Ünden bugüN


Kayserili Ahmed Paşa Konağı



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə127/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   140

Kayserili Ahmed Paşa Konağı

Turgut Erkişi, 1994

nat değerine sahip olmayan manzara ve deniz resimleridir. Ayrıca bir odanın tavanında da istanbul manzaraları görülür, ikinci kattaki arka odanın tavam ise çok kalabalık kartonpiyer bezeme ile kaplıdır. Konak kamulaştırılmadan önceki yıllarda çok kötü şartlarda kullanıldığından, iç süsleme yer yer bozulmuştur. Restorasyonda bazı yerlerde orijinal nakışlar olduğu gibi bırakılmıştır. Yine restorasyon sırasında, konağın planında bazı değişiklikler yapılmış (helaların yerleri değişmiş, gusülhane, mutfak vb kaldırılmış), yukarı katlara bağlantı sağlayan merdivenlerde de bazı farklı uygulamalar olmuştur, istanbul'un pek azı kurtulabilen eski konaklanndan Kayserili Ahmed Paşa Konağı'nın kurtarılmış olması sevindiricidir. Ancak yakın çevresinde bulunan ve bekâr odaları halinde kullanılan ahşap ev ve konaklarda sık sık çıkan yangınların endişe verdiği de bir gerçektir.

Kaysunizade

Mescidi'nin

kalıntıları.

Turgut Erkişi, 1994

Bibi. Konağın rölöveleri bir Alman ekibi tarafından yayımlanmıştır; J. Kramer, Untersu-chungen und Sanierungs planung im Wohn-gebieten derAltstadt von istanbul, Darmstadt-Karlsruhe-lst., 1980.

SEMAVi EYlCE



KAYSUNİZADE MESCİDİ

Yapı, Beyoğlu Ilçesi'nde, Sütlüce Mahallesi'nde, Gaysuni Mehmet Efendi Sokağı'n-da bulunmaktadır.

Banisi, Reisületibba (baştabip) Kaysu-nizade Mehmed Efendi (ö. löll) tarafından yaptırılmış, kendisi de bu mescidin civarına gömülmüştür. Mimar Sinan tarafından tasarlanan yapının tamamlandığı yıl bilinmemektedir. Mescidin kapısı üzerinde yer alan iki satırlık kitabede, Ayşe Hanım adındaki bir hayırseverin vasiyeti ü-zerine 1300/1882'de esaslı bir onarıma tabi tutulduğu belirtilir.

Günümüzde mescidin batı ve kuzey duvarı nispeten ayakta sayılabilir. Mihrap duvarı, penceresinin alt hizasına kadar ayakta kalmıştır. Doğu duvarından ise yarım metre yüksekliğinde bir bölüm durmaktadır. Batı duvarında iki tane pencere olup bunlardan biri betonla yarıya kadar kapatılmıştır.

Kuzey (giriş) cephesinin ekseninde sö-veli kapı, bunun sağında betonla örülerek kapatılmış pencere bulunur. Minare, kaide ve pabuç kısmına kadar ayakta olup girişi kuzeydendir, içindeki merdivenleri olduğu gibi durmaktadır. Hazire, yapı ile a-rasından yol geçtiği için sağ tarafta ve yukarıda kalmıştır.

Mescidin duvarları moloz taş ve tuğla i-le örülmüş, harimin önüne kapalı bir son cemaat yeri eklenmiştir. Önceleri iki katlı olan pencereleri 19. yy'm son çeyreğinde geçirdiği onarım sırasında yuvarlak kemerli, yüksek pencerelere dönüştürülmüştür. Ayrıca bu onarım sırasında son cemaat yeri direkliğinin kapatıldığı bilinmektedir. Duvarın içinde ağaç bir hatıl ve bunu tutan demir aksamların çıkıntıları dışarı taşkın vaziyette durmaktadır.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 298; Öz, İstanbul Camileri, II, 38; Kuran, Mimar Sinan, 312. N. ESRA DIŞÖREN

KAZANCI MESCİDİ

512

513

KAZLIÇEŞME

Kazlıçeşme düzenlemesi sonucunda ortaya çıkan Kazlıçeşme Hamamı (solda) ile II. Mehmed'in yaptırdığı cami ve meşrutası. fotoğraflar Hasan Yelmen



KAZANCI MESCİDİ

Beyoğlu tlçesi'nde, Taksim'de, Kazana Yokuşu üzerinde, sağ tarafta bulunmaktadır.

Banisi, Kazancıbaşı Ali Ağa'dır. Mescit, 16. yy'da yapılmış olup 1124/1712'de Ah-med Paşa tarafından yenilenmiştir. Ayrıca topcubaşılardan Hacı ibrahim Ağa minare ve mektep yaptırmıştır. Mescidin karşı köşesinde 1145/1732 tarihli Köprülüza-de Ahmed Paşa Çeşmesi yer almaktadır.

Yapının duvarları kagir olarak yapılmıştır. Giriş camekânlarla ayrılmış bir bölümden sağlanır. Buranın sağ tarafındaki merdivenle yukarıdaki kadınlar mahfiline, diğer merdivenle aşağıdaki bodruma, oradan da tuvaletlere ve abdest musluklarına ulaşılır. Karimin doğu cephesinde dört, batı cephesinde üç tane, yuvarlak kemerli büyük pencere sıralanır. Güney duvarının eksenindeki mihrap nişi köşeli olup, üzeri mu-karnaslıdır. Kenarlarından iki tane sütun ile sınırlandırılan mihrabın üst köşelerinde birer tane gülce motifi yer almıştır. Mihrabın yanlarında diğer pencerelerle aynı özelliği gösteren birer pencere açılmıştır. Sol taraftaki pencere, dolap olarak kullanılmaktadır. Yapının kuzey duvarı, came-kânla ayrılıp imam odası haline getirilmiştir. Vaaz kürsüsü güneydoğu köşesinde, duvara bitişik betondan yapılmıştır. Minberi ise mermerdir. Yapının tavanı betondan ve düzdür, iki tane beton direğin taşıdığı kadınlar mahfili, bir balkon çıkması ile genişletilmiştir. Kadınlar mahfilinin kuzey duvarında üç tane kare pencere a-çılmış olup, doğu ve batı duvarlan sağırdır. Söz konusu mahfile çıkan merdivenin yanındaki kapıdan minareye girilir.

Yapının ana mekânında, mihrabın etrafında, pencerelerin çevresinde kalem işi süslemeler görülmektedir. Bunlar bitkisel motifler (gonca gül, lale ve kıvrık yapraklar) olup kırmızı, mavi, sarı, yeşil renklidirler. Ayrıca duvarlann üst kısımlarında mavi zemin üzerine beyaz ayet kuşağı mekânı çevreler. Yapının tavanında ve kadınlar mahfilinde aynı süsleme bir bütünlük içinde devam eder. Tavan merkezinde, a-vizenin sarktığı noktada on kollu bir yıldız, daha sonra iç içe geçmiş bezemeler, a-yetler ve bitkisel motifler görülür. Bunlarda da aynı renkler kullanılmıştır. Kadınlar mahfilinin altı üç bölüme ayrılıp bitkisel süsleme ile bezenmiştir.

Yapının alt katı dikdörtgen bir mekân olup, beş tane beton direk bulunur. Buranın kuzeyinde aşağıya inmek için merdiven, batısında ise iki tane pencere vardır. Doğu duvarı sağırdır. Güneyinde açılan niş ardiye olarak kullanılır. Bunun yanındaki kapıdan tuvalete ve abdest musluklarının olduğu bölüme girilir.

Yapının dıştan giriş kapısı dikdörtgen şeklinde olup üzerinde beton sundurma bulunur. Pencereler demir parmaklıklıdır. Badanalı olan yapı kırma çatılıdır. Güney cephesinin önünde meşruta bulunmaktadır. Minaresi, yüksek kaide üzerinde olup, yivli pabuç kısmından sonra yuvarlak gövdelidir. Tek şerefeli ve yapıya bitişik olarak yapılmıştır. Yapının batı cephesinin ö-nünde arada kalmış bir mezar bulunur.

Kazancı Mescidi

, 1994

Ayrıca kitabesi batı cephesinde iki pencere arasında yer almaktadır. Bibi. Öz, istanbul Camileri, II, 38.

N. ESRA DIŞÖREN



KAZANCILAR CAMÜ

bak. ÜÇ MİHRAPLI CAMİ



KAZUÇEŞME

Doğuda Yedikule surlarından başlayarak, baüda Zeytinburnu Istasyonu'nun doğusundaki Zeytinburnu belediye binası arasında kalan, kuzeyinden Sirkeci-Halkalı

Semte adını

veren Kazlı

Çeşme.

Hasan Yelmen,

1994

Demiryolu geçen, güneyinde Kennedy Caddesi ve Marmara Denizi bulunan semt. Bu sınırlar dahilinde takriben 170.000 m2' lik bir alana sahip olan Kazlıçeşme, yüzyıllardan beri istanbul'da dericiliğin merkezi sayılır ve halk arasında tabakhaneler semti olarak tanınır.

Semtin ortasında, son düzenlemelerle çevresi açılmış olan ve 500 yıldan beri hiç durmadan akan çeşmenin üzerinde bulunan kabartma kaz figürü semtin isminin kaynağını oluşturur.

Rivayete göre, fetih sırasında istanbul surlarının önünde çarpışan askerlere su bulmaya çalışılırken civarda kazların uçuştuğu görülmüş; kazları gören sakabaşı, yardımcılarına "gidin kazların konduğu yeri bulun, orada muhakkak su yatakları vardır" demiş; o gün bu gündür, kaz sürülerinin konakladıklan yerde semte ismini veren çeşme ihya olunmuştur. Kazlıçeşme yöresindeki yeraltı suyu bolluğu, bu semtte bol suya ihtiyaç gösteren tabakhanelerin kuruluş nedenlerinin başında gelir.

Bizans surları sahilden dönemeç yaparak kuzeye, Topkapı'ya doğru bu semti yalayarak geçer. Bizans döneminde bölge sur dışında, Hebdomon'un(~>) uzantısı halindeydi. II. Mehmed (Fatih), surların güneybatı noktalarındaki dönemeçte ilave surlar ve kuleler inşa ettirerek ünlü Yedikule Hi-sarı'nı oluşturmuştur. Hisar inşaatı sırasında Fatih buralara sıkça gelmiş olmalıdır. Surların önünde uzanan dümdüz sulak geniş bir alanı, Kazlıçeşme Ovası'nı belki de her gün görüyordu, istanbul'un fethinden sonra batıya, Rumeli topraklarına seferler düzenlemeyi düşlerken, ordunun ihtiyacı olan mamul deri üretimini de bir merkezde toplamayı tasarlamış olsa gerekir.

Fatih bir taraftan Yedikule Hisarı'm in-

şa ettirirken diğer taraftan Kazlıçeşme'de tabakhanelerin kurulması fikrini geliştirmiş olmalıdır. Türkiye Deri Sanayicileri Derneği arşivlerinde bulunan L Abdülhamid'e (hd 1774-1789) ait bir fermandan Fatih'in Yedikule surları haricinde (Kazlıçeşme' de) 360 adet tabakhane ve 33 salhane inşa ettirdiği öğrenilmektedir.

II. Mehmed Kazlıçeşme'de sadece deb-bağlan değil dericilikle ilgili meslekleri de bir araya toplamış; örneğin debbağların ham deri ihtiyacını temin etmeleri için aynı semtte 33 salhane de inşa ettirmiş, salhanede kesilen hayvanlardan elde edilen iç-yağları da mum yapımında kullanılmıştır. Kazlıçeşme'de bulunan mumhaneler bunu belgelemektedir. Kesilen hayvanların bağırsakları kirişhanelerde işlenmiş, semtte bu adı taşıyan Kirişhane Mahallesi oluşmuştur. Kazlıçeşme'deki deri işletmeleri 1993 başlarında tamamen kaldırıldığına göre, bu bölgede istanbul dericiliği 540 yıl gibi uzun bir süre kalmıştır. (Ayrıca bak. debbağhk.)

Kazlıçeşme'de semtin hemen hemen tümünü kapsayan deri fabrikaları ve tesisleri 1993'te istanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tamamen yıktırılıp bölge düzenlenirken, tarihsel dokusu da tahrip olmuştur. Yıkım sonrasında bölgede kalan tarihsel yapılar arasında başta Kazlı Çeşme gelir. Semtin adı konusundaki söylenti, her ne kadar istanbul'un fethine bağlanıyorsa da kazların konduğu yerde bir çeşme yapılmasının tarihi fetihten epeyce sonra olmalıdır. Üzerindeki kitabeden çeşmenin 953/ 1537'de Mehmed isimli bir zat tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Burada daha önce bir başka çeşme olup olmadığı ise bilinmemektedir.

Çeşmenin yapısı çok sadedir. Her iki yanındaki yük koyma taşları günümüze kadar korunmuştur. Üstünde büyükçe ve yeşile boyanmış bir kaz kabartması vardır. Çeşmenin suyu kesintisiz akmıştır, hâlâ da akmaktadır.

Kazlıçeşme Şehitliği'nin karşısında Demirhane Caddesi üzerindeki ayazmaya Ayia Paraskevi'nin adı verilmiştir. Bu ayazmanın suyunun özellikle göz hastalarına ve felçlilere şifa verdiği söylenir. Yıkımdan kurtulmuş olan ayazma binası 50-60 yıl önce Kazlıçeşme'de faaliyette bulunan Rum kökenli Sotiryadisler tarafından inşa olun-

muş yeni bir yapıdır. Ancak su kaynağını Bizans dönemine bağlamak mümkündür.

Yedikule'yi Kazlıçeşme'ye bağlayan a-nayollardan biri sayılan Demirhane Caddesi üzerindeki Yedi Şehitler Kabristanı olarak bilinen kabristanda, fetih sırasında şehit düşen 7 asker gömülüdür. Demirhane Caddesi'ne bakan cephesinde alçak bir giriş kapısı ve penceresi vardır. Cephe duvarı üzerindeki, Gaza fethine Sultan Mehmed Han ile/Buyedi kimse beraber anın ile var imiş / Cümlesin ruhu şehadet şerbetin nuş eyleyüb / Yedikule haricinde bunca ytl esrar imiş şeklindeki kitabe 1822 tarihini taşımaktadır.

Tahminen fetihten yıllar sonra Hacı ivaz tarafından gömüldükleri yer bulunmuş ve kabirleri duvarlar arasına alınmıştır. Kabristan halen onarım beklemektedir.

II. Mehmed'in sakabaşısı Derya Ali Ba-ba'nın türbesi, yöredeki bir diğer tarihi yapıdır. Fetih süresince Ali Baba ordunun su ihtiyacını koltuğunun altında taşıdığı deriden yapılmış kırbasıyla karşılamıştır. Ne kadar içilse, kullanılsa bir türlü bitmeyen, tükenmeyen su verimi yüzünden Ali Baba' nın lakabı Derya olmuştur. Su taşıdığı deriden tulumunu kendisinin debbağladığı ve sonuçta mükemmel bir debbağ ustası olduğu ileri sürülür ve dericilerin piri Ahî Evran'a bağlı Ahî babalarından olduğu rivayet edilir. Kazlıçeşme'deki deri esnafına vakıfta bulunması da dericiler tayfasından olduğunu kanıtlamaktadır.

1121/1709 tarihli III. Ahmed'e ait bir fermanda adı Yar Ali olarak geçen sahib'ül

Kazlıçeşme'deki

Ayia Paraskevi

Ayazma ve

Kilisesi.



Hasan Yelmen

hayratın Derya Ali Baba olduğu anlaşılmaktadır. Derya Ali Baba Türbesi 1960'larda Deri Sanayicileri Derneği tarafından restore edilmiştir. Bu türbeye bitişik olan ve u-zun yıllar boyunca dericiler loncası olarak kullanılan bina ve eski Tripo Deri Fab-rikası'nın bitişiğindeki arsa Deri Sanayicileri Derneği'ne Derya Ali Baba vakfından intikal etmiştir.

Semtteki cami, II. Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Kazlıçeşme Camii olarak da bilinen cami ahşap çatılı, kagir bir binadır. 1813'te yenilenmiştir. Fatih döneminde yapılan camiden minaresinin alt gövdesinden başka iz kalmamış olan bina 1954'te derici esnafının yardımıyla onarılmıştır. Halen ibadete açıktır.

Kazlıçeşme'den sahile doğru giden Camii Şerif Sokağı üzerindeki cami, Kasaplar Mescidi ya da diğer adıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidi'dir. Mescit, kare planda olup, duvarlan ve minaresi taştan, çatısı ahşaptır. 17. yy'in sonlarında yapılmış, 1195/1780'de esaslı bir tamir görmüştür. Yanında 1239/1823 tarihli bir çeşme vardır. Buraya Kasaplar Mescidi denmesinin nedeni bitişiğindeki salhanelerdeki kasapların uğrak yeri olmasındandır. 200 m ileride Fatih'in yaptırdığı camii bulunduğu halde kasaplar bu camide namaz kılmayı yeğlemişlerdir. 1959'da onarılarak namaz kılınır duruma getirilmiştir.

Kazlıçeşme Şehitliği'nin karşısında Za-kirbaşı Sokağı üzerinde bulunan Bektaşî tekkesinin önünde yatan zatın Hacı Bek-taş-ı Veli hazretlerinin halifelerinden ol-

KAZLIÇEŞME TEKKESİ

514

515

KEÇECİZADELER

KEÇECİZADELER YALISINDA İFTAR VE NAMAZ

Sadrazam Büyük Fuad Paşa'nın Çubuklu'daki yalısında iftar sofraları bahçede hazırlanır, bahçede yemek yenir, bahçede namaz kılınırdı. Bu maksatla ağaçlar donatılır, rengarenk fenerler ortalığı nurlandmrdı. Hatta ağaçlar arasına mahya-cıklar kurulur, güzel dualar ve beyiüer yazılırdı. Bahçedeki sofralar, Avrupa'nın şato ve kır alemlerini hatırlatan şeküdeydi. Paşanın sofrası 24 kişilikti. Beyefendilerin (oğulları) 12'şer kişilik olup ayrıca 12'şer kişilik beş sofra daha vardı.. Haremde de aynı durum vardı. Koca yalı kadın misafirlerle dolup boşalırdı. Keçecizadeler esasen güleryüzlü, güzel sözlü, temiz vicdanlı olmakla mahbup ve muhterem oldukları için belki nezaketlerinin zahmetini çekiyorlardı. Fakat herkesin gönlünü de çekiyorlardı. Sofraların sakız gibi bembeyaz keten örtüleri ve peçeteleri, gümüş şamdanlardaki billur fanusların çeşitli renkleri, ayaklı antika yemiş tabaklarının ve sofra takımlannın letafeti, sofracıların tertip ve nezafeti... muhitin tesiri yüzünden herşey inşirah vericiydi...

Büyük halılar, uzun namaz seccadeleri bahçenin bir tarafını kaplardı. Bir tarafı da kafesli paravanlarla tefrik olunarak kadınlara tahsis olunurdu. Teravih namazı bu mahalde ilahilerle kılınırdı. Müezzinler kalem efendilerinden, bilhassa güzel seslilerden intihap edilir, imamlar tilâvet-i Kur'anda en çok muvaffak olanlardan alınırdı. Ezan bahçe.de okunurdu ve misafirlerin abdest tazelemeleri için gümüş leğenlerle ibrikler emre amade bulunurdu. Fuad Paşa muhakkak ki mutaassıp değildi, fakat dindar, dine hürmetkar idi... Fuad Paşa sahilhanesi bahçesinde eda olunan teravih namazlarında, Çubuklu ve Beykoz sakinleri de iştirak ettiklerinden dolayı iki üç yüz kişinin bulunduğu vaki olurdu.

Semih Mümtaz S., Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler, ist., 1948, s. 10-12

düğü söylenir (bak. Perişan Baba Tekkesi). Etrafı demir parmaklıklarla çevrili ve yazısız yuvarlak bir dikilitaş ile simgelenmiş bu yatır için yeterli bilgiler olmamakla beraber bir kış mevsimi cam yeşil erik isteyen hamile bir kadının, "bana erik bulun" diye tutturduğu; Bektaşî babasının kadına, yemyeşil yapraklı ve pıtrak gibi erik dolu bir dal uzattığı, kadının yeşil eriği yer yemez kolaylıkla doğum yaptığı; o yüzden de bu yatıra Erikli Baba dendiği söylenir.

Tarihi yapıların çoğunun Demirhane Caddesi ve çevresinde yer alması, bu yolun semtin merkezini meydana getirdiğini ortaya koyar. Çeşme bu anayolun ortasında-dır ve ilk yerleşme dokusunda burada çeşitli tali yolların birleştiği küçük bir meydan olduğu, deri fabrikalarının bu meydanın ve Demirhane Caddesi'nin denize doğru güney tarafıyla Yedikule surlarının doğu tarafında bulunduğu anlaşılır. 20. yy'ın başlarına kadar, çeşmenin batısında ve kuzeybatısında Bakırköy'e doğru konut bölgesinin yer aldığı, son 50 yıl içinde konutların giderek debbağhaneye dönüştüğü, eskiden aynı zamanda bir yerleşme ve konut bölgesi de olan semtin yoğun çevre kirlenmesi ve kokunun da etkisiyle giderek tümüyle debbağhane vb işyerleri haline geldiği bilinir.

Kâzlıçeşme Meydanı'ndan Kasaplar Mes-cidi'ne giden Camii Şerif Sokağı üzerinde, 40-50 yıl önceleri balıkçı Rumların evleri ve meyhaneleri vardı. Bu meyhanelerden biri tarihselliği nedeniyle korunmuştur ve halen ayakta bulunmaktadır. Bu meyhane ile Ayia Paraskevi Ayazması arasında kalan bölgede bulunan taştan yapılmış eski Rum evleri, bu alanda Rumların yerleştiğini göstermektedir.

50 yıl önceleri Kâzlıçeşme sahillerinde barbunya, kefal, ıstakoz ve çeşidi tür balıklar avlanır ve satılırdı. Balıkçıların büyük çoğunluğu Rumdu. Daha sonra, deniz kirlenmesi yüzünden balıklar çekilince bu Rum balıkçılardan bazıları tabakhanelerde çalışmaya başladılar. Bakırköy yönünde sahile nazır yamaçlarda bulunan Türk evleri ve köşklerinin çoğu, deri işyerleri kaldırılırken yakılmıştır.

Kâzlıçeşme bölgesindeki deri işyerlerinin, özellikle atıklarını Marmara Denizi'ne arıtmasız akıtmaları ve çevredeki çok yoğun kirlenme yüzünden, deri işletmelerinin buradan kaldırılması 1950'li yıllardan sonra sık sık gündeme gelmiş; Kazlıçeşme düzenlemesi ise ancak 1990'dan sonra başlamış 1993'te buradaki dericiler tümüyle kaldırılarak Tuzla'da kurulan organize bölgeye taşınmışlardır. Bu düzenleme oldukça tartışmalı ve olaylı geçmiş, 350'ye yakın işyeri buradan kaldırılmıştır. Daha önce işyerlerinin tuttuğu konut bölgesi ve sokak dokusu düzenleme sırasında bütünüyle yok olmuş; tarihi değer taşıyan binaların bir bölümü koruma ve onarıma alınabilmiştir.

HASAN YELMEN



KAZOÇEŞME TEKKESİ

bak. PERiŞAN BABA TEKKESİ



KEÇECİZADELER

17. yy'ın ikinci yansında Konya'dan istanbul'a göçen, sonraki kuşakları arasında bilim, edebiyat, siyaset adamlarının yer aldığı aile.

Tanzimat dönemi devlet adamlarından FuadPaşa, ailenin en tanınmış bireyidir. Ke-çecizadeler, istanbul'a özgü ince yaşamın, şiirli, nükteli anlatım geleneğinin temsilcilerinden sayılmıştır. Konya'da Topraksokak Camii imamı Keçeci Süleyman Efendi ailenin atasıdır. Oğlu Keçecizade Mustafa Efendi (18. yy'ın ilk yarısı) istanbul'a gelerek medrese öğrenimi gördü. Dönemin bilim ve din adanılan arasında ünlendi. Av-ratpazarı'ndaki konağında özel dersler verdi. Kudüs ve Bursa kadılığı yaptı. Şeyhülislam Pirîzade Sahib Efendi'nin girişimiyle Davutpaşa Camii imamının kızıyla evlendi, istanbul'daki Keçecizadeler bu evliliktendir.

Mustafa Efendi'nin oğlu Mehmed Salih Efendi (1737-1800) medrese eğitimi aldı. Müderrislik, Selanik, Ordu-yı Hümayun kadılıkları görevlerinde bulundu, iki kez, Konya'ya ve Gelibolu'ya sürüldü. Anadolu (1797) ve Rumeli (1799) kazaskerliği yaptı. Avratpazarı'ndaki Mustafa Bey Mescidi naziresinde gömülüdür. Kazasker Mehmed Salih Efendi'nin dört kızı, istanbul'un önde gelen ailelerine gelin oldular. Ailenin damadan, istanbul payeli Mehmed Esad Efendi, Nafiz Paşa, Kapan Naibi Abdüllatif Efendi ile Kazasker Moralızade Hâmid Efendi' dir. Mehmed Salih Efendi'nin büyük oğlu Abdurrahman Nebil Efendi (ö. 1799), i-kinci oğlu Müderris Mehmed Arif Efendi (ö. 1811), küçük oğlu ise şair, Kadı izzet Molla'dır(-t). Keçecizadelerin ilk ünlü bireyi olan îzzet Molla'nın babası gibi iki kez istanbul'dan sürülmesi, Sivas'a gönderilirken "dilini tutması"nın resmen bildirilmesi ve Sivas'taki kuşkulu ölümü, yaşadığı dönemin, aydınlar için ne denli ağır koşulları olduğu konusunda bir fikir verir.

istanbul'un aydın ve yüksek zümre çevrelerinde, Keçecizadelerin nüktedanlıkla belirginleşen saygın bir yer edinişleri izzet Molla ile başladı. Onun hikmetlerle işlenmiş dizeleri istanbul halkı arasında birer vecize olarak unutulmamıştır. "Meseldir gülşen-i âlemde bir gülle bahar olmaz", "Talihi yâr olanın yâr sarar yâresini", "Süleyman dahi olsan rüzgâra itimad etme", "Âkil oldur ki ide düşmenini rıfk ile dost" bunlardandır. Keşan'a sürgün edilişi, Divan Edebiyatı'nın son güzel eserlerinden biri cilan Mihnet-Keşarim yazımına vesile olmuştur, izzet Molla bu eserinde istanbul' dan Keşan'a gidişini anlatırken Küçükçek-mece'nin camilerini, imaretini, beyaz ekmeğini, köprüsünün tahta korkuluklarını, buradan mürur tezkiresi ile nasıl geçildiğini, dünyanın malı, parası verilse de bö-lükbaşının kimseyi tezkiresiz bir taraftan öbür tarafa bırakmadığını, Haramidere'nin adı gibi bir eşkıya yatağı olduğunu, bir kocasın (arabacı) yanlarına gelip korkmama-lannı söylediğini, Türkmenli Köyü'nde konuk olduğu evin yoksulluğu karşısında istanbul'daki kendi konağını bir saray gibi

Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa

Cengiz Kahraman arşivi

hatırlayışını kısa dizelerle hikâye etmiştir, izzet Molla, babası Mehmed Salih Efendi'nin yaşamım ise Devhatü'l-Mehamîdfî Tercemeti'l-Vâlidadlı risalesinde anlatmıştır. Kısa ömrünü, sürgünler dışında Avratpazarı'ndaki aile konağında, 1818'de satın aldığı Beylerbeyi'ndeki yeni evinde, eşleri Dilcû ve Hibetullah hanımlarla geçiren izzet Molla'nın çocuklarından Sedad ve Murad küçük yaşta ölmüşlerdir. Öbür oğlu Reşad Efendi'nin (1818-1847)-oğlu şair ve yazar Macid Bey (1840-1910) uzun yıllar Şûra-yı Devlet mülkiye dairesi azalı-ğı yapmıştır.

Keçecizade Mehmed Fuad Paşa da (1815-1869) izzet Molla'nın oğludur. Fuad Paşa, Tanzimat döneminin Mustafa Reşid Paşa ve Ali Paşa'dan sonra üçüncü büyük simasıdır. Fuad Paşa, dönemin ilginç bir eğitim-öğretim geleneği olan cami derslerine(->) devam etti. Mekteb-i Tıbbiye'nin ilk öğrencilerinden oldu. Diplomalı hekim çıktı. Mesleği gereği Latince ve Fransızca öğrendi. Avrupa dillerini bildiğini gizlemeyen ilk istanbulludur. Tophane'de ve Trablus'ta kısa süreli görevlerden sonra hekimliği bırakıp 1837'de Babıâli Tercüme Odası'na girdi. 1851'd.e hariciye nazırı oluncaya kadar Londra, Madrid, Bükreş, Petersburg elçilikleri, Divan-ı Hümayun tercümanlığı, sadaret müsteşarlığı görevlerinde bulundu. 1835'te askeri kumandan olarak Yan-ya'da çetelere karşı başarılı savaşlar verdi. 1856'da Paris Kongresi'nde Osmanlı temsilcisiydi. Orada Türk diplomasisinin ve istanbul inceliğinin, nüktedanlığının en başarılı örneklerini verdi. Şam'daki ayaklanmayı bastırmak için gittiği Suriye'den dönüşünden sonra 1861'de ilk defa sadrazamlığa getirildi. 14 ay süren ilk sadrazamlığından istifa etti. 1863'te serasker ve yaver-i ekrem oldu. Abdülaziz'in (hd 1861-1876) Mısır gezisine katıldı, ikinci sadrazamlığı 1866'dadır. 1867'de hariciye nazırı olarak Abdülaziz'le Avrupa seyahatine çıktı. Dönüşünde hastalandı. Önce Yakacık'ta din-

lendi. Fransa'da Nice'de tedavi görmekte iken öldü. istanbul'a getirilen cenazesi, Sultanahmet'teki türbesine gömüldü (bak. Fuad Paşa Türbesi).

Fuad Paşa, İstanbul'a, dolayısıyla Türkiye'ye Batılılaşmak cesaretini getirenlerdendir. Abdülaziz'e karşı yürekli ve dürüst tutumu da yüzyıllardır istanbul'da süregelen dalkavukluk anlayışına göre bir istisna kabul edilebilir. Edebiyata ilgi duyan Fuad Paşa, Cevdet Paşa'nın(-+) Kavaid-i Osmaniye adlı ilk Osmanlıca gramer kitabını yazmasına yardım etmiştir. Hazırcevaplığı ve nükteciliği Avrupa gazetelerinde yayımlanan Fuad Paşa'nın konağı Şehzadebaşı'n-da, köşkü Çamlıca'da, sahilhanesi Kanlıca-Çubuklu arasındaydı. Konağı 1864'te ya-mnca Demirkapı'da bir konağa taşındı. Burası da çok geçmeden yandı. Beyazıt'ta yaptırdığı konak ise kamulaştırılarak Maliye Nezareti'ne verildi. Bugün bina İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi olarak kullanmaktadır. Sahilhanesi Meclis-i Vüke-lâ'mn (bakanlar kurulu) sık sık toplandığı yarı resmi bir yerdi. 1854'te Yunanlılarla Kanlıca Muahedesi bu yalıda imzalanmıştı. Adını taşıyan Fuad Paşa Korusu'nun ete-ğindeki bu yalı çiçek seraları, bahçeleri, köşkleri, havuz ve selsebilleri ile dönemin en güzel malikânelerindendi. Burada düzenlenen davetlere "Kanlıca partileri" denirdi. Bu partilerde kıyafet mecburiyeti uygulanır, Avrupa'daki benzerlerinden ayrılmayan şölenler düzenlenirdi. İstanbul'a gelen saygıdeğer her yabancı, burada mutlaka ağırlanırdı. Yalıda, ramazanda da iftarlar düzenlenirdi. Elçiler çağrıldığı zaman sofranın daha alafranga olmasına özen gösterilirdi. Buna karşılık gümüş tepsilerde İstanbul mutfağına özgü en seçkin yemekler ikram edilir, davet ramazana rast-lamışsa yabancı konuklar, el pençe divan durup teravih namazının cemaatle kılınışını izlerlerdi. Namazdan sonra konuklara istanbul usulü şerbeder ve kahveler sunulur, Hayalî Mehmed Efendi Karagöz takımlarını hazırlar veya ortaoyunu seyredilirdi. Kadınların izleyici olmadığı söyleşilerde yine istanbul'a özgü üstü kapalı fıkralar anlatılır, taklitler yapılırdı. Gerek konuk kadınlann, gerekse Fuad Paşa'nın hareminin şölenlere katılmaları ve gösterileri izlemeleri, özel paravanların arkasından mümkün olmaktaydı.

Fuad Paşa'nın aşçıları istanbul'da ünlüydü. Bunlar arasında birkaçı da Fransız yemekleri yaparlardı. Fransız elçisi, Fuad Paşa'nın sofrasındaki Fransız yemeklerini kendi ülkesinde aynı lezzette ve nefasette yiyemediğini sık sık yinelermiş. Fuad Paşa'nın iki oğlu Ahmed Nâzım (1835-1864) ve Kâzım (1837-1863) kendi akranları için, sahilhanede ayrı ziyafeder düzenlemekteydiler. Fuad Paşa'nın ilk eşi ikbal Hanım, Mahşer Midillisi lakaplı hariciye teşrifatçısı Kâmil Bey'in ve Sadrazam ibrahim Edhem Paşa'nın eşi Nafia Hamm'ın kardeşiydi, ikinci eşi Emine Hanım, Mevlevi Ahmed Efendi'nin kızıydı.

Fuad Paşa'nın bir oğlu çocuk yaşta, iki oğlu ise gençken öldüler. Bunlardan Ahmed Nâzım Bey, Meclis-i Vâlâ üyesiydi.

Binbaşı olan Kâzım Bey, Beyoğlu kışlasında öldü. Oğullarının kendi sağlığında ölümleri Fuad Paşa'nın manen yıkılmasına ve ölümüne de neden gösterilmiştir.

Ahmed Nâzım Bey'in bir oğlu Hikmet Fuad Bey (1862-1913) gümrük idare meclisi üyeliği yapmış, Hekimbaşızadelerden(-0 Hayrullah Efendi'nin kızı Mihrünnisâ Ab-dülhak Tarhan'la evlenip ayrılmıştı. Oğlu Nâzım Keçeci (1883-1964) çocuksuz ölmüştür. Diğer oğlu Reşad Fuad Bey (1861-1921) Keçecizadelerin son renkli simasıdır. Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) okuduktan sonra öğrenim için Paris'e gitmiş, dönüşünde Sadaret Mektubî Ka-lemi'nde görev almıştı. Roma ve Viyana' da elçilik ikinci kâtipliği, Şûra-yı Devlet maliye dairesi üyeliği yaptı ve 1908'de bâlâ rütbesinden emekliye ayrıldı. Tarih-i Osmani Encümeni'nin, istanbul Muhipleri Cemiyeti'nin, Evkaf-ı îslamiye Müze-si'nin (bugün Türk ve islam Eserleri Müzesi) kurucularındandır. Bu müzenin yöneticiliğini fahri olarak uzun yıllar yürütmüştür. Paris'te Tahsil Görmüş Gençler Ce-miyeti'ni de kurmuştu. Sipahi Ocağı'mn ü-yelerindendi. Eski eserlere, antika eşyaya düşkün, babası Nâzım Bey gibi şişman, tarih fıkralarını ve eski yaşama ilişkin öyküleri anlatmakta usta, kibar ve nükteci bir kişiydi. Döneminde "istanbul efendiliği"ni temsil eden Reşad Fuad Bey, zengin birikimlere sahip Keçecizadeler ailesi ortamında anlatılagelenleri, Avrupa kültürü almış bir diplomat ve aydın olarak farklı yorumlarla aktarırdı. Eski istanbul yaşamını en iyi bilenlerdendi. Resmi görevini, bir okul öğrencisi dikkati ve disiplini ile sürdürmesi Babıâli'de örnekti. Eski sadrazamlardan Tunuslu Hayreddin Paşa'nın kızı Bemye Hanımla evli olan Reşad Fuad Bey' in çocukları M. Hayreddin Fuad Keçeci (? -1967'den sonra), Demokrat Parti Istan-

Keçecizade Salih Fuad Bey, büyükdedesi Keçecizade İzzet Molla'nın resminin önünde. inci Keçeci arşivi

bul milletvekillerinden Mehmed Salih Keçeci (1893-1954), Mehmed Fuad Keçeci (ö. 1967) ve eski büyükelçilerden Ali Şevket Fuad Keçeci'dir (ö. 1965). Keçeci soyadını alan aile Mehmed Fuad ve Ali Şevket Fuad'ın soylarından devam etmektedir.

Kâzım Bey'in tek oğlu Keçecizade izzet Fuad Paşa'dır (1860-1925). Askerlik öğrenimini Paris'te yaptıktan sonra İstanbul'a dönünce II. Abdüîhamid'in yaveri oldu. 1908'de birinci ferik (orgeneral) iken süvari komutanlığına, ardından Madrid elçiliğine atandı. Fransa'da basdan, 1877-1878

T


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin