İMRAHOR KÖŞKÜ
bölümlere ayrılmıştır. Çeşitli renkte taşların kesilmesi ve bazı kısımlarda birbiri içine çakılması suretiyle meydana getirilen bu döşeme açık havanın aşındırıcı etkilerine maruz durumdadır. Bu renkli döşeme süslemesinin bazı köşelerinde kırmızı porfir taşı içine kakma tekniğinde yerleştirilmiş, beyaz renkte taştan figürler veya küçük kompozisyonlar görülür. Bunlardan birinde kanatlı bir efsane hayvanı, bir gri-fon, bir başkasında ise bir av sahnesi tasvir edilmiştir, îmrahor Camii harap olduktan sonra, orta nefin doğu ucunda, mihrabın önünde, evvelce sunak masasının durduğu yerde, içine birkaç basamakla inilen, haç biçiminde, eskiden mermer kaplı bir "confessio", yani bir rölik saklama hücresi bulunmuştur.
tmrahor Camii'nin rölöveleri C. Gurlitt, A. van Millingen ve Traquair, J. Ebersolt ve A. Thiers tarafından yayımlanmıştır. Bizans döneminde bir ucu Yedikule Kapısı' na, diğer ucu denize kadar inen çok geniş bir araziye yayılan manastırdan bugün belirli bir iz bulunmamaktadır. İmrahor Camii'nin az ötesinde bu manastıra ait çok güzel mimariye sahip 24 sütunlu bir su sarnıcı bulunmaktaydı. Yakın tarihlerde bir atölye haline getirilen bu önemli tarihi eser, içinde çıkan bir yangın sonucu harap olmuş ve kısmen yıkılmıştır. Sarnıcın bir kenarına bitişik olarak apsisli ve içinde iki sütun bulunan bir de ayazma vardır. Bu ayazma Bizans döneminin mimari özelliği olan en eski ayazması sayılabilir.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 375-376; Ayvansarayî, Hadîka, I, 196; Çetin, Tekkeler, 586; Asitâne, 7; Osman Bey, Mecmua-i Cevâ-mi, I, 10-11, no. 11 ve no. 44; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 9; İhsaiyat II, 21; Vassaf, Sefine, V, 273; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 7-8; Gurlitt, Konstantinopels, 31-32; Millingen, Byzaniine Churches, 35-61; Ebersolt-Thiers, Eglises, 3-18; T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, ist., 1952, s. 426-428; Janin, Eglises et monasteres, 430-440; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of istanbul, Pennsylvania, 1976, s. 143-158; S. Eyice, "Leş basiliques byzantines d'Istanbul", XXVI Corso di Cultura sull'arte Ravennate e Bizantina, Ravenna, 1979, s. 103-113; ay, "istanbul'un En Eski Bizans Kilisesi: îmrahor llyas Bey Camii", ilgi, S. 33 (Mayıs 1982), s. 28-29. SEMAVi EYİCE
İMRAHOR KÖŞKÜ
Sa'dâbâd Mesiresi'nde yer alan biniş köşklerinden olan bu yapı son olarak Abdüla-ziz döneminde (1861-1876) yeniden inşa ettirilmiştir.
Cumhuriyet döneminde ortadan kalkan İmrahor Köşkü, dış görünümü ve ayrıntıları itibariyle Abdülaziz döneminde moda olan, Orta Avrupa şaleleri tarzında yapılmış, iç tasarımında ise geleneksel merkezi sofalı plan tipi uygulanmıştır.
İki katlı ahşap yapının, aynı plana sahip olan zemin katı ile üst katının merkezinde, dört eyvanlı şemanın türevi olan haç biçiminde sofaları yer alır. Zemin katta, dört cephenin de ekseninde, çift kollu mermer merdivenlerle ve sahanlıklarla donatılmış birer giriş bulunmakta, bu girişlerden üçü merkezi sofanın kollarına bağlanan sofalara, biri de üst kata ulaştı-
Yüzyıl başında bir kartpostalda İmrahor Köşkü.
Galeri Alfa
ran merdivenin sahanlığına açılmaktadır. Kâğıthane Deresi'ne bakan ana girişin ü-zerine, ince ahşap dikmelere oturan bir balkon yerleştirilmiş, yan cephelerde çıkıntı teşkil eden giriş sofalarının köşeleri kavislerle yumuşatılmıştır.
Dik eğimli ve geniş saçaklı bir çatının altına alınmış olan köşkün cephelerinde dikdörtgen açıklıklı pencereler sıralanır. Pencereler, perde kornişini andıran ajurlu alınlıklarla taçlandırılmış, altlarına, içlerinde ajurlu bezemelerin bulunduğu dikdörtgen panolar yerleştirilmiş, saçaklar ajurlu bir silme ile bezenmiştir. Bibi. Eldem, Sa'dâbâd, 118, 122-123.
M. BAHA TANMAN
İMRAHOR MESCİDİ
Mirahur ya da Mirahor Mescidi olarak da bilinir. Üsküdar, Salacak'm üstünde, Ayazma Camii'nin yakınında îmrahor Cadde-si'nde bulunmaktadır.
İmrahor Mescidi
Kadir Aktay/Onyx, 1993
Mescidin hiçbir yerinde banisini ve yapıldığı tarihi gösterecek bir kitabe yoktur. Hadîkatü'l- Cevâmi'de ve Sicill-i Osma-ni'de Sadrazam Bosnalı Cıgalazade Sinan Paşa'nın imrahuru (mirahuru) Mehmed Ağa'mn yaptırdığı belirtilmekte, Tahsin Öz ise inşa tarihi olarak 1006/1597'yi vermektedir. 194l'de oldukça harap durumda bulunan yapı 1966'da Üsküdar İslam Abidelerini Koruma Cemiyeti tarafından onarılmıştır. Mescit bir avlu içinde yer a-lır. Sağında yekpare bir su teknesi bulunmaktadır. Üzerindeki kitabeye göre, su haznesi 1288/1813'te hacegândan Ahmed Rıza Efendi'nin vezir-i hümayun kalemi halifelerinden rahmetli Naci Efendi ile karısı Aişe Sıddıka Hanım adlarına yaptırılmıştır. Caminin karşısında Ayşe Sultan'ın 1007/1598 tarihli bir darülkurrası, bitişiğinde de haziresi vardır.
Mescit, kagir olup duvarlarına düzgün kesme taş görünümü verilmiştir. Yapıya kuzey cephesinde bulunan ve iki beton
sütuna oturan sundurmak bölümden girilir. Son cemaat yeri dikdörtgen olup, sağındaki merdivenlerle fevkani kadınlar mahfiline çıkılır. Ayrıca minare kapısı da buradadır. Sol tarafta ise pencerelerle kapatılmış imam odası vardır. Ahşap tavanlı son cemaat yeri 6 tane küçük dikdörtgen pencere ile aydınlanmaktadır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın eksenine harimin yuvarlak kemerli kapısı, bunun sağına l, soluna da 2 tane dikdörtgen pencere açılmıştır.
Ana mekâna girildiğinde sağda ve solda müezzin mahfilleri bulunur. Kapının güneyinde ortada yer alan iki renkli mermerden mamul mihrap dikdörtgen şeklinde olup içten köşelidir. Mihrabın üstünde 2 tane gülce motifi yer alır. Mihrabın sağında altta l, üstte 2 tane sivri kemerli pencere, solda ise altta ve üstte 2'şer tane, gene aynı özellikleri gösteren pencere a-çılmıştır. Yan duvarlarda da altta 3 tane dikdörtgen, üstte ise 2 tane sivri kemerli pencere vardır. Yapıdaki vaaz kürsüsü ve minberi ahşaptan olup, vaaz kürsüsü kuzeydoğu köşesinde duvara bitişik olarak yapılmıştır. Yapının tavanı düz ve ahşaptır. Ahşap direklere oturan "L" planlı kadınlar mahfili ortada kavisli bir çıkma yapmaktadır. Yapının içinde, mihrabın yanında yer alan pencerelerde renkli camla yazılmış ayetler görülür. Alttaki pencerelerin sivri kemerli kısımlarında renkli camlar bulunur. Pencereler dıştan demir parmaklıklarla donatılmıştır.
Yapıya bitişik olan minarenin kaidesi kare olup, pabuç kısmına iki renk taş ile yivli bir görünüm verilmiştir. Yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Yapının güney cephesindeki mihrap, dıştan üç köşeli bir çıkma yapar. Ayrıca doğu cephesinde dışarıdan imam odasına girebilmek için kapı açılmıştır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 138; Öz, istanbul Camileri, II, 48; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 166.
N. ESRA DÎŞOREN
İMRAHOR MEVLEVÎHANESİ
bak. ÜSKÜDAR MEVLEVÎHANESİ
İNADİYE TEKKESİ
bak. HAŞİM EFENDİ TEKKESİ
İNAL, İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL
(1870, istanbul - 24 Mayıs 1957, İstanbul) Tarihçi.
Tanzimat dönemi sadrazamlarından Yusuf Kâmil Paşa'nın akrabası ve mühürdarı Mehmed Emin Paşa'nın oğludur. Bu yüzden "ibnülemin" sözcüğünü adının başına eklemiştir. Rüştiyeyi bitirdikten sonra girdiği Mekteb-i Mülkiye'deki öğrenimini rahatsızlığı yüzünden yarım bıraktı. Dini ilimler, Arapça, Fransızca, hat sanatı gibi alanlarda özel dersler alarak kendini yetiştirdi. 1889'da Babıâli'ye memur olarak girdi. Çeşitli dairelerde kâtip ve başkâtip olarak çalıştı. 1908'de eyalat-ı müm-taze kalemi müdürü oldu. 1909'da II. Ab-dülhamid'in tahttan indirilmesinden son-
ra Yıldız Sarayı'nda oluşturulan resmi belgeleri ve jurnalleri tasnif komisyonu üyeliğine getirildi. 19l4'te Evkaf-ı İslamiye Müzesi'nin (bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kuruluşunda görev aldı. Müdev-venat-ı Kanuniye müdürlüğü, Divan-ı Hümayun beylikçiliği yaptı. 1921'de bir süre Takvim-i Vekayi gazetesini yönetti. 1923' te Tarih-i Osmani Encümeni üyeliğine seçildi. Kurulun 1924'te Türk Tarih Encümeni adını almasından sonra da bu görevi devam etti. 1924-1927 arasında Vesaik-i Tarihiye Tasnif Heyeti başkanlığı yaptı. 1927-1935 arasında da Evkaf-ı İslamiye Müzesi müdürlüğünde bulundu. Bu görevden emekliye ayrıldı. Daha sonra kütüphaneler tasnif işleri ilmi müşavirliği yaptı.
Genç yaşta yazı hayatına atılan inal Tarik, Tercüman-ı Hakikat, Asır, Mütalaa, Beyanü'l-Hakgibi gazete ve dergilerde çeşitli konularda birçok yazı yayımladı. Sahih ve Rahşan adlı iki de roman denemesi bulunan înaPın daha sonra asıl ilgi alanı tarih, özellikle de biyografi olmuştur.
Şair Hersekli Arif Hikmet'in yaşamöy-küsünü içeren Kemalü'l-Hikme(l9lV) ve son dönemin ünlü biyografi yazarı Fındıklık İsmet Efendi'nin yaşamöyküsünü içeren Kemalü'l-lsme(1912) ile başlayan biyografi çalışmaları Evkaf-ı Hümayun Nezareti'nin Tarihçe-i Teşkilatı veNüz-zânn Teracim-i Ahvali (1916, Hüseyin Hüsameddin [Yasar] ile birlikte) ile sürmüş, hattatların yaşamöyküleri üstüne kaleme alınmış Gelibolulu Mustafa Âli'nin Menakıb-ı Hünerverân (1926) ve Müstakimzade Süleyman Sadeddin'in Tuhfe-i Hattatın (1928) adlı kitaplarım yayıma hazırlamış, asıl büyük eserlerini ise Cumhuriyet döneminde vermiştir.
Son Asır Türk Şairleri (1930-1942, 12 cüz), Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar (1940-1953, 14 cüz), Son Hattatlar (1955) ve ölümünden sonra yayımlanan Hoş Sadâ-Son Asır Türk Musikişinasları (1958) başlıklarını taşıyan ve Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet'in ilk döneminin siyaset, sanat ve kültür dünyasının biyografik açıdan geniş bir panoramasını veren bu eserler içerdiği özgün bilgilerle de dikkati çeker. İnal'ın kendisine has anlatımıyla kişilerin en ince özelliklerine
İbnülemin Mahmud Kemal İnal Gözlem Yaymcıhk Arşivi
169 İNANÇALP, MEHMET CEVDET
bile değindiği bu eserlerde bir dönemin toplumsal atmosferini olanca ayrıntısıyla bulmak olanaklıdır.
İnal, "nevi şahsına münhasır" kişiliğiyle de bir dönem İstanbul'unun renkli bir siması olarak simgeleşmiş, Beyazıt Bakır-cılar'daki babadan kalma konağı yıllarca edebiyatçıların, sanatçıların, tarihçilerin, musikişinasların toplandığı bir merkez olmuştur. İnal zengin kütüphanesini, arşivini ve hat koleksiyonunu İstanbul Üni-versitesi'ne bağışlamıştır.
İSTANBUL
Cevdet İnançalp
M. Sabri Koz arşivi
İNANÇALP, MEHMET CEVDET
O Mayıs 1883, Bolu - 3 Aralık 1935, istanbul) Eğitimci, tarihçi ve arşivci. "Muallim Cevdet" olarak tanınmıştır.
1293/1876-77 Osmanlı-Rus Savaşı'n-dan sonra Niş'ten Bolu'ya göç etmiş bir a-ilenin çocuğudur. Rüştiyeyi Bolu'da, idadiyi Kastamonu'da okudu. 1901'de istanbul'a geldi. Bir süre Hukuk Mektebi'ne devam ettikten sonra Darülmuallimin-i Âliye' nin "edebiyat şubesf'ne kaydoldu. 1903' te mezun olur olmaz Darüşşafaka'da başladığı öğretmenlik mesleğine bazı özel ve resmi okullar ile, Darülmuallimin'de devam etti. Ayrıca özel dersler de verdi.
1907'de Azerbaycan'a giderek Baku' da Müslüman Neşr-i Maarif Cemiyeti adına bir "darülmuallimin" kurdu; Kafkasya' yi ve özellikle Azerbaycan'ı yakından tanıma, başta Moskova olmak üzere birçok büyük Rus şehrini gezme imkânı buldu. 1908'de İstanbul'a döndü ve kısa bir süre sonra Avrupa'ya gitti ve Cenevre, Zürih, Berlin, Viyana, Paris gibi Avrupa şehirlerinde bulundu; tanınmış pedagoji ve psikoloji hocalarının derslerini izledi. 1910' da İstanbul'a dönerek 1931'e kadar çeşitli devlet okullarında öğretmenlik yaptı.
1932-1935 arasında Başvekâlet Resmi ve Tarihi Evrak Tasnif Heyeti'nin başkanlığında bulundu. Bugün "Cevdet tasnifi" diye anılan bu tasnifte adliye, askeriye, bahriye, belediye, dahiliye, Darphane, evkaf, eyalet-i mümtaze, hariciye, iktisat, maarif, maliye, nafıa, sıhhiye, saray, tımar ve zaptiye ana başlıkları altında 216.572 adet belge bulunmaktadır.
Muallim Cevdet, İstanbul'da değişik o-kullarda yaptığı öğretmenlik görevi dışın-
İVAS DARÜLFÜNUNU
170
171
İNCİCİYAN, ĞUGAS
da gazele ve dergilere Türk tarih ve kültürüyle ilgili yazılar yazmış, sık sık konferanslar vermiş, değişik konularda kitaplar yayımlamıştır. Zamanımızda Usûl-i İnşa ve Muhabere (1925), Şahname: Şark 11-yadası (1928), Askeri Din Dersleri (1928), Zeylalâfasl "el-Âhiyetü'l-fityânu't-Türki-ye"fi rıhlet İbn Battuta (Ibn Battuta'ya Zeyl, Arapça, 1932), Müderris Ahmet Na-im (1935), Tarihi Sözlük (ty, 6 forması basılabilmiş) adlı eserleri Muallim Cevdet'in ilgi alanlarını ve geniş bilgisini bütünüyle yansıtmasa da hayatını İstanbul'un bilim ve eğitim çevrelerinde geçirmiş, Doğu ve Batı kültürlerini tanıyan bir araştırmacı olarak anılmasına yetecektir.
Spor Ruhu (1928) adıyla tngilizceden çevrilerek yayımlanan bir derlemede "Eski Türklerde Spor Terbiyesi" başlıklı bir yazısı yer almaktadır. Bu yazı da İstanbul' da spor yerleri, Okmeydanı, ok talimleri, Okçular Tekkesi, okçuluk şampiyonları, büyük sporcuların menzilleri ele alınmış; gerek spor tarihi gerekse İstanbul'un o tarihlerde az bilinen bir yönüyle ilgili olarak ilk kez bir yayın yapılmıştır.
Muallim Cevdet'in Türk kültür dünyasına en büyük katkısı istanbul Belediyesi' ne bağışladığı, bugün Taksim'de Atatürk Kitaplığı'nda(->) korunan arşiv ve kitaplığıdır.
Bibi. O. Ergin, Muallim M. Cevdet'in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, ist., 1937; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Ankara, 1992, s. 396-398.
İSTANBUL
İNAS DARÜLFÜNUNU
12 Eylül 1914-16 Eylül 1921 arasında açık kalmış, kızlara mahsus 3 yıl süreli üniversite.
İlk mezunlarım 1917'de vermiştir. İstanbul Darülfünunu Divanı'nın (senato) fakültelere kızların da kabul edilmelerini öngören kararından sonra kapanmıştır. Maarif Nazırı Şükrü Bey'in döneminde (1913-1917) kızların da üniversite düzeyinde öğretim görebilmeleri gündeme geldi. Önce, 7 Şubat 1914'te Darülfünun'da kızlar ve kadınlar için serbest konferanslar verilmeye başlanarak ilk adım atıldı. Bu girişimin öncüleri ismail Hakkı (Baltacı-oğlu) ile Süleymanpaşazade Sami beylerdi. Hazırlanan konferans programına riyaziye, kozmoğrafya, fizik, hukuk-ı nis-van, terbiye-i bedeniye, tarih, hıfzıssıhha, terbiye konulan alındı. Salih Zeki, Gelen-bevizade Said, Mahmud Esad, Selim Sırrı (Tarcan), İhsan Şerif (Saru), Besim Ömer Paşa (Akalın), konferans görevi a-lanlar arasındaydı. Maarif Nezareti konferans programını ve öğretim kadrosunu onayladı. O yıl bu dersleri izleyen kızların ve kadınların sayısı giderek arttı. Bunların çoğu Darülmuallimat-ı Âliye öğrencileriydi. Her oturumda konferans salonuna 500-600 kız ve kadın gelmekteydi.
İstanbul basını, I. Dünya Savaşı'nın heyecanlı ortamında bu gelişmeye geniş yer vermekteydi. Bundan cesaret alan Darül-muallimat(->) mezunu kızlar, Maarif Ne-zareti'ne başvurarak bir inas darülfünu-
nü açılmasını istediler. 12 Eylül 1914'te înas Darülfünunu, Darülfünun binası olan Zeyneb Hanım Konağı'nın bir bölümünde resmen açıldı. Yönetimi Darülmualli-mat'a bağlı okulun aynca bir müdürü vardı. Öğrencileri ise Darülmuallimat'ta yatılı olarak kalmaktaydılar.
Ders programları, edebiyat şubesinde Türk edebiyatı, resmi ve hususi kitabet, Osmanlı tarihi, umumi tarih, coğrafya, etnografya, felsefe, terbiye, edebiyat tarihi, sanayi tarihi, içtimai ilimler, iktisat, cari kanunlar; riyaziyat şubesinde felsefe, terbiye, müsellesat, hesab-ı âli, cebir-i a-di, fizik, hendese, cebir-i âlâ, hey'et-i riyaziye, tahlili hendese, mihanik, cari kanunlar; tabiiyat şubesinde kimya tatbikatı, nebatat, madeni kimya, fizik, hıfzıssıhha, tabakat, felsefe, hayvanat, terbiye, müsellesat, tahlili kimya, uzvi kimya, sınai kimya, teşrih, hey'et-i tabiiye, cari kanunlardan oluşuyordu. Edebiyat şubesinde 7, riyaziyatta 7, tabiiyatta da 12 kız öğrenci vardı.
İnas Darülfünunu öğrencileri, derslere devamda ve başarıda Darülfünun'a örnek oldular. Gerek bu durum, gerekse savaşa giden erkeklerin boş bıraktığı resmi daire ve postanelerdeki kadrolara alınan kadınların başarısı, İstanbul'da önemli bir başlangıca olanak verdi. Çarşaflı ve pelerinli kadınlar ilk kez İstanbul'da iş yaşamına katılmaktaydılar. Ancak kimi çevrelerden tepkiler de geldi. İnas Darülfünunu 1916' da Cağaloğlu'ndaki Hukuk Mektebi(->) binasına taşındı. 1917'de edebiyat şubesinden 7, riyaziyattan 3, tabiiyattan 8 olmak üzere ilk mezunlarını verdi. Bunlardan Lâmia, Âliye, Adalet, Meliha, Seniha, Şazimend hanımlar, İstanbul'daki inas sultanisi ve idadilerinde, diğerleri de taşra darülmuallimatlarında öğretmenlik, mü-direlik görevleri aldılar. 1917'de Sıhhiye Meclis-i Umumisi'nin bir kararı ile kızların ve kadınların hekimlik yapmalarında, dolayısıyla Mekteb-i Tıbbiye'de okumalarında bir sakınca bulunmadığı açıklandı. Benzeri bir kararı da Sanayi-i Nefise Mektebi yönetimi aldı. 1919'da İnas Da-rülfünunu'nun, Darülfünun'a katılacağına ilişkin olarak basında çıkan haberleri, dönemin Maarif Nazırı Ali Kemal Bey yalanladı. Darülfünun müderrislerinin, öğleden sonraları İnas Darülfünunu'nda ders vermeye devam edeceklerini belirtti.
1919-1920'de înas Darülfünunu, Darülmuallimat-ı Âliye'den ayrılarak Darülfünun'a bağlandı. Derslerin Darülfünun salonlarında, fakat erkeklerden ayn zamanlarda yapılması kararlaştırıldı. Kız öğrenciler bu karar karşısında kendilerine ayrılan ders saatlerini boykot ederek erkeklerle birlikte derslere girmeye başladılar. Darülfünun Divanı bu oldubittiyi onaylayan bir karar alınca 16 Eylül 1921'de înas Darülfünunu kapanmış sayıldı. 1921-1922' de Hukuk Medresesi, 1922-1923'te de Tıp Fakültesi karma eğitime geçti.
Bibi. Muallim Mecmuası, S. 15 (15 Teşrinievvel 1333), s. 552; Ergin, Maarif Tarihi, IV, 1287 vd; NafiAtuf (Kansu), Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, ikinci Kitap, İst.,
1932, s. 84 vd; F. R. Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s. 31, 32, 56, 57; Y. Akyüz, TürkEği-tim Tarihi, ist., 1993, s. 237, 344.
NECDET SAKAOĞLU
İNAS SANAYİ-İ NEFİSE MEKTEB-İ ÂLİSİ
1914-1926 arasında açık kalmış, kızlara mahsus güzel sanatlar yüksek okulu.
II. Meşrutiyet'in ilanını izleyen yıllarda kadın haklan ve eğitimi konularında filizlenen gelişmelerin bir sonucu olarak Türk kızlarının güzel sanatlar alanında yaratıcılıklarına olanak sağlamak amacıyla açılan okul, ilk öğrencilerini 1914'te kabul etti. Yaklaşık 40 öğrenciyle eğitimini sürdüren okulun, kayıt sırasına göre ilk iki öğrencisi Muzdan Hanım ve Maide Esad Hanım olmuştu. Okulun kuruluş tarihi ile Darülfünun'a kız öğrenci kabulü aynı tarihe rastlanmaktadır. Okul l Kasım 19l4'te Beyazıt'ta Zeyneb Hanım Konağı'nın ikinci katındaki iki odada öğretime başladı. İlk atölye öğretmeni ve müdürü ressam Mihri Müşfik Hanım oldu. Kayıtlar, o zaman Erkek Sanayi-i Nefise Mektebi'nin eğitimini sürdürdüğü binada (eski Şark Eserleri Müzesi) yapılmış ve eğitim kadrosu da Mihri Hanım dışında erkek okulundan sağlanmıştır. Nurettin Ali (Berkol) anatomi, Vahid Bey ve daha sonra Ahmet Haşim sanat tarihi ve estetik, Ahmet Ziya (Akbulut) perspektif derslerini vermiş, Ali Sami de (Boyar) atölye hocalığını sürdürmüştür. Sabahleyin okulda atölye çalışmaları yapan öğrenciler, çoğunlukla öğleden sonra Darülfünun dersliklerinde kuramsal derslere devam ediyorlardı. Öte yandan okulda, dileyenlerin katılabilecekleri ve İhsan Bey'in (Özsoy) başında bulunduğu bir heykel atölyesi de bulunmaktaydı. Yaz aylarında ise öğrenciler, Hoca Âli Rıza denetiminde Gülhane Parkı ve Üsküdar'da, kimi kez de Mihri Ha-nım'la Topkapı Sarayı'nda ve Köprüaltı'n-da özel izin ve polis korumasıyla açık-hava çalışmaları yapıyorlardı. Mihri Ha-nım'ın atölye içinde öğrencileri özendirmek amacıyla yaptığı değerlendirmeler dışında İnas Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi öğrencilerinin kendilerini kanıdama o-lanağı buldukları asıl etkinlik, Galatasaray Sergileri olmuştu.
1919'da Mihri Hamm'ın İtalya'ya gitmesi üzerine okul müdürlüğüne Ömer Âdil Bey, usul-i tersim öğretmenliğine ise Fey-haman Bey (Duran) getirildi. Aynı sıralarda Bezmiâlem Kız Sultanisi'ne (bugün İstanbul Kız Lisesi) taşınan okul, daha sonra da Gedikpaşa'da Tiyatro Caddesi'nde bahçe içinde bir okul binasında eğitimini sürdürdü. Mihri Hamm'ın müdürlüğü sırasında, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde, kadınlar hamamından ve sokaklardan sağlanan ilk çıplak kadın model kullanımı da başlatıldı. Çıplak erkek model sorunu ise Arkeoloji Müzesi'nden sağlanan toplarla çözümleniyordu. Bu konudaki karşı koyuları Mihri Hanım, torsoların beline peştamal bağladığını söyleyerek savuş-turmuştur. Öte yandan okulda giyinik ol-
mak koşuluyla giysili ve mümkün olduğunca yaşlı erkek modeller de kullanılıyordu. Okulun tam olarak ne zaman kapatıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte Namık ismail'in Sanayi-i Nefise Mektebi müdürlüğünü yaptığı dönemde yaklaşık 1926'da okulun erkekler kısmını o-luşturan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi i-le birleştirildiği düşünülmektedir^
Kız Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi'nin tanınmış mezunları arasında Güzin Duran, Nazlı Ecevit, Sabiha Rüştü Bozcalı, Melek Celâl Sofu, Nermin Faruki gibi sanatçılar yer almaktadır. Bibi. T. Atagök, "Kadın, Yaşam, Kültür", Cum-huriyet'ten Günümüze Kadın Sanatçılar, ist., 1993; M. Aksel, istanbul'un Ortası, Ankara, 1977; C. Beykal, "Yeni Kadın ve inas Sanayi-i Nefise Mektebi", Yeni Boyut, S. 16 (Ekim 1983); T. Toros, ilk Kadın Ressamlarımız, îst, 1988; S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, ist., 1991.
ZEYNEP YASA YAMAN
İMBİSAT VAPURU
Şirket-i Hayriye'nin 54 baca numaralı buharlı yolcu vapuru.
1905'te, eşi 53 numaralı İnşirahla birlikte İngiltere, Newcastle'daki Armstrong Shipb. Cop. tezgâhlarında inşa edildi. 255 grostonluktu. 548 yolcu almaktaydı. Uzunluğu 38,4 m, genişliği 7,2 m, sukesimi 2,6 m idi. 330 beygirgücünde tripil buhar makinesi vardı. Tek uskurlu olup saatte 10,5 mil hız yapıyordu.
Kasını 1905'te hizmete giren bu iki vapurun sıraları, daha öncekiler gibi baştan kıça doğru, kahvehane peykesi gibi uzayıp gitmiyordu, bugünküler gibi iki yana dik gelecek şekilde yerleştirilmişti. Daha sonraları öteki vapurların kanapeleri de bu şekilde yerleştirilerek daha çok yolcu alınması sağlandı. Ayrıca, uskur şaftının yolcuları rahatsız etmemesi için, alt salon yapılmamıştı. Altlan boş olan bu iki vapur, bu durumlarıyla ince uzun birer, duba ü-zerine inşa edilmiş gibiydi.
9 Kasım 1963 günü hizmet dışı bırakılan înbisat Vapuru, 26 Temmuz 1967'de sökülmek üzere satıldığı zaman 62 yıllıktı.
ESER TUTEL
İNCİ PASTANESİ
Halen İstiklal Caddesi üzerinde bulunan
ünlü pastane.
înci Pastanesi'nin yerinde ve 1910'lu yıllarda "Tatarian" adında bir gömlekçi vardı. Daha sonra yanındaki yerle birleşerek büyük bir işyeri halini aldı. Süreç içinde eski Grand Rue de Pera (Cadde-i Kebir) üzerindeki Rus Sefareti'nin bitişiğinde bulunan "Sebah et Joaillier" fotoğrafhanesi el değiştirerek "Foto İskender" adım alınca, sözünü ettiğimiz büyük yerin bir bölümüne taşındı.
Bu arada "Balkan Tereyağları" adı altında yaşamını sürdüren Âleko Pilarinos' un yönetimindeki büyük bir şarküteri mağazası da aynı işyerinin üst bölümüne yerleşti.
İnci Pastanesi bu bölümde açılmadan
İnci Pastanesi
Nurdan Sözgen / Onyx, 1994
önce, uzun süre yan yana çalışmalarım sürdürecek olan, "Rekor Pastanesi", Leonidas Yotto yönetiminde şimdilerde "Belita" konfeksiyon mağazasının olduğu yerde açıldı. Leonidas Yotto mali yükü taşıyama-dığından "Rekor"a ünlü Rum zenginlerinden Dimitri Pallavidis'i ortak aldı ve pastanenin adı "Kervan" olarak değişti. Halen yaşamını sürdüren inci Pastanesi işte bu Rekor Pastanesi'nin bitişiğinde ve Luka Zi-goris ile Lefter llyadis'in ortaklığında açıldı. İlk açıldığı günden beri ününü yaptığı "profiterol" ile sağladı. Bunun dışında ürettiği diğer mamullerinden "uludağ" da beğeni kazanmasına karşılık, pastaneyi sürekli taşıyan "profiterol" idi.
Her ne kadar yanındaki önce Rekor ve sonra Kervan adı ile anılan pastane de "profiterol" ve "uludağ" üretiyor idiyse de hiçbir zaman inci Pastanesi'nin kalitesine ulaşamamışlardır.
1940'lı yılların sonlarına doğru, profiterol ve uludağ pastaları her iki pastanede de 15 kuruştu.
İnci Pastanesi'ni Luka Zigoris yönetiyor, Lefter ise mutfakla ilgileniyordu. Bir ara Luka işyerini çalışanlarına bırakarak Yunanistan'a gitmişse de, bugün tekrar işletmesinin başındadır. İnci Pastanesi'nin profite-rolünün ünü dünden bugüne ve kuşaktan kuşağa sürmüş, istiklal Caddesi'nin hareketli saatlerinde pastanenin önünde kuyruklar oluşturacak kadar popüler olmuştur.
BEHZAT ÜSDÎKEN
Dostları ilə paylaş: |