< tevhîD ve kelam takdiM


Kâinat, Allah'ın Varlığına Delildir



Yüklə 0,92 Mb.
səhifə20/25
tarix17.11.2018
ölçüsü0,92 Mb.
#83253
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

Kâinat, Allah'ın Varlığına Delildir

Yüce Allah'ın varlığına delâlet eden en büyük delillerden biri de, kâinattır. Üzerinde yaşadığımız dünyamız, görünen, fakat düşü­nüldüğü zaman insanı şaşırtan gökyüzü ve yıldızlar sistemi... Akl-ı selîm sahibi olan her insan, bütün bunlar karşısında hayrete dü­şer, korku ve dehşet duyar. Allah'ın yüceliği ve kudreti karşısında îmanı kat kat artarak kuvvetlenir.

Fakat gördüğümüz bu kâinatın aslı ve mahiyeti nedir?

«Astronomi âlimlerine göre yeryüzü, ancak güneş sisteminin bir parçasıdır. Güneş sistemi ise, fezadaki birçok sistemlere bağlı­dır, onların bir parçasıdır. Fezada daha başka meteorlar, kuyruklu yıldızlar vesaire de vardır.

Güneş ve yıldızlarının mensup olduğu samanyolundaki yıldızla­rın sayısı ne kadardır? Çıplak gözle baktığımız zaman, ister güney, ister kuzey yarım kürede olalım, bunların sayısı (6 bin) i geçmez.

Fakat âletlerle baktığımızda durum tamamen değişir. Astrono­mi âlimi Chapten (40 milyar) adet kadar yıldız olduğunu söylüyor. Bu rakam Shapîey'e göre (100 milyar) sayısına yükselmektedir. Sa­manyolu dediğimiz semadaki bölgelerin adedi ise (100 milyon) u geç­mekte ve herbiri milyonlarca parlak yıldızı ihtiva etmektedir.

Bu yıldızların güneşe nisbetle hacimleri nedir? Güneş de, di­ğer yıldızlar gibi semada gördüğümüz bir yıldızdır. Bize büyük gö­rünmesinin sebebi yakın oluşudur. O haddi zâtında orta büyüklük­te bir yıldızdır. Bugün bilinen en küçük yıldız, arzdan biraz daha büyüktür. Bunlardan milyonlarcası bir araya gelse, güneşten yine küçüktürler. Keza bir takım büyük yıldızlar vardır ki, milyonlarca, güneş ve benzeri yıldız biraraya gelse, yine bu hacme ulaşamaz.

Sonra, yıldızların bizden uzaklıkları ne kadardır? Yeryüzünün kendisine bağlı olduğu güneş sistemi fezada diğer yıldızlardan san­ki tamamen ayrılmış durumdadır. Şöyle ki :

Güneş bizden' (149 milyon km.), yani bizim Ay'a uzaklığımızın yaklaşık 400 katı uzaklıktadır. Diğer yıldızların bizden uzaklıkları­nı tesbit etmek istersek, bunun için «milyar» adedi kâfi gelmeye­cek, «trilyon»a muhtaç olacağız. Bunun için astronomi âlimleri ışık hızı olarak (186 bin) mili (yani, saniyede 300 bin km.yi) birim ka­bul ettiler. Güneş sistemine bağlı en uzak yıldız olan Plüton'un ışı­ğı bize 4-5 saat civarında ulaşırken (bu sistem dışındaki), en ya­kın yıldızın ışığı, 4-5 yılda ulaşır. Son derece hassas gözlem ve fo­toğraf âletlerinin vardıkları neticeye göre, bize iki milyar ışık yılı uzaklıkta yıldızlar sistemi mevcuttur.

Nazarı dikkati çeken bir nokta, güneş sistemimizin kendi mer­kezi etrafında dönmesi gibi, diğer sistemlerin de tıpkı güneş siste­mi gibi dönmeleridir.» 195

Gökyüzüne büyük bir intizam ve dikkatle yerleştirilmiş olan bu milyarlarca yıldızın birbirleriyle çarpışmadan belirli bir kanuna göre hareket etmesi Yüce Allah'ın varlığına en büyük delillerden biridir.

Amerikan Fizikçiler Cemiyeti üyesi Prof. Dr. M. Stanley Cong-den bu konuda şöyle diyor :

«Kâinatta bulunan her şey JTüce Allah'ın varlığına, kudret ve azametine delâlet eder. Biz bu konularla uğraşan mütehassıslar ola­rak âlemde görünen şeyleri, istidlal metodlarını da kullanarak tah­lil ve araştırmaya girişirsek, Allah'ın kudret ve azametinin eserle­rini mülâhaza etmekten başka birşey yapmış olmayız.» 196

Burada, Kur'an-i Kerim'in, Allah'ın varlığına gösterdiği delillerin başın­da, göklerin ve yer yüzünün yaratılması ve kâinattaki gaye ve plânlilik gel­diğini belirtmek isteriz. Nitekim Âl-i İmran sûresi âyet 190 da (meâlen) :

«Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini ta­kip edjşinde, akıl sahipleri için ibretler vardır. Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken de Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılma­sını düşünürler ve «Rabbımız Sen buna boşuna yaratmadın» derler.

Ankebût sûresi, âyet 44'de ise (meâlen) :

-Allah, gökleri ve yeri (boşuna değil) hakkı göstermek için yarattı. Mu­hakkak bu misâllerde mü'minler (inananlar) için bir ibret vard.ır.» buyuruyor.

a) Gece ile Gündüz, Güneş ve Ay, Allah'ın Varlığına Delildir :

Gece ve gündüz, yeryüzünün kendi etrafında dönmesi ile mey­dana gelir. Bu dönüş, Yüce Allah'ın varlığına delâlet eden en par­lak delillerden biridir. Çünkü bu devamlı dönüşün, ne kadar dikatle kontrol edilirse edilsin bir saniye bile şaşmadığı görülecek­tir. Madenden yapılan, en hassas saatin bile. günde birkaç saniye hata etmesine rağmen, onun çok iyi işleyen bir saat olduğunu kabul ederiz. Fakat bunun milyarlarca milyon büyüklüğünde dönen ve sa­niye veya saniyenin onda biri kadar bile hata yapmayan, ancak sa­niyenin binde birinden takriben birkaçı kadar —bilinen ve hesap­lanan sebeplerden dolayı— hatâ eden ve fakat bunun hata sayıla­mayacağı düşünülen yer küresi saatine ne demeli!

Yeryüzünün dönmesinin, yüzeyindeki hayatın devamı için bü­yük bir tesiri vardır. Eğer bu dönüş olmasaydı, denizlerin ve ok­yanusların suyu boşalırdı. Eğer arz biraz daha sür'atli dönmüş ol­saydı, yeryüzündeki bütün binalar etrafa saçılmış ve herşey çözül­müş olurdu. Eğer daha yavaş dönseydi, yeryüzünde bulunan her şey, sıcak veya soğuktan helak olup giderdi.

Güneş, Allah'ın yüce varlığına delâlet eden, en büyük deliller­den biridir. Allahu Teâlâ'nm, yeryüzündeki bütün canlı varlıkların yaşaması için yarattığı Güneş, yakıtım nereden alıyor? Eğer içinde­ki bir depodan sarfetmiş olsaydı, zaman içinde devamlı olarak bh hararet düşüşü göstermesi gerekirdi. Yani Güneş uzun müddet var­lığını devam ettiremezdi. Fakat bu güne kadar Güneşin yeryüzüne, insan, hayvan ve bitkilerin yaşayacakları şartlara uygun bir hara­ret vermeye devam ettiğini görüyoruz. O halde Güneşe, kaybettiği miktarda ısı verecek, bu ısının devamını sağlamak için ona yeniden belirli miktarda ısı verecek, bu ısıyı artırarak canlıları yakmaya­cak veya azaltarak onları dondurmayacak yüce ve kudretli bir var­lık mutlaka gereklidir.

Ay ise, Yüce Allah'ın bize zamanı hesaplamamız, karanlık ge­cede yolumuzu bulmamız ve yaşayan kâinatın faydalanması için- ya­rattığı bir varlıktır. Bütün bunlar, yaratılan mahlukâtm ve kâina­tın Ötesinde, ilâhî büyük bir plân ve yüce bir irade ve kudretin var­lığına delâlet etmez mi? Elbette delâlet eder. 197

b) Kâinatta Mevcut Gaye ve Plânhlık Allah'ın Varlığına Deiüdir :

Newyork İlim Akademisi eski başkanı A. Gressey Morrison diyor ki :

«Tabiatta bulunan bunca fevkalâde olay ve varlıkların göz önünde tutulması, kesin olarak isbat eder ki; herşeyde önceden ka­rarlaştırılmış bir plân ve gaye mevcuttur. Tabiat âleminde Allah'ın iradesine uygun olarak bütün teferruatıyla uygulanan bîr program vardır.» 198

«Yerkürenin hacmi, güneşten uzaklığı, güneşin ısı derecesi, ha­yat kaynağı ışınları, yer kabuğunun kalınlığı, su kürenin inceliği, karbondioksit miktarı, azotun hacmi, insanın ortaya çıkışı ve ha­yatta kalışı... İşte bütün bunlar, karışıklıktan düzenin doğduğum önceden hazırlanmış bir plân ve gayenin mevcudiyetini göstermek­tedir.)» 199

Dünya, fezada kendi mihveri etrafında dönen, bu dönüşüyle gece ve gündüzün meydana gelmesine sebep olan boşlukta bir küre­dir. Bu kürenin belirli şekilde devamlı ve sür'atle dönmesi, rüzgâr­ların harekete geçmesine tesir eder. Rüzgârlar ise, denizlerde olu­şan buharları, kara kıt'alarmdan uzak mesafelere doğru sürükleyip götürür. Bu buharlar, soğuk hava tabakalarına rastlayınca yağmur olarak yeryüzüne dökülür. Yağmurlar ise, dünyamızdaki tatlı su kaynaklarını meydana getirir. Eğer yağmur olmasaydı, yeryüzünde canlılar yaşamaz ve dünyamız her türlü hayattan mahrum kalırdı, diğer küreler gibi kupkuru bir yer olurdu. \

İşte böylece Yüce Allah; ilmi, iradesi ve kudreti ile herşeyi ya­ratmış, dünyamızı çeşitli canlı varlıklarla süslemiştir. Bitkileri yer

Yüce Allah, Yûnus sûresi âyet 5'de (meâlen) :

Güneşi bir ışık ve ay'ı da bir nur yapan; yıllatın sayısını ve hesabı bil­meniz için, Ay'a konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları hak (ve gerçek) olarak yarattı. O, bilen milletlere âyetlerini açıkça beyan ediyor.»

Fussilet sûresi, âyet 37'de ise (meâlen) :

Gece île gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Gü­neş'e ve Ay'a secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk ediyorsanız, onlan yaratana secde edin buyuruyor.

yüzündeki unsurları özümleyerek yetiştiren, onları insanların ve hayvanların muhtaç oldukları çeşitli gıdalar haline getiren O'dur. Bütün bunlar, yeryüzündeki hayat sırrına işaret eden ve bizlere öğ­reten ilmî gerçeklerdir.200

Bütün bu ilâhî gerçekleri bilmeyenler, meselâ dağların yaratıh-şındaki sırrı anlamayıp lüzumsuz zanneder. Halbuki onların büyüfe faydaları vardır. Çünkü yağan karlar tepelerinde kalır, bunlar üe dağlardaki, ormanların ve bitkilerin tuttuğu yağmur suları, insanla­rın içecekleri tatlı suları meydana getirir. Daha sonra karlar tedri­cen eriyerek ırmak ve nehirleri doldurur. Bu sularla çeşitli bîtküer, meyveler ve sebzeler yetişir. Bütün bu canlıların hayatı, gece ve . gündüzün bu ilâhî düzende devamına bağlıdır. Zira gece ve gündü­zün müddeti eğer meselâ on kat daha uzun olsaydı, yaz güneşi gün­düz bütün bitkileri kavurur, her gece yeryüzündeki bitkiler —eğer kalırsa— donmuş olurdu. Bütün bu gerçekler, pekçok âyetlerde be­lirtildiği gibi, kâinatta yüce bir gayenin, sağlam bir plânın ve ilâhî bir irade ve kudretin bulunduğunu isbat eçler.

Bir de; şimşekle, gökten yeryüzüne ve üzerindeki canlılara yağ­murun yağması arasındaki ilgi ve gizli sır nedir? Yeryüzündeki ha­yat, yalnız suya mı dayanır? Hayır... Çünkü, yeryüzündeki bitkile­rin büyümesi için aslî ve zarurî bir unsur da AZOT'tur. Zira azot bulunmasaydı, dünyamızdaki hiçbir bitkinin büyümesi mümkün ol­mazdı. Azot'un ziraat alanlarına intikal etmesi için iki yol vardır : Bu yollardan biri; Gök Gürültüsü Rüzgârları'dır. Her ne zaman şimşek çakarsa, bir miktar oksijen ve azot'u birleştirir. Yağmur, «birleştirilmiş azot'u», yani bu iki karışık kimyevî maddeyi yere in­dirir ve bitkilerin büyümesini sağlar.

İkinci yol; baklagillerden olan bitkilerin kökünde bulunan Bak­terilerin Gelişmesi Yolu'dur. Bu bakteriler havadaki azot'u alarak «Mürekkep Azot» haline getirirler. Bazı bitkiler dağılınca, «birle­şik azot» yeryüzünde kalır.

Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de (meâlen) şöyle buyruluyor : «Onun âyetlerinden biri de; size korku ve ümit vermek için

«Yeryüzünü dikleyen, orada (sağlam) dağlar yükselten, ırmaklar yara­tan ve her türlü meyve (ve üründen) çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle örten O'dur. Doğrusu (bütün) banlarda düşünen insanlar için ibretler vardır.»

şimşeği göstermesi, gökten yağmur indirip yeryüzünü öldükten son­ra diriltmesidir. Şüphesiz bunda aldı eren insanlar için ibretler var­dır.» 201

Âyeti kerîmede şimşeğin zikredilmesi, daha sonra yağmurun yağıp yeryüzünü diriltmesinin anlatılması, Kur'an-ı Kerîm'in ondört asır önce işaret ettiği ilmî gerçeklerdir. Bunlar, kâinatta bulunan gaye ve düzenin Yüce Allah tarafından konulduğunun en büyük delilidir. 202



c) Bitkilerin Yaratılışı Allah'ın Varlığına Delildir :

Prof. Dr. Lestergon Simur, bitkilerin nasıl büyüdüğü hususun­da şu dikkate değer bilgileri veriyor :

«Bitkilerin büyümesi için sadece ışık, kimyevî maddeler, su ve hava kâfi değildir. Hiç şüphesiz çekirdeğin içinde bulunan ve uy­gun şartlarda ortaya çıkan belirtilen maddelerle karşılıklı tesir ve onlarla uygunluk içinde faaliyet gösteren ügi çekici bir kuvvet var­dır. Önce birçok ameliye ve unsurları ihtiva eden iki hücrenin bir­leşmesinden meydana gelen tohum, hayat yolunu kendisi açarak daha önce ortaya çıkardığı bitkiye benzeyen yeni bir nevi oluştu­rur. Öyle ki, buğday tanesi ancak buğday, palamut tohumu da an­cak palamut yetiştirir. Bitki cinsleri arasındaki benzerliğe rağmen hepsinin bir takım vasıf ve ayırıcı özelliklere sahip olduğu görülür.»

«Gelişmiş bitkiler birbirinden bazı farklarla ayrılırken hepsin­de ortak ve genel bir takım vasıflar buluruz :

Meselâ; bitkilerin hepsi ışıkta karbondioksit ve su verirler.

Tohum, gövde, yaprak ve çiçekler ile bunların yaptığı vazife­ler bütün bitkilerde birbirine benzer.

Kezalik, bitkiler harici dış tesirlere karşı harekette de birlik gösterirler. Meselâ; hepsi ışık tarafına yönelirler, ışık ve oksijen­den mahrum kalınca kururlar

Bunlardan başka, bütün bitkilerde müşterek olan daha baa ortak vasıflar da mevcuttur.

Bitkilerin büyümesinde ve kendi özelliklerinin devamında hâ­kim olan bu kanunları kim takdir ve icad etmigtir? Bu soru bizi, çözümü zor ve derin bir başka soruya götürecektir:

İlk bitkiler nereden meydana geldi? Veya ilk bitki nasıl yara-tddı?

Bu soruya cevaben biz hiçbir zaman, normal aklımız veya se-lîm mantığımızla; «bitkiler kendi kendini var ettiler, veya tesadü­fen kendi kendilerine var oldular» üye bir iddiada bulunamayız.

Doğru ve gerçeğe uygun olan cevap : Herşeyi olduğu gibi, bit­kileri de yaratan, onları var eden Yüce ve Kudretli bir varlık var­dır. Akl-ı selimimiz, bizi zarurî olarak bu yöne, bu gerçeğe yönel­tir.» 203

Müsbet ilmîn çeşitli dallarında otorite olarak tanınan batılı ilim adamlarının arapça ve türkçeye çevrilen kitap ve makalelerin­den faydalanarak dört ana konuda derleyip yukarıda naklettiğimiz «Allah'ın Varlığı Konusundaki İlmî Deliller»'den sonra, Islâmî ana kaynaklar ile batının ilmî kaynaklarından yararlanarak Ustad Afif Abdu'l - Fettah et - Tabbâra, tarafından hazırlanan «Ruhu'l - Dini'l -tslâmî» adlı arapça kıymetli eserin «İlmin Işığında İslâmiyet» adlı türkçe tercemesinden aynı bahsi tamamlayıcı mahiyette gördüğümüz aşağıdaki konuları iktibas ediyoruz 204

d) tnsan'ın Yaratılışı Allah'ın Varlığına Delildir :

«Allah'ın Varlığı»'nın delillerinden biri de, insanın yaratılışıdır; Kur'an-ı Kerîm bu hususu : sO'nun âyetlerinden biri, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra sizler her tarafa yayılan insanlar oldunuz.» 205 Keza I: I

«Sizde kulaklar, gözler, kalbler yaratan işte O'dur. Ne kadar da az şükredersiniz.» 206 mealindeki âyetleriyle belirtir.

İnsanlar konusunda, Allah'ın varlığını belirten deliller sayıla­mayacak kadar çoktur. İlimler ilerledikçe, çok enteresan bir şekilde yaratılmış olan insanın hikmet sahibi yüce bir yaratıcısı olduğu hu­susunda deliller birbirini takviye edecektir. İnsanın hangi yönü, dü­şüneni dehşet ve hayrete düşürmez?

Onun ana rahminde geçirdiği merhaleler, Allah'ın âyetlerinden değil midir?

İnsanın yeme ve içmesi, yediği maddeleri belirli nisbetlerde muhtelif unsurlara ayırması, dışarıya attığı faydasız unsurların dı­şındaki diğer şeylerin görevlerini yerine getirme düzeni... Allah'ın ibretle düşünülmesi gereken âyetlerinden değil midir? '

Atardamarlar vasıtasiyle kanın kalpten vücudun her tarafına yayılması, toplardamarlar yoluyle kalbe tekrar dönmesi, teneffüs yoluyle gelen yeni havanın geçişi ile kanın temizlenerek vücudun istifade edeceği hale gelmesi, duyma, görme, konuşma, duygu, ha­tırlama, unutma, üzülme, sevinme, bilme, bilmeme, sevmek ve nef­ret gibi hepsi de Allah'ın büyüklüğüne ve kudretine' delâlet edem ve O'nun yüceliğini belirten birer delil değil midirler?»

e) Erkek Karşısında Dişinin Yaratılması İlâhî Varlığın Delilidir :

«Erkek karşısında dişinin yaratılması da Allah'ın varlığının de­lilidir. Allah, Kur'an'da kudretini şöyle anlatır :

«O'nun. âyetlerinden biri de, size kendinizden eşler yaratmasıdır. Siz onlarla huzur ve sükûnete ulaşırsınız. Aranıza sevgi ve mer­hamet koydu. Bunda düşünen insanlar için ibretler vardır.» 207

Buna göre, tenasül ve insan hayatının devamı için erkek kar­şısında dişinin yaratılması, Allah'ın varlığına delâlet eden, kâinatın yaratılmasında yüce ve ezelî bir iradenin varlığının en kuvvetli de­lilidir. Böylece kâinat sadece maddeden ibarettir. Maddenin ötesin­de bir şey yoktur, diyenlerin sözleri de çürütülmüş olmaktadır.

Profesör Mominina, Fransız Kozmoz mecmuasında yazdığı bir yazıda, yaratıcının varlığını isbat ederek şöyle der :

«Hadi, akim sınırlarından ayrılarak, kâinat tesadüfen ve bir irade ve fail olmadan teşekkül etmiş, tekerrür eden tesadüflerde erkek cinsini oluşturmuştur, diyelim. Fakat insan neslinin devamı ve yeryüzünün ümranı için, görünüşte erkeğe benzeyen ve fakat iç ter­kibinde tamamen ayrı olan kadının tesadüfle meydana geldiğini akıl nasıl kabul edebilir? Bu varlığı yaratan, hür irade sahibi, bütün nevileri ayıran her çeşit varlığa bir takım içgüdüler veren, onlara hıtuflarda bulunan Yüce Allah'ın mevcudiyetinin delili değil mi­dir?.»208



f) İnsan ve Hayvanların Üremeleri Allah'ın Varlığına Delildir:

tnsan ve hayvanların devamlı çoğalmaları, Allah'ın varlığının delillerindendir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur

«Allah, sizin için kendinizden eşler yarattı, eşlerinizden de size oğullar ve torunlar verdi. Size iyi ve temiz şeyleri nzık olarak ih­san etti. Onlar daha hâlâ bâtıla inanıp, Allah'ın ni'metine nankör­lük mü ediyorlar?»209

Kur'an, develerin yaratılmasına da şu âyetle dikkatleri çeker : «Onlar, devenin nasıl yaratıldığına bakmıyorlar mı?» 210

Büyük bilgin A. G. Morrison şöyle der : «Şüphesiz hayat, nev'i-nin devamını sağlamak için canlıları üremeye mecbur eder. Bu her canlının uğrunda en büyük fedakârlıkları yaptığı oldukça kuvvetli bir faktördür. Bu mecbur edici kuvvet, ancak hayat bulunan yerde mevcuttur. Bu sevkedici güçlü sebepler nereden çıkmıştır? Niçin ortaya çıkışından bu yana milyonlarca yıldır devam etmektedir?

Dâiretü'l - Maarif (İlâh maddesi) Bu, Allah'ın iradesiyle var olan canlılar âleminin bir kanunu­dur.» 211

Mütehassıs Bilgin Baly bu konuda duygularını bir kol saati ile misâllendirerek, bu âletle zihnî bir ameliyenin mekânike tatbiki bu­lunduğunu, insanların bunda şüpheye düşebileceklerini belirttikten sonra, «Farzedelim ki, bu saate daha birçok saatler yaratma gücü verilse bu; insan ve hayvanların üremesinden daha büyük bir mu­cize olamazdı.» der.

g) Hayvanlar, Kuşlar ve- Sürüngenlerin Yaratılması Allah'ı» Varlığına Delildir:

Hayvanlar ve sürüngenlerin yaratılması Allah'ın varlığının de-İşlerindendir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur :

«Allah her canlı mahlûku sudan yarattı. Onlardan bir kısnu karnı üzerinde ,bir kısmı iki ayak ile, bir kısmı da dört ayak üze­rinde yürür, Allah dilediğini yaratır; çünkü O, her şeye hakkiyle kaadirdir.» 212

Kuşlar da Allah'ın Varlığının delilidir. Kur'an-ı Kerîm'de Allâîı şöyle buyuruyor :

«Gökyüzünün genişliğinde uçuşan kuşları görmüyorlar mı? On­ları tutan yalnız Allah'tır 213 Bunda inananlar için ibretler var­dır.» 214

Hayvanlar ve kuşlar konusunda, Allah'ın varlığına delâlet eden sayılamayacak kadar deliller vardır. Bunları belirtmek için ciltlerle kitap yazmak gerekir. Zooloji ilmi bu hakikatleri ihtiva eder. Büyük âlim Newton'un bu konuda bir araştırmasını okuduk. Newton şöyle diyor : «Hayvanların cisimleri bu enteresan san'atla nasıl oluştu? Muhtelif uzuvları hangi maksatlar iğin konuldu ? Görme usul ve sır­larını bilmeden, gören göz yapılması mümkün müdür? Yahut ses kanunları bilinmeden, duyan kulak yapılabilir mi? Hayvanların iradeleri ile hareketlerinin yenilenmesi nasıl oluyor? Bu fıtrî ilham hay­vanlara nereden geliyor?»

Netice olarak, en mükemmel ve en güzel şekilde olan bu kâi­nat, cismâniyetten münezzeh, diri, hikmet sahibi, her şeyin haki­katini gören ve idrâk eden bir yaratıcının varlığına şehâdet etmez mi?

Netice olarak müsbet ilim otoriteleri şu gerçeği ilân ediyorlar :

İlim, îmâna Yöneltir :215

«Bazı yarım yamalak bilgi sahibi olan kimseler zannederler ki; inkâr ilmin zarurî bir parçasıdır; en çok bilen insanlar, en çuk in­karcı olan kimselerdir!..

Aslında bu, sakat bir görüştür, ilim hiç bir zaman sahibini din­sizlik ve inkâra sevketmez. Gerçekten, hakikatleri arayan âlim, ken-. dişini, hiçbir karışıklığın bulunmadığı, sağlam bir nizamın hâkim^ olduğu, sınırsız bir âlemde bulur. Düşündükçe o büyük nizamı var eden kudret önünde secdeye kapanır.

Son dört asırda insanların zihinlerini aydınlatan 290 âlimin felsefî görüş ve inançlarını toplayıp neşreden Alman Dr. Dennert'in araştırmalarının neticeleri şöyledir :

28 âlim hiçbir şekilde inanca ulaşamadılar. 242 âlim Allah'a îmân ettiklerini açıkça ilân ettiler. Yalnız 20'si de dînî inançlara Önem vermeyen, inkarcılığa yöneldiler.

Dine önem vermeyen bilginlerin inkarcı olduklarını düşünür­sek, %92 si (gibi büyük bir ekseriyeti)'nin Allah'ın varlığına inan­dıkları ortaya çıkar. Bundan anlıyoruz ki, maddecilerin iddia etti­ği; «İlimle insan arasındaki tenakuz ve inkârın, âlimlerin özel sıfa­tı olduğu» görüşünün, kesinlikle aslı yoktur. Ayrıca, inananların bu büyük nisbeti; ilim ve îmânın birbirinin tamamlayıcısı olduğunun en büyük delillerindendir.

Dr. Leon Voty'den de şu bilgiyi aldık : Geçen asırda ortaya, çıkan en zeki insanlardan biri olan Fastör bir yazısında : «imân, İnsanları hiç bir şekilde ilerlemeden alıkoymaz. Her gelişme, Allah'ın yarattıklarında mevcut düzeni ortaya çıkarır. Eğer ben bu­gün bildiğimden daha fazlasını bilseydim, îmânım bugünkünden daha, kuvvetli ve daha derin olacaktı.» diyerek sözlerini şöyle bitirir : «Sahih ilmin maddeci obuası mümkün değildir, tüm bilâkis bunun hilâfına, Allah'ı bilmeye yöneltir; kâinatın tahlilinde bir maharet ve basirete ulaştırır. (Bu gerçek) insanları; nihayetsiz kemal sahi­bi, mevcutları ve onlardaki gizli kuvvetleri yaratan, hikmet sahibi ilâhî bir iradeye yöneltir.» Yani, Yüce Allah'a îmânı gerektirir.

Doktor, kimyacı, Paris İlimler Akademisi Üyesi ve Tıp Fakül­tesi Dekanı Wutz, bir yazısında şöyle diyor : «Her ne zaman Al­lah'a îmânımın zayıfladığını hissedersem, hemen Akademiye yöne­lir, îmânımı kuvvetlendirmeye çalışırım.»

ilimler Akademisi Üyesi ve «Âlemlerin Aslı» adlı eserin yaza­rı büyük Astronom Faye'de «İlim sahibini Allah'ın varlığını inkâra götürür sözü, çok büyük bir hatadır.» diyor.

Sorbon Üniversitesi Profesörlerinden meşhur Jeolog Edmond Herbert şöyle diyor : «İlim insanları kat'iyyen küfre ve maddecili­ğe yöneltmediği gibi, şüpheciliğe de ulaştırmaz.»

Ünlü Matematikçi Chushy de; «Benim inançlarım, tevarüsle geçmiş vehimlerin neticesi değildir. Bilâkis derin araştırmalarımın sonucudur.» der.

Tabiat tarihçisi büyük âlim Faber de : «Her devrin delice ar­zuları vardır. Bana göre küfür de delice bir heves olup, zamanımızın hastalığıdır. Benim derimi yüzüp soymak, Allah'a inancımı so­yup ortadan kaldırmaktan daha kolaydır.»

Bunlar, tabiî ve musbet ilimlerde otorite olmuş bazı bilginlerin görüşleridir. Bi? bunları Leon Voty'nin zikrettiği birçok söz arasın­dan seçip çıkardık216

Prof. Dr. Andro Cinoyoviy, 217 kendisi sorduğu bir soruyu şöyle cevaplandırır : «İlimlerle meşgul olanların, inkâra yöneldik­lerini duydum. Bu doğru mudur? Ben bu sözün doğru olduğuna inanmıyorum. Tam bunun aksine, okuduğuma ve araştırdığıma göre, ilim sahasında otorite olan insanlar dinsiz değildirler. Fakat bazı insanlar onların anlayışlarım ve sözlerini yanlış değerlendirdiler. Şüp­hesiz dinsizlik, yahut maddecilikten dolayı inkâr, ilim sahibinin dü­şünce, iş ve hayatında uyduğu yola ters düşer. Çünkü o, herhangi bir yapıcı olmadan bir âletin yapılamayacağı prensibine uymak zo­rundadır. Aklını bilmen hakikatlerin aslını bulmak için kullanır, la-boratuvarma girer, ümitleri onu yöneltir, kalbi îmânla dolar. Bir çok ilim adamı, işlerini bilgiyle, insan ve Allah sevgisi ile yürü­türler.» 218

Dr. Albert Makomp Winsthis 219 'in şu sözlerini de naklede­lim : «îîimle meşgul olmam, daha öncekine nisbetîe îmânımı çok çok sağlamlaştırdı. Şüphesiz, ilimler insanın kâinatta Allah'ın kud­ret ve celâlini görmeye yardım ediyor, tnsan kendi araştırma sa­hasında yeni bir şey keşfettiği zaman Allah'a îmânı artıyor.» 220

Lord Cliffen 221de : «Derin düşündüğünüzde, ilimler sizi Al­lah'ın varlığını kabule mecbur edecektir.» 222 diyor.

Einstein da : «îmân, ilmî araştırmaların en kuvvetli ve en asil-sonuçlarıdır.» 223 der.

Bu sözleri büyük ingiliz Filozofu Francois Bacon'un şu görüş­leri ile bitirelim : «Bazı sathî felsefeler insanı inkâra yaklaştırır. Fakat felsefede derinleştikçe, o insanı dine yöneltir.»

Bu âlimlerin naklettiğimiz sözlerinden anlaşılıyor ki, Allah'a inanmalarının sebebi, ilimleridir.

Halbuki Kur'an-ı Kerîm bu hakikati ondört asır önce ortaya koymuş. Allah'ın yüceliği karşısında korkan kimselerin yalnız âlim­ler olduğunu belirtmiştir. «Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar...» 224 Zira âlimler, derin dikkat ve hassasiyet içindeki in­celemeleriyle varlıklardaki, insanı âciz bırakan yaratılışı başkasının göremeyeceği şekilde görür ve değerlendirirler.

Ceza Kur'an alimleri aehâdetine değer vererek : «Allah, me­lekler ve ilim sahipleri de adaleti teyid ederek Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ettiler» 225 buyurur. Bu âyetle ilim sahipleri­nin görüşlerine oldukça büyük değer verilmiş oluyor.

Kur'an'ın çok daha önce belirttiği delilleri; ilim, kâinat kitabın­da ortaya koymaya muvaffak oldu. «Bu konuda Kur'an'ın getirdiği ile kâinat kitabının ortaya koyduğu iki kesin delil de ittifak etmiş oldu.»

Batılı müsbet ilim otoritelerinin kitap ve makalelerinden seçe­rek derlediğimiz ve herbiri maddeci inkarcılara susturucu cevap, Yüce Allah'ın Varlığına ve Kudretine açık delil teşkil eden yukar-daki sözlerden sonra, kültürlü Türk okuyucuların kendisini iyi ta­nıdığı bir Türk ilim adamı doktorumuzun sunduğu aşağıdaki değerli ve veciz bilgileri kitabımıza almayı faydalı buluyoruz.226


Yüklə 0,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin