiz tutma gibi algılanıyor. Bunun sonucu olarak o anlaşılıyor.

Belediyelerimizde son yıllarda hızla oluŞan bir müdürlük var. Çevre Müdürlüğü, çevre koruma müdürlüğü diye. Anakent belediyelerinde daire baŞkanlıkları, yeni müdürlükler oldu. Şimdi bu yanlış yaklaşımdan ötürü çevre müdürlerimizde gerektiği gibi çalışma yapamıyorlar, yanlış bir bakış açısı var bu anlamda. Ben belediyede çalışıyorum, aynı zamanda İstanbul'da. Bizim çevre müdürlerimizin genellikle yaptığı şu. Biraz zabıtanın işini yapıyorlar. Örneğin hangi bacadan havaya duman çıkıyor,onu kontrol ediyorlar. Biraz park bahçeler müdürlüğünün işini yapıyorlar, gelip oraya çim ekelim türünden. Biraz veteriner müdürlüğünün işlerini yapılıyor, kuduz köpek tehlikesi var, şurda dolaşıyor gibilerinden. Biraz temizlik işlerinin işleri yapılıyor, şurada çöp kalmış türünden ve sonuç olarak bir başka belediyenin çalıŞma raporu var. Biliyorsunuz belediyeler her yıl yıllık çalışma raporu yaparlar. Oradaki bir metin çevre koruma müdürlüğünün yaptığı çalışmalar olarak. Aynen şöyle, okuyorum. Çevre koruma kapsamında ağaçlandırma çalıŞmaları düzenlenmiŞ park ve bahçeler müdürlüğü ile, park ve yeşil alan düzenlemeleri yapılmıŞtır. Çevre koruma müdürlüğünün söyledikleri bunlar.

Bir takım belediyeler bu anlamda bir şeyler yapıyorlar ama, çevre genel müdürlüğüne temel bakış açısı ne yazık ki bu ağaç dikme, çiçek ekmenin ötesine geçemiyor. Peki ne yapmalı? Bu konuda benim düşündüğüm, önerdiğim şey şu. Belediyeler bir yörenin seçilmiŞ en üst düzeydeki organlarıdır, o yöre halkının seçtiği o yöreyi temsil eden. Bu anlamda çevre müdürleri kendi içerilerindeki diğer önceki saydığım çalışmaları da yapmak koşulu ile onların yapılması için burda. Kendi mutlaka her yerde çevre ile ilgili, çevre sorunları ile ilgili değerlikler vardır, kuruluŞlar vardır. Bunların üstünde bir eşgüdüm sağlayıcı, bunların bir arada

çalışmalarını ve etkinliklerini yaptığı hedeflere ortam hazırlayıcı bir çalışma biçimine dönüŞtürülebilirler. Örneğin bildirilerini bastırabilirler, afişini hazırlayabilirler, yapacakları bir eylem ya da etkinlik olduğu zaman basınla bir ilişki kurma Şansları yoktur fazla, belediye bu basınla iliŞkilerini kurmayı sağlayabilir. Bir yere gidilecekse varsayalım Şile'de bir etkinlik yapılacak İstanbul'daki belediyenin. O yöredeki insanlar gitmek istiyor mutlaka. Otobüs sağlanabilir, verilebilir, ekonomik bir şeyler sağlanabilir. Ancak hiç bir şekilde bu tür kuruluşlar, bunları senin adına ben yapıyorum, bana güdümlü olacaksın, bana karşı bir şey yapmayacaksın gibi onların özgürlüklerine müdahele etmemek koşulu ile, kendi yörelerindeki çevre ve yeşil hareketlerle, örgütlerle,kuruluŞlarla onlara yardımcı olmalı diye düşünüyorum. Ordan asıl konumuza, çevre temizlik vergisine gelirsek,

- Metin bey burada müsaadenizle bir duyuru yapayım. Efendim oturumumuzun sonunda, zaten az bir şey kaldı, sorularınız varsa eğer konuşmacılara yöneltecek, onları çok kısa olarak kağıda yazarak bana veriniz, kendilerine taktim ederim. Teşekkürler, buyrun Metin bey.

- Teşekkür ederim. Uygulamada bir takım sorunlar var. Şimdi temizlik vergisi yeni oluşturuldu. Burada vatandaşlarla çok küçük çapta olsada bir anket yapmıştım kendi belediyemde bu konu ile ilgili, onu da göstereceğim. Bunun toplanan paraların % 10'u çevre bakanlığına, % 20'si büyükşehir belediyesine gidiyor, % 70'i de işçilere kalıyor, gecikme cezaları kendi işçisine kalıyor. Bir takım sorunlar var, şöyle: Ana parayı ödeyen vatandaş, diyelim ki 500.000 TL parası var, 300.000 TL de gecikmeden kaynaklanan borcu var. O 300.000 lirayı ödemeyip ana parayı ödediği zaman o 300.000 yıllarca hep 300.000olarak kalıyor. Bir zaman sonra değeri de kalmıyor. Bu da diğer vergilerde olduğu gibi bir yanlış, yetersiz olan bir uygulama

diyelim. Asıl önemli uygulamada sanayi kuruluşları ya da büyük işletmelerde bu şeye katılıyor vergi ödüyorlar. Ancak diğer bir konuta göre ödedikleri vergi, genelleme yaparsak düşük gibi kalıyor. Şöyle diyelim, örneğin; eminim bu otel öyledir, Çırağan otel ya da büyük bir otel en üst düzeyde vergi ödüyor.Çırağanla ilgili biliyorum, 158 milyon lira vergi ödemiŞ üst düzeyde. Ama Çırağan içinde iŞletmecisi tek olduğu için bir kiŞi adına sadece 158 milyon ödüyor kendi adına. Bunun içinde işte bir kaç tane lokantası, barları, diskotekleri, kuru temizlemesi, odalar,bir sürü atığı var. Onun ürettiği atıkla bir evin ürettiği atığını karşılaştırdığınızda buranın ne bileyim belki 400 belki 500 milyon gibi bir şey ödemesi gerekiyor. Burda bir yanlıŞlık oluyor. Büyük şirketlerde de bu böyle. Bir deri fabrikası örneğin; deride biliyorsunuz çok atık oluyor, özellikle sulu biçimde suyla birlikte. Bu oran daha açılmalı diye düŞünüyorum, burda böyle bir yanlışlık yapılıyor diye düŞünüyorum. Bir de ilk ödemede çevre vergisi öderken başlangıçta ev ile ilgiliyse 150 metrekarelik evinize 80 metrekare derseniz 80 metre kare üzerinden vergi ödüyorsunuz ve hep o 80 metre kare üzerinden gidiyor, pek denetleme şansı olmuyor. Ama başta 150 dedinizmi pek geriye dönme şansınız kalmıyor. Bu yönde denetlenemiyor, kiracılarla ilgili denetlenemiyor. Ben yine fazla zaman geçirmeden kısa da olsa bir anket yapmıştım çalıştığım Beşiktaş Belediyesinde. Çevre temizlik vergisini ödemeye gelen vatandaşların kuyrukta ödemeyi yaparken tabii çok az soru sorabildim. Zaten insanların can sıkıntısı var, bir yandan ilerliyorlar. Fazla değil sadece dokuz soru sorabildim. Bu konu ile ilgili insanların düŞüncelerini sadece 100 kişiye uyguladım, diledim. Onların düşüncülerini burada aktarmak yararlı olur sanıyorum.

Neden ödüyorsunuz bu vergiyi? Belediye istiyor, devlet istiyor diyorlar. % 34'ü bana hizmet yapacak diyor, bilmiyorum diyenler var, devletin istediğini söyleyenler var, sadece belediye istiyor diyenler var. Burda bunun yorumu olarak vatandaşın genellikle kimin istediği, nereye gideceğini bilmediği konusudur.

Diğeri sizce çevre temizlik vergisi alınmalı mı, diye. Evet diyenler var, hayır diyenler var bu % 32'nin içinde. Ben başlangıçta hiç bir vergi alınmamalı diyenlerin olacağını düşünmemiştim,öyle bir soru sormamıştım. Ancak % 32'nin içinde yaklaşık % 10 gibi tahmin ediyorum belirliyemediğim, başta böyle bir soru sormadığım için, hayır böyle bir vergi alınmamalıdır, devlet de almamalıdır diyenler de çıktı.

Efendim belediye ne yapıyor temizlik vergisini, diye bir soru. Burada en belirgin olan Anakent ve belediyeler bölüşüyor diyor. % 25'ine yakını ne yaptığını bilmiyor, nereye gittiğini bilmiyor bu paranın, hepsini devlete gönderiyor cevabı % 2 yalnızca. Tümü belediyelerde kalıyor diyenler var.Yaklaşık insanların yarısı, demin de söylediğim gibi bu vergilerin nereye gittiğini bilmiyor, ne yapıldığını, ne için kullanıldığını. Tabii bütün bunlar zamanında eksik bilgilendirmekten kaynaklanmaktadır.

Çevre temizlik vergisini nerede ödemek istersiniz? Çoğunluğu bankadan diyorlar. Başkanlarımız bilirler, bankadan bir takım sorunlar çıkıyor, ona rağmen banka diyenler çoğunlukta. Burada neden az soru sorabildiğime iyi bir cevap.

Özellikle karşılaştığınız sorunlar? Çok büyük bir bölümü kuyrukta beklemek diye cevapladı. İnsanlar kuyrukta beklemekten büyük şikayetçiler. Onun için diğerleri fazla bir problem değil. Yüzde 5’lik bir oran, “hiçbir şikayetim yok” demiş.

Bir diğer soru. Ev sahibi misiniz, kiracı mısınız? Burada da şu yorumu yapabiliriz. Çevre temizlik vergisini ödeyenlerin büyük bir bölümü ev sahibi. Kiracılar çevre temizlik vergisini ödemiyorlar denetlenemediklerinden. Ev sahipleri bilgisayarda kayıtlı oldukları için kaçamayacaklarını düŞünüp ödüyorlar, diğerleri ödemiyorlar.

Diğer bir soru. Kiracınız var mı, diye. % 84 oranında cevaplanmış. Burada da yarıdan fazlası kendi evi olan vatandaşlar.

Kiracınız varsa çevre temizlik vergisini nasıl ödüyor? Burada büyük bir kısım bilmiyor kiracının çevre temizlik vergisini ödeyip ödemediğini. Kiracının ödemediğinden emin olan % 19'luk bir kesim var, ödemediğini biliyor. Yüzde 25'lik bir bölüm var net olarak, onun yerine ben ödüyorum diyenler.

Ve bir son soru. Ödediğiniz çevre temizlik vergisinin size nasıl dönmesini istersiniz, diye sormuŞtum. Yüzde 52'si temiz bir ilçe olarak yanıtladı. Bu kadar, teşekkür ediyorum.

- Evet gerçekten kuyrukta beklemekten şikayet ediyoruz ama, acaba çevrenin kirlenmesinden de ciddi bir biçimde şikayet ediyor muyuz? Meslektaşlarımızdan birisi Kenan Urbey cidi bir şekilde şikayetçi. Yolladığı soruda şöyle diyor. "Bu çevre

temizlik vergisini toplayan yerel yönetimler, ormanları katledip, ondan sonra da bu vergiyi bize döndürmüyorlar. Yani bu verginin tahsilat, tahsisat ve harcamalarında bir etkinsizlik var gibi." Bu sorunun yorumlamasını sayın Veysi Seviğ hocadan rica edelim. Buyrun hocam.

- Teşekkür ederim. Şimdi Kenan arkadaŞımızın çok büyük bir sıkıntısı var. Diyor ki "çevre temizlik vergisini çevreyi korumak için toplayan yerel yönetimler malesef ormanları yok edip, mahalleler kurulmasına seyirci kalmaktadır." Örnek de vermiş. Eğer beni affederse isim ve belediye ismi vermeyeceğim. Şimdi yerel yönetimler gelir sağlama olanağından yoksun. Siyasal iktidarlar yerel yönetimler üzerinde baskı kurabiliyorlar, maddi baskı kurabiliyorlar. Yerel yönetimlerin harcama yapması lazım, kendilerini beğendirmeleri lazım. İsmen, arkadaşım güzel söyledi, ismen yerel yönetim. Ama fiilen imkansızlıklar içersinde. Peki bu imkansızlıkları aşarken ne yapıyorlar? Tabii ki ruhsat verirken bazı göz yummalar oluyor. Yine bazı olaylara seyirci kalabiliyorlar. Bu da tabii ekolojik dengeyi, çevreyi bozan ve doğal kaynakları tüketen bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Yıllarca ruhsat alamamış, izin verilmemiş yerlerde bakıyorsunuz bir gecede işler bitiveriyor. Tabii bunu genellemek çok doğru değil. Genellemede yapamayız ama, bugün ülkemizde yerel yönetimlerin ki arkadaŞımız çok güzel bir çalışma sergiledi, yerel yönetimlerin kendilerini yaşatabilecek, tüzel kişiliklere kabul ettirebilecek bir hüviyete kavuşturması doğru. Çok sorunu var yerel yönetimlerin, fakat imkanları yok. Tabii ki bu olayı kötü değerlendirenler de var. Hanımefendi burada nelere dikkatimizi çekti gördük.

Şimdi düşünebiliyor musunuz, buzdolaplarını, çamaşır makinalarını nereye atacak millet, arabaları nereye atacak millet? Doğaya. Şimdi yani bunlara kimsenin sesi sedası çıkmıyor, hatta bunları olumlu da karşılıyoruz. Tüketim toplumu yapalım herkes tüketsin, boş kutusunu atsın, şişesini atsın, kimse bunlara sesini çıkartmıyor. Şimdi olayda bir başı bozukluk var, bir düzensizlik var. Bu düzensizliğin giderilebilmesi için ciddi önlemler alınması lazım. Sanayileşmiş ülkeler, teorik olarak konuşuyorum şimdi. Sanayileşmiş ülkeler artıklarını, pisliklerini diğer ülkelerin hudutları içerisine boşaltmayı zamanında sakınca görmediler. Adriyatik Denizi’ni böyle pislettiler, Akdeniz'i böyle yok ettiler. Hayır Türkiye'yi şimdi gümrük birliğine aldılar, ağır sanayiyi Türkiye'ye kaydıracaklar yakın bir gelecekte göreceksiniz. Şimdi bu konuda dünyanın yaşadığı bir sorun var. Sanayileşmiş ülkelerden diğer ülkelere yansıyan bir sorun var. Bu gelişmekte olan veya gelişme çizgisine yaklaşan ülkelerde bu olayın çok akılcı değerlendirilmesi lazım. Yoksa bu ülkelerin çölleşmesi veya artık yok olması gün gibi yakın, çok kısa sürede olacak. Şimdi tabii burada yerel yönetimlerdeki, yerel yönetim demek ne derece doğru, belediye başkanlarımıza önemli görevler düşüyor. Ama bu görev düşerken ne yapsınlar diye de düşünüyorum. Çünkü bir seçim, bu makama gelmişler bir hizmet yapacaklar, fakat gelir yok, toplamak mümkün değil. Şimdi emlak vergisini toplamaya kalksalar halk tepki gösterecek, çevre vergisini ver deseler halk tepki gösterecek. Şimdi Bakırköy belediyesi ile Barbaros belediyesini aynı tutmayalım. Bakırköy belediyesinin imkanı var, teşkilatını kurmuş, geliyor vergisini yatırıyor. Belli bir kültüre erişmiş halkı var. Ama Barbaros belediyesi 2000 nüfusu olan bir yer. Burada adama ver vergini desen, adam bir daha seni seçmeyeceğim kardeşim diyecek. Ne yapsın? Şimdi o vakit Türkiye'de bu işleri halledebilecek bir bilincin

oluşturulması lazım, topyekün bilinçlenme lazım. O bilincin parlamentoya yansıması lazım, parlementodan karar çıkması lazım ve bu kararların izlenmesi, uygulanması lazım. İşte sorunlar burada düğümleniyor. Biz Türkiye olarak sorunları, esasında çevre sorunlarını alıp da parlamentoya kadar gittiğimiz bir çizgide platformda değerlendirmemiz lazım. Yoksa 2000 nüfusu olan her yere bir belediye. Adam yandaki belediyeden kamyona koyuyor bu tarafa getiriyor 500 kişiyi, oldu 2000 kişi, işte belediye. İşte bu belediyeyi kurduk tamam. Peki nasıl yaşayacak bu belediye, ne yapacak bu belediye? Yolun ortasına bina yapacak, ver parayı yap kardeşim. Denizin üstüne çıkayım mı? Ver parayı yap kardeŞim. Şimdi sistem böyle çalışıyor kabul edelim. Ama burada konuyu eğer biz bu gerçekleri de görmezsek ileride son derece sıkıntılara gireceğiz. Sistemi burada değerlendirmemiz lazım. Sistem Türkiye'nin yönetim sistemidir, sistem halkın Türkiye'ye sahip çıkması demektir. Biz eğer bu olaylara sahip çıkamazsak toplumsal bilinçlenme olmazsa Türkiye'de, yani hanımefendi gibi birisi çıkıp bize bunu öğretmezse ,yine bir arkadaşım, bir masanın başında gene bir sorumluluk taşıyıp bunu sormasaydı ne olurdu? Benim bu sol tarafımda oturan sevgili arkadaşın elini öpmek geliyor içimden. Çünkü niye biliyor musunuz? Eğer deseydi ki gelene gidene, senin işini çabuk hallederim, ver bakalım şurdan bir şey deseydi, bugün buraya gelmezdi, bu araştırmayı da göremezdik. Öylesi daha iyiydi, biraz kasılırdı, maddi açıdan biraz toparlanırdı. Ama o kendisine faydasız, topluma faydalı bir iş yapmış. Hanımefendi de kendisine faydasız, topluma faydalı bir iş yapmış. İşte bilinçlenme burada. Yoksa suçlamayalım. Ümraniye Belediyesi Boğazın çıkışına 50 tane villa yaptırdı diye kızmayalım veya Çamlıca tepesine daireler dikiyor diye de kızmayalım. O sistemin suçlusu biziz. O sistemi biz yaratıyoruz, ona kızalım. Toplumsal olarak bilinçlenmek ve topyekün olarak karşı çıkmalıyız. Benim bir tane arkadaşım var. Bu adam yabancı ve senede iki defa Türkiye'ye geliyor. Ben her seferinde İstanbul'u ve adaları dolaştırırım. Bu boğazda yapılan yola götürdüğüm zaman adam saçını başını yoldu. "Siz dedi bu yetmezse bir kazıklı yol daha yanına yapın, bir tane daha yapın, karşıya gidersiniz" dedi. Şimdi buna toplum olarak hoşgörü olarak bakıyorsak, adam yapmış, ordan burdan denizi doldurmuş, okyanusun kenarından toplayıp kazanmaya çalışmış.

Çok uzattım, müsaade buyrun bir şey daha söylemek istiyorum. Efendim bundan 5 sene önce Hollanda'da peynir atölyesine gidip, merak sarıp,nasıl yapılıyor diye sorduğumuzda, oradan halktan birisi ile tanıŞtım. Adamın tek şikayeti şuydu. Gözünüzün alabildiğince yeşil bir arazi, bu arazinin üzerine golfstream, sıcak suların gelmesiyle o çukurların üzerine yağmur düŞüyormuş, hayvan yetiştirmek için bu araziler tahsis ediliyormuş. Adamın şikayeti şu. Bir kişilik kulübe yapılmasına müsade etmiyor devlet. Eğer bir kişilik kulübe yaparsak diyor, bütün toprağı kamulaştırıyor. Yağmur yağdığı zaman ben veya koyunlara, hayvanlara bakan adam dursun diye, bir kiŞilik kulübe diyor. Hayır diyor, bize plastik çadır dağıtıyorlar, bu plastik çadırları çok şiddetli yağmur yağarsa açar altında barınırsınız. Plastik çadırın kurulması için verilen çubukların ağırlığı nerdeyse 300-400 kg. Bunları taşıyacağız hayvanlarımızla birlikte, arabayı tarlanın ortasına sokamayacaksın diyor. Ancak yol kenarına plastik çadır kurabiliriz diyor.

Şimdi adam bu bilinci almış arazisini satamıyor, arazisinin üzerine bina yapamıyor, yağmurdan korunmak için kulübe yapamıyor. Şimdi ben yine bir şey söyleyeyim. Buradan bizimkileri gönderelim, Londra'ya gönderelim High Park’ta acaba bir gecede kaç tane gökdelen çıkarır. Bizim mütahitlerimiz öyle becerikli, defterini biz tutarız değil mi?Esas sorun burada beyler,bunu halletmemiz lazım. Teşekkür ederim.

- Efendim sanıyorum birinci oturumda madalyonun ters yüzünü biraz açabildik. İnşallah ikinci oturumda madalyonun ters yüzünü iyice deşeceğiz. Ben birinci oturuma katılmak lütfunu gösteren değerli konuşmacı arkadaşlarımıza teker teker teşekkür ediyorum. Ayrıca sizleri sabrı için, kalkıp Çin'den gelmiş bay Ming Ming'e de teşekkür ediyorum. Ben sözü plaket töreni için genel sekreterimize bırakayım. Teşekkür ederim.

- Değerli panelistlere çok çok teŞekkür ediyoruz ve plaketlerimizi takdim edelim. Oturum başkanımızın plaketini vermek üzere TÜRMOB başkanımızı davet ediyorum. TÜKODER Başkanı sayın Ayşe Akman Hanımefendinin plaketini vermek üzere Küçükçekmece Belediye BaŞkanı Sayın Nurettin Şen'i davet ediyorum. Gazeteci yazar sayın dostum Veysi Seviğ'in plaketini vermek üzere Zeytinburnu Belediye BaŞkanı sayın Adil Emecan'ı davet ediyorum. Yazar sayın Metin Erten beyin plaketini vermek üzere Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Hurşit Aslan'ı davet ediyorum. Beş dakikalık bir aradan sonra ikinci oturumda buluşmak üzere saygılar sunuyoruz.



........................




Yüklə 132,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin