TüRKİye cumhuriyeti halkina davaci : K. H



Yüklə 283,8 Kb.
səhifə1/4
tarix22.01.2018
ölçüsü283,8 Kb.
#39874
  1   2   3   4


İDDİANAME
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HALKINA
DAVACI : K.H.
MÜŞTEKİLER : Türkiye ve Suriye Halkları
ŞÜPHELİLER : 1- Recep Tayyip ERDOĞAN

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı (Dönemin Başbakanı)

2- Ahmet DAVUTOĞLU

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı (Dönemin Dışişleri Bakanı)

3-Efkan ALA İçişleri Bakanı

4-Muammer GÜLER (Dönemin İçişleri Bakanı)

5-Bekir BOZDAĞ Adalet Bakanı

6- Hakan FİDAN Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı


SUÇ : İnsanlığa karşı işlenen suçlar (Kasten öldürme ve yaralama,

işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun

kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı,

zorla hamile bırakma, zorla fuhuşa sevketme) (TCK m.77),

Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (TCK m. 78),

İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme

(TCK m. 115),

Ayrımcılık (TCK m. 122),

İbadethanelere zarar verme (TCK m. 155),

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el

değiştirmesi (TCK m. 174),

Suçu ve suçluyu övme (TCK m. 215)

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (TCK m. 216),

Görevi kötüye kullanma (TCK m. 257),

Devlete karşı savaşa tahrik (TCK m. 304 ),

Yabancı devlet aleyhine asker toplama (TCK m.306)

Akaryakıt ve tarihi eser kaçakçılığı)

(5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu)


SUÇ TARİHİ ve YERİ : 15 Mart 2011 ve sonrası, Türkiye ve Suriye
OLAYLAR :

9 Haziran 2004 tarihinde ABD'nin Sea Island kasabasında toplanan G-8 zirvesinde batılı liderler Ortadoğu coğrafyası için neler düşündüklerini bu kez net olarak açıkladılar. Türkiye, Afganistan, Irak, Cezayir, Ürdün, Bahreyn, Yemen, Gana, Nijerya, Senegal, Güney Afrika ve Uganda liderlerinin de katıldığı toplantıda Büyük Ortadoğu Projesi resmen açıklandı. Projenin tam adı “Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu'da Ortak Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık” idi. Bu ana başlığın altında alt başlıklarla görev bölümü yapıldı ve Türkiye, İtalya ve Yemen “Demokrasi İnisiyatifi Eş Başkanları” seçildi. Böylelikle emperyalizm Türkiye'ye yeni roller biçiyordu.

Bu yeni rolün ilk işareti BOP toplantısından yirmi gün sonra İstanbul'da yapılan ve başta ABD olmak üzere aralarında yirmiiki NATO üyesi ülkenin bulunduğu kırkaltı ülkeden liderlerin katıldığı NATO zirvesinde verildi. Zirvede ilk kez NATO'nun kendi görev alanlarının dışında ve özellikle Irak ve Körfez bölgesinde olası müdahaleleri konuşuldu. NATO Körfez'de henüz bir iş yapmadı ama İstanbul zirvesinden yedi yıl sonra Libya'ya müdahale etti.

BOP yirmiiki Arap ülkesinde ve bu Arap ülkeleriyle dolaylı- dolaysız ilgisi olan beş Müslüman ülkede köklü politik, ideolojik, sosyal ve kültürel değişiklikleri amaçlamaktaydı. Bu planlamanın ilk ciddi ve önemli sinyali 14 Şubat 2005 tarihinde Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesi ile geldi. Peşinden, İsrail Haziran 2005 tarihinde Gazze'ye kapsamlı bir saldırı başlattı. Temmuz 2006'da da Lübnan'a saldırdı. Batı bu saldırılara sessiz kaldı.

ABD başkanı Barack Husseın Obama 6 Nisan 2009 tarihinde Türkiye'yi ziyaretinde ülkesi ile Türkiye arasında ilk kez “model ortaklık”tan söz etti. TBMM'ndeki konuşmasında demokrasi konusuna neredeyse hiç değinmeyen Obama sürekli İslam ve Müslümanlık vurgusu yaptı ve daha önce başkan Bush'un İslam alemine haçlı seferi ilan ettiğini unutarak “ABD, İslam diniyle hiçbir zaman savaş içinde olmadı” diyerek ABD ile Müslüman dünyası arasında güveni yeniden inşa etmek için uğraşacağını belirtti. Devamla ABD'nin Türkiye'yle güçlü ve sürekli bir dostluk kurma çabasını yeniden vurgulamak için Türkiye'de olduğunu söyledi. Obama'nın ilk ziyaret ettiği Arap ülkesi de Mısır oldu. 4 Haziran 2009 tarihinde Kahire'ye uçan Obama yol üzerinde stratejik müttefik Suudi Arabistan'a uğramayı da ihmal etmedi. Kahire Üniversitesi'nde konuşan Obama İslam ve Müslümanlık sözcüklerini sık sık kullandı ve dinler arası diyalog çabalarına katkısından dolayı Suudi kralı Abdullah ve medeniyetler ittifakına karşı tutumundan dolayı Türkiye'ye teşekkür etti. 2005 yılında Kahire’de Condoleeza Rice da benzer bir konuşma yapmıştı ve Arap- İslam dünyasına demokrasi çağrısında bulunmuştu. ABD’nin Ortadoğu’da o ana kadar istikrarı demokrasiye tercih ettiğini, ancak bundan böyle demokrasiyi istikrara feda etmeyeceklerini, halkların demokratik taleplerini destekleyeceklerini dile getirmişti. Rice dikine dikine konuşup Mısırlı yetkililerin gözüne baka baka “Mısır’a demokrasi götürmekten” bahsediyordu. Aslında Obama’nın 4 Haziran’da yaptığı bu konuşma Rice’ın 2005’teki konuşmasının devamı olarak da okunabilir. Özetle Kahire'de biraz demokrasi ama daha çok İslam ve Müslümanlık vurgusu yapan Obama'nın neden bunu yaptığı yirmi ay sonra anlaşılacaktı. Çünkü Obama ve yönetimi Mübarek'ten kurtulmaya karar vermiş ve Büyük Oyun'un ilk işaretini Ankara'dan sonra Kahire'den vermişti. Mübarek Amerikalılar tarafından terk edileceğini hissediyordu ama yapabileceği çok fazla bir şey yoktu.

Diğer yandan Müslüman Kardeşler kökenli ve 2011'de Wikileaks belgelerinde CIA işbirlikçisi olduğu söylenen, bu nedenle de istifa etmek zorunda kalan El-Cezire televizyonunun genel müdürü Vaddah Hanfar, kanalı şaşırtıcı bir şekilde Hamas, Hizbullah ve Kaide yanlısı bir kanala çevirmiş, aynı zamanda yönetim kurulunda CIA temsilcilerini de barındırmıştı. Aynı Hanfar, Wikileaks patronu Assange'yle gizlice görüşerek elindeki tüm belgeleri her ne pahasına olursa olsun satın alabileceklerini söylemişti. Wikileaks'ın Ekim- Kasım 2010 tarihlerinde yayınladığı ilk belgelerin en önemli hedefi ise Mısırlı Mübarek, Tunuslu Bin Ali, Yemenli Salih ve Libyalı Kaddafi olmuştu. Zira “Arap Baharı” çerçevesinde bu isimlere yol görünmüştü.

Zekice hazırlanan ve uygulanmasına kurnazca başlanan BOP'un yaşama geçirilmesi uğraşı içinde ABD bölgede çok şey yaptı. Obama'nın Kahire ziyareti BOP'un bu ülkeden başlayarak coğrafyanın değiştirileceğinin sinyali idi. Çünkü Mısır Arap ve Müslüman dünyasının önemli bir ülkesiydi ve ABD'nin bölgesel politikalarının en önemli unsuruydu. Üstelik ABD Mısır'daki değişim için yıllardır çalışıyorlardı. Çünkü Mısır'da iktidara getirilecek İslamcılar başta Türkiye olmak üzere tüm bölge için önemliydi. Ayrıca İslamcıların ideolojik kaynağı Müslüman Kardeşler hareketi 1928'de Mısır'da doğmuş ve tüm Arap ve Müslüman ülkeleri etkilemişti.

Ancak Tunus'ta Buazizi'nin beklenmedik şekilde kendisini yakması ve halkın sokak-lara dökülmesiyle ABD ve müttefiki batılı ülkeler şok yaşamalarına rağmen bu gelişmelerle başlangıçta ilgilenmediler ya da öyle göründüler. Zira hiç kimse Tunus gibi önemsiz bir ülkede başını komünist ve Arap milliyetçilerinin çektiği bir ayaklanma ile meşgul olmak istemiyordu. Üstelik yirmiüç yıldır iktidarda olan Bin Ali bu isyancıları yenebilecek güçteydi. Ne var ki Tunus halkı batının bu beklentisini boşa çıkarttı. Yirmiüç gün süren halk ayaklanması sonucu Bin Ali 14 Ocak 2011 tarihinde ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Fransa'nın kabul etmemesi üzerine de, ABD'nin talimatı ile Cidde Havaalanı'na inebildi. Batı ise o sıralar bu halk ayaklanmasından nasıl yararlanabileceğinin hesaplarını yapıyordu.

Libya’da ise Abdel Mecid Mlegta, İçişleri Bakanlığı da dahil Libya hükümet kurumlarına yemek tedarik eden şirketleri yönetmekteydi. Ayaklanmanın ilk birkaç haftasında Mlegta gizlice isyancılar için çalışmaya başladı. Kaddafi hükümetinin merkezinde sempatizanlar yetiştirdi. Hükümetin Trablus’taki zayıf noktalarını, komuta ve kontrol gücünü tespit ederek bu bilgiyi bir dizi flaş bellek aracılığı ile isyancıların önderliğine teslim etti.

Mlegta bu flaş belleklerden ilkini Kaddafi’nin askeri istihbaratı ve güvenlik subaylarından temin etmişti. Bu kartta, aralarında iç güvenliğe, Kaddafi’nin devrimci komitelerine, halk muhafızlarına ( Kaddafi’nin gönüllülerinden oluşan milislerine ) ve askeri istihbarata ait harekat odalarının da bulunduğu, başkentteki kilit önemdeki yedi harekat odasının bilgileri bulunuyordu.

Mlegta’nın daha sonra NATO subaylarına teslim ettiği hafıza karı Kaddafi’yi devir- mek ve Trablus’u ele geçirmek için yapılan karmaşık plana zemin oluşturdu. Planlaması aylar süren operasyon, başkentteki isyancı birliklerin gizlice silahlanmasını da kapsıyordu. Bu birlikler, kentteki stratejik hedeflerin tahrip edilmesi konusunda NATO’ya yardımcı olacaklardı. Önceden kararlaştırılan bir zamanda bütün birlikler ortaya çıkarak, her yönden saldırıya geçeceklerdi. İsyancılar plana “Denizkızı Şafağı Operasyonu” adını verdiler.

İsyancılar yalnız değillerdi. İngiliz ajanları Trablus’a sızmış, ABD ve müttefik kaynaklarına göre, hava saldırılarına yardımcı olmak ve sivil ölümlerini engellemek üzere telsiz cihazlarını yerleştirmişlerdi. Fransızlar isyancılara eğitim vermiş, yeni silahların nakliyesini sağlamıştı. Washington ilave iki predator insansız hava aracını Trablus semalarına ekleyerek NATO’nun saldırı kabiliyetini artırmak suretiyle hayli geç bir evrede yardımcı olmuştu. Batı ve isyancı kaynakların söylediğine göre Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi Arap ülkelerinin desteği de yaşamsal önemdeydi. Doha, isyancılara silah, askeri eğitim ve para vermişti.

İsyancılar nihai saldırıya hazır olduklarında başarı kazanacaklarından o kadar emin idiler ki, saldırının gününü ve saatini açıkça ilan ettiler: 20 Ağustos, Cumartesi saat 20.00 Trablus'taki insanların büyük kısmı oruçlarını açtıktan hemen sonra...

Planlama, ayaklanmadan iki ay önce, Nisan'da başladı. Hem Mlegta'ya, hem de isyan- cıların alternatif hükümetinin kendisine verdiği isim olan Ulusal Geçiş Konseyi'nden ( UGK) bir başka üst düzey görevliye göre isyancıların lideri Mahmud Cibril ve üst düzey başka üç isyancı Tunus'un Djerba kentinde buluştular.

Bu üç kişi, o zaman artık Trablus'tan kaçmış ve askeri birliğin başı olarak isyancılara

katılmış olan Mlegta, lojistik ve levazım sorumlusu Ahmed Mustafa el-Macbari ile Trablus planının koordinatörlerinden biri haline gelen bir bilim adamı Osman Abdel-Celil'di.

Mlegta kaçmadan önce, rejim içerisinde iki aydan biraz kısa bir süre çalışarak bir sempatizan ağı yaratmıştı. İlk olarak Kaddafi'nin ondört subayı yardım için hazır hale getirildi. Çalışma bittiğinde ise yetmişiki subay bulunuyordu. Bu çalışma UGK'nin yönetim kurulu ile işbirliği halinde yürütüyordu.

İsyancıların Bingazi'deki ana harekat merkezinin komutanı Tuğgenereal Abdülselam

Alhasi, isyancılara gizlice yardım edenlerin “polisler, güvenlik elemanları, askerler, hatta bazen kabine üyelerini de kapsayan çok sayıda kişi” olduğunu söyledi.

Bu kişilerden bir tanesi Kaddafi'nin Trablus'un banliyösünde bulunan askeri kampının komutanı olan el-Barani Aşkal'di, Alhasi ve diğerleri gibi Aşkal de oradan ayrılmak istemiş, ama UGK ondan görevinin başında kalmasını istemişti. Bu şekilde isyancıların şehre girmesine yardımcı olacaktı.

İsyancıların planlama komitesi taşınabilir belleklerdeki hedeflerin Kaddafi güçlerinin belini bükmek açısından çok önemli olduğunu biliyordu. Bu kişiler, Trablus Tugayı'nın komutanı Hişam ebu Hajar, Trablus'taki bazı hücrelerle ilişkiyi sürdüren Usama ebu Ras ve isyancıların Trablus'a girişini kolaylaştırmak için buradaki aşiretlere para yardımı yapan ve onlarla işbirliği tesis eden Raşid Suvan'dı.

İsyancı liderleri 20 Nisan'da Elysee Sarayı'nda düşüncelerini Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ile paylaştılar. Mlegta'ya göre bu toplantı, Nisan ve Mayıs aylarında Paris'te yapılan beş toplantıdan biriydi. Toplantıların çoğunluğuna, Mart'ta başlayan bombalamalara katılan NATO ülkelerinin genelkurmay başkanlarıyla Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden subaylar da katıldı.

Mlegta isyancıların planını “A'dan Z'ye” aktardıktan sonra NATO yetkililerine üç adet taşınabilir bellek verdi. Bunlardan birisi Trablus'ta rejimin müstahkem mevkilerini, diğeri gerek rejimin önemli alanları konusundaki güncellenmiş, gerekse isyancılara sempati duyan, gizlice NATO radyotelefonları tedarik edilmiş Kaddafi'nin altmışbeş subayına ilişkin ayrıntıları, üçüncüsü ise Trablus'u ele geçirme planını içeriyordu. Sarkozy plandan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

İsyancı albay Buhagiyar'a göre isyancıların liderleri 120 hedefi 82'ye düşürdü ve 2.000 silahlı adamı Trablus'a ve 6.000 silahsız kişiyi de ayaklanma esnasında sokağa çıkmaya gönderdi. Buhagiyar, 1981'de Libya'nın Kurtuluşu İçin Ulusal Cephe'ye katılmış, ABD'de yaşamış ve hem Sudan hem de Irak'ta özel kuvvetler ajanı olarak eğitim almıştı.

Alhasi'ye göre Trablus'a sızanların büyük kısmı balıkçı trolleri ile gittiler. Hafif silahları, el bombaları tahrip kalıpları ve telsizleri vardı. Bunların çoğunluğu Libya'nın her yanından ve yurt dışından gelen Libyalılardan oluşan gönüllülerdi.

Trablus görünüşte Kaddafi'ye sadık güçlerin kontrolünde olsa da isyancılar güvenlik sisteminde boşluklar olduğunu belirtiyorlardı, rüşvet ya da başka yollar şehre girip çıkmak için kullanılabiliyordu. Haziran'da Reuters'e konuşan bir ajan küçük grupların da hükümetin güvenlik sistemini gece kontrol noktalarına yaptıkları saldırılarla sınamaya başladıklarını söylemişti.

İsyancılar hükümetin iletişim kanallarına sızarak, rejimin en üst düzey önderliğinin - ki bunların araların da Kaddafi'nin oğullarıyla yapılan birkaç konuşma da bulunuyordu- cinsellikten, askeri emirlere kadar uzanan konularda 2.000 telefon konuşmasını kaydedince moraller yükseldi. Üst düzey bir UGK yetkilisine göre Konsey, malumat toplamak üzere telefon konuşmalarını taradı ve bazılarını isyancıların televizyonunda yayınladı.

Bazı müttefik ve ABD subayları ile Libyalı isyancılara yakın bir kaynak Mayıs başında İngiliz, Fransız ve İtalyan ajanları ve Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri temsilcilerinden oluşan askeri eğitmenlerin isyancıları daha etkin bir savaş gücüne dönüştürmek için çok çaba harcadıklarını belirtti.

Eğitimlerin büyük kısmı isyancıların elindeki Batı Dağları'nda gerçekleşti. Ancak eski bir Fransız istihbarat ajanı olan ve şu anda Fransız İstihbarat Araştırmaları Merkezi'nin müdürlüğünü yapan Eric Denece, doğulu bir elit isyan gücünü hem Libya içinde, hem de dışında eğitti. Denece, birliğe Libya'daki NATO'nun ve diğer ittifak güçlerinin üslerinde eğitim verildiğini kaydetti. “Dışarıdan gelen bu birlik” daha sonra ülkeye geri götürüldü. Toplamda diye tahmin ediyor Denece, 100-200 kadar yabancı ajan Libya'ya gönderilerek eğitim ve askeri koordinasyon üzerinde yoğunlaşmaları sağlandı. Mlegta da bu sayıyı doğruluyor.

İsyancıların komutanı Alhasi batılı özel kuvvetlerin savaşa dahil olmadıkları konusunda ısrarcı batılıların verdikleri temel desteğin bombalamalar ve eğitim konusunda olduğunu söylüyor. Londra, Paris ve Washington da birliklerinin savaşa katılmadıklarını ifade ediyor.

Bu tür operasyonlar hakkında bilgili Avrupalı bir subay sivil giyimli düzinelerce Fransız askeri danışmanın Libya'ya gönderildiğini söyledi. Bir Fransız subayı da 30-40 arasında askeri danışmanın isyancıların örgütlenmesine yardımcı olduğunu ve onları temel silahlar ve yüksek teknolojili donanımlar konusunda eğittiğini belirtti.

Mayıs'ta Fransızlar batı Libya'ya silah sokmaya başladılar. Fransız askeri sözcüsü daha sonra bu silah nakliyatını doğruladı ve bunların “insani yardım” gerekçesi ile aktarıldığını söyledi ama amacın Trablus'a doğru ilerlenmesini hazırlamak olduğunu da ekledi.

ABD'li subaylar ve müttefik subayları Reuters'e gizli görevli İngiliz personelin, Trab-lus'un düşmesinden önce müttefik güçlerin en önemli kara misyonlarından bazılarını yerine getirdiğini söylediler. Bu personelin en önemli görevlerinden biri Kaddafi'nin askeri güçlerini ve komuta ve kontrol merkezlerini hedef alan ittifak güçlerine yardım etmek üzere telsiz teçhizatı yerleştirmekti. Bu faaliyet başkente sızmak, belirli potansiyel hedeflerin yerini tespit etmek ve ardından bombardıman uçaklarının tam olarak cephanelikleri hedeflemesi ve çevredekileri öldürmeden hassas hedefleri tahrip etmesi için buralara teçhizatı yerleştirmek gibi tehlikeli görevleri içeriyordu.

Kaddafi yönetimine karşı şiddetli direnişten bir ay sonra, Mart ortasında başkan Obama, isyancıları desteklemesi için CIA'ya geniş bir yetki veren, “örtülü operasyon kararı” diye bilinen üst gizlilik düzeyinde bir emri imzaladı. Ancak bu genel yetki emri geniş bir olası önlemler yelpazesini kapsasa da, başkanlık kararı CIA'nın adım atmadan ve isyancılara yardım etmeden önce özel izinler almak için Beyaz Saray'a geri dönülmesini şart koşuyordu. Bazı ABD'li yetkililer isyancıların örgütsüzlüğü, iç politika ve paramiliter becerilerin sınırlılığıyla ilgili endişelerden ötürü ABD'nin sahadaki örtülü desteğinin hiçbir zaman istihbarat toplamanın ötesine geçmediğini söylediler.

ABD'li yetkililer isyancı güçler Trablus'a ilerledikçe CIA'nın ve Libya'daki diğer ABD teşkilatlarının bu tür istihbarat toplama çabalarının çok geniş bir alana yayıldığını ve isyancılara ve Kaddafi ile çevresindekilerin izini süren diğer NATO müttefiklerine yardım etme gayretlerini de kapsadığını kabul ediyorlar. Ancak yetkililer Obama yönetiminin niyetinin Amerika'nın eline geçen her türlü istihbaratı diğerleriyle paylaşmak olduğuna işaret ettiler.

ABD'nin üst düzey bir savunma yetkilisi Reuters'e Pentagon'un isyancılara UGK'nin ABD tarafından tanınması halinde bile, saldırı desteği sunmayı başaramayacağını gösteren hukuki bir mütalaanın ayrıntılarını açıkladı. Üst düzey görevli “UGK'nin Libya halkının meşru temsilcisi olduğunu söyleyen zımni tanıma kararımızın bize Silah İhracatı Denetim Yasası kapsamında saldırı desteği sunmamız için yetki veren bir hukuki dayanak oluşturmadığı görüşü hukuki bir yargıydı” dedi.

Bazı açılardan isyancıların en olmayacak müttefiki Katar'dı. Bu körfez ülkesi, belki de bir mutlak monarşiyle yönetiliyor olmasından kaynaklanan anlaşılır bir nedenle, rolünü en aza indirme hevesi içindeydi. Ancak sahada emirliğin desteğini gösteren işaretler hayli boldu. İsyancı kaynaklarına göre, Fransızların getirdiği silah ve teçhizatın büyük bir bölümü Katar tarafından tedarik edilmişti. Mayıs'ta bir Reuters muhabiri üzerinde açıkça “Katar” yazan teçhizat kutuları görmüştü. Bu kutularda havan düzenekleri, asker kepleri, telsizler ve dürbünler bulunuyordu. Reuters başka bir yerde de yeni tanksavar roketleri gördü.

UGK'ye yakın bir kaynağın Reuters'e bildirdiğine göre Katar'ın isyana silah desteği sunma kararı, 1990'ların sonunda Libya'dan kaçtıktan sonra Katar'a sığınan etkili bir İslam alimi olan Ali Salabi'nin teşvikiyle alındı. Salabi daha önce Afganistan'da savaşmış Libyalıların rehabilitasyonuna yardım etmek için Kaddafi'nin oğlu Seyf'le çalışmıştı. Salabi'nin kardeşi İsmail de Libya'daki isyan askerlerinin liderlerinden biriydi. UGK'ye yakın kaynak, “Salabi Katar'daki nüfuzlu kişilerle bağlantı noktasıydı ve Katarlıları sürece katılmaya ikna etti” dedi.

Haziran başına gelindiğinde Libya'da bir açmaz var gibi görünüyordu. Üç aylık iç savaşın ardından isyancılar geniş alanları ele geçirmiş, ama NATO bombardımanı Kaddafi'yi yerinden etmeye yetmemişti. Afrika Birliği ilerlemenin tek yolunun ateşkes ve barış müzakereleri olduğunu söylemişti. Londra, Kaddafi'nin çekilmesi gerektiğini, ama ülkede kalabileceğini öneren Paris'e katılmıştı.

Ancak gözlerden ırak bir yerde Trablus'u alma planı hayata geçirilmeye doğru ilerliyordu. İsyancılar Batı Dağları'nda, Misrata'nın dışında ve Zintan kasabası çevresinde hızlı ilerlemeler kaydettiler. İngiltere'nin amfibi hücum gemisi HMS Ocean'dan komuta edilen Apache saldırı helikopterleri devreye girmiş, zırhlı araçları tahrip etmekteydi. NATO uçakları Kaddafi güçlerinin moralini bozmak ve isyancıların moralini yükseltmek üzere broşürler atıyordu.

İsyancıların yabancı destekçileri savaşa hız vermek konusunda sabırsızlanıyordu. Bir kere BM'nin bombardıman için verdiği yetki Eylül'de bitiyordu ve yetki süresini uzatan bir anlaşmanın yapılabileceği garantisi yoktu. Avrupalılar pahalı mühimmatın harcanıp durmasından, Washington NATO uçaklarının aşınmasından kaygı duymaktaydı.

Ancak süreç isyancıların lehine değişiyordu. 28 Temmuz'da isyancı komutan Abdül-fettah Yunus'un öldürülmesi şaşırtıcı bir dönemeç oldu. Eski İçişleri Bakanı Şubat ayında isyancıların safına geçmişti. Bazı kişiler açık olmayan sebeplerle Yunus'un isyancı güçlerin doğudaki ilerlemesini durdurduğuna inanıyor. Yunus'un kendi adamlarının elinde ölmesi UGK hakkında soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu ve NATO'nun, Kaddafi karşıtı güçler birbirlerine düştüğü takdirde ülkeden ayrılma arzusunu güçlendirdi.

Batı, UGK lideri Mahmud Cibril'i kabinesini değiştirmeye zorladı. Hem Fransız hem de Libya istihbaratı içinde temasları olduğunu söyleyen Denece'e göre NATO bunun ardından hazırlıklarda daha fazla başı çekmeye başladı.

İsyancıların bir başka önemli dostu daha bulunuyordu: Bölgenin ağır topu Türkiye. Temmuz'da UGK'nun yardımına yetişti ve otuz ülkenin desteğiyle bir konferans düzenledi. ABD'nin üst düzey savunma yetkilisi “Türkler sessiz bir biçimde çok yardımcı oldu” dedi.

Kaddafi birliklerinin morali azalırken sonun yaklaşmakta olduğu açıktı. Olabilecek en iyi zamanda Kaddafi'nin savaşçıları ortadan kaybolmaya başladı. Gizli silahı olan yabancı paralı askerleri de...

Ayaklanma başladıktan sonra Kaddafi birkaç bin paralı asker kiraladı. Bunlardan bazı-ları Kaddafi'nin en iyi örgütlenmiş güçlerinin çekirdeğini teşkil etti. Paralı askerlerin büyük kısmı Çad, Mali ve Nijer gibi Libya'nın güneyindeki ülkelerden gelmişti, ama bazıları da Güney Afrika ve Balkanları da içeren daha uzak yerlerden geliyordu. Paralı askerler arasında daha önce daha önce Sierra Leone'de savaşmış, ardından Afganistan ve Irak'ta müteahhitlik yapmış olan eski bir Bosnalı Sırp savaşçı da bulunuyordu. Mart'ta önce eğitmen olarak daha sonra da 120 mm'lik havan topu komutanı olarak kiralanan, savaştaki adı Crni (Sırpça “kara”) olan bu kiralık asker Reuters'e kendisine düzenli olarak istediği Batı para birimiyle nakit ödeme yapıldığını söyledi.

Ağustos başından itibaren, diyor Crni, “her şey çökmeye başladı”. Parçası olduğu güç,

isyancıların bir hücumu sonrasında geri çekilmeye başlıyor. Crni “Bir noktada çok iyi örgütlenmiş bir grubun ateşi altında kaldık ve bu grubun ateşi altında kaldık ve bu grubun içerisinde NATO kara birliklerinin de olduğundan kuşkulandım” diyor. Kaddafi birlikleri Trablus'a yaklaşık 50 km. mesafede bir yere çekiliyorlar. Ağustos ortasına gelindiğinde, “Artık yettiğine karar verdim. Yeterince benzini olan, içinde su ve güvendiğim iki Libyalı olan bir jipi aldım ve çölü geçerek komşu ülkelerden birine geldim. Oraya varmak dört günümüzü aldı.”

Bu arada yabancı ajanlar her yerde cirit atıyorlardı. Ağustos başında Tunus- Libya sınırında bir Reuters muhabiri, Amerikan aksanıyla İngilizce konuşan ve kendisini Batı Dağları'ndaki isyancı güçlerin başı olarak tanıtan biriyle karşılaştı. Bu kişinin yanında iki tane kaslı, sarışın batılı duruyordu. Uzun süre ABD ve Kanada'da kaldığını söyledi, ama ayrıntı vermedi.

Trablus merkezindeki siyasi hücrenin lideri Muhammed Gula'ya göre Denizkızı Şafağı Operasyonu'nun ilk olarak 10 Ağustos'ta başlaması planlanmıştı. Ancak önderlik “diğer şehirler henüz buna hazır değil” diye karar verdi ve operasyon bir kaç gün ertelendi.

Pentagon içerisinde Libya'ya yeni predator insansız hava araçları yollanıp yollanma-ması konusunda bir tartışma başladı. ABD'li savunma yetkilisi “Bunu daha çabuk sonuca varması için desteklemek üzere başka yerlerdeki insansız hava araçlarını çekip oraya yollamanın anlamlı olup olmadığı konusu tartışmalı bir meseleydi” diye açıkladı. İlave insansız hava araçlarının kullanılmasını destekleyenler tartışmayı kazandı ve son iki predator da ABD'deki bir üsten alınarak Kuzey Afrika'ya yollandı ve 17 Ağustos'ta buraya ulaştı.

Bu sırada isyancılar bir kaç şehri ele geçirdiler. 17 veya 18 Ağustos'ta diye hatırlıyor Gula. “Zaviye'nin düştüğünü duyduğumuzda ve Zlitan düşmek üzere görünürken ve Garyan da düşmüşken artık vaktin geldiğine karar verdik.”

ABD ve NATO yetkilileri Reuters'e bu başarıların zincirleme bir etki yarattığını söyle-diler. Artık ülkenin büyük kısmı fethedildiğine göre, predator insansız hava araçları ve diğer casus uçaklar ve bombardıman uçakları başkent üzerinde yoğunlaşabilirdi. Pentagon'un açıkladığı veriler ABD'nin Libya'daki hava saldıranlarının 10 Ağustos'la 22 Ağustos arasında büyük bir hız kazandığını gösteriyor. Bir NATO yetkilisi, “Artık bütün ülkeyi taramak zorunda değildik”, “Rejim güçlerinin yoğunlaştığı alana odaklanabilirdik” diyor.


Yüklə 283,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin