Bu arada tutuklu sanık Murat Çağlar’ın rahatsızlığı sebebiyle salondan ayrıldığı, tutuksuz sanık Güler Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafii Av. Gönül Kerinçsiz’in geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.
SANIK KEMAL YALÇIN ALEMDAROĞLU MÜDAFİİ AV. METİN ÇETİNBAŞ SAVUNMASINA DEVAMINDA :
“Teşekkür ediyorum sayın başkan bir hususa işaret etmem gerekiyor, bazı medya kuruluşlarında bazı sözlerim çarpıtılarak yer almış yer verilmiş üzülerek gördüm bende, ben dünkü ifadelerimde yada savunmalarımda yada daha önceki beyanlarımda en iyi Kürt ölü Kürt lafını sempatiyle karşılanmasını doğru olduğunu falan ifade etmedim. Benim söylediğim şey şuydu; böyle bir sözü benimsemek sempatik göstermek sempatiyle karşılamak elbette doğru değildir. Ama bizim kastettiğimiz şey, bu ceza davasının konusu değildir. Birilerinin birilerinden sempati duyması birilerinden nefretle bahsetmesi ceza davasının konusu değildir. Elbette bu tür düşünceler eleştirilebilir eleştirilmelidir. Sempatiyle karşılanmamalıdır. Ama ceza davasının konusu değildir bu böyle maksatlı yayınlara da açıkçası üzüntüyle karşıladığımı ifade edeyim. Kaldığımız yerden devam edersek iddianamede, İşte ERGENEKON terör örgütünün bu özelliğini, bünyesinde faaliyet yürüten çıkar amaçlı suç örgütleri de çok iyi kullanırlar ve birçok yerde kendilerinin DERİN DEVLET olduklarını ya da DERİN DEVLETE çalıştıklarını dile getirerek bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağlamaya diğer taraftan da güçlü göstermeye çalışırlar. Yapılan soruşturma çerçevesinde ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Mehmet Fikri KARADAĞ'ın birçok çıkar amaçlı suç örgütü ile ilişki içersinde oldukları tespit edilmiştir. Fakat mafya grupları ile ilişkileri ve bu suç örgütlerinin yönlendirilmesini ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ adına daha ziyade Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN'in sağladığı anlaşılmıştır. Bu güne kadar elde edilen delillerden, ülkemizde ulusal ve uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren ve liderliğini Sami HOŞTAN, Sedat PEKER, Ali YASAK, Semih Tufan GÜLALTAY ın yaptığı çıkar amaçlı suç örgütlerinin ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNE bağlı hareket ettikleri anlaşılmıştır. Bu kişilerden Sami HOŞTAN Susurluk çetesi davasından ceza alıp hüküm giyen şüphelilerdendir. Ali YASAK ise Susurluk davasında ismi geçtiği halde ceza almadan kurtulmayı başarmıştır. Susurluk davasında Veli KÜÇÜK'ün ismi de defalarca geçmiş olmasına rağmen yargılanmadığı gibi Meclis araştırma komisyonuna ifade bile vermemiştir. Dolayısıyla Veli KÜÇÜK' ün MAFYA bağlantılarının Susurluk kazası öncesine dayandığı, sonrasında da geliştirerek devam ettiği görülmektedir. Şimdi sayın başkan tekrar söylüyorum, savcılar ağzını her açtıklarında iddianameye her bir şey yazdıklarında delile belgeye dayanmak zorundalar. Bir kere Ali Yasak susurluk davasından ismi geçtiği halde ceza almadan kurtulmayı başarmıştır lafı, yargılamayı yapan mahkemeye mi? soruşturmayı yürüten başsavcılarına mı? Nerden anlamışlar böyle olduğunu? Veli Küçük’ün defalarca ismi geçmiş yargılanmamış, Veli Küçük komisyona meclis komisyonuna çağrıldığı halde gitmemiş. Veli Küçük komisyona meclis komisyonuna çağrıldığı halde gitmemişse yasal yaptırım varsa uygulanır. Yasal yaptırım yoksa uygulanmaz. Kaldı ki, Veli Küçük acaba o zaman meclise çağrıldı mı? Şimdi çağrıldı çağrılmadı gitti gitmedi bu davanın konusu değil. Bu davanın konusu olmayan şeyleri buraya yazılmasını anlamak mümkün değildir. Devam ediyor, Örgüt yöneticisi Veli KÜÇÜK emekli bir generaldir, fakat elde edilen delillere göre adı geçen tüm mafya liderleri ile ilişki içersinde olduğu görülmüştür. Bu ilişkiler kendisine sorulduğunda açıklayıcı beyanlarda bulunamamış, bilakis verdiği cevaplarla öne sürülen deliller çelişmiştir. Şüpheli Veli KÜÇÜK Sami HOŞTAN'ı 1983 yılından beri tanıdığını, kumarcılık yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını, sadece birkaç sefer telefon görüşmesi yaptığını, fakat uyuşturucu işi yaptığını bilmediğini, zaten son bir yıldır da herhangi bir ilişkisinin olmadığını beyan etmiştir. Fakat Sami HOŞTAN'ın kumar işini 1996 yıllarında yaptığını bildiği halde, ilişkisinin bugünlere kadar geldiği ve 2007 yılında Sami HOŞTAN'ın yaşadığı sıkıntıları Veli KÜÇÜK ile paylaşacak kadar samimiyetlerinin devam ettiği görülmüştür. Diğer taraftan Veli KÜÇÜK, kumarcılık yaptığı için uzaklaştığını söylediği Sami HOŞTAN'ın, Susurluk kazasından hemen sonra kendisini aradığını, olayla ilgili bilgi verdiğini, bunun üzerine de kendisinin Balıkesir Emniyet Müdürünü aradığını beyan etmiştir. Dolayısıyla nasıl bir ilişkidir ki uzaklaştığı ve samimi olmadığı Sami HOŞTAN ülkenin gündemine bomba gibi düşen bir kaza olayını öncelikle ve derhal Veli KÜÇÜK ile paylaşmış, bilgilendirmiş ve hemen akabinde de olay bölgesine gitmiştir. Nitekim Kutlu SAVAŞ'ın resmi belge olarak hazırlamış olduğu Susurluk raporunda, tekrar ediyorum sayın başkan, Nitekim Kutlu Savaş’ın resmi belge olarak hazırladığı susurluk raporunda Sami HOŞTAN'ın 1996'da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile 34 kez görüştüğü belirtilmiştir. Şimdi iddianame böyle söylüyor. Bu davanın suç tarihi sayın başkan 1923’mü 1965’ mi 1996’mı? Yoksa iddianamede yazıldığı gibi yakalandıkları tarih mi? 1996 yılında bugünden 13 sene önce 34 defa görüştüğü iddia edilen şahısların 2008 yılındaki suçlama ile ne alakası vardır? Savcıların susurluk dava dosyasını ve eklerini bu arada Kutlu savaşın raporunu okumadan, iddianame yerine müfettiş raporu yazdıkları ortadadır. Kutlu Savaşın raporunda, bu raporun genel bir değerlendirme olduğu, yargılama sırasında suç delili gibi kullanılamayacağı da, o da yazılıdır. Bunu bilmeden, okumadan iddianameye bu raporda geçen isimleri yan yana koyarak, olmayan bazı olayları da var gibi göstererek, doğru ve yanlışı karıştırarak suçlama yapmaları kabul edilemez. Müfettişlerin değerlendirme raporları yargılamaya temel teşkil etmez edemez. Ama iddianame yargılamanın temelidir. O nedenle müfettiş raporu mantığı ile iddianame yazılması ve suçlama yapılması da hukuka uygun değildir. CMK’nun 170. maddesi başta olmak üzere, anayasamız ve AİHS ve yargılanma hakkı ile ilgili hükümlerine açıkça aykırıdır. Bu insanların bir birleriyle konuşmuş olmaları 34 tane telefon bağlantısı vs. o zamanlar somut suç delili teşkil etseydi o soruşturmaları yapan çok değerli savcılar elbette ki bunu alıp yargılama konusu haline getirirlerdi. Ama 34 telefon konuşmasından başka bir şey olmadığı takdirde bunun yargılamaya mesnet teşkil edemeyeceğini gören şimdiki iddianameyi hazırlayan savcılardan çok daha tecrübeli deneyimli savcı arkadaşımız ve arkadaşları bunu yargılama konusu yapmamışlardır. Burada kedilerince bir takım yasal delile dayanmayan yorumlarda bulunulması gerçekten hem meslektaşları adına hem de yargılama faaliyetini yapan diğer kimseler adına haksızlıktır. Yani ceza genel kurulundan susurluk kararı geçerken bu sayın savcılarımızın dedikleri noksanlıkları görmemişler mi? bunu mu demek istiyorlar? İddianame devam ediyor, Öte yandan da bu kadar ilişki içersinde olduğu Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı suçundan (2) defa hapis cezası aldığı halde bu işi yaptığını bilmediğini söylemesi de düşündürücüdür. Kaldı ki Veli KÜÇÜK'ün Sami HOŞTAN ile olan ilişkilerini anlatan birçok tanık ve şüpheli beyanı vardır. Bu ifadeler ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacaktır. Diğer taraftan Veli KÜÇÜK'e Sedat PEKER ile olan ilişkisi sorulduğunda, babası vasıtasıyla tanıdığını, babası rahmetli olduktan sonra birkaç kez görüştüğünü ve başka da bir bağlantısının olmadığını, 5-6 yıldır da görüşmediğini beyan etmiştir. Fakat 2004 yılında Sedat PEKER'e yönelik yapılan soruşturmada Veli KÜÇÜK ile Sedat PEKER' in çok sayıda telefon görüşmelerinin olduğu, bu görüşmelerde Sedat PEKER'in Veli KÜÇÜK'e hitaben "Siz nasıl emir buyurursanız" şeklinde hitap ettiği Veli'nin de "Sedatım" şeklinde hitap ederek aralarındaki samimiyeti ve ilişkinin boyutunu ortaya koyduğu, diğer taraftan telefonda birçok konuda uzun uzun sohbet ettikleri Veli KÜÇÜK' ün yaptığı birçok faaliyetleri Sedat PEKER' e anlattığı, Sedat'ın da fikirlerini ve düşüncelerini dile getirdiği, ayrıca Sedat PEKER Veli KÜÇÜK'ün gıyabında konuşurken "Veli Abi beni on sene evvel uyarmıştı" "Veli baba bana demişti ki" şeklinde bahsederek Veli KÜÇÜK'e olan bağlılığını ve sadakatini ortaya koyduğu görülmüştür. İddianamede böyle diyor. Şimdi siz nasıl emir buyurursanız demiş, Sedat’ım demiş terör örgütü bağı kurmuş sayın savcılarımız. Sayın başkan bu telefon konuşmalarında buraya kadar terör örgütü faaliyeti içerisinde olduklarını mafya faaliyeti içinde konuştuklarını belirli konularda emir komuta ilişkisi içinde konuştuklarını birinin diğerine emir verdiğini söyleyen bir şey var mı? yok. O halde bu savcıların değerlendirmelerini yada vardıkları sonuca ulaşmak mümkün değildir. iddianame devam ediyor, Bunların yanı sıra Sedat PEKER Veli KÜÇÜK' ün katılacağı bir konferansla ilgili, görüştüğü bir adamına "Bir de Veli Paşa bir konferansa katılacak sen Veli Paşayla görüş, konferansa kalabalık bir grup yaparsın dinlemeye giderken, böyle öğrenci gençler de olursa da olur" diyerek Veli KÜÇÜK' ün vereceği konferansın kalabalık görünmesiyle dahi ilgilendiği, yine bu telefon konuşmalarında Veli KÜÇÜK'e şoförlük yapan Emin Caner YİĞİT'i bizat Sedat PEKER'in temin ettiği ve maaşını verdiği tespit edildiği halde Veli KÜÇÜK ifadesinde, Emin Caner YİĞİT'in yanına nasıl geldiğini hatırlayamadığını beyan etmiştir. Sedat PEKER'in Harun ÇAKIR isimli bir albayla yaptığı telefon görüşmesinde de, Harun ÇAKIR'ın "Bizim ağabeyimizle berabersiniz herhalde zaten" diye sorması üzerine Sedat'ın "Doğrudur ağabey" diyerek Veli KÜÇÜK ile birlikte hareket ettiğini açıkça ifade etmektedir. Öte yandan alınan ifadelerden şüpheli Veli KÜÇÜK' ün Susurluk davasında adı geçen Ali YASAK ile tanıştıkları ve değişik zamanlarda görüştükleri, bunların yanı sıra ele geçirilen örgütsel dokümanlardan da Ali YASAK'ın örgüt ilişkisi tespit edilmiştir. Başka bir suç örgütü olan ve uzun yıllardır tutuklu bulunan NURİŞLER ÇETESİ Uşak cezaevi isyanı sırasındaki "Biz bu devlet için mermi sıktık hem de sizin için, hem de asker için, bu devlet bana Mustafa DUYAR'ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum Veli abi'yi ara Veli KÜÇÜK' ü ara. bizi sor başka bir şey söylemiyorum" şeklinde söylemleri ile Veli KÜÇÜK ile aralarındaki ilişkiyi ortaya koydukları anlaşılmıştır. Şüphelilerden Emin GÜRSES'in yaptığı bir telefon konuşmasında, karşısındaki şahsa Veli KÜÇÜK' ün Sami HOŞTAN aracılığı ile yeğenlerinden 7 Milyon dolar haraç istediğini söylediği, bu görüşme ifadesinde sorulduğunda, aynen doğruladığı ve kendisinin müdahale etmesi üzerine yeğenlerini kurtardığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla örgüt içersindeki Emin GÜRSES dahi Veli KÜÇÜK'ün MAFYA yapılanmasını ve faaliyetlerini açıkça ifade ettiği görülmüştür. Şüpheli Veli KÜÇÜK alınan ifadesinde, Semih Tufan GÜLALTAY'ı tanımadığını beyan etse de Semih Tufan GULALTAY'ın 2007 yılı içersinde Azerbaycanla ilgili Taksimde düzenlediği gösteriye örgütün diğer yöneticileri Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL ve örgüt üyesi Kemal KERİNÇSİZ ile birlikte katıldığı tespit edilmiştir. Elde edilen delillerden Semih Tufan GÜLALTAY ile ilişkileri daha ziyade Muzaffer TEKİN'in sağladığı, fakat Veli KÜÇÜK' ün de ilişki içersinde olduğu anlaşılmıştır. Semih Tufan GÜLALTAY Akın BİRDAL'ın yaralanması olayı ile ilgili tutuklu bulunduğu dönemde, Muzaffer TEKİN'in bizzat kendisi ve ailesi ile ilgilendiği ve her türlü desteği sağladığı bilinmektedir. Diğer taraftan Semih Tufan GÜLALTAY cezaevinden tahliye olduktan sonra da sık sık görüştükleri, hatta Muzaffer TEKİN ile birlikte Sevgi ERENEROL'un toplantılarına katıldığı kamera görüntüleri ile de sabittir. Bunların yanı sıra 4-5 ay kadar Semih Tufan GÜLALTAY'ın yanında kalıp sonrada ciddi mağduriyetler yaşayan müşteki Esra Feride GÖKÇİMEN, yaşadığı mağduriyetlerin yanı sıra, Danıştay saldırısından iki gün önce Muzaffer TEKİN'in 4-5 kişilik kalabalık bir grupla Semih Tufan GÜLALTAY' ın yanına gelip saatlerce toplantı yaptığını, ayrıca Danıştay saldırısı faili Alparslan ARSLAN' ın da olaydan önceki tarihlerde kalabalık bir grupla Semih Tufan'ın ofisine geldiğini beyan etmiştir. Öte yandan Muzaffer TEKİN'in uyuşturucu kaçakçısı olarak bilinen ve 2003 yılı içersinde Almanya da öldürülen Ertuğrul YILMAZ ile çok eskiye dayalı ilişkisinin olduğu, hatta Ertuğrul YILMAZ'a ait Doğuş Factoring şirketine ortak olduğu, 2002 yılı içersinde Doğuş Factoringe ait Ümraniye Dudulluda 7300 metrekare arsanın Muzaffer TEKİN'in üzerine yapıldığı, Doğuş Factoringin avukatlığını Danıştay saldırısı faili Alparslan ARSLAN'ın yaptığı tespit edilmiştir. Ertuğrul YILMAZ'in cenaze töreni kayıtları incelendiğinde Muzaffer TEKİN ile birlikte yeraltı dünyasından birçok simanın cenaze törenine katıldığı, o dönemde cezaevinde tutuklu bulunan Sedat PEKER törene katılamasa bile çelenk gönderdiği, fakat adamları ve avukatlarının birçoğunun katıldığı görülmüştür. MAFYA dokümanında, MAFYA yapılanmasını oluşturacak "sivil kurul" üyelerinden birisinin "ulusal mafya liderliği" rolünü üstlenecek kişi olması gerektiği ve bu kişinin kısa zamanda uluslararası MAFYA ailesinde yer alabilmesi gerektiği belirtilmiştir. "ERGENEKON" terör örgütüne bağlı çıkar amaçlı suç örgütü liderlerinden Sami HOŞTAN'ın ilişkilerine bakıldığında "Ulusal mafya liderliği" koltuğuna oturan kişi olduğu, bu nedenle de Veli KÜÇÜK'ün birçok MAFYA grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği düşünülmektedir. Sayın başkan bakınız altını savunma dilekçemde savunma yazımızda çizdik bir daha okumak istiyorum. "ERGENEKON" terör örgütüne bağlı çıkar amaçlı suç örgütü liderlerinden Sami HOŞTAN'ın ilişkilerine bakıldığında "Ulusal mafya liderliği" koltuğuna oturan kişi olduğu, bu nedenle de Veli KÜÇÜK'ün birçok MAFYA grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği düşünülmektedir. Emin değiller daha düşünüyorlar. Ama iddianameye suçlama olarak yazıyorlar. CMK’nun 170. maddesi nerde? Devam ediyor iddianame, Yukarıda isimleri belirtilen Ergenekon terör örgütüne bağlı suç örgütleri de dahil olmak üzere, ülkemizde faaliyet gösteren birçok suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN'a abi diye hitap ettiği ve saygı duyduğu, suç örgülerinin aralarında yaşadıkları anlaşmazlıklar ve problemleri Sami HOŞTAN'a gederek hakemlik yapmasını istedikleri, dolayısıyla Sami HOŞTAN'ın MAFYA dünyasında etkinliğinin ve otoritesinin her şekilde hissedildiği, tüm bu verilerin Sami HOŞTAN'ın Ulusal mafya lideri olduğunu gösterdiği anlaşılmaktadır. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ bünyesinde faaliyet gösteren MAFYA gruplarının, örgütten aldıkları güçle kendilerini DERİN DEVLET olarak lanse ettikleri, böylelikle bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağladıkları, bir taraftan da gerçekleştirdikleri bazı eylemleri devlet adına yaptıklarına inanarak hunharca gerçekleştirdikleri eylemleri masumane göstermeye çalıştıklarını belirtmiştik. Semih Tufan GÜLALTAY liderliğindeki suç örgütünün telefonları dinlenirken örgüt üyelerinden Günkan TEMELLİ İle konuşan Savaşhan TOSUN "Oğlum bunlar hep yanlış yollara bulaşıyorlar ya." "Şimdi bizim yeğene BİZ DERİN DEVLETİZ hesabına bazı hareketler yapmış EMRE (EMRE GÜLAYTAY'ı kast ediyor)" dediği ve telefonu yanında bulunan Nuh Celal YAYLA'ya verdiği, görüşmenin devamında Nuh Celal’in Emre GÜLALTAY'dan yaşadığı mağduriyeti anlattığı ve telefonu tekrar Savaşhan'a verdiği, Savaşhan TOSUN'un da "Muzaffer abiye gidiyorum TEKİN'e oraya gelecekler hepsi, ben sana söylim." "Benim yiğenime böyle tahsilat olur mu ya. Muzaffer TEKİN'e çağıracam EMRE'yi bunu da çağıracam böyle bişey olurmu oğlum ya" diyerek bir taraftan Emre GÜLALTAY'ın kendisini DERİN DEVLET olarak lanse ettiğini, diğer taraftan da Emre GÜLALTAY'ın yaptığı tehdit olayını adli mercilere bildirmek yerine Muzaffer TEKİN'e bildireceklerini söylemeleri, Muzaffer TEKİN'in bu MAFYA grubu üzerindeki etkisinin hangi boyutta olduğunu açıkça gösterdiği anlaşılmıştır. Sedat PEKER'in 2004 yılında Güler KÖMÜRCÜ ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Korkut EKEN'den bahsederken "Bide bunlar cahil. Bide tutar bir kahve mahve tarattırırlar. Bir iki genç çocuğun eline verip" dediği, bu cümlelerden kısa bir süre sonra "On sene evvelinde olan olayların içinde Güler aklı başında insanlar vardı. DEVLET KARARI, HÜKÜMET KARARI VARDI" "Polis işini yapamıyordu. Adliyeler yapamıyordu. Mecburen eskinden bişeyler oluyordu" dediği, Diğer taraftan (9) nolu gizli tanığın beyanlarında 1995 yılında Gazi mahallesindeki kahvehanenin taranması olayını Veli KÜÇÜK ile birlikte hareket eden Osman GÜRBÜZ'ün gerçekleştirdiğini, aynı oluşum içersinde Sedat PEKER'in de bulunduğunu beyan ettiği, Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, çıkar amaçlı suç örgütü lideri Sedat PEKER'in bir dönem gerçekleştirdikleri illegal eylemleri DEVLET KARARI ile yaptıklarına inandıkları, dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin aldıkları kararları DEVLET ADINA yapıyor havası oluşturarak kendilerini ‘DERİN DEVLET şeklinde lanse ettikleri ve böylelikle kullandıkları suç örgütlerini de bu duruma inandırdıkları anlaşılmaktadır. İddianame sayfa 209, Çıkar amaçlı suç örgütü lideri Sedat PEKER bu duruma o kadar çok inanmış olacak ki, GEBZE ilçesinde düzenlenen bir açılış törenine gönderdiği çelengin törene katılan KAYMAKAM tarafından kıldırtılması karşısında, devletin resmi kamu görevlisi KAYMAKAM hakkında burada ifade edilemeyecek kadar aşağılayıcı ve hakaret edici sözlerle tepki gösterdiği görülmektedir. Başka bir çıkar amaçlı suç örgütü yöneticileri Nuri ERGİN ve Vedat ERGİN’ in Uşak cezaevi isyanı sırasında "BU DEVLET BANA MUSTAFA DUYAR'I ÖLDÜRTTÜ, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum" BİZ BU DEVLET İÇİN MERMİ SIKTIK hem de sizin için, hem de asker için "VELİ ABİ'Yİ ARA VELİ KÜÇÜK'Ü ARA. BİZİ SOR başka bir şey söylemiyorum" sözleri ile ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ adına gerçekleştirdikleri kanlı ve hunharca eylemlerini DEVLET adına yaptıklarım zannettikleri anlaşılmaktadır. Sayın başkan, yukarıda değinilen olaylarla ilgili birçok olayla ilgili açılmış davalar verilmiş kararlar mevcuttur. O davalarda değerlendirme dışı bırakılan bir kısmı zamanaşımına uğramış suçlar ile ilgili telefon kayıtlarına ve haberleşme kayıtlarına yeniden değer verilerek bir kısım hayali yorum ve tespitlerle insanları suçlamak hukuka aykırıdır. Bireysel ve teşekkül halinde veya değişik suç yapılanmaları veya örgüt şeklinde işlenen suçların somut deliller dışında, sadece birbirleriyle basit haberleşmelerden ibaret iletişimlerinin suç delili gibi takdim edilmesi kabul edilemez. Yukarıda savcılar tarafından yapılan yorum, tespit ve değerlendirmelerde düşünülmektedir. Şeklinde kesin olmayan, delile dayanmayan, kişisel kanaat ve yorumlarını ortaya koydukları görülmektedir. Savcıların, delile dayanmayan, somut olaya dayanmayan, zaman ve mekan kavramı yok edilmiş suçlamaları hukuka aykırıdır. Somut olay ve delili ortaya konulmadan yuvarlak laflarla yapılan suçlamalar karşısında, savunma neye göre savunmasını yapacaktır. İddianame devam ediyor, Şimdi de "ERGENEKON" terör örgütün MAFYA yapılanması ile ilgili genel deliller anlatılacak, sonrasında da örgüt bünyesinde faaliyet gösteren MAFYA liderleri tek tek anlatılacaktır. Emniyet Müdürü Hanefi AVCI'nın 20.02.2008 tarihinde Tanık olarak alınan ifadesinde özetle;Halen Edirne Emniyet Müdürlüğü görevini devam ettirmekte olan tanık Hanefi AVCI bu güne kadar İstanbul-Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlükleri, İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. İfadesinde ise özetle, sayın başkan ifadeye girmezden önce tekrar söyleyeyim. Şimdi yukarıdaki telefon tapeleri ve diğerleri önleyici kolluk hizmetleri bakımından istihbari önleyici kolluk hizmetleri bakımından değerlendirile bilir. Araştırılabilir hiç bunda bir beis yoktur. Ama bir dava konusu haline getirmek için somut delil bilgi lazım. Gizli tanıklarla ilgili bölümde yeri geldikçe ifade edeceğiz. Gizli tanıkların söylediği beyanların da akla mantığa uygun olması lazım. Zamana mekana uygun olması lazım ve yine tekrar söylüyorum gizli tanık ifadeleri özürlü delildir. Tek başına hüküm ifade etmez. Yan delillerle desteklenmesi gerekir. Bunu da burada diğer bölümle ilgili ifade etmek zorunluluğu duydum. Şimdi Hanefi Avcı’nın ifadesinden bahsediyor, iddianame özetle; Diyarbakır'da 1984–1992 yılları arasında İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptığı sırada JİTEM diye bir kuruluşun olduğunu ve Ankara' da VELİ KÜÇÜK isminde birinin bu işin başında olduğunu duyduğunu, tekrar ediyoruz duyduğunu, Ancak o dönem kendisini hiç görmediğini ve bir irtibatının olmadığını, 1992 yılında İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığını, Bu dönem içerisinde görev gereği birçok şahsın irtibatlarının takip edildiğini, O dönemde mafyacı olarak bilinen SAMİ HOŞTAN, ALİ FEVZİ BİR, MEHMET ÖZBAY (ABDULLAH ÇATLI olduğu sonra anlaşılan), SEDAT PEKER, MEHMET HADİ ÖZCAN, YAŞAR ÖZ gibi adamların birebir VELİ KÜÇÜK ile irtibatlı olduğunu, Veli KÜÇÜK'ün de o dönem Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görev yaptığını, o dönemde JİTEM ile resmi bir bağlantısının olmadığını, konumundan dolayı VELİ KÜÇÜK'ün takip edilmediğini, ancak devlet görevlileri, polis ve askeriye ile irtibatlı olan mafyavari şahıslan takip ettiklerini, bu esnada bu şahısların irtibatlarının ortaya çıktığını, Bu görüşmelerde daha çok sürekli "VELİ ABİNİN YANINA UĞRADIK" gibi hususların geçtiği fakat telefonda açık olarak başka bir şey görüşmediklerini, hatta o dönem komisyona verdiğini ifadede VELİ KÜÇÜK'ün arabasının tamiratından, kullandığı cep telefonlarına kadar parasını SEDAT PEKER'in ödediğini, bu hususun araştırılması gerektiğini söylediğini, ancak o dönemde araştırılmadığını, daha sonraki yaptığı görevlerde de bu irtibatları çok sık duyduğunu ve bu isimlerden bazılarının Susurluk Davası olarak bilinen mahkemede yargılandığını, Bunların arasında YAŞAR ÖZ, SAMİ HOŞTAN, ALİ FEVZİ BİR, KORKUT EKEN ve diğer polis memurlarının olduğunu, Susurluk Komisyonunda VELİ KÜÇÜK ile irtibatlı yukarıda belirttiği isimlerin hepsinin çeşitli defalar mafyavari örgütlenme yapmak suçlamaları ile mahkeme önüne çıktıklarını, müteahhit defalar yargılandıklarını, hatta HADİ ÖZCAN'ın o dönemki takip ve izlenmesinde VELİ KÜÇÜK ile alakalı çok açık beyanlarının olduğunu, incelendiği takdirde bu dosyalarda da geçmiş dönemde konu ile alakalı bazı beyanlarının olabileceğini, belirtmiştir. İddianame böyle diyor. Şimdi iddianameye baktığınız zaman suç tarihinin burada 1984–1992 yılına kaydırıldığını görmekteyiz. Şimdi burada ismi geçen şahıslar o tarihteki ilişki veya suçlamaları nedeniyle Şahit Hanefi Avcı’nın da açıkladığı gibi yargılanmış, hükümlendirilmiş veya haklarında takipsizlik kararı verilmiştir. İddianame savcıları tarafından zamanaşımına uğramış, sayın başkan 84 den bahsediyoruz 92 den bahsediyoruz 30 seneden bahsediyoruz. Zaman aşımına uğramış yargılama veya soruşturma konusu yapılmış bu olayları ve kişileri yeniden gündeme getirmesi hukuken mümkün değildir. Bir olayla ilgili ancak bir kez kesin hüküm verilir genel hukuk kaidesinin bu şekilde olduğu unutulmuş gözükmektedir. Kaldı ki; Jitem ve Veli Küçük ile ilgili yaklaşık 25-30 sene önceki görevine dair iddialar, Veli Küçük’ün o tarihte asker kişi olması nedeniyle ancak askeri savcıların ve mahkemelerin görevine giren suçlardır. Bunların yanında Hanefi Avcı, sadece duyduğunu söylemektedir. Duyduklarının araştırılması gerektiğini ifade etmektedir. Somut bir olay ve delil ortaya koymamaktadır. Sayın başkan duyduğunu söyleyen şahit bütün hukuk kurumlarında anglasangson hukukunda kara Avrupa’sı hukukunda sorundur. Duyduğunu söyleyen şahidin beyanlarına itibar edilmesi için kriterler vardır. Genel kural şudur, duyduğunu söyleyen şahidin beyanına itibar edilmez. İtibar edilmesi için duyduğunu söyleyen şahidin beyanlarının diğer bilgi belge olgularla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca hayali Ergenekon ve mafya ile ilgili dokümanların 1999 yılına ait olduğu savcılar tarafından da kabul edilmektedir. Buna göre 1984–1992 yılları arasındaki varlığı iddia edilen olayların nasıl olup da, bu uyduruk belgelerle ve ucube örgütle irtibatlı olduğunun da ortaya konulması gerekmektedir. Zaman ve mekan mefhumu yok edilerek, kafa karışıklı ve bilgi kirliliği yaratılarak insanların üzerine suç atmak, sürekli suç işlermiş gibi tanıtmak hukuka aykırıdır. İddianame devam ediyor, ERGENEKON terör örgütünün kontrol altında tuttuğu ve yönlendirdiği suç örgütü liderleri ve bu kişilerle "ERGENEKON" örgütünün İrtibatı ayrı ayrı anlatılacaktır. Ayrıca 6 nolu gizli tanığın 29.02.2008 günü İstanbul C. Başsavcılığında alınan ifadesinde; Askerliğini İzmit İl Jandarma Komutanlığında yaptığını, Veli KÜÇÜK'ün bu dönemde alay komutanı olduğunu, o dönem içerisinde Sami HOŞTAN'ın Veli KÜÇÜK'ü sık sık ziyaret ettiğini, hatta Veli KÜÇÜK'ün başka bir birliğe tayini çıktığında düzenlenen uğurlama partisine bile geldiğini, ayrıca o dönemde Hadi ÖZCAN'la bir kere Kriptolu telefonla görüştüğünü duyduğunu, bir kere de Sedat PEKER' ile görüştüğünü duyduğunu, doğru mu duydu yanlış mı duydu onlarda belli değil. Ayrıca Veli KÜÇÜK'ün ajandasında Sedat PEKER, Ali İhsan USLUKOL ve Rahmi SEYMEN isimli şahısların bulunduğunu ve bu şahısların Veli KÜÇÜK ile sık sık görüşen şahıslar olduğunu, Veli KÜÇÜK'ün Ali İhsan USLUKOL, Sami HOŞTAN ve Rahmi SEYMEN ile daha çok yüz yüze görüştüğünü, ancak Sedat PEKER'in kendisinin askerlik yaptığı bu dönemde Veli KÜÇÜK ile yüz yüze görüşmek için geldiğini hiç görmediğini, ancak Rahmi SEYMEN’in ailece geldiğini, Sami HOŞTAN'ın da yalnız geldiğini beyan etmiştir. Şimdi iddianamedeki bu bölümdeki suçlamalar Veli Küçükle ilgili suçlamalar 1992 yıllarını kapsamaktadır. O tarihte asker olduğu iddianame savcıları tarafından bilinmektedir. Ortada bir suç var ise bunu değerlendirmek iddianame savcılarının görevi değildir. Askeri mahkemelerin askeri savcıların görevidir. CMK’nun 250, 251, 252. maddeleri de bunu emretmektedir. Askeri makamlardan izin alınmadığından durma kararı vererek dosyayı yetkili ve görevli Genelkurmay Askeri Savcılığına gönderilmesi Genelkurmay Başkanlığı nezdinde kurulan yetkili ve görevli askeri mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir. Mevzuat budur. Diğer şahıslar ile ilgili olarak da, yukarıda söylendiği gibi yargılama konusu yapılmış olay ve kişilerin yeniden suçlu gibi gösterilip yeniden yargılama konusu yapılması, ancak mükerrer dava niteliğindedir. Bu nedenle CMK 230ve diğer 223. maddeleri gereğince reddi gerekir. Kaldı ki bu beyanda geçen suçlamalar örgüt suçu bakımından zaman aşımı da olmuştur. Ayrıca çeşitli af kanunları nedeniyle de affa uğramıştır. Kaldı ki, gizli tanığın doğru söyleyip söylemediği de belli olmadığı gibi, bir an için doğru söylediği kabul edilse bile; Veli Küçüğün ismi geçen şahıslarla görüşmesinde suç unsuru olup olmadığı, suç teşkil eden faaliyetlerde bulunup bulunmadıkları, bu görüşmelerin, askerlik görevini ifa eden Veli Küçük’ün üst amirlerinin bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığı da belli değildir. İnsanların görüşmelerini yasaklayan herhangi bir yasa maddesi de yoktur. Bu nedenle bu gizli tanığın beyanlarının ve bu tanık beyanları dayanak gösterilerek yapılan suçlamaların da hukuki bir değeri yoktur. İddianame devam ediyor, Gizli tanık DİLOVASI'nın 17.05.2008 günü Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde özetle; 1975 yılında sayın başkan, 1975 yılından itibaren DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C terör örgütleri içersinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, 1992 yılında DEV-SOL örgütünün kendisini Gebze-Dilovası’nda, Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmaya yerleştirdiğini Veli KÜÇÜK'ün de yanında istihbarat subayları ile birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifine gelip gittiğini, Veli KÜÇÜK'ün o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğunu Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bu firmaya kağıt üzerinde ortaklıklarının olmadığını, ancak bu firmadan pay aldıklarını, tonlarca yükün geldiğini ancak küçük bir kısmının gümrüklü olarak çıktığım, kalan diğer kısmın kaçak olarak çıkarıldığını, yapılan bu kaçakçılık işinden Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgisinin olduğunu, Gebze'de o dönemde kooperatifte Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ isimli şahısların da olduğunu, bu şahısların civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaptıklarını, şirketlerin ellerinden nakliye imkanlarını alarak şirket sahipleri ve çalışanlarını darp ettiklerini, ancak bu şahısların jandarma tarafından korunduğunu, hiç gözaltına alınmadıklarını, Ahmet Tekin BAYKAL'ı da DEV-SOL'cu olarak bildiğini, bu şahsın 1990'lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru alemde bilinen birisi olduğunu, arkasında polis ve jandarmanın olduğu yönünde söylentilerin olduğunu, bu şahsın Dilovası Motorlu taşıyıcılar kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimlerinin olduğunu, aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmaların olduğunu, bu tartışmaları bitirmek amacıyla kooperatifin yöneticilerinin ve Veli KÜÇÜK'ün araya girdiğini ve sorunun çözüldüğünü beyan etmiştir. İddianamedeki suç tarihinin 1975 yılına kaydırıldığı anlaşılıyor. Yani demek ki Veli Küçük 40 sene evvel bu ucube örgütün reorganizasyonu gerektiğini görmüş 25 yıl bekleyerek lobi, Ergenekon, mafyanın yeniden yapılandırılması ismi verilen dokümanların yazılmasını beklemiş, Bunlar ne kadar akla mantığa aykırı suçlamalardır. Kaldı ki, tekrar ediyoruz bu yönde Veli Küçük’le ilgili suçlar varsa asker şahıstır. Rüşvet mi aldı? Mafyaya destek mi verdi? Görevini suiistimal mi etti? Zimmetine para mı geçirdi? Bunlarla ilgili görev yapmak bu mahkemenin görevi değildir sayın başkan. Sayın savcıların görevi de değildir. hangi mahkemelerin hangi suçlara bakması gerektiği hususu anayasayla düzenlenmiştir yasalarla da düzenlenmiştir. Aksi davranış görev tecavüzüdür anayasaya aykırılıktır. Bu iddianame ile ilgili notların askeri savcılıklara gönderildiği bilinmektedir. Bugüne kadar bu iddialarla ilgili askeri savcılıkların harekete geçmediği de bellidir. O halde zaman aşımına uğradığı bilinen bu savcıların bu mahkemenin görevinde olmadığı bilinen olayların gündeme getirilmesinin iddianamede yazılmasının mantığını nasıl izah edeceğiz. Neyle izah edeceğiz. Tekrar hatırlatıyorum 250, 251, 252. maddeye bakınız asker şahısların görevleri hariç askeri mahkemenin görevine giren suçlar hariç yüksek yargı organlarının yargılama kapsamına giren suçlar hariç diyor. Kişiler hariç. Bir başka husus daha var, ne diyor bu Dilovası; ben diyor DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C örgütlerinde üst düzeyde aktif görev yaptım. Sayın başkan, DHKP/C örgütünün üst düzeyinde görev yaptığını kabul eden bu şahsın kaç kişinin ölüm emrini verdiği kaç kişiyi de öldürttüğünü de yazmışlar mı sayın savcılarımız. Yazsalar da bileydik. Kaç silahlı suikast ve terör faaliyetine iştirak etmiştir? Halen örgüt emriyle mi hareket etmektedir? Çok iyi bildiğiniz gibi örgüt üst düzey yöneticisi olan bu görevi sürdüren insanlar örgütten kopmazlar. Emir komuta ilişkilerini sürdürürler. Yani bu Dilovası denilen şahıs halen DHKP/C örgütünün yada DEV-SOL örgütünün emri ve talimatları doğrultusunda mı bu ifadeyi vermiştir? Dilovası ile ilgili bölümde ayrıca değinilecektir kendi beyanları vardır Dilovası’nın sayın başkan, iddianame içerisinde de yer almaktadır. Tanık dil ovası diyor ki; biz örgüt olarak cezaevinde de cezaevi dışında da dezenformasyon yaparız. Yaptık bu ifadenin örgütün talimatı doğrultusunda verilmediğini nasıl denetlemiş savcılar? Biz nasıl denetleyeceğiz? Bu şahsın kim olduğunu biliyorlar. Sayın mahkemenizde dinleyecek, ama bu kadar açıkça cezaevinde de bulunduğu sırada dışarıda da örgüt adına dezenformasyon yaptıklarını propaganda yaptıklarını söyleyen şahsın beyanlarına itibar etmek de mümkün değildir. ifadesinin doğruluğunu test edecek verilerde buraya konulmamıştır. Türkiye, askeri görevliler ve kolluk görevlilerinden veya bu arada Veli Küçük’ten nefreti halen devam etmekte midir? Bu gizli tanık Dilovası’nın acaba halen cezaevindeyse cezaevinden dışarıdaysa dışardan örgütsel talimatlarını yağdırmaya devam mı ediyor. Bunların cevabı yoktur. Bu nedenle gizli tanık Dilovası’nın mesnetsiz beyanlarının da bir değeri yoktur. Tekrar ediyoruz suç tarihleri 1995-92 yıllarına kaydırılmaktadır. B iddianamede zaman mekan karmakarışık olmuştur. Ve gizli tanık beyanı özürlü bir beyandır. Hem mahkemenizce denetlenmelidir çok ciddi bir şekilde denetlenmelidir. Hem de savunmaya bu ifadeleri denetleme fırsatı verilmelidir. Kimliği ortaya çıkmayacak şekle somut veriler ortaya konulmalıdır sayın başkan. Yoksa sadece gizli tanık beyanıyla hiçbir yere varmak hüküm kurmak mümkün değildir. 2001 yılında iddianame devam ediyor, 2001 yılında yakalanan Tuncay GÜNEY örgütün MAFİA yapılanması ile ilgili olarak şunları anlatmıştır. 2001 yılındaki Tuncay Güneyin ifadelerine bakıyoruz. Döndük 2001 yılına, Şüpheli Sedat PEKER'in 23 yaşından beri Veli KÜÇÜK'ün yanında olduğunu, ilk dönemler sokak kabadayısı olduğunu Veli KÜÇÜK ile tanışmasından sonra, örgütlenmeye başladığını, Sedat PEKER in örgütlenmesinin öbür mafya gruplarına benzemediğini, her kurumda ve farklı konumlarda adamlarının olduğunu ve çevreye yüklü miktarlarda para dağıttığını, Veli KÜÇÜK'ün "mafya" yapılanması olarak ilk sıraya Sedat PEKER'i koyduğunu, çünkü Sedat PEKER'in laftan çıkmayıp söz dinleyen, Veli paşanın bir dediğini iki yapmayan, oğlu gibi sevdiği bir kişi olduğunu, Sedat PEKER'in "depremzedelere yardım etmesi" gibi halka bazı yardımlarda bulunmasının, Veli paşanın teorisi olduğunu, Sedat PEKER'in de bu teori üzerinden hareket ettiğini, Veli KÜÇÜK'ün Sedat PEKER gibi bir çocuğu yirmi üç yaşından beri yürüttüğünü, kendisinin Veli KÜÇÜK'le birlikte olduğu dönemde Ergenekon - lobiyi çözdüğünü, ancak mafyadaki insanları" yönetirken nasıl kendini kamufle edebildiğini çözemediğini, Sami HOŞTAN ile çok iyi irtibatının olduğunu, Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, bir dönem Veli KÜÇÜK'ün bilgisi dahilinde, Sami HOŞTANLA ilgili olarak, Fransız İstihbaratı OJD Türkiye sorumlusu ile görüştüğünü, görüşme talebinin OJD den geldiğini, Doğu PERİNÇEK, Doğan DUYAR (Hasan YALÇIN'ın yardımcısı ve Paris muhabiriymiş) vasıtası ile Palas Otelinde bir görüşme yaptıklarını, Fransız İstihbarat sorumlusunun, "Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu işi yaptığını Veli KÜÇÜK'ün de uzun zamandır buna sahip çıktığını, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, tekrar ediyorum sayın başkan, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, JİTEM'in uyuşturucu trafiğinde yer aldığını" anlatarak Sami HOŞTAN'la görüşmek istediğini, kendisinin de Sami HOŞTAN'ı telefonla aradığını, fakat Sami HOŞTAN'ın kendisine kızarak "Veli abiye sor eğer bir şey varsa Veli abi açıklasın" dediğini, bu görüşmeden sonra şahısların yanından ayrılarak Drej Ali'nin Bakırköy’deki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluştuklarını ve konuyu anlattığını, bu arada Veli KÜÇÜK'e bilgi verdiğini Veli KÜÇÜK'ün de "Sami HOŞTAN'a görüşme yapmamasını" söylediğini, kendisine de "Doğuya söyle Fransız istihbaratından gelenleri yönlendirsin oyalasın, askerler yapmıyor desin "dediğini, Ali YASAK ile ilgili olarak da, susurluk kazası sonrası, kaza yerine ilk giden şahsın Drej Ali olduğunu Veli Paşa'nın orada bulunan görevlileri arayarak, cenazenin Drej'e teslim edilmesini söylediğini, ayrıca Drej Ali nin otodaki çantayı aldığını, Veli Paşa'nın olay sonrasında "Allahtan biz o çantayı şey yaptık, eğer çanta başkalarının eline geçseydi mahvolurduk, bizi bertaraf ederlerdi" dediğini, Drej Ali ile bu konuda sohbet ettiğini, Drej Ali'nin "Abdullah ÇATLI yemek yediğimiz faturalardan harcadığımız fişlere kadar notlarını tutardı" diyerek bütün belgelerinin çanta içersinde olduğunu, çantayı "yukarıya abiye gönderdim" diyerek Veli KÜÇÜK'e gönderdiğini ima ettiğini, Semih Tufan GÜLALTAY ile ilgili olarak ise; Akın BİRDAL'ın vurulması emrini YEŞİL kod Mahmut YILDIRIM'ın verdiğini, Yeşil'in Veli KÜÇÜK'ün adamı olduğunu, Yeşilin adamının da Cengiz Astsubay olduğunu, Semih Tufan GÜLALTAY'ın Akın BİRDAL'ı vurmaktan yakalanıp ceza evine konulduğunu, Bir dönem Semih Tufan'ın kardeşi Emre GÜLALTAY'ın Korkmaz YİĞİT'i sıkıştırdığını, bunun üzerine Veli KÜÇÜK'ün Emre yi yanma çağırdığını, Emre GÜLALTAY'ın Veli KÜÇÜK'ün karşısında "iki büklüm oturarak" bir emri olup olmadığını sorduğunu, Bunların haricinde VELİ KÜÇÜK ile ilişkili mafya gurupları olarak; altıncı filodaki Havacı OĞUZ'un olduğunu, ayrıca Şenol ACAR m olduğunu, yine Veli KÜÇÜK'ün Ali İhsan USKOL'un oğlu, Levent USKOL aracılığı ile Kürşat YILMAZ'la görüştüğünü beyan etmiştir. Tuncay Güneyin beyanları böyle. Tuncay Güney ve beyanlarıyla ilgili diğer açıklamalarımızı burada tekrar ettiğimizi ifade edelim. Ancak Tuncay Güney’e sorulması gereken şudur? Başkalarını yabancı istihbarat servislerinin elemanı olarak suçlayan Tuncay Güney acaba, kendisini hangi istihbarat örgütünün elemanı hangi yabancı istihbarat servislerine hizmet ediyor. Bunu söylememiştir. Niye söylemiyor. Sahtecilikten dolandırıcılıktan yargılaması yapılan bunları da ifade ecen kabul eden biri Tuncay Güney. Şimdi bu ifade de yargı makamlarını dolandırıp dolandırmadığı beli mi? İfadelerinin zaman ve mekan bakımından çelişkilerle dolu olduğu açıktır. Jitem gibi bir kuruluşu bütün personeliyle kaçakçı, eroin taciri gibi göstermek veya iddia etmek, olsa olsa iftira ve hakaret suçunu oluşturur. Somut delillerini ortaya koymadan ve iddianamedeki zaman ve mekan ölçüsü ortadan kaldırılarak yapılan suçlamalar, iddianame ciddiyetine ciddi bir gölge düşürmektedir. Olur mu böyle bir şey oraya yaz sanki jitem işte hepsi efendim askerler eroin kaçakçısı uyuşturucuya yol veriyor. Sayın başkan böyle bir şey olabilir mi? bunu buraya yazmak için delillerini koymak lazım. İddianamede başlık amaç: "ERGENEKON" terör örgütünün MAFYA gruplarını kontrol etmesinin ya da kendi MAFYA gruplarını oluşturmasının ne gibi bir amacı vardır? Bu durum birkaç madde halinde özetlenebilir. 1-ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ gerçekleştirecekleri yada gerçekleştirmeyi planladığı silahlı eylemleri bu MAFYA gruplarına yaptırır. Böylelikle bazen eylemlerin faili meçhul kalmasını, faili yakalandığı takdirde de olayın gerçek planlayıcısı olan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ mensupların deşifre olmasını engellemeyi amaçlar. Sayın başkan savcılar böyle bir yorum yapıyorlar. Tamamen dayanaksız somut delile dayanmayan bir suçlama. Neye dayanarak bunu söylüyorlar. Bu ifade ettikleri şey olmuş olaylara mı dayanıyor? Olacak olaylara mı dayanıyor? Bu belli değil eğer gerçekleşmiş olaylara dayanıyorsa, tarih saat zaman yer kişi mağduru ortadaki para sağlanan menfaat bunları ortaya koymaları lazım. Bakın tespite şimdi, gerçekleştirecekleri yada gerçekleştirmeyi planladığı silahlı eylemlerini mafya gruplarına yaptırır. Yaptırmış mı? var mı elinizde böyle bir delil yok. Ama genel yuvarlak laflarla yaparlardı, yapacaklardı, bide deşifre olmamasını engellemeyi amaçlarmış. Yani 80 yıllık örgüt madem deşifre olmamayı planlamış niye car car car telefonda konuşmuş. 34 defa. Bu ne biçim deşifre olmamak. İddianame devam ediyor, Bu hususla ilgili örnek vermek gerekirse, Sabancı suikastı faili Mustafa DUYAR tutuklu bulunduğu Uşak Cezaevinde Nuri ERGİN- liderliğindeki suç örgütü tarafından öldürülmüştür. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNE yönelik yapılan Soruşturma sırasında ihbar mektubu ile gelen CD içersindeki görüntülerden ve söylemlerden Mustafa DUYAR'ın öldürülmesi olayını Veli KÜÇÜK'ün azmettirdiği anlaşılmaktadır. Fakat bu güne kadar yapılan soruşturma ve kovuşturma sürecinde Veli KÜÇÜK'ün hiçbir şekilde ismi dahi geçmediği halde sadece olayı gerçekleştiren MAFYA grubu yöneticileri ve tetikçileri gerekli cezalara çarptırılmıştır. Dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ kullandığı bu yöntemlerle hem amaçları doğrultusunda belirledikleri kişinin öldürülmesini sağlamış, hem de talimatı veren ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin kesinlikle deşifre olmalarını engellemiştir. İddianame böyle diyor savcılar böyle değerlendiriyor. Şimdi sayın başkan bir bölüme geliyorum. Savcılar nasıl öğrenmişler bu işi Ergenekon terör örgütüne yönelik yapılan soruşturma sırasında gelen ihbar mektubu içinde çıkan CD’de öğrenmişler. Yani 2007 den sonra öyle anlaşılıyor. Sayın başkan, Mustafa Duyar’ın öldürülmesi ile ilgili dava görülmüştür. Ergin kardeşlerin bu beyanları da yani kendilerine ihbar diye gelen beyanları da CD’de gelen beyanları da yeni bir beyan değildir. Seneler önce Bilecik Cezaevi olayları sırasında gündeme getirilmiştir. Medyada yayınlanmıştır. Ergin kardeşlerin ve adamlarının kendilerine kamuoyu önünde öne çıkartacak dikkat çekecek şekilde beyanda bulunup bulunmadıkları da belli değildir. Çünkü yargılandıkları suçlar ve üstlendikleri öldürmeler itibariyle alacakları nihai ceza açısından bir veya birkaç kişinin öldürülmesi suçunu üstlenmeleri de fark etmeyecektir. Neticede ceza açısından. Kaldı ki; böyle bir suç işlenmesi söz konusu ise; bu Veli Küçük’ün askerlik görevi sırasında işlenmiş olabilir, yine askeri mahkemenin görevini ……. Kaldı ki, o davayı araştıran soruşturan yargılamaya bakan mahkemelerdeki tutanaklar buraya getirilip konmamıştır. Yıllar önce ifade edilen bir şeyin medyada yayınlanan bir şeyin yeni bir suç muş gibi takdim edilmesi delillerin de ortaya konması anlaşılır gibi değildir. nedir burada savcıların yazdıklar? Mustafa Duyar’ın öldürülmesi emrini Veli Küçük’ün verdiğidir. Bunun somut delili nedir? Yok, yok. Oradaki davaya bakan savcılar mahkemeler bunu görmezden mi gelmişler? Bunlar kabul etmek mümkün değildir. iddianame devam ediyor, 2- Tüm örgütlerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için paraya ve gelire ihtiyacı vardır. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ de örgüte gelir temin etmek için diğer unsurların yanında MAFYA gruplarından da faydalanırlar, bu grupların bir kısmı uyuşturucu kaçakçılığı yaparken bir kısmı da çek senet tahsilatı ve haraç alma gibi faaliyetlerde bulunarak örgüte gelir temin ederler. İddianame böyle söylüyor sayın başkan, İddianameye göre 1965 yılına kadar Türkiye’de hazırlık aşamasını tamamlayan uyduruk örgüt yani 1923 de kurulmuş, cumhuriyetle yaşıt Veli Küçük’ün son yıllarına kadar para getirecek işleri organize etmemiş. Üstelik NATO destekli. Mafya gruplarından gelecek mafya gruplarından gelecek paraya ihtiyaç göstermesi gariptir. Eğer böyle çok gizli bir örgüt düşünüyorsa her halde 80 yılda koca koca holdinglerini şirketlerini kurmuş olması gerekir. Yani bu mafyadan para dilenecek hale gelen 80 yıllık bir örgüt, örgütle vehim edilen savcılar tarafının nitelikleri nasıl bağdaşıyor. Bu kadar beceriksiz adam topluluğu mu bunlar? Çok akıllı örgüt hiçbir işe bulaşmaz mafyadan da uzak durur yada mafya geçinen şahıslardan da yasal olarak parasını kazanır. Nerde bu para? Kim kime ne para aktarmış? Savcıların bahsettiği para nerde? Hangi organik bağ var? Yani bir kısım yakıştırmalarla yada bir kısım ne olduğu anlaşılmayan Ergenekon uzmanları gözüken şahısların ortaya koydukları ipe sapa gelmez yorumlarla bunlara dayanarak gazete haberiyle değerlendirme yapılması mümkün değildir. daha önceden çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek veya üye olmaktan; çek senet tahsilatı ve yağması suçlarından mahkum olmuş kişi ve grupları yan yana koyarak bunların birlikte hareket ettiğini birlikte hareketlilik içinde olduğunu iddia etmek, bu iddianamenin genel yapısına uygun hayali bir suçlamadır ve hukuki değildir. bu daha önce ayrı ayrı yargılamaları yapılan çete suçlarından yargılanan tutuklanan tutuklanan hükümlendirilen insanların bir arada hareket ettiklerini onların telefon tapelerini dinleyen savunmalarını dinleyen şahitlerini dinleyen mahkemeler fark etmediler mi? kaldı ki, orada bir çete suçundan yargılanmışlar şimdi buda mı olacak örgüt suçu? İddianame devam ediyor, Uzun yıllardır Veli KÜÇÜK ile irtibatlı olan Sami HOŞTAN uyuşturucu kaçakçılığı suçundan Yurt dışında ve ülkemizde defalarca hapis cezası almıştır. Bu hususla ilgili Tuncay GÜNEY Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını Veli KÜÇÜK'ün de bu şahsı koruduğunu beyan etmiştir. Yani Sami Hoştan’ı Veli Küçük korumuş da Sami Hoştan yurt içinde ve dışında birçok yargılamasında neden mahkum olmuş? Yani üst düzey patronu Veli Küçükse bu örgüt çok bir birine tutkun gizliyse nasıl mahkum olmuş. Bu mahkumiyet kararlarının tarihleri ne? Tuncay Güney var saydığı bu ilişkiler yumağının neresinde? Ne kadar içinde? Kaldı ki ifadelerini de inkar ettiğini diğer usule ilişkin beyanlarımızı bir tarafa koyuyoruz. Veli Küçük ile Sami Hoştan’ın ilişkisi olmasının bunların örgüt bağı içinde irtibatlı olduğunu göstermez ki. Yani her bir birine merhaba diyen nasılsın diyen insanları siz örgütsünüz deyip içeri mi atacağız? Örneğin bu adı geçen kişilerle daha birçok kişinin doğrudan veya dolaylı irtibatları olabilir. Eğer bir örgütsel bağ olduğu iddia ediliyorsa bunun somut verileri delilleri de ortaya konulmalıdır. İddianame devam ediyor, Ayrıca Tuncay GÜNEY "Veli KÜÇÜK, Korkmaz YİĞİT gibi birinden bir şey almayı düşündüğünde, mafya olarak SEDAT PEKER'i, gazeteci olarak ta kendisini şahsın üzerine saldırtarak, koparacağı şahsı sıkıştırıp istediğini aldığını" söylemiştir. Bu iddianın doğruluğu ise Emin GÜRSES'in telefon konuşmalarında ve ifadesinde açıkça görülmektedir. Yine Tuncay Güneyin diğer itirazlarımız bir yana açıklamalarımız bir yana çelişkili beyanlarıyla karşı karşıyayız. Somut olay ve delilleri otaya konulmadan birilerinden para alırdı beni gönderirdi alırdık. Kime göndermiş? Kimden ne para tahsil edilmiş? Bir Korkmaz Yiğit’in adı geçiyor. Korkmaz Yiğit’i çağırıp dinlemişler mi sayın savcılar. Sayın başkanım Korkmaz Yiğit’in bu iddialarla ilgili duruşmaya celp edilmesini ve dinlenmesini talep ediyoruz. İddianame devam ediyor, Örgüt mensuplarından Emin GÜRSES bir telefon konuşması ile alınan ifadesinde VELİ KÜÇÜK'ün Sami HOŞTAN aracılığı ile yeğenlerinden 7 Milyon Dolar haraç istediğini, kendisinin devreye girmesi sonucu olayı engellediğini ifade etmiştir. Şimdi sayın başkan, iddianame savcılarının delil diye sundukları telefon konuşmaları yukarıdaki izah ettiğimiz bu örgütün bütünüyle ilgili vehim ettikleri iddiaların ne kadar yersiz olduğunu ortaya koyuyor. Ne kadar çelişkili olduğunu da gösteriyor. Şimdi bakalım Veli Küçük Emin Gürses ile emir komuta içerisinde ve örgütsel bağ içinde hareket edecek 3. şahıslardan para toplayacaklar Veli Küçük aynı zamanda hem kendi en yakın adamının kardeşlerinden veya göre örgütün diğer elemanlarından 7 milyon haraç isteyecek? Yani sayın başka tekrar ediyorum, Veli Küçük iddianameye göre üst yönetici Emin Gürses onun altında örgütsel ilişkileri var diğer adamlarla da 7 milyon dolar haracı zorla almasına gerek yok örgüt liderinin bana 7 milyon dolar gönderin der gönderirler. Böyle bir şey olabilir mi? kendi elemanından haraç alan örgüt. Hiç duydunuz mu sayın başkan. Yani kaldı ki bir örgütsel ilişki örgütsel kar kazanç bir şey söz konusuysa aralarında emir komuta ilişkisi bağlantı varsa bu parayı zaten kırışacaklar demektir. Bu 7 milyon neyse parayı da alırlar kırışırlar. Bu nasıl örgütsel bağ ilişki yani bu terör örgütü kendi kardeşlerini mi soyuyor? Devam ediyor iddianame, Ayrıca örgüt kamuya açık yerlerde gerçekleştirdiği toplumsal gösteri, yürüyüşü ve benzer faaliyetlerde bu MAFYA gruplarını yine amaçlan doğrultusunda kullanırlar ve bu şekilde olaylarda gerekirse toplumda huzursuzluk, kargaşa, anarşi ve terör meydana getirmek için her türlü eylemi yaptırırlar. Yani sayın başkan, Terör örgütleri her türlü faaliyette bulunurlar bulunabilirler ancak yargılamaya konu kişi ve ortaya konulan çıkar amaçlı grupların bu yönde hareket ettiklerini, yasa dışı ilişkilerde bulunduklarını böyle faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koyan ne vardır? Hangi zaman kimle kargaşa anarşi terör meydana getirmişler? Mafyayla işbirliği içerisinde hangi zaman? 75’demi 65’demi 35’demi 2005’demi kimle kim emir veren kim kargaşaya katılanlar kimler? Kargaşa çıkan anarşi çıkan olaylar hangileri? Bunlar yok ama suçlamaya bakın. Bu şekilde olaylarla gerekirse toplumda huzursuzluk karga anarşi ve terör meydana gelmesi için her türlü eylemi yaptırırlar. Yaptırmışlar mı? yaptırmışlarsa niye yazmadık iddianameye? Böyle dayanağı olmayan hayali yorum ve değerlendirmelerle suç ve suçlu yaratılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır görülmektedir. Bunu da hukuken kabul etmek mümkün değildir. İddianame devam ediyor, şüpheli Sami Hoştan’ın Ergenekon terör örgütüyle irtibatı; Sami HOŞTAN 1947 Üsküp doğumludur, yani Makedon’dur yani Arnavut’tur onu yazıyor iddianamede 7 yaşında iken İstanbul'a gelmiş ve askerlik hizmetinden sonra uzun yıllar İstanbul’da ve Hollanda ülkesinde kumarhanecilik yapmıştır. Bu süreçte Almanya’ya gittiği bir zaman uyuşturucu kaçakçılığı suçundan yakalanmış ve 38 ay tutuklu kalmıştır. Bir dönem Ömer Lütfü TOPAL ile birlikte kumarhane işleten Sami HOŞTAN 1996 yılında SUSURLUK ÇETESİ davasında yargılanmış ve hapis cezası almıştır. Aynca Sami HOŞTAN hakkında bu güne kadar; teşekkül halinde yurt dışına eroin ihraç etmek suçundan işlem yapılmıştır. Sonuç olarak Sami HOŞTAN hakkında bu güne kadar yapılan işlemler verilen mahkeme kararlarları, meydana gelen olaylar ve elde edilen tüm deliller Sami HOŞTAN'ın çıkar amaçlı suç örgütü olduğunu ve bu güne kadar birçok eylemler gerçekleştirdiğini açıkça göstermektedir. İyi, adam cezasını da almış zaten yargılanmış. Yani adamın Sami Hoştan’ın eski mahkumiyet kararlarını alt alta koyarsak mahkumiyet kararlarını üst üste koyduğumuz zaman kesinleşmiş mahkumiyet kararlarını yeni bir suçtan mahkum etmek mümkün mü? sayın başkan, evet yurt dışında uyuşturucu ticaretinden mahkum olmuş doğru, susurluktan mahkum olmuş doğru, birçok davası görülmüş doğru, şimdi eski mahkumiyet kararlarını üst üste koysak 10 suçtan mahkum olsun biri eski mahkumiyet kararlarını üst üste koyduğumuzda aa, bak bu zaten 10 suçtan sabıkalı, ee, 11. suçu da mutlaka işlemiş midir diyeceğiz? Böyle mi anlayacağız? Bu başlı başın suçsuzluk karinesinin ihlalidir. Eski sabıkalı olan insanların eski sabıkaları yan yana konularak alt alta konularak yeni suçu işlermiş gibi sürekli suçlu muamelesine tabi tutmaktır. Bunu hukukta kabul etmiyor insan hakları mahkemesi de kabul etmiyor Yargıtay’ımızda kabul etmiyor. Böyle bir şey olmaz. Zaten, zaten Sami Hoştan’ın hayali ve ucube Ergenekon örgütüyle bağ ve faaliyetlerini ortaya koyan somut hiçbir delil de yok. Sadece önceki dosyaları sıralanmakla yetinilmiş. İddianame devam ediyor, İşte çıkar amaçlı suç örgütü olarak bilinen bu Sami HOŞTAN’ın Veli KÜÇÜK ile 1986 yılından beri ilişki içersinde olduğu, bu ilişkinin Veli KÜÇÜK Edirne de görev yaptığı dönemde başlayıp bu günlere kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Sayın başkan, şimdi suç tarihi 86’ya kaydı. 86, 96, 99 23 sene yani adı geçen kişiler bir birlerini tanıyorlarmış Sami Hoştan’da Savcıların ifade ettiği gibi birçok mahkemede yargılanmış ceza almış tamam. O davalara bakan hakim savcılar ilişki görmemişler mi? yine, yine yuvarlak laf bir birlerini tanıyorlar 86’dan beri o halde Veli Küçük’te zaten mafyacılarla falan da görüşüyor. Sami Hoştan’da zaten sabıkalı biri o halde mutlaka suç işlemişlerdir. Eğer bu mantıktan gidersek Sami Hoştan veya Veli Küçük çocukluğundan beri kimi tanıyorsa kime merhaba demişse kimle yemek yenmişse, hepsini cezaevine doldurmak anahtarını da denize atmak gerekir. Böyle bir ceza hukuku uygulaması olabilir mi? somut olay yok delil yok şahit yok bilgi yok belge yok zaman yok mekan yok kişi yok ama 1986 yılından beri bir birini tanıyorlar o halde suç işlemişlerdir. Devam ediyor iddianame, Bu ilişkiler Veli KÜÇÜK'e sorulduğunda alınan ifadesinde özetle; Sami HOŞTAN'ı 1983 yılında Edirne İl Jandarma Komutanı iken arkadaşı Mustafa BİLGİN vasıtasıyla tanıdığını, o dönemde Sami HOŞTAN'ın Hollanda'da otel çalıştırdığını ve ticaret yaptığını öğrendiğini, Edirne kritik bir bölge olması nedeniyle, Sami HOŞTAN'dan hudut bölgesinde istihbarat elde edebileceğini düşündüğünü, ancak düşündüğü gibi istifade edemediğini, sonraki dönemlerde Sami HOŞTAN’ın İstanbul'da Ömer Lütfi TOPAL ile birlikte gazino çalıştırdığını, bu gazinonun kumarhane şeklinde işletildiğini öğrenince Sami HOŞTAN'dan uzaklaştığını, fakat birkaç kez telefon görüşmesi yaptığını beyan etmiştir. Sami Hoştan’a sorulduğunda diyor savcılarımız ifadesinde özetle; Veli KÜÇÜK ile 1986 yılında Edirne'de arkadaşları Enver YAYLACI ve Mustafa BİLGİN'in vasıtasıyla tanıştığını, o dönemde Veli KÜÇÜK'ün Edirne Alay Komutanı olduğunu, o dönem yurt dışında yaşadığı için Hollanda ülkesine gittiğinden uzun yıllar Veli KÜÇÜK'le görüşmediğini görmediğini, seneler sonra İstanbul'a geldiğinde, arkadaşı Enver YAYLACI'nın Çiftkurtlar isimli galerisinde tesadüfen Veli KÜÇÜK ile karşılaştığını Veli KÜÇÜK ile bayramlarda ve özel günlerde tebrikleşme amacıyla telefon görüşmesi yaptığını, 1,5 - 2 yıldır da görüşmediğini beyan etmiştir. Ayrıca Yurtdışından Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra da 1995 yılında Ömer Lütfü TOPAL ile birlikte Shereton Gazinosunu işletmeye başladıklarını söylemiştir. Fakat devam ediyor iddianame, ifadelerinin diğer kısımlarından ve yapılan tespitlerden aralarındaki ilişkinin hiçte bu şekilde olmadığı, uzun yıllar samimi bir şekilde belirli bir ilişkinin devam ettiği anlaşılmaktadır. Veli KÜÇÜK ifadesinde Sami HOŞTAN'ın Ömer Lütfü TOPAL ile kumar işi yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını beyan ettiyse de elde edilen veriler bunun böyle olmadığını açıkça göstermektedir. Sami HOŞTAN'ın beyanlarına göre Ömer Lütfü TOPAL ile ortaklıkları 1995 yılında başlamıştır. Bu ortaklıktan yaklaşık bir yıl sonra 28.07.1996 günü Ömer Lütfü TOPAL öldürülmüştür. Bu olaydan yaklaşık 4 ay kadar sonra da yani 3 Kasım 1996 günü Balıkesir ilindeki meşhur Susurluk kazası meydana gelmiştir. Şüpheli Veli KÜÇÜK'e Susurluk Kazası sorulduğunda ise; Olayın meydana geldiği dönemde Giresun Bölge Komutanı olduğunu, olay günü Sami HOŞTAN'ın telefonla kendisini arayarak kaza hakkında bilgi verdiğini, kazada Sedat BUCAK'ın olduğunu, ayrıca ölülerinde olduğunu fakat kimin öldüğünü bilmediğini söyleyip telaşla telefonu kapattığını, bunun üzerine kendisinin önce Balıkesir İl Jandarma komutanını aradığını fakat ulaşamadığını, sonra da Balıkesir il Emniyet Müdürünü arayarak olay hakkında ayrıntılı bilgi aldığını, aldığı bilgiye göre araç içersinde bulunan Hüseyin KOCADAG ve Mehmet ÖZBAY isimli şahısların öldüğünü, Sedat BUCAK'ın ise yaralandığını öğrendiğini, Emniyet Müdürü’ne Mehmet ÖZBAY kimlikli şahsın Abdullah ÇATLI olabileceğini söylediğini, ayrıca yaralı Sedat BUCAK'ı en yakın hastaneye kaldırmasını, zaten İstanbul dan da yardım için gelecekler olacağını söylediğini beyan etmiştir. İddianame devam ediyor, Dolayısıyla nasıl bir ilişkidir ki Veli KÜÇÜK, kumarcılık yaptığı için uzaklaştığını söylediği Sami HOŞTAN, ülkenin gündemine bomba gibi düşen bir kaza olayını önce Veli KÜÇÜK'e haber vermiş ve Veli KÜÇÜK te aldığı haber üzerine derhal Balıkesir Emniyet Müdürünü arayarak olayla ilgili gerekli yardımı yapması konusunda girişimde bulunmuştur. Sayın başkan, Savcıların dayanak gösterdikleri kayıtlar surluk Davası olarak bilinen dosyada mevcut olması gerekir. Burada yeni bir delil gibi takdim ediyorlar ve kafa karıştırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Söz konusu olay, iddianamenin dayanak belgelerinden olan Ergenekon veya lobi belgelerinin kaleme alınmasından çok öncedir. Yani 96, Başka bir yargılama konusu olmuş ve söz konusu olay hakkında karar verilmiştir. Diğer suçlar da bakımından da zamanaşımına uğramıştır. Bu olayların tekrar gündeme getirilerek, yargılanmamış veya yargılanmasına bir şekilde izin verilmemiş ve dolayısıyla hakkında kesin hüküm verilmiş kişi veya kişileri tekrar gündeme getirerek suç yaratmak, tekrar yargılanma yasağına veya diğer adıyla “NOBİSİNİDEM” kuralına aykırıdır. Anayasamız, yasalarımız ve insan haklarının somut bir şekilde ihlalidir. Ancak iddianamenin geneline bakıldığında bu tür hak ihlallerinin olması doğal kabul edilmelidir. Çünkü gerek suçlamalar bakımından ve gerekse takip edilen birçok usul ve uygulama bakımından baştan sona bu soruşturma hak ihlalleriyle doludur. Sene 96 dayanak belge Tuncay Güneyin beyanları dayanak belge susurluk davası soruşturması telefon tapeleri 96–2009 sayın başkan 2008 12 sene kaldı ki, Kutlu SAVAŞ'in resmi belge olarak hazırlamış olduğu Susurluk raporunda Sami Hoştan'ın 1996'da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile tam 34 kere görüştüğü belirtilmiştir. Tekrar ifade edelim Kutlu Savaş’ın raporu bir istihbarat değerlendirme raporudur. Kesin hukuki belge olarak kullanılamayacağı kendi metninde de vardır. Ve bunun bir değerlendirme raporu olduğu birçok bilginin teyit edilemediği edilmesi gerektiği, yargılamada ortaya konulması gerektiği söylenmiştir. İsmi geçen şahısların 1996 da 34 defa görüşmüş olmaları, bu şahısların örgütsel bağ içinde olduklarının da delili olamaz. Eğer olursa diğer bu bağ ve ilişkiyi destekleyen ortaya koyan bilgi ve belgelere bakmak gerekir. Yine sayın başkan bu davanın suç tarihi sanıkların yakalanma tarihi olarak gösterilmiştir. Suç tarihinden önceki telefon kayıtlı bilgi ve belgelerinin bu dosyaya delil gibi gösterilmesi hukuken mümkün değildir. yine zaman, mekan, görev ve yetki kavramlarının yerle bir edildiğini, görüyoruz. İddianamede yer verilmiş o tarihte Veli Küçük Giresun Alay komutanı. Giresun alay komutanını yargılaması askeri mahkemeye ait değil mi? iddianame devam ediyor, Şüpheli Ali YASAK'a ifadesinde Sami HOŞTAN sorulduğunda; Sami HOŞTAN'ı kardeşi Mehmet YASAK'ın düğününe geldiğinde tanıdığını, bayramlarda ve özel günlerde kendisi ile ara sıra telefonla görüştüğünü, 3 Kasım 1996 günü Susurluk kazası meydana geldiğinde hatırlamadığı birinin telefonla aradığını ve kazanın olduğunu söylediğini, bunun üzerine Susurluk'a gittiğini, cenazelerin alınıp Susurluk Adliyesine götürüldüğünü duyunca adliyeye gittiğini, adliyeye gittiğinde Sami HOŞTAN, Ayhan ÇARKIN ve şu an isimlerini hatırlayamadığı kalabalık bir grubun orda olduğunu beyan etmiştir. Tekrar ediyoruz 12 yıl önceki olaylar yeniden gündeme getiriliyor yeni delil gibi ortaya konmaya çalışılıyor. Susurluk davasında Susurluk davasında Ali Yasak’ın sanık olarak yargılanmadığını da ifade etmek isteriz. Yani sayın başkan şöyle mi algılayalım? bu dava susurluk davasının devamı mı? Yani susurluktaki bütün dava delillerini yeniden ortaya koyup bakacak mıyız? Hal böyleyken meydana gelen bir kaza sonrasında iddianame devam ediyor, kader birliği yapan kişilerin bir araya geldikleri, olaya sahip çıktıkları, olayla ilgili anında bağlı bulundukları Veli KÜÇÜK'e bilgi vererek gerekli yardımı yapmasını istedikleri, Veli KÜÇÜK'ün de anında önce Jandarma Alay Komutanını, ulaşamayınca il Emniyet Müdürünü telefonla arayarak olayı yönlendirmeye çalıştığı, dolayısıyla Veli KÜÇÜK'ün söz konusu MAFYA gruplarını susurluk kazasının meydana geldiği tarihlerden beri yönlendirdiği ve kontrol altına aldığı görülmüştür. Tekrar Veli Küçük’ün Asker olduğunu ifade edelim. Tekrar şunu soralım Veli Küçük bahsedilen susurluk soruşturmasında neyi yönlendirmiş? Hangi eylemi yapmış yapmamış? Yer zaman mekan kişi olay bunlar olmadan iddianame düzenlemek CMK 170’e aykırı. Eğer savcıların mantığından ve açıklamalarından hareket edersek; Mehmet Özbey’in Abdullah Çatlı olduğunu açıklayan, diğer kolluk birimlerine bilgi veren Veli Küçük’tür. İfade buysa? Bu ifadeyse ? O halde Veli Küçük’ün bunu açıklaması veya açıklatması suç teşkil etmeyip, aslında kaçak bir şahsın teşhis edilmesi söz konusudur. Kaçak bir şahsın teşhis edilmesi de suç teşkil etmez. Yine Savcıların yanıltıcı mantığından hareket edersek, Savcıların ismini verdikleri Ayhan Çarkın hakkında da Ergenekon sanıkları hakkında da hayali Ergenekon örgütü ile ilgili neden dava açmadıklarını izah etmeleri gerekir. Ayhan Çarkın hakkında açılmış bir dava var mı? yok. İddianame savcılarının bu yöndeki suçlamalarına dayanak yeterli kesin inandırıcı belge bilgi koymadıklarını düşünüyoruz. Elbette, elbette araştırılabilir hiçbir engel yok. Ancak bağlantı ortaya koymak için zaman yer kişi olay delil bunları yan yana koymak gerekir. Diğer taraftan 2007 yılı içersinde Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN'ın yaptığı telefon görüşmelerinin içerikleri, aralarındaki ilişkinin halen ne şekilde ve hangi boyutlarda devam ettiğini açıkça göstermektedir. 16.11.2007 günü saat: 12.46'de Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli'nin "Valla özledim bende. Köye gidiyorum yoldayım şuanda. İzmit'teyim." dediği, Sami'nin "Köye gidiyorsun ne zaman pazar salı Çarşamba." "Çarşamba günü, benim bir arkadaşım var. Onunla beraber seni ziyarete gelecem. Bu Azerbaycan’da bize bir şeyler senden fikir alalım da ondan sonra." dediği Veli'nin ise "Ya ben Kazakistan'daydım yeni geldim." "He Kazakistan'dan bir sürü bana teklifler yaptılar." "Bir sürü projeler verdiler. Oradaki tanıdığım, şeyler devletin yetkilileri var orda." dediği, Sami'nin "Sapancalı Adnan diye bir arkadaşım var. Onun yurtdışında da işleri var tekstil işleri var." dediği Veli'nin "Tamam. Ben ne gerekirse yardımcı olurum." dediği, şimdi bu telefon konuşmasında neyin suç teşkil ettiği anlaşılamamıştır. Bunun yanında sanıkların anlattıklarından daha samimi oldukları kabul edilse hangi suçun delili olacaktır? Samimi olduğunu kabul etsek hangi suçun delili olacaktır? 22.11.2007 günü saat: 14.42'de Sami HOŞTAN ile Veli KÜÇÜK arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli KÜÇÜK'ün "Çarşamba günü şey yapacaktık ta yoktum orda bir sürü sıkıntılarımız oldu onunla uğraşıyordum" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Valla paşam hep oluyo ne nedir bu sıkıntı" dediği Veli KÜÇÜK'ün "Ne olacak bilmiyorum ya" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Fakat paşam biz ne iş yaptıysak kaybettik" dediği Veli KÜÇÜK'ün "para kazananlar kim biliyor musun devletten çalanlar çırpanlar teşvik alanlar" dediği, Sami HOŞTAN'ın "bi işlere girdim Bir buçuk milyon dolar gitti bide 600 bin dolar da borçlandım paşam" " o sattım bi iş hanım vardı ya benim Güneşlide oda gitti yani bi bi tersliktir gidiyor paşam" dediği Veli KÜÇÜK'ün "Bir oturalım bi konuşalım ne yapacaz ne edecez ya bir bakalım hele" " kafanı bozma dur bakayım" "Ben buradayım bi görüşelim bir oturalım bir konuşalım " dediği. Şimdi baktığımızda bu telefon görüşmelerinde, adı geçen şahısların örgüt ilişkisi içinde veya işbirliği içinde olduklarını ortaya koymamaktadır. Aksine aralarında herhangi bir ilişki olmadığını da bu telefon tapesi ortaya koymaktadır. Ayrı ayrı işler yaptıkları yasalara uygun işler yaptıkları, yaptıkları işlerden de zarar ettikleri anlaşılmaktadır. İddianame savcılarının atfettikleri gizli, güçlü, yasa dışı örgüt veya faaliyetleri olsa, bunların zarar etmeleri veya ayrı ayrı işler yapmaları ve diğerinin yaptığı işlerden haberlerinin olmaması mümkün müydü? Sayın başkan, yani bir birlerine diyorlar ki, orda iş yaptım zarar ettim burada iş yaptım zarar ettim. Ama bu işleri beraber yapmıyorlar. Yaptıkları işlerden de haberleri yok. Ve b yapılan ticari işlerin de yasa dışı olduğu da ortaya konulmamış. Hangi iş olduğu da ortaya konulmamıştır. Ama bu telefon konuşmasından bir terör faaliyeti çıkartılmaya çalışılmaktadır. Devam ediyor iddianame, bu noktaya kadar Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN arasındaki ilişki kısaca anlatıldı, bundan sonraki süreçte de Sami HOŞTAN'ın "Ulusal Mafya Liderliği" ve MAFYA grupları ile olan ilişkileri anlatılacaktır. Sayın başkan, sanki iddianameye baktığınızda Sami Hoştan ile Veli Küçük arasındaki ilişki ortaya konulmuşta deliller ortaya konulmuşta, bundan sonra diğer örgütsel bağlarından bahsedilecek. Bu nasıl hukuka aykırı bir yaklaşımdır. Devam ediyor, iddianame, Bu güne kadar suç örgütlerine yönelik yapılan soruşturmalarda, hemen hemen birçok suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN'a abi diye hitap ettiği, saygı duyduğu, suç örgütleri arasında yaşanan problemleri Sami HOŞTAN'a getirdikleri ve Sami'nin hakemlik yaparak çözüm ürettiği, kısaca Sami HOŞTAN'ın yeraltı dünyasında ciddi etkinliğinin olduğu, bu nedenle Veli KÜÇÜK'ün diğer MAFYA gruplarını Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği ve yönlendirdiği değerlendirilmektedir. Şimdi bunları anlatacağız diyorlar iddianamede sayın savcılar. Şimdi önce delilsiz hayali suçlamalarla insanları karalayacaksınız arkasından da aynı tavırlarla bunlarla irtibatlı her şahsı a ilgisiz şekilde suçlayacaksınız birinci hayali suçlamaya ikinci hayali suçlamanın delili olarak ortaya koyacaksınız. Böyle anlayış olur mu? Böyle hukuk anlayışı olur mu? Yani abi dedikleri adam nasıl bir örgütsel bağ ilişkisi içerisinde? Şunu ifade edelim sayın başkan, esasında, esasında eğer bahsi geçen bu mafya ismi verilen örgütle yada kişilerle ilgili bir emir komuta zinciri olacaksa zaten onların kavga etmeleri falan mümkün değildir. menfaat çatışmalarının olması da mümkün değildir. zaten onlar emir komuta zinciri içerisinde emir verirsiniz kendi aralarında görüşürler giderler. Problemlerini çözmek için böyle aracılık falan da yapmaya gerek yoktur. Eğer örgüt varsa barışın kardeşim dersiniz barışırlar. İddianame devam ediyor, Sami HOŞTAN gazeteci Uğur DÜNDAR ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Uğur DÜNDAR'ın Susurluk çetesi tarafından öldürüleceği yönünde haberler çıktığını sorması üzerine, Sami HOŞTAN'ın bunu kabul etmeyerek "Ben bu insanlarla beraber tam 15 sene beraberim, iç içe ve hala bu insanlar benim yanımdalar" "bir gün sizin isminiz zikredilmedi" dediği, başka bir görüşmede Ayhan ÇARKIN'dan mağduriyet yaşadığını anlatan bir bayana da "Ya bu benim kontrolümdeki bir adam, benden habersiz bir şey olmaz ya, zaten böyle şeyler yapmaz" diyerek etrafındaki suç örgütü yapılanmasını açıkça ifade ettiği, etrafındaki adamların yada suç örgütlerinin kendisinin bilgisi olmadan hareket etmeyeceğini söylediği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan da sanki bir dönem Uğur DÜNDAR'ın iddia ettiği şeklinde olayları gerçekleştirdiklerini de ifade ettiği anlaşılmaktadır. Sayın başkan bu ismi verile şahıs susurluk davasında yargılanmış mahkum olmuş bitmiştir. Başka çete suçlarından yargılanmış mahkum olmuş bitmiştir. Bunun dışında bu mahkumiyetlerine konu olaylar dışında yeni ilişkilerinin olduğu yeni suç faaliyetlerinin olduğunu ortaya koyan bu telefon konuşmalarından bir başka delil var mı