TüSİad ve arap bahari sonrasi dönemde tüRKİye-suriye iLİŞKİleri



Yüklə 37,7 Kb.
tarix15.01.2018
ölçüsü37,7 Kb.
#38329

TÜSİAD VE ARAP BAHARI SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ

Kaan GAYTANCIOĞLU*



Özet

Baskı gruplarının, devletlerin iç ve dış politika yapımlarında ve karar verme süreçlerinde etkin rol oynadıkları düşünülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de, temel stratejilerin belirlenmesinde siyasal ve ekonomik baskı gruplarını dikkate almakta ve bu bağlamda söz konusu kuruluşlara önem atfetmektedirler. Bu önem iç politika da olduğu gibi dış politika da gözlemlenmektedir. Özellikle Türkiye’nin ihracat potansiyelini artırmada ve ticari ilişkilerini güçlendirmede etkin olan kuruluşlar dikkatleri çekmekte, bunlar arasında Türkiye Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) ön plana çıktığı görülmektedir.

Arap Baharı süreci ile birlikte yakınlaşmadan gerginliğe doğru dönüşen Türkiye-Suriye ilişkilerinde, TÜSİAD’ın değerlendirmeleri, krizlere yaklaşımı ve çözüm ya da çözümsüzlük hususunda ortaya koyduğu düşünceler, bildirinin konusunu oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: TÜSİAD, Arap Baharı, Beşar Esad, Türkiye-Suriye İlişkileri, Baskı Grubu

TUSIAD and Turkey-Syrıa Relatıons After The Arap Sprıng Perıod

Abstract

It is believed that the pressure groups, play an active role at the domestic and foreign policy-making and decision-making processes of the states. Also the governments of the Republic of Turkey, taking into account the political and economic pressure groups to identify the main strategy in this regard and they attach importance to these organizations. This relevance is observed as in domestic policy and foreign policy.

Especially in increasing Turkey’s export potential and commercial relations with organizations active in drawing attention to the reinforcement, among them Turkey Industrialists and Businessmen’s Association (TUSIAD) seems to be at the forefront. Turkey-Syria relations which turned into rapprochement to tension in Arap Spring process, TUSIAD’s estimations, approach to crises and ideas put forward by the solutions or disagreements are the subject of the notification.

Key Words: TUSIAD, Arab Spring, Besar Esad, Turkey-Syria Relations, Pressure Group.

Giriş

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru ulusal ve uluslararası politik gündem, sadece devletler tarafından değil, devlet dışı aktörler tarafından da belirlenmeye başlamıştır. Kişisel temaslardan turizm ve sportif faaliyetlere, ülke içindeki sivil toplum kuruluşlarından uluslararası düzeyde faaliyet gösteren baskı gruplarına ve çok uluslu şirketlere kadar pek çok aktör/faktör ulusal ve uluslararası politika çözümlemelerinde göz önüne alınmıştır.

Uluslararası siyasetin devlet dışı aktörlerinden birisi de bu tebliğin temelinde yer almaktadır. Tebliğde, “Baskı Grubu” olarak tanımlanan örgütlerin, doğrudan veya dolaylı olarak, hükümetlerin iç ve dış politikası hakkında belirleyici olmak amacıyla çeşitli araç ve yöntemleri geliştirdiği ve kullandığı ortaya konulmaktadır. Bu yüzden öncelikle, genel hatlarıyla baskı grubunun tanımlanması ve birbiriyle sıkça karıştırılan “Çıkar Grubu” ile arasındaki farkın açıklanması gerekmektedir.

Baskı Grubu, yalın bir tanımla, “ortak menfaatler etrafında birleşen ve bunları gerçekleştirmek için siyasal otoriteler üzerinde doğrudan ya da dolaylı etki yapmaya çalışan, örgütlenmiş insanlar veya topluluklar” olarak adlandırılabilmektedir (Fedayi, 2011: 47). Burada dikkat edilmesi gereken bir husus bulunmaktadır ki bu da baskı grubunun, çıkar grubu veya lobi tanımlamalarıyla karıştırılmamasıdır.

Çıkar Grubu, bir araya gelen insanların ortak maddi ve manevi menfaatlerini korumak için oluşturduğu birliktelik için kullanılmaktadır. Ekonomik amaçla kurulan çıkar grupları en yaygın olanlarını teşkil etmektedir. Örneğin konut sahibi olmak isteyenlerin kurduğu kooperatifler çıkar grubuna karşılık gelmektedir (Fedayi, 2011: 47-48).

Çıkar grupları, menfaatine zarar verecek bir sorunla karşılaştığı zaman bir araya gelerek sorunun çözümü için idari ve siyasi makamları etkilemeye ve baskı uygulamaya başlamaktadırlar. İşte bu aşamadan sonra çıkar grupları, baskı grubuna dönüşmektedirler. Buradaki ince ayrıntıyı bir başka şekilde tarif etmek gerekirse şu önerme kullanılabilir: “Bütün baskı grupları aynı zamanda bir çıkar grubudur ama bütün çıkar grupları baskı grubu değildir” (Fedayi, 2011: 47-48).

Baskı grupları, kamuoyunu ve hükümeti etkilemek adına çeşitli iletişim ve propaganda tekniklerini kullanmakta, çağın kavramıyla, “algı yönetimi” gerçekleştirmektedirler. Mevzubahis grupların propaganda etkinliklerinde, ilk ve öncelikli hedefleri, bizzat kendi üyelerini bilinçlendirmek ve ortak hedefler etrafında bütünleştirmeye çalışmaktadırlar (Kışlalı, 2008: 302-303).

Baskı gruplarının, hem içe hem de dışa dönük söz konusu algı yönetimini sürdürebilmesi adına, öncelikle ve yalnız kendi üyelerine yönelik çıkardıkları “iç haber bültenleri” belirli bir önem taşımaktadır. Ancak bu birinci aşamadan sonra daha geniş olarak, kamuoyunu etkilemek amacıyla yapılacak propaganda ve iletişim yönetimine sıra gelmektedir. Söz konusu amaç çerçevesinde basın toplantıları yapmak, çalıştaylar düzenlemek, gazetelerde kendi görüşleri çerçevesinde yazılar yazılmasına yönelik kişisel dostluklar kurmak ve baskı adedi yüksek gazetelere paralı ilan vermek gibi birçok araç ve yöntem kullanmaktadırlar.

Türkiye’de de baskı grupları, hükümetin karar alma süreçlerine, kendi üyelerinin menfaatleri doğrultusunda, yukarıda sayılan araçlar vasıtasıyla etki etmeye çalışmaktadır. Ülkedeki baskı grupları daha çok ekonomik nitelik arz etmekte olup, Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) bunlar arasında başat aktör konumunda bulunmaktadır.

1.Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği

“Patronlar Kulübü” olarak da adlandırılan TÜSİAD, 2 Nisan 1971'de kurulmuş ve kuruluşundan bu yana geçen kırk beş yıllık süreçte, sahip olduğu ekonomik gücü devam ettirebilmek adına, bir başka deyişle, üyelerinin ortak menfaatlerini sürdürülebilir kılmak için, dönemin hükümetleri ve kamuoyu nezdinde bir baskı grubu olarak, en önemli örneklerden birini teşkil etmiştir.

TÜSİAD’ın amacı, tüzüğünde aşağıdaki paragrafta sunulmakta ve bir baskı grubu olduğu, söz konusu cümlelerde alenen gözlemlenebilmektedir:

“TÜSİAD, Türk iş dünyası adına, bu çerçevede oluşan görüş ve önerilerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, hükümete, diğer devletlere, uluslararası kuruluşlara ve kamuoyuna doğrudan ya da dolaylı olarak basın ve diğer araçlar aracılığıyla ileterek, düşünce ve hareket birliği oluşturmayı hedeflemektedir” (http://tusiad.org/tr/tusiad/tuzuk, Son erişim tarihi: 10.06.2016).

TÜSİAD, dört bin şirketi temsil eden üye portföyüyle, ülkedeki, kamu dışı milli gelirin yüzde seksenini, dış ticaretin yüzde seksenini, kayıtlı istihdamın yüzde ellisini ve kurumlar vergisinin yüzde seksenini karşılamaktadır (http://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda, Son erişim tarihi: 10.06.2016). Bu gücünü ve elde ettiği menfaati korumak ve geliştirmek için TÜSİAD, çeşitli araç, yayın ve yöntemlerle bir baskı grubu olarak kendi amaçlarıyla uyumlu olacak hususlarda, Türk iç ve dış politikasına etki etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda 2005-2015 arasında yüz yirmi adet rapor yayımlamış, 2010-2015 yıllarında üç yüz adet “görüş” oluşturmuş, son on yılda, iki bin beş yüzden fazla etkinlik gerçekleştirmiştir. İlaveten son beş yılda, Business-Europe, OECD ve B-20 nezdinde yüz yetmiş beş kez temaslarda bulunmuş ve Türk iş dünyasının fikir ve projelerini sunmuştur (http://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda, Son erişim tarihi: 10.06.2016). Ayrıca aylık olarak “Görüş” dergisini çıkarmakta olan TÜSİAD, bu dergide dış politikadan ekonomiye çevreden enerjiye geniş bir yelpazede çeşitli yazı ve düşüncelerini kamuoyuna servis etmiştir.

Çalışmalarını dokuz adet “Yuvarlak Masa” bünyesinde yer alan otuz altı çalışma grubuyla yürütmekte olan TÜSİAD’ın dış politika hususundaki görüşlerini belirlemede, söz konusu yuvarlak masaları içinde “Küresel İlişkiler ve AB Yuvarlak Masası” faaliyet yürütmektedir (http://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda, Son erişim tarihi: 10.06.2016). Bu bağlamda, TÜSİAD’ın, Arap Baharı’nın yaşandığı coğrafyadaki ve tabi ki de Suriye ile olan ticari faaliyetleri doğrultusunda olası olumlu veya olumsuz durumları saptamak ve bu konuda hükümete baskı yapabilmek amacıyla, yapılacak çalışmaları da Küresel İlişkiler ve AB Yuvarlak Masası gerçekleştirmektedir.

Türkiye-Suriye ilişkileri ve Arap coğrafyasında meydana gelen olumsuz gelişmeler, kesinlikle TÜSİAD’ın ticari geleceğine kötü etkiler yaratacağından, TÜSİAD, Arap Baharı’nı ve Türkiye-Suriye ilişkilerini yakından takip etmiş ve gerektiğinde menfaatleri doğrultusunda görüşlerini bildirerek, hem hükümet nezdinde hem de kamuoyuna çeşitli öneriler sunmuş veya yaptığı etkinliklerle sürece kendisi açısından olumlu katkı sunulması yönünde faaliyetler yürütmüştür.

2.Arap Baharı ve Türkiye-Suriye İlişkileri

Bilindiği üzere, 1998 Adana Mutabakatı sonrasında, Suriye'nin teröre destek vermekten vazgeçeceğini taahhüt etmesi çerçevesinde, Türkiye-Suriye ilişkileri yumuşamaya başlamıştı. 3 Kasım 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar olması ve akabinde Recep Tayyip Erdoğan-Beşar Esad arasındaki kişisel samimiyetin de etkisiyle ilişkiler yakınlaşma dönemine girmiştir. Yakınlaşma ise kısa sürede ekonomik olarak, iki ülke arasındaki ticari faaliyetleri geliştirerek, bir işbirliği dönemine aracılık etmiş ve 2008-2011 yılları arasında Türkiye'nin Suriye olan ihracatı ard arda rekorlar kırmıştır (Gaytancıoğlu, 2012: 83-121).

Türkiye-Suriye işbirliği döneminde ve tam da Türkiye’nin Arap coğrafyasında etkin ticaret yaptığı anda Arap Baharı yaşanmaya başlamıştır. Diktatöryel eğilime sahip liderlerin tekelinde, demokrasiye özlem duyan birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika devleti, 2010 yılında Tunus’ta başlayan bu “Bahar”dan çok kısa bir süre içinde etkilenmiş ve adeta domino etkisiyle Arap Baharı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika devletlerine yayılmıştır. “Bahar”, Suriye’de de kendini göstermiş ve ülke içinde Esad rejimine yönelik demokratik talepleri içeren bir “hareketlenme” başlamıştır. Genel olarak isyanın çıkış noktası “halkın Baas rejiminin haksızlıklarına tepki” olarak gösterilmektedir. Bunun üzerine Suriye halkı önce reformların yapılması daha sonraki günlerde ise rejimin değişmesi talepleriyle sokaklara dökülmüştür (Ataman, 2012: 24). Ancak yığınların demokrasi taleplerini geri çeviren Esad rejimi, son beş yılda kanlı olayların da “faili” veya “tetikçisi” olarak gösterilmiştir.

AKP hükümeti, Arap Baharı esnasında, Tunus’ta olduğu gibi diğer ülkelerde ve Suriye’de de, demokratik kazanımlar lehinde taraf bildirmiş ve bu durumda Türkiye-Suriye ilişkilerinde “bunalım dönemi” yaşanmaya başlamıştır. Esad’ın, taleplere karşılık şiddetten yana tavrı ve uzlaşmaya yanaşmaması, kısa sürede iç savaşın boyutlarını genişletmiştir. Suriye’de artan şiddetle beraber, milyonlarca Suriyeli vatandaş ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve küresel bir mülteci meselesinin fitili ateşlenmiştir.

Suriye’deki iç savaş, IŞID’in şiddet içeren eylemleri, PKK terörü ve Ortadoğu’nun değişik yerlerindeki çatışmalar, pek tabi ki de söz konusu coğrafyadaki yatırımları ve ticari faaliyetleri sekteye uğratmıştır. Tam da söz konusu coğrafyadaki ağırlığını hissettirmeye başlayan Türkiye ve onun en büyük ticari baskı grubu TÜSİAD da olumsuz gelişmelerden etkilenmiştir. Ayrıca bölgeye yönelik doğrudan veya dolaylı olarak üretim ve satış yapan, hizmet sunan, ihracat gerçekleştiren ve müteahhitlik işlerini üstlenen tüm aktörler, Arap Baharı’nın olumsuz getirilerinden tedirginlik duymaya başlamışlardır.

Bu bağlamda çeşitli araçlar vasıtasıyla TÜSİAD, AKP hükümetinin, söz konusu dış politika meselesinde, karar alma sürecine etki etmek için baskı oluşturmaya başladığı gözlemlenmiştir.



3.Baskı Grubu TÜSİAD'ın Arap Baharı Sonrası Türkiye-Suriye İlişkilerine Bakışı ve Etkileri

TÜSİAD’ın Arap Baharı sonrası dönemde konu hakkındaki temel görüşü, Türkiye’nin, Suriye meselesine ve iç savaşına direk taraf olmaması üzerine inşa edilmektedir. TÜSİAD, meselenin çözümü için uluslararası işbirliğini savunmaktadır (Boyner, 2011: 8-9). 2011’den bu yana TÜSİAD, söz konusu çözümün hayata geçirilmesi adına çeşitli araç ve yöntemlerle kamuoyu yaratmak şeklinde hükümete baskıda bulunmaktadır.

TÜSİAD, hükümeti, meselenin direk tarafı olmaktan uzaklaştırmak ve uluslararası işbirliğiyle sorunun halli adına farklı vasıtalar kullanmıştır. Bunlardan ilki, Küresel İlişkiler ve AB Yuvarlak Masası öncülüğünde, Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu çerçevesinde, ilgili konu başlıklarında Türkiye-Suriye ve Ortadoğu’yu ele alan çalıştaylar/konferanslar düzenlemek yoluyla kamuoyu oluşturmak olmuştur. Örneğin 21 Ekim 2014’te “Ortadoğu Sorunsalı: IŞİD, Suriye, Irak ve Türkiye’yi Bekleyen Zorluklar” çalıştayını icra etmişlerdir. Çalıştayda, IŞİD’in nasıl bir örgüt olduğu, Suriye ve Irak’ın geleceği, Türkiye sınırlarında oluşan yeni düzenin ne olacağı, Kürtlerin durumu, Türkiye’nin bölgeye yönelik dış politikası ve dış ticareti gibi konular irdelenmiştir. Toplantıya Bookings Enstitüsü Doha Merkezi Direktörü Salman Shaikihi, New York Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mohammed Bazzi ve International Crisis Group Orta Asya Program Direktörü Hugh Pope katılmışlardır (http://tusiad.org/tr/tum/item/8037-orta-dogu-sorunsali--isid--suriye--irak-ve-turkiyeyi-bekleyen-zorluklar-toplantisi, Son erişim tarihi: 10.06.2016). Ayrıca “2015 Biterken Türk Dış Politikasının Genel Değerlendirilmesi”, “Ortadoğu, İslam ve Demokrasi” gibi birçok konu ve bilim adamının katılımlarıyla yapılan çalıştay ve konferanslarda Türkiye-Suriye ilişkilerine ve geleceğine atıfta bulunularak kamuoyu nezdinde gündem yaratılmaya çalışılmıştır. Oluşacak gündemin ayrıca hükümetin de geliştireceği politikalara ışık tutması hedeflenmiş, toplantılarda, iktidar körü körüne eleştirilmekten ziyade yapıcı eleştirilerle “uluslararası işbirliğine” ve “meselenin direkt tarafı olmamasına” doğru yönlendirilmeye çalışılmıştır.

TÜSİAD, çalıştay ve konferanslar dışında, aylık olarak yayınladığı “Görüş Dergisi” ile de Türkiye-Suriye ilişkileri konusunda fikirlerini sunmayı hedeflemiştir. Örneğin, Görüş’ün Ağustos 2011 sayısında, dönemin TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, bir makale kaleme almış ve “Ortadoğu Değişirken Türkiye” başlıklı bu yazıda Boyner, “yaşanan değişimin ‘bahar’ metaforu ile tanımlanmasına karşın, bölgeye kara bir kışın gelmesinin de mümkün olduğunu” ifade etmiştir. Boyner, krizin Türkiye'yi kötü etkilediğini, bölgeyle olan ticaretin durmak üzere olduğunu, değişim sürecinin iyi yönetilmesi gerektiğini ve değişim sürecinde uluslararası işbirliğinin önemini ortaya koymuştur. Boyner, sürecin söz konusu şekilde idare edilmesi durumunda, Türkiye’nin süreçten karlı çıkabileceğini de ayrıca vurgulamıştır (Boyner, 2011: 8-9).

Güncel bir örnek daha vermek gerekirse, TÜSİAD’ın bu konuda gazetelere ve medyaya yansıyan demeçlerin de bir baskı unsuru oluşturmada kullanıldığı net olarak anlaşılabilmektedir. Buna göre, hâlihazırda TÜSİAD Başkanı olan Cansen Başaran Symes, 06 Şubat 2016’da, Hatay’da düzenlenen bir toplantıda, Türkiye’deki terör ortamıyla Suriye’deki ortamın benzerliğini resmetmiş ve Suriye’den gelen mültecilerin başta Hatay ve diğer iller olmak üzere Türkiye adına büyük bir sorun kaynağı olduğunu ifade etmiştir (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/476919/TUSiAD_dan_Suriye_benzetmesi.html, Son erişim tarihi: 10.06.2016). Başaran Symes, böylece dolaylı da olsa, mültecilere kapılarını açan AKP hükümetinin Suriye politikasını eleştirmekte ve hükümetin tutarlı politikalara yönelmesi için baskı oluşturmaya çalıştığı görülmektedir.

Sonuç

TÜSİAD, yukarıda verilen üç örnekten de anlaşılabileceği üzere, ticari faaliyetlerinin herhangi bir nedenden ötürü kesilmesinden hoşnutsuzluk duymakta, ülkedeki istikrarsız ortamın ekonomiye ve dolayısıyla da kendilerine etkisinin olumsuz olacağını düşünmektedir. Bu sorunlardan biri de TÜSİAD’a göre “iyi yönetilemeyen” Suriye süreci olmaktadır. O halde AKP’nin Suriye politikasında tek taraflı değil de uluslararası işbirliği çerçevesinde hareket etmesini ve daha önceki hükümetlerin komşularla olan ilişkilerinde, gelmiş geçmiş teamüllere uymasını istediği anlaşılmaktadır.

Nihayetinde, Türkiye’nin Suriye ile olan ilişkilerinin işbirliği döneminde, Türkiye adına ne kadar verim arz ettiği düşünüldüğünde, o dönemlerin tekrar yaşanması için gereken iyileştirmelerin ivedilikle gerçekleştirilmesi önem kazanmaktadır. Belki de eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun formüle ettiği “Komşularla Sıfır Sorun” modeli ya da Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” politikasına geri dönüş, sorunların giderilmesi, kalkınma ve güvenlik açısından önemli kazanımları beraberinde getirebilecektir.

Kaynakça

“TÜSİAD’dan Suriye Benzetmesi”, Cumhuriyet, 06.02.2016, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/476919/TUSiAD_dan_Suriye_benzetmesi.html, Son erişim tarihi: 10.06.2016.

ATAMAN, M. (2012), Suriye’de İktidar Mücadelesi: Baas Rejimi, Toplumsal Talepler ve Uluslararası Toplum, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Rapor No:6, Nisan.

BOYNER, Ü. (2011), “Ortadoğu Değişirken Türkiye”, Görüş Dergisi, Sayı:69, s.8-9.

FEDAYİ, C. (2011), Siyaset Bilimi, Kadim Yayınları, Ankara.

GAYTANCIOĞU, K. (2012), “Türkiye-Suriye İlişkileri (1946-2012), in Türk Dış Politikasında Orta Asya ve Ortadoğu: 1990’lardan Günümüze, Ed. Fahri Türk, Paradigma Akademi Yayınları, Edirne, s.83-121).

http://tusiad.org/tr/tum/item/8037-orta-dogu-sorunsali--isid--suriye--irak-ve-turkiyeyi-bekleyen-zorluklar-toplantisi, Son erişim tarihi: 10.06.2016.

http://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda, Son erişim tarihi: 10.06.2016.

http://tusiad.org/tr/tusiad/tuzuk, Son erişim tarihi: 10.06.2016.

KIŞLALI, A. T. (2008), Siyaset Bilimi, 13.bs., İmge Kitabevi, Ankara.



* Öğr. Gör. Dr., Namık Kemal Üniversitesi Saray MYO, kgaytancioglu@nku.edu.tr, 0 (282) 2504207.

Yüklə 37,7 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin