ÖMER ULUÇ (1931- )
İstanbul’da doğmuştur. Kendi kendini yetiştiren sanatçılardandır. 1950’de Nuri İyem atölyesinde çalışmaya başlamıştır. Bu atölyede çalışan amatör sanatçıların oluşturduğu “Tavanarası” Grubu ile soyut sanat araştırmaları yaparak, çalışmalarını grubun 1951’deki ilk sergisinde ortaya koymuştur. Böylece Türkiye’de yeni başlayan Dışavurumcu-Soyut sanat anlayışının öncülerindendir. (344).
1953’te Maya Galerisi’nde Kuzgun Acar ve Güngör Güven ile üçlü bir sergi oluşturmuştur. Aynı yıl A.B.D.’ne giderek 1957’ye kadar mühendislik eğitimi görmüştür. Bu arada özel olarak resim çalışmalarını sürdürmüştür. 1955’te Boston’daki karma sergiye resim vermiştir. 1958’de İstanbul Amerikan Haberler Merkezi Galerisi’nde İlhan Koman, Sadi Çalık, Ferruh Başağa ve Nuri İyem’in de yer aldığı, tümü soyut yapıtlarından oluşan karma bir sergiye katılmıştır. (345).
1959-1964 yılları arasında kişisel sergiler açmış ve grup sergilerine resim vermeyi sürdürmüştür. Fransa, Hollanda ve İngiltere’de eselerini sergilemiştir. 1970’te TRT’nin düzenlediği Kültür, Sanat ve Bilim Ödülleri’nden resim dalındaki ödülü, başka sanatçılarla paylaşmıştır.(346).
1975-1977 arasında kaldığı Nijerya’da resim çalışmalarını sürdürmüştür. 1977’den 1980’e kadar Atatürk Kültür Merkezi’nde sanat danışmanlığı yapmıştır. 1983’te Paris’e yerleşmiştir.(347).
Sanatı: Ömer Uluç, Nuri İyem atölyesinde başlayan ilk çalışmalarında model ve doğa etütlerine öncelik vermiştir. 1950 yıllarının sonlarına doğru, A.B.D.’nde gördüğü ve izlediği resimlerinde etkisiyle soyut yapıtlara yönelmiştir. 1958’de soyut anlayışların sergilendiği ve Ömer Uluç’un da katıldığı karma sergi, akademik öğretinin dışında sanat yapabileceğini, özgü sanat anlayışlarının kişisel ve bilinçli çıkışlarla ilgilidir. Doğu kültür kaynaklarıyla da açıklanabilecek yeni ve özgün bir yorum getirmekte, figürü ise kategorik bir sınıflamanın dışında ele almıştır.(348).
Sanatçı, serbest fırça hareketlerinin oluşturduğu sürekli helezonik dönüşümler ile figür çağrışımları yapan yapıtlar üretmektedir. Kendine özgü yöntemi uygulayarak düz bir zemin üzerinde primitif idolleri veya bazı hayvan figürlerini anımsatan eseleri ile çok farklı ve özgün resimler yapmaktadır. (349).
Uluç yurtiçi ve dışı grup, karma sergilere 1951’den itibaren (19 sergi) kişisel sergilerine ise 1965 yıllında başlamış ve 13 sergi açmıştır. 1970’de TRT Resim Yarışmasında 1.’lik ödülü almıştır.(350).
ADNAN TURANİ (1925- )
Adnan Turani 1925’de İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Öğretmen Okulu’ndaki Öğrenimi sırasında resme olan tutkusu ve yeteneği ile dikkati çekmiştir. Öğretmenler kurulu kararı ile kendisine, Güzel Sanatları Akademisi’ndeki resim derslerini izleme olanağı tanınmıştır. Akşamları ise Cours de Soire’de desen çalışmalarına katılıyordu. Akademi’de Leopold Levy’i tanımış ve ondan etkilenmiştir. İlk yapıtları portre türündeki çalışmaları idi. B.Rahmi’nin etkilendiği diğer bir hoca olmuştur. (351).
1945’de girdiği Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ise, Refik Epikman ve Malik Aksel’in öğrencisi olarak onlardan yararlanmıştır. Mezuniyet sonrası (1948-1953) orta öğretim kurumlarında resim öğretmenliği yapan Turani, 1953’de Avrupa sınavını kazanmıştır.(352).
1953-1959 yılları arasında Münih, Stuttgart ve Hamburg Güzel Sanatlar Akademilerinde Nagel, Baume ister. Ve Trökes gibi hocaların yanında resim ve litografi tekniği üstüne çalışmalarda bulunmuştur. Türkiye’ye döndükten sonra, 1959’da Gazi Eğilim Enstitüsü’ne “resim ve sanat eseleri analizi” öğretmenliğine atanmıştır. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Öğretim Üyesi (Prof.) olarak çalışmıştır ve bölüm başkanlıkları yapmıştır. 1990’da ise emekliye ayrılmıştır. (353).
1964-1966 yılları arasında sanat ve sanatçılar adlı plastik sanatlar dergisini yöneten, 1973 ve 1976’da iki kez Devlet Sergisi başarı ödülünü kazanan Adnan Turani, 1958 yılından başlayarak, yurt dışında Hannover, Hamburg, Berlin, Telaviv ve Bern’de, yurt içinde 1960’ta ilki İstanbul Şehir Galerisi’nde olmak üzere Ankara ve İstanbul’da kişisel sergiler düzenlemiştir. 1961’de Ljubljana Uluslar Arası Gravür Sergisi’ne, 1962’de Hollanda’da Çağdaş Türk Sanatı Sergisi’ne, 1962’de Tokyo iki yılda bir Sergisi’ne, 1970’ten başlayarak Delhi, İbiza, Rijeka New York ve İskenderiye’deki Uluslararası sergi ve yarışmalara katılmıştır.(354).
1964-1966 arasında Ankara’da “Sanat ve Sanatçılar” dergisini yayınlamıştır. Yazar ve araştırmacı olarak da tanınan sanatçı Türk resmi ve çağdaş modern sanat üzerine çeşitli kitapları vardır.(355).
Sanatı: Tuval yüzeyinde boya ile yapılan hesaplaşmanın sonunda Lirik-non figüratif resimler yapan bir sanatçıdır. Soyut bir yaklaşımın renkçi tutumu ile ortaya çıkan yapıtları ile her şeyden önce renk olgusu gelmekte, çizgi ise rengin arkasında varlığını duyumsatmaktadır. Bu çizgi kendiliğinden ve amaçsızca oluşmuş bir çizgi niteliği taşımaz, tersine, figürün veya nesnenin fazla deşifre edilmemiş şekli veya kaligrafisinin işlek çizgisel düzeni ile beslenmiş bir biçim olarak ortaya çıkmaktadır. Somutla soyutu birleştiren bir noktada, hafif uçarı bir yumuşaklıkla özgün rahat ve uyum içinde çizgiyi plastik bir öge olarak kullanarak yenilikçi ve renkçi bir üslubun resimsel örneklerini vermektedir.(356).
ABİDİN ELDEROĞLU (1901-1974)
1901’de Denizli’de doğmuştur. Anne ve babası Dağıstanlıdır. İlk ve orta tahsilini Denizli’de yaptıktan (357) sonra resme olan ilgisi, lise öğrenimi yıllarında (1912-1919) başlamıştır. Mezuniyet sonrası aynı okula öğretmen yardımcısı olmuştur. 1922’da sınavla lise öğretmeni olan Elderoğlu birkaç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, önce İzmir sonra da İstanbul Öğretmen Okullarında eğitimini tamamlamıştır. (1926). Muğla ve Bursa’daki öğretmenliklerinden sonra, 1930’da Türk Maarif Cemiyeti’nin verdiği bir bursla Fransa’ya gitmiştir. Orada Tours Kasabasındaki Güzel Sanatlar Okulu’nda ve Paris’te Julian Akademisi’nde Albert Laurens’le çalıştıktan sonra Andre Lhote’un öğrencisi olmuştur. 1932’de Türkiye’ye dönüp evlenmiştir.(358).
İzmir Öğretmen Okulu (1932-1935), Bursa ve Tilkilik Orta okullarında 1955’te emekliye ayrılmıştır. İzmir Atatürk Lisesinde resim öğretmenliği yapmıştır. 1932’de ilk kişisel sergisini açmıştır. Yurt içi ve yurt dışında olmak üzere 26 sergi açmıştır. 1963’te Sao Paolo (Brezilya) Bienali’nde ödül; 5. Tahran Bienale’nde (1966) İmparatorluk Büyük Ödülü, 1972’de “Çağnes-usur-Mer Ödülü”; DRHS’si 2.’lik (1964) ve Başarı Ödülü (1974) alan sanatçı Milano’da Pagoni Modern Sanatlar Müzesi’nde 100, Belçika’da Gaspar de vit Atölyesi’nin Kataloğunda da 240 halı projesi bulunmaktadır. Bu goblen halı desenleri büyük boylarda dokunmuştur. (359).
Türk resminde, 1960 sonrası Dışavurumcu- soyut sanat anlayışının önemli temsilcilerinden biri olan Abidin Elderoğlu; 1965’lerde başladığı doğa soyutlamalarında, sert kontrastlara yer verdiği lekeci bir anlatım gösterir. 1950-1960 döneminde eğri-düz yüzey karşıtlığında ortaya koyduğu soyutlamalar, 1950 sonralarında kalın siyah çizgilerin oluşturduğu yüzeyler; asal renklerin tok, olgun değerleriyle işlenmiştir. 1960-1970 Dönemi’nin en çarpıcı örneği olan “Yuva” (1964) figürün kavisli kalın konturlarla ritmik yapılı çizgilerin çerçevelendiği düz yüzeyler, Batı Dışavurumcu Sanat anlayışının, Doğu duyarlığının kaligrafik bu ritm içinde ele alınması yansıtır. 1970’lerdeki resimlerinde ritmik çizgilerin ortaya çıkarttığı biçimler renkli geometrik yüzeyler üzerinde yer almıştır.
1974’de Ankara’da ölen Abidin Elderoğlu’nun, çok çeşitli resmi ve özel kolleksiyonlarda bulunmuktadır.(360)
ZEKİ FAİK İZER (1909-1988)
1905’de İstanbul’da doğmuştur. Tüccarlardan Ahmed Faik Beyin oğludur.(361). İlköğrenimini Beykoz Ahmet Mithat Efendi Mektebi’nde, orta öğrenimini Vefa İdadisi’nde (Lise) tamamlayan İzer (362), ressam Agah Bey ve Ziya Bey’den aldığı resim dersleri, erken yaşlarda resme yönelmesini sağlayan ve daha sonra Vefa Sultanisi’nde giden Zeki Faik İzer, yağlıboya malzemeyi, o yıllarda aktör Küçük Kemal aracılığı ile tanımıştır. (363)
Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) girdiği zaman elli kadar yağlıboya resim yapmıştır. Akademi’de İbrahim Çallı atölyesinde çalışmıştır. 1928’de okulu birincilikle bitirmiş ve Paris’e gitmiştir. Orada Andre Lhote ve Othon Friez’in atölyelerindeki çaışmalara katılmıştır. (364) Prof. Maret’nin atölyesinde seramik, duvar resmi ve fresk eğitimi görmüştür.
1932’de öğrenimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde resim öğretmenliğine getirilmiştir.(365). 1933’te beş arkadaşı ile birlikte D grubu’nu kurmuştur. 1934’te ikinci kez Paris’e giderek Tiziano, Veronese, Poussin gibi ressamların tablolarından kopyalar yapmıştır.(366).
1936’da İstanbul’a dönüşünde Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi olarak atanmıştır. Aynı Akademi’de oluşturulan Fotoğraf Atölyesi’nin başına geçmiştir. Afis ve resim öğretmenliğini, gene aynı çatı altında yürütmüştür.(367)
1946-1947 senelerinde Paris’de açılan milletler arası UNESCO Müzesinde Türk Modern resim sergisinde Türkiye komiseri olarak bulunmuştur. 1947’de ressam Nurullah Berk’le birlikte Paris’de Cernusehy sergisini tertip etmişlerdir. 1948-1952 yılları arasında Akademi müdürlüğü yapmıştır. Yurdışına, Türk sanatını tanıtan sergiler götürmüştür; sanat kongrelerinde bulunmuştur; uluslarası afiş yarışmasının seçici kurulunda görev almıştır. Yurtiçinde, başta Güzel Sanatlar Birliği, D Grubu ve Devlet sergileri, çeşitli karma sergilere katılmıştır.
1942 ve 1957 yıllarında açılan dördüncü ve ondokuzuncu Devlet Resim ve Heykel Sergilerinde birincilik ödülünü, 1946’da Çanakçı Ödülünü almıştır. Yurtdışında (Washington, Amsterdam, Londra, Paris, Atina, Brüksel, Sao Paulo, New York, v.b.) çeşitli sergilere katılmıştır. Maksatsız Seyahat adlı tablosu Philadelphia Müzesi tarafından satın alındı. (368)
1945, 1948, 1968 ve 1984 yıllarında İstanbul’da sergiler düzenlenmiştir. Resimleri başta İstanbul ve Ankara Resim ve Heykel müzeleri, çeşitli yerli ve yabancı koleksiyonlarda bulunan Zeki Faik İzer, 1980’den sonra kolaj tekniği ile duvar halıları da yapmıştır. 1991’de oğlu tarafından, hiç sergilenmemiş pastel, renkli kalem ve suluboya resimlerini içeren bir sergi düzenlenmiştir. (369).
1960’a değin temelde figüratif soyutlamalar yapan İzer, bu tarihten sonra figürden bütünüyle uzaklaşarak soyut-dışavurumcu bir anlatıma yönelmiştir. Özellikle renk-biçim ilişkisine ağrılık verdiği lirik-soyut yapıtlar üretmeye başlamıştır. Gittikçe daha yetkinleştirdiği atak fırça vuruşları ve canlı renk titreşimleri resimlerine dinamizm kazandırırken, bir yandan da onlara kendiliğinden oluşuvermiş havası getirir. 1960’ların ortalarına doğru müzikle resim arasındaki ilişkiye yönelen İzer, Beethoven’ın aynı adlı yapıtından esinlenerek “Missa Solemnis’te” (1965) ulaştığı renk dinamizmi ve zenginliği ile yüzde belli bir ritm oluşturmuştur. 1970’lerdeki Paris döneminde, özellikle ilkel sanata olan yakınlığından ötürü, yeni biçim arayışları ve çizgi kullanımlarına yönelmiştir (370).
Sanatçı 1974-1975 yıllarında kolaj tekniğindeki araştırmalarından sonra, 1976-1980 yılları arasında, doğadaki ritmi yakalayan çizgi araştırmalarını realist çalışmalarındaki renk, desen, form ve ritmin etkisini yansıtır.
“Selçuk Kartalı” , “Kelebek ve Rüzgarlar” v.b. yaptığı halı yapıtlarında, kartal ve kelebeğin form ve ritmi sanatçıya esin kaynağı olmuştur. 1971-1984 yılları arasında Paris’te yaşayan İzer, hangi teknik, tür ve anlatımda olursa olsun komposizyon biçimini ortaya koyar (371).
LÜTFİ GÜNAY (1924- )
Lütfi Günay Çanakkale’nin Kilitbahir kasabasında doğmuştur. İlk ve orta okuldan sonra İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenimini tamamlamıştır. 1944’te Güzel Ssanatlar Akademisi’ne girmiştir. İlk yıl Seyfi Toray, 4 yılda Zeki Kocamemi atölyesinde çalışmıştır. 1949’da Yüksek Resim Bölümü’nden mezun olmuştur. Askerlik görevinden sonra, 1952’de Ankara’ya yerleşen Günay, aynı yıl Amerikan Askeri Yardım Kurumu’nda grafiker ressam olarak çalışmıştır. Buradan 1980 yılında emekliye ayrılmıştır. 1963-1964 yılları arasında ve 1967’den itibaren, Türk Amerikan Derneği Resim Atölyesi’nde yönetici olarak görev yapmıştır. Halen bu çalışmasını sürdürmektedir.
Türk resminde soyut sanat anlayışının tanınmış temsilcilerinden biri olan Lütfi Günay, Türkiye’deki ilk soyut sanat sergisini Adnan Çoker ile birlikte 1953 yılında gerçekleşmiştir. Lütfi Günay’ın resim sergisi küçük yaşlarda yaptığı gemi resimleri ile başlar. Resim yeteneği keşfedilince ortaokulda fizik ve kimya dersleri ile ilgili grafik ve levhalar ona yaptırılır. Lise öğrenimi yıllarında ise uçak resimleri dikkati çekmektedir. (372).
1950’de İstanbul’da Türkiye Ressamlar Cemiyeti’nin 1958’de Ankara’da Ankara Ressamlar Birliği’nin, 1961’de Siyah Kalem Grubu’nun 1970’te gene Ankara’da Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yeralmıştır. İlk sergisini, ressam Adnan Çoker’le 1953’te Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi salonunda “Orijinal Sergi Öncesi” adıyla düzenleyen sanatçı bir yıl sonra, gene Adnan Çoker’le Ankara Helikon Derneği’nde ikili bir sergi açmıştır. 1955’te Helikon’da, yalnız kendi resimlerini içeren ilk kişisel sergisini düzenlemiştir.(373).
1957, 1964 ve 1967 yıllarında Ankara’daki kişisel sergilerini sürdürmüştür. Amerikan Derneği atölyesinde yetiştirdiği öğrencilerinin de yer aldığı karma sergiye katılmıştır. 1961’de Avusturya’nın değişik kentlerinde açılan “Sekiz Türk Ressamı” karma sergisine resimleri ile katkıda bulunmuştur. Kendi atölyesinin öğrencilerini bir araya getiren Altılar Grubu sergilerinde onur üyesi olarak yer almıştır. (374).
1970’li yıllarında Hindistan, Belçika ve Danimarka’da düzenlenen uluslar arası sergilere resimleriyle katılmıştır. 1948’den başlayarak Devlet Resim ve Heykel sergilerine girmiştir. 1970’teki 31. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ikincilik ödülünü kazanmıştır. (375).
1976’da soyut çalışmaları yanında doğa soyutlamalarını içeren peyzaj çalışmalarına başlamıştır. Yağlı pastel, bazen bronz, alüminyum, yaldız ve yağlıboya ile karışık teknikte resimler ortaya koymuştur. Gecekondu konusunu işlediği yapıtlarında, Dışavurumcu tavrını fırça vuruşları ve renk kaligrafilerini göstermiştir. 1982’ye kadar süren bu çalışmalarında, giderek uçucu yumuşaklığa ve leke resim beğenisini düzeyli bir lekeciliğin, ustalıklı örneklerini vermiştir.
Lütfü Günay’ın matterism anlayışında malzeme ile yenilik yapma eğilimi ve araştırıcı tavrı ve dramatik duyarlılığa yönelen kişiliği onu her değişik malzeme ile yenilik yapma eğilimi ve araştırıcı tavrı, dramatik duyarlılığa yönelen kişiliği onu her değişik malzemede yeni ifade olanaklarına ulaşmasını sağlamıştır. Böylece bu anlayışın resim sanatımızda önde gelen sanatçısı olmuştur.
Sanatçı, 1948-1989 yılları arasında 23 kez DRHS’sine ve 1953 günümüze kadar da 41 kişisel, 122 karma ve grup sergisine katılmıştır. (376).
ARİF KAPTAN (1906-1982)
1906’da İstanbul’da doğmuştur. 1924’de Deniz Harp Okulunu teğmen olarak bitiren Arif Kaptan öğrencilik yıllarında okuldaki güçlü öğretmenlerden sanat dersleri almıştır. Subay çıktıktan sonra Nazmi Ziya Güran’la uzun süre birlikte çalışmış ve ilk sergisini 1925 yıllında Güzel Sanatlar Akademisi’nde düzenleyerek sanat çevrelerinin dikkatini çekmiştir. (377). Doğadan resim çizerek başladığı yeni mesleğini, Ali Çelebi ve özellikle Nazmi Ziya yanında resim çalışarak eğitimini görmüş ve o zamana kadar kendi deneyimi ile “tabiat karşısında duygulu peyzajlar yapan” Arif Kaptan, Paris’te gördüğü bu eğitimin de etkisi ile yeni bir figüratif anlayışa yönelmiştir. (378).
1939’da I. DRHS’de “Ağaçlı Yol” adlı yapıtı ile 1.Ödül’e değer görülmüştür. 1947 yıllına kadar sürdürmüş fakat bu tarihe kadar Ali Çelebi ile birlikte resim çalışmalarına katılmıştır. Çalışmalarında peyzaj konusuna daha ağırlık vermiş, 1945’te Ressamların Yurt içi Sergisi’nde, peyzajları ile 1. Ödülü’nü alırken, 1946’da “Bursa Manzaraları” adlı sergisi ile renkçi bir doğa sergisi yansıtmıştır.
1947’de Paris’te, Lhote ile çalışan sanatçı, dönüşte Kübizm’den esinlenen geometrik düzenlemelere yönelmiştir. Bu anlatımda dengeli ve ahenkli çalışmalar ortaya koymuştur. 1949’da yaptığı bazı çalışmalarla nesnelerin geometrik bir sematizm içinde işlendiği görülür. 1950’den sonra, Kübizm’den hareketle soyut anlayışa geçmiştir. Bu anlayışta, Türk süsleme sanatının renk ve biçimlerini kendine kaynak olarak seçip Batı resmi ile bütünleştirerek, Türk resmine ulusal bir karakter verebileceğini düşünmüştür. 1956 yıllında DRHS’ne verdiği “Sırmalı Kompozisyon” adlı yapıtı ile ödül almıştır. 1957-1962 yılları arasında Paris’te çalışmış, (379) dönüşte buruşturulmuş kağıt üstüne pastel ve suluboya uyguladığı resimleri kadar, dikey doğrularla oluşturduğu yağlıboya çalışmalarında da doğayı anımsatmayan salt bu grubun ortak sergilerine resim vermiştir. (380)
1978’deki sergisinde soyut ve somut çalışmalarını birlikte sergilemiş ve 1980’den sonra da peyzaj ve natürmort yapıtları ile ışıklı, samimi doğa çalışmalarına dönmüştür. ‘Göksu’da Kahve’ (1981) ve ‘Güller’ (1980) en tanınmış örnekleridir.
Sanatçının, resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır. (381).
VEYSEL ERÜSTÜN (1910-1987)
Sivas’ta doğan Veysel Erüstün, Adana Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra (1927), Amasya ve Bursa’da öğretmenlik yapmıştır. 1932-1935 yılları arasında Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim İş Bölümü’nde öğrenim görmüştür. 1937’de Edirne Kız ve Erkek Öğretmen okullarında resim öğretmenliği yapmıştır. 1938’de Milli Eğitim Müfettişliği görevini yapmıştır. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı burs sınavını kazanarak Almanya’ya gitmiştir. II. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine eğitimini yarıda bırakmış ve Türkiye’ye dönmüştür. 1940’ta Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’ne atanmış ve bu görevini 1974’de emekli olduğu yıla kadar sürmüştür.
1945’te figüratif anlatımda yaptığı peyzaj ve çok figürlü düzenlemelerini suluboya tekniğinde gerçekleştirmiştir. Bu tarihten sonra, soyut resme yönelen sanatçı, 1959’dan itibaren Lirik- Soyut anlayışında yapıtlar ortaya koymuştur. (382)
1969 yıllında gravür tekniğindeki çalışmaları ile dikkati çekmiştir. Olgun renk armonileri ile ortaya koyduğu Lirik- Soyut yapıtlarında, zaman zaman renkleri yan yana kullanarak çarpıcı düzenlemeler yapmıştır. İlk kişisel sergisini 1970’te açmıştır. 1983’de Norveç Bienali’nde iki yapıtı beğeni kazanmıştır. İkinci kişisel sergisi, 1985’te gerçekleşmiştir. Sanatçı, ağaç işleri üzerinde de çalışarak, ağaçtan el oyma ile başarılı ürünler ortaya koymuştur. 50 yılı bulan sanat eğitimciliğinde; sanat öğretmen kişiliği ve üretkenliği ile örnek olmuştur. (383).
ZAFER GENÇAYDIN (1941- )
Ankara’da doğan Zafer Gençaydın, Akçadağ İlköğretim Okulu’nu bitirdikten sonra, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun olmuştur (1965). Atatürk İlköğretmen Okulu ve Diyarbakır İlköğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yapmıştır. 1971 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı İhtisas Öğrenimi bursunu kazanarak, Federal Almanya’ya gitmiştir. Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda (Hochschule der Künstel) ve Prof. Hans Jaenisch ile Prof. Peter Ackermann atölyelerinde serbest resim öğrenimi görmüştür (1972-1978). 1977’de okul senatosu tarafından kendisine “MEISTERSCHULER” unvanı verilmiştir.
Türkiye’ye dönüşte, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 1983 yılında, H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne atanmıştır. Halen bu fakültede Resim Ana Sanat Dalı’nda öğretim üyesi (Doç.) olarak çalışmaktadır. Gençaydın önceleri Cezanne hayranı olarak, onun etkisinde çalışmalar yapmıştır. Doğayı figüratif lekeci bir anlatımla işlediği çalışmalarını ise 1970’lere kadar sürdürmüştür. Sanatçı, günümüzde belirginleştirdiği biçiminin ilk örneklerini 1975 yılında vermiştir. İnsan ve doğadan yola çıkarak oluşturduğu yapıtlarında insan, doğa-nesne arasındaki çelişkiyi ve toplumsal olayların dramatik yönünü Dışavurumcu öğelerle bir anlatım içinde dile getirmiştir. (384)
Tablolarında; Jestural çizgilerin yarattığı dinamizm ile asal düz renklerin koyu lekelerinde yarattığı gerilim, duygusal yoğunluğu yansıtmaktadır. Bir ifade aracı olarak kullandığı siyah rengi derinliği olan soylu bir renk olarak değerlendiren sanatçı, hemen her yapıtında siyah renk kullanmıştır. Zafer Gençaydın, 11 kişisel sergi açmıştır. 1980’de DRHS’de Resim Başarı Ödülü Kültür Bakanlığı “Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Devrimleri” konulu resim yarışmasında Mansiyon, 1989’da DYO Resim Ödülü; 1983 Viking Özgün Baskı Yarışması’nda Mansiyon ve aynı yıl Meleksan Resim Yarışması’nda 1. ödülü almıştır. Sanatçının çeşitli resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (385).
2- Figüratif Sanat Anlayışında Çalışan Sanatçılar
a-) Toplumsal Gerçekçi Sanatçılar
NEDİM GÜNSÜR (1924-1994)
1924 Ayvalık doğumludur. Günsür ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamıştır. (386) İlk resim bilgilerini amatör bir ressam olan babasından alan, ortaokulda düzenlenen bir resim yarışmasında kazandığı ödül nedeniyle, akademiyi tanıtıcı bir broşürden, ressam olmaya karar veren Nedim Günsür, lise öğrenimini yarıda bırakarak 1942’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir; burada Bedri Rahmi Eyüpoğlu atölyesinde öğrenim görmüştür. Sanatçı çalışmalarını özellikle desen üzerinde yoğunlaştırmıştır. Aynı atölyenin genç üyeleri ile birlikte “On”lar Grubu’nun kurulmasına katkıda bulunmuştur. (387)
1948’de Yüksek Resim Bölümü’nü birincilikle bitirince, Fransız hükümetinin verdiği bir bursla sanat eğitimini geliştirmek üzere Paris’e gitmiştir. Orada geçirdiği 4 yıl içinde Fernanol Leger ve Andre Lhote atölyelerine izleyici olarak katılmıştır. Büyük müzelerde yer alan yapıtları yakından incelemiş, bir süre kopyalar yapmıştır. Kendi tarzında siyah beyaz krokiler oluşturmuştur. (388)
1951’de Paris’ten gönderdiği resimlerle, İstanbul Maya Galerisi’nde ilk kişisel sergisi düzenlenmiştir. 1952’de yurda dönünce İzmit’te askerlik hizmetini tamamlamış ve iki yıl sonra da Zonguldak’a resim öğretmeni olarak atanmıştır. Kömür işçilerini konu alan bu dönem resimleri ile ikinci kişisel sergisini, 1957’de İstanbul’da Türk- Alman Kültür Merkezi’nde açmıştır. Resim öğretmenliği görevinden ayrılarak İstanbul’a yerleşmiştir. 1960’ta yeni bir sergi düzenlemiş, 1961’de ise yeniden öğretmenliğe dönmüştür. Daha sonraları gurbetçileri ve inşaat işçilerini konu aldığı resimlerini sergilemiştir. Beş tablosuyla katıldığı 1963’teki 24. Devlet Sergisi’nde birincilik ödülünü kazanmıştır. Aynı yıl İstanbul Manifaturacılar Çarşısı için bir mozaik pano yapmıştır. 1972’de yılın sanatçısı seçilmiştir. (389).
1973’teki 50. Yıl Sergisi’nde Atatürk Ödülü’nü almıştır. Yurt dışında gezdirilen Çağdaş Türk Sanatı sergilerine resimleriyle katılmıştır. İstanbul (1983-1988) ve Ankara’da (1984) kişisel sergiler açmıştır. (390).
Resim öğretmenliği görevinden emekliye ayrılmıştır. Sanatçı tablolarında buruk bir atmosfer egemen olmuştur. 1960'tan sonra büyük kent yaşamı ve sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Özellikle gecekonduları, yapı işçilerini ve Almanya’da çalışan işçileri konu almıştır ve resimlerinde dramatik yönü ağır basan bir anlatımı benimsemiştir. 1970’lerde toplumsal içerikli yapıtlar (“Köylü Aile” 1977; “Yeşil Tren” 1979; “Göç” 1979) gerçekleştirmiştir. Ayrıca kent ve kıyı görünümleri ile (“Beykoz’a Bakış” 1979; “Büyükdere’den” 1979; “Denize İnen Sokak” 1979) lunapark ve bayram yerlerini betimlemiştir. Kompozisyonlarında küçük figürlere ve yerel öğelere yer vermiş ve naif bir anlatım geliştirmiştir. (391)
Resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (392)
6-Gerçeküstücü Sanatçılar
YÜKSEL ARSLAN (1933- )
Yüksel Arslan İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra, birkaç yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Enstitüsü’ne devam etmiştir. Sanatçı, 1961 yılından itibaren yaşamını Paris’te sürdürmektedir.
Türk resminde gerçeküstücü eğilimler, Mehmet Siyahkalem sonra, Yüksel Arslan'ın 1955'deki ilk sergisi ile başlamıştır. “İlişki-Davranış ve Sıkıntılara Övgü” adlı bu sergisinde sanatçı, kuşun, böceğin, öküzün birbiri ile olan ilk yaklaşımlarını işleyerek düşüncesini yansıtmıştır. Cinsiyet çerçevesi içinde ele aldığı bu yapıtları, onun çocukluk ve gençlik yıllarının, ruhsal sorunlarını toplumsal yaşam sorunlarını içinde irdelemesi ile ortaya çıkmıştır.(393)
Aynı yıllarda, tarihöncesi sanatıyla ilgilenerek, mağara resimlerindeki toprak, bal, yumurta akı, yağ, kemik iliği gibi gereçlerden oluşan doğal boyaların hazırlanışını incelemiştir. Eski minyatür ressamlarının tekniği konuşunda araştırmalar yapmıştır. Resimlerini bütün bu araştırmaları ışığı altında, kendine özgü sayılabilecek bir teknik doğrultusunda geliştirerek, Marquis de Sade gibi yazarların yapıtlarını okumaya yönelmiştir. Önceleri Klee ve Miro gibi çağın usta sanatçılarına ilgi duyan Yüksel Arslan, sonra halk sanatlarını özellikle Karagöz’ü incelemiştir. Eleşkirt’te askerlik görevini yaptıktan sonra İstanbul’a yüzlerce desenle dönerek, 1959’da “Phallisme” dizisini içeren ikinci sergisini de İstanbul’da açmıştır. Aynı yıl Andre Breton ve resim alım-satımcısı Raymond Gordier tarafından Paris’e çağrılmıştır. (394)
1961’deParis’e yerleşerek, 1962’de R.Gordier’nin yanında üçüncü kişisel sergisini düzenledi. Bu sergiyi 1965’te “Arture” dizisini oluşturan Kopenhag ve Berlin sergileri izledi. Frankfurt’ta bu diziden 22 resim sergiledikten sonra Paris’e dönerek, “Arture” çalışmalarının yoğunlaştığı yeni bir sergi açmıştır. 1967’de Ankara ve İstanbul’da iki ayrı sergi de çalışmalarını sunmuştur. (395)
Aynı yıllarda Marx’in Kapitalini resimlemeye başlamıştır (30 tablo, 1975’te Paris’te kitap olarak yayınlanmıştır). 1988’de İstanbul’da 1954-1988 arasındaki çalışmalarını içeren bir sergi açmıştır.(396).
Sanatçı resimlerinde büyük kentleri, taş yığınları olarak ve insanlar üzerindeki baskısını göstererek verdiği gibi, insan ve hayvanları birlikte yığınlar halinde göstererek iç ve dış yaşam karmaşasını, kapitalist düzeni çeşitli görüntüler içinde yansıtmıştır. Bu yapıtlarında kendine özgü çizgi ve boya kullanma yöntemi, sarı ve kahverengi renklerin pastel tonları ile gösterişsiz, sade uygulanmalar ortaya koymuştur. Yüksel Arslan, gerçeküstücü anlayışını imge çeşitliliği ve anlamlılığı içinde, düşünsel olarak ortaya koymuştur. Her yeni bir düşünceyi yorumlayan sanatçı, Türk resminin Batı’ya dönük gelişim çizgisi içinde, anlayış olarak en güçlü sanatçılardan biri olmuştur. (397).
Dostları ilə paylaş: |