Uygarlık tarihi ile isimlerini ilişkilendirebileceğimiz bazı ünlülerin aynı zamanda iyi bir satranç oyuncusu olduğu bilinmektedir. Bu alanda şu isimleri saymak mümkündür: Nefertiti, Arşimed, Aristotales, Seneca, Didereot, Tarık Bin Ziyad, Harun Reşit, Timurlenk, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail, IV. Murat, Kristoph Kolomp, Voltaire, J. J. Russo, Napolyon Bonapart, Newton, Edison, Benjamin Franklin, Albert Einstein, Rembrant, Leonardo de Vinci, Salvodor Dali, Charlie Chaplin, D. Moivre, Karl Marks, Mustafa Kemal Atatürk, Stanley Kublick, George G. Scott, Sergei Prokofiev, David Ois Trakh.
İsimlerden de anlaşılacağı gibi tarihe adını yazdırmış büyük devlet adamları, ünlü komutanlar ve sanatçıların önemli bir çoğunluğu satrançla bir şekilde ilgili olmuşlardır. Bu da satrancın üstün yetenekle ilişkilendirilmesi gerektiğini ve üstün yeteneklilerin eğitiminde işlevsel tutulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Diğer bir deyişle satranç, entelektüel yanı olan bir uğraşıdır.
2. SATRANÇ VE TOPLUM
Satranç, teorisyenlerince bilimdir, sanattır ve spordur (Dalkıran 1995, Krogius 1986, Eales 1985, Palavan & Talum 1991, Hartson & Wason 1983) Aynı zamanda bireysel, sosyal, siyasal, askerî ve tarihsel yönleri bulunmaktadır. Zihinsel bir uğraşı olarak satranç, toplumun üyesi olarak bireye –detayına daha sonra gireceğimiz- bir çok açıdan önemli katkılar sağlamaktadır. Toplumun bir üyesi olarak bireye olan bu katkıları ile onu her açıdan güçlendirmiş ve fonksiyonel kılmış olmaktadır.
Bilindiği üzere satranç, çok sayıda bireyi aynı anda ilgilendirdiği için, icrası esnasında hiç şiddet üretmediği için, bizzat oynanmadan seyirci olunamadığı için ve çok sayıda kitap yayınlandığı için de kültürel bir boyut kazanmaktadır. Satrançta şans faktörüne yer olmadığı için diğer benzeri etkinlikler gibi kumara dönüşme olasılığı da bulunmamaktadır. Bunların yanında satrancın bireysel ve toplumsal yaşamla bağlantısı ve olumlu katkıları da ayrı bir önemi haizdir.
Sosyal yaşamda bireyler bazen kazanan, bazen kaybeden taraf olurlar. Amaç terazide kazanan tarafın ağır basmasını sağlamaktır. Satranç oyunu, öğrenme çağına girildiği andan itibaren, zihinsel sağlık bozulmadığı sürece ölene kadar oynanabilir ve bu yaşam egzersizini sürekli tekrarlayarak her karşılaşılan duruma göre serin kanlı hareket ederek, doğru ve kısa sürede karar verebilme yeteneği geliştirmiş olunur.
Oyun süresince genelde kazanan taraf olabilmek için oyuncular sadece bilgi değil, aynı zamanda gerekli özgüveni de göstermek zorundadır. Satranççı “ Evet yaparım, başarmak için çaba sarf edeceğim, daha iyi olmak için araştıracağım, kendimi oyunda tam olarak ifade edebilmek ve kazanabilmek için son derece iyi konsantre olmalıyım, her gün yeni bir şey öğrenmeliyim, zamanı doğru kullanabilmeliyim, sabırlı olmalıyım, mevcut pozisyonda gördüğüm hamleden daha iyisi var mı diye araştırmalıyım” düşünceleri ile hareket etmektedir.
Bir müsabaka neticesinde sonuç ne şekilde olursa olsun satranççı kendini analizler ve özeleştirisini yapar: “ Önümde gelecek turnuvaya kadar yeterli zaman var, daha fazla çalışmalıyım, tahtada karşılaştığım kritik pozisyonu iyice etüt etmeliyim, sürekli atak hamle yerine zaman zaman durumsal savunma hamlelerini de yapabilmeliyim, maçımı benden daha bilgili bir usta ile analiz edip, hatalarımı ve kaçırdıklarımı mutlaka incelemeliyim, hata yapmama iten nedeni tespit etmeliyim”. Bu şekildeki bir düşünme alışkanlığı, bireye satrancın dışındaki sosyal hayatında çok olumlu katkılar sağlayacaktır. Bu nedenle müsabaka sonrası yapılan karşılıklı, dostça masabaşı analizleri, satranççıyı kişi olarak, gelişmeye açık insan tipi haline getirir. Geçmişte yaptığı hataları tekrarlamayan olgunluğa erişmesine yardımcı olur.
Satranç müsabakalarına iştirak eden kişi “Hedef tayin edebilme, güçlü ve zayıf yanlarını tanıma ve kararlarını ona göre alma, amaca ulaşma düşüncesini geliştirir”. Oyun vasıtası ile elde ettiği alıştırma egzersizleri, ona yaşamda da aynı şekilde davranış içinde olmaya iter.
Satranç antrenmanı sayesinde birey, beynini daha iyi ve kontrollü kullanmasını öğrenmek suretiyle çevresiyle daha iyi iletişim kurabilir, daha yaratıcı, fiziksel olarak daha formda olabilir, hafızasını ve iradesini kuvvetlendirebilir, olaylara daha hakim olabilir, sorunları daha çabuk çözebilir.
Bilindiği gibi beynin sol yarı küresi; vücudun sağ tarafına kumanda eder, bilgileri tek tek işleme koyar, mantıksal bir sırada çalışır, konuşma hızını, grameri, kelime dizinini tayin eder, matematiksel bilgileri kontrol eder, analiz yapar, değerlendirir, eleştirir, kelime ve rakamların bellek merkezidir, sağduyudur. (Dil bilimciler, analitikçiler ve matematikçiler için en önemli kısımdır.) Sağ yarıküresi ise ; vücudun sol tarafına kumanda eder, resimlerle düşünür, göz önünde canlandırır, ayrıntılarla değil, bütünle ilgilenir, beden dilini, hareketleri bedensel faaliyetleri idare eder, çizim resim yapma yeteneğidir, önsezi, yaratıcılık ve duyguların merkezidir, daha önce tanıdığımız insanları ve başımızdan geçen olayları hatırlamamızı sağlayan bellektir. (Goleman, 1998: 28-46 / Cüceloğlu, 1994: 81-83). Aynı zamanda bu tür bir genelleme beynin karmaşık işlevlerinden dolayı yetersiz de görülmektedir. (Cüceloğlu, 1994: 82).
Bu bilgiler ışığında bazı faaliyetler için beynin sol yanına, bazıları için de en çok sağ yanına ihtiyaç vardır. Ancak bazı faaliyetler vardır ki, bu iki yarıküre birlikte kullanılır ve ardı ardına çalışır, o an hangisinin çalıştığını söylemek imkansızdır. “Brain-Storming” olarak bilinen teknik ile bir sonuç üretmek için her iki taraf kullanılır. Mümkün olduğu kadar çok sayıdaki fikri bir araya toplamak için önce sağ beyin kullanılır, daha sonra bu fikirleri değerlendirmek için sol beyin devreye girer. Bir sonuç çıkarmak için iki yarımkürenin beraber çalıştığı zamanlar, beyin tam kapasitede çalışıyor demektir. Genellikle bireylerde bu yarıkürelerden biri daha baskındır. İdeal olan ise, ikisi arasındaki dengeyi sağlamaktır. Albert Einstein’da ve bilinen büyük ustalarda bu denge sağlanmıştır. Satranç sayesinde beynin her iki yanını birlikte kullanma alışkanlığı elde edilir. Bu nedenle yukarıda belirtilen alışkanlıklar kazanılabilir.
Unutulmamalıdır ki, sürekli ve uygun bir şekilde kullanmak kaydıyla insan beyni yaşlanmayla doğru orantılı olarak gelişir. Beyin, bedenin diğer kısımlarından farklı değildir. O, ne kadar çok çalıştırılırsa o kadar güçlenir ve forma girer. İnsan için en ideal beyin jimnastiği de elbette satranç oyunudur.
Bütün bu söylediklerimizi toplayarak ifade edecek olursak satrancın bireye sunduğu olumlu özelliklerin sosyal anlamda topluma pozitif katkılar yapan bir fonksiyon üstlendiği görülür. Bunun da nitelikli bir toplumun inşasında önem taşıdığı bilinmektedir.
3. SATRANÇ VE EĞİTİM
Bağımsız bir etkinlik olarak satranç, bireyin eğitiminde son derece ilgili ve yararlı bir duruma getirilebilir. Yeteneği ve zekâsı ne olursa olsun birey nezdinde yararı olduğu kabul edilir. Satranç bireye kazandırdıkları pozitif etkilerle, yetenek ve zekâ ayrımı yapmadan bireyin eğitiminde fonksiyonel bir rol oynayabilir.
Bilindiği üzere matematik, hem sosyal bilimler hem de fen bilimleri eğitimi açısından büyük önem taşımaktadır ve matematik ile satranç arasında da ciddi bir ilişki söz konusudur. İşte bu ilişki üzerine çalışan ve bu ilişkinin bütün yanlarını konu edinen ve bu alanda bağımsız bir çalışması bulunan Gik, önemli sonuçlara ulaşmıştır (Gik, 1983).
Satrancın; çocukların zekâsını, hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, analiz ve sentez yapma özelliklerini, planlama yeteneklerini, kavrama güçlerini, sözlü muhakemelerini, hafızalarını, problem çözme kapasitelerini, hızlı ve mantıklı düşünebilme-karar alabilme süreçlerini olumlu etkilediği bilimsel deneylerle ispatlanmıştır. Bunun sonucu başta Rusya, ABD, Venezuella, Bulgaristan, İzlanda, Kanada ve İspanya gibi ülkeler olmak üzere 30 ülkenin okullarında ders olarak okutulması sağlanmıştır. Diğer ülkelerde de satranç, devletin ilgili birimleri tarafından gelişmesi için desteklenmektedir.
ABD’nin satranç eğitimine verdiği önem, özellikle son yirmi yılda dikkati çekmektedir. Birçok eyaletinde satranç okul müfredatının bir parçasıdır ve çok sayıda satranç merkezleri bulunmaktadır. Özellikle Üniversite satrancında kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Başta Virginia Tech, Texas Browsville, South Dakota, Sounth Carolina, Maryland Baltimore Country, Oberline College, MIT, Harward, Colombia Buchnell, Tulane, Dallas Teksas ve Teksas A&M Commerce üniversiteleri olmak üzere daha birçok üniversitede öğrenciler satranç öğrenmektedir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1969 yılında, 40. Dünya Satranç Kongresi açılışında konuşan Berlin Humbold Üniversitesi Felsefe Okulu Dekanı Dr. Hans Klaus ‘Satranç, insan bünyesinin düşünme metodlarını geliştirmesine yardım eder. İlkokul yıllarından itibaren satranç öğrenmek ve oynamak faydalıdır. Resmi öğretim süreci yerine, bir şeyi oynayarak öğrenmek her çocuk için daha keyiflidir. Çocuklarımızın okul hayatında ilerlemeleri için onlara satranç öğretebiliriz’ demiştir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
Satranç bilen öğrencilerin Torrance yaratıcı düşünce testlerinde ve Watson-Glaser eleştirel düşünce testlerinde daima yüksek sonuçlar aldıkları görülmüştür
Dr. Calvin F. Degermond, satranç üzerine yaptığı uzun süreli araştırmalar sonucunda; satrancın zekâyı, estetiği, sporu, karar almayı, azim ve konsantrasyonu geliştirdiğini belirtmiştir. Satranç yaklaşık 50 yıldır Rus okullarında ders olarak okutulmaktadır. Çocukların problem çözme ve muhakeme yeteneklerine sağladığı katkı bir çok ülkede kanıtlanmıştır.
1973-1974 yıllarında o zamanki adıyla Zaire’de (Kongo Demokratik Cumhuriyeti) Dr. Albert Frank tarafından gerçekleştirilen araştırmaya 16-18 yaş grubundan toplam 92 öğrenci katılmıştır. Çalışma sonunda satranç eğitimi alan deney grubu, idari yetenek, matematik ve sözlü beceride kontrol grubuna oranla daha başarılı olduğu ortaya çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1974-1976 yıllarında Belçika’da Assenede Belediye okulunda gerçekleştirilen çalışmalara 10 yaş grubundan toplam 40 çocuk katılmıştır. Deney ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılan öğrencilere 5. ve 6. sınıfın sonlarında J. Piaget’in kavrama gelişimi testleri uygulanmış ve istatistiklerin neticesi satranç öğrencilerinin lehine çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
Yine Çin Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Yee Wang Fung tarafından üniversitenin sayısal bölümlerinde okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı deneylerinde, satranç eğitimi alan öğrencilerin matematik ve fen dersleri sonuçlarında ortalama % 15’ lik bir artış sağladıklarını ortaya çıkarmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında ABD’nin Pensilvanya eyaletinde gerçekleştirilen çalışmalarda, satranç eğitimi alan deney grubu, diğer kontrol gruplarının tümünü düşünsel gelişim programlarında geride bırakmıştır. Araştırmalarda Watson-Glaser ve Torrance test teknikleri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarının açıklanmasıyla Pensilvanya eyaletinde pilot okullarda satranç dersi uygulaması başlatılmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında, bu kez Dr. Robert Ferguson ESEA kod IV-C isimli ve federal olarak desteklenen “ Eleştirel ve Yaratıcı Düşüncenin Satranç Yoluyla Geliştirilmesi” konulu projeyi hazırlamıştır. Bradford bölgesi okullarından seçilen 7., 8. ve 9. sınıf öğrencilerinin katıldığı deneyin 32 hafta sonrasında yapılan Watson-Glaser eleştirel düşünce testleri sonucunda satranç grubu birinci olmuştur. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında Venezuela’da “Düşünmeyi Öğrenme Projesi” isimli çalışma, satrancın zekâ seviyesini arttırıp arttırmadığını hedeflemiş, araştırmaya tümü 2. sınıf öğrencisi 4266 kız ve erkek çocuk katılmış, hemen hemen her sosyo ekonomik düzeyden ailelerin çocukları bu projede yer almıştır. Araştırma sonucunda, satrancın metodolojik bir şekilde öğretilmesiyle küçük yaş gruplarındaki tüm öğrencilerin IQ ‘sunu arttırdığı belirlenmiştir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
1980 yılında Dıanne Horgan “Öğrenmeyi Öğretme Aracı Olarak Satranç” isimli çalışmasında 24 ilkokul ve 35 ortaokul-lise öğrencisini denek olarak kullanmıştır. Çalışmanın sonucunda Horgan, çocukların erken yaşlarda satrancı rahatlıkla öğrenebileceğini ve satranç öğrenmenin çocukların zihinsel gelişimine olumlu katkıları olacağını açıklamıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
3.1. Satrancın Öğrenciye Kazandırdıkları
Satranç, öğrenciye bir yöntem dahilinde öğretildiği taktirde, ayırt etmeksizin bütün derslerine olumlu yararları bulunur. Bunun yanında kişiliğine ve sosyal hayatına da bir çok açıdan katkıları görülür. Bu katkıları analiz edebilmek için farklı açılardan bakabilmek gerekmektedir.Yani satrancı, 64 kareye ayrılmış bir tahta üzerinde ayrı fonksiyonları olan taşları belirli kurallar dahilinde bir hedef gözeterek karşılıklı oynatmalarından oluşan bir oyun olarak tanımlamak, onun derinliğini ortaya koymaz. Onun derinliği; bilim, sanat ve spor olmasında, uygarlık tarihi ile ilişkilendirilmesinde, tarihi kişiliklerde, entelektüel boyutunda, bireye ve topluma kazandırdıklarında yatar.
Toplumun bir üyesi olarak bireye kazandırdıkları konusunda genel olarak şunları ifade edebiliriz:
a) Zihinsel gelişime pozitif katkılar yapması
b) Muhakeme gücünü artırması
c) Analiz-sentez yapma becerisi
d) Yaratıcılığı teşvik etme
e) Strateji geliştirme
f) Fotografik hafızanın gelişimine katkı sağlama
g) Oyun sürecinde asla şiddet üretmemeye ilişkin bilinç
h) Hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, planlama yeteneklerini destekleme
i) Problem çözme kapasitelerini artırma
j) Hızlı ve mantıklı düşünebilme-karar alabilme süreçlerini geliştirme
k) Neden sonuç ilişkisini kavrama
l) Sakin ve soğukkanlı olmayı öğretme
m) Rakibine saygılı olmayı temel alan bir centilmenlik
n) Risk alma
4. ÜSTÜN YETENEKLİ
ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDE SATRANÇ
Üstün yetenekli çocukların eğitimi, özel konumlarından dolayı eğitim önceliğine sahip olmalıdır. (MEB, 1991:57-58). Bu potansiyelin eğitimi birçok açıdan önemli ve stratejik görülmektedir (Bilgili, 2000:63-68). Üstün ve özel yetenekli çocukların eğitiminde birçok araç zenginleştirici ve tamamlayıcı olarak kullanılabilir. Bunlardan biri de satrançtır.
4.1. Üstün yetenekli Çocukların Eğitimi ve Önceliği
Eğitimde temel ilke; bireyin kapasitesi ölçüsünde, yeteneği doğrultusunda eğitime tabi tutulmasıdır.Üstün yetenekli çocukların her toplumda nüfusuna oranla varlığı bilinmektedir. Dolayısı ile her toplumda varlığı bilinen bu potansiyelin eğitilebilir hale getirilmesi, o toplum için stratejik bir mahiyet arz etmektedir (Bilgili, 2000:63-64). Bununla birlikte uygarlığın üretilmesinde üstünlerin rolü büyük önem taşımaktadır (Enç, 1973: 26-27) Üstün veya özel yetenekli çocuk konusunda kesin bir tanıma ulaşmanın güçlükleri bulunmaktadır. Fakat özellikleri itibariyle de diğerlerinden ayrılmaktadır. Bunlar genel olarak;
a) yaşıtlarına göre daha hızlı bir şekilde öğrenen,
b) yaratıcılık, liderlik, sanat, liderliğe ilişkin kapasitede diğerlerine göre daha önde olan,
c) özel akademik yeteneğe sahip,
d) soyut fikirleri anlayabilen,
e) ilgi alanlarında bağımsız hareket etmeyi seven,
özellikler şeklinde görünmektedir. Ulusların bu potansiyellerini kullanma yönünde tarihi de kapsayan bir çaba içerisinde oldukları bilinmektedir. Eski Yunan’dan Osmanlı Devleti’ne kadar bu potansiyelden yararlanma yoluna gidilmiştir. Eflatun’un Devlet’inde de bu seçkin kesime vurgu yapılmış (Eflatun, 1980: 105), Osmanlı’nın Enderun Sisteminde de (Akkutay; 1984). Osmanlı Devleti, vurgudan da öte uzun yıllar bu elit kaynaktan yararlanmış ve buna önemli fonksiyonlar yüklemiştir.
Toplumlar için kıt kaynak kabul edilen bu potansiyelin eğitimi, stratejik bir insan kaynağı olduğundan dolayı önceliği vardır ve bu potansiyelin eğitimi her açıdan ciddiye alınmalıdır.
4.2. Üstün yetenekli Çocukların Eğitiminde Satrancın İşlevselliği
Satranç, bütün öğrencilerin eğitiminde yararlı bir etkinliktir. Ancak satranç eğitimini, üstün çocukların eğitimleri ile ilişkilendirmek için öncelikle bunun temel gerekçelerini açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Diğer bir deyişle, üstün çocukların eğitiminde neden özellikle satranç eğitimine ihtiyaç vardır? Bu soruya cevap teşkil edebilecek gerekçeleri şu şekilde sıralamak mümkün görünmektedir:
a) Yukarıda belirtilen satrancın bireylere kazandırdığı 13 özellik normal öğrencilerin yanında üstünler için çok daha önem arz etmektedir. Bu özellikler üstün çocuklarda tam anlamıyla karşılığını bulmaktadır. Diğer bir deyişle üstünlerin özellikleri ile satranç eğitiminin kazandırdıkları tam anlamıyla örtüşmektedir.
b) Üstün çocukların normal okullarda eğitimlerinde karşılaşılan en büyük sorunları, onların beklentilerine uygun olmayan ilgi eksikliğidir. İlgi, bizim bir diğer kişiye gösterdiğimiz veya diğer kişi tarafından bize gösterilen dikkattir. İlgi, rahat ve mutlu bir yaşam için mutlaka olması gereken unsurlardan biridir, ihtiyaçtır. Gözlemlediğimiz kadarı ile normalin üstünde zekâ seviyesine sahip çocukların aynı orantıda daha fazla ilgi gereksinime ihtiyaç duymaktadırlar. Çünkü, bu çocuklar dış ve iç ortamdan diğerlerine göre daha fazla etkilenmektedirler (Köknel, 1999: 134). Bu şekilde bir davranış ile karşılaştığında onların daha mutlu olduğunu, kendilerine güvenlerinin arttığını, övme, teşekkür, iftihar ve hayranlık gibi olumlu ilgi gösterme şekilleri karşısında moral değerlerinin yükselerek başarı performanslarının arttığı, eleştiri, gülünç bulma, hayal kırıklığı, güvensizlik, nankörlük gibi olumsuz ilgi karşısında normal kişiden daha fazla üzüldükleri ve yıprandıkları görülmektedir. Satranç eğitiminde ve müsabakalarda bire bir ilişki mevcut olduğundan bu ihtiyaç bir ölçüde karşılanmaktadır.
c) Hızlı düşünebilme ve öğrenme kapasitelerinden dolayı davranış olarak sınıfta kopuk duran üstün yetenekli öğrenciyi, öğretmeni tanıyamamış veya doğru yaklaşımı gösterememişse başarısız sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Satranç eğitiminde bu gereksinim önemli ölçüde giderildiğinden bir dengeleme sözkonusu olabilmektedir.
d) Dünyanın ilk üniversite satranç klübü, yine dünyanın en ünlü ve en seçkin öğrencilerinin okuduğu Oxford Üniversitesinde açılmıştır. Öte yandan Türkiye’de de satranç konusunda en ciddi çalışma Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yürütülmektedir (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm). Bu durumu bir rastlantı ile açıklamak mümkün değildir. Bunu üniversite öğrencilerinin gereksinimini karşılama, eğitimlerini zenginleştirme ve olumlu etkilerini artırma gibi faktörlerle açıklamak daha doğrudur.
e) Dünyanın gelmiş geçmiş hemen hemen bütün ünlü şahsiyetleri aynı zamanda iyi bir satranç oyuncusudur. Bu durumu da bir tesadüf ile açıklamak mümkün değildir. Üstün yetenek ile satranç arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir durum olarak görmek daha doğru bir yaklaşımdır.
f) 1844’de telgraf üzerinden satranç oynama, 1878’de telefonda satranç oynama, 1970 de uzayda Soyuz kozmonotları ile yeryüzünde istasyon çalışanları ile satranç oynama ve tüm bu tekniklerin gelişimi sayılan ve körleme denilen teknik ile tamamen soyut ortamda oynanan satranç normal insanların yapabileceği bir durum değildir. Bu tür teknikleri ancak üstün bireyler kullanabilir. Üstünlerde zaten var olan bu gücü de ancak satranç daha ileri noktalara götürebilir.
g) Satranç ile beyin arasındaki şaşırtıcı benzerlik için biraz abartılı da olsa şu ifade kullanabilir: ‘Beynin kapasitesi ile satranç oyunundaki olasılıklar neredeyse evrendeki atom sayısı kadardır.’ Bu çerçevede turnuva koşullarında ilk olarak 1967’de yapılan insan- bilgisayar maçı önem taşımaktadır. Bilindiği üzere insan-bilgisayar karşılaşması devam etmekte ve teknolojideki tüm gelişmelere rağmen başa baş mücadeleler olmaktadır. Bu da satranç ile üstün yetenek arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.
h) Üstün çocukların eğitiminde karşılaşılan önemli problemlerden biri dikkat dağınıklığıdır. Sürdürülebilir satranç eğitimi çocuğa; konuya yoğunlaşma, konsantre olma, tahmin gücünü artırma gibi alışkanlıklar kazandırmaktadır ki bu, sözkonusu sorunu azaltmada olumlu bir rol oynamaktadır.
i) Sosyal hayatın önemli parçalarından biri; kaybetmeyi öğrenme, risk alma, kendinle yüzleşme, sorgulama ve bunlardan sonuç çıkarabilmedir. Üstün çocuklar ise bu konularda hassasiyet sahibi ve etkilenme düzeyleri yüksektir.Bu nedenlerle yine sürdürülebilir satranç eğitimi, bu konuda pozitif bir işlev yüklenmektedir.
j) Yaratıcılıkta neden-sonuç ilişkisini açıklama ve kavrama büyük önem taşımaktadır. Neden-sonuç ilişkisini kavrama ve soyut düşüncenin gelişimi yaratıcı düşüncenin temelini oluşturduğundan satranç eğitiminin bu yöndeki olumlu katkısı bilinmektedir.
k) Üstün çocukların anne babaları, çocuklarının özel bir eğitim alamadıkları için çocuklarının yaşadığı problemleri en çok satranç eğitimi ve etkinlikleri ile dengelediklerini ifade ettikleri bilinmektedir. 20 yıllık satranç eğitimimiz bu türden gerçek öykülerle doludur.
5. SONUÇ
Bütün bunlar satrancın bireye kazandırdıklarından bir kısmı. Onun derinliğini kavramak için satrançta derinleşme sürecine girmek gerekiyor. Satrancı, entelektüel boyutu olan bir etkinlik olarak görerek üstün yeteneğe sahip öğrencilerin eğitimi ile ilişkilendirmenin ve bu doğrultuda fonksiyonel hale getirmenin bir çok açıdan yarar sağlayacağı bilinmektedir.
Satranç bilgisini ve eğitimini programlarken şüphesiz ki, pedagojik ilkeler ve gelişim evreleri dikkate alınmalıdır. Bu doğrultuda verilecek sürdürülebilir satranç eğitimi, hangi alanda eğitim alırsa alsın üstün yetenekli bireylere çok boyutlu kazanç sağlayacaktır. Diğer bir deyişle aldıkları eğitimi zenginleştirici ve daha fonksiyonel kılıcı yönde rol oynayacaktır. Yani bireyin satranç eğitimi ile; uzun vadeli düşünen, öngörüsü ve sezgileri gelişmiş, zamanında ve yerinde hamleler yapabilen, gerektiğinde risk almasını bilen, kaybetmekten pozitif neticeler çıkarabilen, kendisiyle yüzleşebilen özellikler kazanması, gerek meslek hayatlarında gerekse sosyal yaşamlarında onların başarısına ve mutluluğuna çok olumlu katkılar olmaktadır.
Netice olarak bütün bunlar, üstün yetenekli öğrencilerin yetiştirilmesinde onların en çok gereksinim duyacakları hususlar olup, hayata ve mesleğe dair sürdürülebilir kazanımlar elde etme anlamına gelmektedir.Dolayısı ile satranç, üstünlerin eğitiminde ve onların hayata hazırlanmalarında gerçek anlamda zenginleştirici ve tamamlayıcı bir fonksiyon üstlenmektedir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Akkutay, Ü. (1984), Enderun Mektebi, Ankara, Gazi Üniversitesi Basımevi.
Bilgili, A.E., (2000), ‘Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi Sorunu, Sosyal Sorumluluk Yaklaşımı’, İstanbul, Eğitim Bilimleri Dergisi, Marmara Üniversitesi A.E.F.
Cüceloğlu, D. (1994), İnsan ve Davranışı, İstanbul, Remzi Kitabevi (5. basım)
Dalkıran, H. S., (1995), Satranç Eğitim Metodu, İstanbul, İnkilap Yayınları.
Eales, R. (1985), Chess, The History of a Game, London, Batsford Academic and Educational.
Enç, M. (1973), Üstün Beyin Gücü, Ankara, A.Ü. Eğitim Fak. Yayını.
Eflatun, (1980), Devlet, (Çev. S.Eyüboğlu,M.A.Cimcoz), İstanbul, Remzi Kitabevi.
Gik, J. (1983), Schach und Mathematik, Berlin, Verlag Mır.
Goleman, D. (1998), Duygusal Zekâ (Çev. B.S. Yücel), İstanbul, Varlık Yayınları, 8. Baskı
Hartson,W.R., Wason, P.C., (1983), The Psychology of Chess, London, Batsford
Köknel, Ö., (1998), Zorlanan İnsan, İstanbul, Altın Kitaplar.
Krogius N. (1986), Psychologie im Schach, Berlin, Sportverlag.
MEB, (1991), Üstün Yetenekli Çocuklar ve Eğitimleri Ön Raporu, Ankara, 1. Özel Eğitim Konseyi, MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi Yayını
Dostları ilə paylaş: |