Hz. Ali (a.s)
Geçtiğimiz bahislerden ikinci meselede nakledilmiş rivayetlerden gayet net anlaşılmaktadır ki Hz. Ali (a.s), Allah Rasülü’nün (s.a.a) eğitimlerinden yararlanması sayesinde Hz. Peygamber gibi Kur’an-ı Kerim’in bütün anlamlarına ve malumatına vakıftı. Kur’an’ın bütün anlamları ve öğretilerini tefsir edecek yeterlilikteydi. Kur’an’ı anlama ve tefsir etmede her hata ve hevadan masundu. Allah Rasülü’nden (s.a.a) sonra Kur’an’ın tüm anlamlarını bilen müfessir Hz. Ali’ydi. Sözkonusu rivayetlere ilaveten Şii ve Sünni kitaplardaki başka pek çok rivayet bu hakikate delalet eder. Bu rivayetlerden bir kısmını nakledeceğiz:
- Şii ve Sünni birçok rivayette Ra’d suresinin sonundaki
“مَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ” cümlesi, kasdedilenin Hz. Ali (a.s) olduğu manasıyla tefsir edilmiştir. Ehl-i Sünnet’ten Hakim Haskani bu konuda altı rivayete yer vermiştir.94 Şiilerden Seyyid Haşim Bahrani, Burhan tefsirinde bu ifadeyi tefsir ederken yirmibeş rivayeti toplamıştır.95 Onyedi rivayette bu kelime Hz. Ali’ye96 (a.s), yedi rivayette de, Hz. Ali’nin de (a.s) içlerinden biri olduğu Masum İmamların hepsine97 atıf olarak tefsir edilmiştir. Her iki grupta da sahih senedli rivayet vardır.98 “el-Kitab”taki “elif” ve “lam” harfleri ya somut varlıkla99 ilgilidir ve kasdedilen kitap Kur’an-ı Kerim’dir ya da cins bildiren “elif” ve “lam”dır ve kasdedilen, içinde Kur’an-ı Kerim’in de bulunduğu genel anlamda semavi kitaplar ve Levh-i Mahfuz’dur. Her nasıl olursa olsun bu kelime tefsir rivayetlerine ilave edildiğinde Kur’an-ı Kerim’in bilgisinin Emirulmüminin’in (a.s) elinde olduğuna delalet eder. “İlm”in “el-Kitab”a izafe edilmesi, kitabın tüm ilminin onların nezdinde olduğuna delildir. Çünkü masdarın, tüm öğeleri eşit biçimde içinde yeralarak bir bütün olarak izafe edilmesi kuşatıcılık ve umumilikte zuhur edebilir.100 Bu yüzden başka bir ayette, kitabın ilminden bir kısmına sahip kimse hakkında “الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ” ifadesi101 kullanılmıştır. Bazı rivayetler de bu izahı desteklemektedir. Çünkü onlarda, gayet açık biçimde bu kelimenin delaleti kitabın tamamının bilgisine, “kitaptan ilmi...” ifadesinin delaleti ise kitabın bir kısmının bilgisinedir. Rivayetin sonunda ise İmam Sadık (a.s) eliyle göğsüne işaret etti ve şöyle buyurdu:
“Allah’a yemin olsun ki kitabın tamamının bilgisi bizdedir. Allah’a yemin olsun ki, kitabın tamamının bilgisi bizim yanımızdadır.”102
Bu açıklamadan anlaşılan odur ki, Kur’an’ın bu kelimesi, onu tefsir eden rivayetlerin ilavesiyle Emirulmüminin’in (a.s) Kur’an’ın bütün anlam ve ilimlerine vakıf olduğunun delillerinden biridir. Kimi rivayetlerde bu ayet Emirulmüminin’in (a.s) en büyük meziyeti sayılmıştır.103 Bu da, çıkarılan anlam için bir başka teyit olmaktadır.
Şii ve Sünni kitaplarda muttasıl senedle Allah Rasülü’nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir:
علی مع القرآن و القرآن مع علی لن یفترقا حتی یردا علی الحوض104
“Ali Kur’an’la, Kur’an da Ali’yledir. Bu iki havzın kenarında bana ulaşana dek birbirinden ayrılmazlar.”
Ehl-i Sünnet’in ünlü âlimlerinden Hakim Nişaburi ve Zehebi bu hadisin senedini sahih kabul etmişlerdir.105 Kasdedilenin, Hz. Ali’nin (a.s) cismi ile Kur’an’ın kâğıt ve mürekkebi olmadığı açıktır. Aksine birinci cümlenin manası, Ali’nin (a.s) ilim ve amel bakımından daima Kur’an’la birlikte olduğu, bilgisi ve davranışlarının daima Kur’an’a mutabık bulunduğudur. İkinci cümlenin manası ise (Kur’an Ali’yledir), Kur’an’ın bütün ilim ve öğretilerinin Ali’nin elinde olduğudur. Çünkü Kur’an’ın bir kısmını ve onun maarifini bilmese o kısım Ali’den (a.s) ayrı demektir ve sözü geçersiz kılar. Öyleyse bu rivayet Ali’nin (a.s) Kur’an’ın tüm anlam ve malumatını bildiğine, kıyamet gününe kadar bu bilgilerin onun için baki olduğuna, unutkanlık ve benzeri şeylerle Hazret’ten ayrılmayacağına delalet eder. Bu rivayetin benzerini Saduk (r.h) sahih senedle ve çok sayıda senedle Hisal’de zikretmiştir.106
Ehl-i Sünnet’in ünlü âlimlerinden Hakim Haskani, Şevahidu’t-Tenzil kitabında bir bölümü “Ali’nin (a.s) Kur’an’ı ve anlamlarını tanımada, nüzulünü ve içindekilerini bilmede yegane olması” başlığına ayırmıştır. Bu bölümde, bazıları geçen bahiste ikinci meselede nakledilen,107 diğer bazılarını da burada tercüme edeceğimiz yirmiiki rivayeti muttasıl senedle zikretmiştir.108
- Allah Rasülü’nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali (a.s) benden sonra insanlara Kur’an’ın teviliyle ilgili bilmediklerini öğretecektir.”109
- Hz. Ali’nin (a.s) vahyin maarifini ve Kur’an-ı Kerim ilimlerine öğrenmeye duyduğu büyük ilgiyi anlatan aşağıdaki rivayet iki senedle bizzat Hazret’in kendisinden nakledilmiştir:
“Hz. Muhammed (s.a.a) zamanında Cebrail’in o sırada indirdiği helal veya haram, sünnet veya kitap, emir veya nehiy ne varsa, bütün bunlar neyle ilgili ve kimin hakkında nazil olmuşsa öğrenmeden (asla) gözüme uyku girmedi.”110
- Yine aşağıdaki muhteva -Hazret’in olağanüstü yeteneğini ifade eden- iki rivayette kendisinden nakledilmiştir:
“Allah’a yemin olsun ki ne hakkında indiğini, nerede ve kimin için nazil olduğunu bilmediğim hiçbir ayet inmedi. Hiç kuşku yok, Rabbim bana akleden bir kalp (idrak ve anlama ile), fasih ve akıcı bir lisan (bir nakle göre “sorularla dolu”) ihsan etmiştir.”111
- Allah Rasülü’nün (s.a.a) sahabesi Ebu’l-Tufeyl’den rivayet edilmiştir:
“Ali’nin (a.s) huzurunda hazır bulundum. Hutbe okuyor ve “bana sorun” buyuruyordu. “Allah’a yemin olsun ki, kıyamet gününe kadar vuku bulacak herşeyi bana sorun, size anlatayım. Allah’ın kitabını bana sorun. Allah’a yemin olsun ki nerede indiğini bilmediğim bir tek ayet yok; gece veya gündüz, çölde veya dağda.”112
- Aişe’den rivayet edilmiştir:
“Ali, Muhammed’e (s.a.a) nazil olan hakkında Muhammed’in (s.a.a) en bilgili sahabesiydi.”113
- Şa’bi’den rivayet edilmiştir:
“Ümmet içinde iki kapak arasındakini ve Muhammed’e (s.a.a) nazil olanı Ali’den (a.s) daha iyi bilen hiçkimse yoktur.”114
- Abdulmelik b. Süleyman’dan rivayet edilmiştir:
“Ata b. Ebi Rebah’a dedim ki: “Peygamber’in ashabı içinde Ali’den daha bilgili kimse var mıydı?” Dedi ki: “Hayır. Allah’a yemin olsun ki ondan daha bilgili kimseye rastlamadım.”115
- İbn Ömer’den rivayet edilmiştir:
“Ali, Allah’ın Muhammed’e (s.a.a) indirdiği konusunda insanların en bilgilisidir.”116
- Ebu Naim Hilyetu’l-Evliya’da Nebiyy-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir:
ان القرآن انزل علی سبعة احرف ما منها حرف الا له ظهر و بطن و ان علی بن ابی طالب عنده علم الظاهر و الباطن117
“Hiç şüphe yok Kur’an yedi harf üzerine nazil olmuştur ve her harfinin bâtını ve zâhiri vardır. Doğrusu şu ki, Kur’an’ın zâhir ve bâtın ilmi sadece Ali b. Ebi Talib’in yanındadır.”118
- Ebu’l-Hasan Amuli (r.h) Mir’atu’l-Envar’da İbn Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir:
جل ما تعلمت من التفسیر من علی بن ابی طالب علیه السلام ان القرآن انزل علی سبعة احرف ما منها حرف الاوله ظهر و بطن و ان علیا علیه السلام علم الظاهر و الباطن119
“Tefsir hakkında ne öğrendiysem Ali b. Ebi Talib’tendir (a.s) . Şüphesiz Kur’an yedi harf üzerine nazil olmuştur ve zâhiri ve bâtını bulunmayan bir tek harfi yoktur. Gerçekten de Ali (a.s) onun zâhirini de, bâtının da bilir.”
Görünen o ki, “الظاهر و الباطن”daki “elif” ve “lam” hatırlatma amaçlıdır.120 Buna göre hadisin son cümlesinin manası şöyle olur: Kur’an’ın harflerinden her birinde bulunan zâhir ve bâtını Ali (a.s) bilir.
- Saduk (r.h) Uyun ve Emali kitaplarında muttasıl senedle İmam Rıza, babaları, Peygamber, Cebrail, Mikail ve İsrafil’e dayanarak (salavatullahi aleyhim ecmain) Allah Teala’dan şöyle rivayet etmiştir:
انا الله لا اله الا انا خلقت الخلق بقدرتی فاخترت منهم من شئت من انبیایئ و اخترت من جمیعهم محمدا حبیبا و خلیلا و صفیا فبعثته رسولا الی خلقی و اصطفیت له علیا فجعلته له اخا و وصیا و وزیرا و مؤدیا عنه بعده الی خلقی و خلیفتی علی عبادی لیبین لهم کتابی121
“Ben, benden başka mabudun bulunmadığı Allah’ım. İnsanları kudretimle yarattım ve dilediğimi peygamber olarak aralarından seçtim. Hepsi içinde Muhammed’i habib, halil ve safiy seçtim. Onu rasül ünvanıyla yarattıklarıma gönderdim. Ali’yi de onun için seçtim ve onun kardeşi, vasisi ve veziri yaptım. Ondan sonra kitabımı açıklamak üzere kullarıma karşı halifem olacak ve onun mesajını iletecek kişi olarak tayin ettim...”
Bu rivayet gayet açık biçimde İmam Ali’nin (a.s), Allah’ın kitabını kullarına izah etmek üzere Allah tarafından halife seçildiğini ve Allah Rasülü’nden (s.a.a) sonra Allah’ın kitabını bildirmede onun makamını temsil ettiğini söylemektedir.
- Aynı şekilde Allah Rasülü’nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir:
معاشر الناس تدبروا القرآن و افهموا آیاته و انظروا الی محکماته و لا تتبعوا متشابها فوالله لن یبین لکم زواجره و لا یوضح لکم تفسیره الا الذی انا آخذ بیده و مصعده الی و شائل بعضده و معلمکم ان من کنت مولاه فهذا (علی) مولاه وهو علی بن ابی طالب أخی و وصی122
“Ey insan grupları, Kur’an üzerinde düşünün ve onun ayetlerini anlayın. Onun muhkemlerine bakın ve müteşabihlerinin peşine düşmeyin. Allah’a yemin olsun ki onun yasaklarını size açıklayacak ve sizin için tefsirini yapacak tek kişi, sizin yanınızda elini tutup havaya kaldırdığım ve kolunu havada tutup size “Ben kimin mevlasıysam o da (Ali) onun mevlasıdır” dediğim kişidir. O kişi, kardeşim ve vasim Ali b. Ebi Talib’tir.”
- Başka bir hadiste Hz. Peygamber’den şöyle rivayet edilmiştir:
فمن عمی علیه من علمه شئ لم یکن علمه منی و لا سمعه فعلیه بعلی بن ابی طالب علیه السلام فانه قد علم کما قد علمته ظاهره و باطنه و محکمه و متشابهه123
“Herkes, benden öğrenemediği, işitemediği ve ona örtülü kalan Kur’an ilminden herhangi bir şey için Ali b. Ebi Talib’e (a.s) müracat etmelidir. Çünkü o, Kur’an’ın zâhir ve bâtınını, muhkem ve müteşabihini, ben nasıl biliyorsam öyle bilir.”
- Hz. Peygamber’den rivayet edilen bir hutbede şöyle geçmektedir:
ان الله عز و جل انزل علی القرآن و هو الذی من خالفه ضل و من ابتغی علمه عند غیر علی هلک 124
“Hiç kuşku yok Allah azze ve celle Kur’an’ı bana indirmiştir. Kim ona muhalefet ederse sapıtmış demektir. Kim onun ilmini Ali’den (a.s) başkasından talep ederse helak olmuş demektir.”
Bu tür rivayetler -aslında sayıları çoktur, ama burada hepsini zikretmeye fırsatımız yoktur-, önceki bahiste geçen ikinci meselede zikredilmiş rivayetler ve “Kur’an’ın tüm manalarına vakıf diğer müfessirler” bölümünde değinilecek rivayetler gözönünde bulundurulduğunda Ali b. Ebi Talib’in (a.s) Kur’an’ın bütün anlamlarına vakıf ikinci müfessir olduğuna tereddüt kalmamaktadır. O, Kur’an’ın zâhir ve bâtınını, tenzil ve tevilini bilen, hata ve unutkanlıktan masun, Allah’ın kitabını beyanda Allah Rasülü’nün (s.a.a) halefi ve Kur’an’ın mana ve maarifinin tamamını tefsire güç yetirebilen tek kişiydi. Fakat acaba kendi zamanındaki insanlara Kur’an’ın hepsini tefsir etmiş miydi? Acaba yazılı bir tefsiri var mıydı? Ona ait tefsirin ne kadarı elimize ulaşmıştır? Bunlar, cevabını vermek için tahkik edilmesi gereken sorulardır. Fakat burada kısaca verdiğimiz cevapları tafsilatlı olarak açmaya fırsatımız yoktur.
Dostları ilə paylaş: |