Yayın No: 505 Bu kitabın baskısından 5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hükümleri gereğince alıntı yapılamaz, fotokopi yöntemiyle çoğaltılamaz, resim, şekil, şema, grafik vb ler yazarın izni olmadan kopya edilemez



Yüklə 373,53 Kb.
səhifə2/6
tarix26.10.2017
ölçüsü373,53 Kb.
#14710
1   2   3   4   5   6

2.a Cülûs ve Seferler


Yavuz Sultan Selim’in Edirne yolunda Çorlu yakınlarındaki Sırt köyü menzilinde vefat etmesi üzerine Manisa’da vali olan Şehzâde Süleyman’a İstanbul’a gelip tahta oturması için haber gönderildi. İstanbul’a gelen genç Şehzâde 17 Şevval 926 (30 Eylül 1520) tarihinde tahta çıktı. 40

Genç pâdişahın tahta geçtikten sonra gerçekleştirdiği ilk icraatı, Memluk Sultanı Melik Eşref Kayıtbay’ın azadlı kölelerinden ve Sultan Gavri ve Sultan Tomanbay’ın nüfuzlu beylerinden olup, Yavuz’un Mısır’ı ele geçirmesinden sonra Osmanlı’ya iltica ederek Hayır Bey’in aracılığıyla affedilerek Şam Valiliği’ne atanan, ancak; Yavuz Selim’in vefatından sonra isyan edip, Melik Eşref ünvanıyla hemen hükümdarlığını ilan ederek, adına hutbe okutup, para bastırmış olan Canberdi Gazali’nin isyanını bastırmak olmuştur. Gazali; üzerine gönderilen kuvvetlerden Dulkadir Beğ’i Şehsuvaroğlu Ali Beğ ve Halep Valisi Karaca Ahmed Paşa kuvvetleri tarafından mağlup edilerek başı kesilmiştir. (22 Safer 927 / Ocak 1521) 41.

Gazali’nin isyanının bastırılmasında büyük başarı gösteren Şehsuvaroğlu Ali Bey’in bu başarıdan dolayı güç kazanması ve merkezi otoriteye ittatsizlik etmesi üzerine, 1522 senesinde Ali Bey de oğulları ile birlikte öldürülmüş, ve Yavuz Sultan Selim döneminde yarı müstakil bir idare ile kendisine verilmiş olan Dulkadir Beğliği’ne ait Maraş ve Civarı vilayet haline getirilmiştir42.

Saltanatının daha ilk aylarında ortaya çıkan düzensizlikleri bu şekilde bastıran Süleyman, artık yönünü Batıya çevirmiş, babasının ölümle sonuçlanan hastalığı nedeniyle yarıda kalan seferi tamamlamak üzere Macaristan’a doğru yola çıkmıştır.

I. Macaristan Seferi olarak da adlandırılan bu sefer sırasında yol üstünde bulunan Böğürdelen, Zemun, Salankamin kaleleri ele geçirildikten sonra asıl hedef olan Budin’e gidilmekten vazgeçilmiş ve bir aylık bir muhasaradan sonra Belgrad kalesi ele geçirilmiştir. (927 Ramazan / 1521 Ağustos) 43.

Belgrad’dan sonra sıra Rodos adasına gelmişti. Ada jeo-politik konumu itibariyle Osmanlı için önemli bir yere sahipti. Adaya hakim olan şövalyeler Osmanlı – Memluklu savaşlarında Memluklular’a destek vermiş, Bayezid – Cem çekişmesinde kendilerine sığınan Cem Sultan’a kucak açmışlardı. Kısacası Osmanlı’nın düşmanlarına verdikleri desteklerle, Osmanlı’nın gücünü zayıflatıcı rol oynamakta idiler. Ayrıca Adanın Anadolu kıyılarına yakın olmasından dolayı Osmanlı topraklarından deniz yoluyla yapılan ticareti baltalayan korsanlar da burada barındırmakta idi.

Adanın alınmasına karar verildikten sonra sefere ikinci Vezir Çoban Mustafa Paşa tayin edildi. Kurdoğlu Muslihiddin komutasındaki donanma Rodos limanında demirledikten sonra Likya sahillerine gelmiş olan kara kuvvetleri de adaya çıkarıldıktan sonra kuşatma başladı. Muhasaranın beklenenden uzun sürmesi üzerine Sultan Süleyman Vezir Ahmed Paşa’yı ikinci vezirliğe atayarak Çoban Mustafa Paşayı da Rodos serdarı yaptı. Kendisi de Marmaris’ten Kara Mahmud’un Kadırgasiyle Adaya geçti. Uzun süren muhasaranın sonunda dışarıdan gelecek yardımdan ümitlerini kesen şövalyeler teslim olmaya karar verdiler (Aralık 1522) Sefer sonunda şövalyeler Malta adasına gönderilmiş, şövalylelere ait, Anadolu sahillerindeki Bodrum, Tahtalı, Aydos kaleleri ile İstanköy ve Sömbeki adaları Osmanlı topraklarına katıldı 44.

İmparatorluğun sınırları genişledikçe sorunlar da çığ gibi büyüyordu. Hayır Beğ’in ölümü Mısır’da Memluk devletini yeniden canlandırma çabalarını da beraberinde getirmişti. Hayır Beğ’den sonra Mısır’a Vali olarak atanan Çoban Mustafa Paşa, Kahire’ye geldiğinde Çerkesler de Memluk Devletini yeniden ihya hareketi için ayaklanmış bulunuyorlardı. Elebaşıları olan Kansu, Mısırbay ve Budak idam edildi. Ancak isyan yatışmadı. Mustafa Paşa bu isyanla tek başına baş edemeyeceğini anlayınca vergileri düşürdü. Çerkes beğlerine mektuplar yazarak çoğunu asilerin elebaşı İnal’dan ayırarak kendisine bağladı. Arkasından da yalnız kalan İnal’ın üzerine gönderdiği kapıkulu askerleri ile gönüllülerden oluşan kuvvetler tarafından İnal’ı yakalatarak idam ettirdi. Böylece Çerkeslerin isyanı bastırılmış oldu.

Çoban Mustafa Paşa İstanbul’a çağrıldı. Yerine Kasım Paşa görevlendirildiyse de Vezir-i A’zam olmak isteyen ancak Sultan Süleyman’ın Manisa’dan beri arkadaşı olan İbrahim’i Rumeli Beğlerbeği ve Vezir-i A’zam yapması ile hevesi kursağında kalan Ahmed Paşa, Mısır Beğlerbeğiliğine talib olunca Kasım Paşa’nın yerine Mısır’ın yeni valisi olarak 1523 yılında Kahire’ye gönderildi.

Ahmet Paşa Vezir-i a’zam olamamanın verdiği hırs ve kinle Memlukler zamanından kalma kendisi gibi Osmanlı’ya küskün bir gürühu etrafına toplayarak Mısır’da hükümdarlığını ilan etti. Papa’dan ve şövalyelerden yardım istedi. Kahire kalesini ele geçirdi. Sonunda Yavuz Sultan Selim zamanında Kırım’dan gelip Osmanlı hizmetine girmiş olan Kadı-zade Mehmed Beğ ve etrafındaki kuvvetlerle giriştiği mücadelede mağlup oldu ve idam edildi (1524).45

İsyan bastırıldıktan sonra Mısır’da ciddi bir ıslahat hareketi başladı. Bu iş için bizzat vezir-i a’zam İbrahim Paşa maiyetiyle Mısır’a gitti. Nisan 1525’de Kahire’ye gelen İbrahim Paşa sosyal düzenin sağlanması amacı ile reayanın istediği düzenlemeleri gerçekleştirdi. Bu sırada yol üstünde bulunan Dulkadiroğlu zamanından kalma dirlikler de düzenlendi ve böylece Türkmenlerin de gönlü alınarak Anadolu, Mısır ve Orta-Doğu’daki düzen zabt u rabt altına alınmış oldu. Bu şekilde Doğuda düzen sağlandıktan sonra gözler yeniden Batıya çevrildi.

Hristiyan aleminin iki büyük müstahkem kalesi Belgrad ve Rodos düşürülmüş, şimdi gözler Macaristan’a çevrilmişti. Sefere karar verildikten sonra gerçekleştirdiği ıslahatlarla göz dolduran Vezir-i A’zam İbrahim Paşa pâdişahtan önce yola çıktı. Ardından 100 bin kişilik bir kuvvetle 23 Nisan 1526 tarihinde pâdişah harekete geçti. Sefer sırasında yol boyunca Petrovaradin, İyluk ve Özek kaleleri ele geçirildi. Seferi haber alan Macar Kralı II. Lui (Layoş) Paya’ya ve Avrupalı krallara yardım talebinde bulundu. Macar Kralına yardıma gelen Alman, Leh, Çek, İtalyan ve İspanyollardan meydana gelen 70 bin kişilik ordu ile Kral Layoş’a bağlı 60 bin kişilik Macar ordusu 29 Ağustos 1526 Çarşamba günü ikindi vakti Mohaç ovasında karşı karşıya geldi. İki saat süren savaş Osmanlı Ordusunun zaferi ile sonuçlandı. 20 Eylül’de Osmanlı ordusu Budin’e girdi ve bu sefer de böylece tamamlanmış oldu. 46

Macaristan’da krallık tahtına Jan Zapolya “Yanoş Kral”ı oturttuktan sonra İstanbul’a Macaristan Fatihi olarak dönen Sultan Süleyman, bu seferin sonunda Orta Avrupa’daki dengeleri kendi lehine değiştirmiş ve Osmanlı Devleti’nin sınırları Avusturya ve Çekoslovakya’ya kadar uzatmıştır.

Osmanlı Ordusunun Macaristan’dan ayrılmasından sonra Osmanlı’nın desteklediği Jan Zapolya’ya karşı, bir kısım Macar Beyleri Alman İmparatoru V. Şarl’ın kardeşi Bohemya Kralı ve Avusturya Dükü Ferdinand’ı Macar kralı olarak seçtiler. Ferdinand Budin’e saldırdı. Osmanlı’nın himayesindeki Zapolya mağlup olacağını anlayınca kayınpederi Lehistan kralının yanına gitti (1526). Ferdinand da vegi vermek şartıyla Macar kralı olarak tanınması için İstanbul’a elçi gönderdi. Sultan, elçinin ricasını kabul etmeyerek Ferdinand’dan tahtı Zapolya’ya teslim etmesini istedi. Ferdinand’ın bu teklifi kabul etmemesi üzerine 1529 Mayısında 250 bin kişilik bir ordu ile Mohaç ovasında Zapolya ile buluşan Sultan Süleyman Budin’i yarım günlük bir direnişten sonra teslim aldı ve Jan Zapolya’ya yeniden Macar Krallığı tacı giydirildi47.

Budin’den sonra yoluna devam eden Süleyman yol üzerinde bulunan Estergon kalesini de ele geçirdikten sonra Ferdinand’ın bulunduğu Viyana kapılarına dayandı. Bu sefer Osmanlı’nın bir taşla iki kuş vurmasına neden olmuştu. Birincisi Jan Zapolya tahta oturtularak Macaristan toprakları güvence altına alınmış, diğeri de bu sırada Alman İmparatoru Şarlken tarafından köşeye sıkıştırılmış olan Fransuva’ya destek amacıyla Viyana kuşatılmıştı (26 Eylül 1529). Ne var ki muhasara beklenenden uzun sürmüş ve bu sırada bastıran kış ve şartlar Osmanlı’nın aleyhine gelişmeye başlamış olduğu için 14 Ekim 1529’da Viyana muhasarası kaldırılarak Ordu İstanbul’a doğru yola koyuldu48.

Başarısız Viyana Seferinden döndükten sonra Ferdinand Macar Krallığına yeniden talip oldu. Bunun için İstanbul’a gönderdiği ikinci elçiye de red cevabı verilmesi üzerine Budin’i ele geçirmek üzere yeniden harekete geçti. Estergon, Vişegrad ve Vaç kalelerini zapt ettikten sonra Budin’i muhasara etti. 57 günlük kuşatmanın ardından, Bosna Sancakbeği Gazi Hüsrev Beğ ve Semendire Sancak Beği Mehmed Beğ’in üzerine geldiğini duyunca geri çekilmek zorunda kaldı. Ferdinand’ın Budin’i muhasara ettiği haberi İstanbul’a gelir gelmez 25 Nisan 1532’de Macaristan için yeni bir sefer açılmasına karar verildi.

Ordu Macaristan’a geldikten sonra Paşidah Alman Kralı Şarlken üzerine yürümeğe karar verdi Meydan muharebesine çağrılan Şarlken ortaya çıkmadı. Yedi ay süren bu sefer sırasında Göns, Şikloş, Pozaga, Zaçesne, Nemçe ve Podgraud kaleleri ele geçirildi ve Kasım 1532’de İstanbul’a dönüldü49.

1533 Temmuz’unda Ferdinand’la bir anlaşma yapılarak Macaristan’ın bir bölümüne hakim olmasına izin verildi50. Aslında bu anlaşma bir çeşit zorunluluk sonucu ortaya çıkmıştı. Bu zorunluluğu doğuran neden Doğu’da İran Şah Tahmasb’ın Osmanlı’ya bağlı topraklarda ayrılıkçı faaliyetlerini yoğunlaştırmasından dolayı Doğu’ya bir seferin kaçınılmaz hale gelmesi idi. Bu bağlamda Ferdinand’la yapılan anlaşma ile Avrupa’da güvenlik bir derece sağlandıktan sonra, sıra Doğu’ya yapılacak bir sefer ile İran sınırında işleri yoluna koymaya gelmişti.

Tarihlere Irakeyn Seferi olarak geçen Kanuni’nin bu ilk İran Seferi 1533 Eylül’ünde Vezir-i A’zam İbrahim Paşa’nın serdar tayin edilerek İstanbul’dan hareketi ile başladı. İbrahim Paşa kış yaklaşırken Halep’e girdi. Ordu kışı Halep’de geçirdi. Baharla birlikte Musul yoluyla Bağdat’a girmek üzere yola çıkıldı. Ancak kethüdası İskender Çelebi’nin önerisi ile Diyarbakır üzerinden Tebriz’e geçmeğe karar verildi. 13 Temmuz 1534’de Tebriz’e girildi. Şah bu sırada avlanma bahanesiyle Horasan taraflarına gitmişti. İbrahim Paşa’nın erdından 1534 Haziran’ında İran’a doğru yola çıkmış olan pâdişah da 3.5 ay sonra 1534 Eylül’ünde Tebriz’e geldi. Burada bir müddet kalındıktan sonra Karah Derbendi Hemedan ve Kasr-ı Şirin istikametinden Bağdat’a ulaşıldı. Bağdat muhafızı Tekeli Han’ın seferden haberdar olup, önceden kaçması üzerine 1534 Aralık ayında masallar şehri Bağdat ele geçirildi. Bağdat’da 4 ay kalan pâdişah, Şah Tahmasb’ın Tebriz’e döndüğünü haber aldı ve yeniden Tebriz’e doğru yola çıktı. Tebriz’i tekrar ele geçirip Olama Han’a teslim ettikten sonra Halep yoluyla 1536’da İstanbul’a döndü51.

Sefere çıkmak, Sultan Süleyman’ın kaderi haline gelmişti. 1537 yılına gelindiğinde saltanatının 17. yılında 7. seferine çıkıyordu. Doğu’dan dönülünce gözler Batı’ya çevriliyor, güçlü Osmanlı ordusu seferden sefere koşuyordu. Bu sefer hedef Akdeniz’de Venedik Cumhuriyeti idi.İkinci Vezir Lütfi paşa donanmadaki kara ordunsa kumanda etmek üzere, donanma Adriyatik’e doğru yola çıkarıldı. Padişah da karadan Avlonya istikametine harekete geçti. Korfu Adası Lütfi Paşa tarafından kuşatıldı.Bu sırada Adriyatikte bulunan Osmanlı donanmasından 12 kadırga Andrea Dorya tarafından batırıldı. Kış yaklaşma idi. Bu nedenle 20 gün kadar süren Korfu kuşatması kaldırıldı ve dönüldü. Ertesi sene Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Andrea Dorya komutasındaki müttefik Haçlı donanmasına tarihin en büyük hazimetlerinden birni yaşattı ve Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren zafere imza attı52.

Aynı yıl karada da zaferler kazanılmış, Kara Boğdan seferi zaferle sonuçlanmış yapılan sulh anlaşması Karaboğdan (Moldavya) ve Tuna kıyıları Osmanlı’nın kontrolüne girmişti53.

1540 senesine gelindiğinde Osmanlı himayesindeki Macar Kralı Jan Zapolya ölmüş, Kraliçe İsabella 1 yaşındaki oğlu Siğismund’un kral olması isteği ile Osmanlı Sultanına müracaat etmişti. Osmanlı bu isteği kabul etmiş, ancak 1533’de yapılan barış anlaşması ile Macaristan’ın diğer bölgesini idare etmeyi kabul eden Ferdinand da tahta çıkmak isteyince onun bu isteği geri çevrilmiş, bunun üzerine Ferdinand yapılan barış anlaşmasını bozarak Şarlken’in kuvvetleri ile birlikte Budin’i muhasara etmişti. Durumdan haberdar olan Osmanlı Pâdişahına yine sefer yolları gözükmüştü. Tarihler 1541’in ilkbaharını gösterirken İstanbul’da sefer hazırlıkları tamamlanmış ve Rumeli Beğlerbeği ile 3. Vezir Sokollu Mehmed Paşa’nın kuvvetleri öncü kuvvetler olarak Budin’e doğru yola çıkarılmıştı. Ardından pâdişahın komutasındaki ordunun da Budin’e yaklaşması ile durumdan ümidini kesen Ferdinand’a bağlı kuvvetler kuşatmayı kaldırıp kaçmak istedilerse de buna muvaffak olamamışlar, Ferdinand’ın askerlerinden bir çoğu Osmanlı askerleri tarafından yakalanarak öldürülmüştür. Budin yakınlarında otağını kuran Pâdişah Macaristan sorununun kesin çözümü için Budin’i 12 sancaklı bir eyalet merkezi haline getirmiştir. Böylece Macaristan topraklarının bir kısmı Osmanlı’ya bir kısmı Ferdinand’a diğer bir kısmı da Zapolya’nın oğlu Erdel Prensi Sigismund’a bağlı olmak üzere üç parçaya ayrılmış oluyordu54.

Her ne kadar Budin bir Osmanlı Eyalet merkezi haline getirilmiş ve Ferdinand’la da bir barış anlaşması yapılmış ise de de Budin’in muhasarası Ferdinand için kronikleşmiş bir tutku haline gelmişti. Bunun için Osmanlı Ordularının İstanbul’a dönmesini müteakib Ferdinand da Budin7e saldıracaktı. Beklenen olmuş, Ferdinand Budin’e saldırmış, yine Sultan Süleyman’a Macaristan yolu görünmüştü. 23 Nisan 1543’te İstanbul’dan yola çıkan ordu, Budin’e yaklaştığında Ferdinand 80 bin kişilik ordusuyla geri çekilmişti bile. Bu seferde Tata, Şikloş, İstolni Belgrad ve Estergon kaleleri Ferdinand’ın elinden alınarak geri dönüldü55.

Tarih yine tekerrür etmekte idi. Ferdinand ve Şarlken Osmanlı ile baş edemeyeceğini anlamış, barış girişimlerinde bulunmuştu. Sultan Süleyman da Doğu sınırlarında Şah Tahmasb’tan dolayı ortaya çıkan sorunları çözmek için böyle bir anlaşmanın gereğine inandığından 19 Haziran 1547’de Ferdinand’ın senede 30 bin düka haraç vermesi şartıyla bir anlaşma imzalamıştır56.

Bu anlaşma ile Batıdaki toprakların güvence altına alındığını düşünen Sultan yeniden doğuya yönelmiştir.

1534 yılında gerçekleştirilen “Irakeyn Seferi” ile önce Tebriz sonra da Bağdad Osmanlı hakimiyetine girmesine rağmen Tebriz yeniden Şah’ın eline geçmişti. Şah Tahmasb bölgede olanca gücüyle Osmanlı aleyhtarlığını sürdürmekte, Batı’da Ferdinand ile uğraşmakta olan Süleyman ise Doğu’daki bu sorunu zârurî olarak askıya almak zorunda idi. Oysa, şimdi Ferdinand ile bir anlaşma yapılmış ve doğu sorununa çözüm bulmak için harekete geçme vakti gelmişti. Bu sırada Şirvan Valisi olan Şah Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza Şah olmak için kardeşine isyan etmiş, ancak başarılı olamayınca Osmanlı’ya sığınmıştı57. Bunu fırsat bilen Osmanlı hükümdarı, 21 Mart 1548’de Elkas Mirza’yı Tebriz’de tahta oturtma vaadi ile Erzurum Eeğlerbeği Olama Paşa komutasındaki ordu eşliğinde Erzurum’a gönderir58. Akabince Nisan 1548’de pâdişah da ordusunun başında İran’a doğru harekete geçer. 5 aylık bir yolculuktan sonra Ağustos 1548’de Tebriz’e varılır. Şah Tahmasb yine ortalıkta yoktu. Tahmasb’ın ele geçirdiği Van Kalesi alındıktan sonra kışı geçirmek üzere Halep’e doğru yola çıkan Pâdişah, Elkas Mirza’yı da İsfahan taraflarına sefere gönderdi. Ordunun Tebriz’den ayrılmasını fırsat bilet Şah Van’ı yeniden almak için saldırdıysa da kuvvetlerinden büyük bir kısmı Kemah civarında imha edildi. Kışı Halep’de geçiren Pâdişah 1549 baharında Diyarbakır’a geldi. İkinci vezir Ahmed Paşa komutasındaki bir kuvvet Gürcistan’a yollandı. Gürcistan’ın önemli bir kısmı ele geçirildi. Tortum merkez olmak üzere kalelerin bağlandığı bu merkez etrafından bir sancak oluşturuldu. Ahmed Paşa’nın Diyarbakır’a dönmesiyle birlikte ordusunu toplayan Kânunî, İstanbul’a doğru yola çıktı59.



2.NAHCİVAN SEFERİNE KADAR KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI-SAFEVİ İLİŞKİLERİ

Kânunî Sultan Süleyman önceliğini Batı yönünde sefere çıkmakta kullanarak Doğu seferini tahta çıktığı tarih olan 1520 senesinden 1534 senesine kadar tam 14 yıl erteledi. Oysa babası 8 yıl kaldığı Osmanlı tahtında sürekli İslam dünyasındaki topraklar üzerinde yoğunlaşmış, hilafeti İstanbul’a getirmiş, tüm Anadolu, Orta-Doğu ve Mısır Osmanlı hakimiyeti altına alınmıştı. Şimdi bu topraklarda fetih hareketinden sonra baş gösteren küçük çaplı isyanların dışında seferi gerektirecek çok önemli olaylar olmuyordu. Bu isyanlar da vezirlerin komutasında gönderilen birliklerce bastırılıyor, böylece Batı’da gerçekleştirilen fütûhat ivme kazanıyordu.Bu şekilde 14 yılını Batı’ya seferlerle geçiren Sultan Süleyman 1534 senesinde babasının kaldığı yerden yeniden yönünü doğuya çevirmek zorunda kaldı.

Sultan Süleyman tahta geçtiğinde Safevî tahtında Şah İsmail oturuyordu. İsmail ezelî düşmanından kurtulmuş, tahta geçen genç pâdişahın izleyeceği Doğu politikasını beklemeğe başlamıştı. Beklentisi olumlu yönde gerçekleşmiş ve Süleyman tahta geçer geçmez İran’a karşı barışçı bir siyaset izlemek istediğinin ilk göstergesi olarak babasının zamanında İran’la kesilen ticaret yasağına uymadığı için hapse atılan İran’lı tüccarları serbest bırakarak bunlara 10 milyon akçelik bir tazminat ödemeyi kabul etmişti. Ayrıca İran şahına bir mektup göndererek Batılı “kâfir” kuvvetlere karşı kendisine dostluk ve işbirliği teklif etti60. Fakat Şah İsmail pâdişahın cülusunu tebrik için elçi göndermemekle, kendisine uzatılan bu dostluk elini havada bıraktı. Bu karşılıksızlık Belgrad ve Rodos seferlerinden sonra Sultan Süleyman’ın gücünü anlayana kadar devam etti. Rodos’un fethi üzerine Sultan Süleyman’ın gücünü anlayan Şah ulemâdan zaferi tebrik için Tacüddin Hasan Halife başkanlığındaki bir elçilik heyeti ile hem zaferi kutluyor, hem de iki sene gecikmeli de olsa pâdişahın cülusunu tebrik ediyordu. Şah gönderdiği mektupda, kazanılan zaferleri İslamiyet’e bir hizmet olarak nitelendiriyor ve Ayrıca Sultan Selim’in ölümünden dolayı taziyetlerini sunmaktan geri kalmıyordu 61. Ancak Şah’ın 500 kişilik bu sefaret heyeti ile takiyye yaptığını düşünen Osmanlı pâdişahı elçilik heyetini hediyeleri ile birlikte geriye gönderdi ve Şah İsmail’in ölüm tarihi olan 1524 yılına kadar İran’la hiçbir dostane münasebette bulunmadı.

Feridun Beğ Münşeatındaki mektuplar incelendiğinde görülüyor ki Kânunî Sultan Süleyman sadece Şah İsmail’e öfke göstermekle kalmamış, İsmail’in ölümü üzerine tahta çıkan oğlu Tahmasb’a da yazdığı mektuplarla açıkça düşmanlık beslediğini izhar etmiştir. Muktubunda Tahmasb’a tahttan feragat edip, uzletine çekilmesini tavsiye ediyor, Osmanlı Devleti aleyhinde girişeceği en küçük harekette üzerine sefer açmakla tehdit ediyordu62.

Kânunî’nin Tahmasb’a karşı duyduğu bu kin ve nefreti İran ve Osmanlı devlet adamları da körüklemekte idi63. Bu durum iki devlet arasındaki kin ve nefretin gittikçe artmasına neden olmakta idi. Osmanlı – İran rekabetini artıran bir başka husumet nedeni de sınırlardaki yerel idarecilerin zaman, zaman karşı tarafa iltica etmelerinden kaynaklanıyordu. Bu ilticalar Osmanlı Devletinin toprak kaybına neden oluyordu.

Osmanlı Divanına sığınanlar, çoğunlukla kişisel iltica yoluyla tabi olurken, İran Sarayına sığınanlar kendileriyle beraber idareleri altındaki toprakları da Safevîlere peşkeş çekmekte idi. Örneğin Kürt emirlerinden, selefleri Yavuz Sultan Selim döneminden beri Osmanlı’ya tabi olan Şeref Han Kânunî döneminde İran tarafına geçmiştir64. Buna mukâbil 1531 yılında Azerbaycan Valisi Ulama, Osmanlı Devleti’ne tabi olmak için Kânunî Sultan Süleyman’a müracaat etmişti65. Aslen Teke Türkmenlerinden olan Ulama Han, 1511’de Şah Kulu isyanına katılmış, daha sonra askerleriyle birlikte Şah İsmail’e sığınarak Tebriz’e gelmişti. Şah Tahmasb zamanında “Azerbaycan Beğlerbeğisi” ünvanı ile Tebriz’de bulunuyordu. Şah’ın başveziri Cuha Sultan’ın İsfahan’da Şamlu Hüseyin Han tarafından öldürülmesi üzerine boşta kalan başvezirlik makamına ulaşmak için harekete geçti. Bunun üzerine rakipleri tarafından Şah’ın gözünden düşürülen Ulama Han kendi eyaletine bağlı Van Sancağına geçti. Buradan Diyarbakır Beğlerbeği aracılığı ile Osmanlı himayesine girmek için pâdişaha arz gönderdi. Durumdan haberdar olan Pâdişah Ulama Beğ ve ailesini Van’dan alıp İstanbul’a getirmek üzere Bitlis Beği (Ocaklık) Şeref Beğ’i görevlendirir. Haberi aldıktan sonra Askerleriyle Van’a ulaşan Şeref Beğ, çoluk, çocuğu Van Kalesinde esir kalan Ulama Han ve adamlarını askerlerinin nezaretinde İstanbul’a gönderir. Ulama Han, İstanbul’a geldikten sonra divanda Vezirlere Şeref Han’ı şikayet eder. Han’ın Şah’a meyilli olduğunu ve bu yüzden kendisini öldürtmek istediğini söyler. Divan’da yapılan görüşmeden sonra Sultan Süleyman 1515 yılından beri Osmanlı’ya tabi Şeref Han Sülalesi tarafından ocaklık halinde yönetilen Bitlis Beğliğini 1531 baharında resmen ortadan kaldırır. Ulama, beğlerbeğlik haline getirilen Bitlis’e Paşa ünvanıyla Vali tayin edilir. Şehri teslim almak üzere Diyarbakır’a gönderilir. 66 Durumu haber alan Şeref Han tabiiyetindeki Bitlis, Aktamar, Ahlat, Muş, Kefendur, Amurek, Kelhuk, Selem, Gölhar, Tatik ve Suy kalelerini “Rojeli Ağaları” muhafazasına bırakarak, birkaç adamı ile birlikte Şah Tahmasb’a sığınmıştır. 67

Yukarıda söz konusu edildiği gibi Diyarbakır’da bulunan Ulama Han ile Diyarbakır Beğlerbeği Yakub Beğ 1532’de Bitlis kalesini kuşatarak top ateşi altına alır. Ancak kuşatma sırasında Şah Tahmasb’ın Tebriz’den yardıma gelmek üzere yola çıktığının duyulması üzerine kuşatma kaldırılarak Yakub Paşa ile Ulama Han Diyarbakır’a çekilmek zorunda kalır. Ahlat’ta Şah Tahmasb’la buluşan Şeref Beğ’e Şah tarafından Şeref Han ünvanı verilir. Artık Şah’a tabii bir beğlerbeği olan Şeref Han’a Bitlis’in yanında Ahlat, Muş ve Hınıs sancak olarak verilmiştir.

Osmanlı topraklarının işgali anlamına gelen bu durum doğal olarak savaş nedeni sayılırdı. Ancak Sultan Süleyman bu esnada Batı’da Alman Seferine karar vermişti (1532). İran Şahı Tahmasb da bu durumdan istifade ederek 1532 baharında pâdişah sefere çıkmadan İstanbul’a gönderdiği elçiyle Doğu’ya yapılacak bir sefere engel olmak için dostluk ricasında bulunmuş, gelen elçi hoş karşılanmış ve pâdişah Alman Seferi müddetince Doğu sorununu askıya almıştı.

Alman seferi dönüşünde Doğu seferi yapmak kaçınılmaz hale gelmişti. Tarihlere Irakeyn Seferi olarak geçen bu seferle yalnızca İran’a değil, Bağdat’a da girilecek, Doğu sorunu kökten çözülecekti.

Bağdat Şehri Vali Zülfikar Han’ın 1523 senesinde Şah’a bağlı amcazâdesi İbrahim Han’ın elinden alarak anahtarlarını İstanbul’a göndermesi ile doğrudan Osmanlı hakimiyetine geçmişti. Zülfikar Han şehri ele geçirdikten sonra aynı zamanda İslam halifesi olan pâdişah adına hutbe okutmuştu. Olay Tebriz’de duyulur duyulmaz Şah Tahmasb Bağdat üzerine harekete geçmiş ve Günlerce süren kuşatmanın ardından 10 Haziran 1529’da Zülfikar Han ile kardeşi Ahmed Beğ’in uykuda iken öldürülmelerinin ardından Bağdat yeniden Şah’ın hakimiyetine geçmiş idi. 68 Bu sırada Osmanlı pâdişahı meşhur Viyana seferinde olduğu için Bağdat’a yardım gönderememişti.

İşte şimdi Irakeyn seferi ile 1529’da Bağdat’a karşı yerine getirilemeyen sorumluluk için bir fırsat doğmuş, bu seferle hem Şeref Han’ın ihanetinden dolayı kaybedilen Bitlis alındıktan sonra yukarıdan Tebriz’e girilecek, hem de aşağı yoldan Bağdat’a girilerek Zülfikar Han’ın öcü alınacaktı.

Kendiliğinden Osmanlı’ya tabi olduktan sonra Tahmasb tarafından yeniden ele geçirilen Bağdat’ı kurtarmak için 1533 senesinde hazırlıklar tamamlandı. Vezir-i A’zam İbrahim Paşa serasker ünvanı ile 21 Ekim 1533’te Halep’e gitmek üzeree Üsküdar’dan yola çıktı69.

İbrahim Paşa’nın Üsküdar’dan hareketi sırasında Şah Tahmasb Özbek Hanı Ubeyd tarafından kuşatılmış olan Herat’taki kardeşi Behram Mirza’yı kurtarmak üzere Horasan’a doğru harekete geçti. Hareketinden önce Tebriz’de yanında bulunan Şeref Beğ’in oğlu Şerafeddin Beğ’i Bitlis’e babasının yanına gönderdi. Tahmasb Şeref Beğ’in Osmanlılarla iyi geçinmesini istiyordu. Fakat Şeref Han, Şah’ın öğüdünü tutmayarak Bitlis kuşatması sırasında Osmanlı tarafında bulunan Kürt beğlerinden öç almaya kalktı. Hızanlı Davud Beğ’in üzerine gönderdiği kuvvetleri ile Beğ’in ocaklık-yurdunu dağıttı, kendisi de Hızan kalesini kuşatma altına aldı70.

Irakeyn seferine karar verildiğinde Diyarbakır Beğlerbeği Yakup Beğ ile yine Diyarbakır’da bulunan Ulama Han’a Bitlis’i ele geçirmeleri için emir gönderilmişti. Şah’ın öğüdünü dinlemeyerek öç almak üzere kürd beğlerine saldıran Şeref Han Hızan kalesi kuşatması sırasında Yakup Beğ ile Ulama Han’ın kuvvetlerinin Hızan’a doğru yola çıktığını haber alması üzerine kuşatmayı kaldırarak Bitlis’e dönmek zorunda kaldı. Kürd beğlerinden Kisanili Budak, Bilbas’lı Şeyh Emiroğlu İbrahim, Kelhuklu Mehmed Ağa oğlu Kalender Ağa, Kelleçirlü Derviş Mahmud Ulama Han’a, yani Osmanlı kuvvetlerine katıldılar71. Şeref Han’ın yanlış politikası kendisine çok pahalıya mal olacaktı.

27 Eylül 1533’te Ta’tik kalesinin güneyinde Ulama Han kumandasındaki Osmanlı ordusu ile bir kısım Safevî ve Rojekili kürdlerin desteklediği Şeref Han’ın ordusu karşı karşıya geldi. Şeref Han’dan kaçan diğer birçok rojekili kürd beği Osmanlı saflarında idi. Yapılan savaşta Şeref Han öldü ve Ulama Han galib geldi. Haber, bu sırada Konya’ya gelmiş olan İbrahim Paşa’ya ulaştırıldı. İbrahim Paşa Bitlis’i yeniden eyalet haline getirerek Şeref Han’ın oğlu Şemseddin’e ocaklık olarak verdi72.

Bitlis Beğlerbeğiliğinin Ulama Han’a değil de Şeref Han sülalesinden birisine verilmesi Anadolu’daki kürt aşiretlerin Osmanlıya bağlanması açısından önemli bir olay olmuş, böylece Safevîlere yakın olan bir kısım kürt beğleri de Osmanlı tarafına iltihak etmişlerdir.

27 Aralık 1533’te Halep’e ulaşan Vezir-i A’zam İbrahim Paşa, Van civarında bulunan Ulama Han’a haber göndererek bölgedeki kürt beğleri ile temasa geçmesini sağlamış, beğler dağıtılan hediyelerle Osmanlı’ya tabi olmuşlardır. Halep’ten yazdığı mektuplarla Anadolu’daki sipahilerin Diyarbakır’da toplanmasını sağlayan Vezir-i A’zam İbrahim Paşa’nın emri gereği Anadolu askerleri ile Kürt beğleri Diyarbakır’da toplandı. Bu sırada Ulama Han da maiyetindeki askerle birlikte Van tarafından Tebriz’e doğru harekete geçmişti.

Baharın gelmesi ile 7 Nisan 1534’te Halep’den Diyarbakır’a doğru yola çıkan İbrahim Paşa Pâdişah’a yazdığı mektubunda Şah’ın Horasan tarafında kışlamakta olduğunu bu nedenle Bağdat’tan önce Tebriz’e girilmesinin daha doğru olacağını bildiriyor, ayrıca pâdişahın da sefere katılmasının münasib olacağını ifade eden bir mektup gönderiyordu73.

Diyarbakır’a geldikten sonra burada bir müddet askerleri dinlendiren İbrahim Paşa 1534 Temmuz’unda Diyarbakır’dan hareket ederek Azerbaycan topraklarına ulaşmıştır74.

İbrahim Paşa’nın yukarıda adı geçen mektubunu alan Pâdişah ise, Şehzâde Mustafa’yı İstanbul’da kâimmakam olarak bırakarak, 11 Haziran 1534’te Üsküdar’a geçti. Önde Kırım Hanı Saadet Giray olmak üzere bir kısım Rumeli askerlerinden oluşan ordu Üsküdar’dan Anadolu’nun orta kolundaki menzilleri katederek Bursa – Yenişehir – Kütahya – Konya – Kayseri yolundan 12 Temmuz 1534’te Sivas’a geldi. Ordu Konya Ovasında konakladığında başta Van ve Vastan olmak üzere Doğudaki kalelerin ele geçirildiği haberi gelmişti. 75 8 Ağustos’ta Sivas’ta konaklayan pâdişah Koçhisar menzilinı aştıktan sonra Kelkit yoluyla Koyulhisar’a ulaşır. Koyulhisar’dan sonraki menziller de tek tek geçilmiş ve 20 Ağustos’ta Erzincan’a ulaşılmış, daha sonra 5 Eylül’de Erzurum önlerine gelinmişti. 76 Osmanlı Ordusu Erzurum’a ulaştığında, Ulama Han çoktan Tebriz’e girmişti. Şehrin ileri gelenleri tarafından karşılanan Han, Tebriz’in en büyük camisinde Kânunî Sultan Süleyman adına hutbe okutmuş, ardından da Temmuz 1534’te İbrahim Paşa Tebriz’e girmiştir. 77

İbrahim Paşa’nın daveti üzerine pâdişah Tebriz’e doğru harekete geçti ve 28 Eylül 1534’te Sadabad’dan Ucan Yaylağına çıkıldı. Ucan, Şah’ın yazlık ordugâhı idi. Osmanlı ordusunun gerek lojistik gerekse sayısal üstünlüğü, bu sırada Horasan taraflarında Tatarlarla mücadele etmekte olan Şah için Osmanlı ordusuna karşı başkenti Tebriz’i savunma düşüncesinden caydıracak iki önemli etkendi. Bu nedenle Tebriz’e dönemeyen Şah başkenti Kavzin’e taşımak zorunda kalmıştır78.

Pâdişah İran’da iken Gilan Şah’ı, Melik Muzaffer Han ve Dulkadiroğlu Mehmed Beğ Otağı hümayuna gelerek sadakatlerini bildirmiştir. İran’da Şah’la karşılaşamayan Pâdişah, Ulama Han’ı Azerbaycan’a Vali olarak atadıktan sonra Bağdat’a doğru harekete geçmiştir. Bağdat yolunda şiddetli bir soğuk ve kar fırtınasına tutulan Osmanlı Ordusu büyük can ve mal kaybına uğramıştır. İran’lı tarihçiler bu felaketi Şah’a ilişen Osmanlı Pâdişahına Tanrı’nın bir cezası olarak yorumlamışlardır79.

5 Ekim 1534’te Ucan Yaylağı’ndan hareket eden Osmanlı Ordusu doğunun olumsuz şartlarında çetin ve aşılması zor geçitlerden geçerek Zengan, Sultaniye, Sahan Kal’a, Ebher, Karahan Derbendi, Dürgüzin ve Çemen menzillerini aştıktan sonra 24 Ekim’de Hemedan’a ulaşmıştır.80 Sçz konusu zorlu geçitlerden sonra Hemedan’a ulaşabilen Kânunî, burada dağılan birliklerini toparlayarak Bağdat’a doğru yola çıktı. 16 Kasım’da Kasr-ı Şirin’i geçerek Hanikin Konağı menziline ulaştığında Bağdat Beğlerbeği Tekelü Mehmed Han’ın adamı Hoca Hüseyin bin Danyal ordugâha gelerek Bağdat’ı teslime hazır olduklarını bildirdi. Tekelü Mehmed Han ise ailesi ve adamları ile birlikte şehirden çıkarak Şirvan’a kaçtı. Tekelü’nün kaçtığı haberinin gelmesiyle birlikte şehrin yağmalanmasına engel olmak ve asayişi sağlamak üzere pâdişah, bir an önce şehre girip, kontrolü ele geçirmesi için İbrahim Paşa’yı Bağdat’a gönderdi. 28 Kasım 1534’te şehre giren İbrahim Paşa, Bağdat eşrafından şehri teslim aldı81.

29 Kasım’da Kânunî de Bağdat önlerine gelmiş bir gün sonra 30 Kasım günü muhteşem bir törenle Bağdat’a girmiştir82. Kânunî Sultan Süleyman Bağdat’ta 4 ay kalmış, bu süre zarfında şehri yeniden inşa ettirmiş, tahrir yaptırarak Osmanlı hukukuna uygun adlî düzenlemelerle meşgul olmuştur83.

Osmanlı Ordusunun Bağdat’ta bulunduğu sırada Tahmasb, Azerbaycan’ı Ulama Han’ın elinden geri almış, Tebriz’i yeniden başkent yapmıştı. Şah’ın ordusu karşısında tutunamayan Ulama Han Van kalesine sığınmak zorunda kalmıştı84. Bunun üzerine Van kalesinde Şah tarafından muhasara edilen Ulama Han’ı kurtarmak isteyen Kânunî Bağdat’ın Kuzeyine, Süleymaniye, Kerkük istikametine doğru harekete geçti. Kânunî’nin Bağdat’tan Kuzey istikametine doğru harekete geçtiğini öğrenen Şah Tahmasb kuşatmayı kaldırarak geri çekilmek zorunda kalır85.

Bu sırada Tebriz’i yeniden ele geçirmek amacıyla 31 Mart 1535’te Bağdat’tan ayrılan Pâdişah, Akyolu, Had-i Saleb, Bend-i Batt, Şeyh Mezid, Gelin Eyvanı, İftiharlu istikametinden 26 Nisan’da Göktepe’ye ulaşır. Burada bir ay konaklayıp ordunun düzenini sağladıktan sonra 22 Haziran’da Sarucakamış menziline ulaştığında, Şah’ın elçisi ordugaha gelerek barış teklifnde bulunur, ancak bu teklif pâdişah tarafından reddedilir ve ordu Tebriz’e doğru hareketine devam eder. Şah bu defa da Osmanlı Ordusunun karşısına çıkmağa cesaret edemeyerek Azerbaycan içlerinden dağlık arazilere çekilmiştir86.

Pâdişah 24 Haziran’da Tebriz yakınlarındaki Meraga Şehrine girmiş ve burada toplanan Divan’da ordunun Tebriz’e yürümesi ve şehri ele geçirmesine karar verilmiş ve öncü kuvvetler Tebriz’e doğru harekete geçirilmiştir. Osmanlı güçleri şehirde hakimiyeti sağladıktan sonra 30 Haziran’da Tebriz önlerinde Sadabad ovasında ordugahını kurmuş olan Kânunî, 3 Temmuz’da Tebriz’e girerek Vezir-i A’zam İbrahim Paşa ile birlikte Şah’ın sarayına yerleşmiştir. Şah İsfahan’a kaçmış, Ulama Han da Şah’ın yazlık ordugahı olan Ucan Yaylasını ele geçirmiştir. 87

Kânunî Sultan Süleyman Tebriz’de 7 gün kaldıktan sonra 27 Ağustos 1535’te İstanbul’a dönmek üzere yola çıkmıştır. 88

Tebriz’den hareket eden ordu 10 Eylül 1535’te Erciş’e, oradan da 5 Ekim 1535’te Erzurum’a gelmiştir. Erzurum’da kurulan divan’da, Erzurum şehri civarıyla birlikte bir eyâlet haline getirilmiş ve buraya Dulkadiroğlu Mehmed Beğ Beğlerbeği olarak tayin edilmiştir. 89

Erzurum’dan Diyarbakır’a geçen Osmanlı ordusu 20 Ekim 1535’te Diyarbakır’a ulaşmış, burada yirmiiki gün kaldıktan sonra 12 Kasım’da Urfa’ya doğru yola çıkmış, 16 Kasım’da Urfa’ya gelen ordu, 24 Kasım’da Halep’e ulaşmıştır. 2 Aralık’ta Halep’ten ayrılan Osmanlı Ordusu, Antakya üzerinden Adana’ya oradan da Anadolu’nun orta yolunu kullanarak, Konya, Eskişehir üzerinden 4 Ocak 1536’da İzmit’e ulaşmıştır. 6 Ocak’ta İzmit’ten hareket eden pâdişah 8 Ocak 1536’da İstanbul’a ulaşmıştır.90

Tarihlere Irakeyn Seferi olarak geçen bu seferin sonunda Doğu Anadolu kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmış Kafkaslardan, Basra Körfezi’ne kadar olan yerler İran’a kapatılmış, Azerbaycan’da üstünlük sağlanmıştır.

Sefer sırasında Şah Tahmasb’ın ortaya çıkarak bir meydan muharebesine cesaret edememesi nedeniyle, Safevî Devletinin askeri ve idari gücü yok edilememiş, aynı zamanda iki devlet arasındaki sorunlara kalıcı bir çözüm olabilecek bir anlaşma da gerçekleştirilememiştir.

Osmanlı’nın Safevîlere karşı olan kesin askeri üstünlüğü Şah Tahmasb’ın Osmanlı Pâdişahı’nın karşısına çıkmasına engel olmuş, gönderdiği barış elçileri de pâdişah tarafından geri çevrilmiştir. Bu sefer Osmanlı’nın iki yılına yaklaşık, 30 bin asker ve yirmi iki bin kadar hayvan ve yüz büyük çaplı top zayiatına mal olmuştur.91 Bu sırada Avrupa’da Ferdinand’ın yeniden toparlanmasına, Afrika’da Barbaros’un Kânunî’nin kuvvetlerinden mahrum, yalnız kalmasına ve doğal olarak Batı’daki Osmanlı genişlemesinin kesintiye uğramasına neden olmuştur. Osmanlı cephesinde işte tüm bu olumsuzlukların nedeni olarak Safevî fitnesi gösterilirken, Safevî cephesinde ise Osmanlı Devleti Batıda Darü’l harb olan bölgeden çekilerek Darü’l İslam’da yayılma ihtirası ile suçlanmıştır.

İki Müslüman devlet arasındaki bu suçlama Osmanlı-Safevî ilişkilerindeki Şah İsmail’in ölümü ile başlayan yumuşamanın yerini Yavuz Sultan Selim zamanındaki sertliğe bırakmasına neden olmuştur.

Sefer sırasında Osmanlı hakimiyetine geçen Azerbaycan Eyaleti ile Van ve Erciş kaleleri Şah tarafından yeniden ele geçirilmiştir.92

1535 yılında sona eren Irakeyn Seferi’nden sonra Osmanlı Devleti yönünü Batı’ya çevirmiş, Doğu politikasını yerel idareciler yolu ile bölgenin toprak bütünlüğünü koruma şeklinde geliştirmiştir. Bu 13 yıllık süreç içinde İran’ın çevresindeki bölge topraklarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Osmanlı ile ortak hareket eden Ubeydullah Han Horasan’da Şah Tahmasb’ın güçleri ile sürekli mücadele halinde olmuş, bu mücadelelerde Ubeydullah Osmanlı’nın gücü ile hareket etmiştir.

Irakeyn seferi sırasında Bağdat’a gelerek ittiba eden Basra Valisi Mekarnis oğlu Raşid sayesinde Basra Osmanlı topraklarına katılmış idi. 93

Bölge Hind Okyanusu’na kıyısı bulunan bir liman kenti olmasından dolayı oldukça önemli bir konuma sahip idi. Bu nedenle İran Şahı bölgede hakimiyet kurmak için teşebbüslerde bulunsa da Osmanlı’nın yerel idareciler üzerindeki ılımlı politikası Şahın bu bölgedeki hakimiyetine engel olmuştur.

Osmanlı-Safevî ilişkilerini gerginleştiren bir başka olay da Şah Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza’nın ağabeyine isyan ederek Osmanlı’ya sığınması olmuştur. Şah Tahmasb İran nüfuzundan çıkıp, Osmanlı’ya bağlanmış olan Şirvanşah devletini Irakeyn Seferi’nden sonra kanlı bir baskınla ortadan kaldırmış, kardeşi Elkas Mirza’yı da Ekim 1538’de buraya Şirvan hakimi olarak tayin etmişti. Erzurum Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın bir arzı üzerine Osmanlı Devleti Elkas Mirza’ya destek vererek ağabeyi Tahmasb’a karşı kışkırtır. Elkas Mirza’ya bağlı birlikler arasında ikilik çıkar. Bir kısmı Elkas Mirza’nın hakimiyetini ilan etmesini ister. Durumdan haberdar olan Şah kardeşini uyarır. Kardeşi de annesi ile oğlunu elçi olarak Tebriz’e göndererek ağabeyine bağlılığını bildirir94.

Ancak Şah, kardeşini affetmiş gibi görünse de gerçekte olayın üzerine giderek kardeşini cezalandırmak üzere süre kazanmaktadır. 1547 kışında birliklerini kardeşi Elkas Mirza’yı yakalamak üzere Şirvan’a gönderir. Mirza, maiyeti ile birlikte Gürcistan’dan Kırım’a geçer. Oradan da Kefe yoluyla İstanbul’a ulaşır ve Pâdişah’a iltica eder95.

Elkas Mirza Osmanlı’ya sığındıktan sonra İran’a sefer yapılması yolunda Osmanlı devlet adamlarına telkinlerde bulunmuştur. Bu telkinler, zaten İran’a yeni bir seferi düşünen Pâdişah’a bir teklif olarak arz edildiğinde, İran üzerine yeni bir sefer açılmasına karar verilir. Seferin açılmasında etkili rol oynayan bir diğer unsur ise Hudud Valileri ve Özbek Hanlarının Şah’a karşı yardım talebinde bulunan mektupları olmuştur. 96

Tebriz Seferi adı verilen İkinci İran Seferi’ne karar verildikten sonra bu sırada Bosna Sancak Beği olan Ulama Han Erzurum Valiliğine atanarak Elkas Mirza ile birlikte Erzurum’a gönderilir (21 Mart 1548). Bir hafta sonra 29 Mart 1548’de Pâdişah, Üsküdar’a geçmiş, Ordu 31 Mart’ta Üsküdar’dan yola çıkmıştır. 97

11 Nisan’da Seyyid Battal Gazi Menziline ulaşan Osmanlı Ordusu burada Manisa Valisi olan Şehzâde Selim tarafından karşılanmıştır. Şehzâde Selim buradan Edirne’ye gönderilmiştir. 19 Nisan’da Akşehir’e ulaşan Pâdişah’ı bu menzilde de Karaman Valisi olan diğer oğlu Şehzâde Bayezid karşılamıştır. 98

Konya’ya kadar Şehzâde Bayezid ile birlikte gelen pâdişah, Şehzâdeyi burada bıraktıktan sonra Niğde, Kayseri güzergâhından Sivas’a ulaşır. Burada da bir diğer oğlu Amasya Valisi Şehzâde Mustafa tarafından karşılanır. 99 Şehzâdeyi Amasya’ya gönderen Pâdişah, Erzurum’a doğru yola koyulur. Erzurum’dan sonra Erciş üzerinden Adilcevaz’a ulaşan Sultan Süleyman, burada divanı toplayarak Ulama Paşa ile Piri Paşa’yı Irakeyn seferinden dönüşte Tahmasb tarafından ele geçirilen Van Kalesi üzerine göndermiş, kendisi de Tebriz’e gitmek üzere Eleşgird yolu ile Hoy mevkiine ulaşır (21 Temmuz 1548) 100.

Hoy’da bir hafta kadar kalmış, haberi alan Şah Tahmasb meydan muharebesini göze alamayarak Tebriz’i terkedib Azerbaycan içlerine çekilmiştir. Osmanlı Ordusu 27 Temmuz’da hiçbir güçlükle karşılaşmadan Tebriz’e girmiştir. 101

Tebriz’de Şah’ın tahtına önce Elkas Mirza oturtulur. Ancak Elkas Mirza’nın kendisine muhalif güçleri sürgüne göndermesi ve yönetimde gösterdiği duygusal hareketleri yüzünden Elkas tahttan indirilir 102. Kış yaklaşmakta olduğu için geri dönüşe karar verildi ve bu karar üzerine ordu 1 Ağustos 1548’de Van’a doğru harekete geçti103.

15 Ağustos’da Van ovasında otağını kuran Pâdişah, Van Kalesi’nin kuşatma emrini verir. Kale top atışına tutulur. Kalede bulunan Tahmasb’a balı Çepnilü Şah Ali 9 gün müddetle kaleyi savunur. Ancak Dokuzuncu gün artık savunmanın yersiz olduğunu anlayarak elçiler yollar ve kaleyi teslim eder. Anadolu Defterdarı Çerkes Sarı İskender Bey, Van Beğlerbeği olarak tayin edilir104.

Van’dan ayrılan Sultan Süleyman komutasındaki Osmanlı ordusu Muş ve Bitlis üzerinden 28 Eylül 1548’de Diyarbakır’a ulaşır105. Pâdişah’ın İran’dan ayrılmasından sonra Tebriz’e gelen Şah Tahmasb, Doğu Anadolu’da Osmanlı’ya tabi olan yerlere saldırılar düzenlemiş, Kars ve civarını ele geçirip burada bulunan asker ve halkın birçoğunu kılıçtan geçirdikten sonra Erzincan dolaylarına ulaşıp yağma ve tahrip ettiği haberleri pâdişaha ulaşır. Bunun üzerine Vezir Kara Ahmed Paşa, komutasındaki bir kuvvetle Erzincan bölgesine gönderilir. Arkasından da 23 Ekim’de Pâdişah bu tarafa doğru harekete geçer. Vezir Ahmed Paşa komutasındaki birlikler Kemah yakınlarında Safevî güçleri ile giriştikleri mücadeleden galip çıkar ve Safevî askerlerini Azerbaycan içlerine doğru püskürtürler106.

İran askerlerini te’dib etmekle görevlendirilen Kara Ahmed Paşa dönüş yolunda Harput civarında Pâdişah’la buluşarak, birlikte Diyarbakır’a doru yol alırlar. Tarihler 17 Ekim 1548’i gösterdiğinde Sultan Süleyman ordusuyla birlikte Diyarbakır’dır. Ramazan Bayramı süresince Diyarbakır’da konaklayan Kânunî Sultan Süleyman, bayramdan sonra kışı geçirmek üzere Halep’e doğru yola çıkar ve 25 Kasım 1548’de Halep’e ulaşır107.

Bu sırada Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza İran içlerine, Tahmasb’a bağlı yerleri vurmağa gönderilmiştir. Elkas Mirza İsfahan’a kadar ilerlemiş, kendisinin ve Tahmasb’ın diğer kardeşi Behram Mirza’nın yurtlarını talan ederek, büyük başarı kazanmıştır108.

Elkas Mirza daha sonra kardeşi Şah Tahmasb tarafından yakalanarak öldürülmüştür. 109

Kışı Halep’te geçiren Pâdişah 6 Haziran 1549’de Diyarbakır’a doğru harekete geçmiştir110. Bu sırada Vezir Ahmed Paşa Gürcistan topraklarını Osmanlı’ya katmak için savaşmaktadır. 20 Eylül 1549’da Pâdişah Diyarbakır’da otağını kurduğunda Vezir Ahmed Paşa da Gürcistan seferinden zaferle dönerek burada pâdişahla buluşmuştur.

Şah Tahmasb’ın Irakeyn seferinde olduğu gibi bu seferde de sürekli kaçması ve ortaya çıkmaması, Pâdişah için artık dönüş yolculuğuna çıkmaktan başka seçenek bırakmıyordu.

4 Kasım 1549’da Diyarbakır’dan ayrılan Osmanlı Ordusu, Birecik, Antep, Adana, Ereğli, Konya, Akşehir, Eskişehir ve Kocaeli istikametini takip ederek 21 Aralık 1549’da Üsküdar’a ulaşmıştır111.



Yüklə 373,53 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin