Zurnanın zırt dediği
Nihayet varıyoruz, varıyorlar, kutsal kelimeye: Soykırım.
Marian diyor ki: 1915 olaylarının değerlendirilmesinde pek çok noktada buluşuyoruz. O halde soykırım sözcüğü hakkında bu kadar tartışma niye? 1915’in, Nürnberg’de kabul edilen ve sonra 1948 BM Sözleşmesinde kalıcılaştırılan ölçütler açısından soykırım olduğunda hiç kuşku yok.
İnsel diyor ki: Ben bu terimi uygun bulmuyorum. Bir kere, bir halkın bilinçli, sistemli ve titiz yok edilmesi olan Yahudi soykırımıyla özdeşleşiyor. Ermeni tehcirinin ayrıntılarını bilmediğim dönemde, olayı Alevilerin kuyulara doldurulmasından farksız görüyordum. Benim devletimin doğasında şiddet vardı. Sonra, Osmanlı için uyruklarını tehcir etmenin bir gelenek olduğunu anladım. Cezalandırma amaçlı, bazıları. İsmail Beşikçi’nin kitabıyla ‘34’deki İskan Yasası’nı keşfettim. Diğer yandan, düşünüyorum, 1915’te harpteydik ve Ermeniler Ruslarla birleşip bizi arkadan vurmuşlardı ama, Trakya’dan bile tehcir edilmişti bu insanlar; Ruslarla ne ilgisi var? Ama yine de Alman sistematiğiyle Türk sistematiği arasında fark var. Almanlar Yahudileri Almanya’nın dışında da yok etmeye çalışmışlar. Oysa Tehcir sırasında Müslüman Türkler Ermeni kadınları alıp evlenmişler, çocukları evlat edinip Müslüman yapmışlar. Senin ailenin başına da gelmiş zaten. Bu da “bir ırkın kökünü kazımak”tan söz etmeyi zorlaştırıyor. Ben, daha çok, bir grubun bir halkı imparatorluktan sürme isteğini görüyorum. Rumlar Yunanistan’a, Bulgarlar Bulgaristan’a kovalanıyor, Ermenilerin gidecek vatanı yok…
Burada Marian giriyor: “O zaman, onlar da çöle kovalanıyor. Yok edilmeye”. İnsel devam ediyor: “Evet, Tehcir çöle yapılıyor. Etnik açıdan homojen bir ulus-devleti her ne pahasına olursa olsun kurmak istiyorlar. Bu çok ağır bir insanlık suçundan Osmanlı’nın tamamen sorumlu; ama soykırım denebilmesi için bir halkın diğer bir halkın kökünün kazınmasına iştiraki gerekiyor, burada evlenmeler ve evlat edinmeler var ve ayrıca Tehcir emrine karşı gelen görevliler var. Seninle aynı fikirdeyim Michel. Lemkin’in tanımı kabul edilirse bu bir soykırımdır. Ama bu tanım kabul edilirse insanlığa karşı işlenmiş bütün suçların soykırım sayılması gerekmeyecek mi? Srebrenika bir soykırım mıydı?” Marian diyecek: “Bence de Srebrenica bir soykırım değil. Ama bizim tartıştığımız konuda hiçbir kuşkum yok. Çünkü, birincisi, 1948 BM tanımına göre soykırım, ikincisi, Tehcir’i kırıma dönüştürmek için Teşkilat-ı Mahsusa seferber edilmişti”.
Kördüğüm değilse bile, düğüm. Konuşmanın/kitabın bundan sonrası da galiba düğümü biraz gevşetme yolunda ortak çabalar. Ve “Öğrendiklerimiz” başlıklı son bölümde zurnanın zırt dediği yere dönüş: “Ayrıldığımız nokta, olayın kendisinden çok, Yahudi soykırımıyla ortak bir kelime kullanılmasıdır.”
Ben de bir atasözüyle bitireyim: “Akrep etmez akrebe, bir kelimenin iki millete ettiğin”.
Dostları ilə paylaş: |