FOSİL YAKITLAR PARADİGMASI
Abu Dhabi’de düzenlenen konferans ışığında dünyanın karşı karşıya olduğu bu riske karşı nasıl bir plan oluşturması gerektiği düşünüldüğünde karşımıza birkaç alternatif çıkıyor. Bunlardan biri uzun süredir üzerinde konuşulan konvansiyonel karbon temelli yakıtların, toplam kullanılan yakıt çeşitliliği içindeki oranını düşürmek. Karbon temelli yakıtların toplam kaynaklar içindeki payını düşürmek ne kadar mümkün? Bu aslında oldukça zor bir soru çünkü şunu kabul etmek gerekir ki ne kadar çaba gösterilse de bugün ve yakın gelecekte enerji elde etmenin en yaygın yolu bu tür yakıtları kullanmak olacak.
Yakıt çeşitlilğini değiştirebilmek bugünden yarına gerçekleştirilecek bir işlem değil. Bu nedenle yakıt tarafında yapılması gerekenlerin başında mevcut konvansiyonel yakıtlar içerisindeki dengeleri değiştirmek geliyor. Yani kullanılan yakıt çeşitliliğinde petrol, kömür gibi karbon salınım oranı yüksek yakıtlardan doğalgaz, nükleer enerji gibi görece daha temiz yakıtların payını artırmak gerekiyor. Burada mutlaka belirtilmesi gereken husus, 2013 yılında dünyada doğalgaz üretiminin kömür üretimini aşacak olması. Doğalgaz son yıllarda gerek arama-bulma gerek depolama ve iletme şekliyle toplam miks içindeki payını arttırıyor. Bununla birlikte nükleer enerji de son yıllarda dünyada çok konuşulur hale geldi. Ancak Mart 2011’de Japonya, Fukuşima`da meydana gelen olumsuzluklardan sonra nükleer enerji konusunda neler yapılabileceğine yönelik bir soru işareti herkesin kafasında yeniden oluştu.
NÜKLEER ÇÖZÜM MÜ, BELA MI?
Geçtiğimiz yıl deprem felaketiyle karşı karşıya kalan Japonya şimdi nükleer enerjiye duyduğu ihtiyacı azaltmanın ve toplam enerji tüketimi içinde nükleerin payını düşürmenin yollarını arıyor. Fransa’da bu yıl yapılacak başkanlık seçimlerinde aday isimlerden birinin en önemli seçim vaadi nükleer enerjiden mümkün olduğunca kurtulmak. Almanya ise bu konuda muhafazakâr bir yaklaşım belirledi. Fakat Dünya Gelecek Enerji zirvesine katılan ve önemli bir sunum yapan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başekonomisti Fatih Birol’un çizdiği tablo, bu fosil yakıtlardan çok kısa sürede dönmenin mümkün olmayacağını gösteriyor. Birol’a göre eğer fosil yakıtları bu şekilde kullanmaya devam edersek insanlığa ayrılan kotaları beklenenden çok daha önce tüketmiş olacağız. “İnsanoğlu zaten 2 derecelik bir ısı artışına neden olabilecek emisyonun yüzde 85’ini üretiyor. Eğer acil önlemler almazsak felakete dönüşecek ısı artışlarını önleyebilmek için bir enerji devrimine ihtiyacımız olacak” diyor Fatih Birol. Bu nedenle temiz yakıt kullanımını artırmak artık insanoğlunun vakit kaybetme lüksünü kaybettiği bir konu haline geldi. İnsanlığın, bu temiz yakıtların başında gelen nükleer enerjiye ihtiyacı olduğu net bir biçimde görülüyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde nükleer kaynaklardan enerji elde etmek konusunda bir durgunluk değil hareketlenme bekleniyor. Bu da nükleer yatırımlarının artacağı anlamına geliyor. Bu noktada asıl önemli olan nükleer tesislerin inşa edilmesi sırasında iyi bir planlama yapılması, en güncel teknolojilerin kullanılması ve santralin faaliyete geçmesiyle birlikte güçlü ve etkili bir nükleer enerji yönetme stratejisinin belirlenmesi. İstatistiksel olarak nükleer enerji doğru yönetim ve etkili stratejilerle riskleri oldukça düşük olan ve bununla birlikte son derece temiz bir enerji türü.
Dünyanın enerji ihtiyacını karşılamakta kullanılan yakıt toplamı içindeki payı artırılması gereken bir diğer kaynak da yenilenebilir enerji. Rüzgar, güneş, jeotermal, hatta gel-git dalgalarının hareketinden kaynaklanan birçok noktada yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanma üzerine konuşuyor. IEA tarafından hazırlanan Dünya Enerji Görünümü Raporu’na göre yenilenebilir kaynakların kullanımının artmasıyla 2035 yılında bugüne kıyasla 3,5 milyar ton CO2 azaltımı sağlanabilir.
Önümüzdeki dönemde Abu Dhabi gibi gelişmiş konvansiyonel yakıt üreticisi bir ülke bile 2025 ile 2030 arasında ürettiği enerjinin en az yüzde 25’ini yenilenebilir kaynaklardan üretmeyi hedefliyor. Dünyanın ilk ekolojik şehirlerinden olan Masdar City Birleşik Arap Emirlikleri’nin bugün “petrol ihracatçısı” niteliğinde olan konumunu bir “enerji ihracatçısı” olmaya doğru evriltmekteki niyetini açıkça ortaya koyuyor. Geleceğin kenti olarak nitelendirilen Masdar City dünyanın en prestijli bölgesi olmaya aday. Yüzde 75 elektrik ve yüzde 80 su tasarrufu sağlanması planlanan şehir için 22 milyar dolarlık yatırım yapıldı ve 25 yılda 2 milyar dolarlık petrol değerinde enerji tasarrufu yapılacağı öngörülüyor.
Yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmak gelişmiş ülkelerin de gündeminde yer alan en önemli maddelerin başında geliyor. Yenilenebilir enerji çevre duyarlılığı açısından insanoğlunun karşı karşıya olduğu bu hedefleri sağlama zorunluluğu açısından çok faydalı bir uygulama. Özellikle sıfır ya da minimum karbon salınımına olanak sağlaması ve kullanılan enerji kaynağının teorik açıdan sınırsız olması, güneş panelleri, rüzgar türbini gibi teknolojilerin kullanılan yakıt çeşitliliğinde ana eksenlerden birini oluşturması beklentisini yaratıyor.
Elbette ideal olanı bu. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken bir konu var ki yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar kısa vadede yani bir ya da iki senede kendini çok anlamlı bir biçimde ifade edebilecek geri dönüşler sağlamıyor. Ülkelerin kendi yapılarına göre ve dünyanın bütünsel olarak 5-10 yıl gibi uzun vadeli bir yol haritası oluşturması ve uzun vadede yenilenebilir stratejisini adım adım, nakış nakış örmesi gerekiyor. Zira yenilenebilir enerji teknolojileri ancak zaman içinde daha etkin ve verimli hale gelebiliyor. Örneğin güneş enerjisinden elektrik üretmek üzere beş yıl önce kullanılan teknolojiler bugün yetersiz hale gelirken yeni teknolojiler çok daha etkin enerji üretimini mümkün kılıyor. Malzeme bilimi geliştikçe güneş panellerinde kullanılan malzemeler daha efektif hale geliyor. Rüzgar türbini üretimi de keza kullanılan malzemelerin gelişmesine bağlı olarak çok daha düşük maliyetle daha yüksek verim elde edilmesine olanak sağlıyor. Karbon fiber gibi daha güçlü ve hafif malzemelerinin kullanılması daha geniş rüzgar türbini kanatlarının üretilmesini mümkün kılıyor.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının geri dönüş sağlamasını uzun vadeye öteleyen bir diğer unsur bu enerji kaynaklarıyla ilgili yerel mevzuatların oluşmasının zaman alması. Türkiye’de uzun zamandır tartışma konusu olan yenilenebilir enerji kanunu nihayet yürürlüğe girmesine karşın sektördeki oyuncuların bu yasal düzenlemeden bütünüyle tatmin olduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle teşviklerin oluşması, yerli üretim gibi konular bir süre daha tartışılacağa benziyor. Diğer bir zaman alacak unsur da standardizasyon. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin yaygınlaşması ve maliyetinin düşmesi için belli standardizasyon süreçlerine ve zamana ihtiyaç olduğu da aşikar. Öncelikle doğalgaz, nükleer ya da hidroelektrik gibi enerji kaynaklarının, karbon temelli yakıtların kullanımını olabildiğince azaltacak biçimde yaygınlaşması gerekiyor. Ancak IEA raporuna göre enerji tüketiminde 2010 yılında yüzde 81 olan fosil yakıtların payı artan enerji talebine bağlı olarak 2035 yılında bile ancak yüzde 75’e gerileyebilecek. Bu süreçte doğalgaz, tüketimdeki payını artıran tek fosil yakıt haline gelse de ulaştırma talebindeki artışa paralel olarak petrol talebi de yüzde 15 artacak.
21. YÜZYILIN SİYASİ GÜCÜ: ENERJİ GÜVENLİĞİ
Dünyada enerjinin geleceğinin tartışıldığı Dünya Gelecek Enerji Zirvesi’nde öne çıkan konulardan biri de enerji verimliliği oldu. Enerji verimliliği özetle enerjinin, kullanıldığı noktadan itibaren ölçümlenerek kullanım profillerinin oluşturulması ve bunun sonucunda da enerjinin planlanmasından tüketilmesine kadar geçen tüm zincirde verimliliği maksimize edecek her türlü tedbirin alınması olarak özetlenebilir.
Bugün bir binada özellikle enerji kullanımına yönelik doğru tedbirler alındığında enerji maliyetlerini yüzde 25 ile 75 arasında düşürmek mümkün. Bir üretim tesisinin en önemli girdilerinden olan enerji kullanımını minimize etmek tesisin direkt olarak karlılığına ve maliyet yapısına etki edebilecek çok önemli unsurlardan bir tanesi haline geliyor. Bugüne kadar enerji verimliliğine baktığımızda bunun bütünsel bir süreci kapsayacak bir noktaya gelmesi için geliştirilen teknolojinin geldiği noktada artık akıllı şehirler tartışılıyor. Her türlü kentsel altyapının bir yazılım üzerinden kontrol edilebildiği akıllı şehirlerde enerji tüketimi de gerçek zamanlı olarak izlenebiliyor ve buna yönelik arz ve talebi en doğru biçimde dengelemek mümkün hale geliyor.
Bir anda hayata geçemeyecek olan çözümlerin yapısal olarak oluştuğu dönemde enerji verimliliği şirketlerin, kurumların ve ülkelerin elindeki en büyük güçlerden biri olacak. Bu nedenle Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülkenin ajandasında enerji verimliliği ana gündem maddesi olarak yer alıyor. Türkiye’de Enerji Bakanlığı’nın önemli önceliklerinden biri olan Enver Projesi kapsamında kurumları enerji verimliliği konusunda tedbir almaya ve toplumu bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar başladı. Dünyada bu konuda araştırma-geliştirme ve teknoloji çalışmaları, bir konut içinde kullanılan sigortalardan geçen akımın toplanarak konutun toplam enerji kullanımını gerçek zamanlı olarak görmeye ve bunu basit bir tarayıcı üzerinden internetten takip etmeye olanak sağlayacak boyutlara ulaştı. Bu teknoloji makro düzeyde düşünüldüğünde bir şehrin, hatta ülkenin elektrik tüketiminin gerçek zamanlı olarak izlenebilmesi anlamına geliyor. Bu da üretim tesislerinde ve hanelerde ne kadar enerji tüketildiğinin tespitinden tutun da elektrik planlamasına kadar pek çok alanda pratik maliyet avantajı sağlıyor.
Kısa vadede enerji verimliliğinin uzun vadede ise yenilenebilir ve nükleer enerjinin ülkelere sağladığı en önemli avantaj bugün Türkiye ekonomisinin de zayıf karnını oluşturan cari açığın azaltılması şeklinde kendini gösteriyor. Bugün Türkiye’nin cari açık kompozisyonunda en büyük kalemi enerji ithalatı oluşturuyor. Enerji güvenliği olarak tabir ettiğimiz, bir ülkenin gelecekte yaşam ve büyüme ihtiyaçlarını karşılayabilecek minimum enerjiyi sağlayabilmesi konusu hayati bir önem taşırken, sınırlı yakıt tiplerine mahkum ülkelerin enerji güvenliği açısından ciddi açıklar oluşturduğunu görüyoruz. Enerjide ithal kaynaklara olan bağımlılığın azalmasını sağlayacak güneş, rüzgar, nükleer gibi teknolojilerin devreye girmesi günün sonunda cari açığın azalmasını sağlamakla kalmayıp buraya harcanan kaynağın alternatif alanlara kaydırılmasıyla ilave faydalar sağlayacaktır. 21. yüzyılda uluslararası dengeleri değiştirecek olan en büyük oyunun enerji oyunu olacağına hiç şüphe yok. Aslına bakılırsa 20. yüzyılda da durum bundan farklı değildi. Ancak doğanın gördüğü tahribatla değişen tehditler, şimdi oyunun kurallarını değiştirdiği gibi oyuncuları da değişime zorluyor. Çünkü bu etapta korunması gereken yalnızca çıkarlar değil, aynı zamanda dünyanın geleceği. Bu durumu kısaca şöyle özetliyor Ban Ki Moon: “İnisiyatif almanın tam zamanı…”
Yerkürenin 2 derece ısınması insanlığın dönülmez noktası olacak. İnsanoğlu zaten
2 derecelik bir ısı artışına neden olabilecek emisyonun yüzde 85’ini üretiyor.
1,3 milyar
Enerjiye erişimi olmayan kişi sayısı
30,4 milyar ton
Küresel enerji kaynaklı CO2 emisyonunun 2010’da ulaştığı miktar
2020’DEN ÖNCE 1 $
4,3 $ 2020’DEN SONRA
Enerji sektörüne 2020’den önce yapılmasından kaçınılan her 1 dolarlık yatırım 2020’den sonra daha yüksek emisyonları dengelemek için 4,3 dolarlık ek harcama gerektirecek
36-37-BİZDEN ARÇELİK BAYİİ DANSUK
“ARÇELİK TÜRKİYE’NİN MARKASI...”
Arçelik artık bir beyaz eşya şirketi değil bir çözüm ortağı diyen Dansuk Mühendislik ve Dansuk Servis’in yöneticisi Deniz Dansuk, Arçelik’le dünya çapında projelere imza atmayı hedefliyor.
Deniz Dansuk, 1972 yılından bu yana Arçelik Bayii olarak İstanbul, Üsküdar’da hizmet veren Dansuk Mühendislik ve Dansuk Servis’in ikinci kuşak yöneticisi. Kendisi de mühendis olan Deniz Dansuk, baba mesleğine bilgisini katmış. Babasının Arçelik’le başlattığı işbirliğini, iklimlendirme alanına taşıyan Dansuk, bu birleşimle güçlü bir mühendislik firmasına dönüşümü de sağlamış.
Bize yaptığınız işten biraz bahseder misiniz?
Biz burada mühendislik gerektiren bir operasyon yürütüyoruz. Mağazamızda Arçelik iklimlendirme ve enerji sistemlerini sergiliyoruz. Normal beyaz eşya konseptinin tamamen dışında bir operasyondan bahsediyorum. Yaptığımız şey ısıtma soğutma sektöründe merkezi sistemlerin mühendislik hizmetleri ve bu cihazların satışı.
Arçelik ile olan işbirliğiniz ne zaman başladı?
2004 yılından beri Arçelik iklimlendirme ve enerji sistemlerinin satışını ve satış sonrası desteğini sağlıyoruz. Ancak ilk olarak Arçelik’le çalışmaya başlamamız 1966 yılına dayanır. Babam 1966’da Arçelik’le çalışmaya başlıyor. Bu tarihten 5-6 sene sonra servis talebi çok artıyor. Artan taleplere cevap vermek içinse Arçelik servisleri arasından seçim yapılıyor. Bizim yetkili servisimiz de 1972 yılında Türkiye çapındaki 5-10 yetkili servisten biri olarak kuruluyor.
Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra yaklaşık dört sene boyunca mobil iletişim üzerine yabancı bir şirkette çalıştım. Babam da emek sarfettiği bu alanda çalışıp çalışmayacağım üzerine düşünmemi istemişti. 2002 senesinde katıldığım bir toplantıda bir büyüğümüz şöyle dedi: “Çalıştığın şirket dünyanın en büyük şirketi ama şu an Türkiye’de var, ileride ne olacağı belli değil. Fakat Arçelik Türkiye var oldukça varlığını sürdürecek.” Bu sözler bana çok doğru geldi ve babamın 30 sene emek sarfettiği bu sektöre ben de girdim. Arçelik servis operasyonunun başına geçtim. İklimlendirme sektöründe mühendislik operasyonunu gerçekleştirdik. Kamuya ait birçok binanın iklimlendirmesini yaptık. Farklı projelerde yabancı bir şirketle beraber çalıştık, danışmanlık hizmeti verdik. 2007 yılına geldiğimizde ise Koç Topluluğu, LG ile iklimlendirme sektörüne girdi. Çevremizdeki insanlar Arçelik’in beyaz eşya markası olduğunu, merkezi iklimlendirme sistemi üzerine çalışma yapamayacağını söylese de biz analizler yapmaya başladık. Arçelik’teki büyüklerimiz de destek verdiler. Bize bir showroom kurmamızı söylediler. Kurduğumuz showroomda en son teknoloji ürünleri sergiliyoruz. Üst katta mühendis arkadaşlar çalışıyor. Onlar projenin dizaynını, projelendirme öncesi-sonrası takiplerini yapıyorlar.
İşiniz gündelik yaşamınızı nasıl etkiliyor?
Teknoloji operasyonu kolay bir operasyon değil. Sürekli kendimizi yenilememiz, tüm teknolojileri takip etmemiz lazım. İngiltere, Almanya, Japonya… Teknoloji dünyanın neresindeyse peşinde olmanız lazım. Çalışma saatlerimiz çok uzun, aile hayatından feragat etmek gerekiyor. Herkesin çok kolay yapabileceği bir iş değil. Sadece teknik bilginizin, projeksiyonunuzun ya da finansmanınızın olması yetmiyor. Birçok kalem alt alta geldiğinde başarı geliyor.
Peki hem Koç Topluluğu hem de Arçelik LG size nasıl bir destek verdi?
En önemlisi manevi destek verdiler. Türkiye’de faaliyet gösteren iklimlendirme şirketleri genellikle yurt dışı kökenli. Genelde distribütörler aracılığıyla hareket edip 4-5 senede bir el değiştiriyorlar. Biz ise Türkiye`deki sistemi biliyoruz. Bu konuda bize çok ışık tuttular. Biz de bu sayede önümüzdeki 3-4 yılı planlayarak bugünlere geldik.
Servisler veya bayiler ile toplum arasında güçlü bir koordinasyon var mı?
Gerçekten var. Biz şu an Türkiye’nin her tarafında operasyon gerçekleştiriyoruz. Gittiğimiz yerlerde ne zaman yardım istesek herkes destek veriyor. Hatta ülke dışında da aynı şey geçerli. Bakü’de, Romanya’da projeler yaptık. İnsanlar ellerinden gelen her yardımı yapıyorlar. Bu büyük bir şans.
Bu başarılar beraberinde herhangi bir ödülü de getirdi mi?
2007 yılında Yaratıcı ve Yenilikçi Yıldızlar Ödülü’ne hak kazandık. O gün babam orada olamadı. Ancak 30. yıl beratını Bülent Bulgurlu’dan ben aldım. 30 yaşındaydım ve 30. yıl beratını aldım. Çalışmalarımızda hem Topluluk’tan hem de aileden büyük destek aldık. Sağolsunlar açılışımıza teşrif ettiler.
Şirketinizde kaç kişi çalışıyor?
Şu anda servis organizasyonuyla beraber 70’e yakın çalışanımız var. Bazen bu sayıda artış olabiliyor. Büyük projelerde kadronun daha geniş olması gerekiyor. Sektörde farklılık yaratmanız, birçok kişinin yapamadığını sizin yapmanız gerekiyor. Biz mal satmıyoruz, çözüm ortaklığı üretiyoruz. Büyük binaları, genel müdürlük binalarını, mağaza zincirlerini bize emanet ediyorlar. Orada büyük topluluklar zaman geçiriyor. Bu yüzden bizim de yaptığımız projenin arkasında durmamız ve iletişimimizi sürdürmemiz gerekiyor.
Arçelik’in bugün geldiği nokta hakkında ne söylersiniz?
Artık Arçelik sadece beyaz eşya şirketi değil bir çözüm ortağı. Arçelik’in büyüklüğü bir başka büyüklük. Ülkemizde büyük organizasyonlar yapan, büyük çözümler üreten firmalara ihtiyaç var. Burada distiribütörle ayakta duran birçok şirkete karşılık Arçelik, Türkiye’nin markası…
Sizin nasıl bir hedefiniz var?
Arçelik markasının gücüyle dünya çapında bir proje gerçekleştirmek en büyük hedefim.
Arçelik’le hedefleriniz örtüşüyor mu?
Kesinlikle. Bizim Arçelik’in hedeflerine ufak bir katkımız varsa ne mutlu bize. Sektöre getirilebilecek birçok büyük yenilik var aslında. Çünkü sektördeki en büyük sıkıntı üreticilikten uzak, yabancılar ne yaparsa onu uygulayalım tarzında firmaların varlığı. Böyle olmasından ziyade firmalara sürdürülebilir enerji kaynakları konusunda, yeni çözümler ulaştırılması konusunda yeniliklere ihtiyaç var.
Peki sürdürülebilirlik?
Kesinlikle. Çünkü o noktada bu işin arkasında ne kadar uzun süre durabiliriz diyoruz. Projeyi çözüp ilerletelim ama o kullanıcının çözüm ortağı olarak sorumluluğumuz devam ediyor gözüyle bakıyoruz. Her şeyi yapmaya çalışan ya da mühendisliğe ticari olarak bakan birçok firma var. İşte bu tür şirketlerle uzun vadeli ilişki yaşamak çok zor. Biz bundan özellikle kaçınıyoruz.
Adı güvenle özdeşleşmiş bir holdingle çalışıyorsunuz. Ancak konuşmalarınızda ciddi bir aidiyet duygusu taşıdığınız hissediliyor. Bütün bu bayi ve servis ağının taşıdığı aidiyet duygusunun sırrı sadece güvenilir bir kurumla çalışmak mı?
Bunun sırrı önce Vehbi Bey’in sonra bugünkü yöneticilerin vizyonerliğinde aslında. Çünkü bir ürün üretebilirsin, ancak çok iyi servis ve bayi ağı kurmazsan olmaz. Vehbi Bey’in hayat hikayesini anlatan kitabında okuduğum bir şey vardı: “Çalıştığımız Amerikalı şirketin yöneticisi tavsiye etti” diyor Vehbi Bey: “Biz en iyi üniversitelerden başarılı öğrencileri alıp yetiştirmek isteriz. Bunlardan üçte ikisi gider, üçte biri kalır. Ama biz bunlara en iyi imkanları sunalım ki o üçte biri zaten onları geri döndürür.” Bu çok önemli bir yaklaşım. Ben ülke değerlerine çok önem veririm. Bunu çok fazla insanlar yapmıyor, daha ticari düşünüyorlar. Bazı değerlere sahip olduğunuz zaman zaten kısa değil ama uzun vadede büyük imkanlara sahip olabiliyorsunuz. Koç Topluluğu böyle bir organizasyon. Bugün Arçelik’in başarılı olması demek; hepimiz için büyük bir gurur kaynağı. Çünkü uluslararası alanda rekabet eden aslında firmalar; ülkeler değil. Bugün Arçelik gibi dünya çapında iş yapan fazla şirket yok.
Sadece teknik bilginizin, projeksiyonunuzun ya da finansmanınızın olması yetmiyor. Birçok kalem alt alta geldiğinde başarı geliyor.
38-39-BİZDEN GÜRKAN AKAR
ÖZGÜRLÜĞÜN SİMGESİ ONUN TUTKUSU OLDU
Divan İstanbul City çalışanı Gürkan Akar, yakalandığı hastalık sonrası tutkusu haline gelen kanarya ve egzotik kuşlara hayatını adamış.
Yaşamın koşturmacasından uzak kalmak adına herkesin bir hobisi vardır. Gürkan Akar’ın da öyle. Ancak onun hobisi diğerlerinden biraz farklı. 2005 yılında yakalandığı kanser hastalığının ardından zoru başarmak adına Türkiye’de yetiştirilmesi güç kuş türlerine merak salan Akar, bu amacına ulaşmış. Sahip olduğu kuşlarla çeşitli yarışmalarda önemli dereceler alan Gürkan Akar, bu hobisini dünya çapındaki yarışmalara taşımakta kararlı.
Bilinen hobi türlerinin dışında farklı bir hobiniz var. Kanarya ve egzotik kuşlara olan ilginizden bahseder misiniz? Nasıl başladı?
Daha önceleri muhabbet kuşu yetiştiriyordum. 2005 yılında yakalandığım kanser hastalığı ve tedavisi sonrasında çok zor olanı başarabildiğimi düşünmeye başladım. Bu düşünceyle önce kanarya sarı beyaz mozaik türü beslemeye ve yarışlara katılarak kaliteyi ölçmeye çabaladım. Emeğimin karşılığı başarı olarak dönünce daha ileri olan Avustralya kıtası egzotik kuşlarını yetiştirmeye başladım. Star finch ile başlayıp diğer türleri hem yetiştirmeye hem de çeşitli yarışmalarda dereceler almaya başladım. Bu da beraberinde tutkuyu getirdi.
Bu hobinizin sağlığınıza ne gibi etkileri oldu? Hastalığınızı yendiniz mi?
Evet, yendim denebilir. Çünkü en riskli olan beş yılı atlattım. Tabii ki hobimin insana huzur veren etkisinin buna büyük katkısı oldu. Kuş sesinden etkilenmeyen kimse var mıdır? Kuşlarla ve onların yavrularıyla meşgulken hastalığı ve hastalığın getirdiklerini düşünmüyor, moralini bozmuyorsun. Bu da en büyük ilaç.
Özellikle bu türlerle ilgilenmenizin sebepleri nelerdi?
Fenerbahçeli olmam ve sarı beyazlı formaya olan sevgim nedeniyle ilk olarak kanarya ve sarı beyaz mozaik beslemeye başladım. Avustralya egzotik kuşlarında ise farklı bir amacım vardı. Bu türün iklim, doğa ve yem çeşitliği gibi sorunları nedeniyle kimse onları yetiştirme konusunda başarılı olamıyordu. Ben de zoru başarma isteğiyle bu ırklara yöneldim.
Zamanla farklı türlerin yetiştiriciliğini de yapmaya düşünüyor musunuz?
Tabii ki evet. Şimdiden Çin mavi bıldırcını, Amerikan bobwayt bıldırcını yetiştirmeye başladım. Şu an Bulgaristan kumruları üzerinde çalışıyorum.
Yetiştiricilik zor bir hobi mi? Nasıl sorumluluklar gerektiriyor?
Zor değil. Özellikle de benim için hiç zor değil. Ama bu hobi için ilk olarak okumak ve bilgi sahibi olmak birinci sorumluluk. İkinci önemli konu ise onların da birer canlı olduğunu unutmadan tüm ihtiyaçlarını karşılamak. Örneğin günde en az bir kere bu ihtiyaçları ile ilgili kontrolleri yapmakta fayda var. Özellikle yaz aylarında susuzluk tehlikesi yaşayabiliyorlar.
Bu sorunu aşmak için de özellikle tatil dönemlerinde ek yemlik ve sulukları kullanıyorum. Bu sayede 4-5 gün idare edebiliyorlar.
Kuşların bakımı için çok fazla harcama yapmanız gerekiyor mu?
Eğer benim gibi ırkının en iyilerini yetiştirip yarışlara katılmak hedefleniyorsa ilk damızlık alımında çiftine 200 TL ile 600 TL arası bütçe ayırmanız gerekiyor. Ama düz bir hobici olacaksanız bu rakamlar 80 -100 TL arasında değişiyor. Ben 40 adet kanarya için yıllık 200 TL yem ve mama harcaması yapıyorum. Bunun dışında kuşların barınmasını sağlayacağınız yeriniz yoksa bunun için de bir kira ödemeniz gerekiyor. Ancak çıkan yavrular fazlasıyla bu masrafları karşılıyor. Günde bir paket sigaraya yıl boyunca ödenen parayı düşününce bu rakamlar bence bir hiç.
Bu hobiniz için nasıl bir mekana sahipsiniz?
Önceleri evimin balkonunda 3 metrekare yer ayırmıştım. Şu an ise Avcılar’da dört arkadaşımla 120 metrekare dükkanı birlikte kullanıyoruz. Tabi bu benim yetiştirdiğim kuş çeşidini abartmamdan da kaynaklanıyor. Çünkü bu hobi için bir kafes ve bir yuvalık yeterli. Ev bakıcıları için de çok uygun bir hobi. Çünkü bu ırklar muhabbet kuşu kadar tüy dökmüyor.
Bu hobiniz sayesinde kaç ödülünüz oldu?
Bu yıl Beykoz’da düzenlenen Türkiye Egzotik Kuşlar yarışmasında 10 kuşta
sekiz derece, aralık ayında gerçekleştirilen Türkiye finalinde ise 14 kuşta 11 derece yaptım. Star finch türünde Türkiye 1-2-3-4-5’incisi, baykuş ispinozu türünde Türkiye 1’incisi ve 2’incisi, kiraz ispinozu türünde 1’inci ve 2’inci, çim ispinozu türünde 5’inci, bengal ispinozu türünde ise Türkiye 5’incisi oldum. Bugüne kadar yaklaşık 60 civarında kupa ve madalya aldım.
Dostları ilə paylaş: |