AHLÂK 5
KELÂM: 8
TASAVVUF. 12
BİBLİYOGRAFYA: 15
İSLÂM FELSEFESİ: 17
A) Tarihçe: 17
B) Meseleler: 19
BİBLİYOGRAFYA: 22
AHLÂK-I ADUDİYYE 22
BİBLİYOGRAFYA: 23
AHLÂK-I ALÂÎ 23
BİBLİYOGRAFYA: 24
AHLÂK-I CELÂLİ 25
BİBLİYOGRAFYA: 25
AHLAK-I CEMÂLİ 25
AHLAK-I MANSÛRÎ 25
BİBLİYOGRAFYA: 26
AHLAK-I MUHSİNİ 26
BİBLİYOGRAFYA: 27
AHLAK-I NASIRI 27
BİBLİYOGRAFYA: 28
el-AHLAK ve's-SİYER 28
AHLAKU’l-EŞRAF 28
BİBLİYOGRAFYA: 28
AHLÂKU'N-NEBÎ 29
BİBLİYOGRAFYA : 29
AHLAT 29
BİBLİYOGRAFYA: 32
AHLAT 33
BİBLİYOGRAFYA: 34
AHLAT-1 ERBAA 34
BİBLİYOGRAFYA: 35
AHLATŞAHLAR 35
BİBLİYOGRAFYA: 39
AHLWARDT, WİLHELM 40
BİBLİYOGRAFYA: 41
AHMED 41
BİBLİYOGRAFYA: 42
AHMED’I 42
BİBLİYOGRAFYA: 45
AHMED II 45
BİBLİYOGRAFYA: 46
AHMED III 46
BİBLİYOGRAFYA: 50
AHMED III ÇEŞMESİ 50
BİBLİYOGRAFYA: 51
AHMED III ÇEŞMESİ 51
BİBLİYOGRAFYA: 52
AHMED III KÜTÜPHANESİ 52
BİBLİYOGRAFYA: 53
AHMED b. ABDULLAH b. ASLİ 53
BİBLİYOGRAFYA : 53
AHMED b. ABDULLAH el-MERVEZÎ 53
(bk. HABEŞÜLHASİB el-MERVEZİ). 53
AHMED AĞA, Dalgıç 53
(bk. DALGIÇ AHMED AĞA). 53
AHMED AĞA, Vardakosta 53
BİBLİYOGRAFYA: 54
AHMED el-ALEVİ 54
Şâzeliyye'nin Derkâviyye koluna bağlı Aleviyye tarikatının kurucusu. 54
Bazı Eserleri. 55
BİBLİYOGRAFYA: 55
AHMED b. ALİ en-NECAŞÎ 56
(bk. NECAŞİ, Ahmed b. Ali). 56
AHMED b. ALİ er-RAMMAL 56
(bk. İBN ZÜNBÜL). 56
AHMED AMİŞ EFENDİ 56
BİBLİYOGRAFYA: 56
AHMED ARİF EFENDİ 57
(bk. ARİF EFENDİ, Filibeli). 57
AHMED ARİF PAŞA 57
(bk. ARİFİ AHMED PAŞA). 57
AHMED ASIM, MÜTERCİM 57
(Bk. Asım Efendi, Mütercim). 57
AHMED b. ASIM el-ANTAKİ 57
BİBLİYOGRAFYA: 57
AHMED ASIM EFENDİ, 58
GÜMÜLCİNELİ 58
BİBLİYOGRAFYA: 58
AHMED BABA et-TİNBÜKTÎ 59
Sudanlı Mâlik! fakihi, muhaddis ve biyografi yazarı. 59
BİBLİYOGRAFYA 60
AHMED BÂDİ EFENDİ 60
BİBLİYOGRAFYA: 61
AHMED el-BÂTIRKÂNİ 61
(bk. BATIRKÂNÎ). 61
AHMED el-BEDEVİ 61
Kuzey Afrika ve Mısır'ın en büyük velîsi olarak kabul edilen mutasavvıf, Bedevîyye tarikatının kurucusu. 61
BİBLİYOGRAFYA 62
AHMED BEDEVÎ KÜLLİYESİ 63
(bk. SEYYİD AHMED BEDEVİ KÜLLİYESİ). 63
AHMED BEY 63
BİBLİYOGRAFYA 64
AHMED BEY, Dukakinzâde 64
(bk. DUKAKİNZADE AHMED BEY). 64
AHMED BEY CAMİİ 64
BİBLİYOGRAFYA 64
AHMED BİCAN 64
BİBLİYOGRAFYA 66
AHMED BİCAN TÜRBESl 67
BİBLİYOGRAFYA: 67
AHMED-İ BİRİLVİ 68
(bk. AHMED ŞEHİD). 68
AHMED b. BİZL el-MERENDİ 68
BİBLİYOGRAFYA: 68
AHMED-İ BUHARİ 68
(bk. EMİR BUHARI). 68
AHMED b. CAFER 68
(bk. SEBTÎ, Ahmed b. Cafer). 68
AHMED-İ CAMİ 68
(bk. CAMİ, Ahmed-i Nâmeki). 68
AHMED CAVİD 68
BİBLİYOGRAFYA 69
AHMED CELÂLEDDİN DEDE 69
BİBLİYOGRAFYA: 69
AHMED CELÂYİR 70
BİBLİYOGRAFYA: 71
AHMED b. CEMİL el-ÂMİDİ 71
BİBLİYOGRAFYA: 71
AHMED CEVAD PAŞA 72
(bk. CEVAD PAŞA). 72
AHMED CEVDET, Bergamalı 72
(bk. BERGAMALI CEVDET). 72
AHMED CEVDET, İkdamcı 72
BİBLİYOGRAFYA 72
AHMED CEVDET PAŞA 72
(bk. CEVDET PAŞA). 72
AHMED CEZZAR PAŞA 73
(bk. CEZZAR AHMED PAŞA). 73
AHMED ÇELEBİ, Na'ne 73
BİBLİYOGRAFYA 73
AHMED ÇELEBİ, Şîve 73
BİBLİYOGRAFYA 73
AHMED-İ DAİ 73
BİBLİYOGRAFYA: 75
AHMED ed-DERDİR 76
(bk. DERDİR). 76
AHMED b. EBÛ DUÂD 76
(bk. İBN EBÛ DUAD). 76
AHMED b. EBÛ TAHİR 76
(bk. İBN EBÛ TAHİR). 76
AHMED b. EBÜ1-HAVÂRÎ 76
BİBLİYOGRAFYA: 76
AHMED EFENDİ, Beyâzizâde 77
(bk. BEYAZİZADE AHMED EFENDİ). 77
AHMED EFENDİ, Çâlâk 77
BİBLİYOGRAFYA: 77
AHMED EFENDİ, Damadzâde 77
(bk. DAMADZÂDE AHMED EFENDİ). 77
AHMED EFENDİ, Durmuşzâde 77
BİBLİYOGRAFYA: 78
AHMED EFENDİ, 78
Ebûbekirefendizâde 78
BİBLİYOGRAFYA: 78
AHMED EFENDİ, İshak Hocası 78
(bk. İSHAK HOCASI). 78
AHMED EFENDİ, Kursuncuzâde 79
BİBLİYOGRAFYA 79
AHMED EFENDİ, 79
Mestçizâde 79
BİBLİYOGRAFYA: 79
AHMED EFENDİ, Muîd 79
(bk. MUİD AHMED EFENDİ). 79
AHMED EFENDİ, Mutafzade 79
BİBLİYOGRAFYA: 80
AHMED EFENDİ, Müftîzâde 80
BİBLİYOGRAFYA: 80
AHMED EFENDİ, Müneccimbaşı 81
(bk. MÜNECCİMBAŞI. Ahmed Dede). 81
AHMED EFENDİ, Siyahî 81
BİBLİYOGRAFYA: 81
AHMED EFENDİ, Şikarizade 81
BİBLİYOGRAFYA: 81
AHMED EFLAKİ 82
BİBLİYOGRAFYA: 82
AHMED EMİN 82
BİBLİYOGRAFYA : 84
AHMED ESAD EFENDİ 85
(bk. ESAD EFENDİ). 85
AHMED ESAD PAŞA 85
BİBLİYOGRAFYA: 85
AHMED b. FADLAN 85
(bk. İBN FADLAN). 85
AHMED FAİZ EFENDİ 85
BİBLİYOGRAFYA: 87
AHMED FAKİH 87
Ahmed Fakih Adı Etrafında Toplanan Eserler. 89
AHLÂK
İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü; bu konularla ilgili ilim dalı.
Ahlâk Arapça'da “Seciye, tabiat, huy” gibi mânalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için halk, manevî yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir.1 Başta hadisler olmak üzere İslâmî kaynaklarda hulk ve ahlâk terimleri genellikle iyi ve kötü huylan, fazilet ve reziletleri ifade etmek üzere kullanılmış; özellikle iyi huylar ve faziletli davranışlar hüsnü'l-huluk, mehâsinü'1-ahlâk, mekârimü'l-ahlâk, el-ahlâku'l-hasene, el-ahlâku'l-hamîde, kötü huylar ve fena hareketler ise sûü'l-huluk, el-ahlâku'z-zemîme, el-ahlâku's-seyyie gibi terimlerle karşılanmıştır. Ayrıca ahlâk yanında yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili davranış ve görgü kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire değer davranış biçimlerine, bunlara dair öğüt verici kısa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendiği eserlere edep veya âdâb da denilmiştir. İslâmî literatürde edep terimi ilk dönemlerden itibaren Özel davranış alanları hakkında kullanılırken ahlâk, tutum ve davranışların kaynağı mahiyetindeki ruhî ve manevî melekeleri, insanın ruhî kemalini sağlamaya yönelik bilgi ve düşünce alanını ifade etmiştir. Bu sebeple, İslâm'da önceleri İran kaynaklı edep literatürü hâkimken daha sonra bunun yerini ahlâkın aldığı şeklindeki görüş 2 gerçeği yansıtmamaktadır.
Cahiliye Döneminde Ahlâk. İslâm öncesinde Araplar'ın ahlâk anlayışı hakkındaki kaynaklar, Cahiliye şiiri ve atasözleriyle Kur'an ve Sünnet gibi İslâmî belgelerdir. Bu kaynaklardan edinilen bilgilere göre Cahiliye edebiyatında ahlâk kelimesine rastlanmamaktadır. Bu kelimenin tekili olan hulk ise nadiren kullanılmıştır. Bir ölçüde iyi ahlâk mânasını ifade etmek üzere mürüe (mürüvvet) tabirine daha çok rastlanır. Ayrıca hayır, mâruf ve hak gibi ahlâkî muhteva taşıyan kavramlar yanında Cahiliye erdemlerini ifade etmek üzere şecaat, kerem, sehâ, cûd ve vefa gibi çeşitli kavramlarla bunların zıtlarının kullanımı da oldukça yaygındı. Ancak bütün bu kavramlar yüksek ve cihanşümul bir ahlâk anlayışını ifade etmekten tamamen uzak olup dünyevî ve kabileci bir karakter taşımaktaydı. Cahiliye Arabi ikinci hayata inanmadığı için 3 bu dünyanın zevk ve safasından olabildiğince faydalanmayı hayatın gayesi saymıştı. Kadın. aşk. şarap ve kabile savaşları Cahiliye şürindeki temaların başında yer alır. O dönemin ünlü şairi Tarafe. Mu’allaka "sında. ebedîlikten söz edilemeyeceğine göre insan için yapılacak en iyi şeyin bütün varlığıyla hayatın zevklerini yaşamak olduğunu belirtirken Cahiliye döneminin bu hedonist ahlâkını dile getiriyordu. 4 Bu ahlâk telakkisinin sadık bir dili olan Züheyr'in Mu caüaka'sında geçen aşağıdaki beyitler, Cahiliye erdemlerinin başında yer alan yiğitliğin ne anlama geldiğini göstermektedir: “O bir arslandır, pür silâh, keçeleşmiş Yeleleri; tırnakları kesilmemiş. Yiğittir: Zulme uğrayınca zalimce karşılık verir. Çarçabuk “Zulme uğramazsa kendisi zulme başlar”, “Oymağını silahıyla savunmayan kişi zillete uğratılır. Ve insanlara zulmetmeyen zulme mâruz kalır” 5
Cahiliye döneminin bütün ahlâkî faziletlerinin arkasında kişinin veya kabilenin gururunu (fahr), şeref (mecd), öfke (gazap), kavmiyet (hamiyye) duygularını tatmin etme, asalet, cömertlik ve yiğitlikte şöhret kazanma, saygı görme, insanlarda hem korku hem de hayranlık duygusu uyandırma arzusu yatmaktaydı. Esasen bu dönemin, fert ve kabile gururu, kibir ve serkeşlik nitelikleri dolayısıyla câhiliyye diye anıldığı Amr b. Külsûm'un Mu 'a/iaita'sı ndan açıkça anlaşılmaktadır. 6
Kur'an ve Sünnet'te Ahlâk. İslâm dînî aşiret ruhunun, rekabet ve küçümseme duygusuyla geçici hazlara düşkünlüğün doğurduğu kaba ve hoyrat geleneklerin karşısına insanın nefsini dizginlemesi. tabiatını öfke ve şiddetten koruması anlamına gelen hilm ve şefkati koydu: bu suretle insana, o güne kadar kendi dışındaki varlıklara çevirdiği mücadele enerjisini kendi nefsinin kötü temayüllerine karşı yöneltmesini öğretti. I. Goldziher'in de belirttiği gibi 7 Arap kabilelerinin hayat tarzları, örfleri ve uygulamaları üzerine bir toptum yapısı kurmak mümkün değildi. Onların koyu ve anlamsız putperestlikleri, yüksek bir ahlâkın kurulmasına başlı başına bir engel teşkil ediyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber, bir olan Allah'a itaat temeline dayalı bir ahlâkî ve dini birlik sağlama görevini üstlenmiş 8; böylece kabile ve soy sop (hasep nesep) anlayışı yerine Allah'a saygı (takva), ferdî ve sosyal planda yücelmenin ve değer kazanmanın ölçüsü haline gelmiş; bu ölçüye uygun olarak İslâm'ın öğretileri, Allah'ın bütün yaratıklarına karşı merhametli olmayı, beşerî ilişkilerde dürüstlük ve güvenilirliği, karşılıksız sevgi ve fedakârlığı, samimiyet ve iyi niyeti, kötü eğilimlerin bastırılmasını ve daha birçok faziletleri ihtiva etmiş bulunmaktadır.
İslâm ahlâkının asıl kaynağı Kur'an ve onun ışığında oluşan sünnettir. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamberin ahlâkının Kur'an ahlâkı olduğunu belirtmiştir. 9 Bu sebeple İslâm ahlâk düşüncesi Kur'an ve Sünnetle başlar. Bu iki kaynak dinî ve dünyevî hayatın genel çerçevesini çizmiş, ametî kurallarını belirlemiş, böylece daha sonra fıkıhçı ve hadisçiler, kelâmcılar, mutasavvıflar, hatta filozoflar tarafından geliştirilecek olan ahlâk anlayışlarının temelini oluşturmuştur. Kur'ân-ı ;Kerîm ihtiva ettiği diğer konular gibi ahlâk konularını da herhangi bir ahlâk kitabı gibi sistematik olarak ele almamakla birlikte, eksiksiz bir ahlâk sistemi oluşturacak zenginlikte nazarî prensipler ve amelî kurallar getirmiştir. Konunun bu bölümünde, doğrudan doğruya Kur'an âyetlerine ve bu âyetlerin yorumunu ve uygulamasını gösteren hadislere dayanılarak İslâm'ın getirmiş olduğu ahlâk anlayışı ana hatlarıyla tanıtılmaya çalışılacaktır.
Kur'ân-ı Kerîm'de ahlâk kelimesi yer almamakla birlikte, biri “Adet ve gelenek”, diğeri de “Ahlâk” mânasında olmak üzere iki yerde 10 ahlâkın tekili olan huluk kelimesi geçmektedir. Ayrıca pek çok âyette yer alan amel teriminin alanı ahlâkî davranışları da içine alacak şekilde geniş tutulmuştur. Bunun yanında bir (birr). takva, hidâyet, sırât-ı müstakim, sıdk, amel-i sâlih, hayır, mâruf, ihsan, hasene ve istikamet gibi iyi ahlâklılık; ism, dalâl, fahşâ, münker, bağy, seyyie, hevâ. israf, fısk, fücur, hatîe, zulüm gibi kötü ahlâklılık ile aynı veya yakın anlam ifade eden birçok terim vardır. Hadislerde ise bu terimler yanında ahlâk ve hulk kelimeleri de kullanılmıştır.
Görünür âlemin yegâne mükellef ve sorumlu varlığı olarak insanı tanıyan Kur'ân-ı Kerîm, bu sebeple onun ahlâkî mahiyeti konusuna özel bir önem vermiştir. Buna göre Allah insanı en güzel bir tabiatta yaratmış 11, ona kendi ruhundan üflemiştir. 12 Bu sebeple insanlığın atası olan ve bütün insanlığı temsil eden Hz. Âdem karşısında Allah'ın emri gereğince melekler secdeye kapanmıştır. Ancak insanın bu üstün ruhî cephesi yanında bir de topraktan yaratılan beşerî cephesi vardır. İşte insandaki bu ikilik onun ahlâkî bakımdan çift kutuplu bir varlık olması sonucunu doğurmuştur. “Allah insan nefsine fücurunu da takvasını da ilham etmiş”, yani ona İyilik ve kötülüğün kaynaklan olan kabiliyetleri birlikte vermiştir. Dolayısıyla:
“Nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana uğramıştır” 13
Kur'ân-ı Kerîm'in insanın ahlâkî mahiyeti hakkındaki bu dengeli yaklaşımı, onun ahlâkî hüküm ve tercihlerini de aynı şekilde değerlendirmesine yol açmıştır. İşte Kur’an'ın insan hakkındaki bu ihtiyatlı iyimserliği İslâm ahlâkının temelde dinî kaynaklı olması sonucunu doğurmuştur. Kur’an ve Sünnete göre hakkında nas bulunan konularda yükümlülüğün kaynağı dindir. “Allah ve Resulü bir şeye hükmedince, artık mümin erkek ve kadınlara işlerinde bir seçme hakkı kalmaz. Her kim Allah ve Resulüne isyan ederse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur”14 Hz. Peygamber, ahlâkî hükümlerin de dahil olduğu helâlleri haram, haramları helâl saymaya yönelik bir anlaşmanın geçersiz olduğunu açıklamıştır. 15 Bununla birlikte. Allah'ın hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla ana, baba, devlet gibi başka otoriteler de vazife koyabilirler ve bunlara itaat gerekir. 16 Kur'an ve Sünnet'te ahlâk ile ilgili genel hükümler yanında birçok ahlâkî davranışlar için özel hükümler de yer almış olmakla birlikte, her şeye rağmen, hakkında hüküm bulunmayan girift meselelerle karşılaşılabileceği de hesaba katılmıştır. Hz. Peygamber,
“Helâl de haram da bellidir; bu ikisi arasında ise şüpheli durumlar vardır. Şüphelerden sakınan kişi dininin şerefini korumuş olur” 17 buyurmuş ve böyle durumlarda kalp ve vicdanın verdiği hükme uymayı öğütlemiştir. Ne var ki Kuran ve hadislerde vicdanın hükümleri ihtiyatla karşılanmıştır. Çünkü insan nefsi, kendisine kötülük ve edepsizlikler telkin eden şeytanın baskısı altındadır. 18 Ayrıca İslâmî terminolojide hevâ adı verilen kötü arzu ve eğilimler ile şuursuz taklit de ahlâk ve fazilet yolunun engelleri olarak gösterilmiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim kötü arzuların esiri olan insanı:
“Hevâsını tanrı edinen” 19 şeklinde tanıtmış, öte yandan yanlış yolda olan atalarını taklitte direnenleri,
“Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; akıllarını kullanamazlar” 20 ifadesiyle eleştirirken bu arada dinî hükümlerle selîm aklın hükümlerinin birbirini desteklediğine işaret etmiştir.
Kur'an ve Sünnette faziletlerin fert ve toplum hayatına maddî ve manevî faydalan, reziletlerin zararları üzerinde durulmuştur. Allah,
“Şükrederseniz nimetlerimi arttırırım” 21
“Şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve nefret sokmak ister” 22 buyurur; sâlih kullarını yeryüzüne hâkim kılacağını bildirir. 23 Ayrıca birçok eski milletlerin yıkılışlarında ahlâkî bozulma ve çöküntünün önemli ölçüde rol oynadığını haber veren âyetler Kurân-ı Kerîm'de büyük bir yer tutar. Bununla birlikte, ahlâk prensiplerine aykırı davranışların doğurduğu bu tür tabii ve fizikî zararlar, sosyal ve manevî sıkıntılar İslâm'da ahlâkî müeyyide sayılmaz; dolayısıyla kişiyi sorumluluktan kurtarmaz. Gerçi dünyevî musibetlerin günahlar için kefaret sayılacağına dair bazı hadisler vardır. 24
Fakat bu, ahlâkî fenalıkların doğurduğu musibet ve zararın zaruri sonucu değil, musibete uğrayan kişinin bu durumdayken gösterdiği sabır, rızâ, tevekkül gibi müsbet tavırların karşılığıdır. Diğer yandan, kişinin ruhî benliğinde iyiliğin meydana getirdiği sevincin, kötülüğün meydana getirdiği pişmanlık ve elemin Kur'an ve Sünnet'te büyük bir değer taşıdığı görülür. Nitekim Hz. Muhammed,
“Bir insan iyilik yaptığında sevinç, kötülük yaptığında üzüntü duyabiliyorsa artık o gerçekten mümindir” 25 buyurmuş, hatta iyilik (bir) ve kötülüğü (ism), kişinin vicdanında (nefs) meydana getirdiği etkilenmenin mahiyetine göre tarif etmiştir. 26 Ancak vicdan duygusu insanı kötülük yapması halinde kınayan bir güç 27 olabileceği gibi 28 kaskatı kesilmiş kalp 29 haline dönüşerek kötülük karşısında duyarlılığını kaybetmiş bir duruma da gelebilir. Bu yüzdendir ki İslâm'da bütün ahlâkî vazifeler uhrevî müeyyideye bağlanmış 30 iyiler için cennet vaad edilmiş, kötüler cehennemle tehdit edilmiştir. Ancak ahlâk kurallarının uygulanmasında, özellikle içtimaî düzenin sağlıklı işletilmesinde genellikle sadece bu motiflere dayanan bir ahlâk tam olarak saygıya değer sayılamayacağından, Kur'an ve Sünnet'te Allah'ı en yüksek derecede sevmek. 31 O'nun hoşnutluğuna lâyık olmak ve O'ndan hoşnut olmak 32 temel ahlâkî motif olarak gösterilmiş, doğru inanç ve temiz yaşayışın en yüksek gayesinin Allah rızâsı olduğu vurgulanmıştır. 33
İslâm ahlâkının bu dinamik yapısı, onun sadece bir kitle ahlâkı veya sadece bir seçkinler ahlâkı olmadığı, aksine maddî, zihnî ve psikolojik bakımlardan her seviyedeki insanın kaygılarını ve özlemlerini dikkate alan. bununla birlikte ona, içinde bulunduğu durumdan daha ideal olana doğru yükselme imkânı sağlayan kapsamlı ve uyumlu bir ahlâk olduğunu gösterir. Buna göre hayır statik olmadığı gibi gaye de statik değildir. Bütün insanların yapabilecekleri, dolayısıyla yapmak zorunda oldukları iyilikler (farzlar) yanında, yapılması kişinin fazilet ve kemal derecesine bağlı hayırlar da vardır. Ahlâk, bilgi ve fazilet bakımından sürekli bir yenilenmedir. Bunun için insan, Kur'ân-ı Kerîm'e göre, öncelikle inanç sevgisi kazanmalı, fenalıklardan ve isyankârlıktan nefret etmeli 34 kalbini yani iç dünyasını Allah şuuru (zikrullah) ile huzura kavuşturmalıdır. 35 Bu suretle Allah şuuru insana ahlâkî ve manevî hayattan zevk alma, hatalarının farkına varma, onlardan yüz çevirme ve Allah'tan bağış dileme fırsatı sağlayacaktır. 36 İslâm'ın öngördüğü bu ahlâkî terakkinin ulaşacağı son nokta, insanın gaye bakımından çıkar kaygılarını aşması, hatta cennet ümidi ve cehennem korkusunun da ötesinde bütün düşünce ve davranışlarını Allah'ın emrine ve rızâsına uygun düşüp düşmeyeceği açısından değerlendirmesidir. 37 Bu son noktada İslâm ahlâkı pragmatik eğilimleri ortadan kaldırmakta ve kategorik bir ahlâk hüviyeti kazanmaktadır.
İslâm'ın ilk yüzyılında ahlâk tamamen yukarıda ana hatlarıyla gösterilen dinî ilke ve kurallara dayanmaktaydı. Bütün müslümanlar Kur'an'ın emrine uyarak hayatlarını Hz. Peygamber'in getirdiği öğretilere göre düzenlemenin gerektiğine inanmışlardı. Yaklaşık II. yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkan yeni durumlar karşısında az çok farklı ahlâk anlayışları doğmakla birlikte, temelini Kur'an'dan alan ve Hz. Peygamber ile ashabın hayatlarında şekillenmiş olan geleneksel İslâm ahlâkına bağlılığı ilke edinen anlayış da varlığını sürdürdü ve genel olarak ahlâka veya bu alanın özel konularına dair eserlerden oluşan zengin bir literatür meydana geldi. Daha çok hadis ve fıkıh âlimleri tarafından yapılan bu yöndeki ahlâk çalışmalarının başlangıcını hadislerin tasnif dönemine kadar götürmek mümkündür. Nitekim başta Kütüb-i Sitte olmak üzere hemen bütün hadis mecmualannda “Kitâbü'l-Edeb”. “Kitâbü'1-Birr”. “Kitâbü Hüsni'l-hulk” gibi başlıklar altında özellikle ahlâk hadislerini ihtiva eden bölümler bulunur. Buhârfnin “eI-Edebü'!-müfred”. Abdullah b. Mübârek'in Kitâbü'z-Zühd ve'r-rekâ’ik gibi yalnızca ahlâka dair hadis ve haberlerden oluşan eserler yanında. İslâm kültür tarihi boyunca devam eden kırk hadis külliyatının başta gelen konulan da ahlâkîdir. Fıkıh kitaplarındaki amelî ahlâk konularıyla tefsir ilminde “Ahkâmü'l-Kur'ân” türündeki eserlerde ahlâkla ilgili konulann varlığına da işaret etmek gerekir.
Eser sayısı bakımından İslâm kültür tarihinin en verimli alanlarından biri olan geleneksel İslâm ahlâkının başta gelen klasiklerinden biri, Mâverdrnin Edebü'd-dünyâ ve'd-dih'idir (Beyrut 1978). Eser geniş muhtevası, materyal zenginliği, ilmî. fikrî ve edebî üstünlüğü gibi meziyetleri dolayısıyla her devirde ve bütün İslâm ülkelerinde geniş bir ilgiye mazhar olmuştur. Hz. Peygamber'in ahlâkını bütün insanlık için en yüksek hayat ideali olarak gösteren İbn Hazm'in dinî-felsefî mahiyetteki el-Ahlâk ve's-siyer'i (Beyrut 1985), muhtevasının önemi yanında edebî bakımdan da büyük bir değer taşır. Ebû Nasr et-Tabersfnin Mekârimül-ahlâk'ı da (Kahire 1303) Hz. Muhammed'in, hayatın bütün alanlarına ait tutum ve davranışlarını sergileyen ve onu bir ahlâk İdeali olarak gösteren en tipik geleneksel ahlâk kitabı örneklerindendir.
İslâm kültür tarihinde her zaman dinî karakterini korumakla birlikte, kesin bir tasnife kolaylıkla imkân vermeyecek ölçüde şekil ve muhteva çeşitliliği taşıyan ahlâk literatürü içinde edebî ve hi-kemî türde Arapça. Farsça ve Türkçe yazılmış eserlerin de önemli bir yeri vardır. İbnü'l-Mukaffa'ın Kelîle ve Dimne adlı ünlü tercümesi (Amman, ts., Mektebetü'r-Risâle), İbn Kuteybe'nin 'Uyûnü'1-ahbâr' (Beyrut 1986), İbn Miskeveyh'in Câvidân-hıred'i (Beyrut 1983), Mübeş-şir b. Fâtik'in Muhtârü'l-hikem'i (Madrid 1958) bu türün en eski ve değerli örneklerindendir. Daha sonra Kâbusnâ-me, Sîyâsetnâme, Naşîhatnâme, Pend-nâme, Fütüvvetnâme gibi klişeleşmiş adlar altında ahlâkî-dinî mahiyette edebî eserlerin, ahlâkî vecizeler, atasözleri, fıkra ve hikâyeler ihtiva eden irşad ve mev'iza kitaplarının yazımı aralıksız sürdürülmüştür.
İslâm ahlâk literatürüyle ilgili birkaç Türkçe bibliyografik çalışma yapılmıştır. Bunlardan Bursalı Mehmed Tâhir'in Ahlâk Kitaplarımız (İstanbul 1315) adlı eseri. 108 kitap ve yazarları hakkında kısa bilgiler verir. Mehmed Ali Ayni Türk Ahlâkçıları'nda (İstanbul 1939) on müellif ve bunların ahlâk kitaplarını geniş olarak tanıtmıştır. Agâh Sırrı Levend “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız” başlığı altında, İstanbul ve Ankara kütüphanelerinde yazma veya basılmış nüshalarını tesbit ettiği 238 kitabın adı, yazarı, bulunduğu yer, basılmışsa baskı yeri ve tarihi hakkında bilgi vermiştir. 38
Dostları ilə paylaş: |