İKTİSÂS
Bir âyette geniş olarak geçen bir söz, haber veya hikâyenin Kur'an'm bir başka yerinde veciz şekilde nakledilmesi anlamında bedî' ilmi terimi.
Sözlükte "iz izlemek, söz ve haber nakletmek, anlatmak" mânalarına gelen kass ve kasas kökünden aynı anlamda masdar olan iktisâs kelimesi, bedî' ilminde bir âyette geniş olarak geçen bir söz veya haberin Kur'an'ın diğer bir yerinde veciz şekilde nakledilmesini ifade eder. İktisâs, başka yerde açıklanan bir söz veya haberin o yere atıf ve havale ile veciz şekilde kullanılması biçiminde görülür. Bu bedî' türü ilk defa İbn Fâris tarafından tanımlanmıştır 543 Aşağıdaki âyetler iktisâsa örnek olarak gösterilebilir :
1. "Evet. biz ona dünyada ecrini verdik; hiç şüphesiz ki o âhirette de sâlihlerdendir 544 âyetinde âhi-retin ecir ve sevap yeri olup amel-i sâlih yeri olmaması şu âyetten hikâye yoluyla alınmıştır: "En yüksek dereceler, O'na inanmış ve sâlih ameller işlemiş olarak gelenler içindir. 545
2. "Evet, rabbimin nimeti olmasaydı ben de cehenneme götürülenlerden (muhdarîn) olurdum 546 âyetindeki "muhdarîn" kelimesi daha açık olarak şu âyetlerde geçmektedir: "İşte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır 547 Sonra onları cehennemin önünde diz çöktürerek hazır bulunduracağız. 548
3. "Ve şahitlerin dikileceği gün.549 Buradaki "eşhâd" kelimesi âhirette meleklerin, peygamberlerin, Hz. Muhammed ümmetinin ve insanın organlarının şahitlik edeceğini ifade eden âyetlerden 550 iktisâs edilmiştir.
4. "Ben. çağırışma (veya hasımlaşma) gününde sizin için endişelenirim 551 âyetinde "tenâd", âhirette kişinin yakınlarından kaçacağını 552 veya cennet, cehennem ve a'râf ehlinin birbirine seslenişlerini (tenâdî) 553 ifade eden âyetlerden iktisâs edilmiştir.
Ebû Hilâl el-Askerî (ö. 400/1009 dan sonra), iktisâsı Kur'an âyetleriyle sınırlamayıp kapsamını daha geniş tutarak "söz içinde -mutlak olarak- hikâye zikretmek" şeklinde tanımlamıştır. Bunu bir zaruret hali olarak gören Askerî, anılan haber ve hikâyenin doğru ve gerçeğe uygun olmasının önemine dikkat çekmiştir. Aslında bu anlamda iktisâsa ilk temas eden kişi Ebü'l-Hasan İbn Tabâtabâ (ö. 322/934) olmuştur. Tabâtabâ da şairin bir zaruret halinde zikredeceği haber veya hikâyenin sözün akışını ve mânanın bütünlüğünü bozmayacak, aksine onları güçlendirecek, güzelliğini arttıracak şekilde zikredilmesinin önemini belirttikten sonra bunu uzun haber ve hikâyelerin veciz bir ifade, özlü bir hikâye, latif bir ima şeklinde sunulması olarak görür. İbn Ebü'l-İsba' da iktisâsı bir îcâz ve tanzîr türü olarak gördüğünden ona bu bölümlerde temas etmiştir.
Bibliyografya :
Tehânevî. Keşşaf, II, 1197-1198; EbÜ'l-Hasan İbn Tabâtabâ. 'İyarü'ş-şi'r (nşr. Tâhâ el-Hâcirî-M. Zağlûl Sellâm), Kahire 1956, s. 43-45; İbn Fâris, eş-Şâhibî fî fıkhi'l-luğa (nşr. Seyyid Ah-med Sakr). Kahire, ts. (îsâ el-Bâbî el-Halebî), s. 398-399; Ebû Hilâl el-Askerî. Kitâbü'ş-Şmâ'a-teyn (nşr. M. Ebü'l-Fazl-Aİİ M. el-Bicâvî), Kahire 1371/1952, s. 147; İbn Ebü'l-İsba', Tahrirü't-rahbîr(nşr. HıfnîM. Şeref), Kahire 1383, s. 459-461; a.mlf.. BedVu'l-Kur'ân (nşr. Hıfnî M. Şeref), Kahire 1377/1957, s. 239; Zerkeşî, el-Burhân, III, 297-298; Süyûtî. el-itkân, II, 88-89.
İKTİTÂ
Kelimelerden harf atarak kısaltma yapma anlamında meânî terimi.
Sözlükte "kesmek" anlamındaki kat' kökünden masdar olan iktitâ' "kesmek, kesip ayırmak" mânasına gelir. Meânî ilminde İktitâ' bir hazif türü olup "bir kelimenin sonundan bir iki harfini atarak kısaltma yapmak" demektir. Bu tarz hazfe özellikle eski Arap şiirinde rastlanmaktadır. Alkame b. Abede'nin beytindeki kelimesinin iktitâ* edilmiş şeklidir. İktitâ", ya telaffuzu güç kelimelerde söyleniş kolaylığı sağlamak için ya da vezin ve kafiye gibi bir zaruretten dolayı yapılır. Velîd b. Ukbe'nin mısraındaki" Jis den kısaltmadır. Yinemi» mısraındaki, den kısaltılmıştır. Zemahşerî'ye göre, yemin için olan den kısaltmadır.554 hadisinin rivayetinde de iktitâ' olduğu ileri sürülmüştür. Bu tür kısaltmalar. Arap diline vâkıf olan kimseler tarafından kolayca anlaşılabilecek durumda ve yerlerde yapılmaktadır. Dolayısıyla iktitâın, ya işlek terkip ve ifadelerde geçen kelimelerde gerçekleştirilmesi ya da kısaltma olduğuna delâlet eden bir lafzın veya başka bir karinenin bulunması gereklidir. Yukarıda verilen örneklerde işlek terkip ve ifadeler olduğu misalinde de önceden buna delâlet eden geçtiği için kısaltma yapılmıştır.
Bu türe iktitâ' adını veren olmakla birlikte 555 onu "kabz" adıyla müstakil bir bölümde ilk defa İbn Fâris (ö. 395/1004) ele almış ve bunun Kur'an, hadis ve Arap kelâmında mevcut olduğunu söylemiştir.556 İbn CmnYmnet Te'âkubadlı eserinde konuyu "îhâ" adıyla ayrı bir bölümde incelediği ve "kelimenin ilk harfiyle iktifa etmek" şeklinde tanımladığı kaydedilmektedir.557 İbn Hicce el-Hamevî ile ondan etkilenen İbn Ma'sûm el-Medenî ise iktitâı "iktifa" kapsamında görmüşlerdir. İbn Fâris, kelimeye harf eklemenin (bast) karşıtı olarak gördüğü iktitâı "kelimelerden harf eksiltmek" şeklinde tanımlar ve bunun eski Arap şiirinde yaygın biçimde kullanılan bir anlatım tarzı olduğunu belirtir. 0 Kur'an'da 558 rivayetinden başka bu tür kısaltmanın olmadığı görüşündedir.559 İbnü'l-Esîr de eski Arap şiiri dışındaki şiirlerde ve Kur'an'da bu kısaltmanın varlığını kabul etmez.560 Bununla birlikte özellikle şâz kıraatlerin birçoğunda 561örneklerinde olduğu gibi bu tarz kısaltmalar görülmektedir. Bazı sûre başlarındaki hurûf-ı mu-kattaanm da bu tür kısaltma olduğu söylenmiştir. Meselâ İbn Abbas'a göre "elif-lâm-mîm den (Ben Allahım, bilirim), "elif-lâm-mimsâd" den (Ben Allahım, bilirim ve hükmederim), ya da elif Allah'tan, lâm Cibril'den, mîm Muhammed'den kısaltmadır.562 âyetindeki nın aslı dir. "Münâdânın son harfini atmak" demek olan "terhîm" de bir tür iktitâdır. İbn Mes'ûd'dan rivayet edilen 563 kıraati de böyledir. Bu kıraat hakkında Seleften bazılarının, "Cehennem ehli terhim ile (münâdanın son harfini atmak) ne kadar meşgul!" tarzındaki yadırgamalarına, "İçine düştükleri azabın şiddetinden kelimenin tamamını söylemeye güçleri yetmemiştir" şeklinde cevap verilmiştir. Bir rivayete göre 564âyetindeki "o" harfi kelimesinden kısaltmadır.
Bibliyografya :
Tehânevî, Keşşaf,]]], 1201; İbn Mâce. "Hudûd", 34; İbn Fâris, eş-Şâhibl/î ftkhi'l-luğa[nşi. Mustafa eş-Şüveymî], Beyrut 1382/1963. s. 228, 229; Zemahşerî, el-Mufaşşal fîşınâ*atİ'l-İ'râb{nşT. M. Bedreddin el-Halebî), Beyrut 1993, s. 483; İb-nü't-Esîr. et-Meşetü 's-sâ'ir. Kahire 1381/1962, 11,318-319; İbn Yaiş, Şertıu'i-Mufaşşal,Beyrut, ts. (Âlemül-kütüb), IX, 92; Zerkeşî. et-Burhân, İM, 117-118; Fîrûzâbâdî, Tenuîrü'l-miifbâs min tefsiri İbn 'Abbâs, Bulak 1290, s. 3, 284; İbn Hicce, Hizânetü'l-edeb, Kahire 1304, s. 126;Sü-yûtî, el-ltkân, II, 61; a.mtf.. MuHerekü'l-akrân fi^câzi'l-Kur3ân [nşr. Ali Muhammedel-Bicâvî), Kahire 1973, 1, 319; İbn Ma'sûm, Enuârü'r-re-W (nşr. ŞâkirHâdîŞükr). Necef 1388/1968
Dostları ilə paylaş: |