"Özek" deyimi Çağatay Türkçesi'nde, "bir şeyin içi, çekirdek, göbek" anlamındadır Dillerinde "Ö" sesi yerine "Ü" kullanan Kazan Türkleri ile, Başkırtlar'da, aynı anlamlardan başka, "öz, özek, ağacın özü, ilik, iç, kalb, merkez"e de, "üzek" deniyor Ayrıca alem yanışı da, üzek olarak biliniyor. Bu yanış, Türkmenistan'da koçmuyuz olarak adlandırılıyor. Bu yüzden, özek ve koçmuyuz adını Arapçadan gelen "alem"in yanında, aynı anlamda kullanmayı, uygun gördük.30
Bu yanışın Pazırık'ta, V. Kurgan'dan çıkan, M. Ö. V-III. yüzyıllara tarihlendirilen keçe de ve yine II. Kurgandan bulunan, üzerindeki kalıntılardan peynir tulumu olduğu anlaşılan bir parçada işlenmiş olması, bunun çok eskilere giden bir geçmişi olduğunu ortaya koymaktadır. (Şekil 1, 2) Özek/Alem/Koçmuyuz yanışı, bazan bir çiçek gibi, bazan iki tarafı kıvrık koçboynuzu biçiminde, bazan da orta kısmı uzun ve yuvarlak yapılmış, kenarlarının kıvrıklığı ile Elibelindekız yanışına benzetilmiş; bu örnekleri ile yüzyıllarboyu çeşitli elsanatlarımızda kullanıla gelmiştir. Koç-boynuzu'na benzetilmesi nedeni ile, Türkmenistan'da Koçmuyuz adı ile de bilinmektedir.31
Bu yanış keçedeki gibi, bazan karşılıklı dörtlü yerleştirilmiş, bazan yanyana sıralanmış (peynir tulumunda olduğu gibi), bazan da, çeşitli süslemeler içinde, veya bir madalyonun köşesinde, tek olarak yer almıştır. Adıgeçen büyük boyutlu (4,5 x 6,5 m.) (duvar gergisi) keçe'de, tahtında oturmuş ve elinde yapraklı bir dal tutan tanrıça karşısında, ona yaklaşan bir atlı figürü işlenmiştir. Her iki figür, dönüşümlü olarak keçe boyunca, sıralar halinde yerleştirilmiştir. Figür sıralarını ayıran ince şeritler üzerinde, küçük bir yuvarlağın karşılıkla dört tarafına Özek/Alem/Koçmuyuz yanışları işlenmiştir. Bu dörtlü özek yanışları ile kare şekiller, dönüşümlü olarak sıralanmıştır. Karelerin içlerinde, girintili çıkıntılı şekiller vardır. Renkli deri ve kürk ile aplike işlenmiş, peynir tulumunda, yanışlar yanyana sıralanmıştır. Özek yanışı, Doğu Türkistan'dan Anadolu'ya, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tataristan, Başkırdistan'da çeşitli el sanatlarında kullanılmıştır. Halı ve keçelere işlenmiş; ayrıca, yüzük, küpe, bilezik ve gerdanlık gibi takılarda, giysilerdeki nakışlarda mimarî eserler'de, taş oymalar'da, çinilerde, ahşap, demir ve deri süslemeleri'nde, sık sık kullanılmıştır. Moğolistan'da, Buda Tasviri, elişleri ve kitap süslemelerinde kullanıldığı, literatürden öğrenilmiştir. Konya Beyşehir'de Kubadabad Sarayı çinileri'nde de, işlenmiştir.32
Pazırık keçesindeki dörtlü alem yanışının yakın benzerlerinden bazı örnekler şunlardır. Doğu Türkistan'da özerk bölge Altay'dan bir havan ve havan eli, Türkmenistan ve Kazakistan'dan iki topak çadır, Kazakistan Alma-Ata Müzesi'nden minder, Doğu Anadolu-Malatya'dan ahşap sehpa, Batı Anadolu-Muğla'dan halı, Tacikistan'dan kadın başlığı, dörtlü alem yanışlarının işlendiği bazı örneklerdir.33
Pazırık'tan çıkan peynir tulumundaki gibi, yan yana sıralanmış özek/alem/koçmuyuz yanışlarının benzeri örnekler, oldukça sık görülür. Anadolu ve çeşitli Türk topluluklarında türlü el sanatlarında sık sık kullanılan, vazgeçilmez örneklerdendir. Kazakistan'da Alma-Ata Havaalanı Terminali'nde ve caddelerdeki parmaklıklarında, en güzel biçimlerde sıralar halinde, yan yana işlenmiştir.34 Başkırdistan'dan ev çatısı, Doğu Türkistan'da Özerk Kazak Qapqal bölgesinden gecelik etek ucu (şekil 3)ve Erzurum-Oltu'dan el örmesi bir eldivende, görülen, tek veya iki sıralı özek/alem/koçmuyuz yanışları, bu konuda bazı örneklerdir. Erzurum-Oltu'dan el örmesi bir eldivende, tek veya iki sıra halinde sıralanmış özek/alem/koçmuyuz yanışları bulunmaktadır.35
Özek/alem/koçmuyuz yanışları, halılarda, Pazırık ikinci kurgandan çıkan peynir tulumunda olduğu gibi, yan yana sıralanmıştır. 1996'da İstanbul Türk İslâm Eserleri Mü-zesi'nde sergilenen, XIII-XVIII yüzyıl Türk halıları'ndan; Sivas-Divriği Ulucâmii'nden Vakıflar Müzesine getirilmiş olan XVI. yüzyıl Doğu Anadolu halısında, madalyonların çevresinde, yine sergiden 1600 yıllarına ait Uşak halısının bordüründe, ayrıca XVII. yüzyılın son yarısına ait olduğu belirtilen Anadolu halısının bordüründe, benzer yanışlar işlenmiştir.36
Konya-Celâleddin Karatay Türbesi'ndeki çinilerde görülen, özek/alem/koçmuyuz yanışları da, bu konuda Anadolu'dan küçük bir örnektir(şekil 4 ). Özek, mimarî eserlerimizde de, sık sık kullanılan motiflerdendir.37 Alem/özek/koçmuyuz yanışı, IX. yüzyılda Orta-Asya’dan gelerek İdil (Volga) Boyundan, Karadeniz kuzeyine yayılan ve XI. Yüzyıla kadar buralarda yaşayan, Oğuzlar'ın Peçenek Boyu'ndan kadın giysilerinde de, görülmüştür. kolları, göğsü, sıralar halinde özek/alem yanışları ile süslü giysisi ile Peçenek kadını önü aynı yanışlarla süslü (şekil 5) 38, David Nicolle’nin çalışmasında görülmektedir.
Kazakistan'dan kopuz (saz) çalan bir erkek çocukta ve doğumu H. 905/M. 1499 olan, Kazak halk kahramanlarından Taşkentli Muhammed Haydar'ın, H. 958/M. 1551'de Keşmir/Hindistan'da yapılmış bir resminde, Börkünde/başlığında,Kazak Akını (Kumandanı) Aronili Sıyumbay (1815-1898)'ın börkünde/başlığında ve yakasının iki yanında alem yanışlarının işlendiği görülür.39
Elde edilebilen XVI. ve XIX. yüzyıllara ait bu dokümanlar, alem yanışının yüzyıllar boyu Türk ülkelerinde giysilerde de kullanılageldiğinin delilidir. Aynı yanış, tek veya sıra halinde Kuzeybatı Kafkasya'da yüzyıllarca Kıpçaklı Karaçay-Balkar ve Nogay Türkleri ile içiçe yaşayan Çerkesler'in, kadın giyimlerinin başlık ve kaftanlarında kullanılmıştır. (şekil 6) 40
Özek/alem/koçmuyuz yanışı, kımız kaplarında, eyerlerde ve çizmelerde de işlenmiştir. Tataristan'da, çizme üzerine aplike yapılmış deri çizmeler, dikkat çekicidir. Burada yanışın tabanında, uzantılar vardır. Buna da "üzek" denilmektedir . Kırgızistan'da çadırda kullanılmak için yapılmış, kaşık, bıçak gibi mutfak eşyası, veya makas, iplik, teşi (yün eğirme aleti) gibi kadının elişinde kullandığı malzemenin konulacağı bir torbada aynı yanış görülmektedir. Kazakistan-Aktepe bölgesinden bir gelin giysisi'nde de, Özek yanışı çeşitli yanışlar arasında yer almıştır.41
Kırgızistan'da çeşitli el sanatları yanı sıra, Beşik'te bile işlenmiştir. Kazakistan'ın Hazar Denizi kuzey-doğusundaki Mangışlak bölgesinde, XVIII.-XIX. Yüzyıllardan kalma kabirtaşları'nda Özek yanışları, özenle işlenmiştir. Aynı yanışlar, günümüzde de çeşitli elsanatlarında, yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Kazakistan Ahmed Yesevi Üniversitesi Kültür Merkezi'nin sahne perdesinde ve başlıklardaki yanışlar, bu konuda bazı örneklerdir.42
Bu yanış, Yeni Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye'de dokunan halılarda da, geniş ölçüde kullanılmıştır. XVIII. yüzyıl Konya halısında, madalyonun karşılıklı iki tarafına işlenmiş Özek yanışları görülmektedir. Ahmed Yesevî Türbesi’nin çeşitli yerlerindeki çinilerde ve taş oymalarda, aynı motif işlenmiştir (şekil 7). Ahmed Yesevî Türbesi’nde, Dökme Bronz Kazan'ın bulunduğu odanın kuzey nişindeki Mozayik madalyon da, Alem yanışı görülmektedir. Bu odada bulunan Kazanın Kulplarında, aynı yanış işlenmiştir. Tebrizli Şerafeddin oğlu Abdülaziz'in, 1399 yılında Cihangir Emir Temür-Bek'in emri ile, yedi maden karışımından yaptığı bu dev "bronz kazan", iki ton ağırlığında ve ağzının çapı 2,45 cm. olup, altmış kova su almaktadır. Azerbaycan'da Şirvanlı Muhlis adlı bir ustanın, 1486 da yaptığı pirinç Usturlâb (yıldızların dünyaya yakınlık ve yüksekliğini ölçen âlet)'ın üzerine işlenmiş, ince-nakışlar arasında, üç yerde alem yanışları vardır. Yine Azerbaycan'da, üzerinde: "Amel-i Muhammed ve Sâhibi Kasım Han" yazılı Hançer de; "Şamakılı Seyyidzâde" yazılı gümüş barut kabında da, alem yanışı işlenmiştir. XVl-XVIII. yüzyıl Osmanlı Tüfekleri'ndeki gümüş ve altın kakmalı süslerde, özek/alemler, ince bir şekilde işlenmiştir. Tüfek namlusu ağzındaki bilezik gerisinde, ustalıkla özek yanlışları çizilmiştir.43
Türk işi-Tatar işleme tekniği ile yapılmış desenlerde bitkisel kaynaklı, stilize edilmiş “lâle”, “zambak”,”tomurcuk”, “yaprak” motifleri yer alır44. Ayrı bir işleme desende “çarkı felek”, motifinde stilize edilmiş “zambak çiçekleri”, “yapraklar” ve “küçük mine çiçeklerine” yer verilmiştir.45
Türk Kubbesinde Lotus Modeli
Karahanlı Anıtlarındaki Lotus Kubbe ve Sonraki Türk Türbeleri
Budacı mimarinin lotus kubbesi, Maverâünnehir’de cami inşa eden Hakanlı Türkleri tarafından kullanıldı. Bunların sayısı özellikle İbrâhîm b. Nasr'ın (1068-1080) ikametini efsanevi Türk hakanlarının (Tûr ve Efrasiyab-Tunga: el-Semerkandî) merkezinde, Semerkant'ta kurmasından sonra arttı. Bu ilk Türk camilerinin üzerleri kubbeyle örtülü ilk İslam camileri arasında idi. Buhara civarındaki XI. yüzyıl Hazar Camiinde çok-yüzeyli kasnaklar üzerine yükselen birçok beyzi kubbe görülür. Lotus şeklindeki ana kubbe dört sütun üzerinde yükselir. Kağan Muhammed b. Süleyman Arslan Han (1102-1130) tarafından 1122/23 tarihinde yaptırılan Buhara Ulu Camii'nin ibadet kısmının, yüksek bir kasnak üzerindeki, beyzi ya da lotus bir kubbeyle örtüldüğü, birçok restorasyona rağmen anlaşılmaktadır. Bazı stüpa biçimlerinde izlerinin bulunabileceğine değindiğimiz ve Karahanlı mimarisinde sık rastlanılan lotus kubbe, Timurlu döneminde Türkistan'da klasik kubbe olmuş ve batıya ve güneye doğru yayılmıştır. Vakıflar mimarı merhum Sâim Ülgen, restorasyonlar sırasında bazı Selçuklu dönemi Türkmenistan türbelerindekilere benzer biçimde XII. yüzyıl Saltuk Türbesi gibi kimi Anadolu Selçuklu anıtlarının da orijinal lotus kubbesi olduğunu gördü. XV. yüzyıla doğru lotus kubbe Anadolu mimarisinin bazı türbelerinde de görülebilir Ancak lotus kubbe Orta Asya mimarisinin bir özelliğiydi ve Diez'in kaydettiği gibi, İran'a Timurlular dönemi Semerkant'ının görkeminin taklidi olarak yansıdı.46
Türk Budacı Mabedi, Stûpa, Chattravâla
Buda Sâkyamuni, MÖ VI. yüzyılda Nepal'de yaşayan savaşçı Sâkya soyundan bir hâkimdi. Bu nedenle belki de Budacılıgın İç Asya'da göçebe kökenli çevrelerde, Hun (MÖ II.- MS V. yüzyıl) ve Kuşan (MS I.-V. yüzyıl) çevrelerinde geliştiği için, stüpa'nın şekilleri ve manaları ile çadır ve günlük geleneği arasında benzerlikler vardı. Çadır gibi, stüpa da kâinatı temsil ederdi. Kubbesi, göğün simgesiydi. Daha ileri temsili inceliklere varılarak, stüpa'nın kubbesi altındaki basamaklı kaide, temel unsurlara benzetilirdi. Bu temsili mahiyet, esasen Budacı mimarinin bir özelliğini oluşturuyordu. Hindistan ve Amuderya'nın güneyinde gelişen ilk devir Budacı mimari, Yakındoğu Hellenistik ilhamına sadık kalmış ve taş yapı tekniği ile estetik mefhumları ön plana almıştı. Budacılığın Orta Asya'da doğan mezhebi Mahâyâna'da ise, mimarın isteği, ideolojik kavramları ifade eden şekiller meydana getirmekti. Orta Asya mimarı, ideolojik eğilimlere kolaylık sağlayan bir tekniğe de sahipti. Tıpkı çadır yapısında olduğu gibi, dalları eğerek, istediği eğri şekilleri vücuda getiriyordu. Ahşap kalıp üzerine sıva yoğuruluyor ve tuğla örülüyordu. Türkçe eğm ve eğme (Kâşgarî: "kemer") sözleri, dalları eğerek vücuda getirilen mimari kalıpların Türkler tarafından da kullanıldığına işaret eder.47
İlk stûpa'lar (Nepal ve Hindistan'da), bir azizin kalıntıları (kemik, tırnak, saç) etrafına örülen içi tamamen dolu, basamaklı kaide üzerinde yarım küre şeklindeki abidelerdi. Basamaklı kaide ile kubbenin arasına bir silindir kasnak ilave ederek stûpa'nın dış görünüşünün çadıra benzetilmesi durumu, Türkistan'da vücut bulan bir gelişmedir. Türklerin atalarından Tsü-k u Hunları ve Tabgaçlar devrinde, IV-VI. yüzyıl stûpa ve mabetlerinde, çadıra benzeyen unsurlar çoğalmaya başladı. Tun-huang da Tsü-k'ü ve Tabgaç devrinden mabetler, çadır eğni'si gibi dilimli veya kümbet şeklinde olup tepesi çadır bacasını hatırlatan bir fenerle donatılmıştı. Batı Türkleri ve Uygurlar Budacılığa girince, çadırı hatırlatan şekiller özellikle mabet ve stûpa'larda çoğaldı. Grümvedel şu noktaya dikkati çeker:48 Uygurlardan önceki stûpa'ların içi tamamen doluyken, Uygur stüpa'ları bu gelenekten ayrılmıştır; içleri dolu değil, boştur ve bir mabet gibi içlerine girilir. Uygur stûpa'larının süsleri de çadırı hatırlatır: Duvarlardaki resimler, çadır perdelerini ve çadır perdelerinin ötesinde gözüken ağaç ve kuşları, kubbenin resimleri ise, egni'nin ötesindeki gögu tasvir eder. Stûpa aslında çadır gibi yuvarlak planda iken, Orta Asya'da gelişen Mahâyâna mezhebinde, kâinatın dört yönünü ve köşelerini muhafaza ettikleri düşünülen tanrılara hücreler tahsis edilerek, çok köşeli mabet ve stûpa planı gelişti. Çok köşeli planlar neticesinde, polyedrik veya yivli kasnaklı stûpa'lar oluştu. Uygur devrinde çok köşeli veya yivli kasnaklı stûpa'lar çoğaldı. Hatta Strzygowski, yivleri çadır perdelerinin kırmalarına benzetmişti. Uygur mimarisinin tekrar ettiği bir şekil olan, çok köşeli kaide üstünde yükselen tahta stûpa'ların da Altay'daki kütükten yurtlara benzediği belki söylenebilir. Türk Budacı stûpal'larının birkaç özelliğini daha ilave edelim. Belki yüksek hükümdar çadırına benzetmek isteği ile Orta Asya stûpa'sının kubbesi gittikçe yükseldi. Böylece üst üste çift kubbeler de yapılmaya başlandı. Birinci kubbenin tepesi kesilerek, çoğunlukla Türkçe linhua orun (lotus çiçeğinden taht) denen tezyinat üzerine ikinci bir kubbe oturtulurdu.49 Bu üst üste iki kubbeden gelişen soğan şeklindeki kubbeye Diez, "lotus kubbe" adını vermişti. Ancak, Uygurlardan önceki Budacı mimaride, örneğin Afganistan'daki Taht-ı Bâht'de, üst üste çift kubbelerin içi, stupa'nın diğer kısımları gibi doludur. Uygurlar ise muhtemelen ilk olarak, çadır şeklinde içi boş stûpa'lar bina ettikleri gibi, bunların üstüne yine içi boş olan, iç içe çift kubbeler de oturttular. Linhua orun süsleri ise, gerek üst üste kubbelerin dışında gerek kubbelerin iç kısmında, Uygur mimarisinde tekrarlanan bir motiftir. Diez, lotus kubbe'ye, eğilmiş dallardan yapılı bir kalıp yardımıyla şekil verildiğini ve bu tekniğin paralel dizili tuğlalardan oluşmuş İran kubbe örmesinden farklı olduğunu söyler. Kâşgarî'nin kemere verdiği eğme adı, Türklerde dalları eğerek eğri şekiller oluşturma tekniğinin kullanıldığına işaret eder. Kaşgar'da Mauri-Tim stûpa'sında ve Hangay Dağları'nda Kök Türk devrinden kalmış olması muhtemel bir stûpa'da görülen ve sonradan Lamacı mimarinin klasik kubbesi olan "çan kubbe" ise, yine üst üste çift kubbeden oluşmuştu. Irk Bitiğin XXII. bahsinde adı geçen küzünû (çan, çıngırak), Budacı alametlerden biriydi. Türklerde de küzünü şeklinde kubbe yapılmak istenmiş olması mümkündür.50
İlk stûpa'ların üzerine, şeref işareti olarak chattra (günlük) ve chattravâla (üst üste günlükler dizisi) dikilirdi. Sonradan chattravâla, taştan ve madenden yapılırdı. İlk önce günlükler üst üste, ayrı ayrı tasvir edildi. Sonradan, günlükler birbirine yaklaştırılarak ve en alttaki en büyük olmak üzere gittikçe küçülerek chattravâla koni şeklinde bir kümbet halini aldı. Türk chattravâla'sı ancak bu şekildedir. Daha da sonra, X.-XI. yüzyıllarda, chattravâla, şakuli şekilde dikilmiş, ehram biçiminde bir kümbet olarak yapıldı. Ehram şeklinde chattravâla, eskiden Budacı mabetler olan Pandrenthan gibi Keşmir binalarında çok görülür. Bu münasebetle Keşmir'de bir Türk tigin ve hatununun Budacı mabet yaptırdığını, 750 civarında rivayet edildiğini ve Kral Kalas'a (1063-1089) devrinde, bakır bir chattravâla'yı yaldızlamak için bir Türk uzmanın çağrıldığını da kaydedebiliriz. Demek ki Türkler muhtemelen yaldızlı bakır chattravâla yapıyorlardı.51
Belki koni şeklindeki çadır kümbeti geleneğiyle ilgili olarak, Batı Türk devrinden Kum-tura'daki" bir mabetten itibaren ve Uygur mimarisinde de Türklerin chattravâla'yı bir kümbet olarak düşündüklerini gözlemleriz. Günlük hatırası unutulmadıysa da chattravâla artık kubbeye bir ilave olmaktan çıkmakta, kubbenin yerini almakta veya onu gizleyen bir kümbet olmaktadır. Tabgaç devrinden beri (386-534) Budacı mabetlerde kubbenin yerini alabilen kümbet, Batı Türk ve Uygur devrinde bazen kubbeyi tamamen gizledi.52
Türbe
İslami Türk türbelerinin çadırla benzerliklerine Diez ve diğer sanat tarihçileri işaret etmiştir. Bu düşünceler şüpheye yer bırakmayarak bize ulaştığı halde, fikrimizce ilkel çevrelerdeki yapılar hariç, Türk çadırı ile türbesi arasında uzun bir dönüşüm devri geçmiş ve bu esnada Türk stûpa'sı ortaya çıkarak, çadır ile türbe arasında aracılık etmiştir. Uygurlar ve Hakanlılar gibi medeni Türk toplumları, İslamiyet’e göçebelikten değil, ileri bir mimari vücuda getirmiş bir şehir kültüründen geçmişti. Hatta daha Hicri I. yüzyıldan itibaren, Budacı mimari etkilerin İslam âlemine Türkler yoluyla gelmiş olması ihtimali vardır. VII. yüzyılda İslam mimarisi, Kâbil Vadisindeki Budacı abidelerden ilham alıyordu. Kâbil Vadisinde ise, bu devirde Kök Türk beylerinin idaresindeki Halaç ve Oğuz Türkleri yaşamaktaydı.53 Samarra’nın Türkü’l Acem denen gayri Müslim Türkler tarafından bina edildiği de Abbasi kroniklerinde yer alır. Fakat türbe yapısında göze çarpan Türk tesirlerinin, Hakanlıların Budacılıktan İslamiyet’e geçtiği X. yüzyıldan sonra meydana geldiği de anlaşılmaktadır. Aslında ilk Türk türbeleri bazen Budacı stûpa'ların İslamiyete vakfedilmesiyle meydana geldi. Erken türbe mimarisi tamamen stûpa geleneğindedir. Stûpa için kullanılan geleneksel malzeme ile, ağaç iskelet üzerine tuğlayla türbeler bina edildi (türbe mimarisinde taşın kullanılmasıXII. yüzyılda çoğalır). Görünüş itibariyle de türbeler stûplara benziyordu. Stûpa yapısında, temsili manalar ifade eden şekilde türbe kubbeleri de basamaklı kaide üzerine yükseliyordu. Bazı stûpa'lar ve Budacı mabetler gibi türbe duvarları da maildi. Mahâyâna dünya planına uygun olarak çok köşeli türbeler yapılıyordu. Çok köşeli planda türbeler, bu şekilde olan stûpa'lar gibi, polyedrik veya yivli kasnaklar arz ediyordu.54 Yivli kasnaklı türbeler, Hakanlı çevresinden Hazar kenarındaki Türklerle meskûn bölgelere ve Selçuklu illerine yayıldı. Diez şuna dikkati çeker: Üst üste çift kubbeli türbe, çift kubbeli Uygur stûpa'sından gelişmiştir. Diez'in düşüncesinin doğruluğuna işaret de ilk çift kubbeli İslami yapıların Türk Hakanlı mimarisinde bulunmasıdır. Budacı mimarinin "lotus kubbesi" de Hakanlılar Çayardı'nı (Mâverâünnehir) almadan önce yapılmış ve X. yüzyıldan sanılan, Türk meliğinin şehri Kökşibagandaki camide gözükmektedir. Sonradan, XI.-XII. yüzyıl Hakanlı yapılarında "lotus kubbe" tekrarlanır. Türkmenistan üzerinden Anadolu'ya da geldiği sanılan "lotus kubbe", vakıflar mimarı merhum Sâim Ülgen'den öğrendiğime göre, XII. yüzyıldan Erzurum Saltuk Türbesi üzerinde de bulunuyordu. Sonradan bu lotus kubbe, kümbete dönüşmüştü. Bu türbenin tamirini yapan Sâim Ülgen, kubbenin, kümbetin altında kalan ilk şeklini yeniden canlandırmıştı. Çadır bacası gibi tepesi fenerli kubbeler de erken Türk mimarisinde pek çoktur.55
Selçuklu56 ve Anadolu Beylikler dönemi Zambak (lotus) motifi
Türkistan, Karahanlı bölgelerinden aldıkları lotus mimari ve motif geleneğinin Selçuklularda ve Anadolu Beyliklerinde devam ettiğini görmekteyiz. Vereceğimiz örnekler bunlardan çok az bir kısmını kapsamaktadır: Pişmiş Topraktan Sırtı Kulplu sürahi: İran’da bulunmuştur. 12. yy’a tarihlenir. Beyaz seramik hamur üzerine siyah renkte lotus ve palmet dizisinden oluşan bir kompozisyon gövdenin tamamını kaplamaktadır.57 Opak üzerinde lüster kase: İran yada Suriye 11.yy başlarına tarihlenir. Ortada daire içine yerleştirilmiş ağzında çiçek tutan bir tavşan yer almaktadır. Çevresine dört tane lotus çiçeği yerleştirilmiştir.58 Opak üzerinde lüster kase: İran yada Suriye 11.yy başlarına tarihlenir. Merkezden kenarlara doğru açılan lotus çiçekleri ile aralarında “Y” formunda Rumiler yer almaktadır.59 İki Süvarinin Karşılaşmasının Tasvir Edildiği Kâse: İran, 12. Yy. Minai tekniğinde, mavi, yeşil ve kahverengi kullanılarak yapılmıştır. Üzeri ince bir tabaka ile sırlanmıştır. Kâsenin ortasında aralarında bir ağacın bulunduğu iki süvarinin karşılıklı olarak yerleştirildiği kompozisyonda süvarilerin ortada bulunan hayvana doğru ellerindeki kılıçlarla hamle yaptıkları görülmektedir. Figürlerden birinin elinde tuttuğu baston şeklindeki sopa da dikkat çekmektedir. Figürlerden birisi geometrik örgülü bir kıyafet giymişken diğerinin üzerinde lotus desenli bir kıyafet göze çarpar. Kâsenin en dışında bir kitabe kuşağı yer almaktadır. (şekil 8 ) 60 Bronz Ayna: 12 y.y. İran. Kum döküm tekniğinde yapılan bu aynada da aynı dönem eserlerinde görülen hususiyetler göze çarpmaktadır. Bunun da arkasında asmak için kullanılan yumru şeklinde bir çıkıntı yer almaktadır. Bu çıkıntı etrafında ise lotus palmet dizisi ve farklı olarak sırt sırta vermiş iki sfenks resmedilmiştir.61 Testi: 12-13 y.y. İran. Firit hamurlu, türkuaz fonlu, siyah desenlidir. Oval gövde iki bölümden oluşan süsleme alanına sahiptir. Alttaki bölümde dilimler tek parça halindeyken üstteki bölümde lotus palmet dizisi uçları rumiler ile biten kıvrım dallarla bir birine bağlanmıştır.62 Kâse: 12.13 y.y. İran. Firit içerikli, türkuaz zemin üzerinde siyah boyalı, tek renk sırlı, sır üstü kırmızı boyalı seramik. Kâsenin içinde firuze renkte zemin üzerine merkezden kenarlara doğru açılan lotus ve palmet dizisi uygulamasının yapıldığı bir parçadır. Dizi motiflerinin uçlarında ise rumilere yer verilmiştir.63 Hokka: 12. 13 y.y. İran. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve opak tek renk sırlı minai seramik. Kalem yeri hokkayı ortalayacak biçimde tasarlanmıştır. Yan yüzleri, aralan lotus dizisinden oluşan bağdaş kurup oturan figürler ile doldurulmuştur. Ortadaki açıklığın kenarlarına sıra halinde dizi sfenksler işlenmiştir.(Şekil 9) 64 Minai Kâse: 12.13. y.y. İran. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve opak tek renk sırlı minai seramik. Kompozisyon kâsenin içinde opak renkte zemin üzerine belirli aralıklarla yerleştirilmiş iki dairevi alanın içine oturtulmuştur. Merkeze, etrafında ata binmiş altı kişinin sıralandığı bir süvari figürü yerleştirilmiştir. Figürlerin arasındaki lotus ve rumi dizisi ile uçları kuşla nihayetlenen bordür dizisi figürleri bir birinden ayırır. Dış yüzdedeki kitabe kuşağında hayır duaları edilmektedir.65 Lüster teknikte Çini parçası: 12-13.yy. İran Kasan Lüster tekniğinde yapılmış parça mimari yapıya ait olmalıdır. Ayakta durur vaziyetteki figürün elinde kılıç benzeri bir alet, önünde bir ayağını yukarı doğru kaldırmış bir aslan görülmektedir. Elbisenin üzeri kobalt mavisi kompozisyonlarla bezenmiştir. Aslan gövdesi üzerinde beneklerle doldurma yapılmıştır. Figürler arasında kalan boşluğun değerlendirilmesinde lotus ve palmet dizileri tercih edilmiştir.66 Firit Hamurlu Kâse:12.13. y.y. İran. Firit içerikli, iki renkli, sırattı boyalı ve opak tek renk sırlı seramik kâse. Ortada lotus çiçeklerinden oluşan sekiz kollu kompozisyonun uçlan lotus çiçeklerine dönüşür vaziyette gösterilmiştir. Aralarda kalan bölümlere yine lotus çiçekleri ve rumiler yerleştirilmiştir. Tabağın kenarında iki kitabe kuşağı bulunmaktadır.67 Kâse: 12. yy. İran-Kaşan içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve opak tek renk sırlı minai seramik. Kâsenin içinde opak renkte zemin üzerine figürler yapılmıştır. Ortada bulunan figür at üzerinde ve iki eliyle bir kartal ya da şahini tutmaktadır. Kâsenin iç yan yüzlerinde lotus çiçekleri arasına sıralı olarak yerleştirilen süvari figürleri bulunmaktadır.68 Tek Renk Sırlı Kâse: 12-13.y.y. İran. Desenleri kobalt mavisi ve siyah renkte çizilmiş, türkuaz renkte sırlı seramik kâse. Kâse ortadan siyah bir şeritle sekiz eşit parçaya bölünmüştür. Şeritlerin üzerindeki hatta sahibine dua edilen ifadelere yer verilmiştir. Şeritlerin arasında kalan boşluklara ise lotus çiçeği ve rumilerden oluşan bir kompozisyon yapılmıştır.69 Gümüş Kemer:11-12.yy. İran-Afganistan. Sırlı, parçalı kakma ve savatlama teknikleri kullanılarak yapılmıştır. Kemer birçok küçük parçadan oluşmaktadır. Bu parçalar yatayda bir birine küçük millerle bağlıdır. Bütünlük sağlamak amacıyla bu parçalara takılan ve sarkan küçük pandantifler de ustalıkla yerleştirilmiştir. Kemerin üzerindeki lotus çiçeği ve Rumilerden oluşan kompozisyon esere ayrı bir değer katmaktadır.70 Kur'an-ı Kerim Sayfası: 11-12 y.y. İran. Nesih yazıyla yazılmıştır. Sayfanın üst kısmında döneminin süsleme tekniğini yansıtan tezhipte, lotuslann çevrelediği panelde " Allah" ism-i şerifi üç kez tekrarlanmıştır.71 Maşrapa:12-13 y.y. İran. Fırit hamurlu, tek renk firuze sırlıdır. Gövde üzerinde kabartma olarak yapılmış lotus çiçekleri görülmektedir.72 Kâse: 12-13. y.y. İran. Firit hamuru içerikli, lüster teknikte opak tek renk sırlı seramik. Bu seramik tekniği 12. y.y. dan sonra İran'a girmiştir. Kâsenin içinde opak krem renkte zemin üzerinde ortada oturan bir figür ile bunun gerisinde duran iki insan sureti işlenmiştir. Kâsenin yan yüzlerinde Rumilerin şekillendirdiği ana kompozisyon, içindeki lotuslardan oluşmaktadır. Ağız kenarında nesih bir yazıyla sahibine iyi dileklerde bulunulmuştur.73 Rumi Süslemeli Minai Seramik:12-13. y.y. İran. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve tek renk sırlı minai seramik. Minai tekniği daha çok figürlü süslemelerde tercih edilmiştir. Ancak az da olsa bitkisel süslemeli olanları da görülür. Kâsenin içinde krem renkte zemin üzerine Rumiler ve lotus çiçekleri yerleştirilmiştir. Kâsenin ortasındaki sekiz kollu kıvrım dallardan oluşan örgü yanlara doğru sarmaşık şeklinde yayılmaktadır.74 Kadeh: 12.-13.yy. iran. Fırit hamurlu, ince kesitli oyulmuş süslemeli, şeffaf renkte sırlıdır. Gövde üzerinde lotus ve palmet dizisi görülmektedir. Üst üste bindirilmiş palmet süslemesi, üçüncü Abbasi dönemi başlıklarında görülen süslemeyi çağrıştırmaktadır. Bu motif iran2da 12 ve 13. yy. da yaygın kullanılmıştır.75 Geyikli Kâse:12-13. y.y. İran. Firit hamuru içerikli, lüster teknikte opak tek renk sırlı seramik. Bu seramik tekniği 12. y.y. dan sonra İran'a girmiştir. Kâsenin içinde opak krem renkte zemin üzerinde ortada geyik figürü bulunmaktadır. Geyiğin etrafında narçiçekleri yerleştirilmiştir. Kâsenin yan yüzlerinde rumilerin şekillendirdiği ana kompozisyon, içindeki lotuslardan oluşmaktadır. Ağız kenarında nesih yazıyla sahibine iyi dileklerde bulunulmuştur(şekil 10). 76 Siren Figürlü Kâse: 12-13. y.y. İran. Firit hamuru içerikli, lüster teknikte opak tek renk sırlı seramik. Kâsenin ortasında görülen sirenin çevresi rumiler ve lotus çiçekleriyle doldurulmuştur. Sirenin üzerinde bir de kitabe kuşağı yer almaktadır. (şekil 11) 77 Mimari Parça:12-13. y.y. İran, Hamedan. Mermer zemin üzerine kabartma tekniğinde yapılmıştır. Bir mimari yapı elemanı olmalıdır. Üzerinde iki farklı büyüklükteki alana yerleştirilmiş geometrik örgüler ve rumiler bulunmaktadır. Büyük alan kare formundadır. Bunun içinde merkezindeki çarkı felek motifini kuşatan sekiz kollu yıldızın kollarının uzatılmasıyla oluşturulmuş geometrik bir örgü bulunmaktadır. Geometrik örgünün köşelere gelen kısımlan lotus çiçeği şeklinde tasarlanmışken, geometrik örgünün kolları içeri doğru çevrilerek aralarına yine lotus çiçekleri yerleştirilmiştir. İkinci dikdörtgen panoda ise rumilerden oluşan bir kompozisyon işlenmiştir (şekil 12 ) 78 Mimari Parça.12-13. y.y. İran-Hamedan. Dikdörtgen mimari parça, bir balkon veya korkuluk levhasıdır. Her iki yüzünde de farklı konular işlenmiştir. Bir yüzünde hayvan mücadele sahnesi işlenmiştir. Ortada bir boğaya saldıran bir aslan ile bunun çevresinde kurtlar görülür. Aslanların yüzleri cepheden seçilebilmektedir. Levhanın köşesinde ise iki tane karşılıklı aslan gövdesi ve altında lotus çiçeği resmedilmiştir. Aslanların üzerinde de büyükçe bir lotus görülür. Muhtemelen bir yapıya ait olan bu parça, teknik bakımdan 13.y.y. örnekleriyle benzeşmektedir. Bir benzeri de Danimarka David Collection'da sergilenmektedir. Bu tür levhaların orijini Pers dönemine kadar gitmektedir. Benzer örnekleri Sasani uygarlığında da görülür.79 Süvarili Minai Seramik:12-13. y.y. İran, Türkmenistan. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve tek renk sırlı minai seramik. Esas unsur olan koşan at üzerindeki binici figürü iki eliyle atın yulannı tutar biçimde yansıtılmıştır. Yüzü 2/3 oranında yandan resmedilen figürün etrafı narçiçeği ya da haşhaş olduğu değerlendirilen bitkisel desenlerle bezenmiştir. Kâsenin kenarlannda da süsleme için yine lotus ağırlıklı motiflerin tercih edildiği görülmektedir.80 Sırattı tekniğinde vazo:12.yy. İran. Sırattı tekniğinde, kalıpla şekil verilerek imal edilmiştir. Farlı motiflerle tezyin edilen kabın iç yüzeyinde daha çok bitkisel süsleme elemanları tercih edilmiştir. Boyun kısmında uygulanan zincirek ve yine boyun kısmında dairesel alana yerleştirilen lotus çiçeği motifi dikkat çekmektedir. Lotus çiçeği ile oluşturulan bu tür kompozisyonlar Horasan’dan başlayarak Anadolu’nun içlerine kadar geniş bir coğrafyada uygulanmıştır.81 Minai Sürahi:12. y.y. İran, Kaşan. Firit içerikli, siyah, kırmızı, yeşil ve mavi boya desenli, opak tek renk sırlı seramik. Gövdesi düz formlandırılmış, gövde üzerinde kıvnm dallardan oluşan süslemeye yer verilmiştir. Gövde üzerindeki kıvnm dalları rumiler ile son bulur. Kıvrım dalların arasında lotus çiçekleri de yerleştirilmiştir. Rumilerin ve lotus çiçeklerinin çevresi türkuaz ve kırmızı renklerde süslenmiştir.82 Lüster Kâse Parçası:12-13. y.y. İran. Lüster teknikte yapılmış, opak tek renkli olarak sırlanmıştır. Altlarında bağdaş kurup oturulan servi ağaçlan gölgelik olmalarının yanı sıra Türk süsleme sanatında sık kullanılan motiflerdendir. Etrafı lotuslar ve kıvrım dallarla bezenen figürün ablak yüzlü, badem gözlü resmedilmesi tesadüf değildir.83 Sekiz Kollu Yıldız Formunda Çini:12-13. y.y. İran, Rey. Firit içerikli, türkuaz, mavi, siyah ve kahve renkli ve opak tek renk sırlı çini parçalan. Üzerinde bağdaş kurup oturmuş bir figür işlenmiştir. Figürün iki yanında lotus çiçeği ve kıvrım dallardan oluşan bir kompozisyon yer alır. Figürün üzerinde bir firiz halinde kitabe kuşağı bulunmaktadır. Sekiz kollu yıldızın çevresini de bir yazı kuşağı dolaşır. Saraya ait olan bu parça özellikle 13. y.y.'dan itibaren yoğun olarak kullanılmaya başlanacaktır.84 Aslan Buhurdan:12. y.y. İran. Bronz'dan döküm, dövme, oyma, kazıma olarak yapılmıştır. Aslan formu verilen eşyanın gövdesi deliklidir. Gövde ve boyun iki parça halinde imal edilmiş; boyun kapak işlevi görecek şekilde tasarlanmıştır. Gövde üzerindeki süslemelerde kıvrım dalları ve lotuslar kullanılmıştır. Selçuklu döneminde yaygın olan ve daha çok saraylarda kullanılan bu tür eşyaların üzerlerine hat sanatından örnekler işlenmesi geleneği bu eserde de sürdürülmüştür.85 Bronz Kedi Figürü:13. y.y. Bronzdan, dökme ve dövme olarak yapılmış; gümüş ve bakır kakma tekniği ile süslenmiştir. Kedi oturur pozisyondadır. Gövdesinde ve bacaklarının kenarlarında lotuslar ve kıvrım dallarla oluşturulan kompozisyonlar kazıma ve kakma teknikleriyle işlenmiştir.86 Türkuaz Kâse:12. y.y. İran, Firit hamuru içerikli, tek renkli, sır üstü boyalı ve türkuaz renkte sırlı seramik. Kâsenin içinde türkuaz renkte zemin üzerine süsleme motifleri yapılmıştır. Kâsenin yan yüzlerinde dik çizgilerle bordürler oluşturulmuş, aralarda kalan boşluklar içine ise çizgisel olarak yapraklan gösterilmiş lotuslar yerleştirilmiştir.87 Lüster Kâse:12-13. y.y. İran. Lüster teknikte yapılmış, opak tek renkli olarak sulanmıştır. Kâsenin içinde ortada, üzerlerinde aynı tür kumaştan elbise bulunan ay yüzlü, badem gözlü iki Türkün karşılıklı yerleştirilmiş figürleri göze çarpmaktadır. Yan yüzlere ortalanan dairevi yazı kuşağı diğer kuşaklarla dikey bağlarla irtibatlandırılmıştır. Kuşakların arasında kalan süsleme alanlarına lotus ve palmetler yerleştirilmiştir. Dış yüzeydeki el yazısında sahibine iyi dileklerde bulunulmaktadır.88 Bronz Kutu:12-13. y.y. İran İsfahan. Bakır ve Bronzdan dökme, dövme olarak yapılmış, kazıma ve kakma teknikleri kullanılarak gümüş ve bakır ile süslenmiştir. Köşelerde dışarı doğru basan birere ayağı bulunmaktadır. Kutunun gövdesi tamamen süslenmiştir. Üst kısımdaki kapak, köşeleri pahlanmıştır. Kapağın iki tarafında bulunan kenetler gövdedeki kenetlere bir mil ile geçer. Bunlardan ön yüzde olanı kilit mekanizmasının bir parçasıdır. Kutunun yanlarında zincirli kilitler yer almaktadır. Kutunun yüzeyleri hemen hemen aynı kompozisyonda süslenmiştir. Yüzeyler üç farklı alana bölünmüştür. Ortada büyük bir rozet şeklinde içinde geometrik örgü bulunan bir bölüm yer alır. Bunun köşelerinde kalan boşluklar başlan dışan doğru bakan birer kuş motifi ile doldurulmuştur. Kuşların ardasında kalan alanlar ise uçları lotus çiçekli ile sonlanan dairevi kıvrım dallan ile doldurulmuştur. Yanlardaki bölümlerde ise ortada bulunan çokgen bir bordür ile ikiye ayrılır. Bunların altında ve üstünde birer süsleme alanı görülmektedir. Bu alanların içinde ortada geometrik bir kompozisyondan oluşan dairevi bir alan ve bunun etrafında ise uçlan lotus çiçekli ile sonlanan dairevi kıvnm dallan ile doldurulmuştur.89 Ayrıca “Osman Eravşar, Haşim Karpuz, İbrahim Divarcı ve arkadaşlarının” hazırladığı “Büyük Selçuklu Mirası Mimari” isimli eserde de yine her türlü mimari yapıda, türbelerde, alemlerde lotus benzeri motifleri fazlasıyla görmek mümkündür. (Şekil 13, 14, 15) 90 Örnekler: Abdulkadir Geylani Türbesi/Bağdat (12.yy. Selçuklu Dönemi.) Bağdat şehir merkezinde Babus Şeyh Mahallesinde yer alır. Bir külliye içerisinde yer alan türbe; Hambeli fakıhı Ebu Said el Mübarek bin Ali el Muharremi tarafından 1145'de yaptırılan medrese talebesi Abdulkadir Geylani ölünce buraya gömülerek türbesi yapılmıştır (1165). Türbe külliyenin merkezinde yer alan camının doğu bitişiğindedir. Kare planlı bir gövde yukarıda silindirik olarak yükselmektedir. Üçgen tromplarla soğan biçimli kubbeye geçilmektedir. Türbenin kubbesi çinilerle kaplıdır. Türbenin içindeki Abdulkadir Geylani sandukası bitkisel bezemeli gümüş bir kafesle çevrilmiştir. Geniş bir avluya sahip külliyede cami ve türbeden başka tekke ve minareler bulunmaktadır. 1165 yılında yapılan türbe daha sonraki onarımlarla genişletilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Irak seferinden (1534) sonra Mimar Sinan'a külliyeyi yeniden yaptırmıştır. 1638'de IV. Murat tarafından geniş ölçüde yenilenmiş, Sultan 1708'de Sultan II. Ahmet, 1865'de Sultan Abdülaziz ve 1903'te, Abdülhamit tarafından onarılmıştır. 1982-84 yıllarında Irak Vakıflar Bakanlığınca restore edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |