Eski Rus kaynaklarında Karaçay Türkleri hakkında verilen bilgilere ilk olarak 1639-1640 yıllarında rastlamaktayız. 1639 yılında Rus Çarı tarafından Gürcistan’a gönderilen Pavel Zaharev, Fedot Elçin ve Fedor Bajenov adlı Rus elçileri Gürcistan yolu güzergahında Bashan vadisindeki El-curt köyünde on beş kün konaklamışlar ve Karaçaylılar hakkında bazı notlar tutmuşlardır. Rus elçilerinin notlarında anlatılanlar şöyledir:
“Ekim’in ikinci günü, Kabardey Aleguklara geldik. Fakat Aleguk bu sırada Kabardey’de değildi. Kendisi Ahazya’ya veya Abaza’ya gitmiş. Köyde onun kardeşleri Hapuna ile Otojuk vardı. Fedot Elçin, Çarın himaye tezkeresini Hapuna ve Otojuk Mirzalara gösterdi ve onlara dörder arşın çuha ile [...eski ve yıpranmış bir kağıt olduğundan bundan sonrası okunamamıştır]. Hapuna Mirza’ya dört arşın kırmızı İngiliz çuhası ile Alman yapımı bir büyük ayna verildi. Aynı şeyler Otojuk-Mirza’ya da verildi. Yine Aleguk oğlunun hanımına da Alman yapımı büyük ayna verildi. Ekim’in altıncı günü, Hapuna ile Otojuk kardeşler bizi Karaçayevo-Kabarda’ya [Karaçay’a] gönderdiler. Ben de onlarla birlikte yol kılavuzu olarak Pşuk adlı bir soyluyu gönderdim. Onlar da ona bu yol kılavuzluğu için hediyeler verdiler. Hapuna’nın soylusu [yaveri] Pşuk’a Kabardey’den Karaçay’a yol kılavuzluğu yaptığı için iki arşın kırmızı İngiliz çuhası verildi. Ekim ayının onüçüncü günü biz Karaçayevo-Kabarda’ya [Karaçay’a] geldik. Biz, Karaçaylı prensler Elbuzduk ve Gilastan Kırımşavhal kardeşlere, Çarın bize verdiği himaye tezkeresini gösterdik. Hediye olarak onlara [...eski ve yıpranmış bir kağıt olduğundan bundan sonrası okunamamıştır]. Karaçay’ın prensleri olan Elbuzduk ile Gilastan kardeşlere dört arşın kırmızı İngiliz çuhası ile sekiz adet kindyak [...eski ve yıpranmış bir kağıt olduğundan bundan sonrası okunamamıştır] verdik. Ekim’in yirmi dokuzuncu günü Aleguk, Abaz’dan [Abhaz veya Abaza’dan] kendi soylusunu [yaverini] Uranbu’yu gönderdi. Benden ve Fedot’tan, dört arşın kırmızı İngiliz çuhası vermemi emretti. O da, Aleguka oğlunu [s. 34] kızdırmamak için, onun yaveri Barambe’ye dört arşın kırmızı İngiliz çuhası verdi. Karaçayevo-Kabarda’da tercümanımız Fedor Bajenov öldü. Fedor Bajenov, Fedot Elçin’le birlikte Moskova'dan gönderilmişti. Karaçayev’e [Karaçay’a] gittik. Daha sonra atlarımızı ve eğerlerimizi Koroçaya’da [Karaçay’da] bırakıp Sonskuyu [Svan] topraklarına gittik. Atları bırakmazımın sebebi ise bu yolun atların yürüyemeyecek kadar bozuk olmasındandır. Yolumuz düzgün olsaydı iyi olacaktı. Hepimiz dağların yüksek kısımlarından ilerliyorduk. Eşyalarımızı taşımak için bir bedel karşılığıyla Karaçay’dan adamlar tutmuştuk. Adamlara, Svanların topraklarına kadar, her bir eşya için yarım arşın çuha verilmişti. Bizden sonra ise Çerkes Mirza Hapuna aldı. Kasım’ın birinci günü Svanların Vleşkaraş adlı köyüne geldik. Vleşkaraş’tan Kasım’ın ikinci günü ayrıldık.”[134]
Bahçesaray şehrinde Fransa Konsolosluğu ve aynı zamanda Kırım Hanı’nın özel doktorluğunu yapan Ksavio Glavani’nin 1724 yılında yayımladığı “Opisaniye Çerkesii” [Çerkeslerin Tasviri] adlı eserinde Karaçay-Malkarlılardan çok kısa bir şekilde şöyle bahsedilmektedir:
“Çerkeslerin ortasında Çegemliler [Malkarlılar] yaşarlar. Çegemlilerin nüfusu 500 hanedir. Onlar Kabardey Çerkeslerinin hakimiyeti altındadırlar. Karakayların [Karaçayların] nüfusu 200 hanedir. Onlar da Kabardeylerin hakimiyeti altındadır.”[135]
XIX. yüzyıl başlarında 1807-1808 yılları arasında Gürcistan ve Kafkasya’yı seyahat eden Julius Klaproth Karaçay-Malkar Türkleriyle ilgili oldukça geniş bilgiler vermiştir. J. Klaproth’un Karaçay-Malkar Türkleri hakkında anlattıkları şöyledir:
“Bu küçük kavimlerden başka Koban’da, gözlerden uzak Kırım sultanlarının torunları yaşamaktadırlar. Tatarlar ve Çerkesler onlara Sultaniye adını vermişlerdir. Onların [Tatarların ve Çerkeslerin] bunların [Sultaniyelilerin] üzerinde bir hakimiyeti olmadığından onlar [Sultaniyeliler] seferlere [savaşa ve yağmaya] kendileri isterlerse katılırlar. Bunun dışında onları hiç kimse seferlere götüremez.
Basiyat adı onlara meşhur soy atalarından kalmıştır. Eskiden onlar Kuma ırmağı civarında yaşıyorlarmış. Başşehirleri Macar adlı bir şehirmiş. Birçok savaştan sonra buradan göçerek şimdiki yurtlarına gelip yerleşmişler. Bunların bir kısmı Malka ırmağının kenarına yerleştiğinden dolayı onlara Malkar veya Balkar adı verilmiştir. Gürcü Kraliçesi Tamara 1207 yılında onları hakimiyet altına almış ve burada Hıristiyanlığı yaymıştır. Bu yüzden olmalıdır ki bunlarda Hıristiyanlığın izlerini görmek hala mümkündür.
Köylülerin belli başlı bir dinî inancı yoktur. Onlar Teyri adını verdikleri bir tanrıya inanmaktadırlar. Onların inancına göre Teyri her şeyin sahibidir ve müşfiktir. Bundan başka bir de Aziz İlya’yı kutsarlar. Onların anlattığına göre Aziz İlya bölgedeki en yüksek dağın tepesinde sıklıkla görünmektedir. Onun şerefine kurban keserler, süt, yağ, peynir ve boza ikram edip dinî bir tören şeklinde şölen tertip ederler. Onlar eskiden domuz eti yemişlerdir. Ziyaret ettikleri kutsal ırmaklar ve bu ırmakların yanında sakındıkları tabu ağaçları vardır. Onlar da diğer Tatar kavimleri gibi koyunun kürek kemiğine bakıp gelecek hakkında tahminler yaparlar. Onların zengin kesimi Çerkeslerin etkisiyle İslam dinini kabul etmiştir. Fakat, Karaçaylıların dışında, mescit ve mollaları yoktur.
Çerkesler bu Tatarlara Tatar-Kuşha [Dağlı Tatar~Dağ Tatarı] veya Karlı Dağlarda Yaşayanlar adını vermişlerdir. Osetler ise bunlara Assu derler. Çerkesler bunlara Karşaga-Kuşha derler. Megreller ve Uriyalar ise Karaçioli adını vermişlerdir. Tatarlar onlara Kara-Çerkes derler. Gürcüler ise ortaçağda onlara Kara-Cikhi demişler ve yaşadıkları ülkeye de Kara-Cikhetiya adını vermişlerdir. Gürcüler eskiden Çerkeslere de Cikhi veya Zikhi diyorlardı.
Karaçaylılar da Malkarlılar ve Çegemliler gibi eskiden pagan idiler. Şimdi ise burada İslam’dan başka bir din yoktur. Bunlar domuz etinden çok tiksinirler. Halbuki eskiden domuz onların en baş yiyeceğiydi ve oldukça fazla tüketiyorlardı. Bundan 32 yıl önce İshak Efendi [Kabardey İshak Abuk Efendi] bunlara İslam dinini öğretmiştir. Hıristiyan dini hakkında hiçbir şey bilmezler. Kuran’da geçen bayramları bilirler ve tatbik ederler.
Karaçaylılar, Kafkasya’da en güzel kavim olarak bilinirler. Onlar bozkırlardaki göçebe Tatarlardan daha ziyade Gürcülere benzerler. Vücut yapıları biçimlidir ve güzel bir yüze sahiptirler. Büyük ve siyah gözleri vardır. Beyaz tenlidirler. Onların arasında hiç Moğol tipine rastlanmadığından bunların Moğollarla bir karışımları olmadığı anlaşılmaktadır. Nogaylarınki gibi bunlarda basık surat ve çekik gözler yoktur.
Bunlar gelenekleri icabı tek bir kadınla evlenirler. Fakat bazılarının iki veya üç karısı vardır ve gayet iyi geçinmektedirler. Başka diğer dağlı kavimlerde olduğu gibi bunlarda kadınlara kötü muamele yoktur. Bunlar karılarına insanca ve [s. 35] şefkatle davranırlar. Bunlarda kadın kocasının hizmetçisi gibi değil, Avrupalılarda olduğu gibi hayat arkadaşıdır. Prenseslerin kendilerine ait özel evleri vardır. Onlar yabancılara görünmezler ve yabancılarla konuşmazlar. Gündüz vakti erkek [bey], karısıyla [prensesle] karşılaşmamaya özen gösterir. Gece olduğu zaman karısına ait özel evde görüşürler. Fakat bu Çerkes adeti yalnız üst tabakaya mensup olan kesimde geçerlidir. Halbuki köylülerde durum başkadır. Koca ve karısı birlikte yaşar. Kadınlar yabancıların olduğu ortamda bulunmak ve onlarla konuşmak konusunda serbesttir. Kızlar genellikle evde otururlar ve pek az dışarı çıkarlar. Altın ve gümüş simli ipliklerden kumaş ve elbiseler işlerler. Kızlar kocaya gidecekleri vakit evin reisi [kızın babası] diğer Tatar kavimlerinde olduğu gibi başlık parası alır. Bunun adına da Kan Bagası derler. Damat zengin ise müstakbel gelin birçok yeni ve güzel elbiseler gönderir. Kız da düğün günü bu elbiseleri giyer. Damat düğün günü bütün erkek arkadaşlarına büyük bir ziyafet verir. Kız tarafında da aynı şekilde gelen misafirlere büyük bir ziyafet verilir. Gelin kendi kız arkadaşlarını davet eder. Gece yarısına doğru gençler kalabalık bir şekilde toplanarak gelini damat evine getirmek için kız tarafına giderler. Bu düğün ve eğlence üç gün boyunca devam eder. Düğün süresince herkes yer, içer, eğelenir, dans eder. Bekar erkekler ile bekar kızlar birbirleriye tanışır ve sohbet ederler. Bundan da birçok yeni tarihi aşklar doğar ve yeni düğünlerle sonuçlanır. Bunların düğününde erkekler ile kızların birlikte daire şeklinde toplanıp icra ettikleri bir dansları vardır.
Karaçaylılar komşuları Çerkes ve Abazaların aksine hırsızlık ve dolandırıcılık nedir bilmezler. Onlar çalışmayı çok severler ve oldukça da cömert insanlardır. Genellikle tarla-sapan işleriyle uğraşmaktadırlar. Bütün halkın tamamı 250 haneden ibarettir. Bu yüzden onlar Kabardey Çerkesleri gibi savaş ve çapul işinde güçlü değildirler. Bunların yaşadığı yerde toprak verimlidir. Buğday, arpa, darı ve yulaf çok güzel yetişmektedir. Fakat bu toprakların genişliği sadece 8 versttir. Çevresi ormanlarla kaplıdır. Burada yabani armut ağaçları vardır. Bunun dışında kızılcık ağaçları da çoktur. Karaçaylılar bu ağaçların meyvelerini balla birlikte kaynatarak Türklere ve Kabardeylere satarlar. Ormanlarında ayı, kurt, iki değişik cins yaban keçisi, tavşan, vaşak ve kunduz gibi bir sürü yabani hayvan vardır. Bunların derilerine çok değer verilir. Yabancı tüccarlara ayı, tavşan, kunduz ve vaşak derilerini satarlar. Kendileri de yaban keçilerinin derilerinden oldukça iyi faydalanırlar. Bunlardan namazlık yaparlar. Bundan sonra yine çarık ve çizme gibi şeyler yaparlar. Karaçaylılar at, eşek, katır, koyun gibi çok çeşitli hayvanları beslerler. Fakat genel olarak besledikleri hayvanlar kaliteli ve gösterişli değildir. Bununla birlikte bu dağlarda onların hayvanları diri ve güçlü sayılırlar. Hatta dağlık araziler için mükemmeldirler. Karaçaylıların imal ettiği yağın kalitesi çok yüksektir. Ayrıca sütten çok güzel peynir yaparlar. Bunlar gece gündüz sürekli kefir içerler. Haşlama et, şişte kızartılmış et ve kavurma yerler. Değişik türde ekmekler pişirirler. Ekmeklerini her zaman külde pişirirler. Onların yaptıkları Sıra adını verdikleri içkileri Osetlerinki gibi bütün Kafkasya’da en kaliteli içki olarak bilinmektedir. Onlar bu içkiyi arpa ve buğdaydan imal ederler. Tütünü kendileri yetiştirirler ve bunun değişik cinsleri vardır. Yetiştirdikleri tütünü Nogaylara, Svanlara ve Megrellere satarlar. Bunun dışında Kabardeylere ve Rusya’ya da ihraç ederler.
Karaçaylılar hainlik yapan kişileri hiç sevmezler. Hainlik yapan her kim olursa olsun, ister kendi içlerinden, isterse dışarıdan casusluk yapmak için gelen yabancı biri olsun, onu yakalamak için bütün halk silahlanır ve haini yakalayıp ölümle cezalandırır. Karaçaylılar bu haini yakalayıp öldürmeden rahat edemezler. Karaçaylılar hiç şüphesiz Kafkasya’nın en medeni halkıdır. Kibarlık ve hatırşinaslık bakımından diğer komşu kavimlere göre çok daha yüksek seviyededirler. Onlar beylerine son derece bağlı ve itaatkardırlar. Beylerine çok değer verirler. Karaçaylılar fakirlere çok karşı cömerttirler. Zenginler fakirleri hor görmezler bilakis onlara hediyeler verirler ve sıkıntılarına yardımcı olurlar. Sözgelimi zenginler fakirlere öküzlerini on günlüğüne karşılıksız ödünç verirler. Fakirlere iş verip onlara emeklerinin hakkını verirler. Böylelikle fakirlerin geçim sıkıntılarını düzeltmeye çalışırlar.
Boza ve Sıra adı verilen içkilerinden başka alkollü içecek çeşidi yok denecek kadar azdır. Bunlarında dışında buğday ve arpadan çok sert içki imal ederler. Fakat bunu az içerler. Sarhoşluk veren içkiler Kuran’da yasaklanmıştır. Onlar Boza ve Sırayı genellikle kış mevsimi için hazırlarlar. Bunlar arıcılık yapmazlar. Bu yüzden balları yoktur. Bal arıları için buranın havası kış mevsiminde çok soğuktur. Bal ihtiyaçlarını Kabardey Çerkeslerinden karşılarlar. Bal ile kızılcık meyvesini veyahut başka meyveleri karıştırıp kaynatıp bir tür içki yaparlar. Balı sadece bu iş için kullanırlar. Karaçaylılar barut ve kükürt ihtiyaçlarını kendi topraklarındaki dağlardan elde ederler. Karaçaylılar, Çerkesler gibi yayla ağıllarında koyun gübresini elemekle uğraşmazlar. Karaçaylıların barutu ince ve kalitelidir.
[s. 36] Karaçaylılar kendi elleriyle yaptıkları elbise, keçe, başlık, manto gibi şeylerin bir kısmını İmeretya’da, bir kısmını da Sohum’daki Osmanlı kalesinde satarlar. Sohum’daki Osmanlı kalesinde çok dükkan vardır. Kafkasya’nın batısında yaşayan kavimler burada mallarını iyi satarlar. Karaçaylılar buradan pamuklu kumaş, ipekli kumaş, iğne, oymak, pipo, Türk tününü, vizon derisi satın alırlar. Kabardey üzerinden Rusya ile alışverişleri azdır. Genellikle tuz ve kendilerinde mevcut olmayan mamulleri ithal ederler. Türkler sürekli İstanbul’dan deniz yoluyla sığır getirdikleri için Karaçaylıların burada sattıkları şeyler ucuza gidiyor. Karaçaylılar ve Svanlar arasındaki ticaret ilişkileri oldukça gelişmiştir. Karaçaylılar genellikle Svanlara kükürt ve kurşun satarlar. Basiyanlar [Malkarlılar] Svanlara Ebze derler.
Orusbiy kabilesi de Karaçaylılardan sayılmaktadır. Orusbiyler, Kabardey beylerinin kuzeydoğusunda, Calpak dağının eteklerinde, Karaçay ile Bashan vadilerinin birbirinden ayrıldığı bölgede yaşarlar. Onların toplam nüfusu 150 hane kadardır. Çerkesler kendi dillerinde Malkarlılara Balkar-Kuşha, Gürcüler de Basiane derler. Malkarlıların kendileri ise Malkar-Avul veya Malkar-El derler. Bunların toplam nüfusu 1.200 haneden fazladır. Çerek, Psigon, Aruvan veya Argudan denilen ırmakların kenarlarında yaşarlar. Bızıngı da Malkarlılardan sayılır. Onların en önemli ticaret yolları Ullu-Malkar’dan 55 verst uzaklıktaki dağların arkasında Raça ve Oni ile İmeretiya ve Rion’a gider. Onlar buralarda keçeden yamçı, kepenek, açık kahverengi renkte elbise kumaşları, kalitesiyle meşhur Kafkas elbiseleri, kalpak ve kürkler satarlar. Bunların karşılığında pamuklu ve ipek kumaşlar, iplikler, altın ve gümüş simli işleme iplikleri, tütün, pipo ve başka ufak tefek eşyalar alırlar. Bunun dışında onlar bilhassa Oni’den oldukça fazla miktarda taş tuzu alırlar. Yine tuz ihtiyaçlarını Rus sınırından, Karadeniz çevresindeki ahaliden, Yahudilerden ve Kabardey Çerkeslerinden karşılarlar. Bundan başka önemli alış-verişleri Raça üzerinden getirilen bakır kazanlar ve diğer bakır eşyalardır. Bu bakır eşyalar da Erzurum’dan gelmektedir.”[136]
1820-1860 yılları arasında Kafkasya’da Rusya hizmetinde görev yapan Fransız asıllı Leonti Y. Lyulye çok kısa bir şekilde Karaçay-Malkar Türklerinden şöyle bahsetmektedir:
“Dağların kuzey yamacında Tatar kavimleri yaşarlar. Elbruz dağının batı eteklerinde ve Koban ırmağının üst taraflarında Karaçaylılar yaşar. Çegem, Balkar ve Orusbiy de Karaçaylılarla aynı köktendir.”[137]
1823-1824 yıllarında Karaçay’da bulunan Rus subayı Aleksander İvanoviç Yakuboviç, Karaçaylılardan şöyle bahsetmektedir:
“Karaçaylılar Koban ırmağının kıyısında, Kafkasya’nın hükümdarı Elbruz dağının eteklerinde yaşarlar. Karaçaylılar dağ yollarını usta bilirler. Karaçaylılar özgürlüğüne düşkün, cesur ve çalışkan bir millettir. Tüfek atmakta ustadırlar ve keskin nişancıdırlar. Hayvancılık işiyle uğraşırlar. Yaşadıkları yerlerde tabiat olağanüstü derecede güzeldir. Dağlılar yüksek ruh ve karaktere sahiptirler. Hayata tutkuyla bağlıdırlar.”[138]
Çarlık Rusyası ordusunda harita subayı olarak görev yapan ve 1834 yılında Kafkasya’da bulunan İvan Vladimiroviç Şahovskoy, Karaçay-Malkar Türkleri hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Karaçaylılar Koban ırmağı başında ve Elbruz dağının batısında yaşarlar. Karaçaylıların ekonomik durumu oldukça iyi durumdadır. Karaçaylılar iki sosyal tabakaya ayrılmıştır: beyler ve köylüler. Koban vadisi iki kısımdan oluşmaktadır. Tarla-sapan işleri gelişmiştir. Burada buğday, arpa ve yulaf yetiştirilmektedir. Fakat halkın esas uğraşı ve geçim kaynağı büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktır. Koyunlarının kalitesi yüksektir. Keçe ve yamçı imal edip bunları komşularına ve Liniya’da satarlar. Orusbiyler [Bashan’da yaşayan Malkarlılar] Bashan vadisinin yukarı kısımlarında yaşarlar. Çegemliler, Karaçaylılarda olduğu gibi, yaşadıkları yerler verimsiz olduğundan topraklarından istenilen düzeyde ürün alamamaktadırlar. Genel olarak fakirdirler. Çegemliler de beyler ve köylüler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Holamlılar ve Bızıngılılar, Çerek-Hahu ırmağı başında yaşarlar. Holam halkı Şakman beylerinin hakimiyetindedir. Bızıngı halkı ise Süyünç beylerinin idaresindedir. Bunların yaşadığı vadi geniş ve elverişlidir. Çegem ve Karaçay vadileri gibi dar değildir. Bu yüzden tarlalarından istenilen düzeyde ürün alınabilmektedir. Hayvancılık işinde de fena değildirler. Malkarlılar, Çerek ırmağının kıyısında yaşamaktadırlar. Malkarlılar beyler ve köylüler olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Yaşadıkları vadi dar olsa da buradaki topraklar verimlidir. Bu yüzden tarlalarındaki ürün iyi yetişmektedir. Yüksek dağ yaylaları da hayvancılık işi için elverişlidir. Karaçay-Malkarlılar Müslümandırlar. Fakat Kabardey Çerkeslerinde olduğu gibi İslam dini bunlarda da iyice yerleşmemiştir. [s. 37] Hıristiyanlığın izleri hala fark edilmektedir. Çegem’deki kiliseyi at ahırı olarak kullanmaktadırlar. Bızıngı’daki kilisenin ise sadece duvarları kalmıştır. Fakat yer yer Hıristiyan azizlerinin resimlerine tesadüf edilmektedir. Bu kilisenin XII. yüzyılda inşa edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü bu kilisenin mimari tarzı, Svanetya’da XII. yüzyılda Gürcü Kraliçesi Tamar’ın yaptırdığı kiliselerle aynıdır. Birkaç adet dışında bunların hayat tarzları, Kabardey Çerkeslerinin hayat tarzıyla aynıdır. Dağlıların [Karaçay-Malkarlıların] dış görünüşleri de ovada yaşayanlarla [Kabardey Çerkesleriyle] aynıdır. Bunları birbirinden ayırt etmek çok zordur. Tek bir fark vardır ki bu da giydikleri ayakkabılarıdır. Dağlılar taşlı ve kayalı yerlerde yaşadıklarından giydikleri ayakkabıların derisi kalındır. Kabardey Çerkesleri ise ovada yaşadıklarından ve sürekli atla dolaştıklarından onların ayakkabılarının derisi incedir.”[139]
1835 yılında Kafkasya’da bulunan Rus subayı Feodor F. Tornau kısa bir şekilde Karaçaylılardan şöyle bahsetmektedir:
“Karaçaylılar Koban ve Teberdi’nin yukarı tarafı ile Elbruz dağı eteklerinde yaşarlar. Bunlar savaşçılıktan daha çok ticarete yatkın insanlardır. Nüfuslarının 8 bin kişi olduğu tahmin edilmektedir. Karaçaylıların konuştuğu dil Orta Asya lehçesidir.”[140]
Alman doğa bilimcisi Dr. Moritz Wagner 1843 yılında Karaçaylılardan “Elbruz Tatarı” adıyla bahsetmekte ve şöyle demektedir:
“Nogayların fiziksel görünüşü ile Çerkes nesli ve Elbruz Tatarları olan Karaçay kavimlerinin güzelliği son derece çarpıcı bir tezat oluşturmaktadır”[141]
1848 yılında Karaçay’da bulunan Rus tarihçisi G. Tokarev Karaçay Türkleri hakkında şöyle söylemektedir:
“G. Rubruck’un güvenilir ifadelerine göre bu topraklarda Komanlar [Kıpçaklar] yaşamışlar. Onlar kendi beylerine ve zenginlerine piramit şeklinde sivri çatılı mezarlar. Acaba buradaki mezarlar da onlardan mı kalmıştır? Yoksa başka kavimlerden mi? Bu meselenin açıklığa kavuşturulması ne iyi olurdu. Koban ırmağının adı ise şüphesiz Komanlardan kalmış olmalıdır. Pallas, Karaçaylıları bir Nogay kavmi diye yazmakla yanılmış. Bunların yüz ve vücut yapıları Pallas’ın yazdıklarının tam tersini gösteriyor. Ben bu bakımdan Klaproth’un söylediklerine tamamen katılıyorum. Klaproth, A. Lamberti’nin söylediklerine dayanarak gerçekten çok güzel ifade ediyor: Karaçaylılar, Kafkasya’nın en güzel milletlerinden biridir. Bunların yüz şekilleri Tatar, Moğol ve Nogaylara hiç benzemiyor. Klaproth, Karaçay sözünü kara ırmak şeklinde açıklıyor. Kara ırmakları olan dar vadilerde yaşayan Karaçaylılar Macar şehrinden, Çerkeslerin Kabardey’e gelmelerinden az bir zaman önce gelmişlerdir. Bu hikaye ile benim daha önce duyduğum başka bir hikayeyle de uyuşmaktadır. Kendi ağızlarından onların Bashan vadisinden geldiklerine dair rivayetler dinledim. Bundan başka bu köyün nasıl kurulduğu hakkında bir hikaye anlattılar. Bir avcı bir geyiği takip ederek buraya gelmiş. Bu yerin güvenli bir yurt olacağına kanaat getirmiş. Sonra geldiği yere, Bashan vadisine geri dönmüş ve hanımını yanına alarak tekrar buraya gelmiş. Daha sonra onların peşi sıra akrabaları, dostları da gelmiş ve bir zaman sonra burası bir köy haline gelmiş.
Kart-Curt köyünde 80 avlu~hane var. Onlar bizim kaldığımız misafir evi gibi yüksek olmayan küçük evlerdir. Hepsi de kalın kütüklerden yapılmıştır ve damları kavislidir. Bazı evlerde ocaklar var. Bazılarının mısır bahçeleri de var. Tek tük meyve ağaçları da gördüm. Bunların toprakları verimli görünmektedir. Fakat toprağın pek işlenmediği anlaşılıyor. Bu köyde yaşayanların bir kısmı gösterişli elbiseler giyinerek ve silahlarıyla birlikte dolaşırken diğer bir kısmı ise eski püskü elbiseler içerisindedirler. Bütün bunlar köy halkının cahilliklerini ve henüz askeri-savaşçı toplumdan sıyrılamadıklarını göstermektedir. Şüphesiz bu yabanilerin gümüş kınlı kamalarını bırakıp bu verimli toprakları değerlendirecekleri günlerin gelmesi için daha çok zaman gerekmektedir. Gösterişli elbiseler giyerek, altın-gümüş kamalar, tabancalar ve kılıçlarla dolaşan zengin kişilerle ile açlık ve yoksulluk çeken, eski püskü elbiselerle dolaşan kişileri bir arada görmek doğrusu bana oldukça acıklı geldi.”[142]
1834-1865 yılları arasında Peterburg şehrinde yayımlanan “Biblioteka dlya çteniya” [Kütüphane İncelemeleri] adlı derginin 1849 yılının 97. sayısında G.D. imzasıyla yayımlanan bir makalede Karaçaylılardan şöyle bahsedilmektedir:
“Karça-Yurt [Kart-curt] köyünde ilk evi Karça yapmış. Karaçaylılar Koban ırmağı başındaki vadilerde yaşarlar. Karaçaylıların topraklarının sınırları doğuda Elbruz dağının eteklerine, Balık ırmağı başı, Duvut ve Kihat [?] ırmaklarının ortalarına kadar uzanır. Hurzuk’ta 150, Uçkulan’da 200 hane vardır. Karaçaylıların toplam nüfusu 2.000 kişidir. Karaçaylıların dinî ve medenî davalarına Kadı Muhammet Hubiy bakmaktadır. Ufak tefek davalarla ise köyün muhtarı Tarhan Duda [s. 38] ilgilenmektedir. Karaçaylılarda davalara iki türlü hukuk sistemiyle bakılıyordu. Şeriat hükümlerine göre çözülecek davalara Kadı Muhammet Hubiy bakıyordu. Fakat gerektiğinde şeriat hükümlerine göre baktığı bir davada cezanın hafifletilmesi için geleneksel hukuk kurallarına göre hüküm vermekteydi. Kimi zaman kanun ve düzeni çiğneyen davalıların birer kanlı düşmanlar haline geldikleri de oluyordu.”[143]
1850’li yılların başlarında Kafkasya’da bulunan Çarlık Rusyası askeri görevlisi V.V. Şevtsov bölgede yaptığı etnografya çalışmalarını bir makale şeklinde 1855 yılında yayımlamıştır. V.V. Şevtsov bu makalesinde Karaçay-Malkar Türklerinden şöyle bahsetmektedir:
“Karaçaylılar Elbruz dağının eteklerinde yüksek yerlerde yaşarlar. Nüfusları az olmakla birlikte oldukça cesur ve yiğittirler. Hiçbir zaman düşmanlarına yenilmemişlerdir. Karaçay halkı bir Moğol-Tatar kavmidir. Komşu kavimlerle yakın ilişkiler içerisinde olmakla birlikte kendi dillerini saf ve temiz bir şekilde korumuşlardır. Diğer kavimlerin dillerinden giren yabanı kelimelerin sayısı çok azdır. Karaçaylıların idaresini beş tane bey yürütmektedir. Bu iş babadan oğula geçmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse Karaçaylılar diğer Dağlı kavimlerin aksine temiz giyinirler. Evleri hayatları düzenli ve temizdir. Tatlı dillidirler. Yeminlerine oldukça sadıktırlar. Müslümanlığın Sünnî koluna mensupturlar. Karaçaylılarda yüksek derecede din adamları vardır. Fakat bunun dışında daha düşük dereceli din adamları da yok değildir. Karaçay erkekleri orta boylu ve yakışıklıdırlar. Beyaz tenlidirler. Genellikle parlak ve mavimsi gözlere sahiptirler. Kadınları dikkat çekecek kadar güzeldirler.
Karaçaylıların yetiştirdiği atlar Kafkasya’nın en iyi cins atlarından sayılmaktadır. Bu atlar bilhassa dağlık ve engebeli arazilerde rahatça yol alabildiklerinden çok değerlidirler. Bu atlar kendi haline bırakıldıklarında dahi en çetin yollarda bile kolaylıkla yürüyebilmektedirler. Başka bir cins atın adım atamayacağı bir yerde, yeter ki Karaçay cinsi atın ayağının basacağı bir yer olsun, şüphesiz kolay bir şekilde yoluna devam edecektir. Karaçay koyunlarının kalitesi de oldukça iyidir. Koyunların yünü kaşmir gibi ince, yumuşak ve uzundur.
Karaçaylıların en yakın komşuları Orusbiylerdir. Bundan sonra Çegemliler, Malkarlılar, Holamlılar ve Asların bir kabilesi olan Digorlar da Karaçaylıların komşusudurlar. Bunlar eskiden Hıristiyan idiler. Ancak Hıristiyanlık inancı iyice yerleşmediğinden bunlar daha sonra Müslüman olmuşlardır. Fakat Müslümanlığın şartlarını da gerektiği gibi yerine getirmiyorlar. Bu kavimlerin evleri karlı dağların ortasında, yüksek yerlerdedir. Onlar savaşçılıktan ziyade sakin ve huzurlu bir hayatı tercih eden bir kavimdir. Arazileri çok taşlı olduğundan tara-sapan işine uygun değildir. Onların ekilebilir arazileri azdır. Mısır ve arpa ekmek için oldukça büyük emek sarf ederek araziyi uygun hale getirmektedirler.
Kim en çok metal ve bakır eşyaya sahip ise o kişi yörenin en zengini olarak kabul edilmektedir. Burada yaşlılara gösterilen saygı ve hürmet başka hiçbir millette yoktur. Ayran ve boza içmeyi çok severler. Onlar için içeceklerin ayrı bir önemi vardır. Dağıstanlılardan bütün Kafkasya’ya yayılan tek kişilik [Lezginka] dansını bunlar sanki havada uçarak oynarlar. Müzik aletleri üç telli saz, kaval, davul ve on iki telli arptır. Bu sonuncusu şüphesiz Greklerden gelmiştir.”[144]
1852 yılından itibaren Kafkasya Genel Valiliğinde uzun yıllar görev yapan Fransız asıllı Adolf Petroviç Berje bütün Kafkasya’yı dolaşmıştır. 1858 yılında Tiflis’te yayımlanan “Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri” adlı eserinde Karaçay-Malkar Türklerinden şöyle bahsedilmektedir:
“Karaçaylılar Kafkas dağlarının kuzeydoğu eğiminde, Koban ve Teberdi ırmaklarını yukarı kısımlarında ve Elbruz dağı eteklerinde yaşarlar. Karaçaylılar önceleri Büyük Kabardey prenslerinin hakimiyetinde iken şimdi bizim tabiliğimizi kabul etmişlerdir. Karaçaylılar bize oldukça sadıktırlar. Kabardey’den Koban’a giden bütün geçit ve yolları korurlar. Karaçaylılar yoğun olarak Kart-curt, Hurzuk ve Uçkulan adlı köylerde yaşarlar. Bir kısmı da Elbruz dağı eteğinden doğan ırmakların yukarı kısımlarındaki mağaralarda yaşarlar. Karaçaylılar genellikle hayvancılık işiyle uğraşırlar.
Orusbiyler [Malkarlılar] Bashan ırmağının yukarı kısımlarında yaşarlar. Orusbiyler tek bir topluluktur. Malkar veya Balkarlar, Çegem ve Çerek ırmaklarının yukarı kısımlarında yaşarlar. Malkarlılar dört kısma ayrılır: 1. Malkar~Balkar, 2. Çegem, 3. Holam, 4. Bızıngı. Bunlarda önceden Kabardeylerin hakimiyetindeydiler. Şimdi bize bağlanmışlardır. Balkarların bu dört topluluğu ile Orusbiylerin köy meclisleri aracılığıyla onları yöneten yaşlı liderleri vardır. Ekonomileri en başta hayvancılığa ve meyveciliğe dayanır.”[145]
1870’li yıllarda Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] [s. 39] şehrinde görev yapan Rus idarecisi Gregoriy Stepanoviç Petrov işleri nedeniyle defalarca Karaçay’da bulunmuştur. G.S. Petrov’un 1879 ve 1880 yıllarında yayımlanan iki makalesinde Karaçaylılar hakkında oldukça geniş ve ayrıntılı bilgiler verilmektedir:
“Durmaksızın mücadele halinde olmaları sebebiyle Karaçaylılar çetin tabiat ve coğrafi şartlara karşı dayanıklılık kazanmışlardır. Beklentileri de pek fazla değildir. Her bir parça araziyi kol gücü ve büyük zahmetle kullanılabilir hale getirmişlerdir. Bu yüzden Karaçaylılar kendi yurtlarına derin bir sevgiyle bağlıdırlar.
Karaçaylılar Kafkasya’ya gelmeden önce Kırım dolaylarında yaşıyorlarmış. Buradan Arhız vadisine gelmişler. Fakat burada Abazeh ve Abazaların baskısına maruz kaldıkları için Cögetey ırmağı civarına göçmüşler. Karaçaylılar burayı beğenmemişler ve nihayet Bashan ırmağının yukarı kısımlarına gitmişler. Anlatılar hikayelere göre Bashan vadisinde yaşadıkları sırada Karaçaylıların başında Karça adında bir liderleri varmış. Karça’nın halkının nüfusu oldukça azmış. Kabardey beyi Kaziy Atajukin bir tesadüf eseri ırmakta akan yontulmuş ağaç parçalarını görüp Karaçaylıların yaşadığı yeri bulmuş. Bundan sonra da iki kavim arasında birtakım anlaşmazlıklar ve savaşlar başlamış. Sabrı tükenince Karça dağların arkasındaki Svanların ülkesine gitmiş. Buradan da defalarca Kabardey ülkesine akınlar yapmış ve böylece Kabardey prensinden intikamını almış. Bunu müteakip Karça ve halkı Koban vadisine göçmüş. Karça ilk önce Kart-curt köyüne gelmiş. Kimileri bu olayların 400 yıl önce ve kimileri de 250 yıl önce gerçekleştiğini söylemektedir. Karça halkıyla birlikte Koban vadisine yerleştikten sonra çok geçmeden ölmüş. Karça’nın ölümünden sonra Karaçaylıların başına Karça’nın damadı Kırımşavhal geçmiş. Kırımşavhal, Karaçaylılar Bashan vadisinde yaşadıkları sırada Kırım taraflarından gelip Karaçaylılara katılmış.
Karaçaylıların nüfusu artamaya başladığı sıralarda veba salgını ortaya çıkmış. Bu yüzden Karaçaylıların önemli bir kısmı hayatını kaybetmiş. Daha sonra aradan epey bir zaman geçtikten sonra Karaçaylıların nüfusu tekrar artmış. Bunun dışında komşu halklardan Karaçaylılara sığınmak için gelip yerleşen kişiler de olmuş. Karaçaylılar toplama bir millettir. Komşuları Nogaylar, Abazalar ve Kabardeylerdeki gibi birbirine benzemeyip, Karaçaylılarda oldukça farklı yüz biçimlerine sahip olan insanların sayısının fazla olması bunu göstermektedir. Karaçaylılar sahip oldukları kendilerine has birtakım özelliklerle tanınmaktadır. Karaçaylıların Gürcü-Megrellere, Tatarlara ve Abhazlara benzeyen tarafları vardır. Karaçaylıların içinde güzel ve yakışıklı insanlar çok fazla değildir. Karaçaylılar genellikle esmer, orta boylu, iri ve sağlam yapılı, geniş omuzlu insanlardır. Bütün dağlı kavimlerde olduğu üzere açık ve hayat dolu gözleri vardır. Giydikleri elbiseler Asya kıyafetlerine benzemektedir. Bütün hayatlarını at üzerinde geçirseler de yağmacılık işiyle uğraşmazlar. Dayanıklılık bakımından bütün Kafkasyalılarla yarışabilecek düzeydedirler. Karaçaylılar atla veya yaya olarak dağlarda yürümekte herkesi imrendirecek kadar çok ustadırlar.
Karaçaylıların kendilerine has bir dili vardır. Karaçaylıların dili Nogay, Tatar ve Azerbaycan diline benzer. Kelime hazinesi zayıftır fakat cinaslı sözler çoktur. Karaçaylılar güzel konuşmasını bilen kişilere çok değer verirler. Karaçaylılarda güzel konuşmasını bilen kişilerin sayısı az değildir. Karaçaylılar konuşmayı çok sever. Bu onların kanında vardır. Yeni şeyler dinlemeye ve anlatmaya pek heveslidirler. Bu yüzden onlar birisiyle karşılaştığı zaman ilk olarak Ne haber? der. Karaçaylılar söz ve güftesiyle birlikte destan ve halk şarkısı bestelemekte bütün bu bölgede meşhurdurlar.
Karaçaylıların aile yapısı sağlamdır. Evlerine ve ailelerine son derece bağlıdırlar. Koca, karı ve çocuklar işleri paylaşarak çalışırlar. Yani çalışma hayatında iş bölümü vardır. Tarla ve hayvancılık işlerinde tek bir insan bile boş kalmaz. Kimisi tarlaya gübre atar, kimisi tarla sürerken öküzün başını tutar, kimisi tarlayı temizler. Erkekler hayvanları otlatıp çiftliğe getirirken kadınlar ve çocuklar da orada ufak tefek işleri görürler. Tarla sürme ve arpa biçme işini erkeler ve kadınlar birlikte yaparlar. Bu arada çocuklar da boş durmaz ekin destlerini taşırlar, öküz sürerler, başak tanelerini toplarlar, başaktan tanelerin ayrılmasına yardım ederler.
Karaçaylılarda yaşlıların hatırı büyüktür. Küçükler büyüklerin yanında oturmazlar ve büyükler konuşken onların sözüne karışmazlar. Ayrıca küçükler büyüklerle birlikte yemek yemezler. Diğer dağlı kavimlerde olduğu gibi Karaçaylıların adetlerine göre de ev hayatında belli bir düzen ve kurallar vardır. Koca ve karı yan yana oturmazlar ve bir arada bulunmamaya çalışırlar. Zenginler misafirler için ayrı bir ev tahsis etmişlerdir. Bu misafir evine kadın ve çocuk dahil hiç kimse girip çıkamaz. Baba çocuğunu başkalarının yanında [s. 40] okşayıp sevemez ve şımartamaz. Çocuklar sevgiyi annelerinden görürler. Babanın görevi ailesinin geçimini sağlamaktır. Anne ise ev işleriyle uğraşır, çocuklarına bakar, elinden geldiğince kocasına tarla işlerinde yardımcı olur. Hayvancılık işiyle uğraşmak üzere erkekler genellikle köyden uzak çiftliklerde uzun zaman kalırlar. Bu durumda kimi zaman kadınlar göz yaşı döker. Bu da onların kocalarını özlediklerinin işaretidir.
Karaçaylılardan biri yolda giderken tanıdık birisiyle karşılaşıp onunla lafladıktan sonra adam geri dönebilirsin diyene kadar ona eşlik etmek zorundadır. Yaşça küçük olanlar kendisinden büyük olanların atlarını getirmek ve atın yularını tutup onların ata binmelerine yardımcı olmakla yükümlüdürler. Karaçaylılarda yaşça küçük olan kişi kendisinden büyük olanın daima solundan yürür. Orta Asya kültürüne bağlı olarak Karaçaylı kadınlar hatta daha ziyade genç kızlar toplum içinde oldukça serbest ve rahattırlar. Düğün ve şenliklerde genç kızlar ile evli kadınlar ayrı otururlar.
Karaçaylıların olağanüstü derecedeki misafirperverlikleri onlara misafir gelen bütün yolcuları ve devlet görevlilerini hayrete düşürmektedir. Karaçaylılarda misafir kim olursa olsun büyük saygı ve hürmet görür. Misafir en değerli kişidir. Misafir adeta bir şeyh gibidir. Ona kimse dokunamaz ve bir zarar veremez. Evsahibi misafirinin sürekli çevresinde bulunup onun her istediğini yerine getirir. Hatta bu misafir ile evsahibi arasında daha önceden bir tatsızlık olmuş olsa bile ev sahibi misafirine sonuna kadar misafirperverliğini göstermek ve bunun gereklerini yapmak zorundadır. Evsahibi misafirine en güzel yemekleri en güzel tabaklarla ikram eder ve en rahat ve en gösterişli yatağı verir. Misafire yemek sunulduğu zaman evin büyüğü veya mahalledeki hatırı sayılan yaşlılardan birkaçı misafire sofrada eşlik eder. Evsahibi misafirle birlikte sofraya oturmayıp misafire hizmet eder. Bu arada misafire söz yarenliği de eder. Misafirin sofrasından arta kalanlar küçüklere verilir.
Toprakların verimsiz oluşundan dolayı her yıl tarlalara gübre atmak zorundadırlar. Karaçaylılar hayvanlarını genellikle köyün dışında yaylalarda beslemektedirler. Tarlaların tohum atma döneminde bir araba gübrenin değeri 4 ruble kadardır. Halbuki bu dönemde bir koyunun değeri 3 rubledir. Yazın önce tarlaları sonra çayırları sularlar. Sulama işi sırası için toprak sahipleri arasında kura çekilir. Karaçay’da yalnız arpa ekilebilmektedir. Hasat edilen ürün de ancak bir aileye yetecek kadardır. Tarlaya ekilen ürünün ancak üç katı elde edilebilmektedir. Karaçaylılar son zamanlarda patatesle tanışmışlardır. Büyük bir hevesle patates işiyle uğraşmaktadırlar. Fakat iki-üç yıl içinde ektikleri patatesin tohumu zayıfladığından patatesler küçük yetişmektedir. Bunun için patateslerin tohumunu yenilemek veya geliştirmek gerekmektedir. Toprak kıtlığı Karaçaylıların en büyük derdidir. Karaçaylılarda; taş bizim babamız, Koban ırmağı annemiz, bizi yaşatan ise hayvanlarımızdır şeklinde bir söz vardır. Tarla işinde çalışkan ve mücadeleci olsalar da bu sözden de anlaşılacağı üzere Karaçaylıların baş geçim kaynağı hayvancılıktır.
Baş geçim kaynakları hayvancılık olduğu için Karaçaylıların bütün aklı hayvanlarında ve köy dışındaki çiftliklerinde olmuştur. Köyün içerisinde birkaç inek, bir at, bir eşek ve iki öküz besleyen pek fazla aile yoktur. Bu sebeple dışarıdan bakan bir kimse Karaçaylıların çok fakir bir şekilde yaşadıklarını düşünebilir. Halbuki Karaçaylıların bütün zenginliği olan hayvanları köy dışındaki çiftliklerdedir. Karaçaylıların çiftlikleri Kafkas dağları eteği ile batıda Urup ırmağından başlayıp doğuda Elbruz dağı eteklerine kadar bir saha içerisinde yer almaktadır. Karaçaylıların hayvancılık işinin en zor tarafı hayvanları sürekli oradan oraya götürmektir. Karaçaylılar hayvanlarını yazın dağ eteklerine, ilkbahar ve sonbaharda yaprak açmış ormanlıklar civarında, kışın ise ılık vadilerin içlerine, düzlük yerlere, önceden hazırlanmış kuru otların bulunduğu kışlaklara götürmektedirler. Kışlaklar genellikle Terek ve Koban eyaletlerinde devlete ait arazilerde ve Eltarkaç mevkiinde kurulmuştur. Karaçaylılar böyle kışlakları sırayla kullanmaktadırlar.
Karaçaylıların hayatı işte böyledir. Bu hayatı benimsemiş ve kabullenmişlerdir. Dağlar, ormanlar ve çiftlikler. İşte bunlardır Karaçaylıların hayatı. Karaçaylılar dağlarından ayrıldıkları zaman hüzünleniyorlar. Solmuş çiçeklere benziyorlar ve hastalanıyorlar. Düz yerler Karaçaylılara çirkin görünüyor. Karaçaylıların anlayışına göre dağsız ve ormansız bir yerde yaşamaktan daha kötü bir kader olamaz. Karaçaylıların doğdukları yurtlarına duydukları sevgi asla bitmez ve azalmaz. Komşu bölgelerde, Pyatigorsk, Georgiyevsk, Sohum ve diğer şehirlerde yaşayan genç kuşak Karaçaylılar atalarının adet ve geleneklerine asla karşı gelmezler. Onlar bu gelenek ve adetleri bozmaya korkarlar.”[146]
[s. 41] 1886 yılında Elbruz dağına tırmanmak için Kafkasya’da bulunan S. Davidoviç, Bashan bölgesinde yaşayan Malkarlı Orusbiy klanı hakkında şunları söylemektedir:
“Dağlı Kabardeyler [Malkarlılar] dilleri ve adetleriyle ovada yaşayan Kabardeylerden farklıdırlar. Bu halkın temiz kalpliliği, derin zekası, sülalelerinin dağılmasına karşı koyuşları birçok yere örnek olacak derecededir. Bunlarda ataerkil hayat düzeni devam etmektedir. Burada 294 hane vardır. Toplam nüfusu 2.200 kişidir. Bu büyük köyün içinde içki içilmez. Köyde işsiz güçsüz, başı boş gezen kimselere rastlanmaktadır. Aileler arasında başlık parası adeti sıkı bir şekilde devam ettirilmektedir. Bunun sebebi ise erkek ile kadın ayrıldıklarında, kadının kendi başına hayatını idame ettirmesine imkan sağlamaktır. Bu tabiatın oğulları ne kadar da sağlıklı güzel bir millettir.”[147]
1890’lı yıllarda Karaçay’daki kömür işletmelerinde görev yapan N.A. Ştoff’un notlarında Karaçaylılar hakkında şöyle denilmektedir:
“XVII. yüzyıl başındaki savaşa kadar Karaçaylılar derin dağ vadilerinde pagan olarak yaşamışlardır. Kırım Hanı Kafkasya’da İslam dinini yaymak amacıyla iki bölük asker göndermiş. İncik~Zelençuk ırmağı kıyısında bulunan Adige [Çerkes] köylerini İslam dinine sokmuşlar. Kırım Hanı’nın askeri Koban ırmağı başına geldiklerinde ise burada şimdiye kadar hiç kimseye boyun eğmeyen Karaçaylılarla karşılaşmışlar. Karaçaylılar yurtlarını ve özgürlüklerini korumak için Marca adındaki kutsal ilahlarından güç alarak Kırım Hanı’nın askerlerine karşı koymuşlar. Kırım Hanı’nın askerleri ne kadar uğraşsalar da asker gücüyle bile burada İslam dinini kabul ettirme konusuna başarılı olamamış ve çaresiz geri dönmüşlerdir. Fakat bu savaştan sonra Karaçaylıların gücü de epeyce azalmış. İslam dini Karaçaylılara ancak XVII. yüzyılın sonlarında girmiş.[148]
Arthur Byhan 1936 yılında Paris’te yayımlanan “Kafkasya Toplumları” adlı eserinde Karaçaylılardan şöyle bahsetmektedir:
“Karaçaylılar beyaz tenleri ve düzgün hatlarıyla tanınmaktadırlar. Gerçekten de Karaçaylıların yüzünde Moğolların çirkin hatları yoktur. Daha çok Güney Kafkasyalılara benzemektedirler. Saçları ve gözleri siyahtır. Erkeklerin çoğu sakallıdır. Karaçaylıların baş geçim kaynağı küçükbaş hayvancılıktır. Kışın hayvanlarını otlatmak için Kabardey Çerkeslerinin meralarına giderler. Yazın ise yüksek dağlardaki yaylalara giderler. Karaçaylılar şal, halı, kilim, yamçı, başlık, eyer ve çizme gibi şeyleri kendileri imal ederler. Hepsi birer iyi avcıdır. Genellikle ayı, kurt, tilki, dağ aslanı ve dağ keçisi avlarlar. Temel yiyecekleri süt, peynir, yağ, koyun ve at etidir. Baharatlı yemekleri severler. Karaçaylılar, Çerkesler gibi üç sosyal tabakaya ayrılmıştır: beyler, soylular ve köylüler. Bunun dışında mollalar ve köleler vardır. Karaçaylı kadınlar cenazelerde dövünerek çığlıklar atarlar. Erkekler ise birbirlerinin alınlarına silahla vururlar. Kulak memelerini küçük bıçaklarla delerler. Mezarlıkları taş duvarlarla çevrilidir. Teberdi bölgesindeki mezarların üzerinde piramit veya daire biçiminde kalın taşlar vardır. İslam dini Karaçaylılar arasında 1782 yılından sonra yayılmaya başlamıştır. Karaçaylılar Müslüman olmalarına rağmen birtakım doğa üstü güçlere inanırlar. Karaçaylıların dağların yükseklerine yaşayan tanrıları vardır. Eliya adlı tanrı bunların başında gelir. Karaçaylılar Eliya’nın şerefine kurbanlar keserler, dans ederler, törenler düzenlerler. Başka Kafkas halklarında olduğu gibi Karaçaylıların da birtakım kutsal ağaçları ve kutsal ırmakları vardır.”[149]
V. Osmanlı ve Çarlık Rusyası Döneminde Karaçay-Malkar Türkleri
Kafkasya halklarının idaresi 1502 yılında Altın Orda Devleti tamamen ortadan kalktıktan sonra Kırım Hanlığına geçmiş, 1475 yılında Kırım Hanlığının Osmanlılara bağlanmasıyla birlikte aynı şekilde Kırım Hanlığı idaresinde olan Kafkasya bölgesi de Osmanlıların hakimiyetine geçmiştir. 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşları neticesinde imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla Kırım Hanlığı tamamen Osmanlıların elinden çıkmıştır. Çarlık Rusyası çok geçmeden Kırım’daki hanlık mücadelelerini fırsat bilerek Şahin Gerey’i Kırım Hanlığının başına getirmiştir. Fakat Şahin Gerey’e ülke çapında tepkiler ve protestolar doğunca Çarlık Rusyası da Kırım Hanlığını 1783 yılında ilhak etmiştir.[150] Bu tarihten sonra Osmanlılar ile Ruslar arasında Koban ırmağı sınır olarak çizilmiştir. Buna göre Koban ırmağının sağ tarafında bulunan Karaçay Türklerinin yarısı ile Malkar Türkleri tamamı Çarlık Rusyası topraklarına, Koban ırmağının sol tarafında bulunan Karaçay Türkleri diğer bir yarısı ise Osmanlı topraklarına dahil olmuştur.[151]
1787 yılında Osmanlı-Rus savaşları tekrar başlamış ve Rus orduları ilk kez Koban ırmağının sol tarafına geçmişlerdir. Bunun üzerine Osmanlı Padişahı III. Selim tarafından Anapa seraskerliğine ve Kafkasya’daki Osmanlı orduları komutanlığına [s. 42] tayin edilen Battal Hüseyin Paşa emrindeki 30 bin kişilik Osmanlı ordusuyla Anapa’dan hareketle Koban ırmağını geçtikten sonra Kabardey bölgesine gelmiştir. Battal Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusuna Kafkas halklarından da yoğun bir katılım olmuş ve böylece Battal Hüseyin Paşa’nın ordusu askeri bakımdan büyük bir kuvvet haline gelmiştir. Osmanlı ve Rus ordusu 27 Eylül 1790 tarihinde Tohtamış ırmağı civarında karşılaşmış ve Battal Hüseyin Paşa’nın komutasındaki Osmanlı ordusu bu savaştan mağlup çıkmıştır. Savaşın kaybedilmesindeki en büyük sebeplerden biri de Osmanlı ordusu saflarında bulunan Çerkes kuvvetleri komutanları ile Osmanlı subayları arasındaki savaşın gidişatıyla ilgili ihtilaflardır. Savaşın başlamasından hemen önce Osmanlı Padişahı III. Selim tarafından gönderilen Mahmut adlı bir mübaşirin cebinde Ruslara karşı savaşın kaybedilmesi durumunda kendi idam fermanının olduğunu bilen Battal Hüseyin Paşa yanındaki birkaç adamıyla birlikte kaçarak Rus ordusuna sığınmış ve kılıcını teslim etmiştir. Daha sonra Ruslar savaşın cereyan ettiği yerde kurdukları küçük bir kasabanın adına Battal Hüseyin Paşa’nın adına izafeten Batalpaşinski adını vermişlerdir. Bu kasaba bugünkü Karaçay-Çerkes Ö.C.nin başkenti olan Çerkessk şehridir. Bundan sonra Osmanlı kuvvetleri Anapa’ya çekilmek zorunda kaldılar. Fakat bunu müteakiben Rus orduları 1791 yılında on beş gün boyunca kuşatma altına aldıkları Anapa kalesini düşürmeyi başarmışlardır. 10 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Yaş anlaşmasına göre Rusların Kafkasya bölgesinden yeni bir toprak kazanımı olmamıştır. Fakat bu anlaşmayla Osmanlılar Kırım ve Taman’ın Rusya’ya ait olduğunu ve 1783 anlaşmasındaki Koban ırmağının Osmanlı-Rus sınırı teşkil ettiği şeklindeki maddeyi bir kere daha tasdik etmişlerdir. Ruslar bundan sonra Koban ırmağının sağ tarafına çekilerek bu sahada hızla ve planlı bir şekilde müstahkem mevkiler kurmuşlar ve Buğ ırmağı civarından getirdikleri Rus Kazaklarını iskan etmişlerdir.[152]
Buna rağmen Karaçay-Malkar Türkleri, Rusya’yı destekleyen Kabardey Çerkes beylerinin oluşturduğu Baksan grubunda yer almayıp, Osmanlı ve Kırım’ı destekleyen Kaşha Tav grubunda yer almışlar ve 1804 yılında bütün Kafkasyalılar ile Ruslar arasında cereyan eden Çegem meydan savaşında en ön saflarda savaşmışlardır. Daha sonra 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Belgrad anlaşmasına göre Osmanlı-Rus sınırları yeniden çizilmiştir. Buna göre Koban ırmağının sol tarafında kalan Karaçay Türklerinin diğer yarısı da Rusların hakimiyet alanına girmiştir. Bunu müteakiben Çarlık Rusyası 1822 yılında Karaçay Türklerinin Rusya tabiyetinde olduğunu ilan etmiştir. Rusya’nın bu kararı üzerine Karaçay Türkleri isyan etmişler ve bir heyet göndererek Osmanlıların Anapa muhafızı Hasan Paşa’dan yardım istemişlerdir. Hasan Paşa da Karaçay heyetini kabul etmiş, Osmanlılara sadık kalacaklarına dair ahidnâme veren heyet başkanı İslam Kırımşavhal’ı Karaçay valisi tayin etmiş ve ayrıca Karaçay Türklerine yardım edeceğine dair söz vermiştir. Fakat Kafkasya Rus orduları komutanı General Emanuel’in Karaçay topraklarını tehdit etmeye başlaması üzerine Karaçay Türkleri söz aldıkları Hasan Paşa’dan 1826 yılında yardım istemişlerse de hiçbir zaman ondan yardım alamamışlardır.[153]
Karaçay ülkesi Kafkasya’nın orta kısımlarında ve yüksek dağların arasındaki derin vadilerde kurulu olduğundan, Ruslara karşı vur-kaç taktiğiyle savaşan diğer Kafkasyalılar için adeta bir kale ve sığınak vazifesini görmekteydi. Ayrıca Kabardey Çerkesleri ile Abaza ve diğer Çerkes kabilelerini birbirine bağlayan yolların hepsi Karaçay’dan geçmekteydi. Karaçay ülkesinin stratejik önemini çoktan kavramış olan Çarlık Rusyası bir an önce Karaçay’ın kendi hakimiyetine geçmesini istiyordu. 17 Ekim 1828 tarihinde üç ayrı koldan Karaçay ülkesine doğru hareket eden General Emanuel komutasındaki Rus orduları, Karaçay beylerinden Duda oğlu Tengizbiy ve Kabardey beylerinden Atajuk oğlu Atajuk’un rehberliğiyle gizli dağ yollarından geçerek Hasavka mevkiine geldiler. Halbuki Karaçaylılar bundan habersiz bir şekilde Rus ordularının Aman-Nıhıt tarafından geleceklerini zannederek burada konuşlanmışlardı. 20 Ekim 1828 tarihinde sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Rus topları Hasavka geçidini dövmeye başladılar. Neye uğradıklarını şaşıran Karaçaylılar az sayıdaki askerleriyle Hasavka geçidini korumak üzere Ruslara karşı direnişe geçmişlerse de on iki saat kadar süren savaştan Rus ordusu galip çıkmıştır. Karaçay liderleri bir gün boyunca istişare ettikten sonra 22 Ekim 1828 tarihinde General Emanuel’e teslim olduklarını ve Çarlık Rusyası’nın himayesini kabul ettiklerini yazılı bir şekilde bildirmişlerdir. Malkar Tükleri ise bir yıl önce 1827 yılında silahlarını bırakmış ve kendi istekleriyle Çarlık Rusyası [s. 43] himayesine girmişlerdi. Böylece bu tarihten sonra Karaçay-Malkar Türkleri resmen Çarlık Rusyası hakimiyetine geçmiş ve Çarlık Rusyası tebası sayılmıştır.[154] Karaçay Türkleri 1835-1853 yılları arasında Çarlık Rusyası yönetimine karşı birkaç isyan teşebbüsünde bulunmuş ise de bu isyanlar sonuçsuz kalmıştır. Fakat 1854 yılında Kadı Muhammet Hubiy’in önderliğinde başlatılan büyük isyan başarılı bir şekilde sonuçlanmak üzere iken Çarlık Rusyası tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır.
Çarlık Rusyası 1861 yılında Kafkasya’yı eyaletlere ayırarak yeni bir idari sistem kurmuştur. Buna göre Karaçay Türkleri Kuban Eyaleti’ne, Malkar Tükleri de Terek eyaletine bağlanmıştır. Böylece Karaçay-Malkar Türkleri Rus hakimiyeti sırasında ilk defa ikiye ayrılmış oldular. Karaçay Türklerinin içerisinde yer aldığı Kuban Eyaleti ise Elbruz, Zelençuk, Urup, Laba ve Psekups şeklinde beş askeri bölgeye taksim edilmiştir. Karaçay bölgesi ve Çerkeslerin yaşadığı Humara ile Abazaların yaşadığı Gum-Lov bölgeleri Elbruz askeri bölgesine bağlandılar. 1865 yılında Elbruz askeri bölgesinin başına General Nikolay Grigoroviç Petruseviç getirilmiş ve dolayısıyla da Karaçay Türklerinin başına ilk defa bir Rus valisi atanmıştır. General N.G. Petruseviç ilk olarak Karaçay Türkçesini öğrenmiş ve halkla sıcak ilişkiler kurarak kendisini Karaçaylılara çok sevdirmiştir. N.G. Petruseviç zamanında Karaçay’da her alanda büyük bir gelişme yaşanmıştır. N.G. Petruseviç yeni Karaçay köyleri kurmuş, Rus hükümetinden Karaçaylılar için yeni topraklar almış, Karaçay köyleri arasında ulaşımı kolaylaştırmak için yeni yollar yaptırmıştır. Getirdiği daha birçok yenilikleriyle gerçekten de N.G. Petruseviç’in Karaçay Türklerine çok büyük hizmetleri olmuştur. N.G. Petruseviç’in Karaçay’daki görevi 1876 yılında sona ermiş ve Türkmenistan’a tayin olmuştur. N.G. Petruseviç Türkmenistan’ın Gök-Tepe mevkiinde cereyan eden bir savaşta hayatını kaybetmiştir. N.G. Petruseviç’in ölümü ancak 1881 yılında Karaçay’da duyulmuş ve halk buna gerçekten de çok üzülmüştür. Daha sonra bir Karaçay heyeti Türkmenistan’a giderek N.G. Petruseviç’in cenazesini alıp Karaçay’a getirmişler ve Batalpaşinski [Çerkessk] şehrine gömmüşlerdir.[155]
VI. Sovyet Döneminde Karaçay-Malkar Türkleri
1877-1878 yıllarında cereyan eden Osmanlı-Rus savaşının başlamasından kısa bir süre sonra Kafkasya’da bir isyan hareketi başlamış ancak Osmanlının savaşı kaybetmesi üzerine Ruslar Kafkasya’daki isyanı kanlı bir şekilde bastırmışlardır. Fakat, Ruslar da dahil Çarlık yönetiminden hiç kimse memnun değildi. Bu yüzden 1905 Rus-Japon savaşından sonra bağımsızlık amacıyla millî ve sosyal hareketler meydana gelmiştir. Bu hareket genel olarak bağımsızlık isteklerinin ve sosyalist hareketin habercisi niteliğini taşımaktaydı.
1917 yılında başlayan Bolşevik ihtilaliyle birlikte bütün Kafkasyalılar kurtuluş ümidiyle harekete geçmiş ve 3 Mayıs 1917 tarihinde Terek-Kala [Viladikafkaz] şehrinde I. Kafkas Halk Kurultayı toplanmıştır. Kurultayda Kuzey Kafkasya’nın geçici Milli Hükümeti özelliğini taşıyan “Birleşik Kuzey Kafkasya ve Dağıstan Dağlıları Birliği Merkez Komitesi” adı verilen yüksek icra organı seçilmiştir. 18 Eylül 1917 tarihinde Andi kasabasında “Kuzey Kafkasya Milli Müessesan Meclisi” adıyla ikinci bir kurultay toplanmış ve bu kurultay büyük ilgi görmüştür. Toplantıya Dağıstan, Kumuk, Salatay, Terek Vilayeti, Çeçen-İnguş, Asetin, Kabardey, Karaçay-Malkar, Adige, Abhaz, Şetkale [Stavropol] bölgeleri delege göndermişlerdir. Kafkasyalılar siyasi birlik kurmak için çalışırlarken 7 Ekim 1917 tarihinde Bolşevikler iktidarı ele geçirmiş ve iç savaş başlamıştı. Bolşevikler uzun süreden beri çalışıyor ve ihtilali nasıl gerçekleştireceklerini planlıyorlardı. Çarlık taraftarlarının oluşturacağı cepheyi bölüp parçalamak için, Rus olmayan milletlerin nasıl kullanılacağı konusunda hesaplar yapmışlardı. Bu maksatla, yoğun bir propaganda başlattılar. Ancak, yüzyıllardır Rusların yalanlarına tanık olan Kafkasyalılar Bolşeviklerin sözlerinin aslında bir tuzak olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi 20 Kasım 1917 tarihinde Rusya’dan ayrıldığını ve bağımsız bir devlet olduğunu ilan etti. Osmanlı hükümeti ileride Rusya ile Osmanlı arasında duvar ve engel görevini üstlenecek, bir Kuzey Kafkasya Devleti’nin kurulmasına sıcak bakıyordu. Bu nedenle Şimali Kafkasya Cemiyeti Siyasiyesi kurulmuştu. Hükümetten maddi yardım alıyor ve onun güdümünde çalışıyordu. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti heyeti İstanbul'a geldiğinde, cemiyet üyeleri hükümetle yapılacak görüşmelerde aracı oldular. Osmanlı hükümeti ile yapılan görüşmelerden sonra Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olduğu kabul edildi. 11 Mayıs 1918 tarihinde Kuzey Kafkasya'nın bağımsız bir devlet olduğu bir nota ile bütün batılı devletlere duyuruldu. Karaçay-Malkar Türkleri de bu cumhuriyet içerisinde yer almışlardır. Fakat bu [s. 44] cumhuriyetin ömrü kısa sürmüş ve 1921 yılında sona ermiştir.
Karaçaylı General Mirzakul Kırımşavhal komutasındaki Karaçay askeri birlikleri Bolşeviklere karşı büyük bir direnişe geçmişlerdi. Beş ay sonunda Karaçaylıların direnişini kıramayan Bolşevikler bu direnişin bütün Kafkasya’ya yayılabileceği endişesiyle Karaçaylılara daha geniş bir özerklik vaadinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Karaçaylılar da Bolşeviklerle anlaşma yapacaklarını bildirdiler. Fakat Şubat 1922’de Ruslar en seçkin askeri birlikleriyle Karaçaylıların üzerine saldırdılar. Bu saldırıyı beklemeyen Karaçay Türkleri Rus işgaline karşı ancak üç ay dayanabildiler. Bu süre zarfında Karaçay’ın ileri gelen aydınları ve subaylarının hepsi kurşuna dizilerek öldürülmüştür.[156]
Karaçay-Malkar Türkleri ilk önce Sovyetler Birliği bünyesinde 1921 yılında kurulan Sosyalist Dağlı Halklar Sosyalist Cumhuriyeti içerisinde yer almışlardır. Daha sonra Sovyet hükümeti kararıyla 12 Ocak 1922 tarihinde Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi, 16 Ocak 1922 tarihinde Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur. Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi 1924 yılında Karaçay Özerk Bölgesi ve Çerkes Özerk Bölgesi şeklinde ikiye ayrılmıştır. 1921-1928 yılları arasında Sovyetler Birliğinde uygulanan Yeni Ekonomik Politika [NEP] dönemi gereği Karaçay ve Malkar’da nispeten olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde Karaçay-Malkar Türkleri ekonomi ve kültürel hayatta birtakım kalkınma ve gelişme imkanları elde etmişlerdir. Fakat Karaçay Özerk Bölgesinin başına getirilen Rus yöneticileri 1920’li yılların sonlarından itibaren 1918-1920 yılları arasında Bolşeviklere karşı savaşan Karaçaylıları birtakım suçlamalarla tutuklayarak idam etmeye başladılar. 1926-1928 yılları arasında birçok din adamı ve doktor, bilim adamı, yazar ve şair gibi birçok aydın kişiler tutuklanarak idam edilmiştir.[157]
1941 yılında Rus-Alman savaşının patlak vermesinden önce Karaçay-Malkar’da NKVD birlikleri ile Karaçay-Malkar gerillaları arasında şiddetli çatışmalar cereyan etmekteydi. Stalin tarafından 1929 da başlatılan zorunlu kollektifleştirme Karaçay-Malkar'da sert bir direnişle karşılaştı. Karaçay-Malkar Türkleri binlerce yıldır özel mülkiyetlerine sahip olarak ve de buna saygı duyarak yaşamışlardı. Kollektifleştirme hareketleriyle birlikte özel mülkiyete el konulmak istenilmesi ve köylü sınıfının ortadan kaldırılmaya çalışılması Karaçay-Malkarlıları Sovyet yönetimine karşı itaatsizliğe sevk ediyordu. Çünkü Sovyet idaresinin bu tutumu Karaçay-Malkar Türklerinin gelenek ve ahlak yapısıyla taban tabana zıttı. Böylece 1929-1930 yıllarında Karaçay-Malkarlılar büyük bir isyan başlattılar. Bu isyan Kızıl Ordu ve GPU birliklerine karşı gerçek bir askeri mücadeleye dönüştü. Bashan, Çegem, Holam ve diğer dağlık bölgelerin tümü Malkar Türklerinin kontrolüne geçti ve tamamen komünistlerden temizlendi. Öte yandan Mikoyan-Şahar [Karaçayevsk] ve Narsana [Kislovodsk] şehirleri de Karaçaylıların kontrolüne geçmişti.[158]
Karaçay-Malkarlıların direncini silah zoruyla kıramayacağını fark eden Sovyet hükümeti stratejisini değiştirdi. Kolhoz sisteminin kaldırılacağına ve özel mülkiyetin geri verileceğine dair sözler verilen propaganda metinleri uçaklarla bölgeye atıldı. Stalin’in bu manevrası başarılı oldu ve bağımsızlık yanlısı Karaçay-Malkarlılarla arabuluculuk yapacak yerel komisyonlar kuruldu. Ardından silahlarını bırakmaları şartıyla bu mücadelede yer alan liderler dahil herkesi kapsayacak genel af ilan edileceği duyuruldu. Karaçay-Malkarlıların birçoğu Stalin'in verdiği sözlere kanıp evlerine geri döndüler. Ancak hepsi daha sonra bu yaptıklarına pişman oldu. Çünkü silahlarını teslim ettikten hemen sonra Ruslar askeri operasyonlara başladılar. Tutuklananların hepsi ya toplama kamplarına gönderildi ya da hemen idam edildi. Sadece idam edilen Karaçay-Malkarlılardan sayısı 3.000 kişidir. Böylelikle Karaçay-Malkarlılar Bolşeviklere güvenilemeyeceğini çok acı bir biçimde anladılar. 1936 yılında Sovyet yetkilileri Karaçaylı komünistleri de tutuklayıp idam etmeye başladılar. Böylece Karaçaylıların aydın tabakası tamamen ortadan kaldırılmıştır. 1938 yılına gelindiğinde Karaçay’da idari görevlerde çalışabilecek tek bir Karaçaylı yönetici dahi kalmamıştır.
25 Temmuz 1942 tarihinde Alman orduları Rostov şehrini ele geçirdikten sonra Kafkasya’ya girdiler. Kızıl Ordu birlikleri hiçbir direniş göstermeden geri çekildiler. NKVD birlikleri de dağlara çekilip Almanlara karşı gerilla savaşı vermeyi düşünüyorlardı. Fakat dağlarda onları bekleyen Karaçay-Malkar savaşçıları NKVD askerlerini rahat bırakmadılar. Şiddetli geçen çarpışmalardan sonra NKVD birlikleri Karaçay-Malkarlılara yenilerek Karaçay-Malkar bölgesini terk ettiler. Almanlar gelmeden önce bölgenin kontrolü tamamen Karaçay-Malkarlıların eline geçmişti. Almanlar Karaçay-Malkar bölgesine girdikten sonra Karaçay-Malkarlıların sevgi ve saygılarını kazanmak için hiç kimsenin dinine, özel mülkiyetine ve [s. 45] özgürlüğüne karışılmayacağını söylediler. Kapatılan camiler yeniden açıldı ve kolhozlar kaldırıldı. Fakat Almanlar bölgede fazla kalamadılar. 1942 yılı sonlarında Stalingrad bozgunu ardından Almanlar Kafkasya’dan geri çekilmek zorunda kaldılar. İşte bu durum Karaçay-Malkarlılar için oldukça büyük ve acı bir darbe olmuştur. Çünkü Almanların Kafkasya’dan çekilmesinden hemen sonra Kızıl Ordu birlikleri uçak, tank ve toplarla Karaçay-Malkar topraklarına büyük bir saldırı gerçekleştirmiş ve bütün Karaçay-Malkar köylerini yerle bir etmiştir.
Fakat Sovyet hükümeti bununla da yetinmemiş, J. Stalin başkanlığında toplanan SSCB Devlet Güvenlik Komitesi 12 Ekim 1943 tarihinde aldığı bir kararla Karaçaylıları 2 Kasım 1943 tarihinde; 5 Mart 1944 tarihinde aldığı bir kararla da Malkarlıları 8 Mart 1944 tarihinde topyekün Orta Asya’nın muhtelif yerlerine sürgün etmiştir.
NKVD’nin bu kararnameleri üzerine 2 Kasım 1943 ve 8 Mart 1944 tarihlerinde sabaha karşı saat 06’da Karaçay-Malkarlılar sürgün edilmek için apar topar uyudukları yataklarından kaldırıldılar. Babaları, kocaları, oğulları, kardeşleri yani kısacası Karaçay-Malkarlı yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu cephede Sovyet ordusu saflarında Almanlara karşı savaşırlarken; tamamı yaşlılar ile kadın ve çocuklardan oluşan 63.323 Karaçaylı ve 37.713 Malkarlı tren istasyonlarına yığılarak hayvan vagonlarına dolduruldular. Nereye ve niçin götürüldüklerini bilmeyen bu çaresizler on üç gün boyunca aç ve susuz bir halde trenlerle Orta Asya’nın muhtelif bölgelerine dağıtıldılar.
Karaçay-Malkar Türkleri on dört yıl süren sürgün hayatlarında gerçekten de çok büyük acılar çekmişlerdir. Orta Asya’nın muhtelif yerlerinde çocuklar annelerinden, kadınlar kocalarından, yaşlılar evlatlarından ayrı ve dağınık bir şekilde ölüme terk edilmişlerdir. Bu şekilde açlık ve sefalet içerisinde hayat mücadelesi veren Karaçay-Malkar Türkleri sürgün hayatları boyunca nüfuslarının yarısını kaybetmişlerdir.
J. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nin başına geçen Kruşçev’in izni ve Sovyet Yüksek Şurası’nın kararıyla 1957 yılında Karaçay-Malkar Türkleri kendi yurtlarına dönmüşlerdir. Fakat Karaçay-Malkar Türklerine yapılan zulüm bununla da bitmemiş uzun yıllar boyunca güvenilmez halk veya vatan haini muamelesi görmüşlerdir. Hatta SSCB Parlamentosu yurtlarından zorla sürgün edilen halkların kanun dışı yollarla ve haksız yere sürgün edildikleri hususunda ve bu halkların iade-i itibarı konusundaki bildirisini ancak 14 Kasım 1989 tarihinde deklare etmiştir. Bunu müteakiben Rusya SSC Parlamentosu da sürgüne tabi tutulan halkların iade-i itibarı hakkındaki kanunu 16 Nisan-18 Ekim 1991 tarihinde kabul etmiştir.
Sürgünden hemen sonra Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi ve Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti lağvedilerek yerine Çerkes Özerk Bölgesi ve Kabardey Özerk Cumhuriyeti kurulmuştu. Karaçay-Malkar Türklerinin 1957 yılında tekrar yurtlarına dönmeleri üzerine Karaçay-Çerkes Ö.B. ve Kabardey-Balkar Ö.C. tekrar kurulmuştur. Bunun dışında bir de Karaçay-Çerkes Ö.B. 3 Temmuz 1991 tarihinde özerk cumhuriyet statüsüne yükseltilmiştir. Günümüzde Karaçay Türkleri Rusya Federasyonu’na bağlı Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyetinde ve Malkar Türkleri de yine Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşamaktadırlar.
DİPNOTLAR
[1] Roux, 91:17
[2] Hacilayev, 70:6; Mokayev, 76:87
[3] Henze, 1985:3
[4] Mızılanı, 93/3:15; Miziyev, 94:23-24
[5] Tarhan, 79: 355-356
[6] Tarhan, 79:359
[7] Miziyev, 94:32, 95
[8] Tarhan, 79:359-361
[9] Alekseyeva, 93:5
[10] Grousset, 80:22
[11] Tarhan, 79:361-362
[12] Durmuş, 93:63; Lang, 97:65
[13] Tarhan, 79:365
[14] Kırzıoğlu, 53:66
[15] Şeşen, 85:30
[16] Ögel, 71:579
[17] Ögel, 71:376
[18] Tarhan, 79:358
[19] Durmuş, 93:41-43
[20] Herodotos, 91:196
[21] Durmuş, 93:151
[22] Durmuş:93:135
[23] Herodotos, 91:208
[24] Togan, 81:34
[25] Hacilayev, 70:125
[26] Herodotos, 91:208
[27] Mızıulu, 94/6:192-193
[28] Herodotos, 91:210
[29] Mızıulu, 93:35
[30] Mızılanı, 93/3:16
[31] Koşay, 56:4
[32] Eberhard, 96:70-71; Czegledy, 98:117
[33] Togan, 81:22-24, 149
[34] Kırzıoğlu, 53:27
[35] Ar, 44:515-566; Erzen, 86:15-16
[36] Simeonov, 79:54
[37] Gömeç, 97:31-32
[38] Momsen, 50:547
[39] Kurat, 72:108; Tekin, 87:1
[40] Kurat, 72:109; Kırzıoğlu, 72:80; Kırzıoğlu, 92:36
[41] Koşay, 32:2; Artamonov, 62:79
[42] Togan, 39:XXVIII; Kahovskiy, 65:225; Togan, 81:168-169
[43] Pigulevskaya, 41:3-9
[44] Patkanov, 83:21-32
[45] Kurat, 72:13
[46] Skryinskaya, 60:91; Nemeth, 96:7
[47] Nemeth, 96:42
[48] Kurat, 72:13; Grousset, 80:88; Kafesoğlu, 93:6, 69; Ahmetbeyoğlu, 95:7; Nemeth, 96:8; Gumilev, 01:169
[49] Feher, 84:10-11; Czegledy, 98:22
[50] Baştav, 41:60-63
[51] Togan, 77.403; Tekin, 87:2
[52] Baştav, 41:68-72; Rasonyi, 93:77-78; Gumilev, 99:60-61
[53] Kurat, 72:24; Rasonyi, 93:77-78
[54] Kafesoğlu:93:150
[55] Togan, 81:171
[56] Lavrov, 78:21; Miziyev, 91:135
[57] Laypanov, 00:24-25
[58] Tekin, 87:1
[59] Gumilev, 01, 162
[60] Artamonov, 62:71
[61] Tekin, 87:2; Kurat, 93:782
[62] Tekin, 37:3
[63] Tekin, 87:3
[64] Artamonov, 62:162
[65] Tekin, 87:2-4; Kafesoğlu, 93:191-192; Ostrogorksky, 95:97
[66] Feher, 84:31; Kafesoğlu, 85:15-16; Kafesoğlu, 93:191; Ostrogorsky, 95:117
[67] Miller, 87:60
[68] Artamonov, 62:172
[69] Kırzıoğlu, 80:286
[70] Nurettinov, 91:XIV
[71] Togan, 39:202
[72] Mızıulu, 93:87
[73] Laypanlanı, 92:2
[74] Miller, 62:13
[75] Miller, 62:14
[76] Mızıulu, 94/4:39
[77] Mızıulu, 93:91-92; Miziyev, 94:58
[78] Bayçorov, 89:166-167
[79] Kobanlanı, 88:I; Miziyev, 94:58-59
[80] Bayçorov, 89:8-9, 20-24, 32-33, 310
[81] Bayçorov, 89:28, 277, 281
[82] Bayçorov, 89:90-91
[83] Kurat, 72:14-17
[84] Laypanlanı, 92:2
[85] Kurat, 72:110
[86] Biciyev, 83:4, 14-15
[87] Bayramkullanı, 82:241
[88] Laypanlanı, 92:2
[89] Togan, 81:422
[90] Ahmed, 98:61
[91] Şeşen, 85:203
[92] Mızıulu, 94/4:43
[93] Şeşen, 85:197
[94] Togan, 78:376
[95] Kuznetsov-Lebedinski, 01:31-32
[96] Lavrov, 78:21; Bayramkullanı, 82:245; Miziyev, 91:135
[97] Zekiev, 01:36-37
[98] Bayçoralanı, 89:4; Bayramuklanı, 96:2
[99] Şamanlanı, 92, 8
[100] Kobanlanı, 88:I
[101] Habiçev, 71:16
[102] Kurat, 72: 65-72, 98; Kafesoğlu, 93:177-178
[103] Kırzıoğlu, 92:8, 12, 20-21, 32-33, 82
[104] Kırzıoğlu, 92:11
[105] Kurat, 72:74; Kırzıoğlu, 92:112
[106] Kurat, 72:92-93; Yakubovskiy, 92:24-25
[107] Kırzıoğlu, 92:13
[108] Kurat, 72:132, Yakubovskiy, 92:30
[109] Kurat, 72:138-139; Şami, 87:196-199; Yücel, 89:30-32; Yakubovskiy, 92:177-180
[110] Mokayev, 76:88
[111] Lavrov, 78:21
[112] Tekelanı, 79:306-307; Bayramkullanı, 82:241
[113] Yakubovskiy, 92:13-14; Safran, 93:76-77
[114] Miziyev, 76:32-33
[115] Bayramkullanı, 88:6-16
[116] Kırzıoğlu, 93:77
[117] Aleynikov, 83:164-168; Tulçinskiy, 03:249; Akbayev vd., 65:29-33; Şamanlanı, 87:3-13; Aliyev, 91:49-51; Miziyev, 91:37; Curtubaylanı, 93:21-26; Laypanlanı, 98:2
[118] Otarov-Holayev, 69:65-71
[119] Miller-Kovalevskiy, 84:553-555; Şamanlanı, 87:42; Kudaşev, 91:156-157; Abayev, 92:7; Mızıulu, 94/4:45-46
[120] Tardy, 78:105; Bayçorov, 89:31-33
[121] Kırzıoğlu, 93:312, 441; Tavkul, 93:17
[122] Şamanlanı, 87:180-181
[123] Lavrov, 78:22; Alekseyeva, 93:46; Şamanlanı, 87:14; Mızıulu, 94/4:29
[124] Miziyev, 91:16
[125] Kırzıoğlu, 93:314; Tavkul, 93:17
[126] Aciyev, 82:6-7; Şami, 87:197
[127] Miziyev, 91:14-16; Miziyev, 94:13
[128] Kurat, 72:378
[129] Kırzıoğlu, 93:8
[130] Noghumuka, 74:116; Bayramkullanı, 88:6-13
[131] Lavrov, 78:21; Miziyev, 91:135
[132] Tardy, 78:105; Bayçorov, 89:31-33
[133] Şamanlanı, 87:180-181
[134] Şamanlanı, 87:16-17
[135] Şamanlanı, 87:174
[136] Şamanlanı, 87:41-56
[137] Lyulye, 98:37
[138] Şamanlanı, 87:67
[139] Şamanlanı, 92:8
[140] Tornau, 99:96
[141] Wagner, 99:128
[142] Şamanlanı, 87:76-82
[143] Şamanlanı, 87:91-93
[144] Şamanlanı, 87: 84-87
[145] Berje, 99:53-54
[146] Şamanlanı, 87:125-146
[147] Şamanlanı, 87:212
[148] Şamanlanı, 87:166-167
[149] Byhan, 36:240
[150] Saydam, 97:33-34
[151] Caferoğlu, 88:48-49
[152] Bala, 93/3:382; Saydam, 97:49
[153] Caferoğlu, 88:49; Bala, 93/6:220
[154] Laypanlanı-Dudalanı, 40:43-45; Kagıylanı, 88:279-304; Aliyev, 91:92-96; Borlaklanı, 01:2
[155] Şamanlanı, 87:101-123
[156] Aslanbek, 52:25
[157] Aslanbek, 52:30, Karça, 56:38; Hapayev, 92:4, 63
[158] Aslanbek, 52:32; Karça, 56:40
KAYNAKLAR
Abayev, Misost., Balkariya, Nalçik, 1992.
Aciyev, A.M., Nartskiy Prozaiçeskiy Folklor Kumıkov i Ego Mesto v Kavkazskoy Nartiade, Dagestanskaya Narodnaya Proza, Mohaçkala, 1982.
Ahmed, Cemal Reşid., Ataların Karşılaşması-Derbent ve Şervan Ülkesinde Kürtler ve Alanlar, Çeviren: Siraç Direk, Avesta Yayınları, İstanbul, 1998.
Ahmetbeyoğlu, Ali., Grek Seyyahı Priskos'a [V. Asır] Göre Avrupa Hunları, TDAV Yayınları, İstanbul, 1995.
Akbayev, M.O., Bayramukova, H.B., Kagiyeva, N.M., Karaçay Poeziyanı Antologiyası, Stavropol, 1965.
Alekseyeva, E.P., Karaçayevtsı i Balkartsı-Drevniy Narod Kavkaza, Moskova, 1993.
Aleynikov, M., Karaçayevskie Skazaniya, SMOMK, vıp. 3, otd. II, Tiflis, 1883.
Aliyev, Umar., Karaçay, Çerkessk, 1991.
Ar, Mustafa Selçuk., Çivi Yazılı Kaynaklara Göre Türkçe-Etice-Hurrice Arasındaki Bağlar, Belleten, VIII/32, Ankara, 1944.
Artamonov, M.İ., İstoriya Hazar, Leningrad, 1962.
Aslanbek, Mahmut., Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası, Çankaya Matbaası, Ankara, 1952.
Bala, Mirza., Çerkesler, İ.A., Cilt 3, İstanbul, 1993.
Bala, Mirza., Karaçay ve Balkarlar, İ.A., Cilt 6, İstanbul, 1993.
Baştav, Şerif., Sabir Türkleri, Belleten, V/17-18, Ankara, 1941.
Bayçorov, S.Y., Drevnie-Türkskie Pamyatniki Evropı, Stavropol, 1989.
Bayçoralanı, Soslanbek., Karaçay-Malkar Tilni Alan Tamırları, Karaçay Gazetesi, Çerkessk, 31.01.1989.
Bayramkullanı, Ahmat., Alanlanı Tillerini Üsünden İstoriya Dokümentle, Şorka, Çerkessk, 1982. [Bayramkulov, Ahmat., Alanların Dilleri Hakkında Tarihi Belgeler, Çeviren: Adilhan Appa, Kırım Dergisi, Sayı: 25, Ankara, 1998].
Bayramkullanı, Ahmat., İstoriyalı Haparla, Caşavnu Oyuvları, Çerkessk, 1988.
Bayramuklanı, Umar., Alanlanı Tuvdukları Kimledile, Karaçay Gazetesi, Çerkessk, 27.08.1996.
Berje, Adolf., Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Çeviren: Murat Papşu, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999.
Biciyev, H.H., Humarinskoe Gorodisçe, Çerkessk, 1983.
Borlaklanı, Yusuf., Hasavka Uruş, Karaçay [Gazetesi], Çerkessk, 14.03.2001.
Byhan, Arthur., La Civilisation Caucassienne, Paris, 1936.
Caferoğlu, Ahmet., Türk Kavimleri, Enderun Kitabevi, 1988.
Curtubaylanı, Hıysa., Eski Cırla, Karaçay-Malkarnı Cır Haznasından, Nalçik, 1993.
Czegledy, Karoly., Bozkır Kavimlerinin Doğudan Batıya Göçleri, Çeviren: Erdal Çoban, Özne Yayınları, İstanbul, 1998.
Durmuş, İlhami., İskitler-Sakalar, TKAE Yayınları, Ankara, 1993.
Eberhard, W., Çin'in Şimal Komşuları, Çeviren: Nimet Uluğtuğ, TTK Yayınları Ankara, 1996.
Erzen, Afif., Doğu Anadolu ve Urartular/Eastern Anatolia and Urartians, TTK Yayınları, Ankara, 1986.
Feher, Geza., Bulgar Türkleri Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1984.
Gömeç, Saadettin., Kök Türk Tarihi, Türksoy Yayınları, Ankara, 1997.
Grousset, Rene., Bozkır İmparatorluğu, Çeviren: Dr. M. Reşat Uzmen, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1993.
Gumilev, L.N., Eski Türkler, Çeviren: Ahsen Batur, Birleşik Yayıncılık, İstanbul, 1999.
Gumilev, L.N., Hazar Çevresinde Bin Yıl, Çeviren: Ahsen Batur, Birleşik Yayıncılık, İstanbul, 2001.
Habiçev, M.A., Karaçayevo-Balkarskoe İmennoe Slovoobrazovaniye, Çerkessk, 1971.
Hacilayev, H.M.İ., Oçerki Karaçayevo i Balkarskoy Leksikologii, Çerkessk, 1970.
Hapayev, S.A., Karaçayevo-Çerkesiya-Naş Kray Rodnoy, Çerkessk, 1992.
Henze, Paul B., Kafkaslarda Ateş ve Kılıç-19. Yüzyılda Kuzey Kafkasya Dağ Köylülerinin Direnişi, OTDÜ Yayını, 1985.
Herodotos., Herodot Tarihi, Çeviren: Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1991.
Kafesoğlu, İbrahim., Bulgarların Kökeni, TKAE Yayınları, Ankara, 1985.
Kafesoğlu, İbrahim., Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993.
Kaflı, Kadircan, Şimali Kafkasya, Vakıt Matbaası, 1942.
Kagıylanı, Nazifa., Teyri Carık, Çerkessk, 1988.
Kahovskiy, V.F., Proishojdeniye Çuvaşskogo Naroda, Çeboksarı, 1965.
Karça, Ramazan., Şimalî Kafkasya'da Tehcir ve Katliâm, Dergi, Sayı: 5, Münich, 1956.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., Kars Tarihi, I. Cilt, İstanbul, 1953.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., Dede-Korkut Oğuznameleri Coğrafyası ve Düşünceler, Birinci Milli Türkoloji Kongresi Tebliğleri, Kervan Yayınları, İstanbul, 1980.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., Dede-Korkut Oğuznamelerine Göre Kars'ın Anı [Arpaçayı boyu] ve Kağızman Kesimindeki Kamsarakan/Kalbaş Hanedanı, VII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Cilt I, TTK Yayınları, Ankara, 1972
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., Kıpçaklar, TTK Yayınları, Ankara, 1992.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, TTK Yayınları, Ankara, 1993.
Kobanlanı, Arsen., Bizni Ata-Babalarıbız-I, Karaçay Gazetesi, Çerkessk, 19.03.1988.
Koşay, Hamit Zübeyr., Bulgar Türklerinin Eski Tarihi, Başvekalet Müdevvenat Matbaası, 1932.
Koşay, Hamit Zübeyr., İdil-Ural Bölgesindeki Türklerin Menşei [Ethno-Genezisi], Dergi, Sayı: 4, 1956.
Kudaşev, V.N., İstoriçeskie Svedeniya o Kabardinskom Narode, Nalçik, 1991
Kurat, Akdes Nimet., IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, TTK Yayınları, Ankara, 1972.
Kurat, Akdes Nimet., Bulgar, İA, C.2, İstanbul, 1993.
Kuznetsov, Vladimir.,-Lebedinski, Yaroslav., Alanlar-Step Atlıları-Kafkas Beyleri, Çeviren: Demir Alp Serezli, Alan Kültür ve Yardım Vakfı Yayını, Öğün Matbaası, Ankara, 2001.
Lang, David Marshall., Gürcüler, Çeviren: Neşenur Domaniç, Ceylan Yayınları, İstanbul, 1997.
Lavrov, L.İ., Karaçayevtsı-İstoriko-Etnografiçeskiy Oçerk, Çerkessk, 1978.
Laypanlanı Hamit-Dudalanı Mahmut., Eski Karaçay Cırla, Mikoyan-Şahar, 1940.
Laypanlanı, Kaziy., Karaçaylıla Kimledile, Karaçay Gazetesi, Sayı: 131-132, 2. sayfalar, Çerkessk, 1992.
Laypanlanı, Kaziy., Eltarkaçha Ming Cıl, Karaçay Gazetesi, No: 49, Çerkessk, 1998.
Laypanov, K.T., Etnogenetiçeskie Vzaimosvyazi Karaçayevo-Balkartsev s Drugimi Narodami, Çerkessk, 2000.
Lyulye, Leonti., Çerkesya, Çeviren: Murat Papşu, Çiviyazıları, İstanbul. 1998.
Mızılanı, İsmail., Türk Halklanı Tarih em Kultura Tamırları, Mingitav, Sayı: 3, Nalçik, 1993.
Mızıulu, İsmail., Merkezi Gafgazın Etnik Tarihinin Köklerine Doğru, Çevirenler: Prof. Dr. Süleyman Eliyarlı, Doç. Dr. Mehman Abdulla, TDAV Yayınları, İstanbul, 1993 [Miziyev, İ.M., Şagi K İstokam Etniçeskoy İstorii Tsentralnogo Kavkaza, Nalçik, 1986].
Mızıulu, İsmail., Tarih Halknı Baylıgıdı, Mingitav Dergisi, Sayı: 4, Nalçik, 1994 [Mızıulu, İsmail., Tarih Halkın Zenginliğidir, Çeviren: Adilhan Appa, Bilig Dergisi, Sayı: 7, Ankara, 1998].
Mızıulu, İsmail., Skifla bla Karaçay-Malkarlıla, Mingitav, Sayı:6, Nalçik, 1994.
Miller, M., Balkar Türklerinin Asılları Meselesi Etrafında, Dergi, Sayı: 30, Münih, 1962.
Miller, V.F., Osetinskie Etüdı, Cilt-III, Moskova, 1887.
Miller, V.-Kovalevskiy, M., V Gorskih Obşçestvah Kabardı, Vestnik Evropı, Kn. IV, 1884.
Miziyev, İ.M., Turistskimi Tropami v Glub Vekov, Nalçik, 1976.
Miziyev, İ.M., Oçerki İstorii i Kulturı Balkarii i Karaçaya XIII-XVIII vv, Nalçik, 1991.
Miziyev, İ.M., İstoriya Karaçayevo-Balkarskogo Naroda s Drevneyşih Vremen Do Prisoedineniya k Rossi, Nalçik, 1994.
Mokayev, A., Malkarnı Çaşav Tarıhından, Şuyohluk, No: 3, Nalçik, 1976. [Mokayev, A., Malkar Halkının Tarihi, Çeviren: Adilhan Appa, TDAV Tarih Dergisi, Sayı: 173-174, İstanbul, 2001].
Momsen., T., Ueber den Chronographen von Jahre 354, Saechischen Geselshaft der Wissenschaften, I, Leipzig, 1850.
Nemeth, Gyula., Hunlar ve Tanrının Kırbacı Attila, Çeviren: Tarık Demirkan, YKY, İstanbul, 1996.
Noghumuka, Şora B., Çerkes Tarihi, Çeviren: Vasfi Güsar, Baha Matbaası, İstanbul, 1974.
Nurettinov, Ferhat A. [Ed.], Mikail Baştu İbn Şams Tebir'in Şan Kızı Destanı, Çeviren: Avidan Aydın, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Ostrogorsky, Georg., Bizans Devleti Tarihi, Çeviren: Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara, 1995.
Otarov, S.A.-Holayev, A.Z., Malkar Halk Cırla, Nalçik, 1969.
Ögel, Bahaeddin., Türk Mitolojisi, Cilt I., Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları, TTK Basımevi, Ankara, 1971.
Patkanov, K., İz Novogo Spiska "Geografii" Pripisayvaemoy Moyseyu Horenskomu, Jurnal Ministerstva Narodnogo Prosveshteniya, CCXXVI, 1883.
Pigulevskaya, N.V., Siriyskie İstoçniki po İstorii Narodov SSSR, 1941.
Rasonyi, Laszlo., Tarihte Türklük, TKAE Yayınları, Ankara, 1993.
Roux, Jean-Paul., Türklerin Tarihi, Çeviren: Galip Üstün, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1991.
Safran, Mustafa, Yaşadıkları Sahalarda Yazılan Lûgatlara Göre Kuman/Kıpçaklarda Siyasi, İktisadi, Sosyal ve Kültürel Yaşayış, TKAE Yayınları, Ankara, 1993.
Saydam, Abdullah., Kırım ve Kafkas Göçleri, TTK Yayınları, Ankara, 1997.
Simeonov, B., İstoçni İsvori za İstoriyata i Nazvaniyeto na Asparuhovite Bulgari Vekove VIII, 1979.
Skryinskaya, E.Ç., Yordan-O Proishojdenii i Deyaniyah Getov, Moskova, 1960.
Şamanlanı, İbrahim., Koban Başında-Tarih Haparla, Çerkessk, 1987.
Şamanlanı, İbrahim., Colovçunu Haparı, Karaçay [Gazetesi], 8. Sayfa, Çerkessk, 01.05.1992.
Şami, Nizamüddin., Zafername, Çeviren: Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara, 1987.
Şeşen, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, TKAE Yayınları, Ankara, 1985.
Tarhan, Taner M., Eskiçağda Kimmerler Problemi, VIII. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri, I. Cilt, TTK Yayınları, 1979.
Tardy, Lajos., The Caucasian Peoples and Their Neigbours in 1404, Acta Orientalia, Tom: 32, Budapest, 1978.
Tavkul, Ufuk., Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1993.
Tekelanı, German., Bügüngü Karaçay-Çerkesiyanı Cerinde Burungu Kıpçak Belgile, Tıngısız Cürekle, Çerkessk, 1979.
Tekin, Talat., Tuna Bulgarları ve Dilleri, TDK Yayınları, Ankara, 1987.
Togan, Zeki Velidi., Ibn Fadlan's Reisebericht, Leipzig, 1939.
Togan, Zeki Velidi., Hazar, İ.A., Cilt V/I, İstanbul, 1977.
Togan, Zeki Velidi., Alan, İ.A., Cilt I, İstanbul, 1978.
Togan, Zeki Velidi., Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981.
Tornau, Feodor F., Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, Çeviren: Keriman Vurdem, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999.
Tulçinskiy, N.P., Poemı, Legendı, Pesni, Skazki i Poslovitsı Gorskih Tatar Nalçikskogo Okruga Terkskoy Oblasti, Terskiy Sbornik-Literaturno-Nauçnoe Prilojenie k Terskomu Kalendaryu, vıp. IV, Vladikavkaz, 1903.
Wagner, Moritz., Kafkas-Rus Savaşında Çerkesler-Çeçenler-Kazaklar ve Gürcüler, Çeviren: Sedat Özden, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1999.
Yakubovskiy, A.Yu., Altın Ordu ve Çöküşü, Çeviren. Hasan Eren, TTK Yayınları, Ankara, 1992.
Yücel, Yaşar., Timur'un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, TTK Yayınları, Ankara, 1989.
Zekiev, Mirfatih., İdil Tatarları, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi-17, Tatar Edebiyatı-I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
______________________________________________________
Adilhan Adiloğlu, Karaçay-Malkar Türkleri, Türkiye Dışındaki
Türk Edebiyatları Antolojisi-Karaçay-Malkar, Cilt: 22,
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s. 13-45
Dostları ilə paylaş: |