1. a ya, ise anlamında Karaçay-Malkar Türkçesi'ne özgü bir ek. Ünlü ile biten kelimelerden sonra "va" şeklinde gelir. ◊ a mümkün mü?, olur mu? anlamında bir ek. … Ornekler: sen a nek kelmeyse; ya sen niye geliniyorsun



Yüklə 312,33 Kb.
səhifə3/6
tarix18.01.2018
ölçüsü312,33 Kb.
#38768
1   2   3   4   5   6

357. Aldavsuzluk yalansızlık, aldatmacasızlık.

358. Aldavuk yalan, kandırıcı, aldatıcı, hilekâr Ornekler: Bu ~du: bu yalandır, ~ kün: aldatıcı güneş, ~ haparla: aldatıcı haberler, yalan haberler, kuruğun sen ~!: kuruyasın sen yalancı!.

359. Aldavukluk yalancılık, aldatıcılık, kandırmacalık, aldatmacalık.

360. Aldavukçu yalancı, aldatıcı, kandırıcı, hilebaz Ornekler: ~nu işi küçü aldavuk: yalancının işi gücü yalan, ~ adam: yalancı adam, ol ~nu biridi: o yalancının tekidir.

361. Aldavukçuluk yalancılık, kandırıcılık.

362. Aldavçu yalancı, hilekâr, aldatıcı.

363. Aldavçuluk yalancılık, aldatıcılık, hilebazlık.

364. Aldağı öndeki, gelecekteki, istikbaldeki … Ornekler: ~ at: öndeki at, ~ caşav: istikbaldeki hayat, ~na karab pikir et, artdağına karab şukur et: istikbaldekine bakıp fikret, mazidekine bakıp şükret, ~ süyelgen: önde dikilen. 0.2 KB

365. Aldır yüze gülen, mürai, dalkavukça, dalkavuk Ornekler: ~ sözle: dalkavukça sözler, ~ adam: dalkavuk adam.

366. Aldır-güldür yere bakan Ornekler: ~ adam: yere bakan adam.

367. Aldırlanmak yüze gülmek, dalkavuklanmak, mürailenmek, tabasbus etmek, pohpoh çekmek.

368. Aldırlanıv mürailenme, yüze gülme, dalkavuklanma

369. Aldırlanıvçu yüze gülücü, dalkavukluk edici, mürai, pohpohçu.

370. Aldırlı komplimanlı, pohpohlu, hoş.

371. Aldırmak aldırmak, kabul ettirmek … Ornekler: Önŋelegen iynekge buzovun ~: buzağısını reddeden ineğe buzağısını yeniden kabullendirmek, birevge bazardan aşarık ~: başkasına pazardan yiyecek aldırmak, iç ~: kürtaj yaptırmak, çocuk aldırmak. 0.3 KB

372. Aldırğıç yüze gülücü, dalkavuk, yağcı, mürai.

373. Aldırıv aldırma, kabul ettirme Ornekler: İç ~: çocuk aldırma.

374. Aldıv-gıldıv eski-püskü, yırtık-pırtık.

375. Alese (alay ese) öyleyse, öyle ise.

376. Algüzür kocaman, iri yarı, hantal, çam yarması.

377. Algüzürlük kocamanlık, hantallık, iri yarılık.

378. Algıbıt göbekli, şiş karınlı, şişko.

379. Algınnı eski, önceki, sabık Ornekler: ~ tirligim kalmağandı: eski diriliğim kalmadı, ~ direktor: sabık direktör, önceki direktör.

380. Alham Elham Ornekler: ~nı okuy bilmegen: elhamı okumasını bilmeyen.

381. Alhamdulillah elhamdülillah.

382. Alim alim, ilim sahibi kimse, bilgili. … Ornekler: Ullu ~le: büyük alimler, ~ bilimden toymay: alim ilime doymaz (a.s.), ~ bolsaŋ alam seniki: alim olursan alem (herşey) senin, alimden hat kalır, temirden tot kalır: alimden hat (yazılı eser) kalır, demirden pas kalır 0.3 KB

383. Alkın daha, henüz … Ornekler: ~ ertdedi: henüz erken, sen ~ caşsa: sen daha çocuksun (gençsin), ~ sen kara iynekni boğun basmağansa: henüz sen kara ineğin pisliğine basmadın (henüz sen dünyayı tanımıyorsun), karnaşımı kaytırına ~ köb bardı: kardeşimin avdetine henüz çok var. 0.3 KB

384. Allah Allah, tanrı, ilah… Ornekler: ~ğa iynanmağan: Allah’a inanmayan, ~ aytmasın!: Allah söylemesin (Allah göstermesin)!, ~ aytsa: inşaallah, Allah izin verirse, ~ım ayıb etmesin!: Tanrı’ ya güç gitmesin!, ~ğa amanat bol: Allah’ a emanet ol, ~ bergença: Allah vermiş gibi, ~ bergin: Allah versin, ~ bıla tilemek: can-ı gönülden dilemek, Allah için yalvarmak, ~nı buyruğu: Allah’ın emri, ~ buyurğannı körlükbüz: Allah’ın takdir ettiğini göreceğiz, ~nı cazıvu: Allah’ın takdiri, alın yazısı, ~ cazıksınsın: Allah acısın, ~ carathan: Allah’ın yarattığı, ~ col açıklığı bersin: Allah yol açıklığı versin, ~ coluna allanığız: Allah yoluna yöneliniz, ~nı cükge ber: Allah ile teminat ver, ~nı igiliginden: Allah’ın yardımıyla, Allah’ın iyiliğinden, ~dan kelgen: Allah’tan gelen, ~ köredi: Allah görüyor, ~nı künü sayın: her Allah’ın günü, ~dan kaytsın: karşılığını Allah versin, ~ karğağan: Allah’ın bedduasına uğrayan, ~ urğan: Allah vurmuş, Allah kahretmiş, ~nı küçü bıla: Allah’ın gücüyle (Allah’ ın yardımıyla), ~nı kulu: Allah’ın kulu, ~ oŋartsın: Allah kutsasın, Allah takdis etsin, ~saklasın!: Allah korusun!, ~ğa sözüm ullu barmasın: Allah’a büyük söylemeyim, ~ğa turumak: Allah’a yönelmek, sözüm ~ğa turudu: sözüm Allah’a açık, ~ hakına: Tanrı hakkı için, ~nı çamlandırma: Allah’ı gazaba getirme, ~ şağatımdı: Allah şahidimdir, amin ~: amin Allah’ım, bir ~!: Allah bir!, ~ ~!: Allah Allah! (şaşkınlık ifadesi), ay medet ~!: ey Tanrım medet!, ya ~!: ey Allah’ım!, sıylı ~: Hazreti Allah, mukaddes Tanrı, yarabbin ~!: Allah’ım yarabbim!, ~ bıla, adam bıla da tiledim: Allah’ı da, insanları da araya koyarak yalvardım, ~ sen süy deb ……: Allah sen sev diye ……( Allah razı olsun diyecek……), ya meni carathan ~!: ey beni yaradan Allah’ım!, ~ğa işanmak: Allah’a güvenmek, ~sız: Allahsız, ateist, Allahsızlık, ateizm, ~ bergen da 2.1 KB

385. Allandırmak yönlendirmek, cesaretlendirmek, iştahlandırmak, ikna etmek, kandırmak, yöneltmek. … Ornekler: Kesin işlerğe allandırğandı: kendini çalışmaya yöneltti, calınıb kelirge allandırdık: yalvararak gelmeye ikna ettik, nögerleri anı amanlıkğa allandırğandıla: arkadaşları onu kötü yola yönlendirmişler. 0.3 KB

386. Allandırıv yönlendirme, ikna etme, kandırma, yöneltme.

387. Allanmak yönelmek, iştahlanmak, niyet etmek, karar vermek, kafasına koymak. … Ornekler: Üy alırğa allanŋandı: ev almaya karar vermiş, işge allanŋandı: çalışmaya iştahlanmış, caz soluvda tenŋiz cağağa barırğa allanŋandı: yaz tatilinde deniz kenarına gitmeyi kafasına koymuş, Tavkan üyünden çığıb sizge tuvra allandı: Tavkan evinden çıkarak size doğru yöneldi. 0.4 KB

388. Allanıv yönelme, iştahlanma, karar verme, kafasına koyma.

389. Allanıvçu çabuk karar veren, aceleci.

390. Allay öylesi, onun gibi, o kabilden, ona benzer, öyle, öyle şey, aynı, benzer. … Ornekler: ~la: öyleleri, andan başhası ~la aytsa…..: ondan başkası o kabilden sözler söylese ….., Soslan ~la aythanlıkğa…..: Soslan öyle şeyler söylese de ….., ~ zatla: öyle şeyler, o kabilden şeyler, ~ı barmıdı?: ona benzeyeni var mı?, kallay ese, ~: nasılsa, öyle, ~ bir: o kadar bir, ~ bir zamannı kayda ediŋ?: o kadar zamandır neredeydin?, ~ birni kim da tabar: onun gibi birisini herkes bulur, ~ birge: onun gibi birisine, tuvra ~nı kim körgendi!: tam onun gibisini kim görmüştür (hayret ifadesi)!, kelse ~ğa kelsin: gelirse öylesine gelsin, ~ ariv kız kayda?: öylesine güzel kız nerede?, ~ kıyınlıklanı köb sınağanbız: onun gibi felaketleri çok sınadık, ~ bir zat aythan edi: ona benzer bir şey demişti. 0.8 KB

391. Allay-bıllay öyle-böyle, onun gibi-bunun gibi, şöyle-böyle, öylesi-böylesi Ornekler: ~ deb turma: öyle-böyle deyip durma.

392. Allaylık onun gibi, ona mümasil, aynısı, aynı durum, aynı hal. Ornekler: Biz da ~ bolğanbız: biz de onun gibi olduk (bizim başımıza da aynı hal geldi).

393. Allayın onun gibi, onun (dediği) gibi, onun (yaptığı) gibi, tam onun gibi. … Ornekler: Seni cavuŋ da ~ bolsun: senin düşmanın da onun gibi olsun (düşmanının başına da onun başına gelen gelsin), Soslan üy işley kelib cartı koyğan edi, men da ~ boldum: Soslan ev inşa etmeye çalışarak yarıda bırakmıştı, ben de tam onun gibi oldum (onun durumuna düştüm). 0.4 KB

394. Allı önü, başlangıcı, cephesi, ön yüzü, ön tarafı, başı. … Ornekler: Künnü ~: günün önü, günün başlangıç bölümü, üy ~: evin önü (bahçesi anlamına da gelir), eşik ~: eşik önü, evin bahçesi, ~ aylanŋan: önü dönen, bir şeyi yapmaya iştahlanan (mec.), kışnı ~ cumuşak bolsa, artı zıbır boladı: kışın başı yumuşak olursa, arkası sert olur (halk deyimi), bayramnı ~: arefe günü, bayramdan önceki gün, bayramın başlangıcı, ~ bıla: önü ile, üynü ~ bıla ozdula: evin önü sıra geçtiler, ~nda: başında, iptidasında, ön kısmında, başlangıç kısmında, kazavatnı ~nda: savaşın başında (iptidasında), ~ndan artına deri: başından sonuna kadar, amma ~ında gikka oynar: (bilmece/iğ), kıyını ~ndadı: zoru önündedir, bütev baylığım ~ğızdadı: bütün servetim (zenginliğim) önünüzdedir, ~ alğışlık, artı karğışlık: önü dualık, arkası beddualık , ~ barnı artı bar: başı olanın sonu da vardır , ~ alınırğa kerekdi: önü alınması lazım, ~ artına aylannık!: önü arkasına dönesice! (kızgınlık ifadesi, küfürle karışık), ~na tübegenŋe aytadı: önüne gelene söylüyor, ~nda aytılğanıça: başlangıçta söylendiği gibi 1.2 KB

395. Allı-artı önü arkası, başı sonu. Ornekler: ~ da birdi: başı sonu da bir, ~ cok adam: önü arkası olmayan adam.

396. Allıbızdağı önümüzdeki, gelecek. Ornekler: ~ kün: önümüzdeki gün, gelecek gün, ~ colnu ahırında: önümüzdeki yolun sonunda, ~lanı boşayık: önümüzdekileri bitirelim.

397. Allık alacak, alacak olan. ◊ alacak … Ornekler: ~ adam oldu: alacak adam odur, kıznı ~ caş keledi: kızı alacak olan delikanlı geliyor.; ~ı: alacağı, andan ~ım bardı: ondan alacağım var, ~ım beş somdu: alacağım beş kaimedir, bizni birbiribizge ~ıbız, berligibiz cokdu: bizim birbirimize alacağımız, vereceğimiz (borcumuz) yoktur. 0.4 KB

398. Allın-artın önünü arkasını, başını sonunu. Ornekler: ~ eslemey cürügen: önünü arkasını dikkate almadan hareket eden (düşüncesizce hareket eden).

399. Allına başına, önüne, öne doğru, karşılamaya. … Ornekler: Konaklanı ~ çığığız: misafirleri karşılamaya çıkınız, sabiyni ~ barığız: çocuğun önüne gidiniz, bar, ~ kara: git, önüne bak, iş ~ baradı: iş öne doğru gidiyor (iş karlı gidiyor, gelişiyor), tirmeni ~ aylanadı: değirmeni öne doğru dönüyor (deyim), kesi ~: kendi başına, kendi kendine, kesi ~ küledi: kendi kendine gülüyor, ~ süyelmek: önüne dikilmek, carlını aşı ~ kelse burnu kanar: fakirin aşı önüne gelse burnu kanar , ov seni anaŋ ~ alsın!: hay seni anan önüne alsın! (beddua/ölünü önüne uzatsın anlamında), ~ barmak: öne gitmek, ilerlemek, gelişmek, kızçıknı ~ barğan zamandı: kızcağızın büyüyüp gelişme zamanıdır. 0.8 KB

400. Allında baş tarafta, başında, başlangıcında, önünde. … Ornekler: İşlegeni ~ aman edi, artda egi boldu: çalışması başlangıçta fena idi, sonunda iyi oldu, ~ aytılğanıça: başında söylendiği gibi, üynü ~: evin önünde, mejgitni ~ tabışayık: mescidin önünde buluşalım.

401. Allından önünden, önceden Ornekler: Üynü ~ karab kördüm: evin önünden bakıp gördüm, anı ~ aytırğa keregeŋ: onu önceden söylemen gerekirdi, ~ men anı bilmey edim: önceden ben onu bilmiyordum.

402. Allındağı önündeki, başındaki, önde giden Ornekler: ~ arba: önündeki araba, martnı ~ ay: martın önündeki ay, şubat, kazavatnı ~ künlede: savaşın başındaki günlerde, ~ adamnı eslemedi: önündeki adamı farketmedi.

403. Allıntın önünden, önü sıra … Ornekler: Tiziv terekleni ~ ozduk: dizi ağaçların önünden geçtik.; Alma elma. ~ terek: elma ağacı, sokur ~: bozuk elma (üzerinde kör çukurlar olan kalitesiz elma), sokur ~ kibik: kör çukurlu elma gibi, ~ tereginden keri ketmez: elma ağacından uzağa gitmez , köz ~: göz yuvarlağı. 0.3 KB

404. Alma-kertme elma-armut.

405. Almak almak, çıkarmak, zaptetmek. … Ornekler: Askerge ~: askere almak, allın ~: önünü almak, atnı avuzluğun ~: atın gemini almak, bir canına ~: bir tarafa almak, atnı cerin ~: atın eğerini almak, örge ~: yukarı almak, kolğa ~: ele almak, koyunŋa ~: koynuna almak, kan ~: kan almak, ortağa ~: ortaya almak, hıysabha ~: hesaba almak, hesaba katmak, dikkate almak, esge ~: akla almak, kafaya sokmak, erinçekni er almaz: tembeli er almaz (erkek tembel kadınla evlenmez), cürüse can sala, tohtasa can ala: hareket ederse can verir, durursa can alır (bilmece/kan dolaşımı), calğa ~: ücret vererek almak, ücretle adam kiralamak, önküç ~: ödünç almak, ħauħ ~: kullanmak için almak, kaymağın ~: kaymağını almak, bağa ~: pahalıya almak, alim at ~: alim ünvanını almak, ustalık ~: ustalık icazeti almak, ondan beşni alsaŋ, beş kaladı: ondan beşi çıkarırsan, beş kalır, şaharnı ~: şehri zaptetmek, soluv ~: nefes almak, solumak, ayıb ~: ayıplanmak, lekelenmek, ülgü ~: örnek almak, davlab ~: hak iddia ederek almak, sıyırıb ~: sıyırıp almak, saylab ~: seçip almak, satıb ~: satın almak, sermeb ~: kapıp almak, sıdırıb ~: kazıyıp almak, alıb boşamak: alıp bitirmek, alıb bermek: alıp vermek, alıb salmak: alıp koymak, alıb çıkmak: alıp çıkmak, alıb cetmek: alıp yetişmek, alıb koymak: alıvermek, asıv ~: asığ almak, faydalanmak, avrıvun ~: hastalığını almak, açıvun ~: acısını çıkartmak, hıncını almak, örlük ~: üstünlük almak, muzaffer olmak, kef ~: keyif almak, karıv ~: güç almak, horlam ~: başarı kazanmak, zafer kazanmak, söz ~: söz almak, alıb karamak: alıp bakmak, ala-bere bilmegen, berse közüne cuku kirmegen: almasını vermesini bilmeyen, verse de gözüne uyku girmeyen , alırın bilgen, beririn da bilir: almasını bilen, vermesini de bilir, almay sokuranŋandan ese, alıb sokuran: almadan pişman olmaktansa, alarak pişman ol 1.9 KB

406. Almastı yaşlı kadına benzeyen karışık uzun saçlı efsanevi bir mahluk (masallarda geçer, çocukları korkutmak için söylenir)

407. Almastılık bakımsız uzun saçlılık.

408. Almayır ağır kanlı adam, hantal adam.

409. Almayırlık ağır kanlılık, hantallık.

410. Almazlık almıyacak, alınmıyacak. Ornekler: Munu ~ nesi bardı?: bunun alınmıyacak nesi var?

411. Almaş değişik, çeşitli, münavebeli. ◊ zamir … Ornekler: Betlevçü ~: şahıs zamiri, körgüzüvçü ~: işaret zamiri, soruvçu ~: soru zamiri, baylavçu ~: bağlayıcı zamir, begitivçü ~: güçlendirme zamiri, oğaylavçu ~: olumsuzlaştırıcı zamir, belgilevçü ~: belirleyici zamir, belgisiz ~: belirsiz zamir. 0.3 KB

412. Almaşdırmak değiştirmek, münavebe yaptırmak. Ornekler: Saklavullanı ~: nöbetçileri değiştirmek, kiyim ~: elbise değiştirmek, açhanı ~: para değiştirmek.

413. Almaşdırıv değiştirme.

414. Almaşmak değişmek, münavebe yapmak. Ornekler: Ekibiz almaşıb işleybiz: ikimiz münavebe ile çalışıyoruz.

415. Almaşınmak değişmek, değişime uğramak. Ornekler: Keçe bıla kün cerni aylanŋı üçün almaşınadıla: gece ile gündüz yerin dönmesinden dolayı değişiyorlar.

416. Almaşınmay değişmeksizin, sabit şekilde, mütemadi surette, tıpkısı.

417. Almaşınmağan değişmeyen, sabit, şaşmayan, tam tamına, tıpatıp. Ornekler: ~ kesi: tıpatıp kendisi.

418. Almaşınıv değişme, değişim Ornekler: Açha ~: para değişimi.

419. Almaşıv değişme, münavebe.

420. Alohatalanıv nazlanma, kırıtma.

421. Alsaŋ alsan, alırsan, çıkarırsan Ornekler: Beşden üçnü ~: beşden üçü çıkarırsan.

422. Alsız-artsız önsüz arkasız, dalı kolu olmayan, kimsiz-kimsesiz. Ornekler: ~ adam: kimi-kimsesi olmayan adam.

423. Altav altı kişi, altılı. Ornekler: ~ ayrı bolsa, aradağın aldırır, ekev bir bolsa töppedegin endirir: altı kişi ayrı olsa aradakini aldırır (kaptırır), iki kişi bir olsa tepedekini indirir.

424. Altavlan altı kişi, altı adam, altı arkadaş.

425. Altayak hareketli, daldan dala atlayan, kurnaz, becerikli, açıkgöz. ◊ altı ayaklı.

426. Altağaç bir oyunun adı.

427. Altıgran altı köşeli

428. Altılamak altı parçaya bölmek, parçalamak. Ornekler: Mıllıknı ~: (hayvan) ölüsünü parçalamak.

429. Altılav altıya ayırma, altılama.

430. Altımüyüş altı köşeli.

431. Altın altın … Ornekler: Sırma ~: sırma altın, suv ~: altın suyuna batırılmış altın, altın kaplanmış, kaşıkla suv ~dıla: kaşıklar altınla kaplanmışlar, ~ cüzük: altın yüzük, ~ betli: altın renkli, ~ suv içirmek: altınla kaplamak, ~ hazırla: altın fişenklikler, künnü ~ tayaklıkları: güneşin altın renkli hüzmeleri, ~ tüken: sarraf, ~ berib alğan şohuŋ kıyınlı künüŋde başıŋı keser: altın verip aldığın dostun, zor gününde başını keser , ~ etegiŋe başım kordu: altın eteğine başım kurban olsun (deyim/kadınlara söylenen bir kompliman), ak ~: beyaz altın, doppak ~: bronz, ~ alma, alğış al: altın alma, dua al, ~nı alma da akılnı al: altını alma da akılı al , ~dan artık, adeb: edeb, altından kıymetlidir, ~ açhıç temir kalanı açar: altın anahtar demir kaleyi açar , ~ buruvğa salsaŋ da bulbul tal terekni unutmaz: altın muhafazaya koysan da bülbül söğüt ağacını unutmaz , ~da cerinde sıylı: altın da yerinde değerlidir, ~nı kirge atsaŋda cıltırar: altını pisliğe atsan da parlar, ~nı taba bilgen, asray da bilir: altını bulmasını bilen, saklamasını da bilir, ~nı tabhan tınç, asrağan kıyın: altını bulmak kolay, saklamak güç, ~ çögüç kurçnu da sındırır: altın çekiç çeliği de kırar, ~-kümüş taşdı, arpa-buğday aşdı: altın-gümüş taşdır, arpa-buğday aşdır. 1.4 KB

432. Altınçaç altın saçlı, sırma saçlı.

433. Altıyıklık altı haftalık.

434. Alçaymak ölmek Ornekler: Ok tiygenley börü alçayıb cığıldı: kurşun değince kurt ölerek yere yığıldı.

435. Alçaytmak öldürmek, birbirinden ayırmak, vurup öldürmek. Ornekler: Atıb duşmannı alçaytdı: atıp düşmanı öldürdü, butların alçaytdı: bacaklarını (birbirinden) ayırdı.

436. Alçaytıv öldürme, birbirinden ayırma.

437. Alçayıv Alçayıv

438. Alçü eğri, inatçı Ornekler: ~ ögüz: inatçı öküz

439. Alçü-gülçü eğri-büğrü, tepetakla Ornekler: ~ aylanıb ketdi: tepetakla yuvarlanıp gitti.

440. Alçı öncü, yol gösterici … Ornekler: Bizni alçılarıbız: bizim öncülerimiz, ~ adam: yol gösterici adam, aman işde ~ bolma: kötü işde öncü olma, ~ işni alğa tolturur: öncü işi önde bitirir, berçi belin sındırır, ~ tilegin tındırır: verici belini kırar, öncü dileğini yapar

441. Alçı! alsana! (emir).

442. Alçılık öncülük Ornekler: ~ etmek: öncülük etmek, ~nı almak: öncülüğü almak, elge ~ eterge bilimli bir adam kerekdi: halka öncülük yapacak bilimli bir adam gerek.

443. Alğa öne, ön tarafa, ileriye, ilk, erken. … Ornekler: ~ da barma, artha da kalma: ileri de gitme, geri de kalma, ~ çıkmak: öne çıkmak, ~ barmak: öne gitmek, sağatım ~ baradı: saatim öne gidiyor, ~ kelgen: ilk gelen, bolcaldan ~: gününden önce, vadesinden önce, senden ~ öleyim!: senden önce öleyim! (çocukları severken söylenir), neden da ~: her şeyden önce, andan köb ~: ondan çok önce, ~ kelgen alma alır: erken gelen elma alır, ~ kelgen atnı başı artık: önde gelen atın başı öndedir, ~ kıçırğan guguk ~ ölür: ilk seslenen baykuş ilk önce ölür, ~ çıkğan kulaknı artha çıkğan müyüz ozar: önce çıkan kulağı, sonra çıkan boynuz geçer (boynuz kulağı geçer), ~ sürünmek: öne (doğru) sürünmek, ~ salmak: öne koymak, ~ turmak: öne durmak, ~ süyelmek: öne dikilmek. 0.8 KB

444. Alğa-artha öne arkaya

445. Alğadan önceden Ornekler: ~ belgili edi: önceden belli idi.

446. Alğalık öncelik, imtiyaz, erken oluş. Ornekler: Caznı zamanından ~ı igi tüldü: yazın vaktinden önce gelişi iyi değil, anı senden ~ı cokdu: onun senden önceliği yok, ~lı kavum: imtiyazlı sınıf.

447. Alğan alan Ornekler: Cüregimi korkuv ~dı: yüreğimi korku aldı, aythanıŋı ~ edi: dediğini almış idi, bazardan ~ım budu: pazardan aldığım budur, medal ~: madalya alan.

448. Alğarak biraz önce, biraz ileri, biraz önde, biraz öne Ornekler: ~ çık: biraz öne çık, ~ kelğendi: biraz önce geldi, ~ atla: biraz öne adım at.

449. Alğarakda biraz ileride, biraz önde, biraz önce Ornekler: Bu andan ~ bolğandı: bu ondan biraz önce olmuş, ~ da tur: biraz ileride tur.

450. Alğarakdan biraz önceden, erkence.

451. Alğaraktın biraz önceden, erkence. Ornekler: ~ kayğısın körügüz: erkence çaresine bakınız.

452. Alğasab kalmak şaşırıp kalmak, paniğe kapılmak, ürkmek, telaşlanıp kalmak.

453. Alğasamak gevşemek, tavsama, (mec.) şaşırmak, telaşlanmak, paniğe kapılmak.

454. Alğasav gevşeme, tavsama, (mec.) şaşırma, teşevvüş, telaş, panik.

455. Alğasağan gevşeyen, tavsayan, (mec.) şaşkın, telaşlı, paniğe kapılmış, ürkek. Ornekler: ~ koy: ürkek koyun.

456. Alğatın önceden, evvelden.

457. Alğı önceki, evvelki, ilk Ornekler: ~ burun: ilk önce, ~ colda: önceki kez, ~ğa ber: öncekine ver, ~ sabiyi: ilk çocuğu, ~ kün: önceki gün, evvelki gün.

458. Alğın önce, evvela, eskiden, önceleri, eski (kadîm) … Ornekler: ~ oylab, alay söleş: önce düşünüp öyle konuş, ~ alay tül edi: eskiden öyle değildi, ~ barğan edim: eskiden gitmiştim, ~ zamanda: eski zamanda, em ~: en önce, ~lada: çok eski zamanlarda. 0.3 KB

459. Alğında eski zamanda, çok eskilerde.

460. Alğından önceden, eskiden Ornekler: ~ kelgen aded: eskiden gelen adet.

461. Alğıntın evvela, önce Ornekler: ~ munu eteyik: önce bunu yapalım.

462. Alğınça eskisi gibi Ornekler: ~ caşayık: eskisi gibi yaşayalım, ~ eteyik: eskisi gibi yapalım.

463. Alğıç alıcı Ornekler: Köl ~: gönül alıcı.

464. Alğış alkış, dua, iyi dilek, iyi temenni, tebrik, kutlama … Ornekler: ~ etmek: iyi dilekte bulunmak, duada bulunmak, kutlamak, ~ğa barmak: kutlamaya gitmek, ~ ayak: dua çanağı, dilek çanağı, ~ ayak, bal ayak-kolubuzğa alayık-calınayık, calbarayık-sıylı Allah’ dan kelir kıyınlıkdan-keŋde kalayık …: dilek çanağı, bal çanağı-elimize alalım-yalvaralım, yakaralım-Yüce Allah’ tan gelecek felaketlerden-uzak kalalım … (gelin eve girerken usta bir dilekçi tarafından irat edilen uzun bir duanın başlangıç kısmı), ~ı da karğışı da kerek tüldü: duası da bedduası da lazım değil, ~ kabıl bolsun: dilek kabul olsun, bu üyden ~ ketmesin: bu evden dua gitmesin, ~ ayrılmağız: duadan ayrılmayınız. 0.7 KB

465. Alğışlamak alkışlamak, dilekte bulunmak, duada bulunmak, kutlamak. … Ornekler: Bayramıŋı cüregim bıla alğışlayma: bayramını yürekten kutluyorum, anı horlamın alğışladım: onun başarısını tebrik ettim, tamadanı söleşgenlerin barı da alğışladıla: liderin konuştuklarını hepsi de alkışladılar. 0.3 KB

466. Alğışlanmak alkışlanmak, kutlanmak.

467. Alğışlanıv alkışlanma, kutlanma.

468. Alğışlav alkışlama, kutlama.

469. Alğışlağan dua eden, iyi dilek dileyen, duada bulunan, alkışlayan, kutlayan.

470. Alğışlı dualı, kutsanmış Ornekler: ~ bol: dualı ol, kutsan.

471. Alğışlık alkışlık, kutlanmışlık, kutlamaya değer, duaya lâyık. … Ornekler: Allı ~, artı karğışlık: önü alkışlık, sonu beddualık, ~ bol: dualı ol, tolu üy bolsun, ~ bolsun: dolu ev olsun (mükemmel aile yuvası olsun), dualı olsun (kutsanmış olsun), ~ bir iş etgendi: kutlamaya değer bir iş yapmış. 0.3 KB

472. Alğışçı duacı, dilekçi, kutsayıcı, kutlayıcı, duahan Ornekler: ~la alğış etsinle: kutsayıcılar kutsasınlar (duahanlar dua etsinler), ~ turuş: (gram.) dilek kipi.

473. Alım düğünlerde delikanlıların topladığı bahşiş. Ornekler: ~ açha: bahşiş akçası, ~ cıyıvçu: bahşiş toplayıcı genç.

474. Alım-berim alma-verme

475. Alımçı alım toplayan, bahşiş toplayan.

476. Alımçılık bahşiş toplayıcılığı Ornekler: Alımçı ~ın etedi: bahşiş toplayıcı bahşişçiliğini yerine getiriyor (bahşişçi bahşişçilik işini yapıyor).

477. Alındırmak delirtmek, kudurtmak, sinirlendirmek, öfkelendirmek Ornekler: Bu kucur tavuşla meni alındırlıkdıla: bu acaip sesler beni delirtecekler.

478. Alındırıv delirtme, kudurtma, öfkelendirme, sinirlendirme, cinnet getirtme.

479. Alınmak alınmak ◊ delirmek, cinnet geçirmek, öfkelenmek, sinirlenmek. … Ornekler: Soslan işge alınŋandı: Soslan işe alınmış, cülküçüm alınŋanıça canŋılay turadı: çakı bıçağım alındığı gibi yeni duruyor, anı sözü kulakğa alınmadı: onun sözü dikkate alınmadı, başha tilleden alınŋan sözle: başka dillerden alınan sözler, bıltır alınŋan kitabla: geçen sene alınan kitaplar.; Ol korkğandan alınŋandı: o korkudan cinnet geçirmiş, buyruk almay ketgense deb ataŋ alınadı: buyruk almadan gittin diye, baban çok sinirleniyor, endi va nek alınıb turasa?: şimdi ise niye öfkelenip duruyorsun?, alınıb-kuturub eter zatıŋ cokdu: öfkelenip-kudurup yapacağın birşey yok. 0.7 KB

480. Alınıb tebremek öfkelenmeye başlamak. … Ornekler: Kartnı alındıra tebregensiz: ihtiyarı kudurtmaya başladınız, siz akıllını da alındırırsız: siz akıllıyı da delirtirsiniz, haribni alındırğınçı koymadığız: zavallıyı delirtinceye kadar bırakmadınız.

481. Alınıb turmak sinirlenip durmak

482. Alınıv alınmak. ◊ delirme, cinnet getirme, öfkelenme, sinirlenme, kudurma.

483. Alınıvçu alınabilen, seyyar. ◊ sinirlenici, öfkelenici, sinirli, öfkeli. Ornekler: ~ tişle: alınıp-takılan (takma) dişler.; Seni ataŋ ~ bir adamdı: senin baban sinirli bir adamdır.

484. Alınŋan deliren, kuduran, öfkelenen, sinirlenen, cinnet geçiren. ◊ alınan, zaptedilen … Ornekler: Bu ~nı tıyalmaybız: bu kudurmuşu zaptedemiyoruz.; ~ tiş: alınan diş, ~ şahar: zaptedilen şehir, uçuz ~ habçük: ucuz alınan ev eşyası. 0.3 KB

485. Alınŋan-salınŋan alınan-takılan Ornekler: ~ tişle: alınan-takılan dişler.

486. Alısın olmamış, ham, genç, taze, körpe. Ornekler: ~ kırdık: taze ot, ~ kab: ham kabak, sabiyle alkın ~dıla: çocuklar henüz körpedirler, ~ harbız: olmamış karpuz, ~ mursaça küydüredi: taze ısırgan otu gibi yakıyor.


Yüklə 312,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin