Erkek ve Kadının Birbirlerinin Akrabalarına Karşı Görevleri
Akraba ve Yakınlar
Şüphesiz kadın ve erkeğin bir takım yakınları ve akrabaları vardır. Tertemiz şeriatın sakıncalı görmediği her yerde kadın ve erkeğin, onlardan yüz çevirme hakkı yoktur. Hiçbirisi diğerini onları görmekten ve sahip oldukları haklarına riayet etmekten alı koyamaz. Kadın ve erkeğin her birinin annesi, babası, kız kardeşi, erkek kardeşi, amcası, dayısı, halası, teyzesi, yeğenleri, kuzenleri, dayı oğulları, teyze oğulları, hala oğulları, büyük baba, baba anne ve diğer bir takım soy ve nesebi ve hasebi1 yakınları vardır. Bütün bunları görmek ibadet, onları ziyaret etmek iyilik, onlara gidip gelmek çok yüce bir iştir. Onların sorunlarını çözmenin büyük sevabı vardır.
Kadın erkeğin akrabalarına karşı hassas davranmamalı, eşinin onları eve çağırmasına engel olmamalı, onları görünce yüz çevirmemeli, surat asmamalı veya hepsinden kötüsü erkeğini onlara gidip gelmekten veya sorunlarını halletmeye çalışmaktan alıkoymamalıdır ve erkek hakkında da aynı sözler geçerlidir.
Ev, erkeğin mülküdür, mal ve servetin malikiyeti, Allah-u Teala tarafından erkeğe verilmiştir. Erkeğe itaat etmek, kadın için şer’i bir farzdır. Eşine eziyet etmek ise kesinlikle haramdır. Eşinin anne, baba, kız kardeş, erkek kardeş ve diğer akrabalarına gidip gelmesini kontrol etmek, yüzde yüz ahlaka, fıtrata ve insani ruh haletine aykırıdır. Aynı şekilde erkeğin, kadının babasını, annesini, akrabalarını, yakınlarını, ziyaret etmesine engel olması da muhabbet ve insani duygulara aykırı bir davranıştır. Eğer kadın ve çocuk, hayır, iyilik ve ibadetin gerçekleşmesine, akrabaların ziyaret edilmesine ve akrabalara yardım edilmesine engel olurlarsa, Kur’an’ın tabiriyle bu kadın ve çocuk insanın düşmanlarıdır. Bu düşman kalbinde kin dalgalanan bir düşman değil, aksine insanı dünya ve ahirette saadetten ve mutluluktan alı koyan bir düşmandır. Erkek, hayırlı işlerde, insanın sorunlarını halletmekte, akrabalara gidip gelmekte, onları eve davet etmekte, anne, baba, kız kardeş ve erkek kardeşe yardım hususunda kadın veya çocuklarının yanlış isteklerine teslim olmamalıdır.
Eğer mümin kadınlar, kıyamete iman eden kadınlar, sorumluluk duygusu taşıyan kadınlar, kıyametlerinin bayındır olmasını isteyen kadınlar, eşinin haklarına riayet edilmesinin şer’i bir farz olduğunu bilen kadınlar, ilahi adap ile adaplanan kadınlar kendi kocalarına karşı evin tüm işlerinde, ahlaki işlerde ve hayırlı işleri yapmakta yüzde yüz bir uyum içinde olurlar. Belki eğer eşlerinin bu konuda gevşeklik ettiğini görecek olurlarsa, onu iyiliğe, akrabalara gidip gelmeye ve onlara yardımcı olmaya teşvik ederler.
Ama Hak Teala’nın isteklerine aykırı hareket eden kadınları, tertemiz şeriata aykırı istekleri olan çocukları Kur’an-ı Kerim insanın düşmanı olarak göstermekte ve bu hususta erkeğe bir takım emirlerde bulunmaktadır. Bu emirler, sadece ve sadece duygusal, ahlaki ve insani boyutlara sahip emirlerdir.
“Ey iman edenler! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının; ama, siz affeder, suçlarını örter ve bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlayıcı ve rahmet edicidir.”1
Böyle bir kadın ve çocukla tartışmak doğru değildir. Onlarla kavga etmek, salah değildir. Bağırıp çağırmak gerekli değildir. Kızmak ve öfkelenmek de gerekmez. Onlar, istekleri hususunda, ısrarlarını sürdürsünler, sizler de Hakk’a itaat etmek, malını Allah yolunda harcamak, Allah yolunda cihat etmek ve her hususta iyilik yapmak konusunda sebat gösterin.
Bu konuda bazı kadınlar gerçekten de çok sıkıdırlar. Onlar bizzat Hak Teala’nın rahmetinden mahrumdurlar ve dolayısıyla da diğerlerini de Hak Teala’nın rahmetinden mahrum kılmaya çalışmaktadırlar. Erkeklerin bazısı da bu konuda eşlerine karşı sıkı davranmaktadırlar. Bu sıkı tutmalar ve yersiz zorluk çıkarmalar da sadece Hak Teala’nın lütuf ve inayetinden mahrumiyetinin bir ürünüdür. Bazı kadınların, eşlerinin karşısında şiddetle durarak, akrabalarını evine getirmemesi ve eşinin de onların evine gitmemesi hususunda ısrarda bulunmasının veya erkeğin akrabalarına mali yardımda bulunmasına engel olmalarının ne gibi bir nedeni olabilir? Ama, kadının bütün akrabaları, erkeğin mülkü ve tasarrufu altında olan ve eve giren herkesin kendi izniyle girmesi gereken o eve girebilmekte ve kadının istediği gibi hareket edebilmektedirler.
Aylar, yıllar geçtiği halde erkek, anne babasının gelişine hasret kalmaktadır. Kız kardeşi ve erkek kardeşi evine gelmek istemektedir. Ama o aylar ve yıllar boyunca kadının bütün akrabaları o eve rahat bir şekilde gidip gelmektedir.
Bu erkeğe ve erkeğin akrabalarına zulümdür. Bu zulüm tehlikeli ruhsal bir hastalıktır. Herkim buna düçar olursa, Allah’ın rahmetinden uzaktır. Kıyamette de kötü bir akıbete uğrayacaktır.
Bazı erkekler de kadının anne babasını, kız kardeşini ve erkek kardeşini ziyaret etmesine engel olmaktadırlar. Onu egemenliği altındaki zelil bir esir olarak görmektedirler. Şüphesiz bu ahlak da şeytani bir ahlaktır. Hak Teala’nın nefret ettiği bir husustur ve insanın Allah’ın rahmetinden mahrumiyet sebebidir.
Kur’an-ı Kerim yaklaşık olarak yirmi üç defa sıla-i rahim ile ilgili ayetler dışında, insanın akrabalarını ve yakınlarını anmış, onlar hakkında bir takım önemli tavsiyelerde bulunmuştur.
Mümin insan, ömrünün bütün boyutlarında Allah Resulü’nün (s.a.a) metodunu takip etmesi gerektiğine ve Peygamberi örnek alması icab ettiğine teveccühen, görevlerinden biri de hidayet ve uyarıya muhtaç oldukları takdirde akraba ve yakınlarını hidayet etmek ve uyarmakla görevlidir. Zaten insan ömrünün sonuna kadar da buna ihtiyaç duymaktadır.
“Yakın akrabalarını uyar.”1
İnsanın bazen akrabalarını ve eşini bir evde toplaması, kudret ve uzmanlığı olduğu takdirde onlara nasihat etmesi, onları helal ve haramla tanıştırması, çirkin ahlak ve beklenilmeyen amellerin akıbetinden korkutması, onları fıkhi ve şer’i meselelerle tanıştırması, ne kadar da Allah’ın beğendiği bir iştir. İnsanlara ilahi hakikatleri göstermek, tıpkı Peygamberlerin ve imamların işi gibi bir iştir ve sevap açısından çok ilginç bir konumda bulunmaktadır.
Söylenildiği üzere Allame Meclisi bir Cuma gecesi bu programı, eşi çocukları ve akrabaları için hayata geçirdi. Onu kendisi için bir görev saydı. Zira ilmi infak da tıpkı mali bir infak gibi beğenilmiş ve de Allah’ın hoşnut olduğu bir iştir.
Kur’an-ı Kerim’de akrabalara ve yakınlara ihsanda bulunmak, Allah’a ibadet ve anne babaya iyiliğin yanında zikredilmiştir ve bu vesileyle de akrabalarla ilişkide olmanın azameti beyan edilmiştir.
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, iyilik edin.”1
Mal ve servet sevgisi, insanın fıtri bir duygusudur. Eğer mal sevgisi olmasaydı, hiç kimse iş güç sanat ve ziraat peşinde koşturmazdı. Zahmetle elde edilen bir mal, insanın sevgilisi haline gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim müminlerden, akrabaların sorunlarını halletmek ve hayatlarının normal seyrini sürdürmesini sağlamak için bu sevgilisinden el çekmesini istemektedir. Mal ve servet sevgisine rağmen, onları akrabaların ve yakınların hayatının düzelmesi yolunda harcamalıdır. Zira doğruların ve müminlerin alametlerinden biri de akraba ve yakınlarına mal vermektedir.
“Yakınlara…sevdiği maldan harcar.”2
Nesebi ve hasebi akrabalar insanla ilişkisi ve hayatındaki konumu miktarınca önem taşımaktadır. Akrabalar, insan öldükten sonra kendilerine miras düşen kimselerdir. Bu konuda bütün bu hakikatlerin senedi konumunda olan Allah’ın kitabındaki şu ayete inayet buyurunuz: “Miras taksiminde, yakınlar… bulunursa bunlardan onları da rızıklandırın.”1
Akrabaların haline riayet etmek ve haysiyetini korumak, Allah’ın kitabı açısından o kadar önemlidir ki Allah’ın kitabı, akrabalarla konuşmak hususunda bile adalete riayet etmesini emretmektedir.
“Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun.”2
Onları aşağılamak, hafife almak, küçümsemek ve onlarla doğru dürüst konuşmamak şeriata aykırıdır, ahlak ve yücelikten uzak bir davranıştır. Merhamet sahibi olan Allah herkesi adalet, ihsan ve bağışı emretmektedir. Özellikle de bu konuda akrabaları ve yakınları anmaktadır:
“Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder.”3
Müstahak olan kimselere infak ve bağışta bulunma konusunda kusur etmek, özellikle de servet ve malı olan kimselerin akraba ve yakınlara infakta bulunmaması, Allah’ın beğenmediği bir şeydir. Tertemiz şeriat, akıl, mantık, ahlak ve fıtrat açısından da reddedilmiştir.
“İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermemek için yemin etmesinler.”4
Adalet ve mahkemede şehadette bulunma zamanında da önemle adaletli olunması, hak üzere şehadette bulunulması ve şahadetin her ne kadar sizin, anne, baba ve akrabalarınızın zararına da olsa gizletilmemesi emredilmiştir:
“Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin.”1
Aynı zamanda şirke bulaşan, Hak Teala’dan uzak olan ve Allah’ın dininden yüz çeviren akrabalar için de mağfiret dilenmemesi emredilmiştir:
“Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, şirk koşanlar için mağfiret dilemek Peygamber’e ve müminlere yaraşmaz.”2
Aynı şekilde eğer anne ve babalar, kardeşler, akrabalar, Allah’ın ve Peygamberin düşmanı iseler, bu durumda da onlarla dostluk kurulmaması emredilmiştir. 3
Bu iki husus, yani müşrik akrabalar için mağfiret dilemenin yasaklanışı ve onlarla dostluk dışında, akrabalar ve yakınlar insan ile aynı bedeni ve aynı kanı taşımaktadır. Kadın ve erkek birbirini onları görmekten veya kendi evlerine gelip gitmekten alıkoyamaz. Özellikle kadın eşini bu büyük ihsandan ve Hakk’a ibadetle eşit olan büyük hayırdan alı koyamaz.
Kadın ve erkeğe yapılması gereken tavsiye de şudur ki Kur’an’a göre akrabalarını ziyaret etmeli, birbirine saygı göstermeli, onlara gidip gelmeli, onları evine davet etmeli, eğer mal ve servetleri varsa, Kur’an-ı Kerim’in hükmünce ihtiyaçları olduğu takdirde onların yardımına koşmalıdır.
Kadın bu konuda kocasını endişeye sokmamakla görevlidir. Zira eşinin gazaplanması ve öfkelenmesi ve kadından hoşnutsuzluk içinde olması, rivayetler esasınca da Hak Teala’nın gazap ve rızayetsizliğine neden olmaktadır. Kocasının kendisinden razı olmadığı bir kadının, hiçbir farz ve müstehap ameli kabul olmaz. 1
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eşine eziyet eden ev onu üzen kadın mel’un’dur, mel’un’dur! ’”2
Erkeklere eziyet etmenin ve onları üzmenin bir bölümü de akrabalar, özellikle de erkeğin yakınları meselesiyle ilişki halindedir ki kadın, maalesef hiçbir şer’i ve mantıksal neden olmaksızın eşinin karşısında durmakta, bu yolla kendisini sevgili Hak Teala’nın rahmetinden uzak düşürmektedir.
وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ
“Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyi gözetirler.”
(Ra’d/21)
Dostları ilə paylaş: |