25. Kitâbu’l-Müzâraa
(العقل شرط أهلية التصرفات) "Akıl, tasarruf ehliyetinin şartıdır". Muzâraa akdi yapan kimsede aranan ilk şart, aklî melekesinin olmasıdır. Çünkü akıl tasarruf ehliyeti için şarttır1407.
(إعتبار تصرف العاقل واجب ما أمكن) "İmkân olduğu ölçüde, akıllı kimsenin tasarrufuna itibar gereklidir". Fâsid muzâraa akdinde ödenecek olan ecr-i mislin miktarının ne olacağı hususunda İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) ile İmam Muhammed (v. 189/805) arasında geçen tartışmayı izah ederken, (جهالة المعقود عليه تمنع صحة العقد) "ma‘kudu aleyh hakkındaki cehalet, akdin sıhhatini engeller" dâbıtını, İmam Muhammed'in (v. 189/805) görüşünün, bu kâideyi de İmam Ebu Yusuf'un (v. 182/798) görüşünün dayanakları arasında zikretmiştir1408.
Kitâbu'l-Müzâraa'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:
(مطلق عقد المزارعة يقع على الزراعة المعتادة) "Mutlak muzaraa akdi, mutâd ziraat akdini ifade eder"1409.
(تصرفات المرتد نافذة عندهما بمنزلة تصرفات المسلم) "İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre mürtedin tasarrufları müslümanın tasarrufları gibi nâfizdir". Mürtedin muzâraa akdinin İmâmeyn'e göre geçerli olduğu bu dâbıt üzerine temellendirilmiştir1410.
(كل ما إحتمل إنشاء العقد عليه إحتمل الزيادة وما لا فلا) "Üzerinde yeni bir akit yapma ihtimali olan her şeyde artış ihtimali de vardır. Böyle bir ihtimal yoksa artış ihtimali de olmaz"1411.
26. Kitâbu’l-Muâmele
(ما كان وجوده شرطا للصحة كان إنعدامه شرطا للإفساد) "Varlığı sıhhat şartı olan bir şeyin yokluğu, ifsad şartı olur". Muâmele akdini bozan şartların bir kısmının, akdirn sıhhati için şart olan bazı şeylerin bulunmayışı olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1412.
Kitâbu'l-Muâmele'de geçen dâbıtlar şunlardır:
(إستئجار الإنسان للعمل في شيء هو فيه شريك المستأجر لا يجوز) "İnsanın, kiracı ile ortak olduğu şeyde çalışmak için kiralanması caiz değildir"1413.
(كل موضع إحتمل إنشاء العقد إحتمل الزيادة وإلا فلا) "Yeni bir akit yapma ihtimali olan her hususta, fazlalık ihtimali de vardır. Böyle bir ihtimal yoksa fazlalık ihtimali de olmaz"1414.
27. Kitâbu’ş-Şirb
(الشركة العامة تقتضي الإباحة) "Umûmî ortaklık, ibâhatı gerektirir". Pınar, kuyu ve havuz sularının asıl itibariyle mübah olduğunu ve kişinin mülkiyeti altında olmadığını izah ederken, Hz. Peygamber (s.a.v)'dan, insanların, su, ot ve ateşte ortak olduklarına dair hadisi rivayet etmiş ve bu kâideyi de hadisten istidlalde bulunurken zikretmiştir1415.
(حرمة التصرف في حقوق العامة لا تثبت إلا بشريطة الضرر) "Ammeye ait haklarda tasarrufun yasak oluşu, zarar şartına bağlıdır".
(التصرف في الملك المشترك لا تقف حرمته على الضرر بالمالك) "Müşterek mülkte tasarrufun yasak oluşu mâlike zarara bağlı değildir". Büyük nehirler ammenin ortak malı olduğu için nehre ve başkalarına zarar verilmediği müddetçe onlardan yararlanmak, herkesin hakkıdır. Buna karşılık özel akarsularda herkesin sulama değil de içme hakkı vardır. Suya önemsiz zararlar gelse bile her insan kendisi ve hayvanları için bunlardan içme suyu olarak yararlanabilir. Büyük nehirlerden yararlanmanın sınırlarını belirlerken ilk kâideyi, özel akarsulardan yararlanmanın şartlarını izah ederken ikinci kâideyi zikretmiştir1416.
28. Kitâbu’l-Erâdî
(الشركة العامة هي الإباحة) "Umûmî ortaklık, ibâha ifade eder". Hz. Peygamber (s.a.v)'dan, insanların, su, ot ve ateşte ortak olduklarına dair hadisi rivayet ettikten sonra hadiste geçen ot kelimesinin izahı hususunda bilgi verirken bu kâideyi zikretmiştir1417.
29. Kitâbu’l-Mefkûd
(الثابت باستصحاب الحال يصلح لإبقاء ما كان على ما كان ولا يصلح لإثبات ما لم يكن) "İstishâbu'l-hal ile sâbit olan, bir şeyin olduğu hal üzere kalması için delil olurken, olmayan şeyin ispatı için delil olmaz".
(إستصحاب الحال لا يصلح حجة لإثبات ما لم يكن) "İstishâbu'l-hal, olmayan şeyin ispatı için delil olmaz". Mefkûd, kendisi açısından diri, başkası açısından ölü kabul edilir. Malının mirasa konu olması, hanımının boş olması gibi kendisi için olumsuz olan haklar, onun lehine sâbit olur ve hayatta olan kimseler gibi kabul edilir. Başkasına varis olmak gibi kendisine faydalı, başkasına zararlı olan hükümler hususunda ise ölü sayılır. Çünkü bunlar, hayatının sübûtuna bağlı olan hükümlerdir. Onun yaşamış olduğu önceden sâbit olduğundan, bunun zevâline dair bir delil bulunmadıkça bekâsıyla hükmolunur. Dolayısıyla istishab, hüccet-i müsbite olmadığı yani, önceden sâbit olmayan bir şeyin sübûtu için delil teşkil etmediği için mefkûd, bu asla istinaden başkaları aleyhine olarak tevarüs gibi bir takım haklara sahip olmaz1418.
(الأصل المعهود في الثابت بيقين لا يزول بالشك وغير الثابت بيقين لا يثبت بالشك) "Bilinen kâide: yakînen sâbit olan şek ile zail olmaz; yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz". Mefkûdun, hanımından boşanmayışının gerekçesi, onun daha önce hayatta olması sebebiyle ölümünün şüpheli olması ve öldüğüne dair kesin bir delil olmadıkça da yaşıyor kabul edilmesidir1419.
30. Kitâbu’l-Lakît1420
(الأصل هو الحرية في بني آدم) "İnsanda aslolan hürriyettir".
(يجب العمل بالأصل حتى يقوم الدليل على العارض) "Arızî durumun varlığına dair delil bulunmadıkça, asıl ile amel etmek gerekir". Buluntu çocuğun köle olduğuna dair delil bulunmadığı sürece hür olduğu kabul edilir. Bu durumu izah ederken bu iki kâideyi deliller arasında zikretmiştir1421.
(الدعوتين متى تعارضتا يجب العمل بالراجح منهما) "İki iddia tearuz ettiğinde, onlardan râcih olan ile amel etmek îcâb eder". Hanefi mezhebine göre, bir lakîtin nesebini iki Müslüman, tercihi gerektirecek herhangi bir delile dayanmaksızın iddia edip de birisi çocuğun vücudunda kendisine ait olduğuna delalet eden bir işaret bulunduğunu iddia edecek olursa, onun iddiası kabul edilir. İmam Şafiî (v. 204/820) ise nesep uzmanlarına müracaat edileceği görüşündedir. İmam Şafiî’nin (v. 204/820) bu görüşüne karşılık, Hanefi mezhebinin yaklaşımını delillendirirken bu kâideyi zikretmiştir1422.
Dostları ilə paylaş: |