…………… İLKOKULU/ORTAOKULU
ÇANAKKALE ZAFERİ ve ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ
Sunucu
Vatan, toprak,bayrak, istiklal diyen
Kendi canı uğruna bize bugünü veren ,
Gencecik yaşında kara toprağa giren ,
Türk askerim, ruhun şad olsun.
Sunucu: Sayın Kaymakamım, Sayın Garnizon Komutanım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Milli Eğitim Müdürüm, Daire Amirlerim, meslektaşlarım, Sevgili Öğrenciler
Bugün tarihimizin altın sayfalarında yer alan en büyük zaferlerimizden biri olan Çanakkale Zaferi’nin 98. yıldönümü münasebetiyle hazırlamış olduğumuz 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Programına hoş geldiniz.
Programımız:
-Saygı Duruşu ve İstiklal Marşımızın okunması
-Günün anlam ve önemini belirten konuşmanın yapılması
-Çanakkale Geçilmez adlı oratoryo
-Şiirler ve sunular
-Çanakkale Kahramanları adlı oyunun gösterimi ile sona erecektir.
Arz ederim.
Sunucu: Şimdi sizleri cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve ebediyete intikal eden aziz şehitlerimizin manevi huzurlarında bir dakikalık saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı’mızı okumaya davet ediyorum.
Sunucu:
Selam size ey yüce şehitler,
Yahya Çavuşlar, Koca seyitler.
Uyuyan nice adsız yiğitler,
Adınızı tarihe yazmaya geldim.
Sunucu : okulumuz öğretmenlerinden ………………..’yi Günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Sunucu:
Övün, ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin üşüştüğü yersin!
Sunucu: …………… Ortaokulu öğrencileri hazırlamış oldukları “Çanakkale Oratoryosu”nu sunacaklar.
Sunucu: Bugün Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” dediği gündür.
Sunucu: Şimdi, Aslan Eren ULAŞ, Zafer Türküsü adlı şiirini okuyacaktır.
Sunucu: Çanakkale’de bir çok vatan evladı şehitlik mertebesine erişmiştir. Kimisi anasından, kimisi eşinden, çocuğundan, yavuklusundan ayrılmıştır. Onların tek bir amacı vardı, vatanın düşman eline geçmemesi. İşte bu koşullarda Mehmetçiklerimizin yazmış oldukları mektuplar, hatıralar ve şiirlerde tarihteki yerini alarak o günleri bize anlatmışlardır.
İşte bu şiirlerden birini, bir şehidimizin karısına yazdığı “ELVEDA” adlı şiiri Semih ULUKAVAK’tan dinleyeceğiz.
Sunucu:
Tarihin dilinden düşmez bu destan ,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir
.
Sunucu: Şimdi de Çanakkale Savaşı’nı kazandıran “Milletimizin Yüksek Karakterini” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kendi kaleminden Kubilay ÇİL anlatımıyla dinliyoruz.
Sunucu:
İşte, fırladık siperlerden.
Sırtına yüklenmiş kahraman "Seyit"
276 kiloluk mermiyi.
Koşuyor bataryasına ateşler içinden.
Denizler yanıyor, dağlar yanıyor.
Zafer bizimdir artık, düşman zırhlıları batıyor.
İşte seyit onbaşı
Sunucu: Bir hilal uğruna sayısız güneşlerin battığı, yüz binlerce vatan evladının birer birer toprağa düştüğü Çanakkale… Yedi düvele Çanakkale geçilmez dedirten bir büyük destan.
Sunucu: Yıldız Büşra GÖRÇÜN’ü “Çanakkale Savaşı” adlı şiirini okumak üzere buraya davet ediyorum.
Sunucu: Çanakkale’de Türk askerinin kendilerine insanlık dersi verdiği Bir İngiliz Üsteğmenin anısını Elif ÖZTÜRK’ten dinliyoruz.
Sunucu: Onlar hep birlikte gelmişlerdi. Güveniyorlardı toplarına tüfeklerine. Ama hesaplayamadıkları bir nokta vardı ki, o da Türk Milletinin yüksek karakteri ve imanı.
Sunucu: Melisa SAYGIN’ı “Bir Yolcuya” adlı şiirini okumak üzere buraya davet ediyorum.
Sunucu:
Türk yaşayamaz asla vatansız.
Dizilmiş yatıyor, hepsi kefensiz
Tarihe geçtiniz her biriniz,
Dualarla sizi anmaya geldim.
Sunucu: Şimdi Ebubekir GÜNEŞ “Yüreğinde Yaşatan Anlar” adlı şiirini okuyacaktır.
Sunucu: Şehitler tepesi boş değil, Biri var, bekliyor... böyle başlıyor Her Türk’ün nakış nakış hafızasına kazıması gereken bu şiir, adımız gibi, İstiklal Marşı’mız gibi ezbere bilmemiz gereken bu şiir. Bu güzel şiiri okuması için Gülcan ERDAL’ı buraya davet ediyorum.
Sunucu: Bakın bir bomba geliyor bu tarafa...Bakın havayı yara yara geliyor…Düşüyor tozu dumana katarak…Çökertiyor düştüğü yeri.İşte Bakın bir Mehmetçik daha düşüyor yere kanlar içinde…Vucudu beş parçaya bölünmüş.Yıldız misali sere serpe uzanmış kıpkızıl yere...Gökteki Ay buna nasıl dayansın..O da atıyor kendini alevler içine.Konuyor Yıldızın yanına.Etraf mı zaten al kan içinde. Semadan melekler gözlüyor yere sere serpe uzanmış AY ve Yıldızı…
Sunucu: Zeycan AKSOY, muhteşem yorumuyla “Bayrak” şiirini okuyacaktır.
Sunucu: Hepimizi derinden etkileyecek, ruhumuzu titretecek gerçek bir olayla sizleri baş başa bırakıyoruz. (Video Peygamber Efendimiz)
Sunucu: Yalın ayak koşuyor Mehmetçiğim ateşin üstüne…Ayağına her diken batışında Allah diyor...Yüreğine her mermi deyişinde Vatanım diyor…Yere düşünce de Anam-Yarim diyor…
Sunucu: Fadime UĞUR, “Yahya Çavuş” adlı şiirini okuyacaktır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Sunucu: “Bu Vatan Kimin?” adlı şiiri okumak üzere Şura Sümeyra SAMUK’u davet ediyorum.
Çanakkale bir destan,
Bir benzeri olmayan.
Bir gül bahçesi ki,
Renkleri hiç solmayan.
Sunucu: Sevdalı Çanakkale’nin şiirini okumak üzere Yasin Emre GÜLLÜ’yü buraya davet ediyorum.
Sunucu: Programımız “ Çanakkale Geçilmez ” adlı tiyatro ile devam edecektir.
Vatan toprağı için, ay yıldızlı bayrak için; millet için; istiklâlimiz, hürriyetimiz için; bizim için hayatlarının baharında “bir gül bahçesine girer gibi kara toprağa giren” aziz şehitlerimiz, ruhunuz şad olsun! Sizleri saygıyla anıyoruz!
Programımız burada sona ermiştir. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz.
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ ORATORYO PROGRAMI
………….Kötü bir gün geldi
Susuverdi mehter, susuverdi davullar
Susuverdi Türk’ün susmaz hürriyeti
………….Bozuluverdi dirlik ve düzen
Bozuluverdi birlik
Gölgemize sığınmış uluslar ters döndü
…………Dayandı vatanın bağrına hançer ve ağlıyordu Türk,
Ağlıyordu kader
………….Yıldırım olduk, yağdık düşman mevzilerine,
Teslim etmedik canım toprakları düşman eline
……………Bir yanda Yemen, bir yanda Tuna’m,
Bir yanda Akdeniz, bir yanda Karadeniz,bir yanda Çanakkale’m
Bir yanda ben oy! Bir yanda Suna’m oy!
YEMEN
Havada bulut yok Alu yemendir Kışlanın önünde
Bu ne dumandır Gülü çemendir Redif sesi var
Mahlede ölen yok Giden gelmiyor Bakın çantasında
Bu ne figandır Acep nedendir Acep nesi var
Şu yemen elleri Bir çift kundurayla
Ne de yamandır Burası huştur Bir de fesi var
Yolu yokuştur
Giden gelmiyor
Acep ne iştir
……………Bir ayağım Balkanlarda kaldı, bir kolum Trablusgarp’ta
Arap çöllerinde gördüm kalleşliği
Çanakkale dedim son gücümle
…………..ÇANAKKALE
…………..Kalk yiğitim, yine dağ başını duman aldı...
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı...
Kalk yiğitim, yine dağ başını duman aldı.
…………..Ege’den,Marmara’dan zeybekler ve efeler
…………..Ankara’dan seymenler
…………..Erzurum’dan dadaşlar,
…………..Halep’ten Kosova’ya balabanlar
…………….Kınalı kuzular Osmanlı’nın dört bir yerinden akın etmişlerdi Çanakkale’ye
……………GÖNÜLLÜ
……………………. Ateş çevresinde uçuşan pervaneler gibiydiler
Uğradılar ceylanlar gibi yağlı kurşunlara
Sivaslı,Malatyalı anaların çocuklarıydılar
Onlar ki bütün ANADOLUYDULAR
……………..Her beş evden bir yiğit destanlaştı Çanakkale’de. Onbinlerce şehidin kim bilir kaç tanesini sırasını,kitap ve defterini; lisesini, fakültesini bırakıp cepheye koşmuştu.
...…………YÜREKLERDEN FİGAN KOPMUŞTU!
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâûna de züldür bu rezil istilâ!
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
"Bu, taşındır" diyerek Kâbeyi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
……………. Çanakkale bir ölüm kalım savaşıydı. Ülkenin her köşesinden, dağ başlarından, köylerden kopup gelen çocuk yaşta gençlerin ana kuzularının aslana dönüştüğü yerin adıydı Çanakkale. Her kınalı kuzu bir kahramandı, bir destandı. Yozgatlı Hasan da bunlardan biriydi. Annesi saçlarını kınalayıp göndermişti cepheye.
…………….“Haydi yavrum, köyüne, nişanlına veda et. Sabanını, tarlanı, her şeyini feda et. Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım. Haydi oğul, haydi git! Ya gazi ol ya şehit”
……………Kumandanı Hasan’ın saçlarını kınalı görünce yanına çağırır ve sorar:
…………….“Oğlum bir erkek saçlarını hiç kınalar mı?”
…………..Hasan bir cevap veremez çünkü sebebini kendi de bilmez. Hemen bir arkadaşına annesine göndermek için mektup yazdırır.
……………“Anacığım, kardeşlerimi askere gönderirken bşına kına yakma. Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar.”
…………..Mektubu alan annesi, ana yüreğinin sıcaklığını yansıtan bir mektup yollar oğluna.
…………..“Ey oğlum,gözümün nuru Hasan’ım. Köyümüzde rahat rahar oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Allah bu vatan için seni yaşattı. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Zabit efendiye söyle .Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz . Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa ben de senin saçını öyle kınaladım. Sen dört kardeşin arasında kurbansın. Sen İsmail’sin. Sen orada şehit olacaksın inşallah.”
……………Hasan cephede şehit olur. Arkadaşları cebinde mektubu bulurlar. Komutanına kınanın sebebini söylememiştir ama not düşmüştür mektubun sonuna.
………………Anam yakmış kınayı aday diye
Ben de vatan için kurban doğmuşum
Anamdan Allah’a son bir hediye
Komutanım! Ben İsmail doğmuşum.
………………“Çanakkale içinde aynalı çarşı, ana ben gidiyom düşmana karşı..” hangi ana yanık ciğerinden gelen son nefesle bu türküyü tamamlamaz ki. Hangi ana vatan için, namus için, bayrak için kurban seçip kınaladığı körpe yavrusunu hatırlamaz ki. Hangi ana dualarla tekbirlerle “ haydi oğul , ben seni bugün için doğurdum. Damarındaki kanı helal sütle yoğurdum. Haydi oğul haydi git! Ya gazi ol, ya şehit!é diyerek geçit vermez dağları aşırıp düğüne gönderir gibi cepheye gönderdiği yiğidini hatırlamaz ki.
………………HAYDİ OĞUL HAYDİ GİT! YA GAZİ OL YA ŞEHİT!
Eledim Eledim Höllük Eledim,
Aynalı Beşikte Canan Bebek Beledim.
Büyüttüm Besledim Asker Eyledim,
Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare,
Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.
Bir Güzel Simâdır Aklımı Alan,
Aşkın Sevdasını Canan Sineme Saran.
Bizi Kınamasın Ehl-i Dil Olan.
Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare,
Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.
……………….Cepheden haberler gelir baba ocaklarına. Bu haber kara haberdir ana yüreğine. Bu haberler düğün haberidir vatansevere.
………………Vatan sağ olsun bu uğurda akan kan sağ olsun,
Gam etme yüreğine anam, can sağ olsun.
……………… Ey Çanakkale, ey şehit şehir
Sende yağmurlar ne güzeldir
Sende yağmurlar bir başkadır.
Hüzün hüzün, sessiz sessiz yağan yağmur
Şehit oğullarına ağlayamayan
Şehit analarının gözyaşlarıdır
Şehitler tepesi boş değil
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs nefes olmak için
Rüzgar bekliyor!!!
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş Meçhul Asker diye
Destanını yapmış kasideye kanmış
Bel el iki ahretten uzanmış
Edeple gelir birer birer
Öpsün diye faniler
Öpelim temizse dudaklarımız
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız
Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar, kasideler
Geri gitsin alkışlar geri
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri
Ona oğullardan analardan
Dilekler yeter
Yazın sarı, kışın beyaz
Çiçekler yeter
Söyledi söyleyenler demin
Gel, süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin
Şehitler Tepesi boş değil
Toprağını kahramanlar bekliyor
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor
Destanı öksüz, sükutu derin
Meçhul Askerin
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş Meçhul Asker diye
……………Geride dillere destan olmuş bir mücadele , asırlarca yankılanacak ve şairin dizelerinde kanla yazılmış bir destan kaldı
……………….BU VATAN KİMİN?
……………. Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
…………..BU VATAN KİMİN?
……………… Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...
………………BU VATAN KİMİN?
…………….. İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...
…………………..Şehitler Allah’tan şunu istediler: “ Ya Rabbi, bizi dünyaya tekrar gönder ve senin uğrunda bir kere daha şehit olalım.”
…………….. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak ,toprağı sıksan, şüheda.
Canı,cananı, bütün varımı alsında Hüda.
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
………………..Bastığın yerleri toprak diyerek geçme ,tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun,incitme yazıktır atanı.
Verme , dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
… ..………..Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal;
Ebediyyen sana yok ırkıma yok izmihlal.
HAKKIDIR HÜR YAŞAMIŞ BAYRAĞIMIN HÜRRİYET,
HAKKIDIR HAKK’A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL
……………… Nice hürriyet sevdalısı vatan için seve seve şehit oldu ve türküler yakıldı Çanakkale üstüne;Türk’ün zaferi onurlu bir ezgi oldu ulusun dudaklarında…
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir kırık testi
Analar babalar ümüdü kesti
Of gençliğim eyvah
ÇANAKKALE ZAFERİ (Kahramanlık Günü )
( 18 Mart )
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.
Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«insan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek : Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir
-
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
M.AkifERSOY
| ÇANAKKALE DESTANI |
Yıl 1915
18'indeyiz Martın.
Kendine gel biraz!
Pek tekin değildi Çanakkale'nin suyu,
Geçilmez bu boğaz...
Geçilmez bu boğaz...
Bizi
Ne topun yıldırır,
Ne kurşunun.
Çünkü artık
Başladı cengimiz.
Er meydanında bulunmaz dengimiz...
Sen misin Mustafa Kemal'im ileri diyen?
İşte fırladık siperden.
Sırtına yüklenmiş kahraman
Seyit 276 kiloluk mermiyi,
Koşuyor bataryasına ateşler içinden.
Bu mermi denizlere gömecek Elizabet'i Buvet'i...
Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor,
Denizler yanıyor,
Dağlar yanıyor.
Zafer bizimdir artık
Düşman zırhlıları batıyor...
Türk'üm,
Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere.
Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz.
Kimimiz gazi.
Hiç değişmez bu yazı.
Dünyada her yer geçilir belki
Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı..
Fahri ERSAVAŞ
|
BİR YOLCUYA |
|
Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.
|
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil ONAN
|
GÜZEL SÖZLER
-
Zafer, «zafer benimdir» diyebilenindir.
-
Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.
-
Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür.
-
Zafer, barışın en kısa yoludur.
Dostları ilə paylaş: |