ÜÇÜNCÜ BÖLÜm memlûkler döneminde devlet teşKİlati



Yüklə 64,64 Kb.
tarix02.11.2017
ölçüsü64,64 Kb.
#28105

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

  1. MEMLÛKLER DÖNEMİNDE DEVLET TEŞKİLATI

1250-1517 yılları arasında, Mısır ve Suriye dolaylarında hüküm süren devlet. Memlûk, Arapça’da köle demektir. Hükümdar ve emirlerin muhafız birliklerine bağlı bu köleler, meziyetleri sayesinde, zamanla hizmetinde bulundukları devletlerde idarî kadroyu ele geçirmişlerdir. Kendi nüfuzlarını kuvvetlendirmek maksadıyla, İslâm tarihinde ilk defa memlûk (beyaz köle) kullananlar, Abbasî halîfeleri olmuştur.

Tolunoğulları ve İhşidîler devletlerinde de önemli bir yer tutan memlûk kuvvetlerinin sayısı, bilhassa Eyyûbîler döneminde fevkalade arttı. Bu devrede memlûkların eğitimi için, iki kışla tesis edildi. Kışlalardan biri Melik Sâlih Necmeddîn tarafından Kahire’de, Nil Nehri üzerinde bulunan Ravda Adasında kurulmuştu. Burada Kıpçak Türkü olan memlûklar, eğitim görürler, kışlaları su ortasında olduğu için Memâlik-i Bahriye (Deniz Köleleri) diye anılırlardı.

İkinci kışla ise, daha sonra, bizzat Memlûk Sultânı Melik Mansur Kalavun tarafından, yine Kahire’de, Kal’atü’l-Cebel denilen kalenin burçlarında kuruldu. Burada eğitim görenler, Memâlik-i Burciyye adıyla anılırlardı. Bunlar, daha çok, Kafkaslardan getirilen Çerkes köleler oldukları için, Memâlik-i Çerâkise diye de anıldılar. Memlûk Devletini, Bahrî Memlûkları kurduğu halde, daha sonra Burcî Memlûkları, idareyi ele geçirmişlerdir.

Memlûk Devleti’nde merkezde ve taşra teşkilâtında görev yapan idarî kadro içerisinde hem Erbabu’s-suyûf ve hem de Erbabü’l-kalem vardı. Kalkaşandî, merkez teşkilâtında çalışan emirlerin 25 kişi olduğunu söyleyerek en büyüklerinden başlamak üzere vazife ve derecelerini şöyle saymaktadır; Atabek’ül Asâkir, Emîr-i Kebir, Re’si Nevbe, Emîr-i Meclis, Emîr-i Silah, Emîr-i Ahûr, Devâdâr, Hâcüb’ül Hüccab, Candar, Üstaddâr, Çaşnigîr, Hâzindar, Şeddi Şarabhanah, Üstaddar-ı Sohbe, Mukaddemi Memâlîk, Zimamiyyetü’d-Durûs’s-Sultaniyye (Saray hadımları başı), Mihmandar, Şeddüdevâvîn, Emir-i Teber, Emîr-i Alem, Emîr-i Şikâr Hirâsetüttayr, Şeddü’lamâyir, valiler (Kahire, Fustat, Kırafe valileri) ile Kahire’deki Kal’atü’l-Cebel’deki kule valilikleri gibi görevlilerdir.



  1. HÜKÜMDAR VE SARAYA MENSUP EMİRLERİN VAZİFELERİ

Memlûklerde saray teşkilâtı Kahire’de Kal’atu’l-Cebel denilen sarayda idi. Bu sarayda aşağıda isimleri belirtilen görevliler çalışmaktaydı. Bu görevliler genellikle iyi eğitim görmüş Yüzler Emîri ve Kırklar Emîrinden seçilirdi. Bu emîrlerin maiyetinde hizmet gören rütbe ve derecesi daha düşük görevliler de çalışmaktaydı.

Emîr-i Meclis: Sultana ait Meclislerin hazırlanması, nezaret ve idaresinden sorumlu olup, bir nevi sultanın teşrifatçısıydı. Hükümdar ve saraya mensup tabipler ve göz doktorları bu emîrin maiyetinde idiler.

Emîr-i Silah: Merasimde ve alay günlerinde sultanın silahını taşıyan bu emîr Yüzler Emîrinden seçilirdi. Emîr-i Silah Zerdhâne denilen silahhanenin şefi idi ve maiyetinde Silahdariye denilen Memlûkler (askerler) vardı, bunlar sultana ait silah ve takımlarının muhafızı idiler. Silahhâneye giren ve çıkan silahdarlardan Emîr-i Silah sorumluydu.

Emir-i Ahur: Emîr-i Ahur, Memlûk Sultanına ait ahur veya İstabl-ı Sultanî’ye nezaret ederdi. Emîr-i Ahur, Mukaddem-i Elf olan birinci derecedeki Binler Emîrinden seçilirdi. Bu emîrin maiyetinde Emîr-i Ahuru Sâni ve Emîr-i Ahuru Sâlis unvanlarıyla ikinci derecede şefler çalışırdı. Emîr-i Ahurların ellerinde bütün ahırları, hayvan mevcutlarını yem ve sair masrafları gösteren muntazam defterler vardı.

Üstaddâr (Üstadüddar): Sultanın şahsına ait mallarına bakan, onların gelirlerini hesaplayan ve gerekli harcamaları yapan emîrdi. Memlûk sarayında hükümdara ait mutfaklarla, şaraphaneler, saray gılmanı ve sair hizmetliler hep bu emîrin nezareti altında çalışırlardı. Saray kapısının açılıp kapanmasından da bu emir sorumluydu. Binler Emîrinden olan Emîr-i Çaşinigîr dahi harcama işlerinde bu emire tâbî idi. Sultanın bir yere gidişinde üstaddar da beraber bulunurdu. Bu emîr sultanın ve sultanın memlûklarının yiyecek, giyecek ve bütün ihtiyaçlarını hazırlardı.

Emîr-i Çaşnigîr: Emîr-i Çaşnigîr sultanın sofrasına getirilen yemeğin zehirli olup olmadığını ve yemeğin bozulup bozulmadığını kontrol ettikten sonra yemeği sultana takdim ederdi. Emîr-i Çaşnigîr Yüzler emîrinden yani, birinci sınıf emîrlerden seçilirdi. Sofra ve yemek hizmetlerinde Üstaddar-ı Sohbe ile beraber bulunur ve Üstaddar-ı Sohbe kendisine bu hususta yardım ederdi.

Hâzindâr: Sultanın şahsına ait, kumaş, mücevherat ve her türlü nakdin muhafazasına memur olan görevliye Hâzindar denirdi. Sarayda üç sınıf hazine ve üç tane de hâzindar vardı. Bunlardan biri kumaşların, ipekli ve sırmalı eğerlerin muhafızı, ikincisi, mücevherat ve kıymetli taşların muhafaza memuru, üçüncüsü ise, kese yani nakit hazinedarı idi.

Şeddi-i Şarabhânâh (Şarabdâr): Şad veya şed, müdür, Nâzır, müfettiş manalarına gelir, hanah ise hâne demektir. Şadd-ı Şarabhanah, Şarabhâne müdürü demektir, buna şarapsâlâr veya şarabdar da denirdi. Şarabdar, Sultanın şarabhâne denilen meşrubat deposuna giren çıkan reçel, şurup, şeker, ıtriyat (güzel kokular), kar, meyve ve saireye bakan ve burada çalışan işçilerin ve memurların Nâzırıdır. Bu göreve bazen Mukaddem-i Elf bazen de Tablhânah emîrlerinden tayin edilirdi. Bu emîr görev itibariyle sultana en yakın olan güvenilir emîrlerden sayılırdı. Şarabhânede ferah verici meşrubat ve ilaçlarla, müshil macunlar ve sair içilecek ilaçlar da bulunurdu. Sultanın içtiği sular da şarabhânede saklanırdı.

Mukaddemü’l-Memaâlik: Sultanın veya emirlerin Tavaşi diyebilinen Hadım Ağalarının baş ağalığıdır. Sultan Memlûkleri arasında yetişip Emir olmuş olanlardan tayin edilirlerdi

Zimâmiyetü’d-Dûri’s-Sultaniyye: Sultan veya Emirlerin Perdedarlığını yapan Hadım Ağalarının bir kısmı harem dairesinin ve sultan kızlarını korumakla görevliydiler.

Emîr-i Teber (Teberdâr): Emîr-i Teber Sultanın etrafında siper vazifesi gören ve baltacılarla beraber teber (balta) taşıyan görevlilerin amiridir. Sultan bir şeye binerken bu emîr, teber tutardı. Teberdarlar, sultanın hareketinde sağ ve sol tarafında bulunurlar ve sultanın yanına müsaadesiz sokulmak isteyenleri engellerlerdi.

Emîr-i Alem: Sultanın tablhanesi ve hizmetlilerin başındaki görevliye Emîr-i Alem denilirdi. Sultanın bayraklarını muhafaza etmek, alaylarda ve merasimde sultanın arkasından yürüyerek bayrağı taşımak hep Emîr-i Alemin göreviydi. Her sabah ve gece nevbet çaldığı zaman buna Emîr-i Alem nezaret ederdi.

Emîr-i Şikâr: Bu emîr sultanın av kuşlarına bakan görevlilerin başıdır. Sultan ava çıktığı zaman Emîr-i Şikâr da beraber bulunurdu. Bu görevlinin rütbesi Onlar Emîri idi.

Bundan başka Hırasetü’t-Tayr denilen ve kuşların bulundukları ve indikleri yeri bilip onları muhafaza ile sultanın rahat avlanmasını sağlayan görevliye de Harisü’t-Tayr denilirdi. Bu görevlinin rütbesi ise Onlar Emîri idi.



Şâddü’l-Emâyir: Devlete ait binaların müfettişiolup Osmanlıların eski teşkilatındaki Şehreminine benzer. Sultanın yeni yaptıracağı köşkler, binalar ve menzillerin, surların yaptırılması buna aitti.

Mihtâr-ı Taşthâne: Taştdâr, leğen tutan demektir. Bu vazifenin baş sorumlusu olan Mihtar, sultanın Taşthâne denilen el ve çamaşır leğenleriyle, yine sultanın giydiği kaftan, cübbe ve sair elbiseleri ile kılıç, çizme ve mest gibi eşyayı koruyan ve bunlardan sorumlu dairenin başağası idi. Taşthânede elbise de yıkanırdı. Bu emîrin maiyetinde birkaç hizmetçi çalışırdı.

Mihtar-ı Firaşhânâh: Sultanın, yatak, döşek, halı, çadır ve sair eşyalarına bakan sorumlu müdüre ise Mihtar-ı Firaşhânâh denirdi. Bunun maiyetinde Firaşî denilen birçok hizmetli görev yapardı. Seferde ve hazerde bunlar görev yaparlardı ve çadırları bunlar kurarlardı. Bunlar çadır kurmakta ve çadırları katırlara yüklemekte gayet mahir ve çevik idiler, Bunlara Ferraş denilirdi. Bazen bunlardan birisi tek başına büyük çadırı dahi kurabilirdi.

Rikabhane: Sultanın at eğerlerini vesair hayvanlarına ait levazımını koruyan, muhafaza eden ve Rikabhane denilen bir deposu da vardı.

Havyichâne: Bu daire yalnız Sultana mahsus olup vezirin nezareti altında idi. Burada Emirlere yiyecek ve tayinat hep buradan yapılırdı.

Hasekiler: Bunlar, sultanın uzlet ve halvetlerinde, boş kaldığı zamanlarda ve gezinti esnasında sultana refakat ve hizmet ederler ve huzuruna izinsiz girerlerdi. Bunlar emîrliğe yükselmek için her biri bir namzet idi. Bu hasekilerin sayısı Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun zamanında 40 iken daha sonda 400’e kadar çıkmıştır.  Hasekilerin maaşları fazla idi ve bazen sultanlardan hediye de alıyorlardı. Bunlar diğer Memlûklardan farklı olarak kılıç yanında gece gündüz sarayda ve sultanın yanından ayrılmazlar onu yalnız bırakmazlardı. Bunlar sultanın bütün sırlarını bilirlerdi. Hasekiler izin almadan kılıçlarıyla beraber sultanın huzuruna çıkarlardı.

  1. HÜKÜMET İŞLERİNDEKİ EMİRLER

Saray haricinde ve devlet merkezinde görev yapan emîrler şu görevlerde bulunurlardı; Nâibü’s- Saltana (Naibü’s-Kâfil), Emîr-i Kebir, ve Atabekü’l-Asâkir, Re’sün-Nevbe, Hâcibü’l-Hüccab, Devâdar, Emîr Candar, Nakibü’l-Ceyş ve Mihmandar idi.

Naibü’s-Saltana: Sultana idarî görevinde yardımcı olan büyük görevliler arasında başta Nâibü’s-Saltana gelmekteydi. Naibü’s-Saltana, sultanın vekili mesabesinde olup, devlet işlerinde onun sağ kolu idi. Memlûkler Dönemi’nde vezirlik makamına ait yetki ve salahiyetler vezirden alınarak, Niyabet (Naiblik) makamına verilmiştir. İlk defa Naibü’s-Saltana görevini ihdas eden Memlûk Sultanı Melik Muiz Aybek olmuştur.

Naibü’s-Saltana, üst düzey devlet görevlilerinin atanmasında, ıktaların dağıtılmasında ve idarî kararların alınmasında sultana yardımcı olurdu. Memlûkler Dönemi’nde merkezin dışında, Şam Dımaşk, Halep, Trablus, Hama, Safed ve Kerek gibi şehirlerde naiblik bulunuyordu. Bunlardan derece bakımından en üstünü Şam Naibliği idi.



Atabekü’l-Asâkir: Naibü’s-Saltana’dan sonra rütbe ve makam bakımından Atabekü’l-Asâkir gelirdi. Atabekü’Asâkir’e, Emîr-i Kebir veya Atabekü’l-Cüyûş da denirdi. Atabekü’l Asâkir, Memlûk ordusunun başkomutanı olup bugünkü Genelkurmay başkanı demekti. Atabekü’Asâkir, ordu komutanı ve ümera arasında en kuvvetli kişi olarak devlet yönetiminde büyük bir nüfuza sahipti.

Re’sü’n-Nevbe: Sultanın memlûklarının yani merkezi ordunun (kapıkulu askerlerinin) kumandanı olup, bu askerlerin her türlü talim, terbiye ve terfi gibi durumlarıyla ilgilenmek Re’sü’n-Nevbe’nin görevleri arasındaydı. Bunun rütbesi Mukaddeminden yani Emir-î Mie (yüzler emîrinden) olmaktı. Bunun da maiyetinde üç tane Tablhanah emîrinden (kırklar emîrinden) yardımcısı vardı.

Sultanın memlûkları, kendi aralarında herhangi bir ihtilaf veya bir problem olduğunda Re’sü’n- Nevbe’ye gelirler ve o da bu problemleri halletmeye çalışırdı, gerektiği zaman Res’ün-Nevbe askerler arasında hapsedilmesi icap edenleri tevkif ettirirdi.



Hacibu’l-Hüccab: Haciblik, Memlûklerde önemli görevlerden biriydi. XIII. asrın sonlarıyla XIV. asrın ilk yarısı içerisinde Naibü’l-Kâfil ve Atabeglikten sonra gelen bir makamdı. Hacibü’l-Hüccabın vazifesi, ya sultanın emriyle veya Naibü’s-Saltana’nın direktifleriyle askerlere ait bütün işleri kontrol etmek, emirler ve askerler arasındaki problemleri halletmek ve ıkta davalarını çözmek veya feshetmek gibi görevlerdi.

Hacibü’l-Hüccabların ıktaları olmayıp, mahkeme harçlarından aldıkları para ile geçinirlerdi. Eyaletlede de haciblik vardı. Bu eyaletlerdeki Hacibü’l-Hüccablar, Naibü’s-Saltanaların gıyabında onlara vekâlet ederlerdi.



Devâdar: Devâdar veya Devettar, sultan tarafından başkalarına yazılacak mektup, ferman ve tahriratı gideceği yere sevk ve tebliğ etmek bunun görevleri arasındaydı. Ayrıca sultana takdim edilen menşur, ferman ve arzuhalleri sultana arz eylemek ve saraya girmelerine müsaade edilecek kimseler hakkında sultana danışmak veya sultanın huzuruna çıkacaklara merasim ve kabul kaidelerini öğretmekte hep Devâdarın görevleri arasındaydı.

Emîr-i Candar: Candar, muhafız demektir. Emîr-i Candar ise, muhafızlık görevi yapanların emîri demektir. Sultanın kapıcıları ve perdedarları da Emîr-i Candarın emri altında idiler. Sultan birisini tevkif ettirmek veya öldürtmek istediğinde bunu Emîr-i Candar vasıtasıyla yapardı. Emîr-i Candarın nezareti altında Zeredhane denilen yüksek tabakanın ve siyasi suçluların konulduğu bir hapishane vardı.

Emîr-i Candar ve maiyeti sultanın etrafında dolaşıp onu muhafaza ederlerdi. Emîr-i Candarın rütbesi Binler Emîri idi. Bunun yardımcısı ise Emîr-i Tablhanedendi, diğer bir görevi de, hükümdara gelen postayı Devâdar ve Katib-i Sır’la beraber onu sultana takdim ederlerdi.



Nakîbu’l-Cüyûş (Asker Kethüdâsı): Geçit törenlerinde ve yoklamalarda askerin düzeni ve kıyafetlerinin tanzimi ile meşgul olurdu.

Mihmandâr: Dışarıdan Sultana gelen elçileri veya Memlûk Devletine tabi küçük beyliklerle hükümetlerden gelen memur ve misafirleri karşılayıp meki ve derecelerine göre münasip yerlerde ikamet ettirip iaşelerini temin etmek Mihmandar’ın vazifesi idi.

Câmedâr: Sultan obaya çıktığı zaman onun resmi elbisesini bohça içinde taşıyan memur kimselerdir.

  1. ERBA-I KALEM VE VAZİFELERİ

Memlûk Devleti’nde idarî işleri ilim erbabı denilen ulema sınıfından yetişmiş kişiler yürütmekteydi. Bu görevliler arasında değişik dinlerden (Müslüman, Hıristiyan ve Musevî) olanlar vardı. Ordu, malîye, evkaf ve tahrir işleri gibi önemli görevler hep ilim erbabı tarafından yürütülmekteydi. İlim erbabının yaptığı idarî makam ve mevkiler şunlardır:

Vezirlik (Vezâret): Vezirlik, daha önce hükümran olan İslam devletlerinde halifelik ve sultanlıktan sonra en büyük makam iken Memlûkler Dönemi’nde önemini kaybetmiş tamamıyla bir idari memuriyete dönüşmüştür. Devlet idaresinde önem derecesine göre Atabekü’l-Asâkir’den sonra gelen en önemli görevli vezirdi.

Vezirin, Memlûk Devleti’ndeki nüfuz ve yetkisi Abbasi ve Fatimî Devletlerinkinden daha zayıftı. Memlûk Devleti’ndeki Naibu’s-Saltana, (Niyabetü’s-Saltana) sultandan sonra ikinci adam olup vezirin yerini aldığından bu yüzden vezirin nüfuz sahası gittikçe daralmıştır.

Vezirin görevi, önceleri, resmi yazışmalar, mali işler ve hükümdarın özel mal varlığı ile ilgili işlere bakarken sultanın veya naibinin emir ve talimatlarını yerine getirmek ve devletin malî ye işlerini ilgili Nâzırla birlikte yürütmekten ibaret kalmıştır. Memlûk sultanları, bazen aynı anda iki veziri birden atıyorlardı. Bu vezirlerden birisi ilmiye sınıfından olup buna Vezir’ü-Sohbe deniliyordu. İkinci vezir ise, askerî sınıftan olup buna da sadece vezir denilmekteydi. Vezirin önemi zamanla azaldığından Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun, bu görevi lağv etti ve onun yerine Nâzıru’l-Hassı getirdi.

Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun’un 1341 yılında vefatından sonra vezaret makamı tekrar ihdas edildiyse de vezirin vazifesi yine tahrir ve malî işlerden ibaret kaldı. Vezir kudret ve nüfuzu artan Üstaddarın nezareti altında bulunuyordu.



Katib-i Sır (Nâzıru’l-İnşa): Katib-i Sır, sultana gelen mektup ve saireyi okur ve sultanın emrettiği şekilde bu mektuplara cevap verir ve nişanlarını koyarak ilgili yerlere gönderirdi. Bunun dışında elçi kabulünde elçinin getirdiği mektubu açıp sultana okuduktan sonra bu mektuplara sultanın vereceği direktifler doğrultusunda cevap yazmak da yine Katib-i Sır’ın görevleri arasında idi.

Katib-i Sır’ın görevi çok önemli bir görev olduğundan, devletin ve sultanın bütün sırlarına vukûfundan dolayı bu göreve getirilecek kişilerin çok sır saklayan ve güvenilir kişilerden olması gerekirdi.



Nâzıru’l-Ceyş: Memâlikî Sultaniye (sultanın askerleri) denilen hassa askerlerinin techiz edilmesi ve maaşlarının verilmesi, Mısır ve Suriye’deki bütün askerlerin işlerinin yapılması gibi görevler hep Nâzıru’l-Ceyş’in görevleri arasındaydı. Ka’latü’l-Cebel’de bulunan ve Divanu’l-Ceyş denilen divanda Nâzıru’l-Ceyş’in emrinde idi. Bu divanın bir de Müstevfiü’l-Memalîkü’s-Sultaniye adlı bir Müstevfisi vardı. Suriye arazisine bakan başka bir müstevfi de vardı. Ayrıca askerlerin maaşına bakan ve onlara ait evrak ve senetleri tutan bir müstevfi daha vardı.

Müşirü’d-Devle: Sultanın mühim bir mesele hakkında istişarede bulunmak üzere halifeyi, Kadiyyü’l-Kudât’ları vezir, Atabeg ve Mukaddem-i Elfler’i davet edip her biri ile görüşüp fikirlerini sorar, bunlar da ayrı ayrı görüşlerini söylerdi. Sultan ile istişare heyeti arasındaki münakaşada hedef bizzat sultan olmayıp Müşirü’d-Devle olurdu.

Nâzır-ı Hâs: Hükümdarın emlakı hassasını idare etmek üzere teşkil edilen Divaü’l-Has’ın yani Hazine-i Hassa’nın reisidir. Sultanla sürekli temas halindedir. Vezirin olmadığı zamanlarda ona ait vazifelerin memurlarını tayin edebilme yetkisine de sahip idi.

Nâzıru’l-Beytülmal: Nâzıru’l-Beytülmal, umum devlet hazinesinin amiri olup, bütün işler Divanü’l-Beytülmal denilen bir dairede görülürdü. Bu divan da vezire bağlı idi. Nâzıru’l-Beytülmal, Mısır ve Suriye vilayetlerinden gelen bütün hasılatı Kal’atü’l-Cebel’deki hazineye naklettirirdi. Nâzıru’l-Beytülmal ayrıca maaşlara ve diğer şeylere sarf edilecek bütün paradan da sorumluydu.

Müşrif-i Memâlik: Müşrif, devletin bütün muamelatını teftişe yetkili görevlidir. Genel müfettişin derecesi vezirden aşağı derecede idi. Genel müfettişten başka herhangi bir dairenin Nâzır ve müdürüne de Müşrif denilmekteydi. Hazine Müşrifliği ve mutfak müşrifliği gibi çeşitli müşriflikler vardı.

5. MEMLÛKLER DEVRİNDE BAŞLICA DÎVANLAR

Memlûk Devleti’nde her türlü devlet işlerinin yürütüldüğü, karara bağlandığı ve bugünkü bakanlıklar ve bakanlar kurulu mesabesinde olan çeşitli divanlar vardı. Bu divanların en önemlileri arasında, Divanü’l-Ceyş, Divanü’l-İnşâ, Divanü’l-Ahbas, Divanü’n-Nazar ve Divanü’l-Has vardı.



Divanü’n Nazar: Divanü’n-Nazar devletin bütün hesaplarını kontrol eder ve devlet memurlarının maaşlarını dağıtırdı. Devlet memurlarına elbise, hububat vb. şeyler verilirdi. Bu verilenlerin bir kısmı günlük, bir kısmı aylık ve bir kısmı da yıllık olarak verilirdi. Bu divan başkanına pek çok görevli yardım ederdi. Bu görevlilerin başında Müstevfiyü’s-Sohbe gelirdi. Bu kişi divan başkanının vekili konumundaydı. Bunun dışında ayrıca hazine şahitleri, hazine sarrafı ve pek çok katip de onun yardımcısı idi.

Divanü’l-Nazar’ın önemli bir şubesi Divanü’l-İstifay-ı Sohbe’dir. Bütün malî divanların hesapları buraya gelirdi. Ayrıca maaş, tayin işleri ve diğer harcamalardan da hep bu divan sorumluydu. Bu divanın başkanına Müstevfi’s-Sohbe denirdi. Müstefi’s-Sohbe, Mısır ve Şam bölgelerinde malî işleri düzene koymak salahiyetini haiz olup yine bu konularla ilgili sultanın fermanları bu divandan çıkardı.



İstifây-ı Devlet Divanı: Bu divan malîyeye ait devletin tüm gelir ve giderlerini gösterir cetvelleri hazırladığı gibi ayrıca devletin tüm gelir kaynaklarını tespit ederek bu gelirlerin nerelere harcanacağını da yapardı. Bu divanda önceleri bir müstevfi varken daha sonra önemine binaen birkaç müstevfi tayin olunmuştur. Bu müstevfilerin tayinleri vezirin arzıyla oluyordu 

Divanü’l-Beytülmal: Divanü’l-Beytülmal’da, malî işlerle meşgul olan ve vezire bağlı bir divandır. Mısır, Şam ve diğer bütün Memlûk memleketlerinin gelirleri Kal’atü’l-Cebel’deki Beytülmal denen hazinede toplanırdı. Devletin gelirlerinin toplanması, muhafaza edilmesi ve toplumun umumi menfaatlerine harcanması faaliyetleri yine bu divan aracılığıyla yürütülürdü.

Bu divanın reisine Nâzıru’l-Beytülmal denilirdi. Beytülmal Nâzırı seçilirken güvenilir, adil, ilim sahibi ve dürüst olmasına dikkat edilirdi. Çünkü bu nâzır devletin umum hazinesinin amiri sayıldığından önemli bir mevkiye sahipti. Beytülmal Nâzırının görevi; Mısır ve Suriye vilayetlerinden gelen bütün gelirleri Kal’atü’l-Cebel ’deki hazineye naklettirmekti. Nâzır’ı Beytülmal, maaşların ve her türlü harcama için sarf edilecek paranın hazineye girip çıkmasından da sorumluydu. Divan başkanı olan Beytülmal Nâzırı’nın maiyetinde, müfettiş ve murakıb ile Beytülmal sarrafı ve mal kâtibi vardı.



Mürteciât Nezâret (Divanu’l-Mürteceât): Azil veya vefat eden emirlerin işlerini ve müsadere edilen mallarla ilgili işlere bakardı.

Divanü’l-İnşâ: Bu divan, hükümdar sarayının bulunduğu yer olan Ka’l-atü’l-Cebel’de bulunuyordu. divanın reisine, Katib-i Sır, Sahib-i Divanü’l-İnşâ, Sahib-i Divanü’l-Şerif veya Nâzıru’l-Divanü’l-İnşâ da denilirdi. Bunun maiyetinde tahrirat, tuğra ve arzuhal kâtipleri bulunurdu.

Bu divan, iki ülke arasındaki her türlü ticarî, siyasî ve ekonomik konulara ait bütün yazışmaları yapardı. İnşâ divanında vali, hâkim, ümera, naib ve sair vazife sahiplerinin azl ve tayinleri ile ilgili yazışmalar yapılır bu yazışmalarda her makama uygun bir üslûp kullanılırdı.

Sahib-i Divanü’l-İnşâ’nın yardımcıları vardır. Başkanın çeşitli sebeplerden dolayı divanın başında bulunmadığı zamanlarda onun yerine Naibü’-Katib-i Sır bulunurdu. Bu yardımcıdan sonra İnşâ Divanı kâtipleri geliyordu. İnşa divanında, ferman ve menşurlardan başka esas olarak devlet ve eyaletlerle ilgili yazışmalar vardı. Bu yazışmalar da müraselât ve mükâtebât diye iki kısma ayrılmıştı.

Divanü’l-Ceyş: Bu divan, devletin en önemli divanlarından biridir. Naziru’l-Ceyş başkanlığındaki bu divan, hem iktâlı askerler hem de sultanın memlûklarıyla ilgili işlere bakardı. Askerlerin künye defterleri, iktâ beratları onlara yapılan ödemeler, elbise işleri iktâ arazilerinin yüzölçümünü ve kıymetlerini gösteren cetveller bu divanda bulunurdu. Nazıru’l-Ceyş, askeri işlerin tamamından sorumlu idi.

Mısır ve Suriye’de bulunan ve Memlûk ordusunun temeli sayılan, el-Memalîkü’s-Sultaniye, Ecnadü’l-Halka ve Memalîkü’l-Ümera’ya ait bütün bilgiler Divanü’l-Ceyş’te bulunurdu. Ayrıca bütün Memlûk arazisinin kıymetini ve yüzölçümünü gösterir istatistikî bilgiler de yine bu divanda bulunurdu.



Divânü’l-Hâs: Bu divan, Fatımiler zamanından beri mevcut ise de, Memlûkler Dönemi’nde daha da önem kazanmıştır. Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun vezirlik makamını lağv ederek bunun yerine 1328 yılında Divanü’l-Hass’ı ihdas etti ve artık sultana ait bütün özel mallara ve hazinesiyle ilgili işlere Nâzıru’l-Hâs bakacaktı.

Divanü’l-Hass’ın önemli bir bölümü ise İstifa-i Has idi. Bunun başkanına ise Müstevfiü’l-Has denirdi. Divanü’l-Has başkanı, divana giren ve çıkan her şeye nezaret etmek, divanın hesap işlerine bakmak ve Divanü’l-Hass’ın bütün evrak ve senetlerini yazmakla görevli idi. Ayrıca bu müstevfinin görevden alınması ve göreve atanması hep Divanü’l-Hâs başkanına aitti.



Divanü’l-Ahbes: Vakıf işleri Eyyûbiler Dönemi’nde Kadı’nın ihtisası iken, Memlûkler bu görevi birkaç kısma ayırmışlardı; Harameyn-i Şerifeyn Evkafı ve Müslüman esirlerini hürriyetlerine kavuşturmak için kurulan Fidye Evkafı idi. Fidye Evkafı’na el-Evkaf el-Hâkime de deniliyordu ve bunun başındaki görevliye de Nâzıru’l-Evkâf deniyordu. Bu vakfa çoğunlukla Şafiî Mezhebi Başkadısı bakıyordu. Bu divan başkanının görevi, cami, medrese, ribat, zaviye ve benzeri hayır ve dini müesseslerle ilgili işleri yürütmekti.

Diğer Divanlar ve Görevleri

Divanu’l-Ahrâ: Bulak’a gelen yük gemilerinin kontrolünü yapar ve zâhire ambarlarına nezaret işini yürütürdü.

Divanu’l-Tavvahin: Kahire değirmenlerine nezaret ederdi.

Divanu’l-Mevârîs: Miras ve veraset işleriyle ilgilenirdi.

Divanu’l-Amâir: Mimar ve mühendislerin görev aldığı, bayındırlık işlerinin yürütüldüğü divandır.

Divanu’l-Bimaristân: Ülke hastanelerinin yönetimini organize eden divandır.

Memlûk Devleti’nde her divanın yetki ve sorumluluğu farklıydı. Bu divanların ehemmiyeti, yaptığı işlerin durumuna göre değişmekteydi. Her divanın reisi de rütbe ve derece bakımından farklıdır.



6. MEMLÛKLER ZAMANINDA EYALETLER

Memlûk Devleti’nde merkez teşkilâtının dışında merkeze bağlı olarak bir de eyalet teşkilâtı vardı. Memlûkler, Mısır, Suriye ve Hicaz Bölgesi’ne sahip olduklarından buralara Naibü’s-Saltana veya Melikü’l-Ümera ismiyle umum valiler atayarak bu bölgeleri idare etmeye çalışmışlardır. Bu Naibü’s-Saltana’lıklar şunlardır:

Şam, Haleb, Trablusşam, Hama, Kerek, Safed, Mısır Naibü’s-Saltana’lıklar. Mısır Naibü’s-Saltana’lığına; İskenderiye, Vech-i Kıblî (Yukarı Mısır), Vech-i Bahrî (Aşağı Mısır) Naibliği bağlı idi.

Hicaz Bölgesi ise, Sultan Baybars zamanında Memlûk sınırları içerisine dâhil edilmişti. Hicaz bölgesi, Memlûkler Devri’nde idarî yapı bakımından özel önem verilen bir bölge statüsüne getirilmişti. Bu bölge, Mekke Emîrleri tarafından yönetilmekteydi. Memlûkler Dönemi’nde Mekke Emîr-i Ebu Numay b. Muhammed b. Sa’d Ali b. Katade idi.

Hicaz bölgesindeki emîrler arasındaki çekişme genellikle hac mevsiminde kara ve deniz yoluyla kutsal topraklara gelen tüccarın getirmiş olduğu mallardan elde edilen vergi gelirinden dolayı çıkmaktaydı. Memlûkler kutsal topraklara çok büyük önem vermişler ve Sultan Melik Zahir Baybars zamanından itibaren Kâbe örtüsünü havi mahmil göndermek usulünü başlatmışlardır. Sultan Melik Mansur Seyfeddin Kalavun Devri’nde mahmil gönderilirken özel bir alay tertip edilir ve cirit oynatmak da adet haline gelmişti. Sultan Melik Mansur Kalavun Kâbe örtüsünü dokutmak için iki köyün gelirini buraya tahsis etmişti.

7. MEMLÛKLERDE ADLÎ TEŞKİLAT

Memlûk sultanları, haftanın belli günlerinde Divân-ı Mezâlim (Dârül adi) de bulunurlardı. Burada halkın şikâyetlerini ve davaları dinlerler, hüküm verirlerdi. Dârüladl, Memlûklarda en yüksek mahkeme idi. Bu mahkemeye Şafiî, Hanefî, Mâlikî ve Hambelî mezheplerinin imamları da katılırdı. Bunlara Kad-il kudat denirdi. Kad-il kudat, en yüksek dinî makamdı. Kad-il kudat sert ve hukukî işlerle ilgilenirlerdi. Görevleri davaları dinlemek ve karara bağlamaktı. Ayrıca yerlerine naip tayin ederek onlar vasıtasıyla işlerini yürütürlerdi.


Dârüladlde, dört mezhep müftüsü de bulunurdu. Müftüler, Divân-ı Mezâlim de şeri işler hakkında fetva verirlerdi. Müftüler ve kadı askerler sultan sefere çıktığında onunla birlikte sefere katılırlardı. Kadı askerlerin görevi orduda askerler arasındaki davalara bakmaktı.

8. MEMLÛKLARDA ASKERİ TEŞKİLAT

Memlük Devleti’nde ordu, Memlük sisteminin özelliklerini en iyi şekilde gösteren bir yapıya sahiptir. Memlük Devleti’nde ordu, başlıca üç bölümden oluşmaktadır:



8.1 Memâlîk-i Sultâniye: Sultanın Memlüklerine, genel olarak bu isim verilmekteydi. Memâlik-i sultaniye, kendi içinde başlıca üç bölüme ayrılırdı:

8.1.1 Müşteravât: İktidarda bulunan sultanın Memlüklerinin oluşturduğu bölüme bu isim verilirdi. Ayrıca, cülbân ve eclâb kelimeleri de müşteravât ile aynı anlamda kullanılmaktaydı. Müşteravât içinden seçilen Memlükler sultanın muhafız alayını oluştururdu. Bu muhafız alayına hasekiye adı verilirdi. Muhafız alayına seçilen Memlükler, sultana çok yakın oldukları için önemli bir prestije sahiptiler.

8.1.2 Seyfiyye: Emirler öldüğünde veya görevlerine son verildiğinde, bu emirlere ait Memlükler sultanın hizmetine alınmaktaydı. Bu şekilde sultanın hizmetine giren Memlüklere seyfiyye ismi verilmekteydi.

8.1.3 Karânis: iktidarda olmayan önceki sultanların Memlüklerine, karanis veya memâlik el-selâtin el-mütekaddime adı verilirdi.

8.2 Memâlik el-Ümerâ (veya, Ecnad el-Ümerâ): Memlük Devleti bünyesinde idari ve askeri alanda görevli emirlerin Memlüklerine, memâlik el-ümerâ veya ecnâd el-ümerâ adı verilirdi.

8.3 Evlad e1-Nas ve Ecnâd el-Halka: Memlük Devleti’nde, emîrlerin oğulları ve yerli halktan askeri hizmetlere alınan kişiler de vardı. Askere alınan emîrlerin oğullarına evlâd el-nâs adı veriliyordu. Yerli halktan askere alınanlara ise, ecnâd el-halka deniyordu. Evlad el-nas ve ecnâd el- halka askeri yapı içinde üçüncü derecede bir öneme sahipti.

9. MEMLÛKLERDE TOPRAK YÖNETİMİ

Memlûklarda, çöller ve tarıma elverişli olmayan diğer topraklar ile mülk arazi dışında kalan yerlere araz-i emîrîye denirdi. Bu topraklar devlete aitti. Aynca vakıf topraklar da vardı. Büyük Selçuklu Devleti'nde gördüğümüz askerî ikta sistemi Memlûklarda da uygulanmıştı. Kendilerine ikta verilen emir, asker ve diğer beylere sahib-i arz denirdi, îktalarda yaşayan halk, vergisini, devlet hazinesi yerine bu ikta sahiplerine öderdi. İktalar ya hayat boyu (ölünceye kadar) veya belirli bir süre için verilirdi.



XIV. yüzyıl ortalarından itibaren askerî ikta sistemi bozuldu. Çünkü iktaların alım ve satımı başlamıştı. Bu durum Memlûk ordusundaki asker sayısını azalttı. Devlete ait olan toprakların şahıslar eline geçmesine sebep oldu, Dolayısıyla devletin geliri azaldı. İktaları alan ve satan kişilerin hazineye para ödemeleri çeşitli yolsuzlukların yapılmasına yol açtı.


Yüklə 64,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin