TüRKİye diyanet vakfi 5 İSLÂm ansiklopediSİ (29) 5



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə5/50
tarix17.11.2018
ölçüsü1,64 Mb.
#83072
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50

MEKTUM 53

MEKTUM 54

MEKTUP

Sözlükte "yazmak" anlamındaki ketb kökünden türetilmiş olup "yazılan şey" demektir. Ancak Araplar bunun yerine daha çok kitâb, risale, ahd, vasıyye ve sahîfe kelimelerini kullanmaktadır. Türk­çe'de bunun yanında Farsça'dan geçen nâme kelimesiyle "ihbarname, temliknâme, vasiyetname" gibi yazılı evrak adları yapılmıştır. Mektubu yazan kişi muhata­bından birtakım isteklerde bulunuyorsa bu tür mektuplara vasıyye adı verilir. Bir kimsenin ölümü halinde yakınlarına bı­raktığı, mallarının paylaşımı ve tasarru­fu hususundaki isteklerini içeren mektu­buna da bu bakımdan "vasiyet" veya "va­siyetname" denilmiştir. Ayrıca mektup bir edebiyat türüdür (mektûbat, münşeat, resâil). Çeşitli âyetlere dayanılarak 55 Kur'ân-ı Kerîm de Allah Teâlâ'nın kullarına gön­derdiği emir ve uyarılarını içeren bir mek­tuplar mecmuası kabul edilebilir.

Günümüze ulaşan en eski mektuplar, milâttan önce II. binyılın başlarında Kay­seri yakınlarındaki Kültepe ile (Kaniş-Kârum) Mezopotamya'daki Asur şehri arasında karşılıklı gönderilen, çivi yazı­sıyla kilden tabletler üzerine yazılmış ve yine kilden zarflar İçine konularak metni ve zarfı mühürlenmiş mektuplardır. Ki-tâb-i Mukaddeste de birtakım mektup­lardan söz edilmektedir. Bunların en es­kileri Hz. Dâvûd ve Süleyman'ın yazdıkla­rı olup çoğunlukla Mescid-İ Aksâ'nın ve Süleyman Sarayı'nın inşasıyla ilgilidir. Ye­ni Ahid'in büyük bir bölümü ise Pavlus, Petrus ve Yuhanna'nın çeşitli milletlere gönderdikleri dine davet mektuplarından oluşmaktadır.56 Kitâb-ı Mukaddes gi­bi Kur'an'da da Hz. Süleyman'ın yazdığı bir mektuptan (kitâb) bahsedilir. Bu mek­tup. Sebe melikesine (Belkıs) gönderilen ve onunla kavmini güneşe tapmaktan vazgeçip Allah'a ve Süleyman'a itaate ça­ğıran bir mektuptur. Kur'an'da Belkıs'ın ağzından nakledilen ifadelerden mektu­bun besmele ile başladığı anlaşılmakta­dır.57 Arapiar'da, mek­tuba Allah'ın adıyla başlama geleneğini ilk başlatanın Hz. Peygamber'in çağdaşı Hanîfler'den Ümeyye b. Ebü's-Salt olduğu rivayet edilir. Ümeyye mektubuna "bismikellâhümme" ifadesiyle başlardı. 58Resûl-İ Ekrem de ilk dö­nemlerde mektuplarının başına tevhid akidesine uygun düşen bu ibareyi koydur­muştur. Daha sonra sırasıyla Hud sûresi­nin 41. âyetinden ilhamla "bismillah", İsrâ sûresinin 110. âyetinden ilhamla "bis-millâhirrahmân" ve Nemi sûresinin 30. âyetinden ilhamla "bismillâhirrahmânir-rahîm" ifadelerini kullanmıştır.59

Nemi sûresinin 30. âyetinde Belkıs'a yazılan mektubun vasfını belirleyen "ke­rîm" sıfatını "güzel, değerli, önemli" gibi zahirî manasıyla anlayanlar bulunduğu gibi mektubun mühürlü olduğu şeklinde yorumlayanlar da vardır.60 Mektubun mühürlenmesi işi mektubun ilk ortaya çıktığı günden beri devam eden bir gelenekti. Tablet mektuplar ve zarf­lan gibi parşömene yazılan mektupların altı ve rulo halinde içine konuldukları mahfazaların ağızları da mühürlenirdi. Hz. Peygamber, İran kisrâsına mektup göndermek istediğinde kendisine Acemler'in mühürsüz mektupları okumadıkla­rı hatırlatılmış, o da üzerinde "Muhammed Resûlullah" yazan akik bir mühür edinmiştir. Abdullah b. Abbas mühürsüz mektubu işareti olmayan, yani işe yara­mayan fal-kumar okuna (gufl) benzetir



61Daha sonra ki­şilerin birbirine yazdıkları mektuplara im­za atmaları âdet olmuştur. Resmî mek­tupların ise yetkili kişi tarafından imza­lanmış olsa dahi mühürlenmesi -veya özel bir alâmetle işaretlenmesi- işi devam et­miştir. Hz. Süleyman Belkıs kıssasında dikkat çeken diğer bir husus da söz ko­nusu mektubun bir kuş tarafından götürülmüş olmasıdır. Mektup göndermede eskiden beri güvercinlerden yararlanıl­maktadır. Müslümanlar da bu geleneğe uymuşlar ve mektubu hızla yerine ulaş­tırmada posta güvercinlerinden 62fay­dalanmışlardır. Mektuplar güvercine ağır­lık verip yormasın diye küçük boyutlu in­ce parşömen üzerine gubâri hatla (kale-mü'1-cenâh "kanat yazısı") iki suret ha­linde yazılır ve bunlar iki saat arayla gön­derilirdi.63

Müslüman geleneğinde kişiye yazılmış özel mektupların mahremiyeti vardır. Hz. Peygamber, sahibinin izni olmadan bir kimsenin mümin kardeşinin mektubuna bakmasının günah olduğuna işaret eder.64 Ancak askerî sırların haber verilme ih­timali ve casusluk faaliyeti gibi durum­larda bu mahremiyet kalkar. Nitekim müslümanların Mekke'nin fethi için yap­tığı sefer hazırlıklarını Mekke'deki ya­kınlarına bildirmek isteyen Hâtıb b. Ebû Beltea'nm mektubu onu götüren ka­dın yolda yakalanarak ele geçirilmiş 65 ve bu olay üzerine Allah'a ve inananlara düşman olanları dost edinmeyi ve onlara sır vermeyi ya­saklayan âyet 66 inmiş­tir. Gizlilik gerektiren işlerde mektuplar sır kâtipleri tarafından yazılır, bunların açılmamasına ve başkalarının eline geç­memesine dikkat edilirdi. Özellikle si­yasî mektupların ve muaheclenâmelerin mahremiyetini korumak veya tahrifini önlemek için bazı tedbirler alınmıştır.67

Hz. Peygamber arkadaşlarına, ordu ku­mandanlarına ve yabancı devlet adamla­rına birçok mektup göndermiştir. Onun vahiy kâtiplerinin yanında resmî yazış­malarını kaleme alan kâtipleri ve müter­cimleri vardı. Gönderilen mektupların bü­yük bir bölümü İslâm'a davet amacıyla yazılmıştır. Bunlardan Bizans İmparato­ru Herakleios'a yolladığı mektubu Buhâ-rî, Ehl-i kitaba mektup yazmanın usulü­ne dair açtığı babda verir.68

Resûl-İ Ekrem mektubuna besmele ile başlamış, adını açıkladıktan ve Allah'ın kulu ve elçisi olma vasfını belirttikten son­ra Herakleios'un adını zikretmiştir. Bu arada ona "melik" yerine "Rumlar'ın bü­yüğü" şeklinde hitap ederek mülkün ger­çek sahibinin Allah olduğunu vurgulama­yı amaçlaması dikkat çekicidir. Ardından selâm faslı gelmektedir; ancak muhatabı müslüman olmadığı için dua anlamı taşı­yan selâmı "hidayete erenlere" şeklinde genel ifadeyle vermiştir. Mektubun so­nunda, yazılmasındaki asıl amacı teşkil eden İslâm'a davet gelir. Buraya muhata­bın hıristiyan oluşu sebebiyle müslüman-larla ortak bir söze yani Allah'ın birliğine davet eden Âli İmrân sûresinin 64. âyeti konulmuştur. Hz. Peygamber'İn mektu­bu gereksiz ifadelere yer verilmediğin­den dolayı kısa ve özdür. Onun mektup­larından bir kısmı günümüze kadar ulaş­mıştır; bunlardan Mukavkıs ile yalancı peygamber Müseylime'ye yazdıkları Top-kapı Sarayı Müzesi'nde muhafaza edil­mektedir.

Resûl-i Ekrem ve Hulefâ-yi Râşidîn res­mî yazışmalarda yazının güzelliğine ve üslûbuna büyük bir önem vermiştir. Hz. Peygamber mektup yazan kişinin kendi adıyla başlamasını ve yazdığı mektubu topraklamasını istemiş, bunun işi daha kolay kılacağını belirtmiştir.69 Hadiste ge­çen "topraklama" ifadesini muhataba te­vazu ile hitap etme şeklinde mecaz ola­rak yorumlayanlar varsa da onu yazıdaki fazla mürekkebin toprağa emdirilerek dağılmasının önlenmesi şeklinde anlayan­lar da vardır.70 Ha­disin farklı rivayetlerinden bu ikinci yoru­mun daha doğru olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim kurutma kâğıdının kullanılması­na kadar yazı üzerine tebeşir tozu serpildiği bilinmektedir. İdareciler tarafından mektupların imlâsına özen gösterilmesi istenirdi. Nitekim Hz. Ömer, Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den aldığı bir mektupta "min Ebî Mûsâ" yerine "min Ebû Mûsâ" yazıldığını görünce ona kâtibini cezalandırmasını emretmiştir.71 Arap yazısının yeni geliştiği, henüz nokta ve harekenin olmadığı dönemler­de yazışmalar sebebiyle bazı sıkıntılar ya­şandığında şüphe yoktur. İslâm tarihi bo­yunca büyük kargaşalara ve iç savaşlara sebep olan ve etkilen günümüze kadar uzanan ilk fitne olayına Hz. Osman'ın, kâtibi Mervân b. Hakem'e yazdırdığı bir mektubun nokta ve harekesi olmadığı için yanlış anlaşılması veya Mervân'ın kasten halifenin ağzından farklı anlama gelen bir mektup yazması sebep gösterilir.72 Herhalde bu gibi sebeplerden dolayı resâil ve inşâ divanlarıyla berîd teşkilâtı erken bir dönemde kurul­muştur.

Bibliyografya :

Buhârî, "İstPzân", 23, 24, 25; Ebû Dâvûd, "Vitir", 23;Tirmizî. "İstPzân", 20; Belâzürî, Fü-tüh (Kayda), s. 497; İbn Sa'd, et-Tabakât, 1, 263-264; Taberî, Câmi'u't-beyân, XIX, 153; a.mlf., Târih, Beyrut 1407,1!, 662 vd.; İbn Abdürabbih, e/-!/7cdü7-ferîd(nşr. Abdülmecîdet-Terhînî}. Bey­rut 1404/1983, IV, 241, 242, 281,287; Taberânî, el-Mu^cemü'l-keblr (nşr HamdîAbdülmecîd es-Selefî), Musul 1404/ 1983, X, 320; a.mlf., Müs-nedü'ş-Şâmiyyîn (nşr. HamdîAbdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1409/1989,1, 38; Hâkim, ei-Müs-iedre/c(Atâ|, IV, 300-301; Beyhaki. Şu'abü'l-îmân (nşr. M. Saîd BesyûnîZağlûl). Beyrut 1410, II, 258; Kalkaşendî. Şubhu'1-a'şâ (Şemseddin), 1,480, 481; Tahsin Özgüç, Küitepe-Kaniş, Neıv Researches of the Center of Assyrian Trade Coionies, Ankara 1959, tür.yer.; Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezt, Beyrut, ts. (Dârü'l-kütübi'l-ilmiyye), VI!, 410; Concordance to the Good Neıvs Bİble (ed D. Robinson), Ne w York 1976, s. 668; Hamîdullah, İslâm Peyyamberi, I, 337 vd-; Câbir Kumeyha. Edebil'r-resâ% Kahire 1406/1986, s. 5 vd., 79 vd., 155 vd.; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü'l-idârİyye (Özel). 1, 204 vd.; Gül Özaktürk, "Yazınsal Mektubun Tarih­çesi", Archlüum Anatotlcum: Anadolu Arşiv­leri, sy. 4, Ankara 2000, s. 143 vd. Nebi Bozkurt


Arap Edebiyatı.

Arap edebiyatında mektup karşılığında kullanılan en yaygın kelime risaledir. Bunun yanında kitâb, hıtâb, sahîfe, kelime, makale, lisân, me'-lüke, elûk, meyâmir gibi kelimeler de ay­nı konumda görülmüştür. Özellikle mek­tup formundaki resmî risalelerle uzun ri­salelere kitap adının verilmesi daha yay­gındır. "Mektup, kitapçık" anlamındaki risalenin çoğulu resâil, "bilgi ve haberle­rin bir kimseden diğerine iletilmesi işi" (elçilik, mesaj) mânasındaki risalenin çoğu-iu iserisâlâttır. 73Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'a ait bilgi, haber, emir ve yasakların kullara ulaştırılmasını ifade eden risale ve risâlât kelimeleri yer almıştır. Bu görevi yerine getirmek üze­re Allah tarafından seçilmiş kimseye de resul denmiştir.74

"Bilgilerin yazı ile aktarılması, bilgileri içeren yazılı belge" anlamında risale teri­minin kullanılmasının Emevî Halifesi Hi-şâmb.Abdülmelik zamanında (724-743) başladiğı kaydedilir. Emevîler'in ilk kâtip­lerinden olan Salim Ebü'1-Alâ, Aristo'nun, öğrencisi Büyük İskender'e gönderdiği,

onun fethettiği şehirleri nasıl yönetece­ğine dair bilgiler içeren yazılı belgenin Yu­nanca aslından yaptığı tercümesinde ri­sale kelimesini kullanmış ve buna "risâ-letü Aristatâlîs ile'l-İskender fî siyâseti'l-müdün" adını vermiştir. Şair Ebû Dülâ-me ilk Abbasî halifesi Ebü'l-Abbas es-Sef-fâh'a yazdığı methiyede, bir kâtibe tara­fından yazılmış olan. Benî Esed reisine ait bir risaleden söz etmektedir. 75Daha sonra risale­nin "bilgi ve haberlerin yazılı iletme ara­cı" şeklindeki anlamı yaygınlaşmıştır; ilk mânada kuilanılmasına ise nâdir olarak rastlanmaktadır. 76İlmî ve edebî konularda makale tarzında yazılmış monografi ki­tapçıklarına risale adının verilmesi, bun­ların İlk örneklerinin formel olarak mek­tup üslûbunda kaleme alınmış olması ve talep üzerine hazırlanıp İlgiliye gönderilmesi sebebiyledir. Bu türün i!k örnekle­rinden olan Câhiz'in risalelerinde bu özel­lik açıkça görülmektedir.77

Arap edebiyatında mektup, kompozis­yon türlerinin başında yer aldığı için ede­bî bir mektubun hitap edilen kişinin an­layışı ile sosyal mevkiine uygun, gereksiz uzatmalardan, yapmacık ifadelerden uzak, tabii, yalın, akıcı fakat edebî bir an­latımla kaleme alınmış olması temel özel­likleridir.78 Ede­bî bir mektubun sanat değeri, başta iç kafiyeler (seci) olmak üzere anlatıma de­rinlik ve tasvir gücü kazandıran mecaz, teşbih, istiare, kinaye, tevriye gibi sanat­lara dayanır. Bu bakımdan edebî mektup­la kaside arasında ilgi kuran İbn Tabâta-bâ edebî mektubu serbest vezinli, nesre dönüştürülmüş (mahlûl) kaside, kasideyi de şiire dönüştürülmüş (rna'küd) risale olarak görür ve her ikisinin bölümleri, be­lagat incelikleri ve yöntemlerinin birbirine benzediğini söyler.79 Ebû Hilâl el-Askerî bu noktalarda hutbe ile edebî mektup arasında benzerlik gö­rür.80

Çağdaş âlimler mektupları özel-resmî, edebî-gayri edebî, didaktik ve klişe mek­tuplar, ilmî, ehlî ve mütedâvel mektup­lar, siyasî, içtimaî, hukukî, ticari, dinî, za­tî mektuplar, mensur ve manzum mek­tuplar, kısa, orta ve uzun mektuplar gibi sınıflamalara tâbi tutmuşlardır. Klasik tasnifte Arapça mektuplar için "ihvâniy-yât" ve "dîvâniyyât" olmak üzere iki te­mel kategori belirlenmiştir. Bunlara ilmî risaleleri de eklemek gerekir.

İhvâniyyât türü mektuplar dost ve ak­raba arasındaki özel yazışmalardır. Konu­ları doğum, evlilik, bayram ve başarı kut­lamaları, taziye, teşekkür, hediyeleşme gibi normal hayatın olaylarıdır. Bunlarda hitap edilen kimseye karşı duyulan sevgi ve Özlem gibi duygularla nostalji dile ge­tirilir. Duyguların tasviri için bu tür mek­tuplarda uzun yazım (ıtnâb) üslûbunun kullanılması uygun görülmüştür. Mesa­feler ve uzun süren ayrılıklar dostluk ve sevgi bağlarını zayıflattığından bu du­rumlarda gelen mektuplar uzaklardaki dostun vekili ve sadakatin şahidi olarak dostluğu kurtaran, sürdüren ve güçlen­diren en önemüfaktör olarak görülür. Kalkaşendî'den önceki yazarlar ihvâniyyâ-tın kutlama, taziye, hediyeleşme ve iltifat gösterme gibi birkaç türünden söz et­mişlerdir. Kalkaşendî ise ihvâniyyât için on yedi kategori belirlemiştir. Bunlar ara­sında ara buluculuk talebi, aşk, özlem, ziyaret daveti, sevgi, evlenme teklifi, özür beyanı, teşekkür, sitem, hastanın duru­munu sorma, haber iletme gibi hususlar yeralır, 81Halife, vezir ve emîr gibi yüksek dereceli devlet adamlarıyla onların altında bulunan kim­seler arasında özel işlerle ilgili olarak ya­zılan mektuplar da ihvâniyyâta dahil edil­miş, ancak bunlar resmî mektuba ben­zeyen ihvâniyyât olarak görülmüştür. İh­vâniyyât türü mektuplarda nesirie yazı­lanlar çoğunluğu oluşturmakla birlikte nesir-nazım karışık olanlarla yalnız şiir halinde yazılan mektuplar da vardır. Ebû İshak es-Sâbî ile Şerif er-Radî arasında te­ati edilen mektupların ilk bölümünü bu tür teşkil eder 82 Özel mektuplarda anlatım daha lirik ve şiirseldir; çünkü Öv­me, yerme, şikâyet ve sitem gibi birçok temada şiirle ortaktır.

Diğer inşâ türlerinde olduğu gibi mek­tuplarda da giriş (bidayet /sadr), gelişme (mevzu) ve sonuç (nihayet hatime) kısım­ları bulunur. Yazışma müslümanlar ara­sında ise mektup besmeleden sonra kısa hamdele ve bazan salvele ile başlar, daha sonra mektubun asıl konusuna geçilir. Doğu mektuplarında görülen bu standart başlama formuna karşılık Endülüs mek­tupları genellikle gönderilene dua veya bir manzume ile başlar ya da konuya doğrudan giriş yapılır. Müslümanlarla gayri müslimler arasındaki yazışmalarda bu klişeler yer almaz. Onlarda, "Bu falanca­dan falancaya bir mektuptur ..." gibi bir ifadeyle başlanır. Mektuplar çoğunlukla bir dua klişesiyle, bazan da muhtevaya uygun âyet, hadis, şiir, atasözü vb. ile son bulur. Resmî mektupların (dîvâniyyât) bölümlerinde de benzer klişeler yer alır. 90 (709) yılında Mısır valisi olan Kurre b. Şerîk'in mektuplarında bu klişelerin gö­rülmüş olması, Arap toplumunda ondan çok daha önce mektup yazma geleneğiyle klişelerinin bulunduğunu gösterir.83

Dîvâniyyât (resâilü dîvâniyyât) adını, ilk teşekkülü Muâvİye b. Ebû Süfyân zama­nında (661-680) gerçekleşen, devletin resmî yazışmalarını hazırlamakla görevli Dîvânü'r-resâil'den (Dîvân-i İnşâ) alır. An­cak yönetimin bütün mektupları bu di­vandan çıkmadığından devlet, idare ve hükümet işleriyle ilgili mektuplar için "resmî mektuplar" (resâil resmiyye) ta­biri daha kapsamlı görülmüştür. 84Bunlar idarî, siyasî, adlî, kazâî, teşrîî, iktisadî vb. konularda tayin -azil, icazet, yemin, kutlama, sulh, biat. iktâ, vasiyet, mehir, tezkire mektupları, veliaht olacaklar için yazılan ahidnâme, bir düşmana veya âsiye güvence olarak verilen emânnâme, savaş veya zafer kut­laması, âsiler için yazılan tehdit mektup­ları, umuma açıklamalar içeren beyan mektubu (menşûrât / fermanlar) gibi res­mî mektuplardır. İbnü'n-Nedîm. bu tür mektuplardan konularına göre belirlen­miş çok sayıda örnek zikrettiği gibi Kalka­şendî Dîvânü'l-inşâ'dan çıkan otuz çeşit mektup kaydetmektedir.85 Dîvâniyyâtta, günümüzdeki ida­rî mektupların İnce diplomasi üslûbunun yanında yüksek düzeyde bir edebî dilin kullanıldığı görülür. Bu sebeple Ahmed b. Yûsuf el-Kâtib, Ebû İshak es-Sâbî, Ebü'1-Fazl İbnü'1-Amîd, Sâhib b. Abbâd, Kâdî el-Fâzıl ve İbn Nübâte gibi edip ve kâtiplerin kaleminden çıkmış dîvâniyyât mektupları, edebiyat ve belagat âlimle-rince yüksek edebî düzeyde inşâ Örnek­leri olarak değerlendirilmiştir. Bunların en iyileri divanda örnek olarak saklandığı gibi bu tür resmî ve edebî mektuplar hal­ka okunur, muhtevaları tartışılıp yorum­lanırdı.

Edebî mektup yazma sanatına "teres-sül" (sınâatü't-teressül), yazana da "müte-ressü" denir. Dîvân-ı İnşâ'da görev alacak müteressiller en yüksek edebî üslûba sa­hip edip ve yazarlar arasından seçilirdi. III. (IX.) yüzyılın ortalarından itibaren dev­letin çeşitli kademelerinde görev yapa­cak kâtipler için el kitapları yazılmaya başlanmıştır. İbn Kuteybe'nin Edebü'1-kâtib'l İbn Ebû Tâhir Tayfur'un Kitâbü'I-Mensûr ve'I-manzûm'u, Ebû Bekir es-Sûlî'nin Edebü'l-küttâb'ı, İbn Halefin Mevâddü'î-beyân'ı, Ziyâeddin İbnü'l-Esîr'in ei-Meşeiü's-sâ'ir fî edebi'î-kâ-tib ve'ş-şâ'ir ile el-Miftâhu'I-münşâ li-hadîkaü'î-inşâ'sı, Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî'nin Hüsnü't-tevessül ilâ şı-nâ'ati't-teressül'ü, İbn Fazlullah el-Öme-rî'nin, et-Ta'rîf bi' muştalahi'ş-şerîf'i ve bunun şerhi, İbn Nâzırülceyş'in Teşki-fü't-Tcfrîf bu tür eserlerdendir. On dört ciltlik hacmiyle bu nevi eserlerin en kap­samlısı Kalkaşendî'nin 86Sö­zü edilen eserlerde, Dîvân-ı İnşâ'da kâtip olarak görev yapacak edibin yüksek dü­zeyli bir edebî ve belâgi üslûba, ayrıca ge­niş bir kültüre sahip olmasının zarureti, yetişmesi için okuyup ezberlemesi gere­ken ilmî ve edebî formasyon bilgileri, sa­hip olması istenen ahlâkî meziyetler, çe­şitli kişi ve makamlara yazılacak mektup­ların başlangıç, sonuç ve muhtevalarının nasıl olması gerektiği, hitaplarda çeşitli düzeydeki yöneticiler için kullanılacak sı­fat, lakap ve künye klişeleri, kompozisyon ve imlâ esasları, hat ve çeşitleri, harfler ve nitelikleri, mektuplarda kullanılacak kâğıdın evsafı, kalem ve divit çeşitleri, mürekkep, hokka vb. konularda ayrıntılı bilgilerle muhtelif mektup örnekleri yer alır.



Eski ve yeni zamanlara ait çok sayıda mektup koleksiyonu oluşturulmuştur. Bunlardan Ahmed Zekî Saffet'in Cemhe-retü 87Câhiliye, sadr-ı İslâm, Emevî ve Abbâsî-ler'in ilk dönemlerine ait mektup örnek­lerini kapsamaktadır. Bunun dışında Mu-hammed Kürd Ali'nin Resâ'ilü'I-büle-gd'sı, Fâyiz Abdünnebî Felah el-Kaysî'nİn Edebü'r-resffil li'1-Endelüs ii'1-kamî'l-hâmisi'l-hicri'si zikredilebilir. Ayrıca es­kilerden Câhiz, İbn Hazm, İbn Zeydûn, İbnü'l-Mu'tez, Ebû Bekir el-Hârizmî, Be-dîüzzaman el-Hemedânî, Ziyâeddin İb-nü'l-Esîr, Ebü'1-Alâ el-Maarrî, Ebû İshak es-Sâbî, Şerif er-Radî, Şerif el-Murtazâ, Sâhib b. Abbâd, Ebü'1-Fazl İbnü'1-Amîd, Kâdî el-Fâzıl, İbn Nübâte el-Mısrî; yeni­lerden Mahmûd el-Âlûsî, Kermelî, Cüb-rân Halil Cübrân, Mey Ziyâde. Mustafa Sâdık er-Râfiî, M. Reşîd Rızâ, Şekîb Ars-lan ve Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî tarafından yazılmış mektup ve mektuplaşma örnek­lerini kapsayan birçok koleksiyon mev­cuttur.88

Bibliyografya :



Lisânü'l-'Arab, "rsl" md.; M. F. Abdiilbâki, el'Mu'cem, "rsl" md.; İbn Ebû Tâhir, el-Menşür ue'(-manzûm(nşr. Ahmed el-Elfî), Beyrut 1986, tür.yer.; Ebü'l-Hasan İbn Tabâtabâ, cİyârü'ş-şİcr (nşr. Tâhâ el-Hâcirî - M. Zağlûl Sellâm), Kahire 1956, s. 6-7;Mes'ûdî, Miirûcü.'z-zeheb,Tahran 1970, VI, 116; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, et-Eğâni, X, 266; XX, 56; Ebû Hilâl el-Askeri, Kitâbü'ş-Şınâ*ateyn {nşr. Ali M.el-Bicâvî-M. Ebü'1-Fazl), Kahire 1371/1952, s. 69, 136; Resâ'üü'ş-Şabİ oe'ş-Şerif er-Radt (nşr. M. Yûsuf Necm), Kahire 1968, s. 7-62; Mecmû'u resâ'il ve makâmât, Bibliotheque Nationale, Arabe, nr. 3923, vr. 55, 60-61; Seâlibî, Yetîmetü'd-dehr (nşr M. Muh-yiddin Abdülhamîd). Kahire 1375-77/1956-57, III, 8, 10-12, 80-83, 312; IV, 190, 191, 192; İbn Halef. Meuâddü'l-beyân (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1407/1986, s. 45-48, 323-355, ayrı­ca bk. tür.yer.; Ebü'l-Velîcl İsmail el-Hİmyerî. el-BedVfl oaşfı'r-rebV (nşr. H. Belris], Rabat 1940, s. 55, 60, 178; Humeydî. Cezvetü'l-muktebis. Kahire 1386/1966, s. 212; İbn Bessâm eş-Şen-terînî, ez-Zahİre fi mehasini ehli'l-Cezîre (nşr. İhsan Abbas), Kahire 1978-79, 1/1, s. 242, 486, 491; H/1, s. 194-195; IH/1, s. 332; IH/2, s. 705-755; Yâküt. Mu'cemü'l-üdebâ' (nşr. D. S. Mar-goüouth), London 1909-13, II, 4-5; V, 329, 351; VI, 67-68, 106, 166; Ziyâeddin İbnül-Esîr, el-Meşelii's-sâ'irinşr M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1411/1990, i, 87-148; İbn Fazlullah el-Ömeri, et-Tarifbi't-muştalahi'ş-şerİf{r\şr. Se-mîred-Dürûbî), Kerek 1413/1992, s. 6-245, ay­rıca bk. tür.yer.; İbn Nübâte, Serhıt'l-\ıyûn(nşr. Saîd el-Efgânî), Beyrut 1969, s. 3-8; İbn Nâzı-rü'l-Ceyş, Teşkifü't-Ta'rîf bi'l-muştalahi'ş-şertf [nşr. R. Vesely], Kahire 1987, neşredenin girişi, s. IV-V; Kalkaşendî, Şubhıı'l-a'şâ, bk. Fehâris, XV, 1-73; a.e. (Şemseddin), I, 244-356; II, 327; VIII, 126; IX, 9-225; Ahdeb, Keşfü'l-me'ânî ue'l-beyân can resâ'ili BedV'tzzamân, Beyrut 1890, s. 372-373,431-432, 511; C. H. Becker, Papyri Schott Reinhardt, Heİdelberg 1906, I, 92-94; Ahmed Zekî Safvet, Cemheretü resâ'iü't-'Arab fî 'uşûri'l-'Arabiyyeti'z-zâhire, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'i-ilmiyye), III, 57,61, 114-115, 120-121, 122-124, 136; IV, 262, 364-365; J. Lec-lercq, "L'amitie dans les lettres du moyen âge", Revü du moyen âges latin, Strasbourg 1945, 1, 391-410; a.mlf., "Le genre epistolaire au moyen âge", a.e. f 1946), II, 63-78; G. Lecomte, "L'introduction au Kitâb Adab al-Kâtib", Me-langes Louis Massignon, Damas 1957, III, 45-63; Şevki Dayf, el-Fen ve mezâhibüh. Kahire 1977, s. 95-113; G. Karlsson./deotogie etcere-moniai dans t'epistolographie byzantine, üppsala 1962, s. 22; Ahmed el-Hâşimî. Cevâ-hirü'l-edeb, Kahire 1385/1965, I, 44-45, ay­rıca bk. tür.yer.; G. Constable, "Letters and Letter-Collections", Typologie des sources du moyen âge occidental, Turhout 1976, fas. 17, s. 25, 32; H. Hunger. Die Hochsprachliche pro-fane literatür der Byzanünev I, Munich 1978, s. 206, 210-211;HüsnîNâise. et-Kitâbetû'l-fen-niyye, Beyrut 1398/1978, s. 243-257, 318-329; Ali Ahmed Saîd Adonİs, eş-Sâbit ue'l-mü-tehaüüil, Beyrut 1983, III, 21-33; Câbir Kumey-ha. Edebil'r-resâ'İl fişadri'l-İslâm, Kahire 1406/ 1986, s. 5-14; M. Şükrî el-Âlûsî, Edebü'r-resâ'il beyne't-Âlûst oe'l-Kermelî(nşr. K. Avvâd-M. Avvâd), Beyrut 1407/1987, neşredenlerin girişi, s. 7-9, 65-77; Fâyiz Abdünnebî Felah el-Kaysî, Edebil'r-resâ'il fı'l-Endelüs fı'l-karni'l-hâmisi'l-hicri, Amman 1409/1989, s. 7-86,100-133; Sa-mîr al-Droubi. A CriUcal Editlon of and Study on ibn Fadl A ilâh 's Manual of Secretaryship, "al-Ta'rifbi'l-mustalah al-sharif,Mu'lah 1992, s. 60-79; W. Marçais, "Les origines de la prose litteraires arabe", RAfr. CCCXXX/1 (1927), s. 1-15; M. Grignaschi, "Le romain epistolaire classique ...", LeMuseon, LXXX, Louvain 1967, s. 219, 223; A. Arazi - H. Ben Shammay, "Ri-sâla", ET* (Fr.), VIII, 549-557. İsmail Durmuş

Fars Edebiyatı.

Fars edebiyatında sul-tâniyyât ve ihvâniyyât şeklinde iki mek­tup (nâme) türü bulunmaktadır. Sultan­ların, devlet adamlarının birbirine ya da emirleri altında bulunanlara gönderdik­leri resmî mektuplara sultâniyyât, halk­tan olan kişilerin yazdığı özel mektupla­ra da ihvâniyyât adı verilir. İran'da mek­tup yazmanın kuralları Sâmânîler döneminden itibaren oluşmaya başlamış, IX ve X. yüzyıllarda İran'ın doğusunda ma­hallî hanedanlıkların kurulmasıyla birlik­te Farsça'nın saray ve edebiyat dili olarak kullanılması yaygınlaşmca emîrler ara­sında mektuplaşmada Farsça ağırlık ka­zanmıştır. Resmî yazışmalarının çoğunun Farsça olduğu Gazneliler, Selçuklular ve Hârizmşahlar devrinde Dîvân-ı Risâlât müessesesinin oluşmasıyla sultâniyyât türü mektup yazımı edebî bir gelişme kaydetmiştir. Bunun sonucunda mektup yazma İşinin bir sanat olduğu kabul edi­lerek inşâ ilminin alanına dahil edilmiş, Köbûsnâme, Siyerü'l-miHûkve Çehâr Makale gibi edebî eserlerde kâtiplik ve mektup yazma kurallarını anlatan bölüm­lere yer verilmeye başlanmıştır. Destûr-i Debîrîve Desturu'1-kâtib fî tacyini'l-merâtib gibi eserler mektup yazmanın edebî bir nitelik kazandığı bu dönemde kaleme alınmıştır.

Mahmûd-ı Gaznevî devrinde Vezir Ebü'i-Abbas Fazl b. Ahmed el-İsferâyınînin te­şebbüsüyle resmî ve idarî mektuplaşma­larda Arapça terkedilip Farsça kullanılma­ya başlandı. İranlı münşî, edip ve âlimle­rin mektup yazmaya özel bir ilgi duyma­ları sonucunda her İki mektup türü geliş­ti, yeni üslûplar ortaya çıktı. Bilhassa res­mî mektuplaşmalarda sıfat, unvan, lakap ve özel isteklere yer verilmesi bu mektup türünün kendine has bir üslûp ve şekil almasını sağladı. VI (XII) ve VII. (XIII.)yüz­yıllarda Arapça mektupların örnek alın­masıyla V. (XI.) yüzyıl mektuplarında kul­lanılan unvan ve sıfatlar yerini uzun ve seçili izafet terkiplerine bıraktı. Divanda­ki her iş ve görev için Arapça mektuplardan İktibas edilen veya yeni üretilen özel unvan ve sıfatlar kullanıldı; bunlar üst makamlara yazılan mektuplarda daha çok yer almaya başladı. Safevîler devrin­de özellikle resmî mektuplarda aşırı de­recede sanatlı ve süslü anlatım yaygın­laştı. Bu mektupların okunması son de­rece güçleşti. Kaçarlar döneminde ise üs­lûpta sadeleşme oldu.

Mektuplarda yer alan unvan, lakap ve dualar bunların yazıldığı siyasî ve içtimaî makam ve mevkiye göre değişiklik gös­terir. Çoğunluğu Arapça olan bu sıfatla­rın padişahlar için "melikü a'zam el-mü-eyyed bi-te'yîdi'r-rahmân hallede'llâhu eyyâme saltanatihî", âlimler için "üstâ-zü'l-efdal ve'l-ekâbir allâmetü'z-zamân", dostlar veya aile fertleri için "mahdûm-ı muazzam yâ hudâvendigâr ale'l-ıtlâk eb-kâhu'llâhu teâlâ" gibi ifadeler kullanıl­mıştır. Mektuplar çoğunlukla Arapça ve­ya Farsça manzum bir İfade, selamlaş­ma ve buluşma isteğiyle başlar, şairane ifadelerin yer aldığı dua bölümüyle son bulurdu.

Eski Farsça'da mektuplar menşur, tev­ki', fetihname, şikestnâme, ahidnâmeve sevgendnâme unvanlarıyla da görülür. Farsça edebî mektuplar "mekâtîb", "münşeat" veya "rukaât" adı verilen mec­mualarda derlenmiştir. Beyhaki'nin Tâ-rih'inde naklettiği. Sultan Mahmûd-ı Gaz-nevfnin mektupları olan Münşe'ât-ı Ebû Naşr Müşkân, İmam Gazzâlî'nin Fezâ'i-lü'1-enâm min resâili Hücceti'l-İsîâm adlı kitapta 89 toplanan ve zamanın şahsiyetleri hakkındaki gö­rüşlerini içeren mektupları V. (X!.) yüz­yılın örnekleri içinde sayılabilir. VI. (XII.) yüzyılda özel mektup türü örnekleri ola­rak dönemin âlim şeyhleri arasındaki ya­zışmaların şeklini yansıtan Nâmehâ-yi Hüccetü'l-İsîâm Ahmed Gazzâlî 90tasavvufî incelikli özel mek­tupları içeren Namehâ-yi Aynü'l-Kudât-ı Hemeddnî 91hem özel hem resmî mektupları ihtiva eden Münşe'ât-ı Hâkânî 92 gösterilebilir. Reşîdüddin Vatvât'ın Ebkâ-rü'I-efkâr ii'r-resâ'il ve'1-eş'âr adlı ese­rinde yer alan mektupları 93 bu yüz­yılın özel mektuplarına örnek teşkil eder. Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed el-Bağdâdî'nin et-Tevessül ile't-teressül'-de yer alan mektupları da 94bu döneme aittir. VII. (XIII.)yüzyıla ait örnekler arasında yer alan Mevlânâ Ce-lâleddîn-i Rûmî'nin mektupları 95 tasavvuf! öğütleri ihtiva eder. VIII (XIV) ve IX. (XV.) yüzyıllarda Reşîdüddin Fazlullah 96Mahmûd-ı Gâvân 97 ve Ab-durrahman-ı Câmî'nin 98 mektupları yüksek edebî değeri olan mektuplar içinde zikredilebilir. Münşe3ât-ı Ferhâd Mirza Mu'temedüddevle 99 ve Emîr-i Nizâm Fâzıl Hân-ı Gerrûsî'nin Münşe'ât'ı 100 Kaçarlar dö­neminin edebî mektuplarına Örnek ola­rak gösterilebilir. Muhammed Şah Ka-çar'ın veziri Kâimmakâm-ı Ferâhânî'nin Münşe'ât'] da 101özel ve resmî mektupları içerir. Hint alt kıtasın­da da Farsça mektuplar derlenerek Me-kâtîb-i Mektû-bât-ı Şeyh Şereîüddîn Yahya Münîrî 102 ve Ruktfât-ı "Azizi 103adlı kitaplar oluşturulmuştur. Nâmehâ-yi Siyâsî-yi "Alîâme CA1Î Ek-berDihhudâ 104Nâme-hâ-yi 'Allâme Muhammed Kazvînî be-Seyyid Hasan Takizâde 105 Nâmehâ-yi Târihî ve Siyâsî-yi Seyyid Cemâlüddîn Esedâbâdî 106 İran'da Meşrutiyetten son­ra yapılan başlıca mektup derlemeleridir. 107

Bibliyografya :

Muhammed b. Abdülhâlik el-Meyhenî. Des-tûr-i Debİrî(nşr. Adnan SadıkErzi), Ankara 1962, neşredenin önsözü; Müntecebüddin Bedî', *Ate-betû'l-ketebe (nşr. Muhammed Kazvînî - Abbas İkbâl), Tahran 1329 hş.; Hânbâbâ. Fİhrist,V, 5143 5150; Hüseyin Hatîbî, Fenn-i Neşr der Edebi Fârisî, Tahran 1366 hş., s. 323-345; Hö-seyn Rezmcû, £nuâ'-ı Edebî oe Âşâr-ı Ân der Zebân-ı Fârsî, Meşhed 1372 hş., s. 191-199; Abdülhüseyin Zerrînkûb. Ez Güzeşte-i Edebl-yi /Yân, Tahran 1375 hş., s. 131-137; Hâşim Re-cebzâde. "Terkîb Elkû-yi Mersûm der Ağâz ve Pâyân-ı Nâme ve rjitâb ve İmzâ-yı An", Nâ-me-i Ferhengistân, 1/2, Tahran 1374 hş., s. 12-29; Dihhudâ, Luğatnâme, XII, 19672-19675; Fath-Allah Mojtabâl, "Correspondence in Isla-mic Persia", Elr., VI, 290-293; Tahsin Yazıcı, "Destûr-i Debîrî", DİA, IX, 211. Rıza Kurtuluş



Türk Edebiyatı

Günlük ve hactırat gibi mektup da insanların özel hayatını veya sadece yazıldığı kişilerle ilişkilerini ilgilendirdiği için dorudan doruya bir ebediği tür sayılmaz. Bu metinleri ebedi bir tür olarak kabul edilmesi için dil üslup kompozisyon ve belli bir nisbetle kurmaca özelliği taşıması gerekir. Ancak mektup şeklinde yazılan bir çeşit deneme eleştiri yazısı sayılabilicek metinlerle108 manzum mektuplar 109 klasik mesneviler ve110 romanlardaki mektuplar, hatta tamamen mek­tuplardan İbaret romanlar (Halide Edip Adıvar, Handan) hakkında bir edebî tür­den veya edebî anlatım tekniğinden bah­sedilebilir. Edebiyatçılar arasında belli bir konu üzerinde ve yayımlanması niyetiyle yazılmış mektuplar da ayrı bir kategori teşkil eder.111 Bu örneklerin dı­şında itinalı bir üslûpla yazılan özel mek­tuplar da edebî bir değer atfedilerek muhafaza edilmiş ve yayımlanmıştır. Bir edebiyatçının kaleme aldığı mektupların bir gün neşredilebileceğini düşünmesi, hatta sağlığında kendisi tarafından ya­yımlanması gibi durumlar özel mektup­ları edebî bir tür olmaya yaklaştırır. Bu­gün mektubu edebî tür olarak benimse­yenler yanında makale, tenkit, deneme, roman veya şiir türlerinde kullanılan ifa­de tekniklerinden biri olarak kabul eden­ler de vardır.112

Bütün bu nitelikleri dikkate alınarak özel mektupların bir edebî tür olmanın dışında netice itibariyle birer belge de­ğeri taşımalarının daha Ön planda geldi­ği görülmektedir. Mektuplar tarihî, içti­maî, askerî, siyasî, dinî-tasavvufî, fikrî-felsefî ve edebî konularda dönemlerine, kişilere, kişiler arasındaki İlişkilere, sa­nat eserlerinin arka planındaki çok defa bilinmeyen oluşum safhalarına ışık tu­tan, dolayısıyla monografik / biyografik araştırmalarda önemli kaynaklardan bi­rini teşkil etmektedir.

Batı'da XVI. yüzyıldan itibaren özel mektuplar derlenip yayımlanmakla be­raber bunların edebî bir tür olarak benimsenmesi XVIII. yüzyıldan sonradır. Bu dönemden sonra gittikçe artan bir ilgiy­le siyaset adamlarının, sanatkârların ve özellikle edebiyatçıların mektupları külli­yat halinde neşredilmiştir.

Türk divan edebiyatı geleneğinde res­mî ve özel mektuplar inşâ sanatı içinde kabul edilmiş, itinalı bir dil ve üslûpla ya­zılan mektuplar münşeat mecmuaların­da derlenmiş, hatta bu gibi mektupların kimlere nasıl bir tarz ve protokol üslubuy­la yazılması gerektiği hakkında didaktik mahiyette eserler kaleme alınmıştır. Bu tarzın mektup örnekleri Tanzimat'tan sonra da bir süre devam etmiştir.113

Türk edebiyatında özel mektupların herhangi bir yazı veya kitap içinde yahut bir kişiye ait toplu olarak yayımlanması Batılılaşma süreciyle başlamıştır. Bunlar arasında, Ebüzziyâ Mehmed Tevfik'in Nu-mûne-i Edebiyyât(-ı Osmâniyye)'\nda 114 bulunan Akif Paşa'nın Şeyh Müştâk'a, Şinâsi'nin Paris'ten an­nesine ve Nâmık Kemal'in değişik kişile­re yazdıkları, edebî bir değer atfedilerek veya belge kabul edilerek yayımlanan İlk özel mektuplardır. Daha sonra edebiyat­çıların Özel mektupları zaman zaman dö­nemin dergilerinde ve özellikle antoloji mahiyetindeki kitaplarda neşredilmiştir. Cumhuriyetten önce bir kitapta derlen­miş pek az örneği bulunan mektup külli­yatı yayınları arasında Beşir Fuad Fazlı Necib arasında Mektûbât 115 Ahmed Midhat - Muallim Naci arasında Muhâberât ve Muhâverât ile 116 Abdülhak Hâmid'in Mektupları 117sayılabilir. Cum­huriyet döneminde özellikle 196O'lı yıl­lardan sonra okuyucu ve araştırmacılar­dan gördüğü ilgi üzerine hatırat türü kitaplarla beraber mektup külliyatlarının yayımında da büyük artış olmuştur. Bun­lardan Önemli sayılanları şunlardır: İbra­him Alâeddin Gövsa, Süleyman Nazif 118 Cahit Sıtkı Ta-rana, Ziya'ya Mektuplar 119 Ziya Gökalp, Limni ve Malta Mektupla­rı 120Namık Kemal'in Hu­susi Mektupları 121 Nazım Hikmet, Kemal Tahir'e Mahpu-saneden Mektuplar 122 Na­zım Hikmet, Bursa Cezaevinden Vâ-Nû'lara Mektuplar 123 Ah­met Hamdi Tanpınar, Mektuplar124Yahya Kemal, Mektuplar-Ma­kaleler125 Ahmed Hâşim. Süitin £serleri 126 Mehmet Kaplan, Âli'ye Mek­tuplar 127 Abdülhak Hâ­mid'in Mektupları 128 Bedrettin Tuncel'e Mektuplar 129 Tahir Olgun, Edebî Mektuplar 130 Cevdet Kudret'e Mek­tuplar (i995) Hüseyin Rahmi Gürpı­nar'ın Mektupları ve Tiyatro Eleştiri­leri 131Mektuplarla Tev-fik Fikret ve Çevresi 132Behçet Necatigil, Serin Mavi133 Bedri Rahmi - Eren Eyüboğlu, Aşk Mektupları134 Memduh Şevket Esendal, Kızıma Mektuplar135Arif Nihat Asya'nın Sev­gi Mektupları136 İsmet Binark, Samiha Ayverdi'nin Mektupları 137 M.OrhanOkay, Meh­met Kapîan'dan Hatıralar, Mektuplar.138

Tercüme dergisinin mektup özel sayı­sı olarak yayımlanan sayılan,139 çeşitli milletlere ait mektup örnek­lerinin yanında mektup türü ve bu türün tarihî gelişimiyle ilgili yazıları İhtiva et­mesi bakımından önemli bir kaynaktır. Ayrıca Türk Diii'nin antoloji ağırlıklı bir sayısıyla aynı mahiyette olarak Türk Dil Kurumu'nun "Güzel Yazı­lar" dizisinde Mektuplar 140 Batı dillerindeki mektuplar için de İnci Asena'nın Me/rtupJar'ı ile (İstanbul 1994) 1983 yılından itibaren Düşün Yayınevi ta­rafından çıkarılan yirmiden fazla mektup külliyatı zikredilebilir.

Bibliyografya :

Nâmık Kemal'in Mektuptan (haz. Ömer Fa­ruk Akün), İstanbul 1972, neşredenin önsözü; M. Orhan Okay, "Mektuplaşmaya, Mektuba ve Tevfîk Fikret'e Dair", Mektuplarla Teuflk Fik­ret oe Çevresi (haz M. Fatih Andı v.dğr). İstan­bul 1999, s. V1I-IX; Emine Eroğlu. Türk Edebi­yatında Özel Mektuplar Bibliyografyası (yük­sek lisans tezi. 2000), Fatih üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Emel Kefeli, Anlatım Tekni­ği Olarak Mektup, İstanbul 2002; Mustafa Kut­lu v.dğr. "Mektup", TDEA, VI, 231-236. M.OrhanOkay



Osmanlı Bürokrasisinde Mektup.

Mektubun Osmanlı diplomatiğinde bir tür ya­zışma evrakı olarak Özel bir yeri bulun­makta olup yazılış şartları ve şekillerine münşeat mecmualarında bolca rastlanır. Mektuplar diğer belgeler gibi belli rükün­lerden meydana gelmiştir. Meselâ hitâbî mektupların rükünleri "İbtidâ olunur" sözünün kullanılması, sena, dua, gönde­rilenin İsminin yazılması, kâtibin adı, se­lâm ve hayır duada bulunma, selâm ulaş­tırılması. Özlem belirtme (iştiyak); görüş­me isteğinde bulunma, tarih, halini bil-dirme, iltimas talebi, hatimenin başlan­gıcı, uygun bir dua ile bitirme şeklinde sıralanır. Bunlardan dua, sena. selâm, halin bildirilmesi ve dua ile bitirme rükün­lerinin yazılması mecburi olup diğerleri­nin bir kısmı ihmal edilebilir. Cevabî mek­tuplarda ise bunlara ilâve olarak mektu­bun sıfatı, mektubun varmış olduğu ve mektubun cevabî rükünleri de bulunur.

Mektubun on şartı ise şöyledir:

1. Gön­deren ve gönderilenin rütbeleri dikkate alınmalıdır.

2. Eğer gönderilen gönderen­den üst rütbede ise isminin yazılmaması tercih edilmelidir. Ancak gönderenin meşâyihten olması halinde bu hususa riayet edilmeyebilir. Gönderenle gönderilenin mevkileri eşitse gönderilenin ismi yazılır.

3. Gönderilen gönderenden daha aşağı bir mevkide ise İştiyak ve görüşme talebi rükünlerinin yerine iyi niyet, devletin be­kası, ricanın kabulü ve muradın hâsıl ol­ması yazılır.

4. Uzun süredir ayrı değiller­se iştiyak kısmının da yazılmaması tavsi­ye edilir.

5. Gönderenin rütbesi aşağı ise "Sâmi-i huddâm-i zevi'l-ihtirâm i'lâm olu­nur ki" şeklinde bir ifade kullanılması ge­rekir.

6. Uzun zaman geçmemiş bulun­ması ve mekânın uzak olmaması halinde tarih rüknü ihmal edilir.

7. Gönderilen için gaip sîgası kullanılıp şahsen hitap edilme­melidir. Meselâ, talep etmişsin" denil-meyip "taraflarından ... talep etmişler" şekli yazılmalıdır.

8. Üstten alta yazılan mektuplarda edesiz" şeklinde çoğul sîgası kullanılmamalıdır.

9. İ'lâm-ı hâl rüknü selâm rüknüne bağlı olmalıdır.

10. Selâm iblâğı ile halini i'lâm rükünlerinde kullanılan sîgalar aynı olmalıdır.

Mektuplar da diğer belgeler gibi davet rüknü ile başlar. Bu çok defa sadece "nü­ve" yazılarak, bazan da mektubun yazılış sebebine göre değişik formüller kullanı­larak yapılır. Elkâb denilen hitap formülü de gönderen ve gönderilenin mevkiine göre farklılık gösterir. Alt makamdan üst makama yazılan mektuplarla üstten al­ta ve aynı düzeydekiler arasında yazılan mektuplardaki elkâb birbirinden farklı­dır. Yabancı devlet büyüklerine gönderi­len mektupların elkâbı ise nâme-i hümâ­yun elkâbına oldukça benzer. Ancak gön­derilen şahsın müslüman veya hıristiyan oluşuna göre elkâb da değişir. Elkâbdan sonra müslümanlara gönderilen mek­tuplarda birbirine oldukça benzeyen, fa­kat uzunluğu değişen dua ve ona bağ­lı selâm rükünleri bulunur; mektubun hal bildirme rüknüne geçilmeden ön­ce muhatabın elkâbı genellikle bir de­fa daha tekrarlanır. Mektubun hal bildir­me kısmına ise ekseriya "hâlâ. bu esna­da, bu hilâlde, bu defa" kelimelerinden biriyle girilip mektubun yazılma sebebi izah edilir. Mektubun herhangi bir husu­sun yerine getirilmesini emretmesi, bil­gi veya haber verici mahiyette olması, il­timas ricası vb. maksatlarla yazılmasına göre bitiş kısmına geçiş şekli değişir. Ta­yin bildiren veya bir hususun yerine geti­rilmesini emreden bir fermanla birlikte gönderilen sadrazam mektuplarıyla bir vazifenin yerine getirildiğini bildiren ya­hut İltimas talebinde bulunulan mektup­larda bu kısım farklılık gösterir. Mektu­bun sonunda ise belgenin mektup oldu­ğunu belirten bir ifade kullanılır. Bitiş rüknünün bundan sonraki kısmı, mektu­bu gönderen ve gönderilenin mevkiine ve mektubun hüviyetine göre değişiklik arzeder. Hatime ve sonda yer alan dua rükünleri de mektubun yazılış maksadı­na göre değişir.

Münşeat mecmualarında mektup rü­künleri arasında tarih de bulunmasına rağmen XIX. yüzyıldan önceki mektupla­rın çoğunda buna rastlanmamaktadır. Sonda imzanın üzerinde yazan ve yazı­lanın rütbelerine göre değişen "kulunuz, köleniz, dostunuz" mânalarına gelen iba­reler vardır. İmzanın yeri de yazan ve ya­zılanın mevkiine göre değişikti; eşit du­rumdaki şahıslarda mektubun sağ yanı­na yahut bir tevazu işareti olarak mektu­bun bitiminde sağ tarafa, yazanın daha aşağı rütbede bulunması halinde ise sol alt tarafa konulması gerekirdi. Ancak XVI. yüzyıldan sonra buna pek riayet edildiği söylenemez. XVI. yüzyıl başlarına ait sağ marja pençe çekilmiş emir mahiyetinde­ki mektuplar istisna edilirse alttan üste gönderilenlerde imza hemen hep sol alt­ta yer almaktadır. Resmî mektuplarda XVI, hatta XVII. yüzyıldakilerde İmza yan­da veya altta olsun pençe şeklindedir. Alttakilerin bazılarında başlangıçta helo-zonî bir kuyruk varken sadrazam ve ve­zir imzalarında bunların yerini zamanla "vasla"lılar almıştır. XIX. yüzyıl sonların­da ise artık sade ve basit imzalar kulla­nılmaya başlanmıştır.

Davet ve elkâbda olduğu gibi yazan ve yazılanın mevkilerine göre mektubu gön­derenle gönderilenin mevkilerine göre de kâğıdın kullanılış şekli farklılık gösterir­di. Alttan üste yazılan mektuplarda kâ­ğıdın orta yerinden başlanır, satırlar sık ve katlaması ince olurken üstten alta ya­zılan mektuplarda satırlar seyrek ve kat­lama geniş yapılırdı. Eşit rütbedekiler ara­sında gönderilen mektuplara ise kâğıdın yarıdan yukarı kısmından başlanırdı.

Özel mektuplara gelince padişahın şeh­zadeler, valide ve haseki sultanlar vb.ne yahut bunların padişaha, daha küçük mevkilerdeki lerin üstleri veya birbirierine. eşlerin baba, anne ve evlâtların, dost­ların birbirine yazdıkları mektuplar bu türe girer. Özel mektupların rükünleri de diğerlerinden farklı değildir. Yalnız ya­kınlık derecesine göre elkâb çok daha sa­mimi ve basittir; zaman içinde daha da sade ve basit bir şekle bürünmüştür.

Mektuplar yazılış sebeplerine göre tebrik, teşekkür, taziye, tavsiye ve itizar mektupları şeklinde sınıflandırılabilir. Bunlar da kendi içlerinde kısımlara ayrı­labilir. Meselâ tebrik mektuplarının pek çok çeşidi vardır: Kandil, ramazan ve bay­ram, yeni yıl tebrikleri, bir makama ta­yin edilen veya bir üst rütbeye terfi ede­ne gönderilen tebrikler, doğum tebriki vb. Bu vesilelerle yazılan mektuplarla ce­vapları hep belli kalıplara uygun olarak yazılırdı. XIX. yüzyılda kitabet usullerin­de değişiklik meydana gelince mektup­lar da yeni şekle göre yazılmaya başlandı. Bunlar da yazan ve yazılanın anne, baba, kardeş, evlât veya eş oluşuna göre gerek elkâb gerekse bitiş formüllerinde deği­şiklik gösterirdi.

Mektupların cinsine göre kullanılan kâ­ğıdın büyüklüğü ve yazının cinsi de deği­şirdi. Özel mektuplarda resmî mektup­lar gibi büyük ebatta kâğıtlar ve divanî yazı kullanılma kuralı yoktu. Bununla be­raber XIX. yüzyılda resmî mektupların da gerek kâğıt büyüklüğü gerekse yazı cinsinin zaman içinde değişikliğe uğradığı, ebat küçülürken divanî yazının da yerini rik'aya bıraktığı dikkati çeker.

Arıza, tahrirat, şukka gibi mektuplar önceleri bir keseye konulurken XIX. yüz­yılda bir zarf içine konmaya başlandı. Bunların üzerine de gönderilenin adresi yazılırdı. Buraya ekseriya "bi-mennihî te-âlâ", bazan da "inşâallâhu teâlâ" duaları eklenirdi. Zarflarda gönderilenin maka-mıyla birlikte adı da zikredildiği gibi sa­dece "sultanım, paşa, karındaşım" keli­melerinin yer aldığı da olurdu. Genellikle üst makama gönderildiği takdirde sadece vazifesi yazılır, isim konmazdı. Alta yazı­lanlarda isim de bulunurdu. Gönderile­nin sıfatlan belgedeki elkâbda kullanılan sıfatlarla hemen hemen aynıdır. Tanzi­mat sonrasında elkâbda yapılan sadelik üzerine adreslerin de basitleştirildiği gö­rülür. Ancak adreslerde ihmal edilmeyen bir kelime vardır: "Bedûh." Bir rivayete göre bedûh yazışmaları yerlerine ulaştır­makla görevli meleğin adıdır. Kelime ba­zan bedûh olarak açıkça yazılır, bazan da bedûh yazılı bir mühür basılır. Bedûh ke­limesi yerine adresin altına konulan he-lezonî şeklin içine "2, 4, 6, 8" rakamları­nın yazıldığı zarflar ve mektup arkalarına da rastlanır. Bedûh kelimesi ebced hesa­bıyla bu rakamları verir. Fakat hepsinden çok kullanılan şekil adresin kâğıdın arka­sına yazılması halinde hemen bitimine, zarflanması durumunda adresin altına konan bedûh kelimesinin stilize biçimi­dir. XVIII. yüzyıl sonlarına kadarki yazış­malarda adreslerin daha çok belgenin arkasına yazılmasına karşılık XIX. yüzyıl­da çoğunlukla ince uzun zarfların kullanıl­dığı dikkati çeker. Adresler İse genellikle dar kenarlarına paralel bir şekilde ve üst­ten dörtte birlik kısmı boş bırakılarak ya­zılmıştır. Bugün olduğu gibi zarfın geniş kenarına paralel olarak yazılan adresler de vardır. Elkâb gibi adresler de yazılan ve yazan şahsın mevkiine göre değişiklik göstermektedir.


Bibliyografya :

BA. A.AMD, dosya nr. 12/35, 13/31; BA. A.MKT, dosya nr. 58/22, 30, 53; BA. A.ÇVB, dosya nr. 1/8; BA. A.DVN.MHM, dosya nr. 1/35, 55; 1/45, 55; BA. A.NŞT, dosya nr. 25/33, 55; 1251/25, 29, 51, 54, 59; BA. A.RST, dosya nr. 2/9,36;BA, YEE, nr. 18-526/1-13-142; BA. D.BŞM.KGB, dosya nr. 67/107, 70/131; TSMA, nr. E. 148/30, 5448, 5876; Public Record Office, State Papers, nr. 102/61; Feridun Bey, Münşeat, II, 239, 243, 245; Münşeat Mecmuası, Süleyma-niye Ktp,, Halet Efendi, nr. 760, vr. 24b-25a; İnşâ-i Mergüb, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Mu­allim Cevdet, nr. K. 36, s. 60-61; Jbrâhim Fevzi, İlm-iİnşâ, İstanbul 1316, tör.yer.; Mehmed Rİ-fat, Zübdetü'l-münşeât, (baskı yeri ve tarihi yok], s. 37-40, 42, 68-71; Muallim Cevdet. Zamanımız­da üsût-i İnşâ ve Muhabere, İstanbul 1925, s. 432-439; L. Fekete, Türkische Schrİften aus dem Archİve des Palatins Nikolaus Esterhazy, 1606-1645, Budapest 1932, tür.yer.; S. Skil-leter, "Three Letters from the Ottoman 'Sulta­na' Safiye to Queen Elİzabeth I.", Documents from Ottoman Chanceries, Oxford 1965, s. 134-135; M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı İmpara­torluğu Medeniyet Tarihi Çerçevesinde Osman­lı Paleografya ue Diplomatik İlmi, İstanbul 1979, s. 91-94, 108; a.mlf., "Venedik Devlet Arşivindeki Vesikalar Külliyatında Kanunî Sul­tan Süleyman Devri Belgeleri", TTK Belgeler, 1/2(1964), s. 119-220; Bekir Kütükoğlu. "Mün­şeat Mecmualarının Osmanlı Diplomatiği Bakı­mından Ehemmiyeti", Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri-Bildiriler, İstan­bul 1988, s. 169-176; Mübahat S. Kütükoğlu, "Cevdet Paşa ve Aile İçi Münâsebetleri", a.e., s. 199-222 (aynı yazı için bk. a.mlf.. Osmanlı Bel­gelerinin Dili: Diplomatik, İstanbul 1994, s. 221-229).

Mübahat S. Kütükoğlu

Tasavvuf.

Tasavvufun ilk dönem­lerinden itibaren sûfiler mektup yazma­yı irşad ve eğitim faaliyetinin bir parçası olarak görmüşlerdir. İçerikleri dikkate alındığında sûfîlerin mektupları yönetici­leri uyarmak ya da onlara bazı istekleri iletmek, ilim ehli kimselerle görüş alışve­rişinde bulunmak, sorulan cevaplamak, yanlarında olmayan müridlerin seyrü sü­lük esnasında karşılaştıkları problemleri çözmek ve rüyalarını yorumlamak gibi amaçlarla kaleme aldıkları görülür.

îlkzâhid sûfîlerden Hasan-ı Basrî'nin başta Ömer b. Abdülazîz olmak üzere devrin âlim ve yöneticilerine mektup ya­zarak bazı tavsiyelerde bulunduğu bilin­mektedir. İbrahim b. Edhem'in de ken­disine sorulan sorulara cevap niteliğinde mektuplar yazdığı, ayrıca Süfyân es-Sevrî ve Evzâî ile zaman zaman mektuplaştığı nakledilmektedir. III ve IV. (IX-X.) yüzyıl­larda yaşayan sûfîlerin mektuplarında dinî nasihatlerin yanı sıra ağırlıklı olarak tasavvufun inceliklerine, bazı makam ve hallerin açıklanmasına yer verilmiştir. Ser-râc bu dönem sûfîlerinden Amr b. Os­man el-Mekkî, Serî es-Sakatî, İbn Atâ, Ebû Bekir eş-Şiblî, Ebü'l-Hüseyin en-Nû-rî, Mimşâd ed-Dîneverî, Zünnûn el-Mısrî, Ebû Abdullah er-Rûzbâri, Yûsuf b. Hüse­yin er-Râzî, Yahya b. Muâz, Şah b. Şücâ' el-Kirmânî, Ebû Hafs el-Haddâd ve Ca'-fer el-Huldî gibi şahsiyetlerin dostlarına, müridlerine ya da birbirlerine yazdıkları

mektupların muhtevalarına işaret etmiş; ayrıca Cüneyd-İ Bağdadî, Ebû Ali er-Rûz-bârî, Ebû Saîd İbnü'l-A'râbî, Ebû Saîd el-Harrâz, Ürmevî, Dükkîgibi sûfîlerin mek­tuplarından bölümler kaydetmiştir.141 Yine bu dönem sûfîlerinden Hallâc-ı Mansûr'un hapisteyken İbn Atâ'ya iki mektup yazdığı 142 Hakîm et-Tirmizrnin de Muhammed b. Fazl el-Belhîve Ebû Os­man el-Hîrî iie mektuplaştığı bilinmekte­dir.143 Mektupların­da tevhid, fena, mîsak gibi konuları ele alan Cüneyd-i Bağdadî kapalı ve rumuzlu bir dil kullanmaya özen göstermiş, bunu Ebû Bekir el-Kisâî'ye gönderdiği bir mek­tupta 144 başkasının eline geçerse yazdıklarının yanlış anlaşılabile­ceği endişesiyle yaptığını belirtmiştir.

İmam Gazzâlî'nin mektupları da yöne­ticileri uyarmak ve ilim ehli kimselere tavsiyelerde bulunmak amacıyla yazılan mektuplara örnek olarak zikredilmelidir. 145Açık ve samimi bir üslûpla yazılan bu mektuplar arasında dinî İçerikli olanlarla birlikte tasavvufî mahiyette olanları da vardır. Yine bu çerçevede Ahmed er-Ri-fâî'nin Abbasî Halifesi Müstencid- Billâh'a,146 İbnü'l-Arabî'nin Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus'a ve Fahred-din er-Râzî'ye147 Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî'nin II. İzzed­din Keykâvus'a, 148Evhadüddîn-iKirmânrnin Halife Müstansır-Billâh'a149 Zeynüddin ei-Hâfı'nin dönemin yönetici­lerine 150 Ubey-dullah Ahrâr'in Sultan Ebû SaîcTe ve Ali Şîr Nevâî'ye 151 Abdülla-tîf el-Kudsî'nin Cüneyd-i Safevî ile ilgili Karamanoğlu İbrahim Bey'e 152 Şeyh Abdülkuddûs'ün İskender-iLûdî (1488-1517), Bâbür ve Hü­mâyun ile bazı Afgan ve Bâbür soyluları­na 153İmâm-ı Rabbânf-nin dönemin birçok yöneticisine ve ilim adamlarına yazdığı mektupları örnek ola­rak kaydedilebilir.

Değişik sebeplerle yöneticilere yazılan mektup örneklerine Osmanlı dönemi sû-fîlerinde de sıkça rastlanmaktadır. Akşemseddin İstanbul'un fethi sırasında Fâ­tih Sultan Mehmed'e 154Sofyalı Bâlî Efendi Bedreddin Simâvî aley­hine Kanunî Sultan Süleyman'a, Şeyh Mehmed Dâğî kendisinden nasihat iste­yen II!. Murad'a, 155Aziz Mahmud Hüdâyî İH. Murad, I. Ah-med ve II. Osman ile bazı devlet erkânına, Mehmed Nasûhî III. Ahmed'e ve Ende­run Kâhyası İbrahim Ağa'ya,156 Hasan Sezâîile 157 Abdullah Salâhî de 158 devlet ricaline bazı öğütleri içeren mektuplar yazmış­lardır. Şeyhlerin yöneticilere İhtiyaçlarını bildirmek ya da ihtiyaç sahiplerine aracı olmak maksadıyla da mektup yazdıkları görülmektedir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rû­mî'nin mektuplarının çoğu bu nitelikte­dir. Osmanlılar döneminde de birçok şey­hin halkın ihtiyaçları için yöneticilere mektup yazdığı bilinmektedir. Meselâ Şeyh Muslihuddin Tavîl'in Kastamonu böl­gesinde halka yapılan zulmü önlemek için II. Bayezid'e mektup yazdığı 159 Beşiktâşî Yahya Efendİ'nin Kanûnî'ye ve diğer devlet erkânına, 160Şeyh Mehmed Dâğî'nin III. Mu­rad'a birçok İhtiyaç sahibi için mektup gönderdikleri 161 görül­mektedir.

Sûfılerin ilim ehli kimselerle görüş alış­verişinde bulunmak için yazdıkları mek­tuplara örnek olarak Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr ile İbn Sînâ'nın mektuplaşmaları zik­redilebilir. Bu mektuplaşmadan sonra gerçekleştiği kaydedilen görüşmenin ar­dından İbn Sînâ'nın, "Benim bildiklerimi o görüyor", Ebû Saîd'in de, "Benim gör­düklerimi o biliyor" dediği, böylece haki­kate akılla da keşifle de ulaşılabileceğine işaret ettikleri belirtildiğine göre 162mektupların tasavvuf ve felsefe ko­nularını içerdiği söylenebilir. Sadreddîn-i Konevî ile Nasîrüddîn-i Tûsî arasındaki yazışmalar da varlık, bilgi, hakikat gibi konularda tasavvuf ehliyle felsefecilerin yaklaşımları çerçevesinde cereyan etmiş­tir. Son dönem mutasavvıflarından Ah­met Avni Konuk ile Muhammet İhsan Oğuz arasındaki mektuplaşmalarda ise vahdet-i vücûd ile vahdet-i şühûd konu­lan tartışılmıştır.

Tasavvuf çevrelerinde müridlere nasi­hat etmek ve tasavvufun İnceliklerini öğ­retmek maksadıyla yazılan mektuplar da­ha yaygındır. Bu tür mektup yazma gele­neği hemen bütün tasavvuf ehli tarafın­dan benimsenmiş, tarikatların yaygınlaşmasından sonra da genellikle uzakta olan müridlerin şeyhle irtibatı bu şekilde sağlanmıştır. Erken dönemlerden itiba­ren yazılmaya başlanan bu mektupların yüzlerce örneğine rastlanmaktadır. Ser-râc'm kaydettiklerinden başka 163 bu tarzda mektup yazan önemli sûfîler şunlardır: Aynülkudât el-Hemedânî 164 İbnü'1-Arîf 165 Abdülkâdir-iGeylânî (Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî Necmeddîn-i Kübrâ 166Mecdüddin el-Bağdâdî 167Şerefeddin Mâneri 168 ve halifeleri Muzaffer Şems Bel-hî ile Hüseyin Muiz Belhî 169İbn Abbâd er-Rundî 170ohn Renard], New York, Mahwah, Toronto 1986; Lettres de direction spiritueUe: The Rasâit as Sağrım of İbn Abbâd\nşT. Paul Nwyia|, Beyrut 1958, 1974 Ubeydullah Ahrâr 171 Alâeddin Attâr(Reşe/iâ 172 Muhammed Pârsâ 173 Abdullah Kutb 174 Bâki-Billâh 175 Sârbân Ahmed; Hüsâmed-din Ankaravî; Hasan Kabâdûz; Beşir Ağa 176 AbdÜlme-cid Sivâsî 177 Niyâzî-i Mısrî 178 Atpazarî Osman Fazlı 179ve halifesi İsmail Hakkı Bur-sevî 180 İbrahim Hakkı Erzu-rûmî Mustafa Müştak 181Kuşadalı İbrahim182 ve halifesi Tevfik Bos-nevî 183 MulâyAliel-Cemel ve halifesi Mulây el-Arabî ed-Der-kâvî 184 Ahmed b. İdrîs.185

Şeyhle müridleri arasındaki mektup­laşmaların bir kısmı doğrudan müridin seyrü sülûküyle alâkalıdır. Meselâ Mevlâ-nâ'nın mektuplarından biri seyrü sülük erkân ve şartlarını soran bir âlime cevap olarak yazılmıştır. Necmeddîn-i Kübrâ'nın, müridi Seyfeddin el-Bâharzfye seyrü sülûkü esnasında yapması gerekenleri mektupla bildirdiği, yaşadığı halleri ve gördüğü rüyaları yine bu yolla tabir ettiği 186 Mecdüddîn-i Bağdâ-dî'nin Şerefeddİn el-Belhî'ye 187 Mehmed Nasû-hî'nin İbrahim b. Osman'a 188 son dönem sûfîle-rinden Mehmet NusretTura'nın (ö. 1979) gemi kaptanı olan müridi Sabri Nebioğ-lu'na yazdığı mektupları 189 bu türdendir. Bu sonuncu­sunda mektup yazmanın ve okumanın usulüne de ilk mektupta işaret edilerek manevî tesirin gerçekleşmesi için bunun sabahın erken saatinde aç karnına okun­masının uygun olacağı belirtilmiştir. Yine Nûreddin Abdurrahman el-İsferâyînî'nin, müridi Alâüddevle-i Simnânî'ye sülûkü esnasında yapması gerekenleri ilk zaman­lar mektupla bildirdiği Correspondencespirltuelle echangee entre Nuroddin Esfarayeni et son disciple Ataoddacüteh Semnan Abdüllatîf el-Kudsî'-nin Câm şehrinde girdiği erbaîn sırasında yaşadığı halleri Herat'ta bulunan şeyhi Zeynüddin el-Hâfî'ye düzenli olarak yaz­dığı mektuplarla aktardığı ve sonunda Şeyh Hâfî'nin kendisine icazet yazıp gön­derdiği 190 Kastamonulu Şa'bân-ı Velînin vefatına yakın Gelibolu'daki müridi Muh-yiddin Mehmed Dâğfye yazdığı mektupla bir üst zikre geçmesi için izin verdiği 191belirtilmektedir. Son dönem Nakşî şeyhlerinden Muhammet İhsan Oğuz ise şeyhi Seyyid Ahmed Ça-pakçurî'yi görmeden kendisine manevî yolla intisap etmiş, şeyhten gelen mek­tuplarla sülûkünü tamamlayıp İcazet al­mıştır.192 Bunun kadın sûfîlerden İki örneği XVII. yüzyıl dervişle­rinden Üsküplü Âsiye Hatun ile Hindis­tanlı Cihanârâ Begüm'dür. Âsiye Hatun, bir halifesi vasıtasıyla kendisini görme­den intisap ettiği Muslihuddin Efendİ'ye yaşadığı halleri ve gördüğü rüyaları dü­zenli olarak yazmış ve şeyhinden aldığı ya­zılı talimatlarla sülûküne devam etmiştir 193Bâbürlü Hükümdarı Şah Cihan'ın kızı Cihanârâ Begüm ise erkek kardeşinden dinleyerek etkilendiği Molla Şah Bedahşî'ye yazdığı mektuplar yoluyla yine görmeden mürid olmuştur.194

İmâm-ı Rabbânî'nİn yöneticilerle âlim­lere ve müridlerine yazdığı, tasavvuf me­seleleri ve kelâm terminolojisi ağırlıklı mektuplarından sonra 195 Nakşibendî- Müceddidî tarikatında mek­tup geleneğinin daha da yaygınlaştığı an­laşılmaktadır. İmâm-ı Rabbânî'den sonra geleneği oğlu Muhammed Ma'sûm,196 Muhammed Murad Buhârî Beyzade Mustafa Ahıskavî,197 Köstendilll Süleyman Şeyhî gibi şeyhler devam ettirmiş, bu ge­lenek Hâlid el-Bağdâdî 198 ve takipçileri Abdurrahman et-Tâğî 199 Muhammed Sâmî 200 Şeyh Fethullah,201 Muhammed Ziyâed-din, Ahmed Haznevî.202 Esad Erbîlî,203 Osman Hulusi Ateş 204 ve Muhammet İhsan Oğuz 205 vasıtasıyla günümüze kadar gelmiştir.

Hindistan'da da özellikle Çiştiyye tari­katında mektup yazma yoluyla irşad ge­leneği oldukça yaygındır ve belli başlı ör­nekleri şunlardır: Şahtfifü's-sülûk 206Bahrü'l-mecânî 207 Mektû-bât-ı Kelîmî 208 Mek-tûbât-ı Mânerî 209 Mektûbât-ı Eş-reff(Seyyid Eşref Cihangîr-i Simnânî'nin mektupları); MeMûbâf 210 Mektûbât-ı Kuddû-sı.211

Mektuplar çoğunlukla düz yazı şeklin­de kaleme alınmış olmakla birlikte içle­rinde manzum ya da manzummensur karışık olarak yazılanlar da vardır. Abdurrahman-ı Câmîbazı mektuplarını man­zum 212 II. Bayezid'e yazdığı iki mektubu ise manzum-mensur karışık olarak kaleme almıştır.213 Tâhir Olgun'un çile çıkardığı 1896-1899 yılları arasında Ahmet Remzi Akyü-rek'e gönderdiği mektuplarla Çilehâne Mektupları Tahirül-Mevlevi'nin Mevlevi Çilesi, Hatırat ve Tahassüsâtını Hâuî Ola­rak Ahmed Remzi Dede'ye Mektuplar 214 Osman Hulusi Ateşin mektup­ları da (Mektûbât'i Hulûsî-i Dârendevî) manzum-mensur karışıktır.


Bibliyografya :

Serrâc, el-Lümat,s. 305-317; Mevlânâ, Mek-tuplar(trc. ve nşr. Abdülbâki GÖlpınarlı), İstan­bul 1963; Sadreddin Konevî, Sadreddin Koneo'i ue Naslreddin Tûsî Arasında Yazışmalar: el-Mürâselât (trc. Ekrem Demirli], İstanbul 2002; Âşıkpaşazâde. Târih, s. 265-266; Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü'l-mahabbe min şemâyimi'l-fiitüoue (haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 396-397; Reşehât Tercümesi, s. 150-151; Lâmiî, /Ye-fehât Tercümesİ,s. 551-552; Taşköprizâde, eş-Şekâ'ik, s. 66-67, 362; Âlî Mustafa, Risale-İ Me-nâkıb-ı Mevtana Şeyh Mehmed eş-şehîr bl'd-Dâğî, Indİa Office Library and Records, Or., nr. 12795, vr. 3a-6a, 12b-13a; Atâî. Zeyl-i Şekâik, s. 149; Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları (trc. İbrahim Kalın). İstanbul 1995, Martin Lings'İn önsözü, s. 10; M.Smith. Râbİ'a The Mystİc Her Felloıv-Saints in İslâm, Cambridge 1928, s. 154-155; Abdülbâki [Gölpınarlı], Melâmîlik ue Melâmiler, İstanbul 1931, s. 67, 71, 78, 159-160, 204; Ahmed Zeki Safvet. Cemheretü re-sâ3iü'l-cArab fî 'uşûri'l-'Arabİyyeti'z-zâhire, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'1-ilmiyye), il, 233-234, 324-334; Süleyman Ateş, Cüneyd-i Bağdadî: Hayatı, Eserleri ve Mektupları, İstanbul 1970, s. 107-162; M. Taki Dâniş Pejûh, Hırka-i Hezar-mihî (MecmüVı Sühenrânthâ ue Makâlehâ der Bâre-İ Felsefe ue'İrfân-ıîslâmî içinde, nşr. Mehdî Muhakkik- H. Landolt), Tahran 1349/ 1971, s. 160-162, 165-174; F. Meİer, "Ein briefwechsel zwischen Saraf ud-dîn-i Balhî und Mağd ud-dîn-i Bağdadî", Melanges offerts â Henry Corbin (ed. Seyyed Hossein Nasr), Teh-ran 1977, s. 321-366 (Şerefeddin Belhî ileMec-düddin Bağdâdî'nin mektuplarının metni); Ali Yılmaz, Köstendilli Süleyman Şeyhî, Ankara 1989, s. 215-226; Dilâver Gürer. Abdülkâdir Geylânî: Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul 1999, s. 115-116, 373; Cengiz Gündoğdu. Sır Türk Mutasauuıfı Abdülmecîd Siüâsî; Hayatı Eserleri oe Tasaüüuft Görüşleri, Ankara 2000, s. 231-233; Ali Namlı, İsmail Hakkı Burseuî: Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı, İstanbul 2001, s. 176; Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşi-bend: Hayatı, Görüşleri, Tarikatı, İstanbul 2002, s. 118, 166-167, 203; Ramazan Muslu. Osman­lı Toplumunda Tasaouuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 117, 212-213; Hür Mahmut Yücer. Os­manlı Toplumunda Tasauuuf (19. Yüzyıl), İs­tanbul 2003, s. 360; Tercüme, XVl/77-80, An­kara 1964, s. 78-106 (mektup özel sayısı; Gaz-zâlî, İbnü'l-Arabî. Mevlânâ ve Molla Câmî'nin

mektuplarından örnekler); Reşat Öngören. "Os-manlılar'da Devlet Ricali- Meşâyih Münâse­betlerinin Boyutlarını Gösteren Yeni Bir Kay­nak: Âlî'nin Şeyh Mehmed-i Dâgî ile Alâkalı Menâkıbı", İslâm Araştırmaları Dergisi, I, İs­tanbul 1997, s. 109,112; a.mlf., "İbrahim b. Ed-hem", DİA, XXI, 294; a.mlf., "Konuk. Ahmet Avni", a.e., XXVI, 181; Sara Sviri. "İlk Dönem Tasavvuf Kültüründe Melâmetiyye Hareketi ve Hakîm Tirmizî" (trc. Salih Çift), Tasauuuf, XI, Ankara 2003. s. 465; P. Lory. "al-Shâdhili", EF (İng.). IX, 171; Mustafa Tahralı, "Ahmed er-Ri-fâî", DİA, II, 128; M. Nazif Şahinoğlu, "Alâüd-devle-i Simnânî", a.e., II, 345; Hasan Kâmil Yıl­maz, "Aziz Mahmud Hüdâyî", a.e., IV, 339-340; a.mlf., "Esad Erbîlî". a.e., XI. 348; Sâkıb Yıldız. "Atpazarî Osman Fazlı", a.e., IV, 85; Mustafa Kara, "Bâlî Efendi, Sofyalı", a.e.,V, 21; a.mlf., "İbn Abbâd er-Rundî", a.e., X!X, 267; Ömer Okumuş, "Câmî, Abdurrahman", a.e., VII, 94-95, 98; K. A. Nizami. "Çiştiyye". a.e., VIII, 344-345; Tahsin Yazın. "Ebû Saîd-i Ebü'1-Hayr", a.e.,X, 221; Nihat Azamat, "Evhadüddîn-i Kir-mânî", a.e., XI, 519; Hamid Algar, "Hâlid el-Bağdâdî", a.e., XV, 285; a.mlf.. "İmâm-ı Rab-bânî", a.e., XXII. 198-199; M. Erol Kılıç, "İbnü1!-Arabî, Muhyiddin", a.e., XX, 494-495, 498; Mustafa Çağrıcı. "İbrahim Hakkı Erzurûmî", ac, XXI, 311.

Reşat Öngören



Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin