HASTANELERDE DİNİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ
-
Hıristiyan Geleneğinde Hastalara Dini Bakım
Hıristiyanlara göre hastalıkların bütün dünyanın kurtuluşu için bir anlam ve değeri vardır. Hz. İsa’nın yaşamı boyunca hastalarla özel olarak ilgilenmesi, O’nun misyonuyla kendisini görevli sayan Katolik Kilisesi’nin de hastalık ve ölüme sevgiyle bakma konusunda inşaları eğitme, hastalara bizzat yardım etme hususlarında görev yüklenmesine sebep olmuştur. Bundan dolayı Kilise acı çeken bir insan için Tanrı’nın yardımı olarak algılanmıştır.
Katolik anlayışta hastalığın insanın günahkar yapısı ile bir bağı var görünse de bunu günahların bir cezası olarak görmek yanlıştır. Katolik anlayışa göre cemaatin üyelerinden birisi acı çektiğinde diğerleri de acı çeker ve bu acıya katlanır. Eğer acılar ebedi âlem için bir hazırlık olarak telakki edilirse kısa sürer ve tahammül gücü artar.
Katolik geleneğinin kurumsallaşmasını sağlayan en önemli faktörlerden birisi hastalarla yapılan özel sakramentlerdir. Sakramentlerin en önemlisi de hastaların yağlanması âyinidir. Ciddi bir hastalıkla muzdarip olan insan, neşesiz olmaması, günaha davet edici şeylerin etrafını sarmaması ve inancında bir azalma olmaması için ilahi merhametin çok özel bir yardımına muhtaçtır. Yağlama âyini bunu sağlar.
Katolik geleneğinde İncil’e dayalı olarak hastalarla yapılan âyinler/törenlerle birlikte onlara okunacak özel duaların bulunması ve uygulamaların yalnızca, kendilerine Hz. İsa ve havariler aracılığıyla ilahi görev verilen din adamları tarafından yapılabilmesi hastanelerde din görevliliği kurumlarının doğuşunda ana faktör olmuştur.
-
Hıristiyan Kültüründe Hastanelerde Dini Rehberlik Hizmetleri
-
Amerika Birleşik Devletleri örneği: A.B.D’de hastanelerde yürütülen din ve moral hizmetlerinin genel adı Chaplaincy services (din ve tıp ortaklığı hizmetleri)’dir. Hizmeti yürüten görevliyede Chaplain (hastane din görevlisi) denir. Hastalara Profesyonel Dini Bakım Servisleri bu yy’da Boston’da geliştirildi. Bugün artık A.B.D’de bu iş çok gelişmiş, profesyonel bir hizmet alanıdır. Eyaletlere göre değişmekle beraber, genellikle yüz ve üzeri yatak kapasiteli hastanelerde ful-time çalışan bir din görevlisi görevlendirilmektedir. Daha büyük hastanelerde ise dini bakım bürosu kurulmaktadır.
Hastanelerdeki dini bakım birimleri büyük hastanelerin yönetimleri tarafından kurulmakta, daha sonra ise projesini sunarak ve ücretini ödeyerek ilgili müfettişlerce gerekli incelemeyi talep etmektedir. İnceleme sonrasında uygun bulunan birimlere izin verilmektedir.
A.B.D’de hastane din görevlisi olabilmek için en az fakülte veya papaz okulu mezun olmak, din adamlığı tecrübesine sahip olmak, dini bir cemaat tarafından teklif edilmiş ve onaylanmış olmak ile tıbbı bakım için yeterli bilgiye sahip olmak şartları aranmaktadır.
-
Belçika Örneği: Hastanelerde sunulan din hizmetinin yasal dayanağı 1970’de Kraliyet Kararnamesi ve bu kararname çerçevesinde o günün Sağlık ve Çevre Bakanlığınca hazırlanan genelgedir. Bu genelgeye göre hastanın isteği üzerine ailesince belirlenen din görevlisi, hastalarını serbestçe ziyaret edebilecek, bu konuda hastane sorumluları gerekli bütün önlemleri alacaktır. Resmi görevlisi bulunmayan hastanelerdeki din hizmetlerini fahri görevliler yürütecek; tüm görevlilerin hizmet yürütmesi ancak bağlı bulundukları dini temsil eden resmi makamların görevlendirmesiyle mümkün olacaktır. Hastanelere gelen farklı din ve görüş mensuplarına da moral hizmet verilmesinin sağlanması istenmekte ve gerektiğinde işbirliğine gidilmesi amacıyla Protestan, laik ve Yahudiler için de moral hizmeti sunan organizasyonların adresleri bildirilmektedir.
Hasta, hastaneye alınırken hangi dine mensup olduğu, din görevlisi isteyip istemediği şeklinde sorular sorulmakta ve bu konuyla ilgili bir form doldurulmaktadır. Çeşitli dinleri ana hatlarıyla tanıtan bir de küçük kitapçık farklı dinden olan hastalara sunulmaktadır.
Hastanelerde yürütülen din hizmetleri üzerine Din Hizmeti Veren Kişilerin Dini Açıdan Konumu isimli bir çalışma yapan Alphonse Borras, din görevlilerinin bilmesi ve yerine getirmesi gerekli şartları şöyle sıralar;
-
Yaptıkları görevin bilincinde olmak,
-
Kilise başkanına bağlı olarak hizmet verdiklerini bilmek,
-
Hastalara refakat etmek ve ibadetlerini vaktinde severek yerine getirmelerine yardımcı olmak,
-
Onlara dua ve tövbe ettirmek, dini günleri gereğince yaşamalarına imkan sağlamak,
-
Hastanın ailesi ile koordineli çalışmak,
-
Adalet sahibi, ketum, liyakatli, fizikî ve insanî açıdan yeterli, dinlemesini iyi bilen, sâdık ve müttakî olmak.
Hastanelerde görev yapan personel, liseden sonra 6 yıl süreyle çok ciddi bir şekilde bu konu üzerinde eğitim gördükten sonra göreve başlatılırlar.
-
Fransa Örneği: Hastanelerde din hizmeti yürüten rahiplere Abbe, Pretre, Pasteur veya Aumonier isimleri verilir. Hastanelerde ve huzurevlerinde genellikle din hizmetlerinin yürütüldüğü özel bir servis bulunmakta ve Aumonerie ismi verilen bu servis, dernek statüsünde kurulmuş bir kilise teşkilatı niteliği taşımaktadır. Bu servislerin çalışanları gönüllü hizmetlidirler. Bu servisler, hastane ve huzurevi idaresiyle ve hastane personeli olan bir papazla işbirliği yaparak çalışmaktadır. Hastane veya huzurevinin büyüklüğüne göre bu yerlerin çoğunda bir veya bir kaç papaz, hastane veya huzurevi personeli olarak çalışmakta, maaşlarını da buradan almaktadır. Maaş almayan kiliseye bağlı papazlarda zaman zaman istek üzerine hastanelerde hizmet verebilmektedir.
Papazların yaptıkları hizmetler; hastanenin kilisesi diyebileceğimiz alanlarda haftanın belirli günlerinde vaazlar vermek şeklindedir. Hastaların görüşmek istemesi sonucu, papazın odasında veya papaz hastanın yanına giderek hastanın odasında görüşmek ve hastanın sorularına cevap vermek şeklinde, sohbet tarzında da din hizmeti verilmektedir.
Papazların öğrenim durumu, lise tahsilinden sonra 5-6 yıllık papaz okullarıdır. Bunlar Seminaire adı verilen ve özel mahiyetteki kiliselere bağlı yüksek öğrenim okullarıdır Papaz olduktan sonra da 2 ila 5 yıl arasında değişen sürelerde hizmet içi eğitim kurs ve stajına tâbi tutulmaktadır. Bu öğrenimin yakında ÜNİ statüsüne kavuşturulması için çalışmalar yapılmaktadır.
-
Hollanda Örneği: Hollanda Hastaneler Birliği, Dini ve Moral Bakım Komisyonu, 1987 yılında yayınlanan, dini ve moral bakım görevinin organizesi ve yönetimi ile ilgili son raporunda hizmetin amacını, insanlara inanç ve dünya görüşleri doğrultusunda resmi ve profesyonel rehberlik etmek ve yardımcı olmak olarak belirlemiştir. Hastanelerde arzu eden hastalar için dini hizmeti sunulması zorunlu hale gelmiştir. Dinî ve ruhî bakım, tıbbî bakım gibi gerekli ve önemlidir.
Genelgede, hastanede görev yapacak din görevlisinin görevleri de şu şekilde belirleniyor;
-
Hastanın ihtiyacı olduğu anda dinî ve ruhî yardım sunmak,
-
Gerektiğinde hasta ve onun cemaati arasındaki ilişkiyi sağlamak,
-
Gerektiğinde hasta ve onun ailesi-yakınları ile ilişki kurmak, gerekirse ölüm anında ve yas anında yardımcı olmak,
-
Dini törenlerin, toplantıların yapılmasında ve organize edilmesinde çalışmak,
-
Hastanın isteği sonucunda hastanedeki görevlilerle hasta arasında köprü kurmak ve hastalığı hakkında bilgi alış verişini sağlamak,
-
Hastane içerisinde ibadet yerleri oluşturmak ve bu mekânların hizmete açık tutulmalarını sağlamak,
-
Hastane içerisindeki ibadethane ve toplantı yerlerinin hizmete açık tutulmasında hastane yetkili ve görevlileriyle bilgi alış verişinde bulunmak,
-
Bu hizmetlerin gerektiğinde diğer personel tarafından da yürütülebilmesi için hastane içerisinde seminerler düzenlemek.
Hastanelerdeki duyuru panolarında din görevlilerinin isimleri, oda numaraları ve telefonları yazılıdır. Görev yapan din görevlileri Hıristiyan İlahiyat Bilim Fakültesi mezunu olup, Kiliseler Birliği teşkilatından çalışabilir belgesi alanlar arasından seçilmektedir. Ücretleri ise, hastanede sürekli görev yapan elemanların hastane tarafından, belli zamanlarda gelen görevlilerin de daimî görev yaptığı kurumu tarafından ödenmektedir.
Hemen her hastanede küçük bir kilise veya mescit bulunmaktadır. Kendi dillerinde yazılmış kutsal kitaplar, arzu eden hastalara seyyar kütüphaneler vasıtasıyla ödünç kitaplar verilebilmektedir. Hastabakıcılara insanların inanç, örf ve adetleri konusunda zaman zaman gerekli bilgiler verilmekte, yemeklerde kullanılan et ve yağlara bile inanç esasları doğrultusunda dikkat edilmektedir.
-
İslam Geleneğinde Hastalara Dini Bakım
Tekâsur sûresinin 7-8. ayetlerinde “Nihayet o gün dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden hesaba çekileceksiniz” denmekte ve sağlığın bir sorumluluk gerektirdiği vurgulanmaktadır. Bu ayetleri açıklar nitelikteki bir hadis de Hz. Peygamber, (sas) “iki nimet vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdir, sağlık ve boş vakit” buyurarak inanan bir insanın hayatını iyi bir şekilde değerlendirmesinin bu iki nimete bağı olduğuna dikkat çekmiştir.
Kur’an’da hastalara yönelik olarak verilecek dini bakıma ait sistematik bilgiler bulunmamakla birlikte onların hastalıklarla ilgili tutumlarını belirleyen unsurlar yer alır. Bunlar;
-
İnsanı rahatsız eden maddî ve manevî tüm sıkıntıların insanın kendi elleriyle yaptıklarının bir sonucudur,
-
Tüm sıkıntı ve rahatsızlıklara katlanabilme terbiyesine sahip olmak gereklidir. Çünkü sıkıntılar bu dünyanın ayrılmak parçalarıdır. Allah’ın bu sıkıntıları yarattığını bilen insan, bunlara sabredebilme eğitimini kendisine vermek zorundadır.
“Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan ve canlardan ve ürünlerden biraz eksiltme ile imtihan eder, deneriz. Ey Peygamber, sen sabırlı olanları müjdele..” (Bakara),
-
Hastalığı yaratan Allah şifasını da yaratmıştır.
Hastalara dini bakımla ilgili geleneğin şekillenmesinde Hz. Peygamber’in (sas) uygulamaları ve sözleri etkilidir. Hadis külliyatının hemen hepsinde bu konu ile bilgilerin yer aldığı Tıbbi Nebevî isimli bölüm ve başlıklar vardır.
Her hastalığının çaresinin olduğu, tedavi yollarının araştırılmasını teşvik, hastalık anında uzman hekime müracaat, cahil doktorlardan uzaklaşma, bulaşıcı hastalıklardan korunma, koruyucu hekimlik, tedaviye güvenmek vb. gibi başlıklar altındaki bu hadislerin geniş bir çerçevede tahlili gerekmektedir.
Hadis metinlerinin üzerinde yapılacak incelemeler sonucunda genel başlıklar halinde şu sonuçlara ulaşmak mümkündür;
-
Hastalığı da şifayı da veren Allah’tır,
-
Allah her hastalığın şifasını yaratmıştır,
-
Hastalanınca şifa aranmalıdır,
-
Şifa için başvurulacak çeşitli tedavi yolları bulunabilir.
Kur’an’a göre İslam toplumu kardeşlik esasına dayanır. İslam kardeşliğinin fertlere karşılıklı olarak yüklediği gereklerden birisi de hasta olan bir kardeşin ziyaret edilmesidir. Hasta ziyaretini gereklilikten başka ilahi mükâfât açısından teşvik eden hadislerde ziyaret eden kişinin günahlarının bağışlanacağı, dünya hayatı için meleklerin dua edeceği gibi teşvik unsurları bulunur. Hz. Peygamber’in (sas) hasta ziyareti sırasında elin, hastanın eline veya alnına koyulmasını ve konuşmanın bu şekilde sürdürülmesini tavsiye etmesi, hastayla duygusal bir iletişime geçilmesi bakımından önemlidir.
Hz. Peygamber’in bu uygulamaları daha sonraki dönemlerde yapılan faaliyetlere temel teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevînin çok amaçlı kullanımı, takibeden devirlerde cami merkezli külliyeler doğurmuştur. (İçlerinde Daruşşifa ve Bimarhaneler bulunurdu).
İslam geleneğini Hıristiyan geleneğinden ayıran en önemli fark, toplumun üstlenmesi gereken bir görevi dini iyi bilen ve anlatan bir din hizmetlisinin üstlenmiş olmasıdır. Din görevlisi, İslam geleneğinde tüm dini hizmetleri toplum adına yürütür. Kendisinin günahsızlık vasfı yoktur. Hıristiyan geleneğinde ise din görevlisi, ilahî bir misyon gereği bu hizmetleri yerine getiren, seçilmiş, günahsızlık ve yanılmazlık özellikleri bulunan bir sınıfın mensubudur.
-
Hastanelerde Dini Danışmanlık İhtiyacı
-
Sosyo-Kültürel Açıdan İnanç-Sağlık İlişkisi: Bugün artık, hasta merkezli yaklaşım sonucu hastalık yoktur, hasta vardır anlayışı ağırlık kazanmaktadır. Bu anlayışa göre kavramlar, toplumların kendilerine özgü sosyo-kültürel özelliklerine göre farklılıklar ifade etmektedir. Bir hasta, sağlık sistemi içine gelirken, tutum ve davranışlarını etkileyen inanç, bilgi, kanaat, değer ve kültürünü de beraberinde getirmektedir.
(Örnekler için s. 182-183’e bakabilirsiniz).
Sağlık Meslek Lisesinde okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Derslerinin değerlendirilmesine yönelik doktora tezi yapan Nural Yıldırım’ın ulaştığı sonuç da, sosyo-kültürel açıdan dini inançlarla sağlık arasında bir ilişkinin varlığını ve bu ilişki çerçevesinde hastanelerde dini rehberlik birimlerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hastadan kaynaklanan ve hastane ortamına hastayla gelen dini motifli problem ve ihtiyaçların varlığı, hemşirelik eğitiminin bir boyutunu ilgilendirdiği gibi hastanelerde verilecek dini rehberlik ve moral hizmetleri birimini gerekli kılmaktadır. Hastanın kültürünü ve bu kültürü şekillendiren dini kaynakları bilerek doktor-hasta arasında iletişim sağlama görevini üstlenen bir dini danışman, sağlık kurumlarında olumlu ve önemli rol oynayacaktır.
-
Tedavi Sürecinde Yardım Kaynağı Olarak Dini İnanç: Her hastanın, hastalığı karşı yardım aldığı kaynaklar farklıdır. Aslında asıl güç kendisidir. Kaynaklardan yararlanarak, kendisine yardımcı olacak etkenlerin düzenini kendi kurar. Bu kaynaklar üzerinde bir araştırma yapan Illinois General Hospital din görevlilerinden Carey, dini inanç, eş veya aile yakınları, hastanın kendisi ve güvendiği doktorunun yardım kaynakları arasında olduğunu ifade etmektedir. Psikolog Kimberly Sherill ve David Larson ise üzerinde araştırma yaptıkları bir grup hastada, dinin bir yardım kaynağı olarak aile üyelerinden bile önemli olduğunu belirlediler. Dinin yardım kaynağı olarak kullanıldığını her kültürde görmek mümkündür. Kenneth I. Pargament yönetiminde otuz kadar farklı dini inanç ve anlayış üzerinde yapılan bir araştırmada dinin tüm bu farklı kültürlerde yardım kaynağı olarak kullanıldığı ve bu yardımı ortaya çıkaran farklı ifade ve yöntemlerin bulunduğu belirlenmiştir. Pargament’in bulgularını incelediğimiz zaman;
-
Bilişsel Değişim: Olayı Allah’tan gelen bir uyarı olarak değerlendirmek,
-
Duygusal Değişim: Olayı Allah’ın bir gazabı olarak değerlendirme veya işlenen günahlardan dolayı olayın vuku bulduğu düşüncesi,
-
Pasif Davranış: Allah’ım problemlerimi çöz şeklinde bir tepki veya mucize beklentisi,
-
Tanrı ile işbirliği: Elden gelenin yapılıp gerisinin Allah’a havale edilmesi veya bulunan çözüm önerisinde Allah’ın yardımının da olduğu şeklinde anlayışların ortaya çıktığını ve bunların bizim toplumumuzda da farklı şekillerde de olsa yansımalarının gözlenebileceği anlaşılabilir.
Yurdumuzda, hastaların dini hangi oranda yardım kaynağı olarak kabul ettikleri ve nasıl kullandıkları yönünde bir araştırma henüz yapılmış değildir. Ancak, hastalara yardım konusunda imam veya psikoloğun işlevlerini belirlemek amacıyla yapılan bir araştırmada, odaya bir imam girmesi durumunda hastaların %80’e yakını ölümü hatırladıklarını söylemişlerdir. Aynı araştırmaya göre hastaların %42’sinin imam gelmesini hiç istemediği, insan olarak yardımcı olacaklar sırasında imamın son sıraya aldığı ve imam kavramının ölüm veya ölüme yakın olmakla özdeşleştirildiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Dolayısıyla din görevlisinin etkisi, hastanın kafasında din ve din görevlisi imajıyla yakından ilgilidir.
ENGELLİ ÇOCUĞA SAHİP AİLELERE YÖNELİK MANEVİ DESTEK EĞİTİMİ
Çocuklar ailede bazen bir sevincin, bazen de derin üzüntülerin kaynağı olabilmektedir. Ailede engelli olarak bir çocuğun doğması ya da bir çocuğun daha sonra hastalık, vb. nedenlerle engelli olması, ailenin var olan dengesini bozar. Ailenin çocuğun engeli ile baş etmeye ilişkin yetersizlikler, özel eğitime gereksinim duyan çocuğa yönelik yas ve suçluluk duyguları, çocuğu aşırı koruması, aile sisteminin dengesini bozan ve normal gelişimini ketleyen durumlara birer örnektir. Bu yüzden uzmanlar, çalışmaya engelli çocukların yanı sıra ailelerine ve ebeveynlerine yardım ve destek sunarak başlamalıdırlar. Aileye yönelik yardım ve destek, manevi destek ve psiko-sosyal nitelikli destek olmalı.
-
Engelli Çocuğu Olan Ailelerin Yaşadıkları, Hissettikleri ve İlk Tepkiler: Ailede engelli bir çocuğun varlığı, aile üyelerinin hayatlarını, duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Çocuğun engeli nedeniyle;
-
Suçluluk ve keder duymak,
-
Özrün çeşitli yönleriyle baş etmede yetersizlik duygusu yaşamak,
-
Uzmanların yönlendirmelerine aşırı derecede bağımlı olmak,
-
Çocuğu aşırı korumak,
-
Özrü inkar etmek, gibi olumsuz yaşantılar ailenin alışılmış gelişimini bozabilir.
Engelli çocuğa sahip anne babaların yaşadıkları duygulardan biri de, bu durumu yaptıkları bir hatanın/günahın bedeli olarak yaşadıklarını düşünerek, kendilerinin cezalandırılmış olabileceğini hissetmeleridir.
Eğer aile rehabilite hizmetlerinden yararlanır, çevresindekilerin desteğini alır, olumlu tutum ve davranışlarla karşılaşırsa, uyum ve yeniden düzenleme ile özürlülük halini kabullenme durumunu daha rahat gerçekleştirebilir. Ailelerin yaşadıkları bu durumlar, engelli çocuğa sahip ailelerin tepkilerini açıklayan ve en yaygın olan “Aşama Modeli” ile açıklanmaktadır.
Aşama Modeli: Farklı özelliklere sahip çocuğu olduğunu öğrenen anne babalar, ilk aşama olarak duygusal bir karmaşıklık içine girerler, davranışları ve düşünceleri karmaşıktır.
Daha sonra yas, aşırı üzüntü, hayal kırıklığı, kaygı, red, suçluluk ve savunma mekanizmalarının yoğun yaşandığı “tepkisel aşama” gelir. Bunu ise, “ne yapılabilir?” “neler yapabilirim?” sorularının sorulmaya başlandığı “uyum ve duruma alışma aşaması” takip eder.
Sürekli Üzüntü Modeli: Engelli çocuğa sahip ailelerin tepkilerini açıklayan ikinci modeldir. Bu yaklaşıma göre, aileler gerek aile içi yaşantılara ve çocuğun farklılığına, gerekse toplumsal tepkilere bağlı olarak sürekli bir üzüntü ve kaygı içindedirler. Çocuğun farklılığının kabulü ve bu üzüntü bir arada yaşanabilir ve ailenin uyum süreci böylece gelişir.
Kişisel Yapılanma Modeli: Duygulardan çok bilişi temel almakta ve ailelerin farklı tepkilerini, bu durum karşısında yaptıkları farklı yorumlara ve farklı algılara bağlamaktadır. Yani anne babaların kendilerine ve çocuklarına ilişkin geçmiş deneyimleri ve beklentileri ailelerin tepkilerini belirlemektedir.
Çaresizlik, Güçsüzlük ve Anlamsızlık: Engelli bir çocuğun anne babada oluşturduğu duygular, yakın çevrenin tepkileriyle çok yakından ilgilidir. Onların durumu olumsuzluk ve çaresizlik olarak algılaması, anne babanın da benzer duygulara sahip olmasına neden olmaktadır.
-
Engelli Çocuğa Sahip Ailelerin Yaşadığı Bazı Sıkıntı ve Zorluklar: Aile ortamında çocuğun huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmesinde öncelikle çocuğun özelliklerinin tanınması, çocuğun kabul edildiği bir ev ortamı oluşturulması, başta devlet tarafından ve sivil toplum örgütlerince ailenin psiko-sosyal açıdan desteklenmesi ve bu konularda eğitilmesi son derece önemlidir. Aileye verilecek manevi destek açısından da, ailenin engelli bir çocuğa sahip olmasından kaynaklanan bazı sıkıntı ve zorluklarının bilinip tanınması gerekir. Ailenin karşılaşabileceği sıkıntı ve zorluklar; çocuğun bakımı, ihtiyaçları ve tedavisiyle ilgili olanlar, ailenin hayatında meydana gelen değişiklikler; ailede diğer çocukların engelli kardeşle ilişkileri ve onlarla ilgili ailenin yaşayabileceği bazı sıkıntılar; çevrenin tutum ve davranışlarından kaynaklanabilecek sıkıntılar; engelli çocuğun geleceği ile ilgili bazı endişeler şeklinde sıralanabilir.
Engelli bir çocuğun tedavisi, bakımı ve ihtiyaçları açısından ailenin birtakım görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görev ve sorumluluklar yerine getirilirken, bazı sıkıntı ve zorluklarla karşılaşmak mümkündür.
Anne babalar çoğu zaman sürekli engelli çocuğun yanlarında olmak durumunda olduklarından, günlük yaşam tarzlarında da önemli değişiklikler olmakta, sosyal ilişkileri ve kendilerine zaman ayırma açısından da bazı sıkıntılar yaşamaktadırlar.
Karşılaştıkları diğer sorunları şunlardır;
-
Yakın akrabaların ve çevrenin olumsuz tutumları,
-
Anne babalar çocukların geleceği ile ilgili endişelidirler,
-
Engelli bir kardeşle büyüme, normal kardeşlerin günlük yaşamlarında pek çok yönden değişikliğe yol açmakta; psikolojik uyum ve gelişmelerinde bazı güçlükler yaşamalarına neden olabilmektedir,
-
Engelli Çocuğa Sahip Ailelere Yönelik Manevi Desteğin Önemi: Engelli çocuğu olan ailelerin karşılaştıkları sıkıntı ve zorluklar ile yaşadıkları karmaşık duygularla baş edebilmeleri aynı zamanda yaşadıkları durumu daha makul bir şekilde anlamlandırabilmeleri ve çocuklarının engellilik durumunu kabul etme sürecinin daha kısa sürmesi için manevi desteğin gerekliliği kendiliğinden önem kazanmaktadır. Zira bir problemle karşılaşan birey, sahip olduğu manevi değerlerinden ve dini inancından, problemin çözümüne ilişkin bir çıkış yolu bulmaktadır.
Araştırmalar, insanların stresli ve problemli zamanlarında dine müracaat ettiklerini, dini inanca ve uygulamalara yönelerek problemlerinin çözümüne yönelik bazı metotlar uyguladıklarını göstermektedir. Yaşadığı durumu anlama ve anlamlandırma çabası, aynı zamanda bireyin bu durumu kabullenmesine yardımcı olacaktır. İşte istenmedik bir olayla karşılaşan bireyin, yaşadığı olayla ilgili anlama, anlamlandırma çabasına yardımcı olacak şekilde bilgilendirici ve rehberlik edici şekilde manevi desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Yaşadığı olayı anlama ve anlamlandırma açısından dini referanslı anlatım, birey için önemli bir bilgi kaynağı olabilir. Dini inançlar insanlara hayatın sorunlarının çözümlenebileceğini anlatır.
Aileler, kendilerine manevi desteğin verilmesinin, yaşadıkları durumu kabullenmelerinde ve sorunlarıyla başa çıkmalarında etkili olacağını belirterek, uzmanlar tarafından bu konuda bilgi verilmesini istemişlerdir.
-
Engelli Çocuğu Olan Ailelere Verilebilecek Manevi Destek: Engelli çocuğa sahip ailelere gerek yaşadıkları sıkıntıları aşmada yardımcı olabilecek, gerekse engellilik durumunu anlamlandırmada katkı sağlayabilecek şekilde manevi desteğin, sorunları çözmeye yardımcı olucu ve anlam arayışına katkı sağlayıcı nitelikte olmak üzere iki açıdan verilebilmesi mümkündür;
Sorunları Çözmeye Yardımcı Olacak Mahiyette Manevi Destek: Ailelerin çocuklarının engelli olduğunu öğrendiklerinde yaşadıkları ve sonrasında çocuklarının tedavisi, bakımı ve ihtiyaçlarını giderirken karşılaştıkları sıkıntıları aşmaya katkı sağlayıcı en önemli adım “kabullenme” sürecini en kısa zamanda gerçekleştirmeleridir. Kabullenme, “ne yapabilirim?” gibi soruları sorarak cevabın oluşturulacağı, duruma uyum ve alışma sürecine verilen addır. İşte bu süreci hızlandırıcı şekilde manevi destek sağlanabilir. Manevi değerler sayesinde yaşanan sıkıntı ve zorlukların daha rahat aşılacağı inancı güç kazanır.
Ailenin engelli çocuğunun durumunu kabullenmesini kolaylaştırıcı nitelikteki manevi destekte şu hususlara yer verilebilir;
-
Emanet duygusunun aşılanması,
-
Zorlukların üstesinden gelme gücünü oluşturucu sabır deneyimi,
-
Yaşanan durumdan daha kötüsünün olabileceğini fark ettirici şükür bilinci,
-
Kardeşlerin kabullenmesine yardımcı olacak kardeşlik bilincini geliştirme ve empatik davranma,
Ayrıca engelli çocuğun bakım ve hizmetlerini daha iyi gerçekleştirmeye yönelik manevi destek olarak da
-
Engelli çocuğun bakım ve hizmetinden dolayı manevi ödül anlayışı,
-
Engelli çocuğun bakım ve hizmetini daha iyi gerçekleştirmeyi sağlayıcı sorumluluk bilincinden faydalanılabilir.
Şimdi bu alt başlıkları açıklamaya çalışalım:
Emanet duygusunun aşılanması ve güçlendirilmesi: İnsanın başta kendi hayatı olmak üzere, kendisine verilen her şeyi “emanet duygusu” ile görmesi ve ele alması istenir. Ailelere çocuklarının durumunu kabullenmelerini kolaylaştıracak şekilde “çocuklarının kendilerine Tanrı’nın bir emaneti olduğu” anlayışı aşılanabilir. Kabullenme durumu “emanet duygusu” ile daha kısa zamanda sağlanabilirse, çocuklarının bakımı, tedavi ve ihtiyaçlarından kaynaklanabilecek sıkıntı ve zorluklar da kolayca aşılabilir.
Zorlukların üstesinden gelme gücünü oluşturucu sabır deneyimi: Sabır, sosyal hayatta ve beşeri ilişkilerde doğabilecek pek çok olumsuzluğa ve acıya katlanma, insanın kendi gücü ve iradesi dışında maddi ve manevi yönleriyle değişik şekillerde ortaya çıkan sıkıntı ve zorluklara karşı paniğe kapılmadan ve şikayet etmeden soğukkanlılıkla dayanma gücünün oluşturmasıdır. Kur’an’da sabrın Allah’tan yardım isteme aracı olarak ifade edilmesi, onun olayı anlama ve sorunları aşmada son derece etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir.
Sabırla ortaya konan dayanma ve direnme gücü, aynı zamanda bireyin yaşanan olayı aşacak gücü kendisinde hissetmesine inanmasıdır.
Yaşanan durumdan daha kötüsünün olabileceğini fark ettirici şükür bilinci: Bakıma muhtaç kişi, sağlık noktasında kendisinden aşağı derecede bulunan çaresiz hastalara ve ileri derecede bakıma muhtaçlara bakıp haline şükretmelidir. Bir bacağı olmayan kişi, iki bacağını kaybetmiş kişiye bakmalıdır ve haline şükretmelidir.
Kardeşlerin kabullenmesine yardımcı olacak kardeşlik bilincini geliştirme ve empatik davranma: Engelli kardeşlerin durumu, diğer çocuklarda bazı duygusal tepkilere neden olmaktadır. Tepkiler, kızgınlık, kıskançlık, düşmanlık, suçluluk, keder duyma, korkma, utanma ve sıkılma, reddetme şeklinde yaşanabilir. Bu noktada kardeşlik bilincini güçlendirici ve empatik davranmayı sağlayıcı tarzda dini inançlar ve manevi değerlerden yararlanılabilir. “yaratandan ötürü yaratılanı sevme”nin önemi çocuğa gelişim özellikleri göz önüne alınarak anlatılabilir.
Engelli çocuğun bakım ve hizmetinden dolayı manevi ödül anlayışı: Bakıma muhtaçların duasını almanın teşvik edildiği, çünkü onların duasının kabul edilen dualardan olduğu müjdesi ve bakıma muhtaç kişileri memnun etmenin ve ihtiyaçlarını gidermenin sadaka hükmüne geçtiği inancı anne babanın çocuklarının bakım ve hizmetlerindeki isteğini arttırıcı ve onları motive edici manevi bir destektir.
Engelli çocuğun bakım ve hizmetini daha iyi gerçekleştirmeyi sağlayıcı sorumluluk bilinci: Anne baba için çocuğun bakım ve ihtiyaçlarını gidermek, bir yandan haz verirken, diğer yandan da yeterince gerçekleştirememe düşüncesi veya birtakım zorlanmalar sebebiyle de üzüntü ve hayal kırıklığına neden olabilir. Bu şekilde onların yaptıkları işi önemsetecek, zorlukları aşmalarına yardımcı olacak bir bakış açısı kazandırılabilir. Bu bakış açısı, anne babanın yaşanan durum karşısında daha iyi tercihler yapmasında etkili olabilecek bir sorumluluk anlayışı ile gerçekleşebilir. Zira yaşanan durumlar karşısında bireyler birtakım tercihler yaparlar. Bu tercihler olayı devam ettirme, değiştirme, bırakma, kendini başarısız görme, daha iyisini yapacak şekilde kararlı hissetme vb. şekilde olabilir. İşte anne baba için de çocuğunun engelliliğine bağlı olarak onun bakım ve hizmetlerini gerçekleştirirken yaşanan zorluklar, engeller, bu durumda ne yapmaları gerektiğine ilişkin birtakım kararlar almalarını gerektirecek anlardır. Bu karar alma, öldükten sonra yaptıklarından hesaba çekileceği anlayışına dayalı sorumluluk bilinciyle olmalıdır. Zor anlarda önemli kararlar alırken ve bazı tercihler yapılırken değişik kriterler kullanılabilir. Bunlar arasında uzmandan yardım almak, daha önce aynı deneyimi olana başvurmak, kendi hislerinize ve öngörünüze göre hareket etmek, menfaatlerinizi dikkate almak veya din ve maneviyat eksenli bir bakış açısından yararlanmak yer alabilir.
Din ve maneviyat, insana hayatın gayesi, ızdırap ve ölüm gibi hayatın kabul edilmesi çok zor olan yönleri, engellenme ve mağdur olmanın özel şekilleri karşısında nasıl davranılacağı vb. konularla ile ilgili önemli bilgiler, açıklamalar sunduğu için, maneviyattan yararlanabilir. Ayrıca dinde, kutsal kitaplarda insanın hayatında yaşadığı olaylar karşısında ne yapması gerektiği konusunda birtakım bilgiler verilmiştir.
CEZAEVLERİNDE DİN EĞİTİMİ VE DİNİ DANIŞMANLIK
Cezaevlerinde ön plana çıkan problemlerin çözümünde öncelikli olan husus; mahkumların eğitimi, işledikleri suçtan pişmanlık duymaları ve uyumlu bir kişilik yapısına sahip olabilmeleridir. Cezaevlerine giren bu kişilerin eğitimi ve uyumlu bir şekilde topluma kazandırılmaları, hem kendileri hem de toplum açısından önemlidir. Mahkumların eğitiminde klinik terapi, davranış değiştirme ve danışmanlık şeklindeki müdahalelerin yanı sıra moral açısından da mahkumun yaşamını değiştirebilmek için dine ihtiyaç olduğu bilinen bir gerçektir. Modern infaz anlayışının kurucusu kabul edilen John Howard’a göre, iyi bir hapis sisteminin ana unsurları arasında ahlaki ve dini terbiye de yer almaktadır. Diğer unsurlar şunlardır:
-
Mahkumların sağlıklarının korunması,
-
Disiplin,
-
Ahlaki ve dini terbiye,
-
Çalışmanın zorunlu tutulması ve meslek öğretilmesi,
-
İyi hal esaslarına bağlı olarak hafifletilen hücre cezası.
Bugün cezaevlerinde mahkumların eğitimine ve uyumuna yönelik olarak “Din ve Ahlak Bilgisi” dersi adı altında din eğitimi ve faaliyeti yürütülmektedir. Onlara milli, ahlaki, insani, manevi, ve kültürel değerleri benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını ve milletini seven, beden, zihin, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı bir yapıya sahip, insan haklarına ve onuruna saygılı, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek, böylece iç varlıklarına nüfuz ederek bir daha suç işlemelerinin önüne geçmek, onları uyumlu ve topluma yararlı bir fert olarak serbest bırakmak amaçlanmaktadır.
Mahkumların uyumlu bir kişilik yapısına sahip olması “pedagojik” bir faaliyeti gerektirir. Ancak bu sayede, onlara yeni bir ruh aşılamak mümkün olabilir.
-
Cezaevlerinde Din ve Ahlak Bilgisi Dersi Uygulaması:
Cezaevlerinde Uygulanan İlk Din ve Ahlak Bilgisi Dersi Müfredat Programı ve Faaliyetleri
Ülkemizde 1950’li yıllarda cezaevlerinde ahlaki içerikli dini sohbetlerin yapılmasına yönelik olarak Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yazışmalar yapılmıştır. Bu yazışmalarda vaizlerin haftada en az 2 defa cezaevlerinde vaaz vermesi istenmiştir. 1960’lı yıllarda, vaizlerin cezaevlerinde görevlendirilmeleri konusu tekrar gündeme gelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı müftülüklere gönderdiği 1963 tarihli genelgede, cezaevlerinde ahlaki içerikli konferansları öncelikli vaizlerin vermesini, vaizi olmayan yerlerde müftülerin görev almasını istemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığınca cezaevlerindeki faaliyetlerden olumlu sonuç alındığı belirtilmiştir ve Devlet Bakanlığına gönderdiği yazı ile, vaizlere 1964 yılında da bütün il ve ilçe cezaevlerinde, haftada 2 gün olmak üzere dini ve ahlaki içerikli konferanslar verdirilmesini istemiştir. Adalet Bakanlığın vaizlerce cezaevlerindeki mahkumlara düzenli bir şekilde dini ve ahlaki içerikli konferanslar verilmesi yönündeki ısrarlı talebine, bazı cezaevi yöneticilerinin gereken ilgiyi göstermediği görülmüştür.
Adalet Bakanlığı 1975’de yayınladığı bir tamimle de cezaevlerinde din eğitimi için gerekli tüm araç gereç teminin ve finansını üzerine almıştır. Bakanlık “Cezaevlerinde Eğitim ve Manevi Kalkınma” adı altında, manevi kalkınmaya ile ilgili tutumunu şu şekilde ortaya koymuştur:
“Hükümet ve tutukların moralmen kalkınmalarını sağlamak, onlardaki nedamet duygularını artırmak amacıyla, Cumhuriyet savcılar ve cezaevi müdürlerinin her türlü vasıtadan yararlanmaya büyük gayret sarfetmeleri icab etmektedir. Ayrıca kültür filmlerinin gösterilmesi, Bakanlıktan gönderilecek kitapların dışında halk eğitim merkezleri ve diğer kuruluşlarla temasa geçilerek onlara yararlı kitap ve eserlerin mahallen sağlanmasında büyük faydalar bulunduğu aşikardır.”
Sonraki yıllarda Adalet Bakanlığı ve Diyanet İ. B. arasında, cezaevlerinde din hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili işbirliği devam eder fakat arzu edilen bir düzenleme sağlanamaz. Cezaevlerindeki din eğitiminin ciddiye alınması 1980 yılında “Ceza ve Tevkif Evleri”ni birer “Eğitim Yuvası” haline getirebilmek amacıyla, 1981 yılından itibaren buralarda eğitim ve öğretim faaliyeti başlatılır.
1981’de Ceza ve Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü kurulur. Birimin amaçları: Hüküm ve tutukluların eğitimi-öğretimi, manevi kalkınmalarının sağlanması ve ıslah edilmeleri konusuyla ilgili icra planlarını yapmak, müfredat programlarını hazırlamak, eğitim ve öğretim çalışmalarını sevk ve idare etmek, denetleyip sonuçlandırmak, takip edip yönlendirmek, tüm kamu kuruluşları ile işbirliği yapmak, gerekli yönetmelikleri hazırlamak ve bu sahada her türlü çalışmayı yürütmektir.
Sonraki aşamada cezaevlerinde, içinde Din ve Ahlak Bilgisi dersinin de yer aldığı, genel kültür derslerinden oluşan bir eğitim programı yürürlüğe girer. Programda yer alan Din ve Ahlak Bilgisi dersini okutmak için Diyanet İ. B bağlı müftülüklere görevlendirilecek müftü, vaiz ve din görevlilerinin, diğer dersler için de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan branş öğretmenlerinin görevlendirilmesi kararlaştırılmıştır.
Böyle bir programın uygulanmasının amacı, yürürlükte olan derslerin müfredat programların başarıya ulaştırmak, okuma-yazma, ilkokul, ortaokul ve liseyi bitirme kurslarını yaygınlaştırmak, hükümlü ve tutukluları ıslah edip topluma kazandırabilmek, branş öğretmenlerini, müftü, vaiz ve her türlü eğiticileri cezaevine çekebilmek ve onları riskli, ürkütücü şartlara rağmen burada tutabilmektir.
Genelkurmay Başkanlığının 1981 7130-818-81 sayılı emirleri uyarınca, Adalet Bakanlığının “Eğitim Birimi” ile “Bilimsel Kurul” tarafından Din ve Ahlak Bilgisi müfredat programı hazırlanmıştır ve cezaevlerinde uygulanmıştır. Müfredat programı sekiz kademeden oluşmuştur. İçerisinde toplam 74 ünite yer almıştır. İnanç ve ibadet konuları, ailemiz-evimiz ve çevremiz, Atatürk’ün dinimiz ve laiklik ile ilgili görüşleri, temizlik ve doğruluk, İslam’da çalışmaya verilen önem, savurganlık, laiklik ve İslam, vatan ve millet sevgisi, milli birlik ve beraberlik, vatandaşlık görevleri, ahlaki görevler, devlete karşı görevler, çevremizdeki insanlara karşı sorumluluklar, töre ve geleneklerimiz, Türkler ve Müslümanlık, dinler hakkında genel bilgiler, görgü kuralları, öğretmenlik, dini günler, aylar ve geceler, müfredat programında öne çıkan başlıklardır.
Din ve Ahlak Bilgisi dersine girmek için genelde vaizler görevlendirilmiştir. Statüleriyle ilgili müşterek esaslar şöyle tespit edilmiştir:
-
Vaizlere, cezaevi idaresince görev yaptığı cezaevinde mahkumlarla ferdi görüşmeler yapmak, din fişlerini doldurmak ve derse hazırlanmak amacıyla, masa ve sandalye gibi lüzumlu eşyası bulunan müstakil bir çalışma odası tahsil edilir.
-
Cezaevi vaizlerine Diyanet İ. B ilgili mevzuatına göre maaş karşılığı olarak çalışmak zorunda oldukları saatten fazla çalışmalarına karşılık 1983 tarihli yürürlüğe konulan “Adalet Bakanlığı Ders ve Ek Ders Ücretlerine İlişkin Kanun” hükümlerine göre ek ders ücreti ödenir. Ayrıca personelin hizmet içi eğitim çalışmalarında öğretim görevlisi olarak da görev verilebilir. Ücreti ise Bütçe Kanunu’nun ilgili maddesinden karşılanır.
-
Vaizler, Cumhuriyet Savcılığı ve müftünün cezaevi vaizi ile birlikte hazırladıkları program çerçevesinde görev yaparlar. Bu programda;
-
Vaaz ve konferansa,
-
Derse,
-
Ferdi görüşmelere yer verilir.
-
Vaizler, cezaevlerinde görev yaparlar. Ancak Cuma günleri müftülükçe programlanan camilerde vaaz ederler. Bunlar haftada 6 saat maaş karşılığı görev yaparlar. Diğer saatler için ilgili kararnameye göre ek ders ücreti alabilirler. İzinleri, çalıştıkları cezaevi Cumhuriyet Savcılığının olumlu görüşü üzerine müftülükçe verilir.
Din ve Ahlak Bilgisi dersiyle birlikte okutulan genel kültür dersleri 1991 yılında uygulamadan kaldırılmıştır. Din ve Ahlak Bilgisi dersi ise isteğe bağlı olarak 1991 yılından itibaren günümüze kadar devam etmiştir. 1993 yılında Din ve Ahlak Bilgisi müfredat programına ilave olarak, din dersinde hangi konulara ağırlık verilmesi gerektiğine dair cezaevlerinde “Yavuz Harekat Planı” adı altında bir genelge gönderilmiştir.
Cezaevlerinde Din ve Ahlak Bilgisi Dersi Uygulamasında Diyanet İşleri Başkanlığının Üstlendiği Fonksiyon
Diyanet İ. B. öncülüğünde gerçekleştirilen I. Din Şurasında, yaygın din eğitiminin alanı camiler, eğitim merkezleri, Kur’an kursları, hastane, cezaevi ve çocuk ıslahevleri, işyerleri, aile ve anaokulları olarak belirlenmiştir. Cezaevlerinde din eğitimi ve dini danışmanlık hizmetlerini yürüten ve buralara görevli temin eden kurum Diyanet İ. B’dır. Vaiz hükümlü ve tutuklulara vaaz etmek, dini eğitim ve telkinde bulunmak, manevi yönden kalkınmaları için çalışmakla görevlidir. Hükümlünün manevi kalkınma yönünden gösterdiği gelişmeyi, sicil ve müşahede fişinin din durumu bölümüne kaydeder.
Vaizlerin mahkum psikolojisiyle ve din dersinin cezaevi şartlarında nasıl verilebileceğiyle ilgili olarak hizmet-içi eğitime tabı tutulmadıkları görülmüştür. Bu durumda vaizlerin mahkumlarla istenilen düzeyde iletişim kuramamalarına ve bunun sonucu olarak cezaevlerinde görev yapmakta çekingenlik göstermelerine sebep olmuştur. Bunun bir eksiklik olduğunu fark eden Adalet Bakanlığı Diyanet İ. B. ile 2001 yılında cezaevlerindeki din eğitiminin yeniden gözden geçirilmesi yönünde çalışma başlatmıştır ve aralarında bir protokol imzalanmıştır. Protokolde Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev ve yükümlülükleri şöyle belirlenmiştir.
Adalet Bakanlığının Görev ve Yükümlülükleri:
-
Kurum içinde derslerin işlemesine uygun bir yerin dershane haline getirilmesini sağlamak ve imkanlar ölçüsünde eğitici araç ve gereçleri temin etmek,
-
Derslerin belli bir düzen içerisinde yürütülmesi için gerekli önlemleri almak,
-
Derslerde görevlendirilecek müftülük personelinin, emniyetli ve huzurlu bir ortamda çalışmaları için gerekli önlemleri almak,
-
Derse katılacak tutukluların, suç ve öğrenim durumlarına göre gruplandırılmalarını sağlamak,
-
Kadrolu olarak kuruma atanan müftülük personeline günde iki saat, dışardan gelen personele fiilen girdikleri ders saati kadar “ek ders” ücreti ödemek,
-
Ders ve konferans vermek ve rehberlik yapmakla görevlendirilen müftülük personelinin kurum araçlarından yararlanmalarını ve bu elemanlara kurumlarda imkanlar ölçüsünde ayrı mekanlar sağlamak,
-
Hükümlü sicil müşahede fişlerinde yer alan “Din” bölümünün, kurumda görevlendirilen müftülük personeli tarafından doldurulmasını sağlamak,
-
Kurumların yayın seçici kurulunda müftülük personelinin de göre alarak, kütüphanede bulunan dini kitapların gözden geçirilmesini ve bağış yoluyla kurumlara alınan dini kitapların bu görevliler tarafından incelenmesini sağlamak.
Diyanet İşleri Başkanlığının Görev ve Yükümlülükleri:
-
Kurumların büyüklüğü ve niteliği göz önüne alınarak, kurumlara “Dini Danışman” olarak müftülük personelini görevlendirmek,
-
Müftülük personelince, tutuklulara dini ve ahlaki bilgiler vermek, bu konularda yanlış bilgilerini düzeltmek, dini duygu ve düşüncelerini geliştirerek, insan, aile, millet ve vatan sevgisini aşılamak,
Bunu sağlamak için kurumlarda haftada en az iki gün Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi ve dini sohbetler ile ayda bir kez konferans vermek üzere, “Din ve Moral Hizmetleri” görevini yürütmek,
Sosyal ve kültürel faaliyetler kapsamında, istek halinde Kur’an öğretimi ve dini vecibelerin yerine getirilmesini sağlamak,
-
Ders verecek olan müftülük personelinin, ünite alt başlıklarını ayrıntılı olarak hazırlayarak, kurum idaresine iletmesini temin etmek,
-
Ders konularının seçimini, hükümlülerin dini konulardaki özel görüşme taleplerini karşılamak,
-
İdareye verilecek dilekçelerle, hükümlülerin dini konulardaki özel görüşöe taleplerini karşılamak,
-
Kurumlarda görevlendirilen müftülük personelinin denetimlerinin yapılarak, düzenlenen raporlardan bir örneğini Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne ulaştırmak,
-
Kurumların yayın seçici kurullarında, müftülük personelinin de görev almasını, kütüphanede bulunan dini kitapların gözden geçirilmesini ve bağış yoluyla kuruma alınan dini kitapların bu görevliler tarafından incelenmesini sağlamak,
-
Başkanlık ve Diyanet Vakfı yayınları ile Adalet Bakanlığı kütüphanelerini imkanlar ölçüsünde ücretsiz olarak desteklemek.
Vaizlerin bir kısmı cezaevlerinde tam gün çalışmakla birlikte, büyük çoğunluğu haftanın belli günlerinde gelip mahkumlara ders vermektedir. Gerekli hallerde müftü, murakıp, din görevlisi vb. Diyanet personeli cezaevlerinde derse girmektedir.
Cezaevleri Din ve Ahlak Bilgisi Dersi Müfredat Programının Yeniden Hazırlanması ve Genel Prensipler
Adalet Bakanlığı ile Diyanet İ. B. arasında imzalanan ve 2001 tarihinde yürürlüğü giren İşbirliği Protokolü uyarınca yeni bir müfredat programı hazırlanmış ve bu program 2001 tarihinde uygulamaya konulmuştur. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun teklifleri de dikkate alınarak, daha önce hazırlanmış olan taslak müfredat programında, Diyanet İşleri Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı temsilcilerinden oluşan bilimsel kurul tarafından gerekli değişiklikler yapılmış ve bu müfredat programı Cumhuriyet Başsavcılıklarına, tüm ceza ve infaz kurumları ile tutukevlerine, Diyanet İşleri Başkanlığı ile tüm müftülüklere gönderilmiştir. Genel Prensipler, Amaçlar, Açıklamalar ve Müfredat şeklinde düzenlenen bu programda, bir yıla dağıtılacak şekilde otuz yedi ünite önerilmiştir. Programın uygulanmasında dikkat edilmesi gereken genel prensipler şöyle belirlenmiştir:
-
Bu programı uygulayacak eğiticinin, tutuklu ve hükümlülerin psikolojik durumlarına uygun yaklaşım sergileyebilmeleri için hizmet öncesi kurstan geçirilmesi gereklidir.
-
Dershane, mescit ve kütüphane gibi eğitim ve öğretimin yapılacağı veya mahkumların yararlanılacağı yerler temin edilmesi, usulüne uygun olarak düzenlenmelidir.
-
Din ve Ahlak Bilgisi öğretimi diğer konulara göre daha ağırlıklı olmalıdır.
-
Eğitimi ve öğretimi yapılan konular, birbirini destekler nitelikte olmalıdır. Eğiticiler de ders konularını işlerken bu hususa özen göstermelidir.
Din ve Ahlak Bilgisi Dersinin Amaçları
-
Ceza ve tutukevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlerin ruh derinliklerine inilerek manevi yönden onları yükseltmek, pişmanlık duygularını geliştirmek ve yeniden topluma kazandırılmalarını sağlamak,
-
Tutuklu ve hükümlüleri din konusunda aydınlatmak, eksik bilgilerini tamamlamak, yanlış bilgilerini düzeltmek, dini duygu ve düşüncelerini geliştirerek insan, aile, millet ve vatan sevgisi ile milli birlik ve bütünlük şuuru aşılamak,
-
Genel anlamda “Din”, özel anlamda “İslam, Mü’min ve Müslüman” kavramları ile bunlara bağlı diğer dini terimleri, bilgi, düşünce ve davranış açısından kazandırmak,
-
İnsani “üstün varlık” olduğunun bilincine erdirmek ve bunun yüklediği sorumlulukları öğretmek, insanın ve diğer canlıların hayatını korumanın önemini benimsetmek,
-
İnsanın dine olan ihtiyacını öğretmek,
-
İslam’ın en son din olduğunu kavratmak,
-
İslam Dini’nin, iman, ibadet ve ahlak esaslarını öğretmek; bu esasların davranış haline dönüşmesine yardımcı olmak,
-
Dini geleneklerimizi tanıtarak benimsetmek,
-
İslam Dini’nin hurafe ve batıl inanışlardan uzak, toplumda birlik ve ahengi sağlayıcı bir din olduğu gerçeğini kavratmak,
-
Tutuklu ve hükümlülerin, dengeli ve uyumlu bir kişilik kazanmalarını sağlamak,
-
İsteyenlere ibadetleri yerine getirme ve Kur’an okuma gibi becerileri kazandırmak,
-
Örnek bir insan olarak Peygamberimizin hayatını, güzel ahlakını ve bu konudaki öğütlerini öğretmek.
Din ve Ahlak Bilgisi Dersinin Eğitim ve Öğretiminde Uyulması Gereken Hususlar
Din ve Ahlak Bilgisi Dersinin eğitim ve öğretiminde, amaçlar bölümünde belirtilenlere ulaşılabilmek için aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.
-
Konular işlenirken tutuklu ve hükümlülerin genel kültür düzeyi ve bu dersin özel öğretim ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Yeri geldikçe; öğrenmenin, bilmenin bir çeşit ibadet olduğu tutuklu ve hükümlülere açıklanmalı, İslam Dini’nin Müslümanları ilme teşvik ettiği, Din ve Ahlak Bilgisi derslerinde öğrenilen konuların genel kültür konuları ile hiçbir şekilde çelişkili olmadığı özenle belirtilmelidir.
-
Konular işlenirken tutukluların günlük hayatları ve psikolojik durumları dikkate alınmalıdır.
-
Konular işlenirken yeri geldikçe konu ile ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şerif meallerine yer verilmeli ve pedagojik durumlara göre düzenlenmiş, hikaye, masal, kıssa, hatıra ve benzeri metinlerden yararlanılarak tutuklu ve hükümlülerin ruh yapısına uygun bir yaklaşım izlenmelidir.
-
Tutuklu ve hükümlülerin dini ve milli değerlerimize saygı duymaları temin edilmeli ve dini hayata ilgileri çekilmelidir.
-
Allah’a ibadet etmenin insan tabiatına uygunluğu, Allah’a karşı şükran duygularının ifadesi olan ibadetin; insanın maddi-manevi sağlığının devamına, toplum fertlerinin karşılıklı sevgi ve saygı duyguları ile birbirlerine bağlanmalarına, yardımlaşmalarına ve dayanışmalarına yarayan davranışlar olduğu açıklanmalıdır.
-
Konuların daha iyi kavranmasını sağlamak için kütüphane, mescit, film, slayt, fotoğraf, ses bandı gibi hem göze, hem kulağa hitap eden araç ve gereçlerden yararlanılmalıdır.
-
Özel ihtisas gerektiren bazı konular, konferans ve seminerler halinde alanında uzman olan kişiler tarafından verilmelidir.
-
Mahkumların Uyumu ve Topluma Kazandırılmasında Din Eğitiminin Rolü:
Karademir’in 450 mahkum üzerinde yaptığı araştırmada, mahkumların %69’u cezaevlerinde din eğitimine ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Cezaevi şartlarında bunalan, yalnızlık çeken, çaresiz kalan, belki bir anlık hata sonucu işlediği suçtan dolayı farklı ruh hali içerisinde bulunan ve hayata karamsar bakan mahkumların başta gelen teselli kaynaklarından birisi dindir. Din insanın huzurunu sağlayıcı, yalnızlıktan kurtarıcı, ruh sağlığını koruyucu, yaşama gücü kazandırıcı ve suç işlediğinde pişmanlık duyup kendini toparlama gücü verici bir etkiye sahiptir.
Pek çok ayette ve hadiste işledikleri kötülüklerden tevbe edip, pişmanlık duyanların tevbelerinin kabul edileceği ve bu kimselerin hiç suç işlememiş gibi olacağı ifade edilmektedir. Samimi olarak tevbe eden bir kişinin geçmiş günahları affolunur. Cezaevi vaizlerinin mahkumlara ders anlatırken ağırlıklı olarak tevbe ile ilgili ayet ve hadislere yer vermeleri ve pişman olduklarında Allah’ın onları affedeceğini sıkça vurgulamaları, mahkumların pişmanlık duymalarında ve iç huzura kavuşmalarında son derece etkili olacaktır.
Tevbe konusu, işlenen suçun türüne göre bire bir görüşmeler yoluyla ya da toplu halde gündeme gelebilir. Örneğin adam öldürme suçunda, bire bir görüşmeler yoluyla gündeme gelmesi daha uygundur.
Cezaevlerinde mahkumlara Diyanet İ. B sağlanan vaizler vasıtasıyla Din ve Ahlak Bilgisi dersi çerçevesinde verilen din eğitimi dışında, dini bayramlar ve günlerde dini sohbetler yapılmakta ve mevlit merasimleri düzenlenmektedir. Ayrıca mahkumlara Kur’an okumayı öğrenme ve ibadetlerini yerine getirme imkanı sağlamaktadır.
-
Cezaevlerinde “Din ve Ahlak Bilgisi” Dersine Giren Cezaevi Vaizlerinin Mahkumların Eğitiminde Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar:
-
Cezaevi vaizleri mahkumları birer potansiyel suçlu olarak görmemeli “suçlu yoktur, suça itilen bireyler vardır” ilkesini devamlı göz önünde bulundurmalıdırlar. Mahkumlara değer vermeli, onlara yumuşak davranmalıdırlar.
-
Vaizler, Din ve Ahlak Bilgisi dersini koğuşlarda değil de, belli saatlerde ve bir program dahilinde sınıf ortamında işlemelidirler. Çünkü koğuşlar eğitim-öğretime uygun mekanlar değildir.
-
Mahkumlar cezaevlerinde yaşadıkları psikolojik problemler ve taşıdıkları farklı duygulardan dolayı bazen kırıcı olabilir ve dersin huzurunu bozabilirler. Vaizler böylesi durumlarda sabırlı olmalı ve din dersini mahkumların stresten kurulacakları ve kendilerini ifade edecekleri bir ortama dönüştürmelidirler.
-
Vaizler cezaevlerinde her gün görev yapmalıdırlar. Mahkumları daha yakından tanımaları açısından vaizlerin cezaevlerinde tam gün görev yapmaları son derece önemlidir.
-
Vaizler derse hazırlıklı girmelidirler. Bir gün öncesinden mahkumlara neler kazandırmayı amaçladıklarını, konuyu hangi yöntemle işleyeceklerini, derste kullanacakları ayet ve hadisleri, verecekleri örnekleri, vurgu yapacakları hususları belirlemelidirler. Örneklerin mahkumların anlayacağı şekilde olmasına özen göstermelidirler.
-
Vaizler dersi bir vaaz şeklinde işlememeli, mahkumların derse ilgi duymasını sağlayacak yöntemlere başvurmalıdırlar. Yaygın din eğitiminde ağırlıklı olarak anlatım yönteminden yararlanılmaktadır. İlginin dağılmaması için anlatım yöntemi diğer bazı yöntemlerle desteklenmelidir. Yetişkinlerin dikkat süreleri 15 dakikadır ve bazı durumlarda bu süre daha da azalmaktadır. Dersler 40 dakikalık olmalı ve mahkumlara bol sorular sorulmalıdır.
-
Mahkumlarla iyi bir iletişim kurmalıdırlar. Bu yüzden mahkumları yaş, cinsiyet, eğitim, inanç, tutum, değerler ve kültürel farklılıklar açısından, bütün yönleriyle dikkate almalıdırlar.
-
Vaizler ders işlerken mahkumların seviyelerini gözetmelidirler yoksa onların ilgilerini çekmede ve derse motive etmede büyük zorluk yaşarlar.
-
Derse girecek görevliler zaten cezaevine girmekle karamsarlığa düşen mahkumlara dinin suçlarla ilgili hükümlerini anlatırken gelebilecek tepkiler karşısında nasıl hareket etmelidir? Cezaevlerinde görev yapacak vaizler bu ve benzeri sorulara ve muhtemel olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmalıdır. Mahkumlar işledikleri suçlara göre sınıflara ayrılmalı ve buna göre eğitim-öğretim geliştirilmelidir.
-
Vaizlerin yapacağı iş, mahkumların ıslahında dinin etkinliğinden yararlanmak olmalıdır. Mahkumlar psikolojik olarak zaten bir açmazın içerisinde bulunduklarından, cezaevi vaizlerinin anlatımlarında suç konusuna girmesi ve bu konudaki hükümlerden söz etmesi, onların yaralarını deşer ve gerginliklerini arttırır.
-
Vaizler mahkumlara ders anlatırken konuların özelliğine göre yardımcı ders araç gereçlerini kullanmalıdırlar. Derste kullanılacak araç gereçlerden gerekli yararın sağlanması, uygun aracın, uygun yer ve zamanda, uygun biçimde kullanılmasına bağlıdır.
-
Vaizler kullandıkları dilin, kelime ve terkiplerin sade ve anlaşılır olmasına özen göstermelidirler.
-
Vaizler ders esnasında mahkumları kontrol ederek, anlattıkları konunun, verdikleri örneklerin, hitap cümlelerinin, jest ve mimiklerinin, kullandıkları araç ve gereçlerin, yöntem ve tekniklerin nasıl karşılandığını test etmeli; uygun olanlarla olmayanları, kendilerine yol gösterici bir şekilde not almalıdırlar. Anlattıklarının onlar üzerinde etkili olup olmadığını araştırmalıdırlar.
-
Vaizler mahkumları dini, ahlaki ve sosyal içerikli kitaplar okumaya teşvik etmelidirler.
-
Vaizler Din ve Ahlak Bilgisi dersine girmenin yanı sıra mahkumlara Kur’an okumayı öğretmeyi ve ibadet görevlerini yerine getirmelerine yardımcı olmayı, onların uyumu açısından bir fırsat olarak görmelidirler.
-
Cezaevlerinde Din Eğitiminin Temel Problemleri:
-
Din ve ahlak bilgisi dersinin koğuşlarda işlenmesi:
-
Ders saatinin azlığı
-
Cezaevi vaizlerinin takip edeceği ders kitabının olmayışı
-
Cezaevi vaizlerinin kadrolu görev yapmayışı
-
Cezaevi vaizlerinin cezaevlerinde derse girmede isteksiz davranmaları
-
Dersin isteğe bağlı oluşu nedeniyle katılımın sınırlı kalması ve mahkumlara derse katılmaları yönünde teşvikin yapılmayışı
-
Bazı cezaevlerinde temizlik koşullarının uygun olmayışı
-
Bazı cezaevlerinde mescit olmayışı
-
Cezaevi vaizi sayısının yetersizliği
-
Bazı müftülerin cezaevlerinde vaizlerin derse girmesine gereken önemi vermemesi
-
Bazı cezaevi yöneticilerinin din dersine gereken önemi vermeyişi ve dersin işlenişinde gerekli ortamı sağlamayışı
-
Müfredat programı (müfredat örgüm eğitim esas alınarak hazırlanmıştır bu yüzden tutukluların beklenti ve ihtiyaçlarına cevap vermez)
-
Vaizlerle diğer cezaevi görevlileri arasında mahkumların eğitimine yönelik uyumun olmayışı
-
Bayan mahkumların dini programlara katılmasına izin verilmemesi (özel gün ve gecelere yönelik hazırlanan programlara veya konferanslara güvenlik gerekçesiyle katılamamaktadırlar). Başka programlara katılmalarına müsaade edilmektedir
-
Vaizlere oda tahsis edilmeyişi
Dostları ilə paylaş: |