Türkler ve irak kürtleri arasinda güven tesiSİ proje lideri: david L. Phillips haziran, 2009 the atlantic council abd



Yüklə 140,37 Kb.
səhifə2/4
tarix03.01.2019
ölçüsü140,37 Kb.
#89684
1   2   3   4

ABD GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI

Irak’ın parçalanma olanağı halen vardır. İç savaş, kaçınılmaz olarak insani açıdan büyük tehlikelerle sonuçlanacak ve Türkiye ile Orta Doğu’ya da yansıyacak stratejik sonuçlar doğuracaktır. Irak’ın batışı, küresel krizin çözümü için ABD liderliğine acil ihtiyaç duyulduğu bir sırada, ABD’nin azalan otoritesini ve gücünü vurgulayan bir etken olacaktır.

ABD, müttefik olarak, Türkiye ve Irak Kürdistanı arasında bir seçim yapma konumunda kalmak istememektedir. Türkiye NATO’nun, ABD ile birlikte Kore’de kahramanca savaşan ve soğuk savaş sırasında Birliğin doğu kanadını temsil eden değerli bir üyesidir. Türkiye, Afganistan için Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücünü iki kez yönetmiş olup, NATO’nun bu ülkedeki çabaları için halen vazgeçilemez konumdadır. Türkiye’nin işbirliği, Irak’tan askeri birliklerin ve malzemelerin kuzey rotası yoluyla çekilebilmesi için de elzemdir.

KBY, ABD birliklerinin, Irak içindeki terör saldırılarına hızlı bir biçimde karşılık vermeye hizmet edebilmelerini sağlamak üzere Irak Kürdistan’ında kalıcı askeri üsler kurması için ABD’yi davet etmiştir. Bu teklif, ülkelerinin tam bağımsızlığa kavuşmasını isteyen Iraklıların canını sıkmakta ve ABD’nin nezdindeki stratejik değerinin azalmasını istemeyen Türkiye’yi kızdırmaktadır.

Henüz işlenmemiş enerji kaynaklarıyla Irak Kürdistanı, hem ABD hem de Irak enerji güvenliği için kritik konumdadır. Kerkük, batı pazarlarına petrol taşıyan Ceyhan boru hattı için önemli bir sevkiyat noktasıdır. Süleymaniye’nin doğusunda Chamchamal’daki ve Kerkük’te Qader Karam yakınındaki doğal gaz alanları, Avrupa pazarları için alternatif enerji kaynakları konumundadırlar. Irak gazı, aynı zamanda Nabucco boru hattının karlılığını arttıracaktır.

AVRUPA GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI

AB ve NATO üyesi ülkeler, ABD’nin Irak’taki hedeflerini gerçekleştirmesini beklemektedirler. Bunu başaramaması, Irak’a olan bağımlılığını sürekli hale getirerek, yeniden yapılandırılmasında daha fazla rol alması için AB’ye başvurulan Afganistan’daki ABD kapasitesini sınırlandıracaktır. Irak veya Afganistan’da şiddetin ağırlaşması, Avrupadaki Müslümanların da dahil olacağı, dinlerarası ve toplumsal gerilimleri alevlendirecektir.

Avrupadaki enerji tüketicileri, Irak enerji kaynaklarını, Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltacak bir yol olarak görmektedirler. Hidrokarbon ve gelir Paylaşımı yasalarının kabul edilmesine ilave olarak, Irak’ın istikrarı ve Türkiye-KBY ilişkileri, yeni enerji kaynakları geliştirme ve bunları batı pazarlarına ulaştırmada kritik faktörlerdir.

TARİH ÜZERİNE İNŞA ETMEK

TÜRKİYE’DEKİ KÜRTLER

Atatürk (bütün Türklerin babası) olarak bilinen Mustafa Kemal, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetini yaratmak için Osmanlı imparatorluğun’un kalıntılarını birleştirdi. Atatürk, her ne kadar Avrupa standartlarında bir ülkeye kurmaya kendini adamış ise de Avrupa’nın niyetlerine karşı temkinli idi. 1920 tarihli Sevr Anlaşması, Türkiye’yi bölerek İmparatorluğu üçte biri alana indirdi, Kürtlere de kendilerine ait bir ülke sözü verdi. Atatürk Sevr’I reddetti ve Türkleri bir “Kurtuluş Savaşı”na yönlendirdi. Savaşta zafer kazandı ve Sevr’i ipral ederek, 1923 tarihli Lozan anlaşmasını onun yerine koymakta başarılı oldu. 1925’te Kürtler, Osmanlı idaresi altındaki bağımsızlığa tekrar kavuşmak için ayaklanma başlattı, fakat isyan vahşice bastırılarak liderleri Diyarbakır merkezindeki meydanda idam edildiler. 1937 Tuncelli isyanından sonra, Türkiye, Kürtlerin mevcudiyetini reddeden ve onlardan “dağ türkleri” olarak bahseden acımasız önlemleri yürürlüğe koydu. Kürtçe dili, kültürü ve coğrafik yer isimleri yasaklandı. Türkiye’nin 12 Eylül 1980’deki askeri darbesine kadar söz konusu gerilimler içten içe kaynamaya devam etti.

1970’de Abdullah Öcalan, bir Kürt devleti yaratmak amacıyla Marksist Leninist bir organizasyon biçiminde PKK’yı kurdu. PKK, Kürt kimliğinin şiddet yoluyla ifadesidir. Türkiye’deki Kürtlerin birçoğunun kötü ve acımasız olarak gördüğü Türk devletine, karşı duruşunda kendisine kamuoyu desteği kazanmak için çalışır. Öcalanın kontrolu altında PKK, Stalinist disiplinle çalışan katı bir hiyerarşiye sahip bir organizasyondu. Öcalan, kendisi gibi düşünmeyenleri vahşice bastırdı, muhalifleri tasfiye etti ve Türk kurumlarının yanlısı elitlerin yanısıra, devlet kurumları için çalışan (öğretmen, doktor, hemşire, vb.) kişileri de hedef aldı. Finans kaynakları olarak “devrim vergileri” toplamanın yanısıra, gasp, fidye, adam kaçırma, silah kaçakçılığı, haraç ve esrar ticareti eylemlerinden yararlanıyorlardı. PKK’nın geliri, zirve yaptığı sıralarda, yılda 500 miyon dolar rakamlarına ulaşmıştı.

Türkiye, PKK’ya olan kamu desteğini ekonomik gelişim yoluyla kurutmaya çalıştı. Kürt bölgelerinde, 1983-1992 yılları arasında yaşanan %30’luk işsizlik oranı ile mücadele etmek için Türkiye, Dicle ve Fırat nehirlerini, 2.3 milyar dolarlık Atatürk barajı da dahil, 20 baraj ile kullanmayı tasarlayan çok büyük bir sulama ve hidroelektrik planı olan GAP projesine 20 milyar dolarlık yatırım yaptı. Proje 1.7 milyon hektarlık bir alanın sulanmasını, tarımsal üretimi 7 kat artırmayı, kişi başına geliri üç katına çıkarmayı ve 3.3 milyon yeni iş imkanı yaratmayı hedefliyordu.

Türk hükümeti, aynı zamanda bir demir yumrukla yanıt verdi. 1978 yılında hükümet, bazı güneydoğu illerinde sıkıyönetim uygulamaya başladı: Diyarbakır, Batman, Şırnak, Mardin, Siirt, Hakkari, Bingöl ve Tunceli, “kritik şehirler” olarak adlandırılarak, özel bir idari yasa ile yönetilmeye başlandı. PKK destekçisi ve uzantısı konumundaki Kürt politik partilerini (HEP, DEP, HADEP, Kongra-Gel,vb.) yasakladı. Hükümet, PKK sempatizanı olduklarında şüphenilen yüzlerce kişiyi öldüren ölüm mangalarının arkasında durdu. 1989 ile 1996 yılları arasında Kürt direnişi ile bağlantısı kurulan 1,500’den fazla kişi, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. 1991 ile 1997 arasında 500’e yakın kişi kayboldu ve 1983-1994 arasında çoğu Kürt olan 230 kişi, polis gözetimindeyken işkenceden öldü. Kürdü Kürdün karşısına çıkartan hükümet, “korucu sistemi” içerisinde 60,000 milisi kiralayarak silahlandırdı. PKK’nın yöre halkı tarafından barındırılıp desteklenmesini önlemek amacıyla, 2 milyon Kürdü köylerinden çıkaran köy boşaltma politikası uygulandı. PKK ile çatışma, 1984’ten beri, çoğunluğu sivil olmak üzere 30,000 hayata mal oldu.

Öcalan’ın 1999 yılında tutuklanmasından sonra çatışma, rota değiştirdi. Avrupa Birliği, Türkiye’nin üyelik başvurusunu, 1999 yılında aday üyelik statüsünü bahşederek, ciddi bir biçimde dikkate almaya başladı. 2002 Kopenhag zirvesinde AB, ortaklık görüşmelerine başlamanın önkoşulu olarak Tükiye’nin karşılaması gereken ekonomik ve politik koşulları ana hatlarıyla belirtti. “Kopenhag kriterleri” olarak bilinen bu koşullar, ekonomik reformlar ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü garantileyen sabit kurumları içermekteydi: Erdoğan sürekli olarak Türkiye’nin AB’ye katılımına angaje olduğunu ve Türkiye’nin ordusunu tamamiyle sivil idarenin kontroluna veren düzenlemeler de dahil olmak üzere gerekli reformları takip edeceğini, azınlık haklarında Avrupa standartlarını yakalayacağını teyit etmektedir.

Erdoğan, Kürt kimliğini reddetmenin ters teptiğini fark etmiştir. Baskının Kürt milliyetçiliğini ve PKK desteğini arttırdığını anlamıştır. Politik sistemi liberalize eden, basın, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaları kaldıran yasal ve anayasal reformları gayretle takip etmiştir. Türkiye idamı kaldırdı, ceza yasasını revize etti, kadın haklarını kuvvetlendirdi, azınlık dillerinde yayın hakkını serbestleştirdi, mahkeme kararı olmadan rastgele aramalara son verdi ve işkenceye karşı sıfır tolerans politikasını gerçekleştirdi. Devlet güvenlik mahkemelerini yürürlükten kaldırmak, yargının bağımsızlığını genişletmek ve hapishane sistemini düzeltmek üzere önlemler aldı. Anti-terör yasası ile birlikte ceza yasası, suç ve idari işlemler yasasını da değiştirdi. Türkiye aynı zamanda azınlık hakları üzerinde Avrupa sözleşmesinin 6 ve 13. Protokollerini imzalayarak onayladı.

Bunlara ek olarak AKP, Türkiye’nin güçlü ordusu üzerinde sivil otoriteyi kuvvetlendirme görevi gibi oldukça belalı bir işle de uğraştı. 2004 mayıs ayındaki bir anayasal düzenleme, komutanların gözde projelerini finanse etmekte kullanılan bütçe dışı özel hesapları sonlandırdı. Askeri mahkemelerin, barış zamanında sivilleri yargılaması yasaklandı. Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu, koltuk çoğunluğu sivillere verilerek genişletildi ve genel sekreterinin atanma yetkisini hükümet aldı. MGK’nın, sivilleri sınırsız yetki ile sorgulamak gibi güçleri kısıtlandı. Askerin toplantılara çağrısı engellenip, toplantıların sıklığı da azaltılınca, MGK, seçilmiş hükümetin kontrolu altında bir danışma organına dönüştü. Askeri bütçe üzerinde parlamenter gözetim ve bütçeleme işlemi ile ilgili olarak ulusal önceliklerin saydam bir biçimde tartışılması gibi ek önlemlerin alınması da planlanmaktadır.

İlerlemeye rağmen, Avrupa’daki Türkiye eleştirmenleri, Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için reformların uygulanmasındaki gecikmeyi bahane etmektedirler. Fransa ve Hollanda’daki Avrupa anayasası oylamasındaki red oyları kısmen, Türkiye’nin adaylığına karşı bir tepkidir. Avusturya, tam üyeliğin dışında özel statülü üye modelini istemektedir. Diğer AB devletleri de Avusturyanın önerisinin desteklemektedirler.

AB’nin, Türkiye ile müzakereleri 2005 yılında resmi olarak başlatmış olmasına rağmen Türkiye’nin tam adaylık için tüm koşulları desteklemesi süreci 20 yılı buabilir. Bir AB üyesi olan Kıbrıs ile gümrük birliğini onaylamayı reddetmek, müzekerelerdeki gelişmeyi daha da zora sokar. Dökümanlarda 100,000 sayfalık düzenlemeler var. Türkiye azimli bir ilerleme gösterse de, üyelik garanti değildir. Türkiye’de AB üyeliği için halk desteği gittikçe azalmaktadır: 2003’te Türklerin %74’ü AB üyeliğine onay veriyordu, 2007’de bu oran % 49’a, bugün ise % 30’a düştü. Oysa ki Kürtler, hala AB üyeliğinin dönüştürücü etkisine inanıyorlar. Ezici bir üstünlükle, kendi içerisinde kilitli büyük kürdistandansa Avrupanın bir parçası olmayı tercih ediyorlar. Türkiye’deki Kürtler arasında yapılan ankette % 83.3’ü AB üyeliği sorulduğunda olumlu görüş bildirdiler.

Erdoğan, üyelikle ilgili gelişmelerden bağımsız olarak Kopenhag kriterlerine uyumu taahhüt etmiştir. 12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır’da, PKK probleminin sadece askeri önlemlerle çözülemeyeceğinin altını çizmiştir. “Büyük ve güçlü bir ulus, kendi kendisi ile yüzleşmek için gerekli özgüvene sahip olmalı, tarihindeki günahları ve yanlışlıkları teşhis etmeli ve geleceğe emin adımlarla yürümeli…. Demokratikleşme sürecimizden geri adım atmayacağız.” Erdoğan güneydoğu illerindeki sıkıyönetimi kaldırdı. AKP, anayasanın 28. Maddesini değiştirerek Kürtçe üzerindeki yasakları kaldırdı. Eve dönüş yasası, silahlarını bırakmayı kabul eden Kürtlerin geçici olarak topluma kazandırılması imkanını sağladı. Köye dönüş programı, geri dönenlerin evlerini, çiftliklerini, hayvanlarını yeniden kurabilmeleri ve toparlayabilmeleri için bağış sözünü içeriyor.

Erdoğan’ın politik rakiplerinden çoğu reformlara temkinli yaklaşıyorlar. Erdoğan 24 nisan 2007’de cumhurbaşkanlığı için Gül’Ün adaylığını açıkladığında, Gül’ün İslama bağlılığından korkarak adaylığını engellemeye çalıştılar. Erdoğan, erken seçim kararı ile karşılık verdi ve 22 temmuz 2007 tarihli seçimde oyların % 48’ini alarak ezici bir başarı kazandı ve TBMM’deki 550 koltuktan 340’ına sahip oldu. AKP’nin başarısı, PKK- destekli DTP’den daha fazla oy aldığı güney ve güneydoğu bölgesinin desteği ile körüklendi. Kürtler, AKP’ye Kürt dilinde yayın ve eğitimi de içeren kültürel hakların genişletilmesini sağlayacak yasal düznelemeleri için kredi verdi. AKP aynı zamanda yol, okul ve çeşitli sosyal servisler için büyük miktarda kaynak kullanarak destek kazandı, ve muhafazakar değerleri Kürt seçmenine cazip geldi. AKP’nin zaferi Kürt meselesinin şiddet harici metodlar kullanılarak çözülebileceği hususunda umut uyandırdı. Fakat Erdoğan, Anayasa mahkemesi kendisini, Gülü ve partisini Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerinden dolayı yasaklamaya çalıştıktan sonra, gittikçe artan bir biçimde, riskten kaçar oldu. AKP’yi kapatmak için açılan dava, 5’e karşı 6 oyla reddedildi, ancak Erdoğan, Kürt meselesine demokratik çözüm için daha fazla konuşmayı durdurdu ve PKK’ya karşı daha militarist bir yaklaşımı üstlenmeye başladı.

Yerel seçimlerin yaklaştığı 1 Ocak 2009 tarihinde AKP, TRT’de tam zamanlı Kürtçe kanal olan TRT-6’yı başlattı. Erdoğan, kanalın açılışını Kürtçe konuşarak yaptı. Kürt kültürünün varlığını reddeden bir toplumda büyümüş olan Türkler arasında TRT-6 önemli bir etki yaptı, ve Erdoğan’ın Kürtçe konuşması, red politikasını sonlandıran bir sembol olarak önemliydi. TRT-6 kanalının açılması, uluslararası toplum tarafından övgü ile karşılandı.

Uluslararsı toplum, aynı zamanda Kürt meselesi hakkındaki üslup değişikliğini de memnuniyetle karşıladı. Cumhurbaşkanı Gül geçtiğimiz günlerde, “Kürt meselesinde yeni fırsatlar doğmakta” dedi. Türk Genel Kurmayı da kapsamlı bir çözüme iştirak etmeye hazır olduklarını belirttiler. Ancak bazı Türk resmi makamları hala “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” ya da KBY adını kullanmaya yanaşmıyorlar. KBY’den “bölgesel yönetim” ya da “Irak’ın kuzeyindeki yerel Kürt yönetimi” olarak söz ediyorlar.

29 mart 2009 tarihindeki en son yerel seçimler, AKP’nin politikaları, iktidarı ve doğruluğu hakkında bir referendum mahiyetinde idi. DTP, kontrolundaki belediye yönetimi sayısını 56’dan 98’e çıkarttı. AKP çabalarını, Diyarbakır’ın belediye başkanlığı yarışında DTP adayı olan Osman Baydemir’e karşı yoğunlaştırdıysa da, Baydemir oyların % 66’sını alarak kazandı. Seçim sonuçları, Kürtlerin oylarını yatırımlar ve sadakaya karşılık satmayacağını gösterdi. Dahası Kürtler, kendi politik kültürlerini geliştiriyorlar. Her ne kadar Erdoğan DTP’nin kapatılması yönündeki hukuksal çabalara karşı bugüne kadar direndiyse de, yüzlerce DTP personeli, 13 Nisan 2009 tarihinde başlayan ülke çapındaki baskınlarla tutuklandılar. Takip eden hafta, Baydemir 301. maddeye dayanarak mahkum oldu.

IRAK’TAKİ KÜRTLER

Kürtlerin, ihanet ve hayal kırıklığı ile dolu acı bir tarihleri vardır. Eski bir Kürt atasözü şöyledir: “Kürtlerin dağlardan başka dostları yoktur.” Iraklı Kürtlerin, Bağdat’la olan ilişkilerine köklü bir güvensizlik hakimdir. Saddam 1970 bağımsızlık anlaşmasının gereğini yerine getimeyi reddetti ve 1980 ve 1990’lardaki “Araplaştırma” politikası birçok Kürt, Türkmen ve diğerlerinin yer değiştirilmeleri ile sonuçlandı. 1987 yılının haziran ayı ile 6 Eylül 1988 tarihleri arasında Saddam, İran-Irak sınırındaki 30-kilometrelik kuşağa odaklanarak, kuzey Irak’taki tüm “insan varlığını” yok etmenin peşinde idi. 16 Mart 1988’deki meşhur Halabja saldırısına ek olarak, Anfal harekatı sırasında, bilinmeyen sayıda sivil öldü. Körfez savaşından sonra Kürtler toparlandı ve Kerkükü aldılar. Saddam helikopter saldırıları ile karşılık verdi ve dehşet içerisinde kalmış 1 milyondan fazla Kürt’ü dağ geçitlerinden Türkiye ve İran’a sürdü.

Saddam’ın Kürtlere karşı kampanyası sırasında, Türk cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini değiştirmek için bir fırsat gördü. Irak Kürdistanındaki “hemşerileri”nin koruyucusu olarak hareket ederken, Özal Irak Kürtlerini desteklemek için “Operasyon huzur sağlama” kurulumu için çabalara öncü oldu. Bunun devamı olan “operasyon kuzey izleme”, güneydoğu Anadoludaki İncirlik hava üssünün dışında konuşlanmıştı. ABD koruması, Irak Kürdistanına tartışmasız bağımsızlık sağladı. 17 Nisan 1993 tarihinde Özal’ın ölümünden sonra, Türkiye’nin güvenlik kurumu, Irak’ta yeniden canlanan Kürt kimliğinin, özellikle de PKK’nın silahlı ayaklanması ile birlikte Türkiye’deki Kürtleri kışkırtacağı konusunda ısrarlı oldu. Ankara, KBY ile temastan kaçınarak düşmanca bir üslupla engel olma politikası benimsedi.

Türkiye, Bush yönetiminin 2003 yılında Irak’I işgaline kuvvetle karşı çıktı. Erdoğan, bu işgalin, Irak’ın bölünmesine yolaçacak bir iç savaşı körükleyeceği ve İran’ın yükselen etkisini hızlandırmaya yarayacağı hususlarında uyarıda bulundu. Erdoğan aynı zamanda Türk kardeşlerine etnik köken ve dilbirliği açılarından bağlı olan Irak Türkmenlerinin mazlum bir azınlık statüsünde kalacakları hususunda endişeli idi.

Savaşa doğru giden günlerde Erdoğan, yerinden edilmiş insanların sınır boyunca dağılmasını önlemede ve boş bırakıldığında PKK tarafından kullanılabilecek boşluk alanın önceden doldurulmasını sağlayacak olan bir tampon bölgede ısrarcı oldu. ABD ve Türkiye, 31,000 kişilik Türk askeri birliklerinin Irak’ın içerisinde 40 kilometrelik tampon bölgeyi işgal etmesi koşullarını müzakere ettiler. Bu paket aynı zamanda Türkiye için 9,5 milyar dolarlık bir ekonomik destek içeriyordu.

1 mart 2003 tarihinde TBMM, 4. Piyade ordusunun Türkiye üzerinden transit geçmesine onay vermeyi başaramayınca, ABD-Türkiye ilişkileri dibe vurdu. Bu ilişkiler, 2 Temmuz 2003 tarihinde, ABD komutanları, Türk özel güvenlik güçlerinin, Iraklı Kürt politik liderlere suikast planı yaptıklarından şüphelenerek Türk özel güçlerinin 11 üyesini tutuklayıp başlarına çuval geçirerek Irak’tan kovaladıktan sonra daha da bozuldu.

Iraklı Kürt liderler, fedealizmi kabul ettikleri halde Iraklı Kürtler hala bağımsızlık hayal ediyorlar. 2005’te yapılmış olan referendum, Kürtlerin % 95’inin bağımsızlık peşinde olduğu sonucunu vermiştir. 1991’den sonra doğan hiçbir Kürt, federal hükümetin otoritesini yaşamamıştır. Birçoğu Arapça bilmiyor ve Iraklılık konusunda herhangi bir duyguları yok. Kürt bayrağı realitesini, Erbil’deki Kürt parlamentosunu ve Bağdattaki Kürt başkanın varlığını kabul etmek Ankara için kolay olmamıştır. Türk resmi makamları, Kürt kimliğine resmi onay veren 2005 anayasasına da itiraz etmişlerdir. Barzani’yi, görünürde KBY kontrolu altında bulunan bölgede PKK merkezinin kurulmasına izin vermekle suçlamaktadırlar. Türkiye, Barzaniyi, Kerkük üzerinde imtiyazlar elde etmek amacıyla PKK’yı besleyerek, Ankara’yı baskı altında tutmaya çalışmakla suçlamaktadır. PKK’yı “terör grubu” olarak adlandırıp, PKK lojistik desteğini kırmak üzere adımlar atmasını talep etmektedir. Buna yanıt olarak Barzani, Türkiye’nin kendi ülkesindeki Kürt kimilği altında yatan problemleri ele alması hususunda ısrarcı olmuştur.

Ankara, ABD’den PKK’ya karşı eylemde bulunmasını talep etmiştir. Fakat Iraklıların ayaklanma temposu ile birlikte ABD kumandanlarının başka öncelikleri vardı. Türkiye’nin meseleleri kendi insiyatifine almasını önlemek amacıyla Bush yönetimi, istihbarat paylaşımı için ABD, Türkiye ve Irak’I içeren üçlü bir mekanizma önerdi. 25 Ağustos 2006 tarihinde, General Joe Ralston (ABD ordusu, ret.), PKK terörizmine karşı özel elçi olarak atandı. 15 ay boyunca yapılan 7 toplantıdan sonra komisyon dağıldı. Komisyon Türklerin savaşa gitmesini engellemekte başarılı oldu, fakat Türkiye’nin uzlaşmazlığı, Irak’ın tepkisizliği ve ABD’nin her iki parti üzerinde de anlamlı bir baskı oluşturmaktaki isteksizliği nedenleriyle komisyonun katkıları sınırlı kaldı.

7 Ekim 2007’de PKK, Şırnak’taki bir pusuda 13 Türk askerini öldürdü, ve iki hafta sonra, PKK askerleri Hakkari’deki bir Türk taburuna saldırarak 12 askeri öldürdü ve 8 Türk taburunu rehin aldı. Erdoğan, harekete geçmek için müthiş bir baskı altında idi. Beyaz Sarayı 4 Kasımda ziyaret ettiğinde Bush, PKK kamplarının yerleri ve faaliyetleri hakkında Türkiye’ye işe yarar istihbarat sağlamaya razı oldu. Hava saldırılarına yeşil ışık yakarken, Bush Türkiye’nin kara kuvvetleri ile işgaline karşı uyarıda bulundu. Aynı zamanda Ankara ve KBY temsilcileri arasında diyalogu destekledi. Bir seri hava saldırısı, 21 Şubat 2008 tarihinde Zab bölgesine kara kuvvetleri ile girerek başlayan ana operasyon için zemini hazırladı. Operasyon, taktik ve politik açılardan başarılıydı. Askeri güç uygulamak, hükümete, KBY ile diplomatik ilişkiler içerisine girmek üzere özgüven verdi. Ankara, barzani’ye PKK’yı yasaklaması karşılığında barzaniye politik ve ekonomik ödüller teklif etme stratejik kararını verdi ve bunu da diplomatik olarak buzların çözülmesi izledi.

Türk saldırısından birkaç hafta sonra, 7 mart 2008’de başkan Talabani, Ankara’yı ziyaret etti. 10 Temmuzda, Erdoğan, bir Türk başbakanı olarak 18 yıldır ilk defa Bağdatı ziyaret ederek karşılık verdi. Seyahati sırasında Erdoğan ve maliki, “Türk ve Irak hükümetleri arasında yüksek stratejik konsey kurulumu üzerinde ortak politik deklarasyonu” imzaladılar. Bağdattaki diplomatik misyonuna ek olarak Türkiye, Musul’da da bir konsolosluk açtı ve bir tane de Basrada açmayı planlamakta. Bunları, Türkiye’nin yetenekli eski özel elçisi ve Irak’a yeni atanmış olan büyükelçisi, Murat Özçelik tarafından organize edilen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 24 mart 2009 tarihindeki Bağdat ziyareti de dahil bir dizi temas izledi.

Irak’ın başbakan yardımcısı Barham Salih, bu deklarasyonun AB’nin yaratılmasına yol açan Fransız-Alman ortak anlaşması kadar önemli olduğuna inanıyor. Bu deklarasyon, Malikinin el-kaide ile bir tuttuğu PKK’yı yok etmek üzere güvenlik işbirliği taahhütünü ve PKK operasyonlarını, takviyesini, gelirlerini ve basına erişimini sınırlamak üzere aksiyonda bulunma sözünü içeriyordu. Ancak anlaşma, Türk birliklerinin, PKK güçlerini takip ederken Irak alanına girmesine izin vermiyordu. Irak hükümeti, Türkiye’nin, Irak topraklarındaki PKK hedeflerine karşı hava ve kara operasyonlarını ve Kerküke karışmasını reddediyordu.

Kürtlerin, Irak hükümetinde önemli pozisyonları tutmaları ile birlikte KBY-Bağdat ilişkileri de gelişmektedir. Ancak zorlu problemler olmaya devam etmekte. Irak hükümeti ve KBY, Kerkük de dahil tartışmalı bölgeler üzerindeki anlaşmazlıkları çözmeyi başaramadılar. Iraklı Araplar, KBY’nin Irak Kürdistanındaki ABD askeri üslerini teşvik eden beyanatlarına kızmış durumdalar. Gelir paylaşımı da bir diğer anlaşmazlık konusu. KBY’nin bütçeden % 17 pay alması gerekirken, gerçek payı, % 13-14 arasında tutuluyor. KBY’nin Irak Devleti petrol pazarlama organizasyonu (SOMO) aracılığı ile petrol ihracı yapması için getirilen yeni düzenlemeler, olumlu gelişmeler olarak addediliyor.

İdeolojik farklılıklar da bölücülüğü körüklüyor.. Maliki, merkezi yönetime sarılıyor ve federalizm hakkında aşağılayıcı ve provokatif yorumlar içeren bir dizi açıklamada bulunuyor. Tam tersi, Kürtler, federalizmin problemleri çözmede en iyi yol olduğu konusunda son derece kararlılar. Farklı ideolojileri, anayasayı farklı bir biçimde yorumlamalarına yol açıyor. İşlerine gelince Maliki ve diğer merkeziyetçiler, çoğunlukla anayasayı yok sayıp, hatta Baas rejiminde geçerli olan yasalara başvurabiliyorlar.

Malikinin askerlerle bağlantısı, özellikle problemli. Irak askeri güçlerindeki 1.2 milyon askerle, Kürtler Irak toplumunun militarize edilmesinden kuşkulanıyorlar. Güvenlik servislerinin, dıştan gelecek tehditlere karşı ülkeyi korumanın değil de, sistemi ve liderlerini korumanın peşinde koştuğu Baas dönemi ile kıyaslıyorlar. Maliki eski Baaslılarla uzlaşma yanlısı olmasa da, eski rejimin şii ve sünni figürlerine her zaman yaranmaya çalışıyor. Maliki, anayasa gereği olan parlamento onayını atlatarak, Irak ordusunun 16 bölümüne “”aktif komutanlar” atadı, atanan görevlilerin, % 95’i (birbilerini yoldaş diye çağıran) eski Baas’çılar. Kürtler, “demokratik ordu” için ısrarcılar ve insan hakları ile Irak anayasası altında ordunun rolü konularında eğiterek silahlı kuvvetleri profesyonelleştirmek çabasındalar. Washington D.C.’deki toplantıda, Kürt katılımcılardan biri “Maliki ateşle oynuyor” diyerek uyardı. “Bütün tarihimiz boyunca hükümetle mücadele ettik. Hiçbir zaman Araplarla mücadele etmedik.”

31 ocak 2009 tarihli en son yerel seçimlerde Maliki’nin dawa partisi, iktidarda olduğu sırada güvenlikte yaşanan gelişmelerden kaynaklanan artıların semeresini kazandı. Maliki’nin Araplardan aldığı desteğin bir kısmı, Irak Kürdistanına katı yaklaşımının sonucu idi. Birçok Arap, Irak ordusunun 12. bölümünü Kerkük ve Khanaqin’e yerleştirmesini kutladı. Maliki’nin anayasayı değiştirmekle ilgili fikirlerine, Barzani kızgınlıkla tepki gösterince Maliki, Barzaninin cevabını, Araplar arasında kendi politik avantajı için destek aramak amacıyla kullandı. Araplar, Kürtlerin Kerkük, hidrokarbon ve gelir paylaşımı yasaları hususlarındaki pozisyonları nedeniyle, Kürtlere karşı yaygın bir biçimde kin besliyorlar.


Yüklə 140,37 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin