TüRKİyede iŞ ahlaki geleneğİ



Yüklə 289,77 Kb.
səhifə3/3
tarix01.08.2018
ölçüsü289,77 Kb.
#65833
1   2   3

SONUÇ


Çalışan ve çalıştıran münasebetleri eski ve evrensel olmasına rağmen işçi meselesi Batı'da, Sanayi Devrimi’nin bir boyutu olarak ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi teknolojik gelişme ve kitlevî üretim yanında işsizlik, düşük ücret, kötü çalışma koşulları ve yaygın sefaletle birlikte gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda büyük bir ahlâk problemi olarak ortaya çıkan işçi meselesini çözmek için fikir ve teklif üretenlerin başında sosyalistler gelmektedir. Avrupa işçi sefaletini büyük ölçüde XIX. yüzyıl sonlarındaki sendikalaşma süreciyle birlikte ile aşmıştır. Sanayi toplumlarının dörtte üçünü doğrudan ilgilendiren işçi meselesine 'sosyal mesele' de denilmiştir.

Özellikle tek kutuplu dünya ve globalizasyon sürecinde küresel adaletsizlik çok daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Gelir dağılımı daha da kötüleşmekte, kalkınmışlarla az gelişmişler, zenginlerle fakirler arasındaki mesafe giderek açılmaktadır.

Az gelişmiş veya kalkınmakta olan ülkeler Batı türü bir kalkınmayı bir hayat yolu olarak benimsemiş görünüyorlar. Bu ülkeler "kalkındıkça" kalkınmış ülkelerle aralarındaki açık kapanacağına daha da ar­tıyor. Dünya nimetlerinin dörtte üçü dünya nüfusu­nun ileri kapitalist üçte birinin tekeli altındadır. Günümüzde ihtişam ile sefalet, aşırı beslenmeden ölüm ile açlıktan ölüm yanyana barınıyor. Silahlanma ve başkalarını tahribe yönelen kaynakların çok az bir kısmı açlık sorununu ortadan kaldırabilir. Gerçekten kapitalist sistem kendisini “tehlikeye” atmıştır. Bütün bunlar insanca bir hayat tarzı özlemini ve yeni bir uygarlığı gündeme getiriyor.

Günümüz ekonomilerinin temel sorunu olan ve emek israfından başka birşey olmayan, üstelik temel bir ahlâkî problem olan işsizlik problemi de halledilememektedir. Çoğunluğunu İslâm ülkelerinin oluşturduğu az gelişmiş (daha doğru bir deyişle az kapitalistleşmiş) ülkeler ise daha da kötü durumdadırlar.

İslâm ülkelerindeki işçi ve emek meselesine İslâm'ın öncelikli yeri vermesi gerektiğini savunmalıyız. Çünkü Batı dünyasında sendikalaşma süreci içersinde belli bir dengeye ulaşmış bulunan işçi meselesi, İslâm ülkelerinde adaletsiz bir görünüme sahip hale gelmiştir. Bu adaletsizliğin unsurlarını işveren sömürüsü, sendikacı sömürüsü ve dış sömürü oluşturmaktadır. Gerçekten, özellikle Türkiye'de, bir taraftan işsizlik, bir taraftan da bu işsizlerle alay edercesine istenen veya fiilen ödenen yüksek ücretler ile birlikte emek karşılığı olmayan yüksek haksız kazançlar söz konusudur.

Sosyal barışın sağlanması ve korunması, gelir bölüşümünün adaletsiz olduğu bir ülkede mümkün değildir. Böyle bir ülkede toplumsal huzursuzluğun olması kaçınılmazdır. Türkiye'de, çalışanlar aleyhindeki gelir dağılımının düzeltilmesi gerekmektedir.  

Ahlâkın temelinde insan, dolayısıyla emek vardır. İktisadın ahlâka bağlanması insanlığı esirlikten kurtarabilir. Küçük sanayi içinde, iktisadın bir din ve ahlâk hayatına bağlı olması medeniyetimizin önemli bir unsurudur. Bugün iş ahlâkından ayrılmış olan bir iktisadî hayat kapitalist medeniyetin temelidir. Sermaye sahipleri insanların emeğiyle kendilerine saltanatlar kuruyorlar. Emeğin aşağılanması büyük sermaye ve servetin, sınıf farklarının ve bütün zorbalıkların kaynağıdır. “Kendi emeğiyle yaşamayı dinî bir temel olarak tanıyan adam hangi zorbalığı yapabilir ?” Kapitalizm refah üretmeden zenginlikler ve zenginler yaratırken insanların emeğini kullanıyor. Gerçekte bu zenginliklerde bunları üreten emek sahiplerinin hakları vardır.

Bu yüzden esnaf ve sanayicilik gibi ahlâkî esaslara bağlanmalıdır. Esnaf ve sanayi odaları sadece teşkilatın çıkarlarını gütmemeli ahlâkî bir denetim özelliğini de taşımalıdır. İnsanları bütün ömürlerini sadece kazanç peşinde koşmaktan kurtarmak, onların insanlıklarını ön plana çıkarmak gerekir. Yani ahlak konusunu tüketicinin korunması ile sınırlı tutmamak gerekiyor.

Bizim de mensup olduğumuz İslâm geleneği toplum ve iktisat anlayışı nizâm kavramına dayalı bir denge fikrini esas alır. İçtimaî ve iktisadî çelişkiler Batıda olduğu gibi denge unsurlarını oluşturmamıştır. Bu sistemde modelinde sınıflaşma değil işbölümü, emek-sermaye çelişkisi değil emek-sermaye işbirliği vardır. Sömürü anlayışı değil hizmet anlayışı hakimdir.

Bu düşüncenin en önemli unsurlarını insan sevgisi, merhamet, adalet ve kul hakkı gibi ahlâkî ilkeler oluşturmaktadır. Kişinin toplumun çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutması bunun asgarî şartıdır.

Kul hakkını esas alan İslâm ekonomisinin günümüzde varolduğunu söylemek zordur. Bu yüzden "İslâm iktisadı" çalışmaları gelir dağılımını olumlu yönde etkilemeyen kurumların teorisini yapmaktan çok, insanca bir hayat tarzı ve yeni bir uygarlık ile ilgili sorunları ele almalıdır.

Gelir dağılımının son derece bozuk olduğu İslâm toplumlarında (Türkiyede % 5’lik en zengin ile en yoksul kesim arasında 25 kat gelir farkı vardır) iş ahlâkının ve iş barışının hatta toplum barışının sağlanması imkansızdır. Bu yüzden ortaya çıkan toplumsal gerginliklerin büyümemesinin temel sebebi aile, akrabalık ve komşuluk geleneklerinin hala varlığını sürdürmesidir. Modern kapitalizmin hor gördüğü bu tür gelenekler toplumlarımızdaki gerginlikleri azaltan en önemli faktördür.

Kapitalist dünya sisteminin edilgen bir üyesi olan ve hala “gelişmekte olan” ve Güney ülkeleri arasında yer alan İslâm ülkelerinin etken ve hakim olmalarının sırrı iktisadın da temelinde yer alan ahlâkın tekrar önemsenmesinde bulunmaktadır.

Günümüzde dünya sistemi içersinde müslümanların etken değil edilgen olmaları, İslâm ülkelerinin dünyanın gelir dağılımı en bozuk ülkeleri olmaları öncelikle ahlâkî bir problem gibi görünmektedir.



1 Sombart kapitalizmin Batı'ya sağladığı imkanları, "Zengin olduk, çünkü ırklar ve milletler bizim için tamamen öldüler, bizim için kıtalar ıssızlaştı" ifadesiyle sömürgeciliğe bağlar. Bkz. Sée, Henri, Modern kapitalizmin doğuşu, (Çev. T. Erim), İst. 1970, 43; XVI. yüzyılın ilk yarısında İspanyol Cortez Aztek, Portekizli Pizarro İnka uygarlıklarını kısa sürede ‘her türlü zulüm ve alçaklık’la yokettiler. Altın elde etmek için Aztek ve İnkaların yokedilmeleri hakkında bkz. Cipolla, Fatihler, Korsanlar, Tüccarlar, (Çev. T. Altınova), İst. 2003, 2-3; Yelken ve Top, (Çev. A. Kayabal), İst. 2003, 75; “Coğrafî keşiflerden sonra Avrupa devletleri açgözlükte ve barbarlıkta birbirleriyle yarıştılar”. Baharat ticareti için Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler, İspanyollar ve Fransızlar insanları fakir düşürdüler, köleleştirdiler ve kimilerinin de ‘kökünü kuruttular”: Dalby, Andrew, Tehlikeli Tatlar, Tarih Boyunca Baharat, (Çev. N. Pişkin), İst.2004, 11.

