Bir Çözüm Olarak: Diriliş Tezi
Diriliş fikriyatının ana kaynağı İslam’ın ortaya koyduğu esaslardır. Sezai Karakoç tarafından “Diriliş” kavramı etrafında bir doktrin halinde sunulan görüş ve düşünceler tarihi-sosyolojik bakış açısıyla şekillendirilmiş “Hakikat Medeniyeti” üzerine inşa edilmiştir. Kaynağında İslam’la gelen insan anlayışının bulunması, ilk bakışta bu tezin sadece hâlihazırda Müslüman kimliği taşıyanları ilgilendirdiği düşüncesinin sadece bir yanılgıdan ibaret olduğunu göstermektedir. Zira İslam, bütün insanlığa gönderilmiş ve tamamlanmış bir dindir. Diriliş fikriyatı da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Yani İslam’ın öğretileri doğrultusunda insanca var olmanın çağdaş yorumundan ibarettir.
Diriliş düşüncesine göre insanlığın kurtuluşu, Osmanlı’nın dağılmasıyla en asgari düzeyde varlığını sürdüren İslam medeniyetinin azami düzeyde belirginleşmesine bağlıdır. Zira Batı medeniyeti bütün dünyayı etkileme gücüne sahip olduğu halde bu gücü insanlığın huzur ve mutluluğuna katkı sağlayacak şahsiyeti kazanamamıştır ve kendi kendini tahrip edecek, yok edecek bir yolda hızla ilerlemektedir. Diriliş, varlığın fıtratına uygun her görüş ve düşünceyi, her örf ve âdeti insanlığın birikimi, “Hakikat medeniyetinin” bir parçası kabul eder.
Sonuç
“Çağın dikkati bulanık ve kirlidir.” (Karakoç, 1967a;43) Değişimin hızlı, tekniğin ve iletişimin kontrol edilemediği bir çağda yaşamaktayız. Bir düşünce ya da felsefi akımın birisini anlamadan yenisiyle karşı karşıya kalıyoruz. Doğruluk derecesini anlamaya vakit bulamadığımız bilgi ve haber bombardımanının altında akıl ve düşünce sağlığımız her an biraz daha bozuluyor. Psikolojik hastalıkların arttığı, ilacın bile kimyasının bozuk olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ne yazık ki bütün bu akıl dışılıklar, bireysel aklı bütün bin insanlığın tapınağı gibi yücelten bir medeniyet anlayışının ürünüdür. Sezai Karakoç bu medeniyet ile ilgili tespitlerini şu şekilde ortaya koymaktadır:
“Gerek ruh ve kafasını, gerek varlığını böylesine hükmü altına alan, ezen, büken, istediği gibi değiştiren, istediği oluşa şartlandıran bu tehlike medeniyetinden insanlık ne kadar korksa haklıdır.” (Karakoç, 1967a ; 66)
Maddi gücü erdem ve faziletin üstünde görüp, doğa bilimlerine ait sınıflandırmaları insanî değerleri göz ardı ederek, ırk, ten, cinsiyet gibi doğuştan getirilen özelliklere dayalı ayrımları bilimsellik kılıfı altında sunmayı ve inandırmayı, hayallerimizi bile aşan bir maharetle ortaya koyan bu medeniyet anlayışının doğuracağı yeni tehlikeler meçhuldür. Görünen tek çare de aydınların çözüm önerileri üzerinde odaklanıp, kalitesi ve değeri saniyede öldüreceği insan sayısı üzerinden belirlenen silah üretimini teşvik etmeyi doğallaştıran bu anlayışa “dur” diyecek yol bulmalarıdır. Bu konuda Diriliş düşüncesinin dayandığı “Hakikat medeniyeti” yaklaşımının ciddiyetle ele alınmasını öneriyoruz.
Dostları ilə paylaş: |