II. Abdülhamid Dönemi Askeri Kıyafetleri / Sadık Tekeli [s.533-538]
Askeri Müze / Türkiye
Savaşlar ve savaşan kavimlerin orduları insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle İlkçağlardan itibaren belgesel (heykel, rölyef, resim vb.) kaynaklarda canlandırılan savaş sahnelerinde, birbirleri ile savaşan kavimlerin askerlerinin çıplak ya da kendi kavimlerine ait günlük giysileriyle savaştıkları görülmektedir.
Eski Yunan şehir devletlerinde subay ve askerler için ayrı bir üniforma belirlendiği, yine birçok kaynak tarafından belgelenmektedir.
Romalıların da savaşlarda, imparator dahil, subay ve erleri için ayrı ayrı belirlenmiş üniformalar giydiği bilinmektedir.
Türk sanatının önemli kaynaklarından olan minyatürler ve kabartma taş eserlerde görülen savaşçı figürlerinden Hun, Göktürk ve Selçuklular dönemlerinde Türklerin de savaşlarda özel kıyafetler giydikleri görülmektedir.
Figürlerde yer alan savaşçıların başlarına yuvarlak, tepelikli, kulak ve ense süperlikli, demir miğferler giydiği, vücutlarına da yine çelik plakalı ve zincir örgülü zırh gömlekler giydiği bilinmektedir.
Osmanlı Devleti’nde Sultan Orhan Gazi, aşiretten cihana hakim olacak bir devlet kurmak için bir yeniçeri ordusu kurarak daimî bir muhafız ordusu oluşturmuştur.
Sultan Orhan; yeni kurduğu bu orduyu, aşiret halkından ayırabilmek için yine ilk defa ordu için yeni bir üniforma kabul etmiştir.
Osmanlıların ilk defa daimi bir ordu oluşturması ve onları halktan ayırmak için bir askeri üniforma kabul etmiş olması birçok Avrupa ülkesine de örnek oluşturmuştur.
Osmanlı yeniçeri ordusunun kuruluşundan bir asır kadar sonra Fransa Kralı VII. Şarl’ın Fransa’da daimi bir ordu kurduğu ve kurulan bu daimi ordu içinde bir üniforma kabul ettiği bilinmektedir.1
Osmanlı Devleti’nde askeri alanda ilk olarak modern bir ordu kurma fikri Sultan I. Mahmut (1730-1754) zamanında oluşmuştur. Özellikle orduya sevk ve idare edecek subayların yetiştirilebilmesi için “Handesehane” ve “Humbarahane”yi Üsküdar Toptaşı’nda öğretime açmıştır. Ancak yeniçerilerin yenilikleri kabul etmeye niyetleri olmadığından sık sık ayaklanarak padişaha yaptıkları baskılar neticesinde bu okullar 1740 tarihinde kapatılmak zorunda kalınmıştır.
Sultan III. Selim zamanında ise; orduda bir reform özelliği taşıyan bazı girişimler yapılmıştır. 1789 tarihinde devlet ileri gelenlerinden ve ulemadan (din adamları) oluşan bir “Meşvered Meclisi” (Danışma Meclisi) oluşturulmuştur. Bu mecliste; yeniçeri teşkilatının artık günün şartlarına uygun olmadığı görüşü ağırlık kazanması nedeniyle Sultan III. Selim’in 1792 yılında Koca Yusuf Paşa’nın Avrupa’dan getirdiği (Fransa, İngiltere, İsveç) birkaç askeri öğretmen vasıtasıyla Levent çiftliğinde oluşturduğu Nizam-ı Cedid adı verilen ordu için kabul ettiği askeri kıyafetler bir önceki askeri üniforma ile gelecekteki Batılı üniforma arasında bir ara geçişi hazırlamıştır.
18. yüzyıl ortalarından itibaren muharebe şekillerinin değişmesi ve Osmanlı askeri kıyafetlerinin buna uygun olmaması yeni kurulan bu ordu için askeri üniformaların değiştirilmesini zaruri kılmıştır.
Nizam-ı Cedid ordusu, o günün modern Avrupa orduları gibi silahlandırılmış ve donatılmıştı. Ordu içinde kıyafet birliği sağlanarak subay ve er kıyafetleri rütbe ve sınıflarına göre yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca aldıkları eğitimde Avrupa ülkelerinden getirilen öğretmen subaylar tarafından yeni usullere uygun olarak yaptırılmaya başlanmıştır.
Osmanlı ordusunun tümünü birdenbire Avrupa ordularının kıyafetlerine uygun hale getirmek mümkün olmadığından, eski üniformaların Avrupa üniformalarına uygun hale dönüştürülmesi ile yetinilmiştir.
Sultan III. Selim, Nizam-ı Cedid erlerine Avrupa ordularında olduğu gibi önceleri setre ve pantolon giydirmemiştir. Erler için “sıkma” tabir edilen dize kadar paçaları dar ve yukarısı biraz genişçe bir şalvar ile uzunca bir mintan (ceket) kabul edilmiştir. Subay için ise “Boy cepkeni” denilen dar bir cübbe ve bunun altına da kısa entari ve şalvar kabul edilmiştir.2
Sultan II. Mahmud döneminde, devlet için büyük bir baskı unsuru olan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına karar verilmiştir. 17 Haziran 1826 yılında halkın da yardımı ile devlete yarardan çok zarar veren bu ocak, lağvedilerek yerine “Asakir-i Mansure-i Muhammediyye” adı ile yeni bir ordu teşkilatı kurulmuştur.
Sultan II. Mahmut’tan önceki devirlerde çeşitli sınıf ve rütbelerdeki askerlerin her biri için ayrı ayrı şekilde başlıklar ve kıyafetler belirlenmiş olduğunu biliyoruz.
Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ordusunun yeniden teşkilatlanması sırasında yeni üniformaların tek tip olmasına karar verilmiştir. Rütbe ve sınıflar elbise üzerinde belirlenecek şekillerle gösterilmiştir.
Sultan II. Mahmud bir irade ile 3 Mart 1829’da devlet memurları ve askerlerin bundan böyle kavuk yerine fes giymelerini mecbur etmiştir.3
Sultan Abdülmecid döneminde ise; Orduyu Hümayun’un subay ve erlerinin üniformalarında yine devrin şartlarına göre değişiklikler yapılmıştır. Öncelikle Tunus Fesi yerine aşağı kısmı enli, yukarısı dar şekil verilmiş ve püskülleri biraz küçültülmüş fesler kabul edilmiştir. Fesin tepesinde püskül ile fes arasına sarı madenden ferahi takılmıştır.
Tüm subay ve erler için kırmızı zırhlı ve önden bir sıra düğmeli setre kabul edilmiştir. Piyade subay ve erlerinin pantolonları kenarında kırmızı ince bir zıh bulunuyordu. Topçu ve Süvari subayları ve erlerinin pantolonlarında ise; kalın kırmızı zıh bulunuyordu.
Rütbe işaretleri; Sultan II. Mahmut döneminde boyuna takılan nişanlarla belirlenirken Kırım Savaşı’ndan sonra rütbe işaretleri bu dönemde setrenin kol kapağı etrafına dikilen 1 cm’den enli sırma şeritlerin renk ve adedine göre belirlenmeye başlanmıştır.
Yine bu dönemde ilk defa göğüs kısmı sırmalı “Büyük Üniforma” olarak adlandırılan kıyafetler de kabul edilmiştir.
Sultan Abdülaziz döneminde askeri kıyafetlerde pek çok değişiklikler yapılmıştır.
Bu dönemde subaylar lacivert çuhadan bel kısmı büzmeli ve göğüs kısmı bir sıra düğmeli setre giyerlerdi. İtfaiye subayları ise göğüsten bir sıra düğmeli kısa bir ceket giyerlerdi. Setrelerin zıh kısımları piyade, süvari, topçu, itfaiye ve zabtiye (jandarma) sınıflarında kırmızı, Taliha taburları subaylarında yeşil, istihkam sınıfı subaylarında ise mavidir.
Topçu sınıfı subayların elbise düğmelerinde çapraz iki top ile bir yanar gülle yer alırdı. Diğer sınıf subaylarının elbise düğmelerinde ay-yıldız bulunurdu.
Subay pantolonları da setrede olduğu gibi lacivert çuhadandır. Pantolonlarda da setre zıhları renginde zıh yer alırdı. Süvari ve Topçu sınıfı subay pantolonlarında geniş, diğer sınıf subaylarında ince zıh olurdu. İtfaiye sınıfı subay pantolonlarında ortadaki zıh ince olup, her iki yanında geniş olmak üzere üç adet kırmızı zıh bulunurdu.
Paşa ve subayların rütbe işaretleri Sultan Abdülmecid döneminde olduğu gibi kol kapakları üzerindeki sırmalı şeritlerle belirlenirdi.
Armudî olarak tanımlanan kol kapağı kenarınca dikilen, uçları dar bir açı oluşturarak birleşen bu şeritler geniş olup, her rütbeye göre renk ve adedi farklı idi.
Paşaların setrelerinde rütbe işareti olarak, uçları gül şeklinde birleşen şeritlerden mirlivalarda iki, feriklerde üç, müşirlerde ise dört sarı şerit yer alırdı.
Paşa ve büyük rütbeli subaylara mahsus büyük üniforma setrelerinin yaka ve kol kapakları ile iki taraflı olarak göğüs kısmı tamamen sarı sırma işlemeli olurdu.
Büyük üniformalı olarak piyade sınıfı paşaları som apolet, piyade sınıfı üst subayları ise saçaklı apolet takarlardı.
Süvari ve Topçu sınıfı paşa ve subayları büyük üniformalarında apolet kullanmayıp, burma kaytandan yapılmış spalet denilen apoletler kullanırlardı. Apoletler paşa ve üst subaylarda sarı sırmalı, subaylar için kırmızı iplikli kaytandan olurdu. Kolağası rütbesindekilerinin apoletleri sırmalı ve ipekli kaytandan karışık olarak örülmüş olurdu.
Bu dönemde, tüm sınıflara ait subaylar başlarına fes giyerlerdi. Eskiden farklı olarak feslerden ferahiler kaldırılmış ve püsküller topuz başlı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Erler de başlarına fes giymelerine rağmen sınıflarına göre her ordunun birinci ve ikinci zuhaf alayları fesin üstüne beyaz veya yeşil sarık sararlardı.
Er üniformaları, ön tarafı ve kenarlarıyla dikiş yerleri harçlı yani yün şeritlerle süslenmiş bir ceketten ibaretti. Ceket altına giyilen ve yan taraftan kopçalanıp, dikiş yerleriyle göğüs kısmı süslemeli bir cameden, baldırdan yukarısı geniş, aşağısı dar olan bir şalvar, bele sarılan kırmızı veya mavi bir kuşak, ayakkabı ile şalvarın paçaları üzerine giyilen bir beyaz tozluk erlerin kıyafetini tamamlıyordu.
Er üniformaları genellikle lacivert renk çuhadan dikiliyordu. Yalnız zabtiye (jandarma) er üniforması yeşil, Arnavutluk’ta ise genelde kırmızıydı.
Er elbiselerinin üzerindeki süslemeleri meydana getiren şeritler her ordunun birinci Zuhaf Alaylarına mensup erlerin üniformalarında sarı, Birinci ve İkinci Süvari Alayları erlerinde siyah, Talia taburları üniformalarında yeşil ve diğer alaylara mensup erlerde genellikle kırmızı renkte olurdu.
Sultan II. Abdülhamid döneminde ordunun çekirdeğini “nizamiye” kuvvetleri oluşturmaktaydı. Bunlar muvazzaf birliklerdi. Nizamiye ordusunda erlerin hizmet süresi dört yıldı. Bu hizmet süresini tamamlayanlar iki yıl süre ile yedek sınıfta bulundurulurdu.
Ordunun en önemli ikinci bölümünü Redif kuvvetleri oluştururdu. Bu sınıfta hizmet süresi sekiz yıldı. Muvazzaf, yedek ve redif sürelerini bitirenler “mustahfaz” sınıfını oluştururlardı. Mustahfazlık süresi altı yıldı. Buna göre Osmanlı ordusunda askerlik süresi kademeli olarak yirmi yıl devam etmekteydi.
Sultan II. Abdülhamid döneminde yapılan yeni bir düzenleme ile askeri rütbeler şu şekilde devam etmekteydi: Mülazım-ı sani (Teğmen), Mülazım-ı evvel (Üsteğmen), Yüzbaşı, Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı), binbaşı, kaymakam (Yarbay), Miralay (Albay), Mirliva (Tuğgeneral), Ferik (Tümgeneral), Birinci Ferik (Korgeneral), Mûşir (Maraşal). Ayrıca süvari sınıfında “yüzbaşı vekili” ve Topçu Sanayi Sınıfında “Mülâzım-ı sâlis” rütbeleri de yer almaktaydı.
Mülazım-ı sâniden kolağasına kadar olanlara “zabit” veya “zabitan”, binbaşıdan miralay rütbesine kadar olanlara “büyük zabitan” veya “ümera”, paşalara da “erkân” denilirdi.
Mülazım-ı sâniden, binbaşıya kadar olanlara “Efendi”, kaymakam ve miralay rütbesinde bulunanlara “Bey” diye hitap edilirdi.
Yazışmalarda ise mülazım-ı sani ve mulazım-ı evvellere “Hamiyetlû” ve “Gayretlü”, kolağası ve yüzbaşılara “Fâtûvvetlû” binbaşılara “Rıfatlû”, kaymakam ve miralaylara “İzzetlû” Mirlivalara “Saadetlû” Ferik ve Birinci Feriklere “Ulufetlû, Müşirlere de “Devletlû” Ünvanı ile hitap edilirdi.
Yine bu dönemde Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan subaylar okuldan ve alaylardan yetiştirildikleri için “Mektepli” ve “Alaylı” diye iki bölüme ayrılırdı. Küçük zabit rütbeleri piyade sınıfında; Bölük emini, çavuş ve başçavuşlar, Süvari sınıfında; Bölük emini, çavuş vekili, çavuş ve başçavuşlar, Topçu sınıfında; Bölük emini, çavuş, başçavuş ve cephane çavuşu rütbeleri olarak isimlendirilirdi.
Sultan II. Abdülhamit’in ilk yıllarında özellikle 1877-78 Türk-Rus Savaşı nedeniyle askeri üniformalarda fazla bir değişiklik yapılmamıştır. Yalnız setre kollarında rütbe işareti olarak yer alan sırma şeritler iki yıl kadar kaldırılarak, bunların yerine rütbe işareti olarak setre yakalarında sarı veya beyaz yıldız şeklinde işaretler yer almıştır.4
Erler için daha önce kabul edilmiş olan kısa ceket, camedan ve şalvardan oluşan er üniformaları da 1878 tarihinde çıkartılan bir kararname ile tekrar setre ve pantolona dönüştürülmüştür.5
Subay üniformalarında da aynı kararname ile bazı değişiklikler yapılarak tekrar rütbe işaretleri Sultan Abdülaziz döneminde olduğu gibi paşa ve subaylarda setre kol kapağı etrafına dikilen şeritlerle gösterilmeye başlanmıştır. Ancak şerit genişlikleri eskisine nazaran hayli inceltilmiştir.
Yine aynı kararname ile süvari ve topçu paşalar ile subaylarına ait küçük üniformaların kol yenleri armudi şekilde vişne çürüğü renginde çuhadan dikilirdi. Rütbe işaretleri de bu armudi kol kapağının etrafına dikilen şeritlerle belirlenirdi.
Topçu ve süvari paşa ve subaylarıyla birlikte erlerinin de pantolonları süvari sınıfında biraz daha açık olmak üzere gümüşi renkte çuhadan dikilirdi.
Yine aynı sınıflara mensup paşalar ile subaylar gerek büyük ve gerekse küçük üniformalarına sarı sırma kaytandan örülmüş apolet takarlardı. Bu sınıfların paşaları ve subayları hiçbir zaman sırmalı apolet takmazlar ve üniforma omuzlarında da apolet köprüsü bulunmazdı.
1878 Kararnamesi ile tüm subay ve erlerin siyah püsküllü fes giymeleri kabul edilmişse de 1881 senesinde süvari ve topçu subay ve erlerin kalpak giymesine karar verilmiştir. Birinci ve İkinci Zuhaf Alaylarının erleri için ayrı bir zuhaf üniforması kabul edilmiş olup, Birinci Alay erleri başlarına yeşil sarık sararlardı.
1891 tarihinde Hamidiye Süvari Alayları için de bölge ve bölgede yaşayan Kürt, Çerkez ve Arap aşiretlerine göre üç çeşit üniforma kabul edilmiştir.
Süvari Ertuğrul Alayı ile Süvari Mızraklı Birinci Alayı subaylarının giydiği setrelerin kol yenleri “emperyal” denilen bir formdadır.
Her sınıf paşa ve üst subaylarının giydiği büyük üniformaların setre kol yenleri armudi şekilde sarı sırmalı olurdu. Setre yakalarında da sarı sırma ile rütbe işaretleri bulunurdu.
Doktor ve cerrahların küçük üniforma setrelerinin kol yenleri, yakaları ve apoletleri, güvez renkli kadifeden ve genellikle de zıhlı kırmızı çuhadan dikilirdi. Doktor apoletlerinde sarı sır
madan örülmüş “yılan”, cerrahlarda ise “neşter” işareti bulunurdu. Eczacıların küçük üniforma setre kol yenleri, yakaları ve apoletleri yeşil kadifeden dikilirdi. Apoletlerin üzerinde sarı sırma ile işlenmiş “meşe” dalı yer alırdı.
Doktor, cerrah ve eczacıların büyük üniformaları diğer sınıflarda olduğu gibi kol yenleri ve yakaları sarı sırmalı olurdu. Yalnız apolet takmadıkları için omuzlarında apolet köprüsü yer almazdı.
1892 tarihine kadar ordu teşkilatında yer alıp, piyade sınıflarının önünde giden baltacılar, meşinden bir önlük giyerler ve omuzlarında bir balta taşırlardı.
1902 tarihinde yapılan bir düzenleme ile özellikle süvari ve topçu paşa, subay ve erleri ile diğer sınıfların büyük üniformalarında ve sınıf işaretlerinde büyük bir değişiklik yapılmıştır.
Sultan II. Abdülhamid döneminde, Subay üniformaları küçük, büyük ve gündelik olmak üzere üç çeşittir. Genellikle her sınıf subay kendilerine ait olan zırhların rengine göre küçük farklılıklar gösteren pantolon giyerlerdi.
Sultan II. Abdülhamid dönemi üniformaları sınıflarına göre değişik renklerde çuhadan yapılırdı. Yalnız Beşinci ordu (Suriye Ordusu merkezi Şam), Altıncı Ordu (Arabistan ordusu merkezi Bağdat) ve Yedinci ordu, (Yemen ordusu, merkezi San’a) ile Trablusgarp fırkasının yazlık kıyafeti beyaz renk bez veya keten kumaştan dikilebilirdi.
Erlerin elbisesi genellikle lacivert veya siyah aba kumaştan yapılmaktaydı. Subaylarda olduğu gibi Hicaz veya Trablusgarp’ta bulunanların yazlık elbisesi beyaz ketendi.
Küçük zabit ve erlerin biri yeni diğeri gündelik olmak üzere ikişer kat elbiseleri bulunurdu. Halkla irtibatta olan erler daima yeni üniformalarını giyerlerdi.
Padişah yaverleri mensup oldukları sınıfa ait üniformaları giyerlerdi. Yalnız yaver işareti olarak sağ taraflarına yaver kordonu denilen bir kordon takarlardı. Ayrıca kollarında yer alan rütbe işareti üzerinde sırmadan beyaz bir şerit ve sarı bir yıldız bulunurdu. Büyük üniforma setrelerinde kol yen kapağının üst tarafında sarı sırmadan bir ay ve yıldız bulunurdu.
Padişah yaverlerinden bir kısmı özel emirle siyah çuhadan çift kollu drogon setresi de giyerlerdi. Bu çift kollu setrelerin altın da yer alan kollar kırmızı çuhadan dikilirdi. Setre çuhası renginde dikilen üst kollar ise yırtmaçlı olurdu. Rütbe işaretleri her iki kol üzerinde de yer alırdı.
Yaverlere ait küçük üniformaların, armudi şekilde olan kol yen kapaklarıyla birlikte sarı sırma işlemeli olurdu.
Padişah mahiyetinde görevli olan paşalar ile üst rütbeli subaylar, diğer sınıflara ait paşa ve üst rütbeli subay üniformalarının aynısını giyerlerdi ancak bu üniforma ile de yaverlere özgü işaretleri taşırlardı.
Erkan-ı Harbiye sınıfına mensup paşalar diğer sınıflara ait paşa üniformalarının aynısını giyerlerdi. Ancak küçük üniformalık setre ve gündelik üniforma ceketlerinin yakalarındaki apoletleri siyah çuha üzerine sırma ile işlenmiş Erkan-ı Harbiye sınıfı işaretli olurdu. Bu sınıf paşalar resmi günlerde büyük ve küçük sınıf armalarına tırtıl şeklinde işlenmiş ince kaytan kordon takarlardı.
Erkan-ı Harbiye subaylarının üniformaları da piyade subay üniformaları gibi olup Erkan-ı Harbiye paşalarındaki özellikleri taşırdı.
Piyade sınıfı paşalarının küçük üniformaları yani cumalık setreleri koyu lacivert çuhadan dikilirdi. İki sıra altışar düğmeli setrenin etekleri hariç etrafı kırmızı zıhlı olurdu. Düğmeler ay-yıldızlı ve sarı yaldızlıdır. Setre yakası ile kol yen kapakları setrenin rengindendir. Omuzlarda kırmızı çuha üzerine sarı sırma ile işlenmiş birer apolet köprüsü yer alırdı. Piyade sınıfı paşaları küçük üniforma setrelerin omuzlarında resmi günlerde “som apolet” tabir edilen apoletleri, diğer günlerde ise “burma apolet” denilen apoletleri takarlardı. Soru apoletler omuzlardaki sırma işlemeli apolet köprüsü altından, burma apolet ise üstünden geçirilerek takılırdı. Küçük üniformanın pantolonu da setre renginde çuha veya triko kumaştan dikilirdi. Pantolon yanlarında aralarında bir ince kırımızı zıh bulunan ikişer adet enli kırmızı zıh bulunurdu.
Büyük üniformalık setreler ise lacivert renk çuhadan olup ön kısmında bir sıra sarı yaldızlı dokuz adet düğme bulunurdu. Düğmelerin üzeri kabartma Osmanlı devlet armalıydı. Bu üniformanın da kenarları bordo renk zıhlı olup yaka ve kol kapakları sarı sırma işlemelidir. Küçük üniformada olduğu gibi bu üniformanın omuzlarında da birer sırma işlemeli apolet bulunurdu.
Büyük üniforma setresinin pantolonu, küçük üniforma pantolonu gibi olup, yalnız yanlarındaki zıhlar bordo renktedir.
Piyade sınıfı paşalarının günlük üniforma ceketleri lacivert çuha kumaştan dikilir ve etek kısmı hariç kenarları kırmızı zıhlı ve ön kısmında bir sıralı altı adet sarı yaldızlı, üzeri ay-yıldızlı düğme bulunurdu. Ceketin omuzlarında ise küçük üniformalık setrede olduğu gibi birer sarı sırmalı apolet köprüsü ile burma apolet yer alırdı. Rütbe işaretleri de kol yen kapakları üzerinde gösterilirdi.
Günlük üniforma ile de küçük üniforma ile giyilen pantolon giyilirdi.
Her üç üniforma ile de başlarına siyah püsküllü fes giyerler, kılıç kayışlarını setre veya ceketin altından takarlardı. Ayaklarına sarı mahmuzlu potin ayakkabı giyerlerdi.
Miralaydan alay eminine kadar piyade sınıfı üst subaylarının her üç çeşit üniformaları da lacivert çuha kumaştan dikilirdi. Setre ve ceketler paşalarınki gibi olup, yalnız pantolon zıhları ile küçük üniforma setresinin yakaları kırmızı çuhadandır. Kol yen kapaklarındaki rütbe işaretleri de yine kırmızı çuha üzerine işlenirdi.
Piyade sınıfı üst subayları resmi günlerde küçük ve büyük üniformalarını giydikleri zaman omuzlarına saçaklı apolet takarlardı. Diğer günlerde ise küçük üniforma setresi ile günlük üniforma ceketlerinin omuzlarında yalnız apolet köprüsü yer alırdı.
Kol ağasından mulazım-ı sani’ye kadar piyade sınıfı subayları küçük ve büyük üniformaları tek tip olup, üst subay üniformalarının renk ve şeklinde idi. Pantolon yanları tek ve ince kırmızı zıhlıydı. Resmi günlerde setre omuzlarına saçaksız apolet takılırdı. Günlük üniforma ceketi üst subay ceketleri gibiydi.
Piyade sınıfı erlerinin üniformaları, tek tip olarak setre ile pantolondan ibarettir. Setrenin ön bölümünde yedi adet düz sarı düğme bulunurdu. Omuzlarında setre kumaşından kırmızı zıhlı apoletler olup, üzerelerinde erlerin mensup oldukları alayların numarasını gösteren kırmızı renk rakamlar bulunurdu. Setre yakasının her iki tarafı da kırmızı çuha kumaştan olurdu. Kol yen kapakları üstünde de uzunlamasına ve üzerinde iki düğme bulunan kırmızı çuha kumaş bulunurdu.
Piyade erlerinin pantolonları, subay pantolonları gibiydi. Gerek setre ve gerekse pantolonlar lacivert abadan dikilirdi. Pantolon zıhları genelde kırımızı olurdu.
Osmanlı ordusu erleri tüfek taşıdıklarından setrelerinin üstünden bellerine siyah kayışlı ve mensup oldukları ordu fırka, alay, tabur ve bölük numaralarına bulunduğu pirinç tokalı bir palaska bağlarlardı. Kasaturalarını da bu palaska kayışına takarlardı. Omuzlarından geçirdikleri palaska üzerinde iki küçük önde, bir büyük arkada olmak üzere üç kütüklük taşırlardı.
Erlerde başlarına fes ve ayaklarına kışla dışında piyade çizmesi, kışla içinde ise “galoş” adı verilen yarım bot şeklinde ayakkabı giyerlerdi.
Savaş sırasında eşyalarını taşımak üzere sırtlarında bir sırt çantası taşırlardı. Yağmurluklarını çanta üzerinde dürerek taşırlar, ayrıca sol taraflarına peksimet (ekmek) torbası ile su matarası asarlardı.
Redif sınıfı erleri de tıpkı nizamiye erleri gibi üniforma giyerlerdi. Ancak Birinci Ordu nizamiyesinden başlamak üzere tüm piyade sınıfı nizamiye ve redif alaylarına birden sona kadar sırasıyla alay numarası verilmiş olduğundan redif erleri setre ve yağmurluk omuz apoletleri üzerindeki alay numaralarından nizamiye erlerinden ayrılırlardı.
Süvari sınıfı paşalarının küçük üniformaları, etek kısmı hariç kenarları bordo renk zırhlı ve arkası vücuda göre belden oyuk kısa siyah renk çuhadandır. Önde bir sıra dokuz adet düz beyaz düğme bulunurdu. Pantolonları açık mavi renktedir.
Setre kolları piyade sınıfı paşalarında olduğu gibi kapaklıdır. Kol kapakları ve yakaları da bordo renkte olup, yen kapakları üzerinde “emperyal” denilen sarı sırma işaret yer alırdı. Setre yakasında da yaka yüksekliğince sarı sırma işleme bulunurdu.
Pantolon zırhları bordo renk olup, bir ince ve iki kenarında geniş olmak üzere üç zıh bulunurdu.
Süvari sınıfı paşalarının büyük üniformaları küçük üniformalarının aynı olup, yalnız setrenin yen kapakları ile yakası piyade sınıfı paşalarının büyük üniformasında olduğu gibi sırma işlemelidir. Düğmeleri ise düz sarı düğmelidir. Yen kapakları üzerindeki sırmalar dört dilimlidir. Kolun altına gelen bir dilimin yeni sırması bırakılmış olup, kol düğmeleri ile süvari sınıfı işareti dış bölüme dikilmiştir.
Günlük üniformaları ise siyah çuha kumaştan bir ceket ile açık mavi renk ve yanlarında biri ince iki kenarda geniş üç zıh bulunan pantolondan ibarettir. Ceket önünde dokuz adet düğme olup, omuzlarında siyah çuhadan köprüsüz birer apolet mevcuttur. Rütbe işaretleri yen kapakları üzerinde olmayıp, sırma şerit ve yıldızlardan olmak üzere omuz apoleti üzerinde bulunurdu.
Süvari sınıfı paşaları resmi günlerde ve törenlerde gerek küçük ve gerekse büyük üniformaları giydiklerinde, omuzlarında piyade sınıfı paşalarında olduğu gibi köprülü som apolet takarlardı. Normal günlerde küçük üniforma giydiklerinde apolet yerine sırmalı burma kaytandan yapılmış apolet takarlardı. Küçük ve büyük üniformalık setre ile resmi günlerde, arka bölümde küçük bir çanta bulunan sırma işlemeli bir kemer takarlardı. Bu kemer sol omuz apoleti altından geçirilerek sağ kol altına doğru ve üzerindeki küçük çanta arkaya gelecek şekilde takılırdı.
Süvari sınıfı paşaları başlarına kalpak, ayaklarına “süvari çizmesi” denilen körüklü Napolyon çizmesi giyerlerdi. Kalpağın tepesinde birbirine çapraz üç adet sarı sırma şerit yer alırdı.
Süvari sınıfı subaylarının da küçük, büyük ve günlük olmak üzere üç çeşit üniformaları vardır. Rütbe işaretleri hariç olmak üzere paşa üniformalarının aynısıdır. Yalnız pantolon zırhları tek ve geniştir. Pantolon zıhı paşa üniforma pantolon zıhı ile aynıdır. Birinci Mızraklı Süvari alayı subaylarının pantolon zıhları ile birlikte küçük ve büyük üniforma setrelerinin yaka ve kol yen kapakları kırmızı, Dördüncü Süvari Alayı subaylarının pantolon ve setreleri de yeşil renktir.
Ertuğrul Süvari Alayı subaylarının üniformaları diğerlerinden farklı olarak zeytuni, Birinci Mızraklı Alayı subaylarının üniformaları ise lacivert çuhadandır. Bu iki alaya mensup subay üniformaları önde iki sıra düğmelidir. Her sıra Ertuğrul Süvari Alayı’nda beş, Birinci Mızraklı Süvari Alayı’nda yedi düğmeli olurdu.
Süvari sınıfı subay üniformalarında kullanılan düğmeler süvari paşalarında olduğu gibi ise de Ertuğrul Süvari Alayı subaylarının üniforma düğmeleri Osmanlı devlet armalıdır. Birinci Mızraklı Süvari Alayı setrelerinin göğsünde bir kırmızı göğüslük mevcut olup, gerektiği zaman çıkartılabiliyordu. Ertuğrul Süvari Alayı üst subay üniformalarının sağ tarafına beyaz sırmadan bir kordon takılırdı.
Gerek Ertuğrul ve gerekse Mızraklı Alay üst subay küçük üniformalarında yaka ve yen kapaklarındaki sırmalar beyaz renktir.
Süvari üst subayları resmi günlerde büyük ve küçük üniformalarını giydiklerinde paşalar gibi ancak saçaklı olmak üzere köprülü apolet takarlardı. Diğer günlerde küçük üniformalarını giydiklerinde yine paşalar gibi apolet köprüsünün üstünden sırmalı burma kaytandan apolet takarlardı. Subay apoletleri saçaksız olup, apoletler paşa ve üst subay apoletleri gibidir.
Genelde apolet ve apoletler sarı sırmalı idiyse de Ertuğrul ve Mızraklı Süvari Alayları subaylarının apoletleri beyaz sırmalıdır.
Süvari subaylarının omuzlarından geçen palaskaları, sırmasız ruganlı meşindendir. Süvari subayları da paşalar gibi başlarına kalpak, ayaklarına Napolyon çizme giyerlerdi.
Redif ve Hamidiye Süvari Alayları subaylarının üniformaları süvari nizamiye subaylarının üniformalarının aynısıdır. Ancak Karapapak ve Türkmen aşiretlerinden oluşan alaylarda Çerkez elbisesi şeklinde geniş kollu ve giysinin iki tarafında fişeklik bulunan uzun bir setre giyerler, palaskalarını da diğer Hamidiye Alayları süvarilerinde olduğu gibi takarlar ve bellerinin ön kısmında bir kama taşırlardı. Üst subayların fişekliklerinin etrafı sarı sırmalı süslemeler ile bezenmiştir.
Rütbe işaretleri setre kol yenlerine armudî şekilde olarak dikilirdi. Başlarına süvari kalpağı takarlar, Nizamiye Süvari alaylarından farklı olarak kalpağın ön tarafında sarı madenden bir Osmanlı devlet arması sembolü yer alırdı.
Arap aşiretlerinden oluşan Hamidiye Süvari alaylarının subayları başlarına kefiye takarlardı. Kefiyelerin üzerinde de Osmanlı devlet arması bulunurdu.
Küçük üniformaların yaka ve kol kapakları sırmasız, büyük üniformaların ise sırmalıdır. Küçük üniformaya “Cumalık elbise” adı da verilirdi. Resmi günlerde büyük veya küçük üniforma giyildiğinde apolet, nişan ve madalyalar takıldığı gibi, nişan hamaili özellikle büyük üniforma giyildiğinde kullanılırdı. Yalnız Hırka-ı Şerif ziyareti sırasında büyük üniforma giyilmesine rağmen nişan hamaili takılmazdı. Bu ziyaret sırasında eldivende giyilmezdi. Askeri üniforma ile dışarı çıkan, kışlada nöbet tutan veya bir üstün huzuruna çıkan subaylarla, küçük zabitler bellerine kılıç veya kasaturalarını takmak zorundaydılar. Erler ise dışarıya sürekli olarak silahsız çıkabilirlerdi.
Askerlerin saçlarının kısa olmasına dikkat edilirdi. Sakal bırakmak isteyenler olursa, komutanlarının vereceği izne göre bırakabilirlerdi.6
Görüldüğü gibi Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı ordusunda sınıfların artması ve diğer Avrupa devletlerinde olduğu gibi üniformaların daha gösterişli ve çeşitli hale gelmesi, üniforma üzerinde sık sık değişiklikler yapılmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son köklü kıyafet değişikliği, 1909’da çıkartılan askeri kıyafet nizamnamesi ile yapılmıştır.7
1 M. Şevket, Osmanlı Teşkilat ve Kıyafet-i Askeriyyesi, C I, Mekteb-i Harbiye Matbaası, 1325, S. 25.
2 M. Şevket, a.g.e. , C I, S. 38.
3 İzzet Kumbaracılar; Serpuşlar, s. 34.
4 M. Şevket, a.g.e, C. II, S. 49.
5 M. Şevket, a.g.e, C. II, S. 51.
6 M. Şevket a.g.e. C II. S. ?.
7 Elbise-i Askeriyye Nizamnamesi, Dersaadet (İstanbul), Matbaa-i Askeriyye, 1333, S. 1-6.
Mahmut Şevket ; Osmanlı Teşkilat ve Kıyafet-i Askeriyyesi, C. I-II. Mekteb-i Harbiye Matbaası, 1325.
Fenerci Mehmet; Osmanlı Kıyafetleri Albümü, 1811, Beyazıt. Kütüphanesi
Asakir-i Mansure-i Muhammediyye Defteri; Topkapı Sarayı Hazine Kütüphanesi, 2867 numara.
SEVİN, Nurettin; On Üç Asırlık Türk Kıyafet Tarihine Bir Bakış, Kültür. Bakanlığı Yayınları, 1990. Elbise-i Askeriyye.
Nizamnamesi; Dersaadet, Matbaa-i Askeriyye, 1333.
KUMBARACILAR, İzzet; Serpuşlar, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu. Yayınları, İstanbul, 1970 (?).
BOLEL KOÇ, Pınar; Osmanlı Askeri Kıyafetleri (16-20. yy.) Mimar. Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Türk ve İslam Sanatları programı yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1993.
ÇADIRCI, Musa; Ankara Sancağında Nizam-ı Cedid Ortasının Teşkili. ve Nizam-ı Cedid Askeri Kanunnamesi Belleten, C. XXXVI (141, Ankara, 1972).
KOÇU, Reşat Ekrem; Türk Giyim Kuşam ve Süsleme Sözlüğü, Ankara, 1967.
BRİNDERSR, Jean; Ancıers Costumes Turc de Constontinople Albümü, Paris, 1854.
Ali Bin Emir Beyk Şirvani; Süleymanname, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, H. 1517, Vr. 220.
Seyyid Lokman; Şahname-i Selim Han, Topkapı Sarayı Kütüphanesi.
No: A. 3595, Vr. 129.
Salim, Cevat: Mekteb-i Harbiye Ordu ve Osmanlı Teşkilatı ve.
İstatistik, İstanbul, 1924.
Dostları ilə paylaş: |