2 Ahî Ahmed Erdebilî, Kitabul-Fütüvve v. 99b; Hartburtî, Tuhfetul-Vasaya, v. 109 (SüleymaniyeKtp. Ayasofya Kit. No. 2049)

3 Kuşeyrî, Risale, Mısıtr 1319, s. 112.

4 Muhyiddîn b. Arabî, Fütühâtül-Mekkiye, c. I, Bulak, 1269, s. 262

5 M. Cevdet, Zeyl alal-Fasl Ahiyyati'l-Fityan, İst. 1351/1932.

6 L. Massignon, "Sınıf", İslam Ansiklopedisi, X,

555-556; "Guild, Islamic", Enyclopaedia of the social sciences, VII-VIII, 214-216.



7 M. Cevdet, Zeyl ala'1-fasl "Ahiyyati'l-fityan", İst. 1351/1932, s. 34, 47, 48, 153, 161.

8 Anadolu’da ahi teşkilatının oluşmasından önce Azerbaycan’da esnaf ve sanatkarlar için ahi ünvanı kullanılıyordu. Özellikle Güney Azerbeycan, Ahlat, Bitlis ve Erciş çevresinde hüküm süren Ahlatşahlar (Sökmenoğulları) hanedanı (1100-1207) döneminde ahilerin bu bölgede yaygın olduklarını biliyoruz. Anadolu’daki ilk ahiler de Azerbaycan’dan ve Sökmen ilinden gelenlerdir. Teşkilatın kurucusu Nasıreddîn el-Hoyî (Ahi Evren) de bu Sökmen bölgesindendir. Bkz. Bayram, Mikail, “Ahiliğin Selçuklulardan Osmanlılara İntikali”, Esnaf ve Ekonomi Semineri, Bildiriler, 2003, I, 94.

9 Selçuklu sultanlarının iskan siyasetinde ilim adamları, ticaret ve sanayi erbabı, vasıflı işgücü ile birlikte değerlendirdikleri sofi ve dervişlerin de fütüvvet-ahilik geleneğiyle yakın ilişkileri vardı. Bkz. M. Bayram-A. Debbağoğlu, İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi, I, 90; Cahen, 1979, 197.

10 Bayram, “Ahi Evren", İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi, I, 93-4.

11 Sombart kapitalizmin Batı'ya sağladığı imkanları, "Zengin olduk, çünkü ırklar ve milletler bizim için tamamen öldüler, bizim için kıtalar ıssızlaştı" ifadesiyle sömürgeciliğe bağlar. Bkz. Sée, Henri, Modern kapitalizmin doğuşu, (Çev. T. Erim), İst. 1970, 43; XVI. yüzyılın ilk yarısında İspanyol Cortez Aztek, Portekizli Pizarro İnka uygarlıklarını kısa sürede ‘her türlü zulüm ve alçaklık’la yokettiler. Altın elde etmek için Aztek ve İnkaların yokedilmeleri hakkında bkz. Cipolla, Fatihler, Korsanlar, Tüccarlar, (Çev. T. Altınova), İst. 2003, 2-3; Yelken ve Top, (Çev. A. Kayabal), İst. 2003, 75; “Coğrafî keşiflerden sonra Avrupa devletleri açgözlükte ve barbarlıkta birbirleriyle yarıştılar”. Baharat ticareti için Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler, İspanyollar ve Fransızlar insanları fakir düşürdüler, köleleştirdiler ve kimilerinin de ‘kökünü kuruttular”: Dalby, Andrew, Tehlikeli Tatlar, Tarih Boyunca Baharat, (Çev. N. Pişkin), İst.2004, 11.

12 Fütüvvet ve fütüvvetnâmeler hakkında geniş bilgi için bk. Abdülbaki Gölpınarlı, "İslâm-Türk İlle­rinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları", İÜİFM, XI, İst. 1952, s. 354; Aynı yazar "Şeyh Seyyid Gaybi oğlu Şeyh Seyyid Hüseyin'in Fütüvvetnâmesi, İÜİFM, XVII, İst. 1960, s. 27-155; Franz Taeschner, "İslâm Ortaçağında Fütüvva Teşkilâtı", İÜİFM, XV, İst. 1955; Aynı ya­zar, "İslâm'da Fütüvvet Teşkilâtının Doğuşu Meselesi", Belleten, 142, Ankara 1972, s. 209-210; "Fütüvvetnâme", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, III, 262.

13 Bu ilkeler için bkz. Msl. Kuşeyrî, Risale, Mı­sır, 1319, s. 112; Muhyiddîn b. Arabî, Fütûhâtu'l-Mekkiye, I, Bulak, 1269, s. 262; Erdebilî Kitabu'l-fütüvve, v.100b. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Kit. Nu. 2049 da kayıtlı Mecmuatu'r-resail fi't-tasavvuf içinde.

14 Erdebilî, v. 100b.

15 Sülemî'nin naklettiği ifadeler için bkz. age. s. 79a-90b.

16 Kuşeyrî, age, s. 112-114

17 Sühreverdî, age, v. 159a.

18 Abdullah el-Ensarî, Menazilü's-Sâirîn, Mısır, 1327/1909, s. 24 ve aynı yazarın fütüvvetnamesi, age, v. 149a.

19 Kaşânî, Şerhu Menâzili's-Sairîn, Millet Ktp. No. 0.895/1, s. 109

20 Muhyiddîn b. Arabî, age, s. 269-273.

21 Sülemî, age, v. 79a-89a; Kuşeyrî, age, s. 112-114.

22 Sülemî, age, v. 79a; Kuşeyrî, age, s. 112.

23 Sülemî, age, v. 79b.

24 Sülemî, age, v. 79b; 87b.

25 Sülemî, age, v. 87a; Kuşeyrî, age, s. 112; Muhyiddîn b. Arabî, age, s. 273.

26 Sülemî, age, v. 79b; Kuşeyrî, age, 114.

27 Sülemî, age, v. 94a, 95b.

28 Sülemî, age, v. 87a; Kuşeyrî, age, s. 112-113.

29 Sülemî, age, v. 87b, 97a.

30Sülemî, age, v. 89b.

31Sülemî, age, v. 90a; Kuşeyrî, age, s. 112.

32 Muhyiddîn b. Arabî, age, s. 270-1.

33Sülemî, age, v. 85a, 88b.

34 Muhyiddîn b. Arabî, age, s. 270.

35 Erdebili, age, v. 100b; İbn Ca'dveyh, age, v. 35a, Kuşeyrî, age, 113.

36 Ahilik konusunda genel bilgi için bk. A. Tabakoğlu, "Sosyal ve İktisadi Yönleriyle Ahilik", XII. Milletlerarası Ahilik ve Esnaf Sempozyumu'na sunulan tebliğ, Ağustos, 1984; M. Bayram-A. Tabakoğlu "Ahî", İstâmî Bilgiler Ansiklopedisi, 1, 89.

37 Turan, Osman, Selçuklular zamanında Türkiye, İst.1971, 297-8; 1980, 357; Cahen, Claude, Osmanlılardan önce Anadolu'da Türkler (Çev, Y. Moran), İst. 1979, 197.

38 Köprülü, 1972, 118. Ahiler ve bunların kadın kuruluşu bacılar genellikle Moğollarla mücadele halindeyken Mevleviler Moğolları sisteme kazanma yolları aramaktaydılar. Maamafih XIV. yüzyılın ikinci yarısında yazan Karamanlı tarihçi Şikarî, XIII. yüzyılın ikinci yarısının ortalarındaki Siyavuş isyanında Konya'daki ahilerin Karamanlılar'dan yüz çevirip Moğollar'dan yana çıktıklarını belirtiyor. Bkz. Werner, Ernst, Büyük bir devletin doğuşu, İst. 1986, I, 111.

39 Arnakis, G. G. "Futuwwa traditions in the Ottoman Empire" Journal of Near Eastern Studies, XII, S. 4 (Oct. ), 1953, 238-9.

40 Köprülü, M. Fuad, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu, Ank. 1972, 117.

41 Roma'da, Mısır'da, Çin'de ve Hindistan'da eskiden beri esnaf birlikleri mevcuttu. Ancak bunların önemleri önce İslâm, sonra Katolik dünyasında olduğu kadar hiçbir yerde söz konusu olmamıştır. Bkz. Kessler, Gerhard, İktisat tarihi, İst. 1940, 124-6.

42 Cahen, 1979, 195.

43 Akdağ, Mustafa, Türkiye'nin içtimai ve iktisadî tarihi, İst. I, 434; Örnekler için bkz.Grousset l’Empire du Levant,

44 Cevdet, M., "İslâm-Türk teşkilat-ı medeniyesinden ahiler müessesesi", Büyük Mecmua, Nu. 5-10, İst. 1919, 122-3.

45 Köprülü, 1972, 154-6.

46 L. Massignon, "Guild-Islamic", Encyclopaedia of the social sciences, VII-VIII, 214-216; "Sınıf", İslâm ansiklopedisi, X, 555.

47 Âşıkpaşazâde tarihi, (Neşr. F.Giese), Leipzig, 1929, 213; Âşık Paşazâde, Osmanoğullarının Tarihi, (Hazırlayanlar Kemal Yavuz-Yekta Saraç), İst.2003, 298.

48 Mikail Bayram, Ahmet Tabakoğlu, "Ahî", İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi, 1, 89

49 Giese, 1925, I, 163.

50 Özellikle ahiler Moğollara ciddi direniş göstermişlerdir. Bkz. Turan, 1971, 440, 461, 561, 567, 593, 604, 619.

51 İbn Battuta 'ahi' tabirini sadece bu kurumun önderleri için kullanmaktadır. Bkz. Tuhfetu'n-nuzzar, Kahire, 1322, 215-41.

52 İbn Battuta, 22-323; Cevdet, 1919, 160, 170, 208.

53 Ahiliğin Selçuklularda ve Osmanlı devleti'nin kuruluşunda oynadığı hayat rolün farkına XX. yüzyılın başlarında, özellikle Osmanlı devleti'nin kuruluşu tartışmaları sırasında varılmıştır. Osmanlı devleti'nin ilerleyen yüzyıllarında ahilik unutulmuş ve hatta olumsuz bir anlam bile kazanmıştı. Hatta M. Nuri Paşa XIX. yüzyılın sonlarına doğru yazdığı eserinde ahilerden mütegallibe (zorba) olarak bahseder. Bkz. Netayicu'l- vukûât, 2. bs. İst. 1294, I, 8. Yine bu bilgi aşınmasından dolayı Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'daki Ahi Mesut yöresinin ismi Etimesgut olarak değiştirilebilmiştir.

54 Bu yüzden esnaf teşkilatına katılma tıpkı fütüvvete giriş gibi, şerbet içme, şedd kuşanma ve şalvar giyme ile olmaktadır. Bir çeşit kuşak olan şedd sonraları peştemal halini almış ve ustalara takılmaya başlanmıştır.

55 Özellikle Melamîlik-Bayramîlik, Bektaşîlik ve Mevlevîlik fütüvvet, ahi ve esnaf zümreleriyle yakın ilişki kurmuşlardır. Tarikat ıstılahları esnaf için de kullanılmaktadır: Esnaf, ehlü'l-hak (hak ehli) veya ehlü't-tarik (yol, tarikat ehli) diye de anılmaktadır. Esnaflığa katılan genç 'şeriat, tarikat, hakikat ve marifet cemaatine' katılmaktadır. Bkz. Arnakis, 1953, 246.

56 İstanbul'un fethinden sonra saraçhânenin Fatih camiinin yakınında yapılması saraç çıraklarının sabahları Fatih medreselerine devam edebilmelerini sağlamak içindi. II.Mahmut tarafından da 1825 yılında neşredilen bir fermanla "İslâm ilkelerini öğrendikten sonra geçimi sağlamak üzere çalışmak gerektiği" vurgulanmış ve "esnaflığa girebilmek için mektepte ilmihal ve İslâm'ın şartlarını öğrenmek lazımdır. Bunu belirten bir izin tezkiresi olmadan kimse esnaflığa kabul edilmemelidir" denilerek yeni mektepler açılmış ve esnafa asgari bir kültür ve bilgi sağlama işi düzene sokulmaya çalışılmıştır. Bkz. O. Nuri, 1922, 614-6

57 Esnaf teşkilatı için bkz. O. Nuri, Mecelle-i umûr-ı belediye, Dersaadet, 1922, I, 302-575; Uluçay, Çağatay, XVII. yüzyılda Manisa'da ziraat, ticaret ve esnaf teşkilatı, İst.

1942, 32-4, 113-120; Hasan, Hacı Şeyhoğlu, Çankırı'da ahilikten kalma esnaf ve sohbet teşkilatı, Çankırı.1932, 10-19; Kal'a, 1998. Bu konuda ayrıca Bkz. Kütükoğlu, Mübahat, "Osmanlı iktisadî yapısı" Osmanlı devleti ve medeniyeti tarihi içinde, İst. 1999, s. 606-613.



58 Esnaf teşkilatında çalışma düzeni hakkında bkz. Massignon, "Sınıf", s. 556, "Guild-İslâmic", s. 214-6; Uluçay, 1942, 105-111; O. Nuri, 1922, 559-613; Gölpınarlı, 1949-50, s. 90-9; Hasan, 1932, 8-12.

59 Esnafın bir iç cezalandırma sistemi de vardı. Cezaya yolsuzluk veya erkan denirdi. Anlaşmazlıklarda yetkili esnaf şeyhi idi. Böylece güçlü bir iç denetim sistemi kurulmuştu. O. Nuri, 1922, 610-3; Gölpınarlı, s. 82. Yine müslüman olmayan esnaf ta teşkilat içerisinde aynı disipline uyuyorlar ve aynı geleneği sürdürüyorlardı. Mesela yakın zamana kadar İstanbul Kapalıçarşısı açılırken yapılan duaya müslüman olmayan esnaf ta katılırdı. Çarşının sosyal güvenliğini sağlayan sandığa onlar da para verir ve gereğinde sandıktan para alırlar veya yardımdan faydalanırlardı. Bkz. Gölpınarlı, 1949-50, s. 94.

60 Eğer gerçekten halk ihtiyaç duyuyorsa kendiliğinden açılan dükkanlar kapatılmaz ve kadroya geçirilirdi. Bu durum öncelikle esnaf teşkilatının bir iç meselesi olarak halledilirdi. Bkz. Cevdet, Belediye, 7162 (Başbakanlık Osmanlı Arşivi): 1178/1764. Gedik usûlü vakıflara gelir kaynağı bulma amacıyla oluşturulmuştu: M. Nuri, IV, 100.

61 Cevdet, Belediye, 5020: 1198/1784.

62 Mühimme, 10, s. 157/237: 979/1572.

63 Belgeler tahsislere uyulmasını ve hammaddelerin muhtekirlere verilmemesini ısrarla belirtmektedirler: Cevdet, Belediye, 6366: 1204/1789. Bu tahsislerde, özellikle stratejik maddelerde devlete bir öncelik tanınmıştır. Bkz. Mühimme, 10, s. 225/344: 979/1572.

64 Cevdet, Belediye, 3735: 1136/1724.

65 İnalcık, Halil, The Ottoman Empire, The Classical Age 1300-1600, London, 1973, 207.

66 Tabakoğlu, Gerileme dönemine girerken Osmanlı maliyesi, İst. 1985, 276.

67 Ahi Evren'in postuna oturan (postnişîn) bu zatlara Ahibaba da denirdi. Bazı yerlerde esnaf şeyhine Ahibaba vekili denmesi bu bağlılığın bir ifadesidir. Bkz. Hasan, 1932, 8. Bursa gibi bazı şehirlerde de Ahibaba vekilliğini tarikat şeyhleri yapıyorlardı. Bkz. Turgal, H. Fehmi, Ahilere dair halktaki bilgiler", I, Halk Bilgisi Haberleri, İst.

1940, 102, 152.



68 Hamdija Kresevljakoviç 1887 yılına kadar Bosna'da mevcut bulunan debbağ esnaf birliğine Ahi Evren'i temsilen Kırşehir'den şeyh (ahibaba) geldiğini bildirmektedir. Bkz. Gölpınarlı, 1949-50, s. 94; Taeschner, 1955, 24; Arnakis, 1953, 246-7.

69 Burada, Evliya Çelebi'den naklen, Sultan Süleyman'ın ayaklanma alametleri sezdiği bir kısım askeri, esnafla tehdit edip ayaklanmayı önlediğini hatırlatabiliriz. Bkz. M. Cevdet, 1932, 208.

70 Tarus, 1947, 42; O. Nuri, 1922, 602; Esnafın üç sembolü vardı: Silah, bayrak ve davul (tabl ve kudüm). Bunlar, gezi, geçit resmî, merasim ve isyanlarda ortaya çıkarılırdı. Bkz. Uluçay, 1942, 104-5.

71 Naima, Mustafa, Tarih, İst. 1283, V, 101; İnalcık, 1973, 161; Barkan, Ö.L."Osmanlı imparatorluğu'nda esnaf cemiyetleri" İÜİF.M. C. 41, S. 1-4, İst. 1984, 41.

72 Tabakoğlu, 1985, 218-220.

73 O. Nuri, 1922, 701-3.

74 Tabakoğlu, 2005, 293, 329.

75 Tabakoğlu, 2005, 292.

76 Genç, Mehmet, Osmanlı imparatorluğunda devlet ve ekonomi, İst. 2000, 215.

77 MM. 7534, s. 959: 984/1576. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi)

78 Kütükoğlu, Osmanlılar'da narh müessesesi ve 1640 tarihli narh defteri, İst. 1983, 9-12.

79 MM. 1797, s. 59:976/1569.

80 Cevdet, Belediye, 471:1181/1768.

81 Kanunname-i ihtisâb-ı İstanbul, s. 340. Bazan bu oranın % 40 a kadar çıktığı olurdu. Ahmed Lütfi, Mir'at-ı adalet, İst. 1304, 88.

82 Kütükoğlu, 1983, 16.

83 Kütükoğlu, 1983, 17-8; Ayrıca muhtesib her ay pazarbaşına bir fiyat listesi vermekle yükümlüydü. Bkz. Sahillioğlu, 1967, 37-8.

84 Mühimme, 7, s. 266/750:975/1568. A. Refik, 1935, 103/46: 995 /1587.

85 Cevdet, Belediye, 6752:1200/1785.

86 Cevdet, Belediye, 459:1184/1770.

87 A. Refik, 1935, 110: 981/1573.

88 Cevdet, Belediye, 7279: 1144/1732.

89 Mühimme, 5, s. 542/1485: 973/1565.

90 Mühimme, 12, s. 220/460.

91 Mühimme, 5, s. 131/304: 973/1565.

92 Cevdet, Belediye, 4378:1148/1736: Cevdet, Belediye, 3172: 1181 /1767.

93 Mühimme, 6, s. 79/162; s. 84/172: 972/1564; Mühimme, 6, 377 /800: 972/1564.

94 Cevdet, Belediye, 5935: 1183/1769.

95 Cevdet, Belediye, 3223:1147/1734; Cevdet, Belediye, 4612: 1177 /1763.

96 Ortaylı, 1987, 164.

97 Mesela, Otlukbeli Savaşı'ndan sonra Fâtih Sultan Mehmed, Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan'ın sarayındaki sanatkârları İstanbul'a getirmişti. Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXIII, 267

98 Cipolla, Zaman Makinesi, (Çev. T. Altınova), İst. 2002, 9.

99 Ülkede 'fünûn ve sanayiin' geliştirilmesi maksadıyla ecnebi ustalar marifetiyle yaptırılan çuka fabrikasına dair bkz. Cevdet, İktisat, 275: 4 10 1219/II 1805.

100 Sahillioğlu, Halil, "Onbeşinci yüzyılın sonu ile onaltıncı yüzyılın başında Bursa'da kölelerin sosyal ve ekonomik hayattaki yeri'", ODTÜ Gelişme Dergisi Özel Sayısı,

1979-80, 76-80.



101 Sahillioğlu, 1979-80, 123.

102 Mesela asgari ücret alan bir işçi, çıplak ücretiyle günlük olarak 1551'de 1285 gr., 1640'ta 1427 gr, 1825'te ise 4130 gr. koyun eti alabiliyordu. Kalifiye işçilerin ücretleri için bu rakamlar sırasıyla 6425, 5711 ve 6425 gr.lara çıkmaktaydı. Bu konuda Bkz. Tabakoğlu, 1989, 97.

103 Ökçün-Boratav-Pamuk, "Osmanlı devletinde ücretler", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi (TCTA), III. 1985, 753-9.

104 Eldem, Vedat, Osmanlı imparatorluğunun iktisadî şartları hakkında bir tedkik, 2. bs. Ank. 1994, 6,145.

105 Uluçay, 1942, 15, 96, 101; Şeyhoğlu Hasan, 1932, 13. Esnaf sandığına gayr-i müslim esnaf ta katkıda bulunur ve yardımdan faydalanırdı. Gölpınarlı, 1949-50, 94.

106 Mesela İstanbul Kapalıçarşısındaki bedesten Ayasofya evkafından idi. Bu vakfın, dolayısıyla bedestenin nazırı da Rumeli kazaskeri idi. Bedesten esnafının sandığının sermayesinde tüccarın payları gibi yetimlerin de malları vardı. Cevdet, İktisat, 1803: 1261-2/1845-6.

107 Çağatay, Neşet, Bir Türk kurumu olan ahilik, Ank. 1989, 134-6.

108 Barkan, "Avârız", İktisat ve Ticaret Ansiklopedisi, II, İst. 1947, II, 121; Şeker, 1987, 145-9.

109 Eldem, 1994, 140.

110 Aslında askeri zümrelerin ticaretle uğraşmaları yasaktı: Mühimme, 12, s. 37/77: 978/1571. Bunlar, teorik olarak, emekli olmadıkça evlenemezler ve esnaflık yapamazlardı. Bkz. M. Nuri, I, 168. Fakat zamanla bu yönde fiili bir durum ortaya çıkmış ve devlet durumu kabullenmişti: A. Refik, 1935, 134: 996/1587.

111 Bu konuda Bkz. Ülgener, Sabri, "XIV. asırdan beri esnaf ahlakı ve şikayeti mucip bazı halleri, İÜİF.M. XI. İst. 1955, 392 vd.; Uluçay, 1942, 19-20; Massignon, "Sınıf", s. 214-6.

112 Baykara, Tuncer, "Yeniçeri ocağının kaldırılmasının sosyal sonuçları", Sultan II. Mahmud ve Reformları Semineri, İst. 1990, 147-155.

113 Pamuk, Şevket, Osmanlı-Türkiye iktisadî tarihi, 1500-1914, İst. 1988, 177.

114 Pamuk, 1988, 227.

115 Bu kuruluşlara hammadde ve makine ithalinde gümrük muafiyeti, yer tahsisi gibi teşvik tedbirleri uygulanmaktaydı. Bu imtiyazlar satılıp devredilemezdi. Bunların Osmanlı tebasından işçi çalıştırmak, Osmanlı hukukuna tabi olmak ve yazışmaların Türkçe olması gibi yükümlülükleri de vardı. Fakat Devlet'in sanayii teşvik tedbirleri gibi yerli sanayi kurma girişimleri de arzulanan başarıya ulaşamamıştır. Bu başarısızlıkta Avrupanın kitlevi üretimiyle rekabet edememek kadar XIX. yüzyılın Japonya, Rusya ve Prusya'sında yapıldığı gibi geniş köylü kitlelerinin sınai mal talebini oluşturamamanın da etkisi vardır. Bkz. Ortaylı, 1987, 160.

116 Ortaylı, İlber, İmparatorluğun en uzun yüzyılı, 2. bs. Ank. 1987, 164-5.

117 Bu konuda Bkz. Giz, Adnan, "Osmanlı devleti'nde ticaret, sanayi odaları ve borsalar", TCTA. 1985, 748-52.

118 Massignon, 1966, 555.

119 Günümüz Türkiye’sinde, modern büyüme telakkisinin dışında varlığını sürdüren, üstelik dünya ölçüsünde bir marka oluşturan Ali Muhiddin Hacı Bekir firmasını, 1777’ye dayanan tarihiyle yurdumuzun en eski firması olma özelliği yanında esnaf sisteminin başarılı bir örneği olarak zikretmeliyiz.




Yüklə 289,77 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin