1. a ya, ise anlamında Karaçay-Malkar Türkçesi'ne özgü bir ek. Ünlü ile biten kelimelerden sonra "va" şeklinde gelir. ◊ a mümkün mü?, olur mu? anlamında bir ek. … Ornekler: sen a nek kelmeyse; ya sen niye geliniyorsun



Yüklə 312,33 Kb.
səhifə4/6
tarix18.01.2018
ölçüsü312,33 Kb.
#38768
1   2   3   4   5   6

487. Alıv alma Ornekler: Cazıb ~: yazıp alma, buyruk ~: emir alma.

488. Alıv-satıv alma satma, alım satım, alışveriş.

489. Alıvçu alıcı Ornekler: At ~: at alıcı, canbaz, tuvar ~: celeb, can ~ mölek: can alıcı melek, Azrail.

490. Alıvçuluk alıcılık.

491. Alış alış Ornekler: Ayak ~: ayak alış.

492. Amal usül, metot, kaide, ustalık, çare, sporda oyun, imkân, beceri. … Ornekler: ~ tabmak: imkân bulmak, küreşivde ~ etmek: müsabakada oyun yapmak, art ~ın köreyik: son çaresini görelim, oyunnu ~ları: oyunun usülleri, hıyla ~ bıla: hile usülü ile, ~ nedi?: çare nedir?, ~ı bolmağança: çaresi yokmuş gibi, ~ına köre: usülüne göre, ~ıŋ bar ese ceŋil kel: imkânın varsa çabuk gel, ol anı bilmey ~ı cokdu: onun onu bilmemesine imkân yok, ~ğa takal: çareye çare (deyim), ~nı takalğa calğasaŋ, bir iş biter: çareyi çareye eklesen, bir iş biter. 0.6 KB

493. Amalsız çaresiz, imkânsız, becerisiz, tekniksiz, metotsuz, darda kalan. … Ornekler: ~ işarıv: çaresizlikten gülümseme, ~ bolub etgenme: çaresizlikten yaptım, ~ğa kezlik bıçak savutluk eter: çaresize (darda kalana) çakı bıçağı silahlık eder, ~nı künü karaŋı: çaresizin günü karanlık (deyim), ~ğa tıymak: dara sokmak, çaresiz duruma düşürmek. 0.4 KB

494. Amalsızdan çaresizlikten, imkânsızlıktan. Ornekler: Men ~ ho dedim: ben çaresizlikten evet dedim.

495. Amaltın için, yüzünden, sebepli … Ornekler: Seni ~: senin için, malla ~ cazlıkğa çığabız: hayvanların yüzünden yazlığa çıkıyoruz, karaŋı keçe kara cılan bıla kalay catayım, seni ~ başımı suvğa kalay atayım?: karanlık gece kara yılan ile nasıl yatayım, senin için başımı suya nasıl atayım? (anonim halk türküsü), sabiyleni okuvları ~ şaharğa köçtük: çocukların okumaları sebebiyle şehire göç ettik. 0.4 KB

496. Amalçak becerikli, ustalıklı, çare bulucu, sorun çözücü. Ornekler: Tayançakğa ~ : ustaya ustalık öğretmeye kalkan.

497. Amalçı becerili, usta, eli yakışan, yoktan çare bulan. Ornekler: ~ adam: becerili adam.

498. Amalçılık çare buluculuk, imkâncılık.

499. Amalıça metodunca, usülünce, imkân dahilinde, çaresine göre.

500. Aman kötü, fena, çirkin, zararlı, yaman, pek, dehşetli. … Ornekler: ~ adam: kötü adam, ~ col: kötü yol, ~ cora: fena yorum, kötü tefsir, ~ innet: kötü niyet, kötü düşünce, ~ iyis: fena koku, ~ ışanlı: kötü nişaneli, meni hatım ~dı: benim el yazım çirkin, savlukğa ~: sağlığa zararlı, erine ~ katın: kocasına kötü (davranan) kadın, kün ~ boldu: güneş bozdu, ~ bolmak: kötü davranmak, ~ etmek: kötü (harekette) bulunmak.

501. Amanat emanet, tembih, sipariş. … Ornekler: ~ etilgen: emanet edilen, üyübüzge karay tur deb ~ etib ketgendi: evimize bakarak ol diye tembih edip gitti, ~ıŋı tolturdum: emanetini yerine getirdim, Allah’ğa ~ bol: Allah’a emanet ol, bazarğa barama, ~ıŋ barmıdı?: pazara gidiyorum, siparişin var mı?. 0.3 KB

502. Amanavuz pis ağız, şom ağızlı.

503. Amanbet solukluk.

504. Amanlık kötülük, fenalık, zayıflık … Ornekler: Üsünü-başını ~ı kimge da tuvra: üstünün başının kötülüğü herkesin gözü önünde, ~ı cukğan: fenalığı bulaşan, ~dan ozmağan: kötülükten geri durmayan, ~ etmek: kötülük etmek, ~ izlegen: kötülük (ayıp) arayan, Allah igilikni beri etsin, ~nı keri etsin: Allah iyiliği beri etsin, kötülüğü geri etsin (dua), etgen ~ı başına cetgendi: yaptığı kötülük kendine döndü, ~ izlegen ~ğa tüber: kötülük arayan kötülükle karşılaşır, ~nı sürgen ~dan ölür: kötülüğü süren (kovalayan) kötülükten ölür. 0.6 KB

505. Amanlıkçı kötülükçü, hırsız, eşkiya, haydut. … Ornekler: ~ nögerle: haydut arkadaşlar, ~ kavum: eşkiya güruhu, ~ adam: fenalık yapan adam, ~nı tilin ~ bilir: kötülükçünün dilinden kötülükçü anlar, ~nı şağatı ant bolur: kötülükçünün şahidi yemindir, ~nı üyü türme: kötülükçünün evi zindan, ~nı eki ülüşü başına cav: fenalıkçının iki hissesi de kendine düşman. 0.4 KB

506. Ambal yük taşıyıcı, hambal.

507. Amma ama, lâkin, fakat ◊ ebe, yaşlı büyük anne, büyük annenin annesi. … Ornekler: Aytır edim, ~ bilmeyme: söylerdim, ama bilmiyorum.; Cuv cuv cuvala, eki çıçhan suv ala, ~ boza bişire, akka açha tüşüre: cuv cuv cuvala, iki fare su alıyor, ebe boza pişiriyor, dede akça düşünüyor (kazanıyor) (çocuk tekerlemesi). 0.4 KB

508. Ammacukka tek ayak üzerinde sekerek yürüme, sekme. Ornekler: ~ ete keledi: sekerek geliyor, ~ oyun: tek ayak üzerinde sekerek oynanan bir oyun.

509. Amır istek, arzu Ornekler: ~ım tartmaydı: canım istemiyor, ~ım tutmaydı: canım çekmiyor, barırğa ~ı tartıb turadı: gitmeye canı çekip duruyor, ~ıŋ tartsa eterse: canın istese yaparsın.

510. amaltın ... Yüzünden, ... Sebebi ile, ...uğruna

511. Ana ana, anne … Ornekler: Tabhan ~: doğuran anne (öz anne), öge ~: üvey anne, kart ~: büyük anne, kayın ~: kaynana, emçek ~: süt anne, ~sı!: annesi! (erkek, karısının adını söylemeden çocuklarının yanında çağırmak isterse böyle seslenir), ~bız: anamız (gelin kaynanasından bahsederken böyle der), ~ koy: anacığım, ~çığım: anneciğim, ~ları öle tura, balaları koba tura: anaları ölmek üzere, yavruları doğrulmak üzere (bilmece/patates), ~ları türte bara, balaları ürke bara: anaları iterek gidiyor, yavruları ürkerek gidiyor (bilmece/arabanın dingili ile tekerlekleri), ~ cürek tınŋısızdı: ana kalbi rahat değildir, ~ bavur: ana kucağı, ~ karnaş: dayı, ~mı egeçi: teyze, ~ları başha karnaşla: anneleri ayrı kardeşler, ~ til: ana dili, ~sını zırnayın tarthan: anasının türküsünü söyleyen, ~ŋ bergenni tögerik!: annenin verdiğini dökesice! (annesinden emdiği burnundan gelesice), ~sından caŋı tuvğança: anasından yeni doğmuşçasına, ~sından cigit tuvğan: anasından yiğit doğan, ~ŋdan içgen sütüŋ bıla tileyme!: anandan emdiğin süt hakkı için yalvarıyorum!, 1.1 KB

512. Anda orda, orada ◊ onda … Ornekler: ~ kişi cokdu: orada kimse yok, bir ~, bir mında: bir orada, bir burada, bir ayağı ~, bir ayağı mında: bir ayağı orda, bir ayağı burda; ~ açha bardı: onda para var, ~ hata cokdu: onda kusur yoktur, iş ~ tüldü: iş onda değil (mesele o değil), seni ~ işiŋ cokdu: senin onda (onunla) işin yok, ~ bir ariv göroh kördüm: onda güzel bir tabanca gördüm. 0.4 KB

513. Anda-mında orada burada, şurada burada, orda burda, şurda burda, kırk yılda bir … Ornekler: ~ uşkok tavuşla çığadı: şurda burda silah sesleri çıkıyor, ol bizge ~ bir keledi: o bize kırk yılın başı bir geliyor, anı kiyimleri ~ atılıb tura edile: onun elbiseleri şurada burada atılıp duruyordu, colovçuluk künlerimizde ~ bir elge tübedik: yolculuk günlerimizde şurda burda bir köye rastladık. 0.4 KB

514. Anda-sanda nadiren, kırk yılda bir Ornekler: Miŋi Tavnu töppesine ~ bir örleybiz: Bengü (Elbruz) Dağının tepesine nadiren tırmanıyoruz.

515. Andağı oradaki ◊ ondaki … Ornekler: ~ kellikdi: oradaki gelecek, ~ kız: oradaki kız, ~, mındağından ullurakdı: oradaki buradakinden büyükçedir, ~la da, mındağıla da cıyıldıla: oradakiler de buradakiler de toplandılar.; ~ kızıldı: ondaki kırmızıdır, ~ açha mendeginden köbdü: ondaki para bendekinden çok, ~ adamlık: ondaki insanlık. 0.4 KB

516. Andağılı bunca zaman, onca zaman, bunca zamandan beri, bu kadar zamandır, o kadar zamandan beri, bunca zamandır … Ornekler: ~ beri saklayma: bunca zamandan beri bekliyorum, ~ kaydasa?: bunca zamandır neredesin?, ~ beri senden hapar saklaybız: onca zamandan beri senden haber bekliyoruz. 0.3 KB

517. Andi pürüzlü, sert, sert tüylü Ornekler: Camçını ~si: yamçının sert tüylüsü, ~ camçı kibik nek cubusa: tüylü

518. Annâ anne, annecik Ornekler: ~ aç boldum: anne, acıktım

519. Ansı yoksa, yeterki, keşke … Ornekler: çab, ~ keçge kallıksa: koş, yoksa geç kalacaksın, avrub kalmasın, ~ kellikti: hastalanıp kalmasın (hastalanmasın), yoksa gelecek, üyge bir kel ~, körürse künüŋü: eve bir gel yeterki, görürsün gününü, unağa edi ~: kabul etseydi keşke. 0.3 KB

520. Ansız onsuz, o olmadan Ornekler: ~ barlık tülme: onsuz (o olmadan) gitmeyeceğim.

521. Ant-karğış yemin-şart, kasem, yemin, and, yemin-kasem. Ornekler: ~ etib söleşdi: yemin-kasem ederek konuştu, ~ etmek: yemin-kasem etmek.

522. Ança onca, o kadar, o denli, her. Ornekler: Kayda aylanasa ~ zamannı?: nerede dolaşıyorsun onca zamandır?, ~ sayın: her defa, ~ malnı, mülknü kalay tavusduŋ?: o kadar malı, mülkü nasıl bitirdin?

523. Anı onun … Ornekler: ~ kitabı: onun kitabı, ~ kim bolğanın tanımayma: onun kim olduğunu tanımıyorum, ~ bıla: onunla, ~ kibikle: onun gibiler, ~ katında: onun yanında, ~ ornuna: onun yerine, ~ ızından barığız: onun peşinden gidiniz, ~ cüregi teşilmeydi: onun kalbi çözülmüyor (yumuşamıyor), ~ üsüne da munu alıb kelgendi: onun üstüne bunu da alıp gelmiştir, ~ üçün: onun için, ~ üsünden: onun hakkında, ~ madarı cokdu: onun imkânı yok. 0.5 KB

524. Anı-munu onun-bunun Ornekler: ~ malından bizge ne hayır: onun bunun malından bize ne fayda

525. Anıkı onunki Ornekler: ~ arivdu, meniki erşidi: onunki güzel, benimki çirkin, kitab ~dı: kitap onunkidir.

526. Anıça onun gibi, onun gibisi Ornekler: Tuvra ~ körmedim: doğrusu onun gibisini görmedim, ~ adam azdı: onun gibi adam azdır.

527. Anŋa ona Ornekler: ~ karağız: ona bakınız, men ~ barlıkma: ben ona varacağım, ~ köre: ona göre.

528. Appa büyük baba, dede Ornekler: ~nı ala abası: dedenin ala kaftanı (abası).

529. Appa-adarğı pek küçük, çok ufak, çok cürümsüz, çok kifayetsiz.

530. Appa-aybat güpgüzel, çok güzel.

531. Appa-ayğır köpkötü, çok şirret.

532. Appaça tahnid edilmiş hayvan, bostan korkuluğu, karaltı.

533. Apsatı Karaçaylıların putperest zamanlarında av tanrılarına verdikleri isim, av tanrısı. Ornekler: Uvçu, ~ğa calınçak: avcı, Apsatı’ya yalvarıcı (yakarıcı), ~nı cırı: Apsatı’nın türküsü.

534. Apsın elti, kardeş eşlerinden biri. Ornekler: ~ degen arpakılçık: elti dediğin arpa kılçığı (deyim).

535. Aptiyek Kur’an’ı Kerim’ in son dört cüzü ile yasin suresini ihtiva eden ve Kur’an talebeleri için hazırlanan kitap.

536. Apçımak yıkılmak, sarsılmak, kuvvetten düşmek, perişan olmak, (işi) ters gitmek, zarar görmek. … Ornekler: Bıyıl, buz urğan sebebli elçile apçığandıla: bu sene, dolu vurması sebebiyle köylüler zarar gördüler, atası ölgenli Soslan apçığandı: babası öleli Soslan sarsıldı, Kasbot avrup, orunŋa tüşüb, apçıb turadı: Kasbot hastalanıp, yatağa düşerek güçsüz halde duruyor, cılnı aman ketgeni barıbıznı da apçıttı: yılın kötü (kurak) gidişi hepimizi de sarstı. 0.5 KB

537. Apçıtıv sarsma, perişan etme, güçten düşürme, zarar verme.

538. Apçıv yıkılma, sarsılma, perişan olma, zarar görme, güçten düşme.

539. Apçıvlu kötü giden, yıkımlı, ziyanlı, zararlı, felaketli, perişan. Ornekler: ~ iş: kötü giden iş, ~ cıl: felaketli yıl, kötü giden yıl.

540. Apçıvuk sarsılmaya meyilli, zarar görücü, işi ters gidici, sarsılmaya müsait, seken, sendeleyen, sarsılan, yıkıma uğrayıcı, dayanıksız.

541. Apıv af, bağışlama. Ornekler: ~ etmek: affetmek, ~ tilemek: özür dilemek, af dilemek.

542. Ara ara, arayer, orta … Ornekler: Colubuznu ~sına cetdik: yolumuzun ortasına (yarısına) yetiştik, ~ğa almak: ortaya almak, araya almak, ~ şahar: başşehir, payitaht, köpürnü ~ beceni: köprünün orta direği (yük çekicisi), ~ belgi: ara işareti, eki elni ~sı: iki köyün arası, eki ~da keleçi: iki arada elçi, eki suv ~: iki suyun arası, alanı ~ları bıla kıl ötmeydi: onların aralarından kıl geçmiyor (onların aralarından su sızmıyor) (deyim), kıralla ~sı kenŋeş: devletlerarası müzakere, milletle ~sındağı: milletler arasındaki, şaharla ~sı telefon: şehirlerarası telefon, ~ mülk: orta mal, ~ğa salmak: ortaya koymak, ~ begitiv: arayı kuvvetlendirme, ~ğa suğulmak: araya sokulmak, bir ~da: arada bir (bazen), bir arada, keçe ~sında: gece arasında (gecenin bir vakti), ~ ayrı bolsa, ~dağı alınır: ara bozuk olursa, aradaki elden gider, ~ bağana: orta direk, eki ~da bara bıla kele başım aylandı: iki arada gide gele başım döndü. 1.0 KB

543. Arab arap ◊ direk, kazık, yontulmamış sırık. Ornekler: ~ til: arap dili

544. Arabin acep, acaba Ornekler: alay nek aytdı?: acaba niye öyle söyledi?, ~ tüzmüdü?: acaba doğru mu?, ~ cavum cavarıkmıdı?: acaba yağmur yağacak mı?

545. Arak kuru ot yığını, çeş, tahıl yığını.

546. Arakı rakı Ornekler: ~ içivçü: rakı içici, ~ böçke: rakı fıçısı.

547. Aralamak araya almak, kuşatmak, etrafını almak Ornekler: Konaknı aralab söleşedile: misafiri araya alıp konuşuyorlar.

548. Aralaş sırayla Ornekler: ~ sal: sırayla koy, sırayla yerleştir.

549. Aralaşdırıv değiştirme

550. Aralmak dikilmek, baygın bakmak, dalgın bakmak Ornekler: Aralğan közle: baygın bakışlı gözler, közleri menŋe araldıla: gözleri bana dikildi, közleri kökge aralğandıla: gözleri havaya dikilmiş.

551. Aralıv dikilme, dalgın bakma

552. Aralışıv dik dik bakışma, karşılıklı bakışlarını sabitleştirme.

553. Aram delil, şahit, tanık Ornekler: Ortabızda emen terek ~dı: aramızda meşe ağacı tanıktır (folklorik parça).

554. Aram-karam ~ etmey Ornekler: perva etmeden, gözünü kırpmadan, ~ etmegen cigit: gözünü kırpmayan yiğit.

555. Aran vadi, çukurluk.

556. Aravun eğri saplı düz kürek, pulluk demiri, soku

557. Araş karışık, halita, dolaşık, teşevvüş halinde. Ornekler: Ala barı da ~dıla: onların hepsi karışık.

558. Arba araba … Ornekler: Kol ~: el arabası, Karaçay ~: Karaçay arabası, Karaçay ~ça cızıldaydı: Karaçay arabası gibi cızıldıyor, tob ~: top arabası, ağaç ~: kağnı, ögüz ~: öküz arabası, at ~: at arabası, ~ col: araba yolu, biçen ~: ot yüklü araba, ~ cav: araba yağı, ~nı al çarhı ötgen cerden art çarhı da öter: arabanın ön tekerinin geçtiği yerden arka tekeri de geçer, ~nı allı kalay barsa artı da alay barır: arabanın önü nasıl giderse arkası da öyle gider, ~ avnağandan sora col körgüzüvçü köb bolur: araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur (a.s.) 0.6 KB

559. Arbazçı hizmetkâr, kapıcı.

560. Ariv güzel, iyi, münasip, uygun, temiz. … Ornekler: ~ aytmak: güzel söylemek, güzellikle söylemek,~ kız: güzel kız,oram ~ bolğandı: sokak güzel (temiz) olmuş, anı ~ kılığı bardı: onun güzel ahlakı var, ~ tilli: tatlı dilli, ~ közlü: güzel gözlü, kereklisiça ~ et: gerektiği gibi iyi yap, sen aythan, meŋe da ~ körünedi: senin söylediğin, bana da uygun görünüyor,~ söz cürekge darman: güzel söz kalbe ilaçtır, ~ sözge taş erir: güzel söze taş erir, ~ söz, etmezliğiŋi etdirir: güzel söz yapmak istemediğini yaptırır, ~ bıla: güzellikle.

561. Arivlamak temizlemek, temize çıkarmak Ornekler: Arbaznı ceŋil arivlağız: avluyu çabuk temizleyiniz, çabaknı ~: balığı temizlemek

562. Arivlağan temizleyen, temize çıkaran Ornekler: ~ kağıt: temiz kağıdı

563. Arivluk güzellik, iyilik … Ornekler: Muratnı ~u: maksadın iyiliği, tişirıvnu ~u: kadının güzelliği, adebni ~u: terbiyenin güzelliği, ~nu süygen: güzelliği seven, ~ bıla: güzellikle, ~ bıla aytmak: güzellikle söylemek, ~un etmek: kusursuzluğunu söylemek, kusursuz göstermek, ~ gırcınŋa katık bolmaz: güzellik ekmeğe katkı sağlamaz, ~nı adeb ozar: güzelliği terbiye geçer, ~ közge avana: güzellik göze gölgedir, ~ toyda kerek, akıllılık har künde kerek: güzellik toyda (düğünde) gerekir, akıllılık her gün de gerekir. 0.6 KB

564. Arivum güzelim

565. Arivçuk minik güzel.

566. Arkan urgan, uzun kalın sicim. … Ornekler: Atnı ~ı: atın urganı, atı bir yere bağlamaya yarayan uzun kalın sicim, ~ŋa salmak: urgana vurmak, urgan ile sıkıca bağlamak, ~ atmak: urgan atıp yakalamak, kement atmak.; Arkançı 0.2 KB

567. Arkançı kement atıcı, urgana vurucu, kementle yakalayıcı. Ornekler: ~ at: urgancı at, urgan atıcının bindiği at.

568. Arkav kiriş, mertek, kumaşın uzamına konulan iplik … Ornekler: Üynü ~u: evin kirişi, köpürnü ~u: köprünün kirişi, köpürnü ~ları çıkırdaydıla: köprünün kirişleri çatırdıyor, kumaçnı ~u: kumaşın dokusu, Kumaşın uzamına konulan ipliği, ~suz üy bolmaz: kirişsiz ev olmaz. 0.3 KB

569. Arlak biraz öte, az öte Ornekler: ~ğa bar: biraz öteye git, ~ oltur: biraz öte otur, ~ ket: biraz öte git.

570. Arlakdağı ötedeki, biraz ötedeki, biraz ilerideki, biraz uzaktaki.

571. Arlı-berli iki yüzlü, kaypak Ornekler: ~ adam: iki yüzlü adam, ~ sözle: kaypak sözler, ~ cuvab: kaypak cevap.

572. Arman alaya alma, incitme, serzeniş.

573. Armav kararsız, şaşkın, mütereddit, apışmış. Ornekler: ~ adam: kararsız adam, ~ bolmak: tereddüt etmek, şaşırmak, ~ bolub turmak: apışıp durmak.

574. Armavlu kararsız, tereddütlü, şaşkın.

575. Arsar şüphe, tereddüt, kararsızlık Ornekler: ~ bolmak: şüpheye düşmek, şüphelenmek, ~ bolub turmak: şüphelenip durmak, tereddüt edip durmak.

576. Arsarlandırmak şüphelendirmek, tereddüte düşürmek.

577. Arsarlanıv tereddüte düşme, kararsız olma, şüphelenme.

578. Arsarlı şüpheli, karasız, mütereddit

579. Arsarsız kararlı, şüphesiz.

580. Art arka, ard, arka taraf, kıç, son, geri.

581. Artda arkada, sonda, sonra Ornekler: ~ aytırma: sonra söylerim, em ~: en arkada, en sonda, ~ kalmak: arkada kalmak.

582. Artdan sonradan, arkadan. Ornekler: Men anı ~ bilgenme: ben onu sonradan bildim (öğrendim), ~ süzüv: arkadan süzme, arkadan gözetleme.

583. Arğı öteki, öte … Ornekler: ~ bergiden ulludu: öteki berikiden büyüktür, koyla ~ betdedile: koyunlar öteki tepenin yamacındadırlar, ~ dunya: öteki dünya, mından ~sı: bundan ötesi, kitabnı mından ~sı kolay tüldü: kitabın bundan ötesi kolay değil, ~ sırt: öteki tepe, ~, bergi da: öteki, beriki de. 0.3 KB

584. Arı öte, öteye, o zamana … Ornekler: Andan ~ bar: oradan: öte dur, öteye çekil, avruğan ~ ketib beri kayıtdı: hasta öteye gidip geri geldi.; Arı-beri öteye-beriye, öte-beri. ~ cürümek: öteye öteye git, bılaydan ~: buradan öteye, mından ~: bundan sonra, bundan öteye, ne ~, ne beri: ne öteye, ne beriye, ~ deri: o zamana kadar, ~dan ~: öteden öteye, alay ~: o tarafa, ~ canı: öte yanı, suvnu ~ canı: suyun öte yanı, ~ kara: öteye bak, öbür yana bak, ~ tur-beriye yürümek, ~ ava bara edi: öteye-beriye yıkılarak gidiyordu, colğa çığa turub ~leribizni unutma: yola çıkarken öte-berilerimizi unutma, ~ bolmay: öteye-beriye çekmeden, ~ burmay: öteye-beriye çevirmeden, doğrudan doğruya. 0.7 KB

585. Arık zayıf, arık, çelimsiz … Ornekler: Bek ~: çok zayıf, ~ adam: zayıf adam, ~ bolmak: zayıflamak, ~ cer: zayıf toprak, aycarık, koyan ~, bödene buçhak, ayü çıçhak: ay aydınlık, tavşan arık, çekirge paça, ayı ishal (tekerleme/çocuklar oynarken birbirlerine bu tekerlemeyi söyleyerek ayının yerine en çelimsiz çocuğun adını koyarak alay ederler) 0.4 KB

586. Arıkbet zayıf yüzlü.

587. Arımak yorulmak, bitkin düşmek. Ornekler: Arıb tohdamak: yorulup durmak, arıb ölmek: yorulup ölmek, arıb-tozub: yorgun-argın, arıb-cunçub: yorularak dara düşmek, yorulup darda kalarak, arıb-talıb: yorulup-bitip.

588. Arısı ötesi Ornekler: Mından ~ belgilidi: bundan ötesi biliniyor.

589. Arısı-berisi ötesi-berisi, öteberisi.

590. Arısız-berisiz ötesiz-berisiz, öteberisiz, şüphesiz, kayıtsız şartsız Ornekler: ~ adam: öteberisiz adam, ~ sabiyni atasıdı: şüphesiz çocuğun babasıdır.

591. Arıtmak yormak ◊ soymak, temizlemek Ornekler: Terekni kabuğun ~: ağacın kabuğunu soymak, colnu taşların ~: yolun taşlarını temizlemek, nartüh ~: mısır soymak, tamak ~: damak temizlemek, tiş ~: diş temizlemek.

592. Arıv-talıv yorulma-bitme Ornekler: ~ bilmey: yorulmak bitmek bilmeden.

593. Arığan yorulan, tâkatten düşen, yorgun … Ornekler: adam: yorgun adam, ~ at: yorgun at, ~dan öleme: yorgunluktan ölüyorum, ~ üy: geçim zorluğu çeken aile (ev), ~ cer: yorgun toprak, ~ atha çuh deme, sıgın otha uf deme: yorgun ata deh deme, tezek ateşine üf deme (üfleme), ~ ölgenŋe mine edi: yorulan ölene binermiş (a.s.), ~ turnaça boynu sozula: yorgun turna gibi boynu uzayarak (deyim), ~ çanka colda tabılır: güçsüz prens yolda bulunur (a.s.). 0.5 KB

594. Arış ok Ornekler: Arba ~: araba oku, ~ çomaça: ok demiri (çivisi).

595. avruv sal- hastalandırmak, hasta etmek.

596. Aŋ kavrayış, fehim, anlayış, feraset. Ornekler: ~ı bolmağan adam: kavrayışı olmayan adam, akılı barnı ~ı bar: aklı olanın kavrayışı da olur, ~ı bolğan adamdan aşhılık kelir: feraseti olan adamdan iyilik gelir

597. Aŋarılmak hareketlenmek, meyillenmek, yönelmek Ornekler: Aŋarılıb kaldı: hareketlenip kaldı, men aythanŋa bir aŋarılsanŋa: benim dediğime bir meyil versene.

598. Aŋılağan anlayan, kavrayan, müdrik Ornekler: Kıynalıb ~: zorlanarak kavrayan, kim da ~ kitab: kerkesin anladığı kitap, ~ cıyın: müdrik topluluk.

B

599. bağa sal- fiyat biçmek.



600. belgi sal- işaret koymak.

601. betinde hürmeti bolgan yüzünde alımlılığı olan.

602. bolcal sal- süre tayin etmek, vâde vermek, müddet vermek.

603. borç sal- görev vermek, vazifelendirmek.

C

604. calın yalvarmak



605. cankılıç gökkuşağı

606. cara sal- yaralamak.

607. cazuv yazı ◊ kader

608. çabaknı hıruvu balık yumurtası.

609. cerge sal- yere koymak.

610. col sal- yol açmak.

611. corukga sal- düzene sokmak.

D

612. DA da,de bile ◊ şimdi, bu hâlde, öyleyse, pekala. … Ornekler: koylani ullusun da gitçesin; koylani ullusun da gitçesin da keltirigiz; koyunların büyüğünü de küçüğünü de; getirin.; da,bermey esegiz men da keteme; pekala vermiyorsanız ben de gidiyorum 0.3 KB



613. Dagıstan Kafkasya'da Dağıstan Bölgesi

614. Davle eski Karaçay-Malkar inanışlarında toprakların tanrısı

615. daddiş çocuk dilinde ayak

616. dagan destek, direk, payanda

617. daganla- desteklemek, destek doymak

618. dagıda yine, gene, tekrar Ornekler: sanga dağı da bir aytırım bardı; sana yine söyleyeceğim bir şey var

619. daj et- tıpır tıpır yürümek

620. dam tat, lezzet

621. damla- yemeği lezzetli hale getirmek, besleyici hale getirmek

622. damlı tatlı, lezzetli; sulu; kalorili.

623. dammettir siyah kısa kanatlı, kısa kuyruklu, sudaki kurt ve küçük balıklarla beslenen bir kuş

624. damsız tatsız, lezzetsiz ◊ faydasız, luzumsuz

625. damır yüzkarası, rezalet, ayıp, skandal

626. damırlık rezillik, skandal, ayıp

627. dangıl ova, düzlük

628. daraca önem, ehemmiyet, fayda, anlam ◊ derece, düzey, seviye ◊ ünvan, paye Ornekler: anı ne daracası bardı?; onun ne önemi var?; Bu işni daracası ulludu; buişin anlamı büyük

629. daracalı önemli, anlamlı, iyi sonuç veren

630. daracasız neticesiz, başarısız

631. daracasızlık başarısızlık, sonuçsuzluk

632. darcana çavdar

633. dardagan et- dağıtmak

634. darga anne sütünden erken ayrılan çocuk yada hayvan yavrusu, annesinin hamile kalmasıyla memeden ayrılan çocuk

635. darikan cömert, eli açık

636. dariy ipek

637. dariybat ipek örtü

638. dariykat kilise, manastır

639. dariykatçı keşiş

640. darkan cömert, eli açık

641. darman ilaç

642. darçin tarçın

643. darı ilaç

644. dasagaylı hayati, canlı

645. dav istek, talep ◊ tartişma, münakaşa, dava

646. davaç bol- felç olmak, kötürüm olmak, inme inmek

647. davla- istemek, talep etmek, dava açmak

648. davlaş- münakaşa etmek, tartışmak

649. davlet refah, saadet, mutluluk

650. davletli refah içinde, saadet içinde, mutlu

651. davletsiz talihsiz, bahtsız, mutsuz

652. davlu ihtilaflı, münakaşalı

653. davsuz münakaşasız

654. davur gürültü, patırtı ◊ bozuşma, dargınlık, ihtilaf, anlaşmazlık.

655. davurbaz davul

656. davurla- gürültü çıkarmak, patırtı etmek

657. davurlu gürültülü, kavgalı. Ornekler: davurlu üyde kazan kaynamaz; kavgalı evde; kazan kaynamaz.

658. davursa- sızlanmak, ağlaşmak, şikayet etmek.

659. davurçu gürültücü, kavgacı

660. davçu davacı

661. day keçi otlatırken söylenen bir söz

662. dayman erkeklere düşkün kadın.

663. daymaz küstah, utanmaz, vicdansız.

664. Debet Nart destanlarında bir kahraman adı.

665. Dever şamanizm döneminde Karaçaylılar'ın taptığı bir p

666. de- demek, söylemek.

667. deb diye. Ornekler: Kudayga kızbaydı deb kişi aytalmaz; Kuday'a korkaktır diye kimse söyleyemez.


Yüklə 312,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin