20. Kitâbu’s-Sulh
(أمور المسلمين محمولة على الصلاح والسداد ما أمكن) "İmkân olduğu ölçüde Müslümanların işleri salâh ve doğruluğa yorulur". Bir kimse miktar ve nitelik bakımından hakkından daha azı üzerine mesela, kaliteli bin dirhem karşılığında adi beş yüz dirhem ile sulh yaparsa, sulh caiz olur ve davacı, hakkının bir kısmını almış, öbür kısmından da davalıyı ibrâ etmiş olur1353.
(المغلوب ملحق بالعدم شرعا) "Az olan, şer‘an yok gibi kabul edilir". Musâlahun anh (kendisinden dolayı sulh yapılan konu) Allah'a ait bir hak olmayıp, insana ait bir hak olmalıdır. Haddi kazifte her ne kadar kul hakkı ile Allah hakkı bir arada bulunsa da Allah hakkı galip olduğu için kul hakkı yok kabul edilir ve haddi kazifte sulh akdi sahih olmaz1354.
(الإجازة اللاحقة بمنزلة الوكالة السابقة) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen vekâletin yerine geçer". Eğer sulh, davalının izni olmaksızın yapılmışsa bu, fuzûlînin sulhüdür ve bunun beş şekli vardır. Bunların dördünde sulh sahih olduğu halde birinde sahih değildir. Bu son durumda sulh, ancak davalının onu kabul etmesine bağlıdır; eğer müddea aleyh fuzûlînin sulhünü geçerli kabul ederse o da geçerlilik kazanır. Bu kâideyi söz konusu durumu izah ederken zikretmiştir1355.
Kitâbu's-Sulh'ta zikrettiği dâbıtların bir kısmı şunlardır:
(الصبي المأذون في التجارات كالبالغ) "Ticarî ilişkilerde me'zûn çocuk, bâliğ gibidir"1356.
(الأصل أن الصلح متى وقع على أقل من جنس حقه من الدراهم والدنانير يعتبر إستيفاء لبعض الحق وإبراء عن الباقي ومتى وقع على أكثر من جنس حقه منها أو وقع على جنس آخر من الدين والعين يعتبر معاوضة) "Kâide: Sulh, ne zaman davacının hakkının dirhem ve dinar cinsinden daha aşağısı ile yapılırsa bu, hakkın bir kısmının alınması, geri kalanının da ibrası anlamına gelir. Şayet hakkının cinsinden daha fazlası ile gerçekleşirse yahut borç veya ayn olarak bir başka cins üzerine yapılırsa bu, muâvaza olarak kabul edilir"1357.
(الساكت منكر حكما) "Sâkit, hükmen inkâr edendir"1358.
(الأصل أن كل ما يجوز بيعه وشراؤه يجوز الصلح عليه وما لا فلا) "Kâide: Alım satımı caiz olan her şeyin sulh bedeli olması caiz; alım satımı caiz olmayanın sulh bedeli olması caiz değildir"1359.
21. Kitâbu’ş-Şerike
(ما رآه المسلمون حسنا فهو عند الله حسن) "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir". İnân şirketinin, çeşitli bölgelerde bulunan fakihlerin icması ve her dönemde insanların uygulaya geldikleri bir şirket türü olması sebebiyle caiz olduğunu izah ederken bu görüşü, aslı bir hadis olan bu kâide ile temellendirmiştir1360.
(العبرة في العقود لمعانيها لا لعين الألفاظ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, lafızların kendisine değildir". Mufâvada şirketinin şartlarından birisi de ortaklığın "mufâvada" lafzı ile olmasıdır. Ancak halk arasında bu anlama gelen başka bir kelime kullanıldığı takdirde de ortaklık geçerli olur1361.
(الشيء لا يستتبع مثله) "Bir şey, kendi mislini doğurmaz"1362.
(الشيء يستتبع ما هو دونه ولا يستتبع ما هو فوقه أو مثله) "Bir şey kendinden daha aşağı olanı doğurur, kendisinin üstünde veya kendisine denk olanı doğurmaz"1363.
(الشيء يستتبع دونه ولا يستتبع مثله) "Bir şey kendinden daha aşağı olanı doğurur, kendi mislini doğurmaz"1364.
(الشيء لا يستتبع مثله) "Bir şey, kendi mislini doğurmaz". İlk kâideyi, ortaklardan birinin şirket malını vedia (emanet) olarak veya ibda'1365 yoluyla verme şeklinde tasarrufta bulunabileceğini temellendirirken; ikinci kâideyi, ortaklardan birinin şirket malını mudârabe yapmak maksadı ile başkasına verme yetkisinin olup olmadığı ile ilgili tartışmada, tarafların görüşlerini izah ederken vermiştir. Üçüncü kâideyi de şirket ortaklarından birinin, alım-satım için vekâlet verebileceğinin istihsânen mümkün olduğunu açıklarken zikretmiştir. Son kâideyi ise mufâvada ortaklığında, ortaklardan birinin, şirket malını mufâvada maksadı ile başkasına vermesi ile ilgili olarak, İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) ile İmam Muhammed (v. 189/805) arasındaki ihtilafı izah ederken, Ebu Yusuf'un (v. 182/798) olmayacağına dair görüşünün delili olarak zikretmiştir1366.
(المعروف كالمشروط) "(Örfen) maruf olan şey şart kılınmış gibidir". Şirket ortaklarından birinin şirketin malından infak edebileceğine dair istihsanen verilmiş hükmü izah ederken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir1367.
(الإقرار حجة قاصرة) "İkrar hücceti kasıradır". İnân ortaklığında, ortaklardan biri bir borç ikrarında bulunursa bu, kendisini bağlar; diğer ortağını bağlamaz1368.
(المنافع لا تتقوم إلا بالعقد) "Menfaatler, ancak akit ile değer kazanır". Şirket-i a‘mal ortaklığında ortaklar, kârın paylaştırılması ile ilgili olarak işin tazminatı hususunda çalışmayı değil de tazminat altında tutmayı şart koşmuşlarsa, ücretin fazlasını hak etmek işin fazlasını yapmak ile değil, tazminatın fazlası ile olur. Kerhî'nin (v. 340/952), bu hükmün illeti olarak bu kâideyi zikrettiği rivayet edilmiştir1369.
Kitâbu'ş-Şerike'de geçen bazı dâbıtlar şunlardır:
(الفلوس الرائجة ليست أثمانا على كل حال عند أبي حنيفة وأبي يوسف) "Ebu Hanife ile Ebu Yusuf'a göre tedâvüldeki felsler1370 her durumda semen değildirler"1371.
(ما تجوز فيه الكفالة تجوز فيه الشركة وما لا تجوز فيه الوكالة لا تجوز فيه الشركة) "Ebu Hanife'ye göre, vekâletin caiz olduğu yerlerde ortaklık caiz; vekâletin caiz olmadığı yerlerde ortaklık da caiz değildir"1372.
(المنافع عند إيراد العقد عليها تجري مجرى الأعيان) "Menfaatler üzerinde akit îrad edildiğinde menfaatler, aynların yerine geçer"1373 .
(حقوق العقد ترجع إلى العاقد) "Akdin hakları, akdi yapana râcidir"1374.
(حقوق العقد تتعلق بالعاقد) "Akdin hakları, akdi yapana aittir"1375.
Dostları ilə paylaş: |