YENİ şehrin ( Eskişehir ) ESKİ HALLERİ ve hatıralar
Ben ADNAN ERDEN,17 (27) Şubat 1927 de, Eskişehir’de doğmuş, ilk tahsilimi (?) ağabeylerimle gittiğim - hayal meyal hatırladığım –YUVA okulunda yapmıştım…sonra
Atatürk Lisesi’nin yakınındaki ÜLKÜ ilk okulunda bir senesi kayıtsız olarak üç sene okudum.Müdürümüz Tahsin bey,muallimlerimiz Remziye hanım,İbrahim Demirler,Şadan bey…hatırlayabildiklerim..…İlk muallime hanım çok narin,mahzun halli idi onu çok severdim..sonra başka bir muallime hanım geldi ki... felaket.....ellerimizi avucuna alır,parmak uçlarımıza cetvelin kenarı ile vurur,döverdi bizleri... hiç sevmemiştim onu...sonrada Şadan bey.......Bahçede oyunlarımızda iki guruptuk sanki..birinde Ayhan ,diğerinde ben...Arkadaşım Yılmaz atım olurdu....- onunla alt üst kavga etmiştik evlerinin ününde..annesi mödahale etmiş,ertesi günde Md.Tahsin beye şikâyetetmiş..huzura çağrılmış..cezalandırılmıştık...-....İşte öyle bir oyunlar.... . Okuldan evimize giderken kafa ,kol,bacak kemiklerinden..,çukurlardan atlayarak Alâaddin Camii’nin içinde bulunduğu mezarlıktan geçerdik.Cami harap bir durumda,minaresi yarıya yakın yıkıktı ....Sonradan burası park olarak tanzim edildi. Alâaddin parkı… .Alâaddin Kafe…..Bu gün burası ( Kafe ),biz yaşlıların – kimimizin mahalleden, kimimizin okuldan, kimimizin askerden tanıştığı ve toplandığı, sohbet ettiği, hatıralarını andığı bir mekânımız oldu….Bir gün bir gazeteci geldi ve bizlerle röportaj yaptı…basit ve yavan geldi bana…İsterdim ki anılarımızdan, Eskişehir’in eski durumlarından konuşalım…Bu bende Eskişehir’in ESKİ HALLERİN den, birazda hatıralarımı katarak bir şeyler yazma fikrini uyandırdı….
Elbette Hitit, Frikya devirlerinden başlamak, tarihe sarkmak değil amacımız..ama Osman Gazi’nin namına ilk hutbeyi okuttuğu Karacahisar...pancar tarlaları,bostanlar ve şehre doğru sebze bahçeleri olan ovaya hakim kaleden başlamak uygun olur……Solda Kütahya caddesini geçersek..İslahı büzur (Tohum islah ), rahmetli Numan Kıraç’ın kurduğu kuru ziraat araştırma merkezi , Ziraat fakültesinin bulunduğu yer.. Karaca hisardan ( Karaşehir ) şehre doğru hareket edebilir, Nuri Bey değirmeni, defterdarlık değirmenini geçer Akar başı değirmeni ve camiine ulaşırız…Akar o zaman berrak ve temizdi….İlerlersek kadınların şen seslerini duyar,dere kenarında çamaşırlarını tokaçladıklarını, kazanlarda kaynattıklarına leğenlerde çitilediklerine şahit oluruz… .Akar Odunpazarı caddesi’ne ulaştığında ahşap bir köprüden geçer ve genişlerdi..Orada faytoncular arabalarını yıkar,atlarını sularlardı…
Cadde, İki Eylül caddesiyle birleşir ve akar geniş bir köprü ile caddeyi aşardı……Köprünün sol başında,semte ismini veren yedi adet mezar taşı vardı..YEDİLER mahallesi….Derenin sağ tarafında tek tük evler, yonca ve sebze tarlaları bulunurdu…Sol tarafında ise bir yolla ayrılan Yediler parkı, etrafı alçak bir duvarla çevrili, bakımlı ve ortasında büyük havuzu ile şehirlinin dinlenme,- belediyenin parkın başına koymuş olduğu hoparlörden - İbrahim Özgür ve orkestrasından tangoları, harp haberlerini dinlediği bir yerdi ...önlerinde çekirdek kabuklarını göremezdiniz..…parkı geçince,ufak bir kulübede Kızılay’a ait atış poligonu vardı…Parkın sol tarafı : HAMAMYOLU caddesi…..
Hamamyolu caddesi…bir zamanlar sevgili arkadaşım Can’la ( Kıraç ) bitmeyen muhabbetlerimizle volta attığımız cadde…sanki birbirimizden ayrılmamak içi yeni yeni mevzulara girdiğimiz muhabbetli günler….……
…..Hamamyolu caddesine, İki Eylül caddesinden girersek iki katlı evlerin arasında Ekmekçi amcayı, Karcı Salim’i – ki o zaman buz dolapları yok.,Odun pazarı sırtlarındaki çukurlara kışın kar basar. Yazında kilo ile, testere ile keser, satardı – anmak gerekir..Semtin simgesiydiler sanki…Eski bir binada Halkevi,,,
İlerlersek Jandarma komutanlığı ve bitişiği Ünal’lara ait han ve bir köşesinde de bakkaliye satış mağazaları….Daha sonra fıstıkçı İsmail’i, Mesçi Mehmet ve İbrahim ustayı unutmamak gerekir,,,,ETHEM sineması…SINGER satış mağazası.derken,Manifaturacılar çarşısına geldik….karşılarında akarı, ahşap köprülerle geçilen iki katlı evler sıralanırdı…ve sonra Şengül,Alçık kadınlar hamamı ve askeri hamam vardı…Solda , çarşı camii ,devamında Erler hamamı..en eski hamam….Ve Köprübaşı Caddesi…
Akarı kaldığımız yerden takip edersek sıcak suları dolanır,Cevat bey değirmenini geçer
Porsuk çayına karışırdı...Porsuk salhane köprüsünü, mezbahane (kesim evi) yi geçer şeker fabrikasının arkasından Sakarya nehrine kavuşmak üzere devam eder……….. Akarla Porsuğun birleştiği noktanın sol tarafında sanki bir ada vardı..Park sinemasının bulunduğu ada..Oraya TEL cambazları gelir, muhtelif muvazene ve akrobasi hareketleri sergilerler, palyaçolarla seyircileri eğlendirirlerdi…..Reklamları için,üç metreye yakın,renkli pantalonlu tahta bacaklarla şehirde dolaşırlardı……. Hamamyolu caddesi ayni zamanda şehrin pazar yeri idi…Çarşamba günleri Pazar kurulurdu…Yakın köylerden gelen köylüler,beyaz,temiz örtülerle kapalı bakraçlarda yoğurt,peynir,tereyağı ,tezgâhlarda sebze ve meyvelerini pazarlarlar idi….
Yedilere dönersek, sonra Hamamyolu ‘na taşınmış olan jandarma komutanlığı, bitişiği Alanyalı’ların evleri, ve belediye reisi Kâmil Kaplanlı’nın evi… Kalabak suyu Kâmil bey zamanında gelmişti..anlatırlardı suyun getirilişinde yapılan merasimde Kâmil bey önceden hazırladığı nutuk pusulasını bulamayınca ‘’…….ete beş kuruş zam ettik...Galabak suyunu gettik..deeemi le Osman ( mebus Osman bey ) – Heeele Kâmil ‘’ diye cevap vermiş,‘’Osman bey .....bunun üzerine Reis ‘’ şaplatın le gahpe dölleri’’..... ve alkışlar… . Sokağı aşınca büyükçe bir arsa….çocukluğumuzun geçtiği.bilye ,aşık,kaydırak,çelik çomak, birdirbir, uzuneşek gibi oyunlar oynadığımız,topaç çevirip,çember yarışları yaptığımız arsa….Mutluyduk…Hürdük….şimdiki çocuklar gibi evlere mahkûm değildik… .Arkada daha büyük bir alan vardı…Büyüklerin futbol ,voleybol oynadıkları alan…ve..alan.Uçurtma mevsiminde, rengâ renk,çeşit çeşit şekillerde uçurtmalarla dolar , adeta gök yüzünü göremezdiniz dersem, abartmış olmam…… Evimiz arsaya bitişikti…girişte büyük çini bir sobayla ısınan iki misafir odası,hol, arka tarafta günlük oturma odası...küçük döküm bir odun sobası ile ısınır,üzerinde daima dolu bir güyüm eksik olmazdı..Kış gecelerinde şişelere sıcak su doldurur, kaptığımız gibi yukarı kattaki karyolalarımıza koşar, yavaş yavaş yatağımızı ısıtarak ayaklarımızı uzatırdık..Odamızda soba bulunmazdı…Sessiz Kış geceleri…Ayaz…..ayazı meşhurdu..Eskişehir’in....Saçaklardan buzlar sarkardı....Bozacının ve bekçilerin birbiriyle ve onları kontrola çıkan polis düdükleri, köpek sesleriyle insanda değişik,duygular uyandırırdı………
Mutfak bodrum katta idi, yemekler ocak içindeki maltızlarda pişer, kilerde tel dolaplarda muhafaza edilirdi..buz dolabı yoktu….kilerde muhtelif turşu fıçıları vs. yanında hardaliye fıçısı da bulunurdu..( hardaliye - çok kişi bilmediğinden tarifi : 2 ölçü beyaz.bir ölçü siyah üzüm yıkanır, kalın saplardan ayrılır,ufak ince saplarla beraber patlatılır, fıçıya konur,%2 miktarında toz halinde hardal atılır içine…fıçı açılmamak üzere kapatılır..45 gün kadar bekletildikten sonra fıçının çeşmesinden akan şarabî renkli hardaliyeyi içebilirsiniz…Sarhoş olmazsınız zira şarap değildir.Kendine has, hoş lezzetli,iştah açıcı,besleyici,votka ile beraber de içebileceğiniz içeceğiniz olur..)…….mutfağın önünde yüksek sandalyelerde oturup yemek yediğimiz masa bulunurdu..Banyo da bodrumda idi,,çeşmelerden sıcak su akardı,,yıkanmak için ayrıcana ısıtmaya lüzum görülmezdi… .Bodrum,yerkaranfilleri,menekşeler vs. çiçeklerle donatılmış, şirin bahçemize açılırdı.. arka tarafta arı kovanları vardı., babam arılara meraklı idi…...ve dipte çamaşırlık…
Şehri sel basmıştı o tarihlerde.. Bahçede hamur teknesi ile ağabeylerim beni yüzdürmüşlerdi....……Şehri zaman zaman seller basardı......Porsuk taşardı....
Evden İki Eylül caddesine çıkar ve ilerlersek,iç tarafa doğru,şimdiki Adalet ilk okulunun bulunduğu yerde TEMYİZ mahkemeleri vardı..daha sonra kilise yıkıntısından kalma kalın bir duvar parçası ki buraya daha sonra YURT sineması inşa edildi… .Sokağı geçince içinde tenis kortu bulunan büyük bir park ve arkasında eski Halk fırkası binası ki bilahare kütüphane olarak kullanıldı zamanımızda…Bu alana 950 li yıllarında opera binası yapımına başlanmışsa da çürük çimento hikâyesi ile vazgeçildi…Ve buraya Hacı SÜLEYMAN KIZ LİSESİ binası inşa edildi……. SITMA MÜCADELE..Eskişehir Şb.si binası…
O zamanlar Anadolu’da sıtma,verem,trahoma çok yaygındı…Verilen mücadele ,Cumhuriyet hükümetlerinin unutulmaz başarılarındandır..Gurur ve şükranla anıyorum….Bu gün bu hastalıkların adını bile duymayanlar çok…...
Yanık harap bir sıra dükkanı geçersek , karşı tarafta ZİRAAT BANKASI,iç tarafa doğru ziraat borsasına ulaşabilirdik… ve sokaktan sonra – ne vardı pek hatırlamıyorum –oraya SÜMERBANK SATIŞ MAĞAZASI AÇILMIŞTI…ve ZAHİRECİLER (Arpacılar,Oğuzlar gibi….) sıralanır…… İki Eylül Caddesinden ayrılıp Taşbaşı’na…Taşbaşı çarşısına gireriz…….Sağımızda Zeytinoğlu hanı…Solumuzda Askeri fırın, Baş Börekçi ve karşılıklı yarı toptancı mağazaları…..Çarşı bitiminde sağda, arka planda OSMANLI Bankası,,,İŞ Bankası daha içerlerde, kireççilere doğru bir yerde idi.. Bankanın karşısında ki ara sokakta Kebapçı Abdülselâm’ı unutmayalım…Küfürlü konuşmayı severdi,her hitabına öyle başlar,öyle bitirirdi …… Çarşı ,ortasında bir şadırvan bulunan meydanla son bulur…Arpat ve.Köprübaşı caddeleri diye ıkıye ayrılır...Köprübaşı caddesi girişinde PİRİNÇ hanı…Umumiyetle Nallıhan’dan gelen beş altı develi kervanlar sırtlarındaki , ev dokuması dışları tüylü,renkli pirinç çuvallarını hana indirir, orada konaklarlardı,orada pazarlarlardı… Cadde de daha çok kavaflar bulunurdu..Kavaflar çarşısı diye anılırdı……Köfteci Rasim agayı hala arıyor, anıyoruz…. TİCARET ODASI…Müezzinlerin mağazasının üst katında idi…Babam M. KAMİL ERDEN uzun seneler reisliğinde bulunmuştu….Bitişiği şeker mağazamızdı. Fabrikamız her ne kadar eski GARİPLER mezarlığının ( Hoşnudiye mahallesi ) orada ise de mağazanın üst katında muhtelif şekerler , tavana asılı tavalarda badem şekeri ve çeşitleri yapılırdı…Birde büyükçe,saç bir fırın vardı..Büyük bir merdaneden geçen hamur,otomatik el makineleri (aleti mi desem ? ) ile şekillendirilir : finger, mari, petibör olarak tablalara dizilir,fırında pişirilirdi..Kaba bir bisküvi idi,..kâğıt kaplı sandıklarda satılırdı…Niye imalâtından vazgeçildi bilmiyorum..?? Eskişehir’de bizden çok sonra , 940 yılları sonlarında, Muttalip caddesi civarında Altınbaş bisküvi olarak bir teşebbüs gerçekleşti..ama fazla ömürlü olmadı….Ve nihayet iftihar ettiğimiz ETİ BİSKÜVİ…Bu vesile ile Firuz Kanatlı’yı kutlarım……Kısaca Eskişehir bisküvi macerasına da bu vesile ile değindik…
Toptancılığımızda vardı....Bakliyat çeşitleri yanında Birezilya yazılı çuvallarda kahve
( çeşitleri numaralıolarak belirlenirdi 3-5 No gibi ) Bunun yanında çay,muhtelif isimlerde...Dışı kanaviçe kaplı kontraplak sandıklarda..sandıkların içide alümünyon la kaplı idi....
Bitişiğimizdeki bakırcı dükkânını geçersek ESKİŞEHİR BANKASI…müdürü Saadettin beydi…Kuruculardan babam ayni zamanda murahhas aza ….,.anlatırdı ilk kuruluşta kasası bile olmayan bankanın parasını akşamları babamın kasasında muhafaza ederlermiş…Bankanın Kalabak içme suyunun getirilişine çok katkıları olmuştu…
Lokantanın yanında keçeciler..Bozan Palas….BOZAN palas’ın yerinde bu gün Akbank yer alıyor… İŞÇİBAŞI hıdavat mağazası…karşısında plakçı Hakkı..bütün gün plak çalar ,gaz ocakları gibi ufak tefek tamiratlar yapardı.....Helvacı Tahir usta ( Hamamyolu Cd.sininin karşısında idi ) YENİ GÜN lokantası..beyaz eldivenlerle servis yapardı garson Mehmet.... en eski eczane... ŞİFA eczanesi ve Şemsettin bey...İlaçlar şimdiki gibi hazır değildi…Reçetelere göre eczanede hazırlanırdı Yani eczaneler şimdiki gibi markete benzemezdi….Eczacılık gerçek bir meslekti… Arkalarında tabak kuyuları bulunurdu……. .karşısında MAZLUMLAR muhallebicisi…hizasında ilerlersek YASİN ÇAKIR un fabrikası…ekmek fırını, köprüyü geçince şehir kulübü..ALİ ASKER’in kahvesi… Köprübaşı….
Şifa eczanesinden devam…kebapçı HÜSNÜ…terzi Selahattin…Baykallar... HAL..sebze hali...sol iç tarafta Saray lokantasının ( Garanti Bankası ) nın önündeki küçük meydanda idi.....Sadrettinbey eczanesi…köprü…PORSUK PALAS…sonra belediye binası olarak kullanılan bina....Altında dükkânlar sıralanır,Zenith saatçisi..şekerci Ethem Şekersoy, Güzeliş kitap evi..vs..bodrum katında Abdurrahman Ünügür ‘ün matbaası… ikinci köprüden sonra Sıhhat eczanesi, Tayip beylerin mağazası İzmir Pazarı…..sonra burada Kılıçoğlu ekmek fırını açıldı…ve nihayet yerinde bugün Gima mağazası…. KÖPRÜBAŞI……
KÖPRÜBAŞI....Burada yol üçe ayrılır : İstasyon Cad.si ( İnönü ) , Sakarya Cad.si ,Sivrihisar Cad.si ki girişte sağda sonradan yapılan HALK EVİ….Halk evleri birer kültür ocakları idi, kütüphanesi,müzik,resim atölyeleri,tiyatrosu, Jimnastik hane sile gençlerin hizmetinde idi…tıpkı Türkiye’nin kalkınmasında temel taşı olacak bir kuruluş olan KÖY ENSTİTÜ leri gibi D:P: nin ortadan kaldırdığı kuruluşlar..Yalnız onlar mı D.P. nin hatası…??
Dini de istismar etmiş Türkçe ezanı ( Tanrı uludur,Tanrı…..Haydi namaza......Haydi kurtuluşa.......Tanrıdan başka yoktur tapacak.....) Arapça eski haline okutmuş..irticanın kapısını açmıştı…Maalesef ilk icraatları bunlar olmuştu D.P. nin..,ilk icraatları; Halk partisinin başbakanlığını yapmış olan Sn Celal Bayar, baş müfettişi Sn.Adnan Menderes.. MY. Üyesi Sn Refik Koraltan yeni partiyi kurduktan sonra ,hiç alâkaları yokmuş gibi eski partilerine TU KAKA diyerek bütün mesuliyetleri geride kalanlara yüklemişlerdi …. ve halen bu zihniyet istismar edilmektedir………….. . cadde biraz ilerde Muttalip caddesine ayrılır.Demiryolu geçitini geçince büyük mezarlık….Şehirler arası otobüslerin kalktığı, karşılıklı iki han vardı kavşakta….Bursa hanı ve Yıldız hanı..ayni zamanda garaj….
Sivrihisar caddesi dekovil başına doğru uzanır..Dekovil ( şehirden uzakta idi ) şeker fabrikasının önünden geçerek, Tayyare ( uçak ) fabrikasına ( Atölyelelerine ) işçileri, gediklileri taşırdı….gedikli okulu Eskişehir’de idi. Teknik eleman ( makinist ) ve pilot olarak yetiştirirdi talebelerini….Orta okul mezunlar subay olabilirdi, daha sonra kültür seviyesi gelişince yalnız lise mezunlarına tanındı bu hak...
Zahirecilerin oraya dönersek,karşılarında ,bu gün hükümet konağının,merkez bankasının, defterdarlığın bulunduğu alan boştu ve harman yeri olarak bilinirdi..Reşadiye camii ortada idi.
Yerine sonradan bugünkü büyük cami yapıldı..Alanın İki Eylül Cad.si tarafı zahire pazarıydı ( zahirecilerin önü )… .İKİ EYLÜL caddesinden ilerlersek GARİPLER mezarlığı diye anılan , Doğan hamamını ,Emlâk bankasını ve,Ticaret odasını da kapsayan büyük bir alandı ,bu gün ki Ticaret sarayının bulunduğu yer ve civarı….Sokağı atlarsak ŞEKER hanına ve arka uzantısında da bizim,susam,tahin,helva,reçel,lokum Vs. imalatımızın yapıldığı fabrikamıza ulaşırdık…bu gün bu alanda ESNAF SARAYI bulunuyor…Karşısında demirci dükkânları ki sonradan buraya ERDEN HAMAMI inşaa edildi....ve halâ anılan havuzu ile ERDEN HAMAMI sıcak suları ile şifa dağıtırdı…. .Hanın bitişiğinde, önünde havuzu bulunan itfaiye vardı. Havuzun suyu çok eskiden kalma yer altı kanalından gelirdi.. İtfaiye kumandanı Hıfzı Tan , kültürlü,’’ Bir Millet Uyanıyor ‘’gibi birkaç film senaryo su olan bir zattı…ONUNCU YIL ŞENLİKLERİ nde, bir itfaiye arabasına gemi dekoru vermiş, şehirde dolaştırmıştı..Bahriyeli ( denizci ) elbisem le bende tayfa olmuştum gemide…Hıfzı Tan O gece, elinde patlayan kuru sıkı top mermisiyle diyeceğim ,iki elini birden kaybetmişti...kaza şehir sakinlerini çok üzmüş, bayramın sevincini gölgelemişti….
Milli bayramlarda her yere, her binaya bayraklar asılır, çok coşkulu,çok heyecanlı olarak milletçe kutlanırdı…Resmi geçitte eski acı günleri yaşamış ihtiyarların gözlerinin yaşardığını görebilirdiniz..Şükür eder, hassasiyetlerini saklamaya çalışırlardı….Güvenli..huzurlu.. mesut yıllar .......…çoook geride kaldı.....
Karşı tarafta umumhane ( G . . . . E. ,) İplikçi H.Hakkı’nin atölyesi……….
İlerlersek, harp senelerinde mühendislerin çalışmaz dedikleri elektrik santralına sahip çıkıp, şehri elektriksiz bırakmayan Osman Ustanın ( Malak ) atölyesin geçer Memleket hastanesine erişiriz..Hastanenin arkasında mahfel ( ordu evi )…… ve önünde iki tane tenis kortu bulunan saha….Bugün ki astsubay ordu evinin bulunduğu yer….
Tenis oynadığımız günlerde seyretmeye gelen. Hanımlar beyaz blûzlu ,beyaz etekli, erkekler beyaz gömlekli beyaz pantolonlu olarak gelirlerdi…O zamanki Eskişehir’li ileri görüşlü, kültürlü, birbirine saygılı, günün şartlarına göre çok seviyeli idi….Giyim kuşamda da titizdi….yamalı olarak dolaşabilirdiniz..ama yırtık ve kirli gezmek çok ayıptı…
Ve Yalaman adası..Porsuk boyunca uzanır, kıyısında sandallar…..Sandalcı Adem sandallarını kiraya verir… kürek çekmek ve gezmek .isteyenler nehri doldururlardı…..
Ahşap köprüyü geçersek sağımızda köprüye de ismini veren kolordu binası ( Şale otelinin bulunduğu yer de )…önünde bayrak merasiminde bandonun seslendirdiği İSTİKLÂL MARŞI bütün şehirden ( sakin olduğundan ) duyulabilirdi ….
Kolordunun karşısında Gazi (?) ilkokulu, eski bir kilise binası olan Asri sinema vardı….
Sola doğru, yol ikiye ayrılır…Eski Bağlar caddesi ve ortasında akasya ağaçları ile İstasyon (İnönü ) bulvarı…Hoş bütün şehir caddelerini akasya ağaçları süslerdi….Cadde de ilk göze çarpan porsuğa bakan Şerif Baba gazinosu olurdu….ve karşılıklı iki katlı evler…Caddeyi geçince Gümülcene ( Kanatlı ) un fabrikasını ve. yanından geçen , sarı su yatağına …zaman zaman Eskişehir’i sele boğan su yatağı…..
Demiryolu geçitini geçince…Bursa caddesi…solda şaraphaneler..kereste ve Kılıçoğlu daha ilerde Güneş kiremit fabrikaları,,,,Yolun sağ tarafında tuğla ocakları ,,daha sonra Kurt…,Çift Kurt tuğla ,kiremit fabrikaları olarak karşımıza çıkarlar…ve bağlar…..Topçular mevkii…Uçak savar alayının bulunduğu mevki ( Orhan Oğuz’un temelini attığı Akademinin yerinde , Anadolu üniversitesi)…Bağlar…..ve eski bağlar caddesi,takip edersek köprübaşına, İnönü caddesine kavuşuruz… .Demiryolu geçitine dönelim…sağda TMO ne ait silo’ yu görürüz…ve tren yolunu takip .edersek.( hat boyu ) tek katlı evleri ile Cumhuriyet mahallesi varırız…Halamların evi hat boyunda ,bahçeli şirin bir yapı idi…Cuma günleri ki, o zamanlarda hafta tatil günüydü. Ağabeylerimle birlikte ziyaret ederdik onları....eniştem bizi tulumbanın yanında traş eder ve sonra ‘’çocuklar sizi kıra götüreyim’’ der ellerimizden tutar, demiryolunu atlatırdı…Her yeri buğday,arpa tarlaları kaplardı....hiç ev yoktu. Orada harmanlara biner eğlenirdik…yerden kaynayan berrak suları yatarak içerdik….
Geçitin sol tarafı….yol istasyona doğru devam eder....solda dağınık eski muhtelif binalarda hava hastanesi ( Dumlupınar ilk okulunun yerinde )….Bir iki otel ve bakkaliye dükkânı (Habip Düzerdik), istasyon binasının karşısında …Gar……Kara tren günleri…Gelip gidenler…. Yolcuların salepçiye , simitçiye seslenişlerini… koşuşmalarını, telaşlarını seyir etmek , kampana, düdük sesleri arasında , lokomotifin islim bırakıp.patinaj yaparak
hareketi…..İnsanda ,tuhaf ,acı bir duygu uyandırırdı….
İstasyon meydanında faytonlar ( yazın açık,kışın kapalı kupa )müşteri beklerlerdi..Taksi yoktu henüz Eskişehir’de…...Meydana bakardı demiryolu lojmanları…arka planda Kumpanya ilk okulu ,demiryolu personelinin çocuklarına mahsus açılmışsa da dışardanda talebe kabul ediyorlardı…yatılı idi..üçüncü sınıfı orada okudum..O sene kapandı…yatakları kendimiz yapardık….Bahçe ağaçlıklı idi , dip tarafında tenis kortu bulunurdu …..Oradan bahçeye düşen toplarla değişik bir oyunlarımız olurdu….Muallimlerimiz Muammer bey, Zekeriya bey ve…???....Halıl bey,almanca desine gelirdi..çok sert bir hoca idi..ama aradan seksen seneye yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen,halâ birkaç basit cümle yanında onbeş,on altıya kadar sayabiliyorum..İyi bir öğretici idi.......
Sabah altıda, mütalâada olurduk ..cer atölyesinin iş borusu bütün şehirden duyulurdu….Pencereden işe giden işçilerin bisikletlerile akışlarını, geçişlerini görebilirdik…Eskişehir bir yerde bisiklet cenneti gibiydi..öylesine ki,Türkiye şampiyonları Eskişehir den çıkardı….…..
Bu gün okulumuz demiryolu personelinin dinlenmesine tahsis edilmiş durumdadır…
Atatürk Caddesi’nden Odunpazarı’na doğru yürürsek solumuzda Kızılcıklı Mahmut Pehlivan caddesi,,, ve tahta köprüden Porsuğu geçtiğimizde solumuz.. Yalaman ada….henüz inkişaf etmemiş…tek tük evlerin olduğu ada…..Sağda dağınık evler….Kütahya caddesi gelişmemişti daha….STAT, o zamanda ( etrafı taş duvarla çevrili ) futbol sahası idi..Demirspor’un Türkiye şampiyonu olduğu, Mennan’lar, Zeynel’ler devri…Zaman zaman yağlı güreşlerde yapılırdı sahada….
Vişnelik..sanat okulların bulunduğu alan…Şehirlinin mesire yeri….Orada derlerlerdi ki hocalar, hafızlar semaverden çay niyetine , etrafa çaktırmadan, renk vermeden, hissettirmeden şarap içiyorlar…Günahı boyunlarına…….
Vişneliğin karşısında bugün trafik müdürlüğünün oldu köşede iki katlı Belediye
binası bulunurdu…Ziraat bankasına doğru sağda merdivenli bir binada ise Hükümet konağı….ve sağı, solu boş arsalarla, birkaç evle Atatürk caddesi ( Şosesi ) Akarbaşında son bulur, Seyitgazi şosesine erişirdi…..yoldan şehre girersek. eski şehir yukarıda kalır….,Yukarı mahalle, Odunpazarı diye anılırdı..Bugün dahi semt aynı adı taşır…İlk yerleşim mevkii…Rivayet ederler ki , ilk gelenler aşağı, orta ve yukarı semtlerde.üç yere birer ciğer asmışlar..Önce aşağıdaki..sonra ortadaki bozulmuş..en çok bozulmadan dayananın yerini…, yukarıyı seçmişler…yerleşmişler…..
Yolu takip edersek, kız Orta Okulunu ( Atatürk Müzesi ) geçer Atatürk lisesine ulaşırız…Sol tarafımızda eski mezarlık..ve Yediler semti….Yolun devamı Çifteler Caddesi …girişinde hapishane….Cadde Ankara yoluna çıkar…. Odunpazarı…şehre gelen daha çok meşe, kızılcık yüklü uzun köy arabaları çarşıdan geçer,yüklerini pazarlayamazlarsa yukarı mahalledeki meydanda toplanırlardı …ODUNPAZARI,….odun arabaları müşterinin gösterdiği yere yükünü yıkar ( indirir ) ve odunluk ağaçlar , baltacı tabir edilen odun kesicileri tarafından istenen ölçüye göre parçalanırdı…..
Odunpazarı camii, altında dükkânları ile ufak bir meydana açılır, esnafın ve fırınların bulunduğu çarşıdır burası…yukarıya doğru Şeyh Şehabettin’nin türbesi , sol tarafta evler arasına sıkışmış KURŞUNLU Camii…yukarıda eski mezarlık…Şeyh Edibali’nin türbesi… sağ tarafta ise daha yukarıda Bademlik……
Odunpazarı, dar sokakları arasında çeşmeleri ile..,büyük evleri ( bazıları cumbalı ) yanında tek katlılar çoğunlukta…camileri ile tarihi yaşatır….
26 – AĞUSTOS – 2013
ADNAN ERDEN
Dostları ilə paylaş: |