- Elimizde birkaç önerge var. Sürenin 5 dakika ile sınırlanması, şimdi arkadaşlarım .......... gösterirlerse bunu gündeme getirmeyeceğiz. Saat 2.30 genel kurulumuz saat 17’de bitecek. Lütfen müdahaleye gerek olmadan değerlendirelim. Sayın Ahmet Topuz.
- Sayın odalar birliği başkanım, sayın divan, değerli arkadaşlarım. Ben burada herhangi bir grup adına, herhangi bir topluluk adına konuşmayacağım. Fert olarak, bir meslek mensubu olarak görüşlerimi açıklamaya çalışacağım. Zaten prensip olarak ben, kanun koyucunun meslek mensuplarını renkli bohçaya çevirmesi, yani 3. sınıf statüye ayırarak, yok serbest muhasebeci yok serbest muhasebeci mali müşavir yok yeminli mali müşavir gibi bir takım ayrımlara tabi tutarak 57 yıl mücadelesi verilen yasanın bu şekilde çıkarılmasına karşıyım zaten. Ancak ne hazindir ki meslek yasamız yasalaştığı günden beri içimizde de bir takım gruplaşmalar söz konusu. Tabii demokrasinin gereğidir. Benden iki önce konuşan değerli bir ağabeyimiz dedi ki ben bir dergi çıkaracağım, defterde tutmuyorum ve şu şu sebeplerle göndereceğim, dedi. Şahsi herhangi bir şeyim yok kendisini de tanımıyorum. Ancak konuşmama girebilmek için bana güzel bir kolaylık sağladı. Ben kendisine şöyle bir soru soruyorum, peki defter tutmadığınıza göre, bu işi yapmadığınıza göre, değirmenin suyu nereden dönecek de dergi çıkaracaksınız, yoksa biraz sonra anlatacağım olayda olduğu gibi odamızdan herhangi bir kaynak transferi mi söz konusu olacak? Yönetim kurulu başkanımız ve yönetim kurulu üyelerimiz alınmasınlar, şahıslarıyla ilgili bir olay değil. Ancak buradan temsilciliklere doğru gideceğim, ilçe temsilcilerinin yönetim kurulu başkan ve üyelerini yanlış bilgilendirmelerinden dolayı odanın bazı taraflı davranışları veya taraflı gibi görünen davranışları gündeme getireceğim ve bu aşamada eğer takdir ederlerse ben kendilerine acizane bir kardeşleri olarak yol göstermiş olacağım. Şu 3 numaralı bülten hepinize geldi, aylık yayın organı hepinize geldi. Bu yayın organının 21. sayfasında açık mektup başlığıyla yayınlanan bir yazı var. Tabii şimdi divan başkanı müdahale edecek, ama ben genel kurulumuzun takdirine bırakıyorum şu ana kadar yapılan konuşmalara benzemeyen bir konuşma yapmaya çalışıyorum, bir yarayı deşmek istiyorum, 5 dakika belki uzatabilirim. Şimdi bakın bu yazıda bizler Kartal Sultanbeyli beldesinde serbest muhasebecilik yapmaktayız. Bu yazıyı yazan arkadaşlarımız da Yüksel Çalışkan, Emin Erdem. Az önceki ağabeyimiz de çıktı buraya dedi ki; işte sosyal yardımlar üyelere sosyal yardımlar şu gelir gider tablosunda görünen 13 milyon sanıyorum bir arkadaşımızın bürosu yanmış yardım yapılmış şeklinde söyledi, doğrudur. Ancak bakınız bizim oda yönetim kurulu başkanımızın ne güzel yine bakın bu aylık yayın organında dergide bir başlığı var diyor ki; yetkisiz çalışanlar önlenmedikçe muhasebe mesleği saygın olamaz. Katılıyoruz. Ancak diyoruz ki 28 Şubat günü düzeltiyorum 3 Mart günü bürosunda yangın çıkan bu arkadaşlarımız Yüksel Çalışkan, Emin Erdem acaba 3 Mart günü yetki belgelerini almış serbest muhasebeciler miydiler? Not alsınlar araştırsınlar. Müracaatlarını yapmıştır bir tanesi Emin Erdem müracaatını yapmıştır, Yüksel Çalışkan’ın bu bile yoktur. Buradan hareketle kişilerle bir şeyimiz yok ancak buradan hareketle önümüze gelen gelir gider tablosundaki gider kalemlerinin ne gibi yolarla ne gibi şekilde harcandığı konusunda kafamda tereddüt uyandığı için şuan karşınızdayım. Bakın temsilciliklere geliyorum ben yine Arıkan Beye Yahya Arıkan beye şunu öneriyorum İstanbul serbest muhasebeci mali müşavirler oda başkanımız olarak sizler üst yöneticilersiniz, biz meslek mensuplarının İstanbul çerçevesi içinde. Fakat yanınızda veya sizin bizlere yaklaşmanızı kolaylaştırmak amacıyla yasada olmayan şekilde oluşturduğunuz bu temsilcilikleri veya temsilcileri seçerken lütfen bu kadar kişinin huzurunda söylüyorum, biraz dikkatli olun. Diyorum ki değerli arkadaşlarım, Kartal temsilcisi sayın Tevfik Yılmaz önderliğinde ne yapılıyor? Kartal temsilcisi sayın Tevfik Yılmaz Sultanbeyli’ye denetleme amacıyla geldiği zaman önce Erkan Şanlıtürk’ün muhasebe bürosuna gidiyor ve bakın kasıtlı şekilde Erkan Şanlıtürk’ün bürosuna gidiyor. Ondan sonra da belli kişilerin, yani Emin Erdem’in gösterdiği bir takım kişileri denetlemek amacıyla geliyor değerli arkadaşlarım. Bu ne biçim denetim, bu ne biçim temsilcilik. Netice itibarıyla bizler o Sultanbeyli denetiminden sonra, bizler, Mehmet Salış ve ben Ahmet Tapu, Emin Erdem’in muhasebe bürosundaki bu yangın olayında, bakın burayı okumak istiyorum. 28 Şubat günü Kartal’dan gelen temsilci yardımcısı arkadaşlarla birlikte denetlemelerde bulunduk. Bu arkadaşlarımız adına bölgemizde izin belgesi olmadan muhasebecilik yapan veya merkezleri başka yerde olup şubeleri ehliyetsiz kişilere bırakan 3568 sayılı yasaya uymayanlar hakkındaki tespitlerimizi ilettik. 3 Mart günü büromuza geldiğimizde kapının kırılmış, bilgisayar, yazıcı ve 91 yılına ait defterlerimizin alınmış, masalarımızın karıştırılmış olduğunu gördük ve bakın daha sonra bu vatandaş alınmış çalınmış falan derken 3 gün 4 gün sonra çatı katına çıkıyor, çatı katında bulunan yanmış vaziyette bulunuyor ve bu meslek mensuplarından da gerek Sultanbeyli’de gerek Kartal içinde bulunan meslek mensuplarından da 2 kişi zan altında kalıyor. Hal böyle iken, bir temsilci bu olayı oda yönetimine sözlü olarak iletmesini istememize rağmen, bu olay oda yönetimine iletilmiyor tek taraflı olarak da Emin Erdem kardeşimize odaca, bizim sizin paralarınızca 13 milyon yardım yapılıyor. Güzel bir olay tabii, meslekte hem birisinin böyle bir yardıma kavuşması güzel bir olay. Ancak değerli arkadaşlarım temsilcilerin bilgilendirilmesinin düzgün olması ve bakınız biz üniversite bitireceğiz yıllarca bu işi yapacağız ve hayatımızda ilk kez karakola gideceğiz, bu yüzden parmak izlerimiz alınacak, mahkemelere çıkacağız oda yönetiminin bundan haberi olmayacak, diğer tarafa yardım yapılacak. Bu adalet midir? İşte bu gelir gider tablosu takdirini size bırakıyorum ve diyorum ki Mehmet Salış arkadaşım ve ben kendimizden emin olarak biz sadece temsilciye bu işi söylemekle yetindik. Ama şu anda elimizde de mahkemenin temyiz kararı var, beraat kararı veya takipsizlik kararı var. İşte buyurun huzurlarınıza getirdim. Bu karardan sonra dahi bu vatandaşlar gelip özür dileme gereği duymadılar. Kararın tarihini okuyorum 5.4.1991. Şimdi mahkeme bu kararı verdiğine göre, biz de diyoruz ki ne malum senin yapmadığın ve az önce konuşan amcayla diyoruz ki veya dergi çıkarırken üzülme amcacığım sen, senin yapacağın bir şey var bürondaki malzemeleri üst kata çıkar yak, nasıl olsa oda sana yardımcı olacak. Hepinize saygılar sunuyorum.
-Sayın başkan lütfen iki kelime. Değerli arkadaşlar arkadaşımın sorusunu samimi karşılıyorum. Evet ben yakın tarihte odadan istifa ettim, defterleri de bıraktım. Dergi de çıkartacağım, bir katip hakkında .......... başladım ve buna rağmen hala kapıma geleceğim senden alacağım dergi parasını. Bunu da böyle bil.
- Sayın arkadaşlar Sayın Kadir Bilgi.
-Evet dostlar, bu güzel konuşmalardan sonra ben şanssız durumdayım. Bakalım divan biraz zaman verirse, bana katkıda bulunursa bazı mesajlar ben sizlere iletmeye çalışırım.
-Arkadaşlar sessizliğe davet ediyorum.
-Evet değerli divan başkanı üyeleri, basının değerli temsilcisi. Çoğul kullanmıyorum çünkü bir tane görebiliyorum ve serbest muhasebeci mali müşavirler odamızın çok değerli saygıdeğer arkadaşlarım. Hepinizi önce saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Odamızın organlarında görev yapan meslektaşlarımıza yaptıkları çalışmaları değerlendirerek eleştiri, öneri hak ettikleri yerlerde de teşekkürlerimi sunmaya çalışacağım.
Mesleğin içinde mesleğin ve meslektaşlarımızın sıkıntılarına şahit olan birisi olarak ........... her aktivitelerinde amaçladıkları her olumlu davranışlarında acizane katkıda bulunmaya çalıştık. Geline sonuç ise ya anlatamadığımız ya da anlayamadıklarını gösteriyor. Onların büyük vaatlerini sıralayıp uygulamalarının vaatlerinden uzaklığını hiç anlatmayacağım. Çünkü onlar belgeli ......... ........ vardı, benim arşivimde de var, sizinkilerin de de var, kendilerinde mutlaka var, bu noktada onları açıp tekrar tekrar okumalarını öneriyorum. İlk olmanın çok şerefli olduğunu ama bir o kadar da zorluklar taşıdığını hepiniz kısa zamanda yılların zorlaştırdığı sorunların çözülmeyeceğini de biliyorum. Ancak bu sorunlardaki önceliklerin ve çözümleri için atılan adımların yönü ve şekline gelince ben hayrete düşüyorum. Kaş yapacağım derken göz çıkarmaları ve bizler kabalıklar, zorbalıklarla mesleğin sorunlarının kaynağı sadece meslek mensuplarıymışçasına meslektaşların onurunu kırıcı davranışları affedecek değilim. Bunları söylerken samimi olarak ifade edeyim sıkıntı çekiyorum. Çünkü biraz sonra cevap verirken değil arkadaşlarım ustamın elinden gelen budur derse ben ne yapacağım diye de merak ediyorum. Dünyanın 3. büyük odası olması ile hepimizin gururlandığı odamızın yöneticileri bu üçüncülük atmosferini yeterince kullanamadılar. Ücret tarifelerimizin hazırlanmasında ilgili meslek kuruluşları ile görüşmeler yapıp taleplerimizin nedenlerini anlatıp ikna etmediler, edemediler. Ben yaparım olur, dediler. Ama gördük ki olmadı. Kabadayılık sonucu bu kelimeler bana yakışmıyor, bu genel kurula hiç yakışmıyor. Ama sadece bir şeyi anlatmak için bu kelimeleri kullanmak zorunda kalıyorum, hoşgörünüze sığınıyorum. Özellikle sayın divan şahsınıza. Evet bu tutumlar sonucu sadece kendine değil bütün meslek mensupları Sosyal Güvenlik Bakanı’nın da bulunduğu İstanbul’da İstanbul Esnaf Birlikleri Konfederasyonu’nun 173 dernek başkanının bulunduğu başkanlar meclisinde basına yansıdı: muhasebeciler bizi soyuyor. Bu belki hiç kimseye değilse bile bana sayelerinde vurulmuş bir şamardır. Bu hakarete cevap vermediler. Yanlış üslupları ve tehditleri ile bize çaldıkları bu karayı silmek için ben hiçbir gayret göremedim. Ama bu deney onlara yetmedi ki, 2.5 ay sonra bütün meslek mensuplarını zan altında bırakan, ne olduğu belirsiz, ama adını onların denetim koyduğu, 9 Mayıs günkü toplum ve basına yansıyan sözlerinde meslektaşlara bana göre bizzat kara çaldılar. Muhasebecilere yıldırım baskın ne demek? Belgesiz ya da korsan muhasebecilere yıldırım baskın demek hiç mi aklınıza gelmedi? Eksikliklerin giderilmesinin yolları bu mu olmalıydı? Siz kimde gördünüz, kimden öğrendiniz peşinen üyesini suçlu saymayı, basını da peşine takarak seçim öncesi dönemlerde flaş olmak arzusu ile üyelerini de zan altında bırakmayı? Sıkılmadan 3 gün sonra size gelmiş olduğunu zannettiğim o denetimden iyi not almışım ve altında da sayın başkanımın imzasını görüyorum. 5 kişilik yönetim kurulumuzun sayı azlığı ile ilçe temsilciliği kurullarını devreye sokmanız çok iyi oldu, dün de söylendi bugün de söylendi. Ama biraz önce konuşan arkadaşım çok somut örnekler verdi. Orada da görüldüğü gibi bence bu konuda çizmeden yukarı çıkıldı. Size kim veya hangi yasa teftiş ekibi, teftiş kurulu, teftişçi, denetimci sıfatlarını verdi? Bu acemilikleriniz veya bilinçli kişisel ego tatminlerinizle biliniz ki mesleğe, meslek mensubuna iş sahiplerinin ve kamuoyunun kuşkulu bakışlarını sardınız. Mükellef soruyor? Mesleğimizle ilgisi olmayan başka mesleklerin mensubu dostlarım telefon açıp bana soruyor, ne oldu bir şey mi var? Yok, hayrola? Falan gazetenin falan sayfasını aç da gör. Açıyorum o gazeteden bende de var ve görüyorum üzülüyorum. Mükellefim soruyor, muhasebecilere yıldırım baskın yapılmış hayrola bir şey mi var, yarın da bizlere mi yapılacak? Biz sırayı savdık, yarın da size gelecek dedim. Ama işte burasını ben kendimi savunmayı unutup, sizin hatanızı hem de gazetede çıkan açık beyanatınıza rağmen örtmeye çalıştım. Ama biliniz ki o anlarda mideme kramplar girdi. Bilirsiniz çok katlı binalar inşa edilirken taşların ve tuğlaların arasına harç konur bu bazen beton, olmadığı yerde de çamur konur taşların birbirine bağlanmasını sağlamak için. Ne acemi ustaymışsınız ki çamur bile kullanmadan taşları üst üste koyuyorsunuz. Ama sen ustasın, kenardasın görmüyorsun taşlar bir anda boşalıyor, ben meslek mensubu o taşların altında kalıyorum. İşte bu beyanatların altında kalan benim.
- Sayın konuşmacı toparlar mısınız lütfen.
- Haklısınız, sona kalan dona kalır. Ben izninizle gayret etmeye çalışayım. Konu başlıklarına girerek sayın divanı güç duruma sokmak istemiyorum. Arkadaşlar biraz önce söyledi ama bende bir başka biçimde söyleyeyim. Ücret sözleşmelerimiz 750 liradan bize gönderildi veya gelin alın denildi gidip aldık. 750 liradan ödedik. Çok geçmeden 400 lira dediler. Ben şimdi soruyorum 400 liraya verildiği zaman 350 lira odam zarar mı etti ? Kalemlerde görmedim. Yok 400 liraya verilme durumu var idiyse, bu neden 750 liraya pazarlandı? Eminim cevap vereceklerdir. Peki ücret sözleşmesi deyince bir şey aklıma geliyor. Benim amacım nitelikli kişiler üzerinde durmak değil ama bazen de örnek vermeden mümkün değil derdimizi anlatabilmek. Mali müşavirler muhasebeciler birliğinin üyeleri burada çoğunluktadır. O derneğin üyeleri olmayan saygıdeğer arkadaşlarım da bilirler, İstanbul’da 18 şubesi var. Bu 18 şubeden bir tanesi de Beyoğlu şubesi. Bizim gözbebeğimiz çok sevdiğimiz aktifliği ile de gurur duyduğumuz bir şubemiz. Yönetim kurulu başkanımız da o şubenin üyesidir. Sözleşmeler veriliyor. Sözleşme kime verilir? Meslek mensubuna verilir. İyi ama sözleşme Beyoğlu şubesine verilir. Kaç liradan? 400 liradan. Beyoğlu şubesi dernektir, güzel yararlı faaliyetler yapabilmek için buradan gelir getirmeyi amaçlar ve 500 liradan da üyeye verir. Peki bu neden 400 liraya Eminönü’nde Kadir Çingi alacak 500 liraya Yahya Arıkan Beyoğlu’nda alacak. Yahya Arıkan ile Kadir Çingi oturur bir gün görüşür bu da ortaya çıkar. Bunun zannı altında benim odam kalır, benim sevgili yönetici arkadaşlarım kalır.
Değerli arkadaşlar, yönetime gelindiği günlerde size bir şey söyledik. Ne olur dedik, yalvardık. Elinizde belli bir mali kaynak var, iyi değerlendirin. Sakın ha sakın kiralık yer tutmayın mülk alın. Az önce duydum sayın başkan faaliyet raporunu okurken çok sevindirici bir mesaj verdi. Milli Emlak’tan arsamız alınmış, yarınlarda toplantı salonları, eğlence merkezleri, spor tesisleri olan bir künyeye kavuşacağız. Ancak biz o paranın bankada enflasyon karşısında yenilmesini önleseydik, o güne kadar bu binayı biz kullansaydık, bugün dolarlarla kira ödeyip bu milletin alın terini çarçur etmeseydik, zannederim ki daha doğru olurdu. Bunu da biz söylemiştik.
Ben bir de yöneticilerimin odalar birliği seçimindeki tavırlarını huzurunuza getirmek istiyorum. Ben eğer yanlış bilmiyorsam İstanbul odasının İstanbul’da bir meslektaş olan Kadir Çingi odalar birliğinin delegesi. Yönetim kurulu üyeleri de seçilmiş olmaları nedeniyle delegedir. İstanbul’da benim başkanımdı. Ama odalar birliği seçiminde Ali ile Veli’nin bu noktada delege olmak sıfatı bakımından bir fark yoktur. Ama gördük ki çok görkemli farklılıklar sergilendi. Bu noktada bir şey söyleyeyim kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum. Ben üç kişi bir odada kaldım, şikayetçi değilim, çok güzel bir otel. Sayın başkanım da o otelden bir daireyi tuttular ve inanıyorum ki kendileri o dairenin bedelini ödemişlerdir. Çünkü Kadir Çingi ile burada bir ayrıcalık yapmak ona yakışmaz. Ben onu böyle kabul ediyorum.
- Toparlayın lütfen.
- Raporlarını denetim kurulu raporlarını atladım bir iki sayfayı geçtim, pardon.
- Sırada 8. konuşmacı var. Herhangi bir şekilde zorlanmıyoruz, arkadaşlarımız oradan müdahale etmesinler.
-Teşekkür ediyor ve devam ediyorum.
- Lütfen toparlayın.
- Değerli arkadaşlarım değinmek istediğim konulara giremedim ama biraz çok hassas olduğum bir konu var onu söylemeden gidemeyeceğim. Değerli yöneticilerim bugün yöneticim belki yarında yöneticim olarak kalacak olan sevgili arkadaşlarım. Bir konuyu lütfen iyice tetkik etmeden bu kitlenin önüne çıkarmayınız. Bana gönderdiğiniz, hepimize gönderdiğiniz 10 sayılı 91 Mayıs bülteninin 3. sayfasında sosyal sigortalar kurumu Adapazarı meslek örgütüne gönderdiğiniz cevabi yazıda şunu görüyorum. Birlikte okuyalım, birlikte tartışalım yardımlaşalım. Bu yazıyı yazanların 3568’den haberleri yok. Çünkü 3568 yazıda meslek mensubunu sözleşmeli yani yalnız iş saatiyle çalışabileceğinden ve Sosyal Sigortalar Kurumu’na prim ödeyebileceğinden bahsediyor. Böyle 3568 ... buna ... değil biliyorsunuz. Burada bir isteğe bağlı olayı var, o tartışılır. Onun bazı haklı yönleri var. Onun da gereğini beraberce tespit ederiz ve üyelerimize onu bildiririz. Ama bu biçimde hareket eden birçoklarınızın yarınlarda başı yanarsa, benim emekliliğimi 3 sene, sonradan 13 sene sonraya atarsanız, ben bir gün gelir belki bu salonda olmaz ama sizin yazıhanenize gider hesabını sorabilirim. Bu türlü yanlışa da sevk edeceğine eminim. Sonuç olarak birkaç başlıkla eleştirmek de lazım biz onları da yapmak durumundayız.
1- Meslek yönetmeliklerinin değişikliğini beklemektedir meslektaşlarım. Türkiye’nin en büyük odası olduğumuza göre odalar birliğinin bu yönde çalışmasını sağlamalısınız.
2- Meslek mensubunun muhatabı olan tacir, sanayici, esnaf, sanatkar birliğinin yöneticileriyle diyaloga oturarak, hep benim sorumluluklarımdan değil, onların sorumluluklarından. Ben devlete sorumluyum, topluma sorumluyum, iş sahibine sorumluyum, meslektaşa sorumluyum. Tamam güzel ben taşırım onu, bana da bu yakışır zaten. Ama insan önce karşı taraftakinin de sorumluluklarından birkaçını bu güne kadar ona öyle ben sözleşme yaparken, ben ücret alırken, ben hizmet ifa ederken bana birazcık böyle yardımcı ol arkadaşım.
3- Siyasi parti ayrımı yapmadan bütün siyasi parti gruplarıyla görüşerek kulis yapınız demiyorum. 3568 sayılı yasayı eksiklikleri raporlayın, gönderin bilsinler. Yarın meclis gündemindeki değişiklikleri A partisi getirir, B partisinin haberi olmaz, A getirdi diye reddeder. Türkiye’nin parlamentosunda bunları hep görüyoruz.
4- TRT ve basınla çok iyi ilişkilere girerek işte 3568’i bu noktada tüm toplum kesimlerine anlatılmasını sağlar. Üniversitelerle iş birliği yapmalı, yarınlarda bu mesleğe giriş olmayacak çok zor olacak bu sınav yönetmeliğine, staj yönetmeliğine. Eğer okullarda ders programları 3568'in sınav sorularıyla bağlantılık kurulamazsa oradan yetişecek delikanlılar buna göre yetişemezse yarınlarda mesleğe giren olmayacaktır. Sınavla bu mesleğe giren dahi kelalaka kalacaktır.
5- Meslektaşlarımız sosyal güvenlik açısından gerçekten mağdur durumdadırlar. Evet, Türkiye’de özellikle 12 Eylül’den sonra ... ile ... çıkmıştır, çıkıyor Türkiye’de. 3568’i tabii ki düşünemediler beyler, birileri. Şu anda şöyle olan, şöyle devam edebilir diyebilirdi, koruyabilirdi. Onlar koruyamadılar ama biz bunu kurtarmak zorundayız, bu konuda çalışmalar yapmalıyız arkadaşlar. Korsan muhasebecilerle öylesine ilgilenin ki çoluk çocuğumuzun rızkını onlara yedirmeyin, gerçek meslek mensubunun saygın bir şekilde bu işi yapabilmesinin görünen o ki başta ilk engellerinden biri budur. O zaman bunu da ben altını çizerek sizlere arz ediyorum. İşte bu saymış olduğum önerilerin yerine getirilmesinde üyeniz olarak hepimize düşen görevlerde yazılı, sözlü, orada, burada, resmi, gayri resmi her şeye hazırız. Bu boşa söylenmiş, bir slogan lafı değildir. Bu bir taahhüttür. Ama derseniz ki sen kim oluyorsun da ben senden akıl alacağım. O zaman elbette ki benim aktaracağım bir şey olmaz. Sen de bu akılla yaparsın. Geceni gündüzüne katarsın, çoluğundan çocuğundan mahrum kalırsın, bürona ayda bir uğrayamazsın. Ama işte bütün onun sonucunda bu kadar laf işitirsin. Efendim saygılarımı sunarım.
-Sayın konuşmacıya teşekkür ediyoruz efendim. Sevgili arkadaşlar aramızda Odalar Birliği yönetim kurulu üyesi sayın Aslan Başer Kafaoğlu bulunmakta. Hoş geldiniz efendim.
- Sayın Sabri Tömer. Arkadaşlar divan sizin oylarınızla oluşturuldu, demokratik bir tarzda oluşturuldu. Başından beri söylediğimiz, sizlerle beraber götüreceğiz davranışını sürdürüyoruz. Arkadaşlarımız özellikle 15-20 dakika konuşuyorlar müdahale etmiyoruz. Fakat bir süreden sonra müdahale etmek durumunda kalıyoruz toparlamak için. Bu nedenle arkadaşlarımız daha özen göstersinler toplantının saati geçiyor lütfen.
- Sayın divan, değerli yöneticilerim, saygıdeğer meslektaşlarım. Bir yaşına giren odamızın genel kurulunda Sabri Tömer’in konuşmaması olmazdı. Biz yıllar önce bu kalabalıkları tahmin etmiştik görmüştük. Bunun için arkadaşlarımızla Anadolu’yu karış karış dolaştık, bir şey üretmeye çalıştık. Yaptık sanıyorum. Ancak bugün üzülerek hep üzülerek söylüyoruz, ben teşekkür etmeyi fazla sevmiyorum. Talep ettiler, istediler. Buyurun, görev sizin dedik, görevlerini yaptılar. Çalışma raporu ve bütçe hakkında konuşacağım. Kısa geçeceğim zamanı iyi kullanabilmek için. Odada mevzuat komisyonu başkanıyım, mevzuatla ilgili çalışmalar yapıyorum. Ama ben burada rahatlıkla söylüyorum hiç birinizin mevzuatla ilgili sorunu yok. Ben bunu biliyorum, çünkü bana hiçbir şey gelmedi. Biz bir şeyler üretmeye çalışıyoruz ve üzülerek görüyorum ve kulağımıza fısıltı gazetesinin getirmiş olduğu şeylere dayanaraktan söylüyorum, bazı komisyon üyelerimizce yeterli üretkenlikte bulunamamışlardır ifadesi var. Hani yarası olan gocunur diyorlar, benim biraz yaram var da onu anlatacağım. Yepyeni 1 yaşında değil bu çocuk, bir gerçeği vurgulamamız lazım. 1991’den 1976’yı çıkarırsanız gerçek yaşını bulursunuz. Oda idare amiri mevzuat komisyonu gibi başlangıç yaparsa, açılan telefonlara mevzuatla ilgili sorunlara cevap verirse, eğitim komisyonu başkanı eğitim meslek komisyonu başkanı üyelerine meslektaşlarımıza eğitim vermek amacıyla toplantılar düzenlerken mevzuat komisyonuna haber vermezken ve mevzuat komisyonundan herhangi bir kişiyi o kürsüye herhangi bir kişiyi o kürsüye oturtmazsa ve oda yöneticileri de buna müdahale etmezse dergi hazırlanırken açılan ankete ilk cevap veren kişi bendim. Dedim ki; ben geçmişte Muhasebe Dünyası’nın yazı işleri müdürlüğünü yaptım 20 sayı çıktı ve Türkiye’ye dağıldı. Hala devam ediyor. Ama kimse demedi, biz dergi çıkarıyoruz, sizin bir tecrübeniz vardır siz daha önce de bu işleri yaptınız bize yardımcı olur musunuz, demediler. Bırakın onları yazı komisyonuna bile almadılar bizi. Sonra da meslektaşlarımıza işte mevzuatla ilgili bir şeyler yazmayalım, işte genel konularda şey. Hayır, bizim meslektaşımızın buna ihtiyacı yok. Ben çok iyi biliyorum meslektaşımızın neye ihtiyacı olduğunu ve benden önceki konuşmacılarımız tek tek söylediler. Bülten hazırlanırken, biraz önce Kadir arkadaşım söyledi. Tüm meslektaşlarımızı ilgilendiren mevzuatla ilgili yanlış hazırlanmış, ben Kadir arkadaşıma katılmıyorum. 3568 yok değil, var. Var da ifadeye bakınız, dikkatinizi çekiyorum her ne kadar 13 Haziran 1989 tarihinde yürürlüğe giren 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Yasası var ise de kafasına göre takılsın, her önüne gelen bir parmak atsın, ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Olmaz böyle şey ve böyle şey olmayacağı gibi, bu bülten de yayınlanmaz. Bültenin hazırlanış tarihi, bakınız 1991. İkinci toplantıyı yaptık ve 5 Nisan’da yaptık bu toplantıyı. Bize sorulması gerekirdi, ama sorulmadı. Onlar yönetimin hataları, meslektaşlarımızın hatası yok mu? 8 bin üyemiz var diyoruz, 600 kişi katılıyor, yüzde 5 diyoruz. Aslında muhasebecinin bir özü var. Geçmişten gelen dört duvar arasında yalnız kalmış, hep kendi çözmeye çalışmış, sorunları hep de yanlış yapmış ve korkusundan, çok açık söylüyorum korkusundan bir meslektaşına dahi soramamış yaptığı yanlışı düzeltebilmek için. Hep ben bilirim, hep ben doğru yaparım, hep ben iyi yaparım. Arkadaşlar mevzuatı karıştıranlar varsa bile, mevzuatı düzeltemeyenler de bizleriz. Binlerce sorunumuz var ben biliyorum mevzuatla ilgili, lütfedip bir yazı ile odanıza başvurmuyorsunuz ve mevzuat komisyonu kendisi üretmeye çalışıyor. Acaba işte işletme sahiplerinin binek otolarının giderlerinin yüzde 50’sinin ticari gelirlerinde gider olarak indirebiliyorlar da serbest meslek mensupları özel binek otolarının giderlerini niye indiremiyorlar gibi kendimizce meslektaşa yönelik çalışmalar yapmaya çalışıyoruz. Yine devam edelim, biraz önce sayın grubumun başkanı Sabri Sümer arkadaşım bir şey atladı. Bize örnek iki tane bilanço gösterdi, çok açık ve şeffaf olduğunu söyledi. Kendisi odaların ve dernek federasyonunun ve şunu söylemedi, belki atladı, biziz arkadaşlar. Önemli olan burada hazırlamak istiyor musunuz istemiyor musunuz? Bir bilanço hazırlanıyor, bankalar hesabı 212 milyon. Benim bildiğim bu 212 milyon lira, bugünkü paranın enflasyonun % 100’lere vardığı, faizlerin % 76’ya ulaştığı bir ortamda açık hesapta durmaz. Şu kadarı vadeli hesaptadır şu bankada, şu kadarı bilmem ne hesaptadır. Ben 86’dan beri bilgisayar kullanıyorum bu işler bilgisayarla yapılıyor. 30 Nisan baz alınıyor, bunun detayı buraya yazılmalıydı. Biz muhasebeciyiz, biz müşaviriz. Bu nasıl bilanço, yani bu bir herhangi birisinin bilançosu gibi, ben hiçbir şey anlamadım. Anladım da anlamadım. İşime gelmiyor, çünkü detay yok burada. Efendim dediler işte şey dağıtacağız tarife gönderdiler bize, 50 bin lira borç kaydettik. Çarpıyorsunuz 50 milyon, bakıyorsunuz aktifte, alacakta böyle bir borç yok. Demek ki blöf yapmışlar, bizim borcumuza falan kaydetmemişler bunu. Yine bakıyorum detaya girmeyeceğim arkadaşlarım kalem kalem söylediler. Bir de şeye takıldım burada, bir muhasebeci olarak banka faiz gelirleri 73 milyon. Rakama bakıyorum müteşebbis heyetten 810 milyon devralınmış, şu anda mevcut 790 milyon varmış. Yani hemen hemen 800 milyon lira civarında bir para sürekli sirküle ediliyor, duruyor harcanamamış. Yanlış mı şey yapıyorum? 73 milyon faiz rakamı, çok komik bir rakam çıkıyor 1 yılda. Buraya dikkatinizi çekiyorum. Para eğer açık hesapta duruyorsa yazık oluyor.
Yine 30 Nisan 91’de kesiliyor hesap. Ben mevzuat komisyonu başkanı olarak toplantıdan önce diyorum ki, bilanço çıktıysa bir göreyim. Belki bir şeyler söyleriz, uyarırım, bir şeyler ekleriz falan. Maalesef biraz önce arkadaşımız söyledi, geçtiğimiz Salı gününe kadar genel kuruldan haberi yokmuş. Bu da eleştirilecek önemli bir konu. Biz böyle yapacağız, böyle edeceğiz, işte dünyanın 2. büyük odası olacağız. Bunlar hep caklı caklı şeyler ve bir de tutacağız Türkiye’ye örnek olacağız. Mümkün değil. Vatandaş tabelasına uydurmuş, Ahmet ne muhasebe çanak çömlek serbest muhasebeci mali müşavir. Ya yasayı okumayı bilmiyoruz ya kanunu bilmiyoruz ya da yapmak istemiyoruz. Yani bu meslekte çalışanların bir şeyi iyi bilmesi lazım, bu meslektaşın da saygısı yok bu mesleğe. Kendimiz de biraz suçlayalım. Yani tabelanı değiştiriyorsun yasa açık söylüyor avukat avukat yazar diyor, serbest muhasebeci isen serbest muhasebeci, yeminliysen yeminli, yoksa mali müşavir yazacaksın diyor. Vatandaş hala eski unvanını, mutsuz muhasebe ismini ve unvanını yazıyor. Sonra da hoşlanmıyoruz, denetimlerden hoşlanmıyoruz. Bir meslek kuruluşu olarak polisiye tedbirlerle herhangi bir şey yapılamayacağını söylüyoruz, vergi alınamayacağını söylüyoruz. Öbür tarafta bu örnekleri görüyoruz. Bakın üçünü de koyuyorum ortaya, bu örnekleri ve denetim yapıldığı zaman denetleyenlere de kızıyoruz. Denetimlere rağmen yapılamıyor bunlar. Çünkü 3568 çıktığı zaman, ben hep söylüyorum, tekrar söyleyeceğim birilerinin hoşuna gitmeyecek. O sarı ve yeşil renkli belgeler var ya o hep hak edenlere verilmedi ve bu hak edemeyenleri ruhsatlı olmasına rağmen dikkatinizi çekiyorum. Hak etmeyenleri ve ben ruhsatlı yetkisiz kelimesini kabul etmiyorum. Korsan muhasebecileri içimizden atmadıktan sonra, temizlemedikten sonra, bu mesleğin Türkiye’de, İstanbul’da layık olduğu yere geleceğine de inanmıyorum. Teşekkür ediyorum.
Dostları ilə paylaş: |