T. C. İStanbul 16. AĞIr ceza mahkemesi (cmk 250. Maddesi İle görevli) dosya no



Yüklə 6,09 Mb.
səhifə31/79
tarix29.10.2017
ölçüsü6,09 Mb.
#20885
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   79

GİRİŞ;

6222 sayılı Yasanın gerekçesinde belirtildiği üzere; 21 inci Yüzyılda uluslararasındaki aşılması zor sınırlar ortadan kalkmış, ulaşım ve teknoloji başta olmak üzere diğer alanlardaki gelişme ve bütünleşmelerle birlikte hem ulusal alanda hem de uluslararası alanda insanlar sosyal yaşamlarında spora daha çok zaman ayırmaya başlamışlardır. Günlük yaşamda sporun daha çok alan kapsaması sporda ortaya çıkan sorunları daha çok arttırmıştır.

Sporun yaşam açısından sağlık ve mutluluk kaynağı olması dışında, hem sporcular hem de izleyiciler için büyük bir keyif alanı oluşturarak spor faaliyetlerinin sosyal açıdan genişlemesi ve daha geniş kitlelere yayılması spora duyulan ilgiyi her geçen gün daha da arttırmakta ve spor ekonomisini geliştirmektedir.

Sporun profesyonel olarak icra edilmesine başlanmasıyla birlikte, spor sadece zevk için yapılan bir faaliyet olmaktan çıkıp meslek olarak değerlendirilen ve kazanç elde etme amacı güdülen bir uğraş haline de dönüşmüştür.

Futbol, içinde bulunduğumuz dönemin en etkili iktidar nesnelerinden bir tanesine dönüşmüştür ve bu yüzden de futboldan söz ettiğimiz her an, aynı zamanda ekonomiden-siyasetten-kimlikten-şiddetten-toplumsal yaşamdaki bir takım değişmelerden ve sıkıntılardan da söz ediyor olmaktayız. Bir oyun olmanın ötesinde futbol, toplumsal yaşam içerisinde bir ‘minyatür’ model olarak işlev görmekte ve onun üzerinden toplumsal yaşama bir takım rol ve değer transferleri gerçekleştirilmektedir. İşte bu yüzden futbolun ‘endüstriyel futbol’ olarak adlandırılması sonrasında oynanan oyunun artık futbol olmadığının net bir biçimde dile getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Futbol, günümüzde sadece var olan statükonun korunmasına katkı sağlamamakta fakat aynı zamanda yeni dönemin ekonomik değerlerinin geniş kitlelere ulaştırılması ve benimsetilmesinde de etkili bir ajan konumunda bulunmaktadır. (İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 26 Kış-Bahar 2008, s.89-114 Ahmet Talimciler Yrd. Doç .Dr, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü )

Futbol A.Ş. isimli kitabında Christian Authier, “Küreselleşme akıntısına katılan, bütün sınırları (fiziksel, zihinsel ve ahlaki) yıkan futbol, evrenselliğini yitirip akılcılaştırılmış ve sıradanlaştırılmış basit bir eğlence endüstrisine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu endüstrinin tek amacı azami mali verimliliktir. Bugün yeşil sahaların çimleri kaldırılırsa, altından yeşil banknotlar çıkar, başka bir şey değil” demektedir.

Spor Ekonomisti Tuğrul Akşar tarafından, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’na sunulan “Spor Kulüplerinin Mali Ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri” hakkındaki 8 Mart 2011 tarihli raporda, dışsal etkileriyle birlikte futbolun yıllık 225 milyar Dolar gelir yarattığı, sadece futbol kulüplerinin tüm Dünya’da yarattığı gelirin yıllık 24 milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir. Aynı raporda ülkemizdeki futbol pastasının büyüklüğünün 820 milyon Dolar’a yükseldiği, Türk futbol pastasının mevcut büyüklüğünün Avrupa futbol pastasının yaklaşık %4’üne karşılık geldiği tespiti yapılmıştır.

T.Akşar söz konusu raporunda, “Futbolda sportif performansın parasal performansa dönüşmesi sorunu günümüz futbolunun en önemli sorunlarından birisidir. Futbol kulüpleri sportif performanslarını parasal performansa dönüştürebildikleri oranda sportif ve mali rekabet güçlerini artırabilmekte ve sonuçta buna bağlı olarak kulübün marka değeri yükselebilmektedir. Sportif performans, parasal performansa, parasal performans da yine sportif performansa dönebiliyorsa buna “Futbolun Başarı Döngüsü” diyoruz. Bu döngü başarılı döngüye dönüştüğü oranda kulübün de marka değeri yükselmeye başlıyor” ifadelerine yer vermiştir.



Diğer taraftan seyredilme ve alan hakimiyeti bakımından dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir yaygınlık kazanan futbolda söz sahibi olma yarışı özellikle çıkar amaçlı suç örgütleri açısından dikkate değer bir boyut kazanmıştır. Nitekim soruşturma ve kovuşturma aşamasında elde edilen deliller ve yine soruşturma ve kovuşturmaya tabi olmamakla birlikte bağlantı sebebiyle bir şekilde dosyaya intikal eden bilgi ve belgelerden çıkar amaçlı suç örgütü yönetici ve üyelerinin bu sahayada el atmaya çalıştıkları gözlemlenmiştir. Dosyada hakkında suç örgütü yöneticisi olduğuna karar verilen sanık Olgun Peker yetkisi olmadığı halde menajerlik yapmak suretiyle futbol camiyası içerisinde faaliyet göstermekte, yine hakkında şike suçu sebebiyle delil yokluğundan mahkememizce beraat kararı verilen futbolcu menajerliği yapan sanık Metin Korkmaz'ın dosyadaki bilgi ve belgelerden, suç örgütü kurmak ve yönetmek suçundan hükümlü Sedat Şahin ile bağlantısının bulunduğu, ayrıca çıkar amaçlı suç örgütünden hükümlü Kürşat Yılmaz'ın oğlu Alparslan Yılmaz ile dosyamız sanığı Olgun Peker'in Giresunspor üzerindeki hakimiyet kurma çabası ve bu sebeple aralarında yaşadıkları çatışma gözetildiğinde (o tarihteki Giresunspor başkanı sanık Ömer Ülkü'nün Osman Karan isimli kişi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde "yahu bu iş tam mafya işi olmuş, bi mafya gitti bi mafya geliyormuş" şeklindeki konuşmalarından da anlaşılacağı üzere) kamu oyunda mafya olarak tabir edilen çıkar amaçlı suç örgütlerinin futbol camiası içerisinde yer aldıkları ve yer almaya çalıştıkları görülmüştür.
Çıkar amaçlı suç örgütleri özellikle futboldaki transferlerden kolay ve yüksek miktarda para kazanma avantajı yanında futbol camiasında menajer ya da yönetici olarak yer almak, kamuoyunda tanınmış medyatik futbolcu-spor adamlarıyla ilişki kurmak suretiyle kamuoyuna kendilerini kabul ettirme ve legal alanda faliyet gösteriyor görüntüsü verme, bu vesileyle kamu oyunda iş adamı kimliğine bürünme şansına sahip olmakla kamu görevlileri nazarında da saygınlık kazanmayı amaçlamaktadırlar. Nitekim daha sonra bu saygınlık olası problemleri aşmada bir bağlantı kurma yolu olarak değerlendirilebilecektir. Burada asıl önemli olan boyut çıkar amaçlı suç örgütlerinin çok para kazanmasından ziyade özellikle hitap ettiği taban itibariyle yönlendirilmeye açık futbol seyircileri, özellikle taraftar gruplarının bu çıkar amaçlı suç örgütlerinin kontrolüne girmesidir. Işte tam bu noktada idari ve adli tedbirlerle spor camiasında faaliyet yürüten menajer, futbolcu ve yöneticilerin bu faaliyetleri sonucu kazandıkları gelirlerin ciddi bir kontrolden geçirilmesi sağlanmalı, yine çıkar amaçlı suç örgütlerinin bir şekilde taraftar gruplarının içerisine sızarak yada yönetimini elegeçirerek geniş bir tabanı olan taraftar gruplarını kontrolleri altında tutmaları engellenmelidir. Işte bu takdirde şiddetten, küfürden, kara paradan uzak, çıkar amaçlı suç örgütü üyelerinin boy gösteremediği temiz futboldan söz edilebilir.

Özetle, Simon Kuper’in dediği gibi, “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”.

ŞİKE VE TEŞVİK

Şike, bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma ,

Teşvik ise bir yönüyle, belirli bir iktisadi veya sosyal amaca ulaşabilmek için maddi destek ve hukuki kolaylıklar biçiminde verilen ödül, olarak tarif edilmektedir. (http://tdkterim.gov.tr/bts/)
6222 Sayılı Yasa Öncesi:

6222 Sayılı Yasanın gerekçesinde ve esas komisyon raporlarında; “5149 sayılı Kanunda şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmemiştir. Bu Kanun ile şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele açısından Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.



5149 sayılı Kanunda ve ceza hükmü içeren diğer kanunlarda suç olarak belirtilmeyen şike ve teşvik primi bu madde ile suç haline getirilmiştir” ifadelerine yer verilmiştir.

2005 tarihli ŞİKE araştırmasına ilişkin TBMM Raporunda (http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss956m.htm);
Türk sporunun dünyadaki itibarının korunması ile sporun geniş mali yapıya sahip bir endüstri haline gelmesi, toplumun geneli üzerindeki artan etkisi ve müşterek bahis oyunlarındaki yeri dikkate alındığında şikenin sadece disiplin cezasını gerektiren bir eylem olarak düşünülemeyeceği açıktır. Bu nedenle, şikenin, 5237 sayılı “Türk Ceza Kanununun” “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” bölümünde “Şike” başlığı altında, şikenin müşterek bahis oyunlarında menfaat elde etme amacına yönelik yapılması durumunu ise şike suçunun ağırlaştırıcı hali olarak düzenlenmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır. (Ancak söz konusu yasada bu yönde bir düzenleme yapılmamıştır)

Komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen bilgi, bulgu ve alınan beyanlardan şikenin ispatına yönelik delil elde etmenin neredeyse imkânsız derecede olduğu görülmüştür.

Sporda yaşanan şike iddialarında en önemli sorunun ispat sorunu olduğu, kamuoyunda konuşulan bazı iddiaların müeyyidesiz kaldığı, eldeki mevcut kanuni imkanlarla ispat hukuku açısından anılan konularda ispat kolaylığı sağlanması ve bunun sonucunda gerekenin yapılabilmesi için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan ve ispat müesseseleri olan “Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma” başlıklı 134 üncü, “İletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması” başlıklı 135 inci, “Tesadüfen elde edilen deliller” başlıklı 138 inci, “Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı 139 uncu ve “Teknik araçlarla izleme” başlıklı 140 ıncı maddelerinde yer alan hukuki müesseselerden yararlanmak için gerekli yasal değişikliklerin yapılması gerektiği düşünülmektedir.

Bunun gerçekleşmesi halinde, delil olmaması nedeniyle müeyyidesiz kalan eylemlerin gerekli müeyyidelerle karşılanmasının temin edileceği, bu müesseselerin Türk sporu üzerinde varlığı iddia edilen gölgelerin kaldırılmasına da yardımcı olacağı değerlendirilmektedir” denilmiştir.

Söz konusu raporda, Türk Sporunda Şike ve Teşvik priminin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler başlığı altında Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve Önerileri derlenmiş, bu bölümde "Komisyon tarafından bilgisine baş vurulan kişilerden halen kulüp yönetiminde görevli olanların genel olarak şikenin varlığına inanmadıkları, bir kısmı şike var derken bir kısmının ise sadece hatır şikesinin var olduğunu düşündüklerini beyan ettikleri, halihazırda görevde olmayan ilgililerin büyük bir çoğunluğunun şikenin var olduğunu ancak hiçbir zaman kendilerinin içinde yer almadıklarını beyan ettikleri gözlenmiştir.

Spor adamları, şikenin önlenmesi için cezaların ağırlaştırılması ve yaptırımların objektif olarak uygulanması gerektiği üzerinde durmuşlardır.

Teşvik priminin çok uzun zamandan bu yana tartışıldığı, günümüzde de pek çok spor adamının bunun suç olmadığını ileri sürdükleri, kimilerinin de teşvik priminin şike olup olmadığını tartışmakta olduğu gözlenmiştir.

Spor dünyasının genel kanaatinin teşvik priminin önlenemeyeceği, sporcuları zaten kendilerinden beklenen sonuca yönelttiği için suç sayılmasının da doğru olmayacağı olduğu görülmektedir.

Bunun yanında bir kısım spor adamının da teşvik priminin yozlaşmanın bir parçası, spor ahlakının dışında bir şey olduğunda tereddütleri olmadığı anlaşılmıştır.

Özellikle sporcular, teşvik priminin kulüplerin zayıf mali yapısının bir sonucu olarak kendi kulübünden hak edişlerini alamayan sporcuların içine düştükleri mali sıkıntılar yüzünden var olduğunu, bazı oyuncuların hem şike hem de teşvik primi teklifleri ile karşılaştıklarında teşvik primine yönelebildiklerini ifade etmişlerdir." denilmiştir.
Devamında, bazıları Mahkememizce sanık olarak yargılanan ya da tanık olarak ifadelerine başvurulan bir kısım spor adamlarının (o tarihteki görevleri de belirtilerek) beyanlarına yer verilmiştir.

Bu kişilerden;

Levent BIÇAKÇI (Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı): "Şike ve teşvik primi olaylarını çözebilmek için İçişleri Bakanlığından federasyon bünyesinde çalışacak bir istihbarat birimi kurulmasını talep ettiklerini, Teşvik priminin kesinlikle suç olduğunu, teşvik primi ile şikenin hiçbir farkı olmadığını",

Abdullah KİĞILI (Eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı): "Teşvik denildiğini, şike denildiğini, ancak sayın İlhan Cavcav’ın da çıkıp “gayet normal, yapılır” dediğini, buna kimsenin mani olamayacağını, kendisinin iki futbolcu satın alması halinde kimsenin ruhunun dahi duyamayacağını, bu işin delilinin bulunamayacağını, bu hususta Futbol Federasyonu’na yetki verilmesi gerektiğini ve Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun kanaate dayalı olarak karar vererek cezayı saptaması gerektiğini, şike ve teşvik priminin bütün futbol kamuoyu tarafından kanıksanıp doğal karşılanır hale geldiğini, bu durumun önleneceği konusunda da bir umutsuzluk olduğunu",

Ali ŞEN (Eski Fenerbahçespor Kulübü Başkanı):"Şikenin, hayatın her alanında olduğunu, şikeyi kimsenin ispat edemeyeceğini, topu elinden kaçıran kaleciye, eğer sezon başı ise, acemi, sezon sonu ise, şike yaptı denildiğini, Türk futbolundaki şikenin diğer ülkelerinkinden daha fazla olmadığını, şikeyi ispat edecek hiçbir otorite olmadığını, teşvik primini verenin çok günahkar olmayabileceğini, ama alanın çok günahkar olduğunu, çünkü adamın zaten o işi yapmak için para aldığını, teşvik primini veren değil belki ama alanın çok büyük bir onursuzluk yapmış olacağını",

Ergun GÜRSOY (Galatasaray Asbaşkanı): "bazı futbolcuların hatır şikesi yaptıklarını, ancak parayla takımlarını satmadıklarını, bu olayların önlenmesi için dirayetli hakim ve savcılara ihtiyaç olduğunu",

İlhan CAVCAV (Gençlerbirliğispor Kulübü Başkanı):"Teşvik primi verilmesi ve hatır şikesi hususlarının, geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam ettiğini, kimsenin teşvik primi yok diyemeyeceğini, yönetici, teknik direktör, futbolcu herkesin bu işin içinde olduğunu",

Aziz YILDIRIM (Fenerbahçespor Kulübü Başkanı): "2004 Mart ayında Sayın Bakanında katıldığı bir toplantıda teşvik primlerinin serbest olmasının istenildiğini",

Erman TOROĞLU (Eski hakem); "Kendi duyumlarına göre, en son teşvik iddiasında teşvik olduğunu, yani Ankaragücüne para geldiğini, Milli Takım Teknik Direktörü Ersun YANAL’ın bu işin ne kadar içinde olduğunu bilmediğini, olayda teşvik primini gönderenden hiç bahsedilmemesini hayretle karşıladığını, teşvik primini gönderenin Aziz Yıldırım olduğunun söylendiğini, bunun gibi Türkiye’de olan her çapta, 1. 2. 3. lig ve amatör kümelerde bu olayların yaşandığını, teşvik primi genel olarak maça çıkarken futbolculara geldiğini, olaydan haberi olan futbolcuların takım arkadaşlarına, arkadaşlar mal geldi yatıyor diyerek, maça çıkıp oynadıklarını, maç bitiminde paranın elden dağıtıldığını, aldıkları paradan herkesin masöre, malzemeciye de verdiğini, sistemin bu olduğunu, kulüp yönetiminin bu olaydan haberinin olamayacağını,eğer olursa paranın yarısına yönetimin el koyacağını, şike ve teşvik konusunda kanaate dayalı karar verilebilmesi gerektiğini,



...Türkiye’de her yerde mafya var, sporda niye olmasın. Sporda epey para var ya, nasıl olmaz mafya. Paranın olduğu yerde mafya vardır. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır.

Federasyon Başkanlığı seçimlerinde mafya liderlerinin adamları, Genel Kurul salonlarına kadar geldiler, otellere kadar geldiler. Devletten de kimse kardeş burada ne geziyorsun demedi...”
Yılmaz VURAL (Teknik Direktör): "Futbolu seyredenlerin oynanılan şeyin spor olmadığını, şike yapıldığını, veya oyunun satıldığını düşündüğünü, böylece futbolun önemini kaybettiğini, sporcunun, seyircinin, bu organizasyondaki bütün insanların kaliteli ve seviyeli kılınması gerektiğini, teşvik primi olduğunu, teşvik priminin, teknik kadro ve yöneticiler dışında, sporculara teklif edildiğini, bunu önlemenin mümkün olmadığını",

Ahmet ÇAKAR (Eski hakem): "Hakemin, teşvik primini sahada ispat edemeyeceğini, çünkü teşvik primi alanların aslanlar gibi mücadele edeceğini, bir takıma sen niye aslanlar gibi mücadele ediyorsun denilemeyeceğini, Türkiye’de teşvik priminin olduğunu, Avrupa da da bir çok maçta teşvik olduğunu, kara parayla mücadele veya nereden buldun kanununun Türkiye’de bir Amerika’daki kadar çok sert olarak yerleşmediği sürece bu olayların ispatlanamayacağını düşündüğünü, Teşvik priminin polisiye önlemlerle engellenemeyeceğini, tamamıyla sportif önlemlerle engellenebileceğini", ifade etmişlerdir.


Şike ve Teşvik Primine İlişkin Komisyon Değerlendirmesi'nde "Ülkemiz sporunda özellikle futbolda şike ve teşvik primine ilişkin çok sayıda iddianın ortaya atıldığı, çok azının kanıtlanabildiği, pek çoğunun kanıtlanamadığı için sonuca ulaşılamadığı ortadadır. Türkiye’de şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir."
Aynı Raporun sonuç bölümünde;

Şike, Hatır Şikesi ve Teşvik primi suç olarak Ceza Kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalı, takibi ve soruşturması için Ceza Muhakemesi Kanununda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır” görüşüne yer verilmiştir.

"Şike ve teşvik primi" fiili, Türk hukukunda ilk defa bu Kanunda (6222 sayılı Yasa) suç olarak düzenlenmiştir. Bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, spor yarışmasının dürüst bir şekilde gerçekleşeceğine, sporcuların müsabakaları para karşılığında satmayacağına yönelik toplumda oluşan güven ve inanç korunmak istenmektedir. Böylece şikenin sadece yapıldığı spor alanının kısmî düzenini değil, toplumu oluşturan tüm fertlerin menfaatlerini ihlal eden bir fiil olduğu kabul edilmiş olmaktadır. (Prof. Dr. Mahmut KOCA İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi )
Yine gazeteci yazar Yılmaz Özdil de şike kitabının yazarı Declan Hill'in şike ile ilgili değerlendirmelerini aktardığı yazısında özetle;

"Şikenin kitabını yazan diyor ki…

Declan Hill.

Oxford Üniversitesi mezunu, sosyoloji doktoru, Kanadalı, akademisyen-gazeteci… Asya’dan Avrupa’ya, futboldan basketbola, spordaki organize suçların, dünyadaki en önemli otoritelerinden biri… “Şike” isimli kitabı, Türkçe dahil, 15 dile çevrildi, best-seller oldu.

Kitabından, konferanslarından, röportajlarından alıntılar yaparsak, ortaya kabaca şu çıkıyor.

Şike nedir?

Örümcek ağıdır. Temizlemezseniz, merkezindeki örümcek, ince ince örmeye devam eder.

Şike kiminle yapılır?

Güçlü takımın sürpriz şekilde yenilmesinde şike aranır… Çok büyük yanılgıdır. Şike, zayıf takımla yapılır. Çünkü, zayıf takımların futbolcuları, az para kazanır. Dolayısıyla, az para kazanan futbolcuların bağlanması, en ucuz yoldur. Zayıf takımın, güçlü takıma yenilmesi son derece normal kabul edildiğinden, hiç kimse maç sonucundan şüphelenmez. Bahis oranları düşük olduğu için, bu işi yakalanmadan yıllarca devam ettirebilirsiniz.

Şike nasıl anlaşılır?



Kanaatle anlaşılmaz. Somut kanıt gerekir. Avrupa’daki şaibeli maçlar, çok sayıda teknik direktöre, çok sayıda hakeme seyrettirildi… “Var” veya “yok” sonucuna ulaşılamadı.

Federasyon ne yapmalı?

Spor kulüpleri, kara parayı aklamak için kamuflaj olarak kullanılıyor. Kulüp yöneticilerinin kimliği, iz sürmek için yeterlidir… Geçmişi karanlık, servetinin kaynağı belirsiz bir işadamı, kulüp yöneticisi oluyorsa, o ülkenin federasyonu, polisiye tedbirlerle takip etmelidir.

Hukuken ne yapılmalı?

Bir yandan cezalar arttırılmalı, bir yandan af çıkarılmalı… Şikeye karıştığını itiraf edenlere ceza verilmeyeceği duyurulmalı… İtiraf etmeyip, yakalananlara en ağır ceza verilmeli.

Taraftar ne yapmalı?



Taraftar, kendi kulübünün bu tür işlerin içinde yeraldığını kabullenmek istemiyor. Ben kendi payıma, bu güzel sporu pisliklerden temizlemek için hayatımı tehlikeye attım. Futbolu temizlemek, taraftarın görevidir. Yoksa, bu pisliği çocuklarımıza miras bırakmış oluruz.

Gazeteciler ne yapmalı?

Özellikle futbolun içinde yeralan gazeteciler, organize suçlarla ilgilenmiyor. İlgilenmek istemiyor. Çünkü, haber yapabilmek için, spor kulüpleriyle, yöneticilerle, hakemlerle yakınlık kurmak zorundalar… Skandal yaratacak bir olayla karşılaştıklarında, ikilemde kalıyorlar. Ya tüm imtiyazlarını kaybetmeyi göze alıp üzerine gidecekler, ya da, sessiz kalıp, görmezden gelecekler. Halbuki, araştırmalarım sırasında gördüm ki, şikeye bulaşıp, eteğindeki taşları dökmek için bekleyen çok sayıda insan var. Dolayısıyla, bu ikilemde kalmayan, futbol gazetecisi olmayan gazetecilerin bu işin üstüne gitmesinde fayda var.

Şikenin ipuçları nelerdir?

En kestirme yol, penaltı yaratmak, kendi kalesine gol atmak veya durup dururken kırmızı kart görmek sanılıyor. Tam aksine…Bu üç hareket, şikeyi ele veren “kusurlu hareketler”den sayılıyor. Asla bu yollar izlenmiyor. Şike istatistikleri de, bu hareketlerin kullanılmadığını kanıtlıyor. Şike maçlarında penaltı sayısı, neredeyse yok denecek kadar az… Şike yapan futbolcu, gole sebebiyet vermek istediğinde, rakibini düşürmüyor, geçip gitmesini sağlıyor.

Gol sayısı ipucu mudur?

Özellikle bahis şikesi yapılan maçlarda, ipucudur… Şikeli maçlarda, diğerlerine oranla yüzde 20 daha fazla gol atılıyor. Ancak, önemli olan, kaç gol atıldığı değil, gölün hangi dakikada atıldığı… Şikeci takım, son dakikaları beklemiyor. İlk gol, çok erken yeniyor. Yedik, dağıldık havası veriliyor. İstatistiklere göre, şikeli maçlardaki neredeyse tüm goller, ilk yarıda yeniyor.

Şikeci nasıl davranıyor?

Orta saha oyuncusuysa, yanlış pasların yanısıra, sürekli geri pas yaparak, takımının oyun kurmasını engelliyor. Defans oyuncusuysa, en kritik pozisyonda, intihar pası yapıyor. Öyle bir pas atıyor ki, kalecisine uzak, rakip forvete yakın düşüyor. Bu vahim hatası gol olmazsa bile, vahim hatası yüzünden demoralize olmuş ayağına yatıp, amatörde bile görülmemiş derecede ‘ofsayt’ı bozuyor. Forvetse, topu rakibe kaptıracak kadar uzun süre ayağında tutuyor.

Kaleci para aldıysa?

“İnsani” kabul edilecek hataları abartıyor. Karşı karşıya pozisyonlarda açıyı daraltmakta geç kalıyor, hava toplarında zamanlama hatası yapıyor. Uyduruk pozisyonlarda panter gibi uçup, foto muhabirlerine poz verirken, nispeten zor toplarda ters ayakta kalmış gibi, seyrediyor.
Türkiye için ne diyorsunuz?

Türkiye’de futbolu mafya yönetiyor. Nihayet birileri çıkıp, yeter dedi.

Bundan sonra ne olur?

Tüm olan biteni duyup, görüp, okuduktan sonra, başka tarafa bakıp, duymamayı, görmemeyi, konuşmamayı tercih edebilirsiniz ama… Artık asla bilmediğinizi söyleyemezsiniz!" şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur.
Şu hale göre;

Amaçları arasında şike ve teşvik pirimi ile mücadele etmek (TFF Statüsü 2. madde) olan Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Disiplin Talimatının 58. maddesinde, “müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek yasaktır, teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır” düzenlemesine yer verilmiş ve anılan maddede bu eylemlerin yaptırımları açıkça belirtilmiş ise de, disiplin cezaları ile yaptırıma bağlanan bu fiillerin 6222 Sayılı Yasa öncesinde ceza kanunu anlamında suç olarak düzenlenmediği açıktır ve bu anlamda cezalandırılma cihetine gidilemez.


Ancak:

İddianamede; “ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİNİN NİTELENDİRİLMESİ” başlığı altında bu döneme ilişkin olarak şike ve teşvik primi eylemlerinin; Türkiye Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen futbol müsabakalarında; taraf, rakip yada katılımcılardan birine avantaj, menfaat, para teklif edilmesi yada doğrudan para verilerek dürüst ve yasal olarak mümkün olandan farklı bir müsabaka sonucu elde edilmesi, aleyhine şike/teşvik primi faaliyetinde bulunulan kulübün; televizyon gelirlerinden, stada alınan reklamlar ile formalara alınan reklamlardan elde edilen gelirlerden, toto-loto gelirlerinden, kulüpler birliğinden gelen gelirlerden, fair play ligi gelirlerinden, ilk 6 sıraya verilen ödül gelirlerinden, lig şampiyonluğu ve Türkiye Kupasının alınması halinde verilen gelirlerden, Avrupa Kupalarına katılım halinde alınan gelirlerden, hasılat kayıplarından ve diğer gelirlerden yoksun bırakılmasından dolayı, dernekler statüsünde örgütlenen futbol kulüplerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu olduğunun kabulü gerektiğinden söz edilmiştir.

5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, kabul edildiği 2004 yılından bu yana spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliği önlemede yetersiz kalmış ve uygulamada ortaya çıkan problemler, üzerinden geçen altı yıllık süre içerisinde giderilemediği gibi zaman içerisinde eksiklikler de görülmüştür.

5149 sayılı Kanunda şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmemiştir. 6222 sayılı Kanun ile şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele açısından Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Bir kısım savunmalarda da dile getirildiği ve mahkememizce de kabul edildiği üzere dolandırıcılıkta doğrudan doğruya mağduru hedef alan ve aldatma imkânı bulunan hileli hareketlerle onun iradesini hataya düşürüp zarara uğratmak ve haksız yarar sağlamak vardır. Şike ve teşvik priminde ise doğrudan mağduru hedef alıp aldatmaya elverişli hileli hareketlerle hataya düşürmek kastı ve maddi unsuru yoktur. Bunun aksine bu fiillerde karşılıklı anlaşmak suretiyle müsabakanın sonuçlarını etkileyeme yönelik irade birliği vardır. Şike ve teşvik priminden olumsuz etkilenenler varsa, bu kişiler dolandırıcılık suçunun mağduru olarak değerlendirilemezler. Bu nedenle Mahkememizce, 6222 sayılı Yasa öncesi döneme ilişkin şike ve teşvik fiilleri yönünden dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmadığı kabulü ile hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.


Yüklə 6,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin