RÜYA
Rüya uyuyan kimselerin gördüğü olaya denir. Dünya yaşantısı başlı başına bir rüyadır. Uyuduğumuz zaman gördüğümüz Rüya ise rüya içinde bir Rüya olmaktadır. Onun için Rüyalarla amil olunamaz. Fakat bir ayeti kerimede Rüzgârı yağmurdan evvel haberci gönderdik. buyurulması gibi Rüyalar da iyi ve doğru yorum yapıldığı zaman Hakikatları bizlere haber vermektedir. Rüyaların haberciliğini en iyi bilen Yusuf A.S. idi.
Kesafet olan bu Dünya görüntülerini meydana getiren latif olan Ruhullahtır. Onun için suretlerin siretini görebilenler de Rüya tabir edebilirler. Yusuf A.S. ın zindandaki iki arkadaşından birinin gördüğü Rüyada’ Yusuf Suresi 36 Ben kendimi Rüyamda Şarap olacak üzüm sıkarken gördüm dedi. Yusuf A.S.ın tabirinde Sen hapisten çıkınca efendine şarap sakisi olacaksın dedi. Çünkü zahirde şarap yasak edilen bir içkidir. Fakat mana ve sirette aşkı ve zevki remzettiği için bu kendisine nispet ettiği varlık hapishanesinden çıkarak ihtiyari bir irfaniyetle Hakkın varlığı ile var olup Efendisi olan Hakka ve her türlü tecellilerine hizmet edecek demektir. Çünkü kesbi ilimle de fenafillah olunur. Aşk burağına binerek vehbi ilimle de fenafillah olunur. İşte şarap yapıp dağıtması aşk ile Hakkın lütfuna mazhar olacağını Yusuf A.S. haber veriyor.
İkinci arkadaşı da ben Rüyamda başımın üstünde bir ekmek gördüm kuşlar ondan yiyor dedi. Ona da cevaben Sen asılacaksın ve kuşlar da başından yiyecekler diyor. Çünkü ekmek cesedin gıdasıdır. Sen bu tenden asılacak, gök ehli olan kuşlar da başından yiyecekler. Yani sen de kesbi bir irfaniyetle bu kesafetten asılarak, senin bu tenini Beka tecellileri istila ederek yiyip bitirecekler dedi.
Sonunda da Yusuf A.S.ın tabir ettiği gibi aynen oldu. Onun için bu suret Âleminde her ne varsa hepsi de siret Âleminin tecellilerinin görüntüsünden ibarettir. MÂdem ki siret Âleminin görüntüleri ise neden amil olunamaz denirse cevaben şöyle bir misal verilebilir. Bir meyveli ağaç, görüntüsünü suya aksetmiş bizde suyun içinde görünen meyveye sahip olmak isteyip her ne kadar suyu taşlasak bir adet meyve elde etmemiz mümkün olur mu? Olmaz. Çünkü o meyve sudaki görüntüdür. Kafamızı kaldırıp aslını görürsek oradan istediğimiz kadar meyve yiyebiliriz. Onun için Rüyaları tabir edecek kişilerin letafet Âleminden haberdar olmaları lazımdır. Yoksa tabirler yanlış olur. Hatta Resulullah (S.A.V.) Efendimizin rüyaları iyiye yorumlayınız diye de ikazı vardır. Çünkü Hakkın hiçbir tecellisi kötü değildir. Kötülük, iyilik bizler içindir. Bir gün Padişahın eşi Rüyasında bütün Bağdat ahalisinin üzerinden geçtiklerini görüyor. Zahiren çok ayıp bir olay olduğu için hayâ edip de kimseye söyleyemiyor. Bu Rüyanın tesirinden kurtulamadığı için hizmetçisine git falanca kâmile ben böyle bir Rüya gördüm. Tabir eder misiniz diye sor. Sakın benim gördüğümü söyleme diyor. Hizmetçi de söylenen kâmile giderek Efendim ben böyle bir Rüya gördüm Tabir eder misiniz diyor. O kâmil de kızım sen ne iş yaparsın diyor. O da hizmetçiyim diye cevap veriyor. Kâmil, kızım bu Rüyayı sen göremezsin bu Rüyayı gören gelsin, Rüya kötü değil güzel bir Rüyadır diyerek cevap veriyor. Rüyayı gören kişi ezile büzüle kâmilin huzuruna çıktığında kızım sen bu Bağdat a çeşmeler, camiler okullar gibi faydalı hizmetlerde bulunacaksın. O insanlar da senin bu faydalı olan eserlerinden istifade edecekler diyor. Görüldüğü gibi zahir yönü ne kadar kerih bir olay fakat letafet yönü ise mananın Nurlarını yansıtmaktadır. Onun için herkes Rüya tabir edemez. Rüyalar da Nefsanî Rüyalar Rahmani Rüyalar diye ayrılır. Rahmani Rüyalar aynen çıkar ama Nefsanî Rüyalar çıkmaz. Resulullah (S.A.V.) Efendimizde ilk 6 ay Rüyalarla iştigal ettiler. Onun için bir hadisi Şeriflerinde Rüyalar Nübüvetin 46 da biridir buyurmuşlardır. 23 senede 46 tane 6 şar ay vardır. Kur-an 23 senede indirilmiştir.
İşte bu Kur-an ın Hakikatına erebilmek için evvela 6 ay her kişinin Rüya ile iştigal etmesi lazımdır. Tevhidde üç fena mertebelerinde zahir ve batın olarak 6 ay Rüya derecesidir. Bu devreyi geçirenler artık her şeyi ayan beyan görecekleri için onlar Rüya görmezler. Suretlerdeki sireti seyrederler. Yani Hakikata kavuştukları için her nereye dönerlerse dönsünler Hakkın Cemalullahını suretlerin yaratılma yerlerinde, suretlerden sireti görürler. Allah cümlemizi kesafet Âlemi olan bu suret Âleminden letafet Âlemi olan siret Âlemine geçenlerden eylesin. Âmin.
KURBAN BAYRÂMİNDA GETİRİLEN TEŞRİK TEKBİRLERİNİN MANA VE MAHİYETİ
Teşrik tekbirleri kurban bayrâminın arefe günü sabah namazından başlayarak dördüncü bayram günü ikindi namazı dâhil olmak suretiyle 23 vakit Allahü Ekber Allahü Ekber La ilahe illellahu Allahü Ekber Allahü Ekber velillahül hamd diyerek getirilen tekbirlere denir. Bu teşrik tekbirleri vaciptir. Farz namazların hemen arkasından getirilmelidir. Ferdi namaz kılarken unutulursa en son sünnetlerden sonra da bir defa getirilebilir. İbrahim A.S.ın oğlu İsmail A.S. ı kurban etmek için boynuna bıçağı çaldığında bıçak kesmedi. Acaba bıçağı iyi bilemedim mi diyerek yanındaki taşa çalınca taş ikiye bölündü. İsmail in boynunun altı kırışıklıdır diyerek ensesinden bıçağı çalınca yine kesmedi. İşte o zaman iki melek, bir koçla Allahü Ekber, Allahü Ekber diyerek, iki defa söyleyerek zuhur ettiler. Neden iki defa söylediler. 3-5 defa demediler. Çünkü Allah ın Ekberliği yani büyüklüğü, yüceliği, ululuğu, Hüvviyet ve enniyetinde yani zahir ve batınında uludur, yücedir. Tek söylenmiş olsa idi, Allah a eksiklik isnat edilmiş olurdu. Meleklerin bu tekbirini duyan İsmail A.S. cevaben La ilahe illallahü Allahü Ekber dedi. Yani zannımızdaki hayÂlimizdeki Allah ın ululuğu büyüklüğü değil bizzat şuhut ettiğimiz zerreden kürreye kadar Zatını bütün sıfatlarından ilan eden zuhura çıkıp Cemalullahını gösteren Allah büyüktür dedi. Buna cevaben İbrahim A.S. Allahü Ekber Velillahül hamd demekle zahir ve batın bütün varlıkların Allah a hamd ettiklerini hepsinin varlığı Allah n varlığıyla var olabildikleri için teşekkür ettiklerini söyledi.
İşte tenzih, teşbih ve İbrahim A.S. Tevhid yaparak bu tekbir kal lisanîyle ifade edilmiş oldu. Tevhid ehli de Meratibi ilahi tahsilinde Tevhidi Efal Tevhidi sıfat ve Tevhidi Zat idrakına sahip olduğunda Allahın vahdaniyetinin idrakı ile Allah tan başka bir varlık göremediği için zahir ve batın yönüyle Allahü Ekber yani Allah uludur, Allah büyüktür diyerek onun yüceliğini ifade eder. Vahdaniyetinden sıfatlarına tecellisi ile her varlıktaki cemalini şuhut etmesiyle de La ilahe illellahü Allahü Ekber diyerek demiş olur. Çünkü İsmail A.S. İbrahim A.S.ın nefsi idi. Nefsin kesilemeyeceğini kurbiyetle yaklaşılabileceğini bizlere göstermiş oldu. Tevhid babası İbrahim A.S.ında Allahü Ekber Velillahü hamd demekle Tenzih ve Teşbihi Tevhid yaparak hem tekbir tamamlanmış hem de insandaki Kur-an kemalatıyla tamamlanmış olmaktadır. Kur-anı Kerim 23 senede tamamlandığı için bizler de bu kurban diye vasıflandırdığımız kurbiyet yani yaklaşmanın zahir ve batınını 23 vakit namazların farzlarının arkasından bir defa tekbir getirmekle tamamlamış oluruz
Müslümanların üç bayramı vardır. Ramazan bayramı üç gündür. Recep, Şaban ve Ramazan irfaniyetine sahip olanlar batında da bu üç gün bayramı yapmaya Hak kazanmışlardır. Çünkü bayram dostla buluşmak, görüşmek ve sevişmektir. Kurban bayramı da 4 gündür. Allahın Vahdaniyet zevkiyle zevkidar olan evvelde, ahirde, zahirde ve batındaki tecellileri zevketmeleri onların da 4 gün bayram yapmaları olacaktır. Tevhidde de tecelli mertebeleri beka mertebesi olarak tahsil edilmektedir. Bu bayramların bayram namazları da vaciptir. Fakat üçüncü bayram ise Cumadır ki Ramazan ve Kurban bayramı namazlarını bünyesinde cem ederek Tevhid yapıp farz olmuştur. Onun için Cuma günü müminlerin bayramıdır.
Bayram namazlarında sübhanekeden sonra üç defa tekbir alınıp el bağlanması Fenafillah olan bir kimsenin nisbiyetlerini bağlamasını ikinci rekâtta ise üç tekbirden sonra bağlamayıp dördüncü tekbirde rüküye eğilmenin de beka zevkiyle 4 mertebe yönüyle Hakkın tecellisini remz etmesi bizlere fena ve beka zevkiyle meratibin ta kendisi olduğunun zevkini vermektedir. Hakikatta vacip mutlaka demektedir. Nasıl bir barutla bir ateş yanyana gelince onun infilak etmesi mutlak olmuştur. Aynen onun gibi bir salikin kendine nisbet ettiği varlıkları Hakka vermesi ile Rabbinin onda tecelli etmesi vaciptir. Yani mutlak olur. Hakk da Vahdaniyeti ile sıfatlarına tecelli edince o sıfatlardan gören duyan da Haktan başkası olamaz ise bir salike de böyle tecelli ederse o salikten duyan gören ve konuşan Rabbi olmuş olur.
Kurban bayrâminda kesilen kurbanlık hayvanlardan da bir nebze bahsetmek gerekli olursa: Kevser Suresindeki Fesalli Li rabbike venhar namaz kıl, kurban kes şeklinde tefsir edilmiştir. Venhar akıt demektir. Yalnız kan akıt manasına gelmeyebilir. Müminler kan akıtabilecekleri gibi cehaletlerini de akıtmak nisbiyetlerini de akıtmak anlamı çıkarabilirler. Hatta bu ilim ve irfaniyetten boş olan gönlünüze irfaniyet ve kemalat akıt da diyebiliriz. Onun için net belli olmadığı için zahirde farz değilde vacip denmiştir. Hac Suresinin 37.ayetinde Sizlerin Allah için kestiğiniz kurbanların ne kanları ne de etleri Allah a ulaşır. Allah a ulaşan takvanızdır buyurmuşlardır.
Onun için zahirde eti yenen hayvanlardan kurban yapıyorsak da Hakikatında kurban kurbiyet yani yaklaşma olduğunu bilmeli kul olarak Allah a yaklaşmaya gayret göstermeli, biz saliksek Rabbimizi kendimizde zuhura getirmeliyiz. Kâmilsek de ihvanlarda zuhura gelmeliyiz.
Sür çıkar gayrıyı gönülden ta tecelli ede Hak. Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.Allah cümlemize bu zevkleri ihsan etsin. Âmin.
TEN GÖZÜ, KALP GÖZÜ, CAN GÖZÜ NEDİR
Ten gözü, mahlûku mahlûk gören gözdür. Her nereye bakıyorsak onun zahir varlık yönünden başka bir şey göremez. Bu göz hayvanatta ve bütün insanlarda vardır. Bunun hiçbir manevi yönü yoktur. Bir şeye mahlûk gözüyle bakıldığında o mahlûk olur. Kesafet Âleminde bütün mahlûkata gereklidir.
Kalp gözüne gelince onun iki kapısı vardır. Bir kapısı Nefse bakar bir kapısı da Ruha bakar. Bir kişi İnsan-ı Kâmilden Tevhid ilmini alır. Nefs kapısını kapatıp Ruh tarafındaki kapıyı açabilirse irfaniyet sahibi olması nedeniyle kalp gözleri görmeye başlar. İlimle bütün fiilerin faili Allah diyen bir kişi kendine ve başkalarına nispet ettiği fiili, tecelliyi efal şuhudu ile görmeye başlaması, kulağının ilim olarak duyduğu tecelliyi gözüyle de görünce kalp tasdik etmiş olacaktır. İşte bu tasdik, şuhut sonunda olduğundan fiillerin failinin Allah olduğunun irfaniyeti, gözün fiilinin resmini çekmesi demektir ki kalp gözü olan irfaniyetle görmesi anlâmina gelmektedir. Çünkü nefis kapısından gelen zulmaniyet ve cehalet karanlığı kapanıp ruh tarafından gelen nurun kalbi aydınlatması sonunda kalp irfaniyetle görüntüye geçmektedir. Onun için Mısri Niyazi Hz.leri :
Her neye baksa gözün bil sırrı Süphan ondadır
Her ne işitse kulağın mahzı Kur-an ondadır
Bir şeye mahlûk gözüyle baksan o mahlûk olur
Hak gözüyle bak ki bi şek nuru Yezdan andadır
buyurmuşlardır.
Can gözüne gelince: Burada gayri yoktur. Hak Hakkı görür. Vahdaniyet deryası olması nedeniyle kesret ve Vahdet ayrımı görülmez. Her şey tek yüzdür. Kul da, Sultan da bir görünür. Tafsilde kul kuldur. Sultan sultandır.
CENAZE NAMAZINDAKİ 4 TEKBİR NEYİ İFADE EDER
Cenaze namazı 4 tekbirle kılınan bir namazdır. Bütün peygamber ve evliyalar kendi cenaze namazlarını kendileri kılmışlardır. Bizim gibi saliklerin cenaze namazlarını da Fenafillah olmamışlarsa Mürşid-i Kâmilleri kılmakta, Fenafillah olmuşlarsa onlar da kendi cenaze namazlarını kendi kılmış olmaktadırlar. Cenaze tekbirlerinden de anlaşılacağı gibi birincisinde Allah için sâlata denmektedir. Yani Allah için namaza. Namaz ise müminin miracıdır. Miraç ise Allah la beraber olmak, konuşmak, buluşmaktır. Kul Allah la nasıl konuşur ve buluşur. Mukayyet olan bu Âlemde Zat olan Allah, sıfatı olan kullarından tecellisini izhar edince kulun kuvvesinden fiileriyle açığa çıkması kulundan buluşup konuşması demek olur.
İşte bu bütün mazharlarından zuhura gelmesi kulların kendi mazharlarından Hakkı açığa çıkarmasına sâlat dendi. Onun için Allah için sâlata ifadesi kullanıldı. İkinci tekbir ifadesi de Resulullah (S.A.V.) için salâvata oldu. Çünkü bu Âlemde Zat Allah, sıfat ise Muhammeddir. Allahü Teâlâ Muhammed siz bilinemediği için bir Hadisi Kudsisinde Levlaka Levlak vema Halaktül eflak Habibim sen olmasaydın bu Âlemi yaratmazdım buyurmuşlardır. Şu halde Muhammed bir ayna, kendisini o aynada seyreden Hak Teâlâ olmuş oluyor. İşte Resulullah (S.A.V.)a salâvat bu Âlemdeki 4 tecelli mazharları olan sıfatlardaki (Cemadat-Nebadat-Hayvanat ve İnsanat) farkıyla her tecellinin mevsufunun Allah olduğunu idrak et demektir. Üçüncü tekbir ifadesinde meyyit için duaya denilmekte yani vücudun vücudullah olduğunu idrak ederek ölmezden evvel ölmeyi sağlamaktır. Ondan sonra da er kişi niyetine veya hatun kişi niyetine denilmektedir. Bir kişi birliğe bu tahsilden sonra erebildiyse er kişi olmuştur. Hayır, bu tahsilden sonra ikilikten kurtulamamışsa o kişi erkek de olsa hatun kişi olduğu için hatun kişi niyeti yapılmalıdır.
Bir Mürşidi Kâmilden bu meratip tahsilini yapmayanların cenaze namazları nasıl olmaktadır. Benim bu anlattıklarım ehli Tevhid içindir yoksa avâmin cenaze namazı için değildir. Onların cenaze namazları da taklit olarak avam kaideleri içinde kılınmaktadır. Bu cenaze namazının manevi irfaniyeti tekbirler alındığında namaz içinde okunan dualarda da görülecektir. Birinci tekbirde Sübhanekeyi okumaktayız. Sübhanekenin taşıdığı mana nedir? Kişinin kendi varlığının olmadığını bütün varlıkların Hakkın olduğunu anlamaktır. İkinci tekbirde Allahümme Salli ve Allahümme Barik dualarını okuruz. Yani Resulullah (S.A.V.) Efendimize Ashabına onun yolunda gidenlere, Tevhid babası İbrahim A.S. ve Âline övgü ve dualar gönderilmektedir. Allah ın bu sıfatlardan tecellisinin övgüsü anlâmindadır. Üçüncü tekbirde ise ölü için dua yapılmakta ve fenafillah olması için dua edilmektedir. Dördüncü tekbirde hiçbir şey okunmadan kişi selamete çıktığı için sağ ve soluna selam vererek namazını tamamlamaktadır. Çünkü selamete çıkan selam verebilir. Selamete çıkmayan selam veremez.
İşte böyle cenaze namazı takliden kılınıyorsa da aslında bir Mürşidi kâmilin tahsilinde meratibi fenanın idrakından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Cümlemize Mutu kable ente muti ölmezden evvel ölmeyi ihsan ederek kendi cenaze namazlarımızı kendimizin kılmasını nasip etsin. Âmin.
TECELLİYİ ŞERİAT SOHBETİ
Her ne kadar şeriatı evvel yani taklit şeriat ve şeriatı saniye yani Hakikattan sonra gelen şeriat diye iki bölüm diye daha evvelki sohbetlerimizde izah ettikse de, Hakikatta şeriat 4 yerde mütâla ve şuhut edilebilir.
1 - Enfüste Şeriat,
2 - Afakta Şeriat,
3 - Vahdette Şeriat,
4 - Kesrette Şeriattır.
Enfüste Şeriat: Allahü Teâlâ gizli bir hazine idi bilinmekliğini murad etti. Bu halkı yani sıfatlarını halk etti. Bu Âlemde Zat Allah tır sıfat ise Muhammed dir. İşte Muhammed aynasından tecellileriyle kendini seyretti. Her bir sıfat kemalatıyla Allah ın emanetlerini taşıyamadığı için Rahmaniyet sıfatına mazhar olan insana Muhammed diyoruz. Çünkü Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Siz Allah ı noksan sıfatlarda aramayın kemal sıfatlarda arayınız buyurmuşlardır.
İnsan da en üstün olarak yaratılması nedeniyle Muhammeddir. Görmüyor musunuz? İnsanın başı mim, omzu Ha, bacakları dal şekliyle zahirde bile Muhammed yazısıyla görünmektedir. Onun için bu insanın sireti Hak sureti ise Muhammed olmuş oluyor. Nefsini bilen Rabbini bilir. (H.Ş.) gereğince nefsimiz bizim 8 sıfatı subutiyemizdir. Bu sıfatlardan tecelli edenin Ruhumuzun aslı olan Rabbimizin olduğunu anladığımız zaman tek olan Ruhun tekvin vasıtasıyla 7 kapıdan kendini şerh ettiğini açığa çıkardığını görürüz.
İşte enfüsümüzde şeriat yani açığa çıkma kendini bilinmekliğini istediği için şerh etmesi, Ruhun nefisten kendini ilan etmesidir. Bizler bir İnsanı Kâmilden bu tahsili yapmadıysak her an kendini ilan eden bu tecellilerden haberdar olamadığımız için bu zevklerden mahrumuz demektir. Şeriat herkesin bildiği gibi namaz kılmak oruç tutmak vs. amelle ilgili ibadetler değildir. Elbette onlar da bu saydığımız 4 tecellinin dışında değildir. Yalnız onlarla kayıtlı da olamaz.
Afakta şeriat: İnsanı Kâmilin kendini saliklerinde, saliklerin de İnsanı Kâmili kendilerinde görmeleridir. Çünkü zatiyyun bir kâmilin saliki de zatiyyun sohbet ve irfaniyetle yetiştiği için zatiyyun kemalata sahiptir. Esma ve kitabı bilgilerle yetişmiş olsa idi onlardan başka bir şeye vakıf olması görülemezdi. Onun için salik benden duyan benden gören benden bilen beni benimle sevk ve idare eden Rabbil Has ım olan kâmilimdir demesiyle bu şeriatı da yaşıyor demektir. Sakın kâmilin resmini şeklini demek istemiyorum. Onun kemalatını Rab esmasına yani irşad etme ve terbiye etme mazhariyeti olması nedeniyle mürşid diyorum.
Vahdette Şeriat: Allah Ahadiyetinde gizlilikte idi. Bilinmekliğini murad ettiği için, tecelli etmek için bu Âlemi 6 günde yarattı. İşte bu 6 günde yaratması 6 mertebede kendisini açığa çıkardı. O makam ve mertebelerden kendini şerh etti. Yoksa Allah kün ol demesiyle Fe yekün oldum, tecellisiyle bir anda olmuştur. Fakat bir salikin de 6 mertebede tahsil yaparak aslını gördüğü gibi 6 mertebede kudret ve yüceliğin tecellisini izhar etti.
Kesrette Şeriat: Allah gizlilikten, kesret Âleminde 4 yerde başka bir değişik tecellisini gösterdi. Yani cemadatta cemadatı ruhuyla, nebadatta nebadatı ruhuyla, hayvanatta hayvanatı ruhuyla, insanatta insanatı ruhuyla zuhura geldi. Bu yerlerden de kendini farkıyla şerh etmesine kesretteki şeriat demiş oluyoruz.
Şu halde şeriat deyince belirli amelle ilgili ibadetlerden ibaret değil Allah ın bu saydığımız yer ve mertebelerdeki tecellilerinden ibaret olduğu görülmektedir. Ayeti kerimede: Allah melekleri vasıtasıyla yani kuvveleriyle Muhammed e namaz kılıyor yani Muhammed mazharından kemalatıyla tecelli ediyor. Ey iman edenler sizler de bir Muhammedi olarak Allah ı kendi mazharlarınızdan kemalatıyla zuhura getirmek suretiyle ona namaz kılınız buyuruluyor. Namaz müminin miracıdır. Miraç ise Allah la konuşmak, Allah la bir olmaktır. Peki, Zat olan Allah, sıfat olan Muhammed le nasıl konuşur ve bir olur. Tabii ki Zatın sıfatından tecellisiyle, sıfatlarından da fiileriyle o sıfatların istidat ve malumiyetleri nisbetinde zuhura gelmesiyle, sıfatların da her yön ve durumunu şuhut etmiş oluruz. Zira fiiller sıfatların tahakkümündedir. Surette insan olsa bile fiilleri hayvan fiili ise o sirette insan olamaz. Onun yaratılma yeri o fiilerin tecelli vadisidir. İşte bu 4 yerde Allah ın tecellileri olan şeriatından başka beşinci bir şeriatı yoktur. Onun için şeriat eşittir 6666 ayeti kerime olan Kur-an a şeriat eşittir İnsanı Kâmil e Mısri Niyazi Hz.leri bile:
Şeriatla durur arz ve semavat
Bu kainat binasının özüdür şeriat
buyurmuşlardır.
Şeriat, Allah ın insanlarda Rahmaniyeti ile açığa çıkması olduğuna göre bizler de onu kendi mazharlarımızdan kemalatıyla zuhura getirmek için gayret gösterelim. Her an fiil mektuplarımızı okuyup ona göre sıratı müstakim de olmak üzere gayret gösterelim.
TEVHİD GÖMLEĞİ NEDİR
Kur-an ı Kerimde muhtelif yerlerde Tevhid gömleğini giyenlerin kurtuluşa erdiğini, bizlerin de Tevhid gömleğini giymemizi emrediyor. İbrahim A.S. Nemrud un ateşine atıldığında, Nemrut dürbünle ateşin içinde güllük gülistanlık olarak beyaz bir gömlek giymiş, bir kişi ile oturduğunu görmüştü. Sorduğunda yanındakinin Cebrail A.S. üzerindekinin de Tevhid gömleği olduğunu Tevhid gömleği sayesinde ateşin yakmadığını söyledi.
Ayrıca Yusuf Suresinde Yusuf A.S.ın kardeşleri Yusuf u kuyuya attılar. Fakat Cebrail A.S. ona beyaz gömleği giydirdiği için kuyunun dibine kadar düşmeyip kuyu kenarında gömleği bir dala takılarak askıda kaldı. Kervancının sucusu kova ile kuyudan su çekerken ona tutunup çıktı. Kuyunun dibine düşse idi kuyunun dibinde yılan ve çıyanlar olduğu için kurtulması mümkün olmayacaktı. İşte Yusuf u da o gömlek kurtarmış oldu. Yusuf Mısır a götürülüp Maliye nazırına köle olarak satılınca onun eşi Züleyha ona sahip olmak istedi. O ise kabul etmedi. İşte o zaman Yusuf un üzerindeki o gömleği arkadan parçalayarak yırttı. Çünkü Yusuf un yönü Ruha dönük arkası da nefse dönüktür. Arkadan gömleği yırtılınca bu işin Yusuf un değil, nefsin bir işi olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla da yine gömlek Yusuf u haklı çıkarmış oldu. Züleyha nın yaptığı anlaşıldı. Ayrıca Yusuf zindandan çıkıp Mısır a sultan olunca kardeşleri de onun Yusuf olduğunu anladıklarında Yusuf kardeşlerine bir gömlek vererek bu gömleği babama götürüp gözlerine sürünüz gözleri açılsın dedi. Babası Yakup ta Yusuf için yanıp tutuşuyordu ve gelene geçene Yusuf u soruyordu. Yakınları ise Yusuf öleli çok seneler oldu. Bu kişiler Yusuf u ne bilsinler, sen bunamışsın dediler. O da ben Yusuf u kime sorduğumu bilirim. Ben peygamberim diyordu. Gömlek geldi gözlerine sürünce görmeye başladı.
İşte bu gömlek nasıl bir gömlek ki gözlere sürülünce gözler görmeye başlıyor. Bu gömlekte iki kol bir beden vardır. Bu gömleğin bir kolu tenzih bir kolu teşbih bedeni de Tevhiddir. Şu halde bir şeyi Kalbimizle tenzih hissimizle teşbih yaparak şuhut edersek Tevhid gömleğini giyenlerden olmuş oluruz. Kalp Yakub u Yusuf olan candan veya Ruhtan ziya gelmeden yani nurlanmadan kalbin şubeleri olan görme, duyma gibi sıfatlardan görmesi duyması olamazdı. Onun için onun gönderdiği manevi gömlek onun böylece gözlerini açmış oldu.
Bizler de bu gömleğimizi giydiğimizde bize iftira etseler, her türlü kötülük yapmaya yeltenseler hatta tabancayla mermi sıksalar hepsinin o gömlekten içeriye geçmediğini patır patır gömleğin üstünden döküldüğünü göreceğiz. Çünkü Onu biz indirdik. Onun muhafazacısı da biziz buyurulmuştur. İşte bu Tevhid gömleğini giymek için gerekli olan anahtarları Allah Mürşid-i Kâmillere ihsan etmiş. Gidip onlardan alarak giyeceğiz yoksa kâinatı dolaşsanız hiçbir pazarda bu satılmaz.
MUHARREM AYI
Muharrem ayı hicri ayların birincisi ve hicri yılbaşıdır. Bu ayda pek çok olaylar olmuştur. Âdem A.S.ın duasının kabülü, Nuh A.S.ın tufanı, Musa A.S.ın firavundan kurtulması, İbrahim A.S.ın Nemrud un ateşine atılması, Yunus A.S.ın balığın karnından selamete çıkması gibi bir çok vakalar bu ayda gerçekleşmiştir. Hicri aylar 6 sı batın 6’sı zahir olarak tecellilerini zuhur ettirir. 1- Muharrem 2- Sefer 3- R.Evvel 4- R.Ahir 5- C.Evvel 6- C.Ahir bunlar batın tecellileridir. 1- Recep 2- Şaban 3- Ramazan kulların tahsil ayları olup zuhura getirme aylarıdır. 4- Şevval 5- Zilkade 6- Zilhacca ayları ise Hakkın mülkünde Haktan başka bir şeyin olmayıp Zatının sıfatlarına ve sıfatlarından da fiileriyle Hak Teâlâ nın kemalat tecellilerinin şerhidir.
Muharrem ayı kul için kâmile henüz gelmiş zikir ayı olabileceği gibi Allah ın gizlilikten bilinmekliğini murad edip henüz açığa çıkmadığı Ahadiyet ayı da diyebiliriz. Bir salikin zikir dersi elbette onun yılbaşısıdır. Çünkü yeni bir dönem ve yeni bir hayata başlamaktadır. Her türlü olay onun butununda tecelli edecektir. Onun için zikrin içinde bütün mertebelerin zevki gizli olarak mevcuttur. Zikir Ahadiyeti vurur denmiştir. Zikir Ahadiyet yönü ile de, o gizlilikte bütün meratibi ilahinin tecellileri olan her peygamberin başından geçen olaylar orada gizli olarak mevcuttur. Olmaktadır. Onun için peygamberimiz Ramazan ayında tutulan oruçtan sonra en üstün oruç Muharrem ayında tutulan oruçtur buyurmuşlardır. Çünkü biz kullar için evvela Ramazan ayındaki orucu tutmadan diğer Muharrem ayındaki orucu tutmamız mümkün değildir. Ramazan ayındaki oruç bizlere farzdır. Muharrem ayı orucu ise sünnettir. Oruç ikilikten birliğe yülselmektir. İkilikten birliğe yükselemeyen bir kişi nasıl olurda daimi birlikte kalmak olan nevafil orucu tutabilir. Biz kullar için evvela Ramazan orucu tutulmalı ondan sonra da üstünlük olan Muharrem ayı orucu olduğu anlaşılmış olur.
Melamiler Elhamdülillah daha zikirde iken daimi, her nefeste Allah, Allah, Allah demekle Allah tan başka bir şeyle meşgul olmuyorlarsa Allah ı zikretmek suretiyle zikir birliğine erdikleri için Muharrem orucunu tutmuş olurlar. Onlar ceseden yeseler içseler bile. Çünkü Allahın zikir birliğine nail olanlar, henüz cesede bürünmedikleri için cesetle oruç tutma hükümlülüğü yoktur. Tutanlar taklidi, avam gibi tutmuş olurlar. Recep ayında da bunlar oruçludurlar. Yalnız herkesin tuttuğu gibi bu bedenin gıdasını vermemekle değil, fiilerin failinin Allah olduğunun şuhut ve rabıtasıyla, fiiller birliğine ermekle efal orucunu tutmaktadırlar. Şaban ayında da henüz vücud kokusu duymayan bu Tevhid ehilleri sıfatların mevsufunun Allah olduğunun birliği ile oruçlu olmuş olurlar. Ramazan ayı gelmesiyle o güne kadar batını olan zikir birliği, Efal birliği, sıfatlar birliği oruçlarını bu ayda vücutların da vücudullah olduğunun bilinciyle batını ve zahiri birliğe erme olan orucu tutarlar. Toplum bunların yalnız zahirlerini gördüğü için bedenen tutulan oruçlara oruç tuttu demekte, batını oruç olan oruçlara itibar etmemektedir.
İşte Muharrem ayında, Recep, Şaban ve Ramazan aylarındaki oruçlar belirttiğim gibi birliğe yücelme olarak tutulmalıdır. Yoksa avam gibi taklidi tutulan oruçlar 50 sene de tutulsa bizleri birliğe vuslat bulduramaz. İşte Muharrem ayının üstün ay olmasındaki hikmet böylece anlaşılmış oluyor. Onun için senede bir ay Ramazanda suret ve siret orucu tutulması bizlere emredilmiş, diğer aylarda derslerimizin ve telkinatımızın gereği suret orucunun tutulmaması yalnız siret orucunun tutulması emredilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |