1- Brahmanizm İle İlgili Nakiller
Ebu'l-Hasan en-Nedvi Brahmanlar'ın tanrılarının çokluğunu anlattıktan sonra şunları söyler:
"...Büyük İlahları Mihado'nun tenasül uzuvlarına ibadet etmeleri ve bunu çirkin bir şekilde tasvir etmeleri, erkek, kadın, çoluk, çocuk bütün halkın buna tapınması ve aynı zamanda bazı tarihçilerin naklettikleri bazı din fırkalarına mensup adamların çıplak kadınlara, kadınların da çıplak erkeklere ibadet etmeleri de eklenirse, meselenin vahameti tam anlamıyla ortaya çıkar. Mabedlerin içi rahibe ve ziyaretçilerin namusunu lekeliyen fasık ve hainlerle doludur."
Ebu'l-Hasan en-Nedvi Sınıflar sistemi ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Bu sistem, memleket halkını, birbirinden ayrı dört sınıfa ayırmaktadır:
1- Brahmanlar: Kahin ve din adamları.
2- Kşatriya: Hükümdar sülalesi ve savaşçılar.
3- Vaisya: Ticaret ve ziraatla uğraşanlar.
4- Sudra: İsçiler ve çalışanlar.
Bu kanun Brahmanlar zümresine hukuki ayrıcalıklar vererek onları tanrılara kattı. Brahmanlar halkın seçkinleri ve halkın efendisidir. Dünyadaki her şey onların mülkü sayılır. Onlar hem yeryüzünün efendisi, hem de yaratıkların faziletlileridir. Köleleri olan Sudraların mallarından istediklerini alabilirler. Tabii zorla değil. Çünkü köle hiçbir şeye malik olamaz ve malının hepsi efendisinindir.
Mukaddes kitap sayılan "Rigveda"yı koruyan bir Brahman, fiil ve günahlarıyla diğer üç zümreyi darmadağınık etse dahi yine affedilmiş sayılır. Şiddetli ihtiyaç ve sıkıntı anlarında bile hükümdarın Brahmanlar'dan vergi alması caiz değildir. Hiçbir Brahmanın kendi memleketinde açlıktan ölmesi doğru değildir. Eğer bir Brahman ölümü hak edecek bir suç işlerse, bir hakim ancak onun saçlarını traş edebilir. Fakat diğer zümrelerden olursa öldürülür.
Kşatriyalar'a gelince bunlar Vaisya ve Sudra sınıfının üstünde olup Brahmanlar'ın da çok altındadır. Mono şöyle diyor: "On yaşındaki bir Brahman, yüz yaşındaki bir Kşatriya'dan babanın çocuğuna olan üstünlüğü gibi üstündür."
Dışlanmış Halk Zümresi
Bunlar aynı zamanda Sudra sınıfını oluştururlar. Bu sınıf Hint toplumunda, dini-medeni kanuna göre hayvanlardan daha aşağı ve köpeklerden daha zelil bir durumdadır. Kanunun açıkça belirttiğine göre:
"Sudra (İşçi sınıfı) nın Brahmanlar'a hizmet etmesi, kendilerine ait bir mutluluktur. Onlar için, bu yolun dışında bir karşılık veya hayır beklemeleri abestir. Onların mal toplama ve para biriktirme hakları yoktur. Bu sınıfa dahil olanlardan biri, bir Brahman'a vurmak amacıyla el uzatsa veya sopasını kaldırsa eli kesilir, eğer kızıp ayağıyla iterse ayağı kesilir. Yine onlardan biri, bir Brahman'ın yanında oturmayı düşünse, hükümdarın onun oturak yerini ateşle kızartıp ülkesinden sürmek mecburiyeti vardır. Eğer Sudra'dan biri, eliyle bir Brahman'a dokunsa veya ona sövse dili kopardır, "Ben sana öğretirim" diye bir iddiada bulunarak tehdit ederse kendisine kaynar zeytinyağı içirilir. Köpek, kedi, kurbağa, atmaca ve baykuş öldürmenin cezası ile bir Sudra'yı öldürmenin cezası aynıdır."
2- Hint Dinlerinden Biri Olan Caynizm (Jini Dini) İle İlgili Nakiller
Dr. Şibli 'Edyanü'1-Hint' adlı eserinde şunları kaydediyor:
"Kurtuluşa ermek için zahidin bir insana veya bir hayvana eziyet etmemesi gerekir. Yine zahidin, hayata saygı duymanın Mahavira'nın önem verdiği şeylerin en kutsalı olduğunu kavraması gerekir. Buna göre hayvan öldürmek ve buna bağlı olarak da hayvan eti yemek ona haramdır.
Yine kurtuluş için duyguların, şefkatlerin ve ihtiyaçların tümünü yok etmek gerekir. Bunun neticesi olarak da rahip aşkı veya nefreti, sevgi veya hüznü, sıcak veya soğuğu, korku veya utanmayı, açlık veya susuzluğu, hayır veya şerri hissetmez. Caynizm'e mensup biri, bu şekilde durgunluk, donukluk ve unutkanlık haline girer ve etrafındakileri hissetmez. Bunun delili kişinin çıplak olması, utanç hissetmemesi ve utanç duygusunun yok olmasıdır. Bu sayede kişi artık elem duymaz. Çünkü o kişi hayatın iyi ve kötü yanını veya üzerinde anlaşma sağlanmış kuralları hissederse, bu demektir ki, o hala onlara ilgi duymaya devam ediyor ve hayatın kurallarına boyun eğiyor. Bu da kişiyi kurtuluştan uzaklaştırır. Bu sistemde en bariz şey çıplaklık ve ölesiye açlık olduğu için, Caynizm de çıplaklık ve intihar dini diye isimlendirilmiştir."
Caynizm'de Çıplaklık Ve İntihar
Caynizm'in bilginlerinden biri, bir konferansında çıplaklık düşüncesiyle ilgili olarak şunları söylüyor:
"Caynist rahipler çıplak yaşarlar. Çünkü Caynizm der ki:
"Madem ki, kişi bizim gördüklerimizi çıplak olarak görüyor, o halde o kurtuluşa eremez. Bir kimse utanmayı düşündüğü sürece, onun için kurtuluş yoktur. Kişinin bunu, kesinlikle unutması lazımdır ki, coşkun hayat denizini gezebilsin. Kişi kendisinde hayır veya şerrin, güzel veya çirkinliğin bulunduğunu uzun süre hatırlarsa, bu demektir ki, o hala dünya ve içindekilerle bağlantılıdır. Bundan dolayı da kurtuluşa eremez."
Caynistler, utangaçlık duygusunun, günah düşüncesini içerdiğini kabul ederler. Bunun aksi ise utanma duygusunun olmayışıdır. Bunun da anlamı günahı düşünmemektir. Bu ise temizlenmede fazlalıktır. Her zahidin çıplak olarak günahtan uzak bir şekilde yaşamak ve hava ile göğü kendisine elbise edinmeyi istemesi gerekir.
İntihar konusuna gelince; O her türlü çalışmayı bırakmanın; açlık hissetmenin, hayatla ilgiyi kesmenin, rahip veya rahibenin bu fani cesede önem vermediğini belgelemenin ve vücudun aldığı gıdaların tümünü terketmenin neticesidir. Bu duruma göre rahip ve rahibe, vücudunu aç bırakıyor, saçlarını cımbızla yoluyor ve ölünceye kadar da vücudunu katı tabiat şartlarına terkediyor. Kendini açlıkla öldürme olayı, eskiden beri Caynist rahipler arasında yaygındır."
Aşağıdaki konular ise, dinler tarihi uzmanlarınca bilinen şeylerdir:
Jini (Caynizm) dininin kurucusu Mahavira, davetine başlamadan önce Hinduizm'deki yöneticiler, komutanlar ve krallar sınıfında refah içinde güzel bir hayat yaşamış, sonra da o sınıfı terketmiştir.
Mahavira küçük bir çocuk iken, rahipler ve zahitlerle oturmayı severdi. Bundan dolayı da onların felsefelerinden etkilendi ve dünya metamdan usanıp zühde ve ruhbanlığa yöneldi. Oniki yıl süre ile konuşmamaya karar verdi. Bu süreyi düşünmekle geçirdi ve ondan sonra mezhebini insanlara ilan etmek için dışarı çıktı.
Jini dinine mensup kişilere göre, ruhu arıtmak için yedi esas vardır: Güzel ahlaklı olabilmek için verilen sözlere ve vaadlere riayet etmek, bedensel hareketleri azaltmak, faziletlerle bezenmek, temel hakikatlan düşünmek, açlık ve soğuktan kaynaklanan cismani a'razlardan doğan hayatın yorgunluklarına hakim olmak, tam olarak kanaat etmek ve itminana (gönül rahatlığına) kavuşmak...
Caynistler Allah'ı kabul etmezler. Bu da yeni bir Brahman sınıfını doğurmaz. Fakat onlar Hinduizm'den korktukları için Hinduizmin tanrılarını kabul etmişlerdir.
Mahavira, tenasüh (ruh göçü) fikrine sahiptir. Çünkü ruhu maddi vücuttan kurtarmak, ancak lüksü terketmek ve zevklerden uzaklaşmakla olur. Onlara göre ruh, maddeden kurtulunca, ebedi ruha döner.
3- Budizmle İlgili Nakiller
Muhammed Ebu Zehra 'Mukaranatu'l-Edyan' adlı eserinde Budistler'in 'on önerilerini zikrettikten sonra şunları söylüyor:
"Bir Budist'in zevkleri terketme, mücahedeye devam etme, nefsini terbiye etme ve hayatın rezaletlerini hafifletme konusunda iradesini güçlendirmesi için kabul ettiği on öneri iste bunlardır. Budistlerin, düşünceleri saptıran bir işmiş gibi, istekleri kamçılamakta ve zevkleri yudumlamakta insanlara yardımcı olduğu için lezzetin kaynağıymış gibi istekleri uyandıran altın ve gümüşü almamayı teşvik ettiklerini görürüz. Bilginler altın ve gümüş alma yasağı ile ilgili olarak şunları söylerler:
"Gerçekten Budizm, mülk edinmemeyi teşvik ediyor ve Budistten bir şeye sahip olmamasını ve hiçbir şey almamasını istiyor. Bu duruma göre bir Budist, ancak bir günlük yiyeceğini taleb edebilir ve bir gün sonraki yiyeceğini bu günden biriktiremez."
Budistler'in şu iki kısma ayrılmalarına bu durum neden olmuştur:
Birinci gurup: Eski öğretiyi kendilerine rehber edinip, onlardan parmak ucu kadar bile sapmayan Budistlerdir. Onlar yiyecek çeşitlerine sınır koymuşlardır ve o sınırı asla aşmazlar, kendilerine o sınırın dışındaki her şeyi haram kılmışlardır. Bu gurup sert ve katı elbisenin dışında başka bir şey giymez ve ancak zor yaşamayı tercih ederler. Hayatın lezzetlerini terk etmek suretiyle böyle bir hayatı tercih ettikleri için hayatın elemlerinden de sakınırlar.
İkinci guruba gelince; onlar bu öğretiyi terkeden guruptur. Fakat üzerlerine gerekeni yerine getirmenin ödevleri olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
Budizm'in yöneldiği bu öğreti, harfıyyen tatbik edilmiş olsa, insanlığın sonu gelirdi."
Karşılaştırmalı dinler tarihi uzmanlarından bazıları Budizm'i şöyle tanıtırlar:
"Budizm, deruni düşünce ve lezzetleri inkar dinidir. Buda'dan nakledilenlerden onun, işinde kararlı, yumuşak sözlü, sevgisinden dolayı insanlara merhametli ve şefkatli biri olduğu anlaşılıyor. Mesajının başarılı olmasının nedeni de budur.
Buda'nın tavsiye ettiği önerilerin özeti ise şöyledir:
1- Ruhu yok etme.
2- Hak etmediğin şeyi sakın alma.
3- Zina etme.
4- Asla yalan söyleme ve hile yapma.
5- İçki içme.
6- Ölçülü yemek ye.
7- Dans etme, şarkı veya temsil dinleme.
8- İpek elbise giyme, koku sürünme ve ziynet takınma.
9- Yüksek yatakta uyuma.
10- Altın ve gümüş alma.
Bu tavsiyeler, peygamberlerin tavsiyelerine yakındır. Bundan ötürü Buda'nın kendisine vahiy gelen bir peygamber olduğu ve diğer dinlerin başına gelenlerin kendisinden sonra onun dininin de başına geldiği ve tahrif edildiği söylenmiştir. Fakat, biz bunu söyleyemiyoruz. Zira bunu söylemek, kitap veya sünnetten bir nas bulmayı gerektirir. Halbuki böyle bir nas da yoktur. Ne var ki, Allah Azze ve Celle bize, peygamber göndermediği bir ümmetin bulunmadığını bildirmiştir. Nitekim O, Kur'an-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır:
"Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur."35
Huda'nın en önemli kitapları onun sözlerini, görüşlerini ve örneklerini içeren kitaplardır. Budistler bu sözleri ve görüşleri Buda'ya nisbet ederler; onların gökten indiğini iddia etmezler.
Buda'nın zamanında belirli bir ayin bulunmadığı genellikle kabul edilmiştir. Ama onun ölümünden sonra bazı ayinler izafe edilmiştir. Budistler, Buda'nın heykeli karşısında namaza benzer ayinler yaparlar, belirli zamanlarda yeme-içmeyi terketmek suretiyle oruç tutarlar. Ancak, öyle vaktinden ertesi günün fecrine kadar yeme içme helaldir.
Budistler, Hindistan'daki Nepal'e gidip oradaki dört kutsal yeri ziyaret etmek suretiyle hacı olurlar. Onlara göre dört kutsal yer şuralardır: Buda'nın doğduğu yer. Ağaç altında içinde hakikat güneşinin doğduğu yer. İlk vaazını verdiği yer ve öldüğü yer. Budistlere göre hac için belli bir mevsim yoktur.
4- İran Dinleri İle İlgili Nakiller
Ebu'l-Hasan en-Nedvi 'Müslümanlar'ın Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti' adlı eserinde şunları söyler:
"Orta yolu tutmuş ülkelerin halkı, yakın akraba evliliğinin haramlığı ve onun çirkinliği üzerinde ittifak ettikleri halde, iran'da bu hala münakaşa ve ihtilaf konusuydu. Hatta miladi beşinci yüzyılın ortalarında hüküm süren Yezdicerd, kendi kızıyla evlenmiş ve daha sonra onu öldürmüştü. Altıncı yüzyılda hüküm süren Behram da kızkardeşi ile evlenmişti.
İran tarihi konusunda ihtisas sahibi olan Danimarka'nın Kopenhang Üniversitesi Doğu Dilleri Profesörü Arthur Christensen "Savaniler Devrinde İran" adlı eserinde diyor ki:
"Cathiyas ve diğer Sasani devrinin çağdaş tarihçileri, İranlıların evlenmesi yasak olan kadınlarla evlenme adetlerini onaylıyorlar. Sasani dönemi tarihinde, bu tür evlilik örnekleri bulunuyor. Behram ve hıristiyan olmadan evvel Ceştesb, evlenmesi yasaklanan akrabalarla evlenmişlerdi. İranlılar'a göre bu evlilik günah sayılmıyor, hatta Allah'a yaklaşmak için hayırlı bir amel olarak kabul ediliyordu. Çinli seyyah Huen-Suens: "İranlılar hiçbir istisna gözetmeksizin evleniyorlardı," sözüyle bu evliliğe işaret etmiştir.
Miladi III. yüzyılda "Mani" zuhur ederek o zaman Fars memleketlerinde hüküm süren şehvetin zıddına, hayalî bir zulmet ve nur mücadelesine neden olan gayri tabii ve çirkin bir nazariye ileriye sürmüştür. Dünyadan şer ve fesadın kökünü kazımak için bekarlık hayatını savunmuştur. Nurun zulmetle uyuşmasının şer olduğunu ve bundan kurtulmanın gerektiğini ilan etmiştir. Neslin kesilmesi, hayrın şerre galip gelmesi ve yok olmak için nikahı derhal yasak etmiştir.
Behram; "O bu dünyayı yıkmak iddiasındadır. Muradından bir şey elde etmeden onu öldürmekle işe başlamak lazımdır," diyerek M.S. 270 yılında onu öldürmüştür. Fakat ölümüyle öğretisi ölmemiş ve İslam'ın bu bölgeyi fethine kadar etkisini sürdürmüştür.
Daha sonra Forsların tabii ruhu Mani'nin zararlı öğretisine karşı ayaklanarak bu kez de M.S. 487'de doğan Mazdek'in nazariyesine sarılmıştır. Mazdek, insanların eşit olarak doğduklarını ve aralarında hiçbir fark olmadığını ilan etti. Ona göre şahısların üzerinde titizlikle durdukları şey mülkiyet ve ailedir. Buna göre bunlarda da eşitlik ve ortaklık kurulması lazımdır.
Şehristani der ki:
"Mazdek, insanların su, ateş ve hayvanların otlak yerlerinde ortak oldukları gibi, kadınları da herkese helal edip malları ortak kıldı." Bu görüş genç, zengin ve zevkü sefa düşkünlerinin nazarında daha fazla rağbet kazanıp ilgiyle karşılandıktan sonra, aynı zamanda sarayın korumasına da sahip oldu. Kabat, İranlıların ahlak anarşisi ve şehevi azgınlık içinde boğulacak noktaya varıncaya kadar, bu nazariyenin yayılmasına ve gerçekleştirilmesine yardım etti."
Tarihçi Taberi der ki.
"Bayağı kişiler bu durumu bir fırsat ve ganimet bilerek Mazdek ve arkadaşlarıyla omuz omuza verip onlara yardım ettiler. Halk bunların yüzünden belalara uğradı. Tahakkümleri kuvvet kazandı. Hatta o dereceye vardırılmıştı ki, Mazdek'in taraftarları herhangi bir adamın evine girer, aile ve mülküne musallat olurlar, fakat ev sahibi onların bu tecavüzlerine engel olamazdı. Bunlar, bu durumu hoş göstermesi için, İran hükümdarı Kahaz'ı mecbur ettiler ve kabul etmemesi halinde onu görevinden alaşağı etmekle tehdit ettiler. Nihayet kısa bir zaman içinde, baba çocuğunu, çocuk ta ana-babasını tanıyamıyacak hale geldi. Ve aynı zamanda herkes tasarrufu altındaki mülküne sahip olamıyacak bir duruma geldi. Mazdek'in fikirlerini kabul etmeden evvel Kabaz, İran'ın saygılı hükümdarlarından biriydi. Fakat bu fikirleri kabul ettikten sonra, etrafta çöküntü ve her yerde bozulma başgösterdi."
5- Yahudilik Hakkında Nakiller
Dr. Şibli yukarıda sözü edilen kitabında yahudilik hakkında şunları söyler:
"Yahudilerin ruhları, Allah'tan bir cüz olmaları sebebiyle diğer ruhlardan ayrıcalık arzeder. Nitekim onların iddialarına göre oğul babadan bir cüzdür. Talmut tenasüh (ruh göçü) fikrini taşır. Tenasüh fikri Hint'ten Babil'e geçmiştir.
Talmut, İsrailoğullarına başkalarını aldatmalarını gerekli kılıyor. Talmutta şu sözler yer almaktadır:
"Temiz birinin temizlerle, kirlinin de kirlilerle beraber olması gerekir."
Talmut yahudi olmayana münafıkça davranmayı caiz görür. Bir yahudinin, yahudi olmayana sadaka vermesini caiz görmez.
Yahudi olmayan ruhlar için, yahudiler yanında hürmet yoktur. Talmut'ta şöyle denilmiştir:
"Yahudinin ümmiler (yahudi olmayanlarken birini ölümden kurtarması veya düştüğü çukurdan çıkarması haramdır. Hatta yahudi, ümmilerden birinin bir çukura düştüğünü görürse, o çukuru bir taşla kapatması gerekir."
Maymond (Maymonides) şöyle söylemiştir:
"Yahudi olmayana şefkat etmek yasaktır. Sen onu bir nehre düşerken veya bir tehlike altında olduğunu görürsen ey yahudi! Onu kurtarman sana haram kılınmıştır. Çünkü Ken'an diyarında bulunup Tevrat'ın hepsinin öldürülmelerini emrettiği sakinler, sonuncusuna kadar öldürülmediler. Hatta bazıları kaçıp diğer milletlerin arasına karışmıştır. Bundan dolayı yahudi olmayan birini öldürmen gerekir. Çünkü bu kişinin kaçanlardan biri olma ihtimali vardır."
Talmut, yahudinin, yahudi olmayanı öldürmesinin adaletten sayıldığı hükmünü koyuyor. Çünkü o, bununla Allah'a bir kurban sunmuş oluyor.
Talmutta Kadın
Hz. Musa (a.s) şöyle dedi:
"Akrabanın karısına iştahın çekmesin. Kim yakınının karısıyla zina ederse, ölümü haketmiş olur."
Tevrat ancak yakın olarak yahudiyi görür. Bu anlayışa göre yabancıların kadınlarına yaklaşmak caizdir. Haham Resi bundan şu sonucu çıkarmıştır:
"Bir yahudi, yabancıların diyarında kanunu çiğnerse hata yapmış olmaz. Çünkü yabancıların nikah akdi fasittir. Zira İsrailoğullarından olmayan bir kadın hayvan gibidir. Hayvanlar ve onların benzerleri ile akid bulunmaz"
Hahamların bu görüşü üzerinde ittifak edilmiştir. Bir yahudi, hıristiyan bir kadınla cinsel ilişkide bulunursa, haram işlemiş olmaz.
Yine Maymonod şöyle der:
"Bir yahudinin yahudi olmayan kadınların mallarını gasbetme hakkı vardır."
Bu nakillerden, İslam'la İslam'ın dışındaki dinlerin arasındaki farkı anlıyoruz. Yine bunlardan Allah Azze ve Celle'nin Hz. Muhammed (a.s)'i alemlere müjdeci, uyarıcı, öğretici, terbiyeci ve eğitici olarak göndermesinin ne büyük bir nimet olduğunu anlıyoruz. Ayrıca Allahu Teala'nın şu sözündeki sırrını da anlıyoruz:
"Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki, kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmiyecektir..."36
Dostları ilə paylaş: |