ÖMÜr sermayesi TÜkenirken: TÖvbe



Yüklə 111,33 Kb.
tarix27.04.2018
ölçüsü111,33 Kb.
#49288



Ömür Sermayesi Tükenirken: Tövbe - 4-5-6 Aralık www.kalpehli.com




بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ


ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİRKEN: TÖVBE
İnsanoğlunun Yaratılış Gayesi
Her varlığın bir vazifesi ve yaratılış gayesi olduğu gibi biz insanoğlunun da bir vazifesi ve yaratılış gayesi vardır. Hiçbir varlık boşuna yaratılmadığı gibi eşref-i mahlûkat olarak bilinen insanoğlu da boşuna yaratılmamıştır. Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede,
"Sizi boşuna, amaçsız yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"1 buyurmaktadır.
O halde nedir insanın yaratılış gayesi? Çalışıp çabalasın, yesin, içsin, gününü gün etsin diye mi yaratılmıştır? Hayır, insan ne oyun ve eğlence için yaratılmıştır ne de yiyip içmek için... İnsanın yaratılış gayesi, kendisini yoktan var eden ve sayısız nimetler veren Allah Teâlâyı tanımak ve O'na ibadet etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede,
"Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!”2 buyurmaktadır.
Şu halde insan dünyevî işlerini ve geçim derdini bahane ederek Rabbine ibadetten geri durmamalıdır. İnsan, bu dünyaya gönderiliş gayesini iyice düşünüp ona göre yaşamalıdır. Aksi halde dönüşü olmayan ebedî ahiret yurdunda hüsrana uğrayanlardan olacağını unutmamalıdır.3
Allah Tealâ bu konuda bizleri şu ayetlerle uyarmıştır:
"Ey iman edenler, Allah'tan korkunuz, sakınınız, takva ehli olunuz ve kişi şimdiden o tarafa (ahiret için) ne gönderdiğine baksın..."4
Biz, kıyamet günü için, adalet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan iş, bir hardal tanesi kadar küçük dahi olsa, onu hesaba getiririz. Hesap gören olarak biz, herkese yeteriz.”5
Hayatın gerçeğini anlamak
Resulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Sanki dünyada ölüm bizden başkasına yazılmış, sanki ibadet etmek bizden başkasına gerekliymiş, sanki öldüğünü ilan ettiğimiz ölüler, sefere çıkıp kısa bir süre sonra aramıza dönecek gibi onları kabirlerine yerleştiriyor ve miraslarını yiyoruz. Sanki onlardan sonra biz sonsuza dek kalacağız gibi bütün öğüt veren şeyleri unuttuk. Bütün musibetlerden emin mi olduk?
Kendi kusuruyla meşguliyeti, onu başkalarının ayıplarıyla ilgilenmekten alıkoyan, harama bulaşmadan kazandığı malından infak eden, fakir ve miskinlere merhamet eden, fıkıh ve hikmet ehliyle beraber olan kimselere müjdeler olsun! Yine nefsinin kibrini kıran, ahlâkını güzelleştiren, içini ıslah eden ve insanlara da kötülüğünü bulaştırmayan kimselere de müjdeler olsun! Aynı şekilde ilmiyle amel eden, malının fazla olanını hayra sarf eden, dilini ihtiyaç olmayan boş konuşmalardan tutan, sünnetle yetinip bid’atlara bulaşmayan kimseye de müjdeler olsun."6

Ömrün Kârı: Salih Amel
Hz. Peygamber (s.a.v): “İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun, ameli de güzel olan kimsedir. İnsanların en şerlisi de ömrü uzun, ameli kötü olan kimsedir.7 buyurmuştur. Son dönem büyük alimlerimizden merhum Ömer Nasuhi Bilmen bu hadis-i şerifi açıklarken şöyle demiştir:
“Hayat aslında ilahî bir hediyedir. İnsan bu sayede birçok nimete kavuşabilmektedir. Çok uzun yaşayıp da hayatının günlerini ibadetlere ve hasenatlara sarf etmiş kimseler tebrik edilmeye layıktır. Bunun aksine hareket eden kimseler de bedbaht kimseler sayılmaya layıktır.
Eskiler, ömrü sermayeye benzetmişler. Dolayısıyla ömrü heba etmeyi, boşa harcamayı, eldeki sermayeyi savurup saçmakla bir saymışlar. Ömür elde bir sermaye. Bu sermayeyi kıymetlendirecek kâra geçirecek şey ise salih amel.
İnsan dünyada hayatını boş yere veya çirkin amellerle zayi etmemelidir. Bu hususta Allah Tealâ çok fazla kerimdir, cömerttir. Kulların kötü bir ameline bir misli ceza vereceği halde, bir güzel amel karşılığında on misli sevap verecektir.
Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”8 ayet-i kerimesi bunu müjdelemektedir.”9
İnsan aldığı her nefes sayısınca ya hayra ya da şerre yaklaşır. Ama her gün tükenip ahirete yaklaştığını, sayılı nefeslerinin aslında birer sermaye olduğunu, elindeki malın, mülkün, makam ve mevkiinin geçici olduğunu unutuverir.10
Hayat su gibi akıp gidiyor. Dün, hatası ve sevabı ile geçmiştir. Gelecek günleri yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yok. İmam Gazâlî (rh.a)’in buyurduğu gibi, “Ömür dediğin üç gündür. Dün geçmiştir, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür.” Bir günlük ömrün kıymetini bilmek, yaratılış gayemize uygun olarak sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmakla mümkündür. hayat su gibi akıp gidiyor. Dün, hatası ve sevabı ile geçmiştir. Gelecek günleri yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yok. 11
Hz. Ali (r.a) demiştir ki: "Hiç çalışmadan cennete kavuşabileceğini zanneden boş bir ümide kapılmıştır. Çalışma ve gayreti ile cennete gireceğini zanneden de (Allah'ın rahmetini unutup kendini yeterli bularak) aldanmıştır"
Hasan-ı Basrî (rh.a): "Amelsiz cenneti istemek bir çeşit günahtır" demiştir.
Yine Hasan-ı Basrî (rh.a): "Hakikate ermenin alâmeti, ameli terk etmek değil, amelinden karşılık beklemeyi terk etmektir" demiştir.
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse, nefsini ıslah edip, ölümden sonrası için çalışandır. Ahmak kimse ise, nefsine uyup Allah Teâlâ'dan kendisini hayal ettiği şeylere kavuşturmasını bekleyendir."12, 13
Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Sahip olduğun dünyalıklar seni çok sevindirmesin. Elden kaçırdığın şey de seni fazla üzmesin. Sevincin, yapıp ortaya koyduğun salih amellerle olsun. Üzüntün ise yapamadığın vazifelere, ihmal ettiğin ibadetlere karşı olsun. Meşguliyetin ahiretin, gayretin ölümden sonrası için hazırlık olsun.”14
Arifler der ki: Bir insan farz amelleri yapsa, haramlardan kaçınsa, bir saat sabah bir saat akşam zikir için vakit ayırsa, kalbini zikirle ihya etmiş ve gününe şükretmiş olur.15
Kıssa: Dünya Hasat Yeridir
Seyyid Muhammed Raşid hazretleri (k.s) anlatıyor:

Bir köyde, yaşlı bir kadın ve onun genç kızı varmış. Yazın hasat vakti olunca köylüler sabahtan akşama kadar çalışır, kış için hazırlık yaparlarmış. Yaşlı kadınla genç kızı ise çalışmaz, yan gelip yatarlarmış. Köylüler, yaşlı kadınla kızına,


"Siz niye çalışmıyorsunuz? Bakın önümüzde kış var. Sonra kışın yiyecek ekmek bulamaz aç kalırsınız" dediklerinde, yaşlı kadın onlara,
"Siz bizim için tasalanmayın. Ben yaşımı aldım. Kışa çıkıp çıkmayacağım belli değil. Kızıma gelince o da evlenir, kocaya varır. Onun için bizim kış hazırlığına ihtiyacımız yok" der.
Günler geçer hasat vakti biter. Kış kapıya dayanır. Yaşlı kadın ölmez, kızı da evlenip kocaya gitmez. Kışa hazırlık yapmadıkları için de evlerinde yiyecek bir şeyleri kalmaz. Yiyecek bulmak için dışarı çıkalım derler, fakat her taraf diz boyu kar olduğu için kapıdan dışarı adım atamazlar.
Seyyid Muhammed Raşid hazretleri (k.s) bu menkıbeyi anlattıktan sonra, "İşte bu dünya da bizim için bir hasat yeridir Hasat vakti geçip gitmeden bu zamanı iyi değerlendirmeli, ahiret hazırlığımızı iyi yapmalıyız" demiştir.16
Kıssa: Müslümanlığın Nerede Kaldı?
Abdullah b. Mübarek Mervezî (k.s) sûfîler ve zâhidler zümresinin saygı gösterilen zatlarındandı, tarikat ve şeriatın bilcümle hallerine ve sebeplerine vakıf bulunuyordu. Asrında vaktinin imamı o idi. Birçok şeyhlere yetişmiş ve onların sohbetinde bulunmuştu. İmam-ı Âzam Ebu Hanife (rah.) ile irtibat ve münasebet kurmuş, ilmi ondan tahsil etmişti.
Bu zatın ilk defa tevbe etmesinin (ve zühd hayatına dönmesinin) sebebi şu idi:

Bir cariyeye vurulmuştu. Bir gece sarhoşların arasından kalktı. Sarhoşlardan biri kendisine arkadaşlık ettiği halde gitti, sevgilisine ait duvarın altında durdu. Sevgilisi de dama çıktı. Sabah oluncaya kadar birbirini seyredip durdular. Sabah ezanının okunduğunu işiten İbn Mübarek, yatsı ezanı okunuyor zannetti. Fakat gündüz aydınlığı her tarafı aydınlatınca, bütün gece boyu maşukasının güzelliğinde müstahak bir halde bulunduğunu anladı. Bu, onun için bir uyarı oldu. Kendi kendine:


- Ey İbn Mübarek utan, utan! dedi ve kendine şöyle hitap etti:
- Bütün bir gece boyu heva ve hevesine uyarak usanmadan, bıkmadan ayakta durdun. Şayet bir imam namazda uzun bir sure okusaydı (camide fazla bekletti) diye deli olurdun. Bu dava karşısında şimdi senin mümin ve Müslümanlığın nerede kaldı? Söyle bakalım!
İşte bu hâdise üzerine İbn Mübarek tövbe etmiş, ilimle meşgul olmuştu. Neticede öyle bir dereceye ulaştı ki, bir kere annesi bağa girdi, oğlunu uyur vaziyette buldu. Kocaman bir yılanın reyhan ağacından bir dalı ağzına aldığını ve İbn Mübarek'ten sinekleri uzaklaştırdığını gördü.17, 18
Kıssa: Ey Nefsim! Bu ikisinden Hangisini İstiyorsun?
İbrahim et-Teymî (rh.a) şöyle der:

“Bir defasında nefsimi şöyle düşündüm: Cennetin içinde; meyvelerinden yiyor, nehirlerinden içiyor ve genç kızlarla kucaklaşıyordum. Sonra da nefsimin cehennemin içinde olduğunu düşündüm; zakkûm yiyor, kan ve irin içiyor, zincirlere ve kelepçelere vurulmuş demir topuzlarla dövülüyordum.


Sonra nefsime döndüm ve dedim ki:

– Ey nefsim! Bu ikisinden hangisini istiyorsun?


Nefsim bana şöyle cevap verdi:

– Dünyada bulunup hayırlı amel işlemek istiyorum!


Ben de kendisine dedim ki:

– Şimdi güvendesin, fırsat elindeyken hayırlı amel işle!19 20


Ömür muhasebesini dünyada yapmak
Hak yolcusunun en önemli işi muhasebedir. Muhasebe, kalbin ve nefsin ne halde olduğunu kontrol etmektir. Allah’a ve ahirete yönelen herkese güzel bir tövbeden sonra kuvvetli bir muhasebe lazımdır.21
İbn Ömer (r.a) anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) omuzumdan tutarak şöyle buyurdu: "Dünyada bir garip yabancı gibi hatta bir yolcu gibi ol! Kendini kabir halkından biri gibi kabul et."22
Tabiînden Mücâhid (rh.a) diyor ki: "İbn Ömer (r.a) bana şöyle dedi: Sabaha çıktığında akşama ereceğinden, akşama vardığında da sabaha çıkacağından nefsine söz etme. Hastalıktan önce sağlığının, ölümden önce de hayatın değerini bilerek hazırlık yap. Yarın isminin ne olacağını (cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olacağını) bilemezsin."23
İbn Mesud (r.a) anlatıyor: Resûl-i Ekrem'e (s.a.v),
- Hangi mümin daha fazilet sahibidir, diye soruldu. Allah Resûlü,

- Ahlâken en güzel olanı, buyurdu.

- Hangi mümin daha zekidir, diye soruldu. Resûlullah (s.a.v),

- Ölümü en çok hatırlayan ve ona en çok hazırlanan, diye buyurdular.24


Gavs-ı Sâni (k.s) şunları söylemiştir:

"Yaptığımız işlerin muhasebesini yapmalıyız. Kendi nefsimizi kandırmayalım. Allah (c.c) kalpleri biliyor. Onun rızası olmayan işte hayır yoktur. Kalbimizi nefis ve şeytana bırakmayalım. Düşman düşmana' acımaz.25


Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Nefsinizi, hesaba çekilmeden önce hesaba çekiniz. Amelleriniz mizanda tartılmadan önce onları siz (vicdanınızda) tartınız. Allah’a arz olacağınız büyük hesap günü için kendinizi (salih amellerinizle) süsleyiniz. “Hepiniz ilahi huzura arz olunursunuz. Sizin hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.”26 ayetini unutmayınız. Şüphesiz kendilerini dünyada muhasebe edenler için, ahiret hesabı kolay olacaktır. Dünyada ölçülü ve sorumlu yaşayanların, mizandaki sevapları ağır gelecektir. Kendisine, sadece hakkın konulacağı bir mizanın ağır gelmesi kesindir.”27
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: «Bir gün Ömer b. Hattâb (r.a.) ile birlikte sokağa çıktım. Kendisi bir bostana girdi, aramızda duvar vardı. Kendi kendine: «Ey Mü'minlerin Emiri! Vallahi ya Allah'tan korkarsın ya da Allah sana azab eder,» diye söylendiğini duydum»28, 29
Hz. Osman (r.a) şöyle demiştir: En akıllı kişi, nefsine malik olup nefsini hesaba çeken, ölümden sonrası için amel eden ve kabir karanlığını dağıtmak için Allah Tealâ'nın ihsan buyurduğu nurlardan bir nur edinendir.30
Meymûn b. Mihrân şöyle der:

"Müttaki kişi, cimri bir kimsenin ortağını hesaba çekmesinden daha sıkı bir şekilde nefsini hesaba çeker."31


Zaman En Büyük Emanettir
Zaman Yüce Allah’ın insana en büyük emanetidir. Allah bu emanetin korunmasını istemektedir. Helal ve hayır işlerde geçen ömür ihya edilmiş ve korunmuş olur. Haram işleyerek geçen zamanlar ise zayi edilmiştir. Resulullah s.a.v. Efendimiz, insanların iki büyük nimette aldandığını haber vermiştir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir.
Cüneyd-i Bağdadî (k.s) der ki: “Vakit sermayeni iyi kullan. O bir kere ele geçer. Kaçırdın mı bir daha ele geçiremezsin. Kainatta vakitten daha kıymetli bir servet yoktur.”
Hasan Basrî (k.s.) da sahabenin halini şöyle anlatır: “Ben öyle insanlara ulaştım ki, sizin elinizdeki altın ve gümüşü koruduğunuzdan daha fazla vakitlerini koruyor ve boşa harcamaktan sakınıyorlardı. Sizden biriniz nasıl iyi bir kazanç getirmeyen yerlere altın ve gümüşünü harcamıyorsa, onlar da zamanlarını öyle titizlikle koruyor; bir nefesini dahi zayi etmiyor, vakitlerini Allah’a itaatin dışında asla kullanmıyorlardı.”
Hz. Ali (r.a.), şerefli hanımı Hz. Fatıma (r.anha)’ya demiştir ki: “Fatıma! Yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap. Fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu yemek tez yenir, kuru yemeği çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında elli defa tesbih ve zikir farkı vardır. Yemek başında çok bekleyip hayırlı işlerden geri kalmayalım.”32, 33
Kıssa: Halkı Gibi Yaşamayan Adam
Bir gün Hz. Ömer (r.a.) çok susar ve içmek için su ister. Hurma nebizi yapımında kullanılan matara gibi bir kapla birisi ona su verir. Hz. Ömer (r.a.) kabı ağzına yaklaştırınca suyun çok tatlı ve soğuk olduğunu fark eder ve içmez. Adama:

"Al bunu!" der. Adam:

"Vallahi suyun en tatlısını sana vermekte bir kusur işlemedim ey müminlerin emiri!" deyince, Hz. Ömer (r.a.):

"Zaten suyu içmeme engel olan da bu! Yazıklar olsun sana, eğer ahiret kaygım olmasaydı ben de sizin yaşantınıza ortak olur sizler gibi yaşardım!" diye cevap verir.34, 35


Ölmeden önce nefsin hesaba çekilmesi
İnsan, kendisinin âciz ve zelil, dünyanın aldatıcı ve fâni; ahiretin ise çok yakın olduğunu, tam olarak, ancak ölünce anlar. İnsan ölümle birlikte hayatının hesabını da vermeye başlar. Öyle ise ömür muhasebesini dünyada yapan insan, ölmeden evvel ölmüş demektir. Dünya hayatının bitimiyle yeni bir hayata geçilir.36
Fahr-i Kainat Efendimiz’in (s.a.v.) “Ölmeden önce ölünüz.” uyarısını pişmanlık zamanlarından önce akılda tutmak gerekir. Yani kabirde sorgu melekleri sigaya çekmeden önce kendi kendimizi hesaba çekmemiz gerektiğini, hataların ve yanlışların telafisi için zaman kaybetmeden işe koyulmak gerektiğini akletmek gerekir.37
Kıssa: Davud-i Tâî’nin (rah) Nefsini Hesaba Çekmesi
Münâzil b. Saîd (rh.a) anlatıyor: Bir cenaze namazı kıldık. Cemaat içinde Davud-i Tâî de vardı. Önümdeydi. Beni görmüyordu. Bir ah çekti, ardından şöyle dedi:

“Onların gerisinde, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”38


Ardından nefsine seslendi: “Ey Davud! Azaptan korkan kimseye uzak (gözüken kıyamet) yakın gelir (amele sarılır). Kim de tûl-i emel (uzun emel) sahibi olursa ameli az olur. Her gelen esasında yakındır. Ey Davud! Şunu bil ki: Seni Rabbinden meşgul eden her şey senin için uğursuzdur. Ey Davud! Şunu bil ki: Dünyada yaşayanların hepsi kabre gireceklerdir. Geride bıraktıklarına nedâmet getirecekler (pişman olacaklar), önden gönderdikleri amellerle sevineceklerdir. Kabir ehlinin pişmanlık duydukları ne varsa dünyadakiler onlar için birbirleriyle savaşmakta, çekişip didişmekte ve mahkemelerde davalaşmaktadırlar.”
Davud daha sonra beni farketti ve, “Senin ardımda olduğunu bilseydim tek kelime etmezdim” dedi.39, 40
Gün İçerisinde Yapılan Muhasebe
Muhasebe, nefesleri gafletle alıp vermemek, azaları günahtan korumak, vakitlerin hakkını gözetmek ve o vakit içinde kendisine en faydalı olan şeyleri yapmakla gerçekleşir.
Kul, muhasebe sayesinde Allah Teâlâ'nın kendisine günde beş vakit namazı niçin farz kıldığını anlar. Bir namazdan diğer namaza kadar, nefsini güzel bir muhasebeyle kontrol eder. Güzel muhasebe ve emirlere riayetle şeytanın giriş yollarını kapatır. Namazına ancak güzelce tövbe ve istiğfarla kalbindeki dünya bağlarını çözüp attıktan sonra girer.
Kendisini hesaba çekenlerden biri, namaz vakitlerini bir kağıt üzerine yazar, iki namaz arasında bir miktar boş yer bırakırdı. Her ne vakit gıybet yahut başka büyük bir hata işlese, o boşluğa bir çizgi çekerdi. Boş bir söz söyler veya nahoş bir hareket yapınca da bir nokta koyardı. Bunu, kendisine faydası olmayan günah ve hareketlerini düşünüp ibret almak, muhasebesini iyi yapmak, şeytanın ve devamlı kötülüğü emreden nefsin kalbine etkisini azaltmak için yapıyordu.41
Mümin, her an kalbinin durumunu, nefsinin hallerini, Rabb'i ile arasındaki hukukunu kontrol için günün belirli saatlerini ayırmalıdır. İnsanın amellerinin günlük muhasebesini yapacağı bir vakti olmalıdır. Midesinin hakkı olduğu gibi, kalbinin de hakkı ve görevi olduğunu kabul etmelidir. Midesi gibi kalbin de bir gıdaya ihtiyacı olduğunu düşünüp en münasip saatleri yüce Rabb'ini zikir için ayırmalıdır. O'nun sonsuz nimetlerini düşünmeli; bunca zaman ve nimet içinde ne yaptığını hesap etmeli, yaptıklarının muhasebesini yapmalıdır.
Büyük velî Şah-ı Nakşibend (k.s) bu konuda şöyle demiştir: "İnsan yaşadığı zamanın farkında olmalıdır. Bu, o zaman içinde nefsin hallerini tanımaktır. Hak yolcusu, niyetini ve amellerini iyi kontrol etmelidir. Eğer niyeti ve ameli Kur'an ve Sünnet'in öğrettiği edebe uyuyorsa Allah Teâlâ o anda kuldan razıdır. Kul o hale sevinip şükretmelidir. Şayet kulun niyetinde Allah rızası yok ve ameli de dinin öğrettiği edebe uymuyorsa, hemen istiğfar ve tövbeye sarılmalıdır. Kusur halindeki kula tövbe lâzımdır. Bu yol, her ânını kontrol etmeye dayalıdır. Akıllı kimse aldığı her nefesinin farkında olur, onu zikirle mi yoksa gafletle mi alıp verdiğini bilir."42
Hâce Ubeydullah (rh.a) muhasebe hususunda demiştir ki: “Her geçen saatimizi kontrol etmeli, gafletle mi yoksa huzurla mı geçirdiğimizin hesabını yapmalıyız. Buna muhasebe denir. Şayet vaktimizi gafletle geçirmişsek, dönüp amel etmeye yeni baştan başlamalıyız.”43
Kıssa: İşlenen Günahın Toplamı
Tevbe b. Samt nefsini hesaba çeken bir zattı. Bir gün hesap etti, altmış yaşında olduğunu gördü. Bu senelerin günlerini hesap etti, yirmi bir bin beş yüz (21.500) gün olduğunu gördü. Bir çığlık kopararak şöyle dedi:
- Vay hâlime! Sultanlar sultanının huzuruna yirmi bir bin (21.000) günah ile varacağım! Acaba her günde on bin (10.000) günah varsa ne olacaktır?' Bunları söyledikten sonra düşüp bayıldı. Yanına varıp baktıklarında ölmüş olduğunu gördüler. Bunun üzerine gaibten şöyle bir ses işittiler:
- En yüce Firdevs sana müjdeler olsun!”44, 45
Her Akşam Nefis Muhasebesi Yapmak
Sofi o kimsedir ki, gece ve gündüzünde nefsinin eksiklik ve fazlalığını muhasebe eder. Her sofinin böyle yapması gerekir. İnsanların en çok nefrete layık olanı, kendi kusurlarını unutarak başkalarının kusurlarını araştıran ve söyleyendir. Böyle kimseler kendi nefsinin muhasebesini yapmayan gafillerdir. Dünyada gaflet içinde olanlar âhirette hüsran içinde olurlar.46
Büyük şeyhlerden bir kısmı nefsi muhasebeye çekme yolunu tercih etmiştir. Onlar her gece yatmadan önce günlük söz, amel ve davranış defterlerini incelerler. Hepsinin durumunu en ince ayrıntısına kadar anlarlar. Sonra azîz ve gaffar olan Allah Teâlâ'ya yönelip yalvararak, tövbe ve istiğfar ederler.
Böylece kusurlarını ve kötülüklerini telafi etmeye bakarlardı. Kendilerine salih ameller işleme imkânı ve gücünü verdiği için de Hak Sübhânehu’ya hamdetmekle ve şükretmekle meşgul olurlardı. İşlemiş oldukları salih amellerin, Allah Teâlâ'nın yardımı ve ihsanı olduğunu düşünürlerdi.47
Mekhûl Şâmî (rh.a) şöyle diyor: "Bir insan, akşam yatağına uzandığında o gün yaptıklarını düşünmelidir. Şayet o gün hayırlı ameller yapmış ise Allah'a hamd etmeli, yok eğer günahlar işlemişse Aziz ve Celil olan Rabbine istiğfar etmelidir. Eğer böyle yapmazsa onun sonu, yaptığı ticaretin hiç hesabını yapmayan ve nihayet iflasa giden ve hâlâ bunun farkında olmayan bir tacir gibi olur.48
Rivayet edildiğine göre Rebî’ b. Husaym (rh.a) sabah kalktığında yanına bir kâğıt kalem alır ve gün içinde yaptıklarını ona yazarmış. Akşam olduğunda da yazdıklarına bakarak nefsini muhasebe edermiş.49
Din büyükleri şöyle demişlerdir: "İkindi namazından sonra öyle bir ân vardır ki o esnada amellerin en iyisiyle meşgul olmak lâzımdır."
Bazıları o ânı değerlendirmek için yapılması gereken en iyi amelin muhasebe olduğunu söylemişlerdir. İbadetle geçen zaman için şükredilmeli, günah işlemekle geçen vakitler için ise tövbe edilmelidir.50
Hz. Ali (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Allah'a karşı günah işlemediği gün müminin bayramıdır. Günah işlemesi ise Allah'tan uzaklaşmasının bir alametidir."51


Yapılan kötülüklere karşılık iyilik yapmak
Resulullah (s.a.v) Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Yaptığın bir kötülüğün ardından hemen bir iyilik yap ki onu temizlesin. İnsanlara karşı güzel ahlakla davran.”52
Ben, bu hadiste anlatılan amelleri Allah’ın Kitabında buldum. Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Kitap verilenlere ve size, Allah’tan korkun diye emrettik.”53 Bu emir, hadiste istenen ilk ameldir. İkinci temel ahlak şu ayette yer alır.
Kötülüğü, iyilikle savarlar.”54 Yani iyi amelle, kötülüğü giderirler. Yaptıkları her kötülüğün ardından, hemen iyilik yaparlar ki, bu iyilik o kötülüğü temizlesin. Üçüncü temel ahlak da şu ayette yer alıyor. “İnsanlara güzel söz söyleyin.”55, 56
Rahmet Peygamberi (s.a.v) gibi, her farz namazın peşinden en az üç defa istiğfar etmelidir. Ayrıca, Rahmet Peygamberi'nin (s.a.v) günde en az yetmiş veya yüz defa yüce Rabbine tövbe ve istiğfar ettiğini düşünerek, kendisinin daha çok tövbe ve istiğfara muhtaç olduğunu bilmelidir.
Bunun için her mümin bir kusur işlediği zaman tövbeye sarıldığı gibi, bir ibadet yaptığı zaman da peşinden tövbe ve istiğfar etmelidir. Ola ki ibadetine bir kusur karışmıştır. Edep budur. Emniyet, ibadete değil, yüce Allah'a güvenmektedir. Bir arifin belirttiği gibi, halk günahlarından, velîler ise yaptığı iyiliklerdeki kusurlarından Allah'a tövbe eder.
Mümin, hangi ibadeti yapsa, peşinden, "Bu ibadetim yüce Rabbime layık olmadı" düşüncesiyle, biraz mahzun olup nefsinin benliğini kırmalıdır.
Kıssa: Alabildiğine Günahlara Dalan Adam
Ariflerden biri çamurlu bir yolda, elbiselerini toplayıp ayağının kaymasından sakınarak yürüyordu. Bu durum, ayağı kayıp düşünceye kadar devam etti. Düştükten sonra artık korunmaya gerek görmeksizin gelişi güzel yürümeye başladı. Bir yandan da ağlayarak şöyle diyordu:
- Benim bu düşüşüm, şu kulun hâline benzer. Kul, durmadan günahlardan sakınır ve uzaklaşır. Ancak bir veya iki günah işleyince, artık alabildiğine günahlara dalar".57, 58
Tasavvuf ömrün değerlendirmesi içindir
Tasavvuf ömür sermayesini heba etmemek içindir. Çalışıp bu sermayeyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü ahiret gününde bundan hesaba çekileceğiz. Gaflet en büyük tuzaktır, uyanık olmamız lazım. Ömür sermayesi tükenip gider, sona yaklaşınca dönmek zorlaşır.59 Kulun, her gün ne yaptığını düşünmesi lazım gelir. Kötülük yaparsan istiğfar, iyilik yaparsan şükür yakışır.60
Ariflerden Ebû Muhammed el-Cerîr (k.s) şöyle der: "Tasavvuf, insanın yaşadığı vakit içinde yapılması gereken en hayırlı işi yapmaktır."61, 62
Ölmeden önce tövbe etmek
Kişinin nefsini hesaba çekmesi, ölmeden evvel yapmış olduğu bütün günahlarına nasuh tövbesiyle (bir daha işlememek üzere) tövbe etmesi, farz ibadetlerinden yapmadıklarını telâfi etmesi, üzerinde hakkı bulunanların hakkını teker teker ödemesi, gerek eliyle gerekse diliyle zarar verdiği, haklarında kötü zanda bulunduğu insanlardan helâllik dilemesi ve onların gönüllerini almasıyla mümkündür. Öyle ki, öldüğü vakit hiçbir kimsenin onun üstünde hakkı kalmasın ve Allah'a olan borçlarını ödemiş olsun. İşte bu zikredilenleri yapan kimse hesapsız, sualsiz cennete girmeye lâyık biridir.63
Seyyid Muhammed Raşid Hz. (k.s) bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, 'Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’64 buyuruyor. O’na layık olmaya gayret edelim. Bizlere bildirmiş olduğu hayırları yapmaya çalışalım. Zaten Allah Teâlâ da şöyle buyuruyor: 'Size azap gelip çatmadan önce, Rabbinize dönün (tövbe edin) ve O'na teslim olun, O'na itaat edin. Yoksa yardım göremezsiniz. Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun.'65

Allah Resulü (s.a.v):

“Kul günah işleyip peşinden:

- Allah’ım! Günahımı affet, beni bağışla, diye dua ettiğinde Allah Tealâ şöyle buyurur:

- Kulum bir günah işledi, fakat günahını affedecek veya onu cezalandıracak bir Rabbi bulunduğunu bildi, der.
Aynı kul, bir daha günah işleyip peşinden:

- Ey Rabbim! Günahımı affet, diye dua ettiğinde yine Allah:

- Kulum günah işledi, fakat günahını affedecek veya günahı sebebi ile cezalandıracak bir Rabbinin olduğunu bildi.” der.
Aynı kul tekrar günah işleyip Rabbinden affını istediğinde Allah şöyle buyurur:

- Kulum günah işledi fakat günahını affedecek veya günahı sebebi ile cezalandıracak bir Rabbinin bulunduğunu da unutmadı, Ben de onun günahını affettim.66, 67


Yine bir senenin sonuna geldik. Bu seneye veda ederken kendimize şu soruları soralım:
Ömrümüzün senelerini bir bir sayarken, acaba kaç güne secdelerle merhaba diyebildik? Kalabalıklar arasında yönümüzü kaybetmeden, kıbleye çevirebildik mi yüzümüzü? Yerde ve göklerde bulunan bütün varlıklar O’nu tesbih ederken acaba biz Rabbimize itaat edebildik mi? O’nun emirlerini tutabildik mi? Yasaklarından korunabildik mi?
Rızkımızı, kazancımızı haramlara bulaşmadan helal yollardan sağlayabildik mi? Elimizi, dilimizi, belimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan koruyabildik mi? Rabbimiz, “Var mı dua eden, duasını kabul edeyim?” “Var mı tevbe eden, tevbesini kabul edeyim?” buyurduğu halde, O’na el açıp dua edebildik mi? O’ndan af isteyip günahlarımız için tevbe edebildik mi?

Gündüzlerimizi, gecelerimizi, Cumalarımızı, Ramazanlarımızı hakkıyla ihya edebildik mi? Anne ve babalarımıza, eş ve çocuklarımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi yerine getirebildik mi? Sofralarımızda fakirlere yer verip ekmeğimizi kardeşlerimizle paylaşabildik mi? Bayram sevincimizi yoksulların sevincine katabildik mi? Yetimlerin başını okşayıp Efendimiz’e bir adım daha yaklaşabildik mi? Mazlumların gözyaşlarını silebildik mi, yaralarına merhem olabildik mi? Masumları hedef alan her türlü zulme karşı “dur” diyebildik mi?


Hakkı anlatabildik mi? Hakikati duyurabildik mi? Hakkın, hakikatin, adaletin, fazilet ve erdemin yanında yer alabildik mi? Kur’an’ın yanında, Peygamberimizin tarafında durabildik mi? Örnek insan olabildik mi? Kısacası Din-i Mübin-i İslâm’ı hakkıyla yaşayarak Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) gerçekten ümmet olabildik mi?
Rabbim bizlere ölmeden evvel nefsimizi hakkiyle hesaba çekebilmeyi, Rabbimizin nimetlerine şükredip hatalarımıza tövbe edebilmeyi nasip etsin. Rabbim geçmiş olan günlerdeki eksiklerimizin üzüntüsünü duyup ahir ömrümüzün daha hayırlı olması için bizlere ihlas ve kuvvet versin. Rabbim bizleri ahir ömrümüzde ve ahîrette sadatlardan ayırmasın. Amin…


1 Mü'minûn 23/115.

2 Zariyât 51/56

3 Evliyanın Dilinden Namazın Hikmetleri, Abdullah Demiray, Semerkand Yayınları, sf.14.

4 Haşir, 18.

5 Enbiya 21/47.

6 Ebu Nuaym, Hilye, 3/202; Bezzâr, el-Müsned, nr. 3225; İbn Asakir, Tarih, 58/250-253

7 Tirmizî, Ahmed b. Hanbel

8 En’âm, 160

9 Ömrün Kârı: Salih Amel, Selim Güneş, Semerkand Dergisi, Ağustos 2010.

10 İlim ve Amel, Mehmet Ildırar, Semerkand Yayınları.

11 Rahmet Sağanağı Üç Aylar, Hüseyin Okur, Semerkand Dergisi, Mayıs 2012.

12 Tirmizî, Kıyamet, 25; ibn Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 4/251; Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, nr. 4916.

13 Gençliğe Öğütler, İmam-ı Gazali (rah), Semrkand Yayınları, sf.26.

14 Tasavvuf Klasiklerimiz, Ali Kaya, Semerkand Dergisi, Eylül 2007.

15 Vukuf-i Zamani: Yaşadığı Anın Farkında Olmak, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Dergisi, Haziran 2002.

16 Namazın Hikmetleri, sf.16.

17 Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb, s. 192.

18 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları

19 İmam Gazâlî, Mükâşefetü'l-Kulûb, 581

20 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları

21 Vukuf-i Zamani: Yaşadığı Anın Farkında Olmak, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Dergisi, Haziran 2002.

22 Tirmizî, Zühd, 25.

23 Tirmizî, Zühd, 25.

24 A. Selahattin Kınacı, Seyda Hazretlerinin Hayatı, Ankara: Sey-Tac Yayınları, 2008, s. 170-172.

25 Kelimat-ı Kudsiyye

26 Hâkka 69/18

27 Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, sf.253.

28 İmam Mâlik, İbn Sa'd. İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Asâkir.

29 Hayâtü's-Sahâbe, Şeyh Muhammed Yusuf Kândehlevi, sf.141

30 Hz. Osman R.A. Böyle Seslendi, Semerkand Dergisi, Mayıs 2006.

31 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.480.

32 İbnu Acibe

33 Vukuf-i Zamani: Yaşadığı Anın Farkında Olmak, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Dergisi, Haziran 2002.

34 Minhacü’l-Abidin, Engeller, 135, Semerkand yayınları.

35 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları

36 A. Selahattin Kınacı, Seyda Hazretlerinin Hayatı, Ankara: Sey-Tac Yayınları, 2008, s. 170-172.

37 Her Güzellik Kendini Bilmekle Başlar, Mübarek Erol, S.Der.Aralık 2009.

38 Mü’minûn 23/100.

39 İmam Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 257, İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, 3/134-135.

40 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları

41 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr.Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.483.

42 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.209.

43 Reşahat

44 İmam Gazali-İhyâu Ulumi’d-Dîn, 4/730/ Bedir yayın evi

45 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları, sf.492.

46 Mürşid ve Mürid Hukuku, Mehmet lldırar, Semerkand Yayınları, sf.124

47 Mektubat-ı Rabbani, İmam-ı Rabbani (k.s.a), Semerkand Yayınları309. Mektup, sf.394.

48 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları sf.54

49 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları sf.345

50 Reşahat

51 Mürşid ve Mürid Hukuku, Mehmet lldırar, Semerkand Yayınları, sf.124

52 Tirmizî, Birr, 55; Darimî, Rikak, 47.

53 Nisâ 4/131.

54 Ra’d 13/22.

55 Bakara 83.

56 Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, sf.253.

57 İmam Gazali-İhyâu Ulumi’d-Dîn, 4/67.

58 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları

59 Yol Ve Yolcululuğa Dair, Mübarek Erol, Semerkand Dergisi, Ekim 2011.

60 Mürid Mürşit Hukuku, Mehmet Ildırar, Semerkand Yayınları, sf.155

61 356 Kuşeyrî, Risale, s. 356; Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf, s. 70.

62 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.209.

63 Ahiret Hayatı, İmam-I Gazali, Semerkand Yayıncılık, sf.203

64 Zâriyât 51/56

65 Zümer 39/54-55

66 Buharî, Müslim

67 Her Güzellik Kendini Bilmekle Başlar, Mübarek Erol, S.Der.Aralık 2009.

Yüklə 111,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin