3800. Bölüm İşmuil (a.s)
Kur’an:
“Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. “Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?” demişti. “Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?” demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.
Peygamberleri onlara “Allah size şüphesiz, Talut’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. “Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmaya o nasıl layık olabilir?” dediler, “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı” dedi. Allah mülkünü (hükümdarlığı) dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.
Peygamberleri onlara, “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Mûsa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer iman etmişseniz bunda sizin için apaçık delil vardır” dedi.
Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, eliyle sadece bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse şüphesiz bendendir” dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan iman edenler ırmağı geçince, “Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok” dediler. Kendilerinin Allah’a kavuşacağını bilenler ise: “Nice az topluluk çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle berâberdir” dediler. Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, “Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, küfreden topluluğa karşı bize yardım et” dediler. Onları Allah’ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut’u öldürdü, Allah Davud’a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah’ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah âlemlere lütufkardır.”1
-
Mecme’ul-Beyan tefsirinde Allah-u Teala’nın, “Hani kendilerinden olan Peygambere dediler ki” ayeti hakkında şöyle yer almıştır: “Bu peygamber hakkında görüş farklılıkları vardır. Sudiy’den nakledildiğine göre onun adı, Şem’un b. Safiyye olup Yakub’un oğlu Lavi’nin çocuklarındandır. Katade’den nakledildiğine göre ise, o Yuşa b. Nun b. Efrasim b. Yusuf b. Yakub’dur. Müfessirlerin çoğu şöyle demişlerdir: “Onun adı İşmuil olup, arapça İsmail denilmektedir. Bu söz İmam Bakır’dan (a.s) da rivayet edilmiştir.”2
-
Tefsir-i Kumi de şöyle yer almıştır: “Babam, Nazr b. Yahya Halebi’den, o da Harun b. Harice’den o da Ebu Basir’den ve o da İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Musa’dan sonra İsralioğulları yine günaha bulaştılar, Allah’ın dinini değiştirdiler, rablerinin emrine isyan ettiler. Onlar arasında kendilerine iyiliği emreden ve onları kötülükten sakındıran bir Peygamber vardı. Ama İsrailoğulları ona itaat etmediler. Rivayet edildiğine göre bu Peygamber Ermiya nebi idi. Bu yüzden Allah Kıbtilerden olan Calut’u onlara musallat kıldı. O İsralioğullarını horluğa sürükledi, erkeklerini öldürdü, onları evlerinden, yurtlarından dışarı sürdü, mal ve varlıklarına el koydu, kadınlarını cariye edindi. İsrailoğulları kendi Peygamberlerine sığındılar ve şöyle dediler: “Allah’tan bizler için Allah yolunda savaşmamız için bir hükümdar göndermesini dile.” O zamanlar, nubuvvet İsrailoğullarının evlerinin birindeydi. Padişahlık ve hükümet ise başka bir ailedeydi. Allah nübuvvet ve padişahlığı onlardan birinin evinde bir araya toplamadı. Bu yüzden de şöyle dediler: “Bizler için bir hükümdar gönder ki Allah yolunda savaşalım.” Peygamberleri ise onlara şöyle buyurdu: “Eğer sizlere savaşma yazıldığı taktirde belki de savaşmazsınız.” Onlar şöyle dediler: “Neden yurtlarımızdan ve çocuklarımızın yanından sürüldüğümüz halde Allah yolunda savaşmayalım?” Öyle de oldu, Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurdu: “Onlara savaşmak yazılınca, çok azı dışında yüz çevirdiler.” Böylece Peygamberleri onlara şöyle buyurdu: “Allah Talut’u sizlere hükümdar olarak gönderdi.” İsrailoğulları bu konudan rahatsız oldular ve şöyle dediler: “Nasıl olur da o bizlere hükümdar olabilir. Oysa biz hükümdarlığa ondan daha layıkız ve onun fazla bir serveti yoktur.” O zaman nübuvvet Lavi’nin ailesinde, padişahlık ise Yusuf’un oğullarının elindeydi. Oysa Talut, Yusuf’un öz kardeşi Bünyamin’in oğluydu. Bu yüzden de nübuvvet ailesindendi, saltanat ailesinden değil. Peygamberleri onlara şöyle buyurdu: “Allah onu sizlere gönderdi, ona ilim ve beden açısından üstünlük verdi. Allah saltanatı istediğine verir. Allah kaplayan ve alimdir.” Talut İsrailoğullarının tümünden daha iri, güçlü ve bilgiliydi. Ama malı ve serveti yoktu. İsrailoğulları onun fakir olmasına itiraz ettiler ve şöyle dediler: “Ona mal açısından genişlik verilmemiştir.” Peygamberleri de onlara şöyle buyurdu: “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Mûsa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır.”
Bu sandık, Allah’ın onu Musa için gönderdiği, annesinin de Musa’yı ona koyup denize attığı sandık idi. Bu sandık İsrailoğullarının arasındaydı ve onunla teberrük umuyorlardı. Musa’nın vefat zamanı geldiğinde levhaları, zırhını ve elindeki nübuvvet nişanelerini o sandığa koydu. Onu kendi vasisi olan Yuşa’ya teslim etti. Bu sandık, öylece hor ve hakir görülünceye ve sokaklarda çocukların oyuncağı haline gelinceye kadar İsrailoğullarının arasındaydı. Bu sandık İsrailoğullarının arasında olduğu müddetçe onlar, izzet ve şevket içinde yaşıyorlardı. Günaha bulaşıp o sandığa saygısızlık ettikleri zaman ise, Allah onu aralarından kaldırdı. Ama sonra Peygamberlerinden bu istekte bulununca, Allah da onlarla birlikte savaşması için kendilerine Talut’u hükümdar olarak gönderince, yeniden sandığı onlara geri gönderdi. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Mûsa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır.” Ravi şöyle diyor: “Bakiyye” kelimesinden maksat, Peygamberin çocuklarıdır, “ve onda rabbiniz tarafından bir güvenlik vardır” cümlesine gelince... Bu sandık düşman ve müminlerin safları arasına koyulduğu zaman ondan insan yüzüne benzer güzel kokulu bir rüzgar esiyordu.”1
-
Tefsir-i Kumi’de şöyle yer almıştır: “Babam Hasan b. Halid’den, o da İmam Rıza’dan (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Sekine, insan yüzüne benzer bir yüzü bulunan cennet rüzgarıydı. Sandık Müslümanların ve kafirlerin saflarının arasına koyulduğunda, bir şahıs ondan ileri gittiği taktirde öldürülünceye kadar veya galip gelinceye kadar geri dönmüyordu. Herkim de ondan geri kalıp oturursa kafir oluyor ve rehber onu öldürüyordu. Böylece Allah Peygamberlerine Calut’u sadece Musa’nın zırhını giyebilen kimsenin öldürebileceğini vahyetti ve o şahsın da Lavi b. Yakub’un (a.s) oğullarından Davud b. Asi adında biri olduğunu vahyetti. Asi çoban biriydi ve on çocuğu vardı. Onların en küçüğü ise Davud idi. Talut İsrailoğullarıyla Calut’a karşı savaşmak için gönderince İsrailoğullarını topladı ve Asiy’e de çocuklarını hazırlaması için mesaj gönderdi. Onlar hazır olunca da onları tek tek yanına çağırdı ve Musa’nın zırhını tek tek onlara giydirdi. Bu zırh bazılarına büyük, bazılarına da kısa geliyordu. Bu yüzden Asi’ye şöyle dedi: “Başka bir çocuğun da var mıdır?” O şöyle cevap verdi: “Evet onların en küçüğünü otlatması için koyun sürüsünün yanına bıraktım.” Talut onu çağırdı. Yolda gelirken kendisiyle birlikte bir de sapanı bulunuyordu. Üç taş parçası, yolda ona şöyle nida etti: “Ey Davud! Bizi al, o da onları sapanına koydu. Davud oldukça kahraman ve güçlü biriydi. Talut’un yanına gelince, Musa’nın zırhını ona giydirdi ve zırhın ona olduğunu gördü. Böylece Talut ordularıyla dışarı çıktı, Peygamberleri de onlara şöyle dedi: “Ey İsrailoğulları! Allah sizleri, bu çölde bir nehirle deneyecektir. Herkim o nehirden içerse, Allah’ın hizbinden değildir. Herkim de ondan içmezse ve sadece ondan bir avuç alırsa, Allah’ın hizbindendir.” İsrailoğulları nehire ulaştıklarında, Allah onları her birinin bir avuç su alması hususunda serbest bıraktı. “Ama çok azı dışında geriye kalanları o nehirden içtiler.” Su içenlerin sayısı atmış bin civarındaydı. Allah-u Teala’nın buyurduğu gibi bu bir imtihan idi ve İsrailoğulları bu su ile denenmişlerdi. Ama İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edildiğine göre şöyle denilmiştir: “Su içmeyen ve ondan bir avuç dahi su almayan az sayıda kimselerin sayısı, üçyüz on üç kişi idi.” İsrailoğulları nehirden geçip gözleri Calut’un ordusuna ilişince, nehirden su içenler şöyle dediler: “Biz bu gün Calut ve ordusuna karşı dayanacak güce sahip değiliz.” Su içmeyenler ise şöyle dediler: “Rabbimiz! Kalplerimize sabır dök, adımlarımızı güçlü kıl ve bizleri kafirlere karşı galip kıl.” Bu esnada Davud ileri gelerek Calut’un karşısında durdu. Calut Fil’e binmişti. Başında bir taç vardı. Alnında yakut parlıyordu, orduları da onun karşısında sıraya dizilmişlerdi. Davud yoldan aldığı üç taşdan birini alarak, Calut’un ordusunun sağ tarafına attı. Taş havada dönerek onların yüzüne düştü. Hepsi kaçtılar. Davud ikinci taşı çıkardı ve Calut’un ordusunun sol tarafına attı, taş onların ortasına düştü ve onlar kaçtılar. Üçüncü taşı ise Calut’a doğru attı. Alnındaki taçda bulunan yakut’a çarptı, onu kırdı ve beynine ulaştı. Cenazesi yere yığıldı. Allah-u Teala’nın şu sözü de buna işaret etmektedir: “Böylece Allah’ın izniyle onları yendiler ve Davud Calut’u öldürdü…”1
-
İbn-i Esir el-Kamil adındaki kitapta şöyle yazmaktadır: “İlyas, İsrailoğullarına varınca Allah, el-Yesa’ı gönderdi ve o Allah’ın dilediği müddetçe onlar arasında yaşadı ve daha sonra dünyadan göçtü. Sonunda Allah İşmuil’i gönderdi. Talut’u onlara padişah kıldı ve sandığı onlara geri döndürdü. Yuşa’ının vefatından İşmuil’in risaletine kadar aradan dörtyüz altmış yıl geçti.
İşmuil’in kıssalarından biri de İsrailoğullarının bela ve sıkıntı günleri uzayıp, düşmanlar onları yok etmeye tamahlandığında, Allah’tan kendilerine onunla birlikte savaşmaları için bir Peygamber göndermesini isteyince, nübuvvet hanedanı, tümüyle ortadan kalkmış ve onlardan sadece hamile bir kadın geriye kalmıştı. O kadın dünyaya bir çocuk getirdi ve adını İşmuil koydu ki “Allah duamı kabul etti” anlamını ifade etmektedir.”2
502. Konu
En-Nubuvvet(2)
Nübüvvet(2)
20-Davud (a.s)
-
Bihar, 14/1, Ebvab-u Kıses-u Davud (a.s)
-
Bihar, 14/33, 3. Bölüm; Ma Evha İla Davud (a.s)
-
Kenz'ul-Ummal, 11/493, Davud (a.s)
-
Bihar, 14/19, 2. Bölüm; Kısset-u Davud ve Uriya
Dostları ilə paylaş: |