"Lübnanlaşma"
1992 yılında, Körfez Savaşı'nın hemen sonrasında Bernard Lewis, CFR'ın yayın organı olan Foreign Affairs'te, Ortadoğu'da "milli devlet döneminin sonunun geldiği"ni iddia etmiş; artık tüm bölgenin uzun bir "Lübnanlaşma" sürecine gireceğini ve bölgeye kardeş kavgasının, dar alanda şiddet ve kargaşanın hakim olacağını belirtmiştir.
Lewis'in "Lübnanlaşma"dan kastı, Lübnan İç Savaşı sonrasında yaşandığı gibi devlet otoritesinin yok olması ve bu otorite boşluğunu kavgacı, çatışmacı, saldırgan mezheplerin, kabilelerin, bölgeciklerin ve partilerin doldurmasıdır.
Lewis bu sürece "Pan-Arabizm'in sönüşü" adını vermiştir. Lewis'e göre: "İdarecilerinin beceriksiz istibdadına ve onlara dışarıdan yutturulan müflis ideolojilere karşı daha iyi, daha gerçek ve daha ümitvar bir şey arayanların gözünde, İslami Fundamentalizm çekici bir alternatif olarak yükseltecektir. İslamcılar devlet kontrolü dışında bir şebeke kurmuş olacaklar, ... rejimin zorbalaşması, söz konusu fundamentalistlere, karşıtlarını bertaraf etmek için daha büyük güç verecektir."482
Lewis, Ortadoğu'da beklediği senaryoyu ise şu şekilde tarif etmiştir:
Ortadoğu devletlerinin çoğu ... yakın geçmişin suni yapıları olup böyle bir sürece (Lübnanlaşmaya) dayanıksızdırlar. Eğer merkezi güç yeterince zayıflarsa, gerçek bir sivil toplum, gerçek bir milli kimlik bağı olmadığından ya da milli devlete her şeyin üstünde bir bağlılık olmadığından, düzeni ayakta tutmak mümkün olmaz. Devlet parçalanır - Lübnan'da olduğu gibi - yerini kavgacı, çatışmacı, saldırgan mezhepler, kabileler, bölgecikler ve partiler karmaşası alır.483
Bugün, buradaki tariflerin uygulamaya geçtiği ve tıpkı Lewis'in öngördüğü şekilde gerçekleştiği gerçeğine dikkat etmek gerekmektedir. Ortadoğu'da, Türkiye haricindeki bazı ülkelerde, ciddi bir imani güç ve kuvvetli milli kimlik olmayışı, İngiliz derin devleti tarafından sinsice kullanılmıştır. İngiliz derin devleti, bu milletleri ayakta tutan yegane gücün merkezi iktidarların hegemonyası olduğunu çoktan fark etmiştir. İktidarların devreden çıkmasının ise kısa süre içinde Ortadoğu'yu İngiliz derin devleti için istenen kıvama getireceğinden emindir.
İşte bu sinsi zihniyet, Arap Baharı'nın tohumlarını atmıştır. Sorosçu darbeler olacak, Ortadoğu ülkeleri iktidar boşluğu yaşayacak ve kendilerini bir arada tutan hiçbir değer bırakılmadığından, kargaşa, kavga ve savaşların içinde eriyip gideceklerdir.
Lewis'in, 1998 yılında, CFR'a ait Foreign Affairs dergisinde yayınlanan "Licence to Kill: Osama bin Laden's Declaration of Jihad" (Öldürme İzni: Usame bin Ladin'in Cihat İlanı) başlıklı yazısı, Usame bin Ladin'e övgülerle doludur. Lewis, Bin Ladin'in Museviler ve Haçlılara karşı Cihat İlanı'nı, "muhteşem bir belagat, Arap şiir ve edebiyat şaheseri" olarak tanımlamış ve "bu eser, Batılılar'ın bilmediği bir tarihi geçmişe atıf yapıyor" şeklinde övgüler yağdırmıştır.
Pek çok terör örgütü lideri gibi Usama bin Ladin'in de, İngiliz derin devletinin derin bir projesi olduğunu burada hatırlatalım. Bin Ladin, çeşitli vaatlerle İngiliz derin devletinin kirli bir işini yerine getirmiş ve sonra yine aynı derin devlet tarafından harcanmış kişilerden yalnızca biridir. İngiliz derin devletinin "terör" kartı, bununla sınırlı değildir. Dünyaya kan kusturan terör örgütleri büyük ölçüde İngiliz derin devletinin projeleri olarak ortaya çıkmış veya İngiliz derin devleti, sonradan bu örgütlere sızmış ve onları destekleyip beslemiştir. Bu konuya, elinizdeki kitabın 3. cildinde detaylı olarak değinilecektir.
Dostları ilə paylaş: |